Çözüm sürecinde yeni perde!
.
BDP heyetinin Öcalan görüşmesi sonrası yaptığı açıklama tartışmaları bir kez daha sonlandırdı. Başta Kandil olmak üzere bazı çevrelerce dile getirilen radikal eleştiriler bir süreliğine susacaktır. Fakat temelli son bulması zor. Bir hafta sonra yeniden ‘felaket tellalı’ ifadeler ortaya dökülecektir. İmralı çözüm süreci başladığından bu yana hep böyle oldu.
Bu çevreler, BDP’ye hükümete daha fazla bir pres ve markaj önermek yerine her defasında negatif bir dil kullandılar. Bunun en çarpıcı örneği bir hafta önce Özgür Gündem’de Hüseyin Ali müstear adıyla yazan Mustafa Karasu, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ı doğrudan hedef alarak ‘Doğru söylemiyorsunuz’ dedi. Söylenenlerin içeriğinden çok bu dil ve üslup sakil değil mi?
http://www.ozgurgundem.com/index.php?module=nuce&action=haber_detay&haberID=108159&haberBaslik=Be%C5%9Fir%20Atalay%20toplumu%20aldatmaya%20%C3%A7al%C4%B1%C5%9F%C4%B1yor&categoryName=&authorName=%20&categoryID=&authorID=
Öcalan sürecin ardında neder duruyor?
Geldiğimiz yerde PKK’nın Öcalan’ı yanlış anladığını söylemek ‘kraldan çok kralcılık’ olacak ama ortada da somut bir durum var. Öcalan yaklaşık bir buçuk yıl önce görüşmeleri başlattığında PKK için de bir paradigma değişimi öngörmüştü. Bu değişimin ana fikrini 2013 Nevroz’unda verdi. Ancak PKK ve BDP ‘demokratik siyasete’ evrilme konusunda pek istençli davranmadı.
Kandil, önce Gezi’de sonra 17 Aralık operasyonunda süreci sonlandırmak istedi. Her iki olayda da Öcalan, sürecin devamını istedi ve özellikle 17 Aralık operasyonunun hükümete karşı bir darbe olduğunu ileri sürdü. Öcalan, 2010 referandumu sonrası Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ‘eski devleti tasfiye ettiğini’ dile getirirken ilk defa Erdoğan hükümetiyle ciddi diyalog başlattı.
‘Avrupa da gelse Erdoğan’ı tasfiye edemez’
Kamuoyuna yansımayan notlarda 17 Aralık sonrasında Abdullah Öcalan’ın yaşananları ‘darbe girişimi’ olarak nitelediği, ‘bunun başarılı olamayacağı, Erdoğan’ın artık devlet olduğu ve Avrupa /ABD gelse dahi onu indiremeyeceğini’ söylediği iddia ediliyor. Bu saptamalar çok önemli. Öcalan’ın nasıl olup da İmralı adasında tecrit edilmiş bir mahkumken bu değerlendirmeyi yaptığının üzerinde ayrıca düşünmek gerekiyor.
Devlet-PKK ilişkilerinde paradigma değişti!
2013 İmralı çözüm süreciyle müzakere pratiğinde paradigma değişimi yaşanırken PKK’nın geçmişin alışkanlıklarıyla süreci proveke edecek eylemleri yeni paradigmayla bağdaşmıyor. Çünkü yeni paradigmanın ana fikrini şiddet ve çatışma değil, müzakere ve demokratik siyaset oluşturuyor. Öcalan’ın ‘...taraflari süreci provoke edecek tutumlardan olabildiğine kaçınmaya dikkatli ve duyarli olmaya çağırıyorum’ cümlesi sanırım çok şey açıklıyor.
Kürt siyasi hareketi pek farkında olmasa da sessiz diplomasi kendisine önemli kazanımlar sağladı. Kürt siyasi hareketi ‘şiddet olmadan yoluna devam etmeyi’ test ederken, hükümet çözüm sürecinin kendisine büyük bir psikolojik üstünlük sağladığını fark etti.
Çözüm sürecinde sorun Türkiye’de değil, Rojava’da...
Devletin ve Öcalan’ın sabırla yürüttüğü müzakereler son görüşmeyle birlikte yeni bir aşamaya geldi. BDP heyetiyle bürokratlar arasında yürüyen arka kapı diplomasisinin artık BDP heyetiyle AK Parti heyeti arasında yeni bir anlayışla devam edeceği anlaşılıyor.
Çözüm sürecinde asıl sorun iç dinamiklerden çok Rojava’da yaşanan gelişmelerden kaynaklanıyor. Suriye’de yaşanan belirsizlik, dolaylı biçimde çözüm sürecinin kimyasını bozuyor. Son tahlilde Kürt sorununun çözümü siyasi irade ve kararlılık meselesi ise çözümden uzak bir yerde değiliz demektir. Süreç, yeni dönemde hızlanacak ve faz değiştirerek devam edecek...