Cemaat nerede hata yapıyor?
Cemaat-hükümet mücadelesini anlamak (1)
Cemaat-hükümet mücadelesi ara vermeden devam ediyor. Önceki tespitimizi bir kez daha tekrarlamakta fayda var: İki testi çarpıştığında biri kırılırsa, diğeri de çatlar. Buradan PİRUS ZAFERİ, yani kazananı olmayan bir sonuç çıkar. Başbakan’ın mitinglerdeki söyleminin aksine özde bu mücadeleyi yürekten istemediğini biliyoruz. Diğer taraftan Hocaefendi’nin mektubundaki üslup, mücadeleyi değil, müzakereyi önceliyor.
Gülen Hareketi, bir ‘Türk rönesansı’ olacaksa bunu gerçekleştirmeye aday hareketlerden biri. Ayrıca İslami hareketin modernleşmesi ve demokratik sistem içinde tutulması bağlamında tarihsel bir role sahip. Son yaşananlara bakıldığında cemaatin kendi ‘özgül ağırlığını ve misyonunu anlama’ konusunda hatalı bir okuma yaptığı görülüyor.
2010’dan itibaren görünmez bir iradenin ‘hükümetle-cemaati çatıştırmaya yönelik dessas bir siyaset’ izlediğine şahitlik ediyoruz. Bu tespitin tanıkları var, onlar belki bir gün konuşurlar. Planı kuranlar hükümetten ve cemaatten kurtulmak için kusursuz bir strateji hazırlamış durumdalar.
1. Dünyada müzakere, Türkiye’de mücadele mi? Öncelikle kendi ülkesinde yönetimle kavga görüntüsü veren bir hareketin dünyaya vereceği mesaj perdelenmiş olacaktır. Farklı coğrafyalarda, farklı rejimler altında ‘diyalog/tolerans’ vokabüleriyle hizmet veren bir hareketin doğduğu topraklarda hükümetle kavga görüntüsü vermesi tutarlılığını zedelemektedir.
2. Hukuk mücadelesi mi, iktidar oyunu mu: Aynı biçimde on bir yıldır iktidarla birlikte hareket eden cemaatin ani bir dönüşle bugün sert bir mücadeleye girmesi akıllarda soru işaretleri doğuruyor. Mücadelenin ‘yöntemi/içeriği/aktörleri/zamanlaması’ yaşananların bir ‘hukuk/demokrasi/hürriyet mücadelesi mi, yoksa iktidar mücadelesi mi olduğu’ yönünde şüphelere yol açıyor.
3. Politik aktör olma sorunu: Cemaatin kendisini ‘siyaset dışı’ konumlaması ve verdiği mesajlar hareketin millet nezdinde bir ‘inanç ve iyilik hareketi’ olarak görülmesine neden olmuştu. Ancak son iki ayda yapılan açıklamalar bu algının yaralanması sonucunu doğurdu. Bir parti liderinin açıklamalarına verilen cevaplar, hareketin bir politik aktör gibi algılanmasına yol açtı. Cemaatin politik yönü, toplumsal tarafının önüne geçti.
4. Hakemliği tartışmaya açıldı: Tartışma ‘teoloji/demokrasi/hukuk’ boyutunu aşıp hızla bir iktidar mücadelesine döndü. Dua/mülâane/beddua toplum için milat oldu. Hocaefendi’nin daha sonra vaazlarına ara vermesi (veya vaazlarının yayınına ara vermesi) bunun böyle okunduğuna işaret ediyor.
5. Niyet sorgulanmaya başladı: Hocaefendi’nin düşünüş ve davranış dünyasının en başından beri ‘fen ve teknoloji bilimlerine sahip aynı zamanda inançlı altın nesil yetiştiren ve eski haşmetine kavuşmuş bir Türkiye’ hedefi ilk defa bu düzeyde sorgulanmaya başladı. Amaç dindar bireyler mi, yoksa daha fazlası mı sorusu sorulur oldu.
6. Şeffaflaşma sorunu: Ali Bayramoğlu’nun Ruşen Çakır’a verdiği söyleşide en çok üzerinde durduğu konu ‘cemaatin şeffaflaşması’ sorunu olmuştu. Geldiğimiz noktada bu söyleşiyi yeniden okumakta fayda var.
7. Güvenlikçi paradigma sorunu: Cemaatin mevzisine girip, istihbarat notları üzerinden analiz yapanların hizmet hareketine sürekli ‘saldırın’ mesajı verdiği görülüyor. Onların temel tezi hizmetin kaybedecek bir ‘bakanlığı/genel müdürlüğü/holdingi/iktidarı’ olmadığı yönünde. Bu eksik bir okuma. Çünkü ‘iliştirilmiş odaklar’ hizmet hareketinin milletin gönlündeki yerini kaybetmesine zemin hazırlıyorlar.
8. Muhataplık sorunu: Son zamanlara kadar hükümetle cemaat arasında bazı gazeteciler üzerinden bir temas vardı. Bu diyalog, sorunları çözmek yerine krizin daha da derinleşmesine zemin hazırladı. Sonuçta muhatap kim sorusunun sorulmasına neden oldu? Muhatap, GYV mi, gazeteciler mi, bazı gazeteler mi yoksa doğrudan Fethullah Gülen mi? Bu noktada Hocaefendi’nin ülkenin/milletin selameti için doğrudan Başbakan’la ya da Başbakan’ın aracılar üzerinden değil, doğrudan Fethullah Gülen’le temas kurması gerekiyor.
9. Güven bunalımı: Cemaat-hükümet tartışması, tarihselliği ve toplumsallığı bağlamında derin bir yarılmayı işaret etmektedir. Aileler, kurumlar, toplum bölünmüş durumda. Evde başlayan güven sorunu, en tepeden devletin kılcal damarlarına kadar yansıyor. Güven sorunu taraflar için ontolojik bir soruna dönüşmüş bulunuyor
10. Sistem krizi: Cemaatin büyümesi/etkinliğinin artması özellikle kamudaki örgütlü yapısı, hareketin omurgasını oluşturan sivil tarafını gölgede bırakıyor. Bu yapı KCK, 7 Şubat ve 17 Aralık’ta hareketi manipüle ederek, ‘erken iktidar’ sendromu yaşamasına neden oldu. Son tahlilde hem cemaat içinde, hem devlette yaşanan derin bir sistem ve demokrasi krizi var.
Bu sorulara verilecek cevaplar hem bu mücadelenin sonucunu hem de cemaatin geleceğini belirleyecek... Bir sonraki yazıda hükümetin nerede hata yaptığını tartışacağız...