Oslo’dan İmralı’ya
.
Cumhurbaşkanı “Birey için özgürlük ne kadar haksa güvenlik de o kadar haktır” dedi.
Özgürlük ve güvenlik kavramları arasındaki ilişki ve etkileşim konularına giren Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle devam etti:
“Özgürlüğün olmadığı yerde güvenlik olmaz. Güvenliğin olmadığı yerde özgürlük olmaz.”
İktidar Meclis’e güvenliği öne alan dolayısiyle özgürlük alanlarını daraltan tasarılar getirirken ilginç bir taktik uyguluyor.
Muhalefet partilerinden duymak isteyeceğimiz uyarı ve eleştirileri kendisi yapıyor.
Meclise sevkedilen güvenlik arttırıcı yasaları savunmak için “Güvenliğin olmadığı yerde özgürlük olmaz“ demekle kalmıyor.
Muhalefetin sahiplenmesi gereken itirazı da, yani “Özgürlüğün olmadığı yerde güvenlik olmaz“ uyarısını da kimseye bırakmıyor.
Halâ iki tehlike var
Az gelişmiş demokrasilerde bu hep böyledir.
Seçmen doğru tahlil yeteneğine sahip değildir. Siyasetçinin bir cümlede yaptığını öteki cümlede bozduğunu fark etmez. Güvenlik ve özgürlük gibi parlak sözcükler içeriğini anlamasa bile o kitleyi “iyi şeyler” olduğuna inandırır.
Böyle toplumlarda kanaat önderlerinin sorumluluğu daha özeldir.
Halka zamanında söylenmeyen gerçeğin boşluk bırakacağını, o boşluğu da baskıcı unsurların dolduracağı unutulmamalıdır.
Türkiye, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunan bir siyaset benimsemiş olsaydı bugün güvenlik risklerimiz bu kadar çok olmayacaktı.
Kobani politikasında yaptığımız U dönüş, Türkiye’yle ilgili beklentileri önemli ölçüde karşılamıştır.
Fakat Financial Times “Türkiye’nin halâ iki büyük tehlike ile karşı karşıya” olduğunu yazıyor.
Oslo’dan gelen uyarı
Birincisi, Lawrence’in memleketinde çıkan Times gazetesine göre Kürtlerle yürütülen Çözüm Süreci’nin çökmesi riski halâ devam ediyor.
İkincisi, Suriye iç savaşı boyunca sınırlarda uygulanan gevşek önlemler IŞİD’e Türkiye içinde hücreler oluşturma fırsatı yaratmış olabilir.
Terör örgütünün bu hücreleri harekete geçirme tehlikesi, hesaba katılması gereken bir risktir.
Kaldı ki bu tehlike daha önceki müzakere sürecine ev sahipliği yapan Oslo’daki toplantıda sözü edilen bir hassas konu olarak kayıtlara geçmişti.
MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş, PKK yöneticilerinden birini hedef alarak “Kentleri (silâh, cephane) doldurdunuz” suçlaması yöneltmiş, muhataplarından karşılık alamamıştı.
“Sükût ikrardan gelir” atasözü bizi dikkate davet ediyor!