Bir yılın bilançosu...
.
ÇÖZÜM SÜRECİNİN ANATOMİSİ (1)
Yolun başında ‘bu süreç yürümez’ diyenlerin aksine süreç tarihsel mecrasında ilerliyor. Sorunlar yok mu? Tabii ki var. Hep dedik, bir kez daha yineleyelim. Bu dinamik bir yapı. Sonuç odaklı değil, süreç odaklı bakmak gerekiyor. Kimsenin elinde sihirli değnek yok.
Tabii ki süreç dikensiz gül bahçesi değil. Ancak meseleyi kişiselleştirip, negatif bir dil kullanmanın barışa hizmet etmediği çok açık. Çözüm sürecini Erdoğan karşıtlığı üzerinden okuyanlar olumsuz yargı bildiriyorlar.
Vesayetçi ve hiyerarşik dil...
Düşük yoğunluklu savaş yıllarında Demirel’e, Ecevit’e, Çiller’e, Mesut Yılmaz’a yöneltmedikleri eleştirileri iktidara yöneltiyorlar. Kürt meselesine yaklaşımından dolayı Özal’ı yere göğe sığdıramayanlar, Özal’ın hayallerini hayata geçiren Erdoğan’a ağızlarına geleni söylüyorlar.
Bunun da ötesinde ‘Erdoğan kötü, siz ne öneriyorsunuz’ sorusuna ikna edici cevap veremiyorlar.
Gezi olaylarında ve 17 Aralık sürecinde Kürtlerin kendi saflarında olmasını isteyenler bunu başaramayınca bu defa onlara karşı kara propaganda yürütüyorlar. Kürtler olmadan Erdoğan’ı tasfiye edemeyeceklerini anlayınca her ne pahasına olursa olsun, Öcalan’ı kendi cephelerine çekmeye çalışıyorlar. Tam bu noktada ‘vesayetçi/hiyerarşik’ bir dille Kürtleri masadan kalkmaya zorluyorlar.
On altıncı BDP heyeti adaya gitti...
Hedefleri kişisel hesaplarını Öcalan üzerinden kapatmak. Daha süreç başlamadan ‘biz olmadan çözüm olmaz’ deyip kendilerini üçüncü taraf olarak konumlandırdılar. Bugün geri adım atamıyorlar.
BDP heyetinin ilk Öcalan ziyareti 3 Ocak 2013’te gerçekleşti. Bu cephenin farklı unsurları ‘süreç çökecek, savaş yeniden başlayacak, ülkeye demokrasi vaat etmeyen iktidar, Kürt sorununu çözemez’ dedi. Fakat 8 Şubat’ta on altıncı BDP heyeti adaya gitti ve Öcalan’la görüştü. Tüm söyledikleri boşa düştü.
Daha önce söylediğimizi tekrarlamakta fayda var. Süreç Tayyip Erdoğan ve Abdullah Öcalan üzerinden başladı. Bu iki isimden biri ‘süreç bitti’ demediği müddetçe yapılacak her türlü yorum yanlış olacaktır.
Süreç direnç kazandı ve toplumsallaştı...
Geçen bir yılda bölgeden tabutların gelmemesi sürecin en büyük kazanımı oldu. Süreç zaman içinde normalleşti ve toplumsallaştı. Bunun yanında ülkenin en güçlü üç isminden ikisinin aynı yerde durması karşı tarafın oyun planını bozdu. Bir yılın kazanımlarını şöyle sıralayabiliriz.
1. Eylemsizliğin devamı süreç için ontolojik bir anlam kazandı.
2. Şiddetin durması ‘paralel yapının’ ortaya çıkmasına zemin hazırladı.
3. Gezi ve 17 Aralık süreci muhafazakâr cenahta Öcalan algısını değiştirdi.
4. Süreç Öcalan’ın özgül ağırlığını ve tarihsel rolünü ortaya çıkardı.
5. Toplumsal direnç yükseldi ve halk sürecin tarafı hâline geldi.
6. Öcalan’ın gücünü şiddetten değil, müzakereden aldığı ortaya çıktı.
7. Hükümetin ve muhalefetin geleceğinin Kürt siyasetinin elinde olduğu görüldü.
8. Türkiye, kaybet-kaybet stratejisinden kazan-kazan noktasına geldi.
9. Sürecin yavaş da olsa kararlı biçimde ilerleyeceği anlaşıldı.
10. Kürt sorununu çözmeden Yeni Türkiye’yi kurmanın mümkün olmadığı anlaşıldı.
11. Devleti dönüştürecek ve demokratikleştirecek kaldıracın Kürt sorunu olduğu görüldü.
Bir sonraki yazıda BDP’nin sürece yaklaşımını irdeleyeceğiz...