Şampiy10
Magazin
Gündem

Amerika yerine kimle çözülebilir?

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Dışişleri Bakanı Tillerson uzun bir görüşme yaptılar, tüm sorunların tartışıldığı açıklandı. Bu haberler TV’lerde sanki ilk kez bu konuda bir konuşma yapılıyormuş gibi heyecanla veriliyor, oysa…

Türkiye “ABD’nin PKK-PYD terör örgütleriyle ilişkisini ve desteğini kesmesi” talebini daha önce defalarca iletmişti, bir kez daha söylendi ancak karşı taraftan yine net, olumlu bir yanıt gelmedi. ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü Eric Pahon; “Afrin’e geçen PKK’lıların, yanlarında ABD tarafından verilen silahları götürüp götürmediğine” ilişkin soruya “Buna dair bir kanıt görmedikleri” cevabını verdi.

Kanıt görememişler!

ABD’nin başı çektiği “DEAŞ karşıtı koalisyon” açıklamasında ise “ABD’nin verdiği silahların kuzey Suriye’ye geçtiğini teyit edemeyiz” deniyor, sözüm ona “bölgedeki özel kuvvetlerin verilen silahları takip ettiği” bildiriliyor.

Diğer bölgelerden PKK’ya destek için Afrin’e geçen teröristlerin “ABD silahlarını yanlarında götürüp götürmediği” veya “ABD’nin buna dair bir kanıt görememesi” açık şekilde çok anlamsız soru ve cevaplardır. Bu PKK’lıların Kobani’de toplanıp konvoylar halinde (Esad’ın da açtığı yollardan geçerek) Afrin’e gidişleri fotoğraflarıyla haber olmuştur. Bu sayısız aracın içinde silahların da bulunması tartışma götürmez. Ayrıca, onlar götürmese bile Suriye’deki PKK’nın “ABD silahları ve zırhlı araçlarıyla donatıldığı” ABD’nin kendi açıklamalarında da yer aldı.

“Buna devam edeceğiz” de dendi.

Kendi içinde çelişki

Diğer tarafta Savunma Bakanı Canikli ile ABD Savunma Bakanı Mattis’in konuşması var. Mattis “Afrin’de terörist unsurlara silah desteği sağlamadık” diyor. Doğrusu kendine göre haklı olabilir.

Afrin’deki PKK’nın eline “Zeytin Dalı Operasyonu’nda kullanın” diye silah vermemiş olabilirler. Peki açıktan açığa, dünyaya ilan ederek PKK’ya yolladıkları 5000 TIR silah ne için kullanılıyor acaba?

Mattis ayrıca bir garip söz daha söyledi ki çocuklara söyleseniz gülerler; “YPG’yi PKK’dan ayırıp birbiriyle savaştırmak” mümkünmüş.

YPG dediği PYD-PKK’nın silahlı gücü zaten. Kendi yetkilileri bile aksini açıklarken Mattis bunu söyleyerek hala bize “PYD ile PKK ayrı örgütler” masalını yutturmak istiyor. İsteyen inanabilir tabii ama süreçleri yakından izleyenleri inandırması mümkün değil.

DEAŞ da var, PKK da!

ABD Ulusal İstihbarat Direktörü Daniel Coats “Afrin operasyonunun bölgedeki ABD’li askerlerin güvenliğini tehlikeye attığını ve DEAŞ’a karşı mücadeleyi karmaşık hale getirdiğini” söylemiş.

Biz PKK saldırılarıyla kaç şehit vermişiz, adamlar “gelecekte” askerleri için çıkabilecek tehlikelerin uyarısını yapıyor.

DEAŞ, PKK ile beraber TSK’ya saldırıyor (bu konu ABD’li bakanlarla konuşuldu mu onu duymadık), hala DEAŞ’la mücadele diyorlar. Hükümetin karar vermesi gereken konu; “aynı şeyleri tekrarlayan ve projesini yürüten ABD ile çözülemeyecek bu sorunu kiminle çözeceğimiz”dir. Kaybedecek zaman yok!

Yazının devamı...

ABD’ye ‘özerk bölge’ raporu!

Afrin operasyonu “PKK’nın sivilleri canlı kalkan gibi kullanarak ve sivil kıyafetinde askerlerimize yaptığı saldırılarla” daha da tehlikeli bir şekle girerek devam ediyor.

Türkiye’ye gelmek üzere olan ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson “Türkiye’ye yönelik tehdidi ‘azaltmak’ için Türkiye ile işbirliği yolları arayacağımızı umuyorum” mesajı yayınlıyor.

İfadedeki “Azaltmak” sözcüğü üzerinde durulması gerekir. ABD’nin ve koalisyon ülkelerinin desteğiyle “bir devletin savaş ordusu” kadar güçlenen bir terör örgütü için “tehdidi azaltmak” ne demektir?

Dün, ABD istihbarat örgütü tarafından ABD Kongresi’ne sunulan son raporda da “YPG’nin PKK’nın milis gücü olduğu ve Suriye’de ‘otonom bir bölge arayışında’ olduğu” haberi çıktı..

Bildikleri gerçek

Yani aslında pek iyi bildikleri bir gerçeği istihbarat örgütü onlara daha net şekilde söylemiş ve PKK’nın Afrin dahil, kuzey Suriye’deki savaşının “özerk bir bölge kurmak” amacıyla yapıldığını açıklamış.

Bu özerk bölgeyi nerede kurmak istiyor?

Türkiye-Suriye sınırının Suriye tarafında. Afrin’den gönderdiği sayısız roket ve füzenin insanlarımızı ve binaları vurduğu kadar yakın bir mesafede.

Aslında bu özerk bölgeyi ortaya çıkardılar mı?

Evet, adına Rojova dedikleri, özerk kantonlar ilan ettikleri bölge haritalarında Suriye Kürdistanı olarak görülmektedir ve aynen Irak’ta IKBY için yapacakları gibi eninde sonunda bu bölgeleri “bağımsız devlet” statüsüne getirmek üzere faaliyet yıllar boyunca devam edecektir.

İşbirliği mi, tehdit mi?

Şimdi acaba ABD Dışişleri Bakanı, son istihbarat raporlarının arkasından da Türkiye’yi “Teröre karşı işbirliği yapalım, siz bizim NATO müttefikimizsiniz, biz dost ülkeleriz” masallarıyla oyalamaya mı kalkacak? Bunları söyleyip, Afrin’de PKK ile birlikte Türk askerine saldıran DEAŞ’lılar için “DEAŞ ile mücadelede dikkatimiz dağılıyor” mu diyecek?

“ABD askerleri zarar görürse cevabımız fena olur, şu operasyonu sınırlayın” diye oba altından sopa mı gösterecek?

Bu arada, ABD’nin samimiyetsizliği kadar AB ülkelerinin de PKK’ya destek verdiğini ama sıra Türkiye’ye gelince tehditkar mesajlar yayınladığını hatırlayalım.

Dün “Deyrizor’da ABD’nin rejim güçleri ile Hizbullah’ı vurduğu” haberi verildi. Bu tür haberlerin algı operasyonu olabileceği ihtimali az değil.

Füze alımı

ABD de Suriye rejimi de şu anda PKK’yı desteklediğine göre, İran destekli Hizbullah da rejimin yanında olduğuna göre bu çatışma havası inandırıcılıktan uzak görünüyor. Rusya’nın da kısa süre sonra Esad’ın yanında politika değiştirebileceği göz önüne alınırsa “2.5 milyar dolarlık S-400 füze alımından sonra (Rus medyasının açıkladığı) ikinci parti S-400 anlaşması” iyi düşünülmelidir.

Rex Tillerson’a “PYD-PKK diğer bölgelerden Afrin’e yardım militanları yollarsa desteği keseriz” sözünü hatırlatmayı da unutmayalım, konvoylarla sivil kıyafetinde gittiler, 9 askerimizi sivil kıyafetle şehit ettiler. ABD, daha askerlerine bir şey olmadan, bizi önceden tehdit ediyor!

Yazının devamı...

Ege de gerginlik, Yunanistan ve AB!

Yunanistan Ege ve Akdeniz’de Türkiye ile bir gerginlik çıkarmak için uzun süredir hazırlıktaydı.

Önce Ege’de Türkiye’ye ait 18 adayı işgal etti, üzerine Yunan bayrakları dikti. Yunanistan Başbakanı, Cumhurbaşkanı, komutanları bu adalarda askeri törenlere katıldı, Yunan bayrağını selamladı.

Tahrik bu kadarla kalmadı, Türkiye’ye “Bu adalara çıkamazsınız” tehditleri yapıldı.

Yunanistan, Lozan Anlaşması’yla silahtan ve askerden arındırılmış olması gereken adalara da silah ve asker yığdı.

Şu anda adalarda 10 üs kurmuş haldeler ve 4 bin askerleri bulunuyor.

Sahillerimizin çok yakınında bulunan bu adaların Yunanistan işgalinde olması aynı zamanda Türkiye’nin “kara ve hava sahanlığının ihlali”ne neden olabileceği için büyük önem taşıyor.

Önce Kıbrıs’ta…

Yunanistan önce Kıbrıs’ta sorun çıkardı. Türkiye, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin “Doğu Akdeniz’de hidrokarbon faaliyeti sürdürmesine” tepki gösterdi.

“Adanın tek sahibi gibi davranmaktan vazgeçmeyerek ısrarla hidrokarbon faaliyetine devam eden Rum tarafının, ortaya çıkabilecek durumun sorumlusu olduğunu” açıkladı.

Rumlar, Türkiye’ye karşı AB’yi devreye soktu ve AB Türkiye’ye “Herhangi bir AB ülkesine yönelik tehdit ve eylemlerden kaçınma, sorunların barışçıl çözümüne ve toprak bütünlüğüne saygı” çağrısı yaptı.

Görüldüğü gibi “AB’ye ihtiyacımız yok” çıkışları yapmamız doğru değildir, ülkeler arasındaki sorunlarda da AB topluca kendi üyesi olan ülkenin yanında yer almaktadır ki bunun aynısını “Ege’deki gerginlikte” de görüyoruz.

Dün Kardak kayalıkları yakınlarında Türk ve Yunan sahil güvenlik teknelerinin çarpıştığı haberi verildi. Bodrum açıklarındaki Kardak kayalıkları çevresine dün öğleden sonra Türkiye ve Yunanistan’dan çok sayıda sahil güvenlik botu gönderildi.

Botlardaki Yunan askerler silahlı olduğu ve iki ülkeye ait botların birbirlerine çok yakın olarak geçtiği verilen haberler arasında.

Yine AB uyarısı

Yunanistan’ın Türkiye’ye ait adaları işgal etmiş ve uluslararası anlaşmaya aykırı olarak “Türk karasularındaki adalara” silah ve asker göndermiş, üsler kurmuş olmasına ses çıkarmayan AB Komisyonu bu kez de Yunanistan yerine Türkiye’ye uyarı mesajı göndermekten geri kalmadı.

Komisyon Başkanı Juncker’in sözcüsü “Türkiye’nin AB üyesi ülkelerin karasuları ve hava sahası üzerindeki egemenlik haklarına saygılı olması gerektiğini” söylerken Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk da buna benzer bir açıklama yaptı.

AB şu anda Türkiye’nin Afrin’de PKK terör örgütüne karşı tehlikeli ve zor bir mücadelenin içinde olduğunu biliyor ve tam aynı sırada hem Kıbrıs’ta, hem de Ege’de Türkiye’ye yaratılan yeni bir uluslar arası sorunda Yunanistan’ın yanına geçiyor. Türkiye şimdilik diplomasi ile bu sorunu aşmalı ve Suriye’deki mücadelesi hafifler hafiflemez Ege meselesini çözmelidir.

Çünkü arkasına AB’yi alan Yunanistan Ege sorununu kesmek niyetinde değil.

Yazının devamı...

İncirlik Üssü kapatılmayacak mı?

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, ABD’nin Dışişleri ve Savunma Bakanlarının Türkiye’ye gelişiyle ilgili haklı bir açıklama yapmış.

“Türkiye’yi iknaya gelmeyin. Gidin eğittiğiniz, donattığınız, silah verdiğiniz terör örgütlerine verdiğiniz silahları toplayın, Türkiye’ye karşı terörist eylem yapmamalarını söyleyin” diyor.

Türkiye’ye verdikleri sözleri tutmadıklarını, terör örgütünün Fırat’ın Batısına geçmeyeceği sözü verildiği halde geçtiğini, Menbiç’te bulunmayacakları söylenmesine rağmen orada olduklarını, silah verilmeyeceği söylendiği halde 5000 TIR silah gittiğini ve bu silahların DEAŞ’a değil Türkiye’ye karşı kullanıldığını hatırlatmış.

ABD yetkilileri hala adeta oyalama yapar gibi Türkiye ile sık sık görüşüyor ve anlamsız ve gerçekle alakasız konuşmalar yapıyorlar.

DEAŞ yalanı bitti

Rusya “Suriye’de DEAŞ kalmadı” açıklaması yapmıştı, bu terör örgütünün gerçekten de Suriye’de gücünü kaybettiği biliniyor.

Buna karşın, daha önce de Suriye’nin kuzeyindeki kentlerin çoğunu karşılık vermeden, tek kurşun atılmadan “ABD destekli PYD-PKK’ya bıraktıkları” gibi şimdi Afrin’de açıktan açığa Türkiye’ye karşı PKK ile birlikte savaşıyorlar.

İngiltere, DEAŞ’a karşı koalisyon ülkelerinin içinde ama kendi siyasetçileri “PKK ile YPG’nin aynı örgüt olduğunu ve İngiltere’nin bu konudaki tutumunu netleştirmesi gerektiğini” açıklıyorlar.

Esad, PKK’yı destekliyor, onlara yardım edecek teröristlerin diğer bölgelerden konvoy halinde Afrin’e “sivilleri götürüyorlarmış gibi” kendi kentlerinden geçmesine izin veriyor, yolları açıyor.

Aralarında çocukların da olduğu sivilleri kalkan yapan PKK’lılar ise 9 askerimizi şehit ediyorlar.

Rusya ve İran, Esad’la birlikte hareket ettiklerine göre gizliden gizliye kime ne destek verdikleri belli değil.

Afrin operasyonunda bugüne kadar 31 şehit verdik, 143 yaralı askerimiz var.

Gencecik şehitlerimizin geride bıraktığı acılı ailelerinin feryatlarını dinleyecek gücümüz kalmadı, durum artık “PKK’yı silahlandıran” ABD’nin masallarını dinleyecek dönemi çoktan aşmıştır.

Kürtler değil, PKK

Saadet Partisi Diyarbakır İl Başkanı Fesih Bozan “Afrin operasyonunun Kürtlere karşı yapıldığını, Türkiye’de ve Afrin’de yaşayan Kürt halkının zihninde olumsuz etkisi olacağını” söyledi.

O şehitlerin arasında Kürt vatandaşlarımız da var, terörle mücadelenin sadece PKK’ya karşı yapıldığı ve Afrin operasyonunun da “meşru müdafaa zorunluluğu” ile başlatıldığını, PKK’nın işgal ettiği yerlerde Türkmenleri de, Arapları da göçe zorladığını dünya bilmektedir. Burada anlaşılmayan, Esad’ın ve Rusya’nın “Suriye’nin toprak bütünlüğü” için yapılan bir operasyonu uzaktan izlemeleri, Esad’ın PKK’ya yardım etmesidir.

Bu da Suriye iç savaşı başladığından bu yana Türkiye’nin “Esad muhalifleriyle birlikte” hareket ediyor olması ile açıklanabilir.

Türk Hükümeti’nin, ülke çıkarı için bu noktayı ve İncirlik Üssü’nü “bize şehitler verdiren PKK terör örgütüne yardım eden ABD”ye kapatmayı değerlendirmesi gerekiyor.

Yazının devamı...

ABD bizi değil, biz onu uyaralım!

Dün Afrin harekatında bir helikopterimiz düşürüldü, 2 kahraman askerimiz daha şehit oldu.

Allah’tan şehitlerimize rahmet, ailelerine başsağlığı ve sabır diliyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Güvenlik güçlerimizin büyük bir mücadele yürüttüğünü, savaşta bunların da olacağını, bedelini ağır ödeyeceklerini” söyledi. Başbakan Yıldırım yaptığı ilk açıklamada “Herhangi bir dış müdahaleyle düştüğü konusunda kesin delil yok” dedi. TSK şu anda aslında bir “PKK’yı sınırlarımızdan temizleme” mücadelesi yürütüyor, bunun adı savaş değil. Ancak… Sınır boyumuzca PKK koridoru kurulmasında olduğu gibi Afrin’de de ABD ve Batı ülkeleri PKK’ya yardımı sürdürüyor. Helikopterimiz Hatay’ın Kırıkhan ilçesinin karşı tarafına düştü. Besbelli ki Afrin’den açılan ateşle düşürülmüş, bunun aksine “kendiliğinden, bir arızayla düştüğüne” inanmak güçtür.

Dürüstlük önerelim

ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson gelecek hafta Türkiye’ye gelecek.

Ziyaretinde “Afrin konusunda itidal çağrısı yapacağını ve operasyonun ‘sınırlanmasını’ isteyeceğini” ABD’li yetkililer açıklamış.

Askerlerimiz ABD’nin PKK’ya verdiği destekle arka arkaya şehit olurken acaba bize yüzü kızarmadan hangi “itidal”den söz edecek? O bize itidal önereceğine biz Tillerson’a kesin bir dille “ABD’nin NATO müttefiki Türkiye’ye karşı dürüst bir Suriye politikası yürütmesini, ikili oynamaktan ve PKK’ya yardım etmekten vazgeçmesini” önerelim.

NewYork Times “ABD ile Türkiye’nin Suriye’de sert bir savaşa doğru ilerlediğini” yazmış. Ben buna ihtimal vermiyorum. ABD, bir yandan Türkiye ile serleşmeyen bir diplomasi yürütürken, diğer tarafta Suriye’de bildiğini okumaya devam edecektir.

Rusya gözlüyormuş

TSK’ya ait bir konvoy Astana anlaşmaları çerçevesinde 6’ncı “ateşkes gözlem noktasını” oluşturmak üzere İdlib gerginliği azaltma noktasına ulaştı.

Konuşlandığı noktanın karşısında, 6 km mesafede “Esad rejimi ordusu ve İran destekli gruplar” var. Rusya ise daha önce “Türkiye’nin İdlib’de kuracağı gözlem noktalarını gözlüyoruz” şeklinde samimiyetten uzak bir açıklama yapmıştı. Rus güçlerinin de İdlib’in dış kısmında “rejim ile muhaliflerin arasındaki hatta konuşlanması” bekleniyormuş. Astana anlaşması “Suriye’nin çatışmalardan arınması” yani Esad’ın da iyiliği için Rusya-İran-Türkiye arasında yapılmıştı.

Esad ve deaş

Peki, sormaz mısınız; bizim askerimiz Suriye’nin çatışmasızlığı için tehlikeye atılırken neden Esad da TSK’nın haklı mücadelesinde Türkiye’ye destek vermiyor? DEAŞ da PKK ile birlikte Afrin’de ve Hatay’da Türkiye’ye saldırırken ABD seyrediyor, DEAŞ’la mücadelesini unutuyor. Esad da “Suriye için tehlikeye girmemizi” umursamıyor hatta PKK’ya destek veriyor. Ortada büyük bir gariplik var.

Bunu çözmenin tek yolu, hoşlanmasak da Esad’la mutlaka iletişim kurmaktır.Askerlerimizin hayatı ve Türkiye’nin geleceği söz konusu ise Esad’a olan duygularımız yerine kendi güvenliğimiz öne geçmelidir. Dış politikada inat ve öfke yerine sükunet ve sağduyu ile hareket etmeliyiz.

Yazının devamı...

Yeni göç ve mülteciler!

ABD yetkilileri devamlı olarak “DEAŞ’la mücadeleden alıkoyan tüm faaliyetler dikkat dağıtıcıdır” söylemini tekrarlayıp duruyor.

Sözde PKK da onlar için “terör örgütü” sınıfında ama PKK’nın Türkiye’ye verdiği zarar, bugüne kadar ve hala PKK saldırılarıyla verilen şehitler DEAŞ kadar önemli değil.

Perşembe günü ABD “Yüzlerce PKK’lının Afrin’e gittiğini” doğruladı.

Bir kez daha hatırlatalım; on gün kadar önce ABD bu durumda, diğer bölgelerden Afrin’e militan takviyesi gönderilirse PKK-PYD’ye desteği çekeceğini açıklamıştı.

Şimdi kendisi de doğruladığına göre sözünü neden tutmuyor?

‘DEAŞ bitti’ diyorlar

Afrin’e Zeytin Dalı Operasyonu başladıktan sonra PKK’nın tutuklu DEAŞ’lıları “birlikte savaşmak için” serbest bıraktığı haberini yazmıştık.

Rusya B.M Daimi Temsilcisi Vassily Nebenzia da “PYD-PKK’nın geçen ay Suriye’de 400 DEAŞ’lıyı serbest bıraktığını, bunlardan bir kısmının SDG(PKK) saflarına katıldığını” söylemiş.

“DEAŞ’a doğrudan veya dolaylı destek verenlerin sorumlu tutulması gerektiğini” de vurgulamış.

Gerçekten de Afrin’de TSK’nın karşısında PKK ile DEAŞ’lı teröristlerin birlikte oldukları açıkça biliniyor.

Rusya 7 Aralık 2017’de, Suriye’de “DEAŞ kontrolünde hiçbir yerleşim yeri kalmadığını” açıklamıştı.

İki gün önce İngiltere’nin B.M Daimi Temsilcisi Jonathan Allen de “DEAŞ’ın kontrol ettiği toprakların yüzde 98’ini kaybettiğini” söyledi.

İşe bakın ki aynı gün “DEAŞ’ın Suriye ve Irak’taki kaostan yararlanarak yeniden güçlendiği” haberi de çıktı.

Acaba birileri, DEAŞ’ın bittiği anlaşılırsa Suriye’de “DEAŞ’la mücadele” adı altında istedikleri planı uygulamalarının zorlaşacağını mı düşünüyor?

Kalıcı konutlar

Türkiye-Suriye sınırındaki Atme’den 820 bin sivilin Türkiye’ye doğru sürülmek istendiği haberi verildi.

Avrupa ülkeleri, ABD’nin başını çektiği “DEAŞ’a karşı koalisyon”un da içindeler, PKK’nın da içindeler. Suriye’de yaşanan felaketlerde rolleri var ve yakından görüyorlar.

Buna rağmen mülteci alan ülke yok çünkü maddi-manevi sorumluluğu çok büyük.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa’nın Türkiye’deki mültecilere yardım sözünü tutmadığını ama ne olursa olsun yardıma devam edeceğimizi bir kez daha söyledi.

Aynı konuşmada “Güvenli alanlar oluştuğunda sınırın her iki tarafında Türkiye’deki Suriyeliler için kalıcı konutlar yapılacağını, böylece 3.5 milyon Suriyeli mültecinin bir an önce kendi topraklarında yaşaması için adım atılmış olacağını” belirtti.

Sınırın Türkiye tarafında yaşayanlar bedava kalıcı konutlara yerleşince Suriye’ye dönmek isterler mi bilmiyoruz.

Diğer tarafta, kaynaklarımızı öncelikle kendi işsiz ve yoksullarımıza, şehit ve gazi ailelerimize maddi destek için harcamanın daha doğru olduğuna şüphe yoktur.

Organlarını kaybettiği için çalışamayan gazilerimize, kırık dökük evlerde yaşayan şehit ailelerimize en rahat şartları sağlamak devletin önceliği olmalıdır.

Türkiye bugüne kadar 30 milyar dolar harcayarak en zengin ülkelerin bile yapmadığını zaten yapmıştır.

Yazının devamı...

Yeri geldiğinde Afrin’e gitmek!

ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson ve Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster önümüzdeki günlerde Türkiye’ye gelecek haberi verildi.

Bugüne kadar Türkiye ile ABD arasında defalarca karşılıklı ziyaretler yapıldı, “PKK terör örgütüdür” dediler, “Tüm terör örgütlerine karşı Türkiye’yle birlikte mücadele ediyoruz” dediler ama eylemleri söylemlerinin tam tersiydi.

PYD’nin içindeki ABD askerlerinin bile “PYD ile PKK aynı örgüt, PYD karargahlarında Apo posterleri asılı” demesine rağmen bunun aksini iddia etmeye devam ederek PKK’yı onlarca yıl yetecek kadar silah ve araçla donattılar.

Şimdi bir kez daha Türkiye’ye gelmeleri neyi değiştirecek?

ABD’ye karşı hukuk

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “PYD-YPG’ye yardım eden ABD’ye karşı ulusal ve uluslararası hukuku kullanacağız” açıklaması onlar için hiç de caydırıcı olmayacaktır.

Uluslararası hukuk ve siyaset bilimi uzmanı Prof. Dr. Hasan Köni “Devletlerin, işledikleri suçlarla ilgili yargılandıkları adres Uluslararası Adalet Divanı. Ancak kural gereği suçlanan ülkenin ‘Evet beni yargılayın’ demesi gerekiyor. B.M Güvenlik Konseyi’ne götürseniz ABD daimi üye ve bir üye veto ettiğinde o da olmuyor” dedi.

Aslına bakarsanız, “Beni yargılayın” dese bile ABD’nin kendisi de o Divan’ın üyesi. Uluslararası Adalet Divanı’ndaki İtalya, İngiltere, Belçika gibi ülkeler zaten ABD ile birlikte hareket ediyor, PYD-PKK’nın içinde onların da askerleri var.

AB ülkelerinin hepsi yanında.

Divan’da Mısır da var, onunla da Mürsi indirilip askeri yönetim geldiğinden beri kavgalıyız.

Rusya var, Esad PKK’ya destek veriyor, Rusya-Esad ayrılmaz ikili, ondan da sonuç çıkmaz.

Bahçeli ve ön saf

İran’ın da Esad ve Rusya ile birlikte hareket edeceğini biliyoruz.

“Türk ordusunun Afrin’de PYD-PKK’ya karşı kimyasal silah kullandığı” yalanını televizyonundan verdi.

Kısacası, uluslararası hukuk konusunda bir şey yapılması neredeyse imkansız, görünürde birlikte hareket edebileceğimiz, bize destek olacak (Arap Birliği dahil) tek bir ülke yok. Salı günü Afrin’de 2 askerimiz daha PKK-PYD-DEAŞ’lı teröristlerin saldırısında şehit oldu.

İdlib’de bir haftada 3 şehit verdik.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “Eğer yeri gelirse ben de en ön safta Afrin’e gider, bu vatana canımı feda ederim” açıklaması yapmış.

Bahçeli’nin “yeri gelirse” dediği “yer” şimdi değilse, her gün şehit verirken değilse ne zamandır? Madem ki gideceğini söylüyor, kalkıp gitse, onlarla bir operasyona ön saflarda katılsa Mehmetçiğe moral vermiş olmaz mı?

Operasyona katılmak deyince, Türkiye’de bulunan 4 milyona yakın mülteci arasında savaşacak yaşta ve durumda en az on binlerce genç Suriyeli olduğuna şüphe yok.

Türk askeri “Suriye topraklarını terör örgütlerinden temizlemek için şehit olurken” onların da kendi ülkeleri için savaşmak yerine Türkiye’de güven içinde yaşamaları uzun süredir haklı bir tepki yaratıyor. Hükümetin bu sorunu çözmesi gerekiyor.

Yazının devamı...

Afrin’e PKK takviyesi ve DEAŞ!

Suriye’nin kuzeyinde oynanan oyunlar, kurulan tuzaklar bitecek gibi değil.

Daha önce ABD’nin PYD’ye “Eğer diğer bölgelerden Afrin’e PYD-PKK takviyesi giderse desteğimizi onlardan çekeriz” açıklaması var.

Sanki bu açıklama “laf olsun diye yapılmış” gibi terör örgütü Suriye’nin çeşitli bölgelerinden “dayanışma” adı altında getirdiği sivillerin içinde en az 500 PKK’lıyı dün Afrin’e soktu.

Önce 2000 kişilik bir kafile PKK işgalindeki bölgelerden Kobani’ye gitti, oradan yüzlerce otobüs ve araçla Pazartesi gecesi Afrin’e geçti. Bunların bir kısmının “gönüllü”, önemli bir kısmının ise sivil kıyafet giymiş PKK’lı terörist olduğu bildirildi.

ABD susuyor

Sivilleri götürüyorsan, neyin “dayanışması”dır? “Gönüllü” nedir, ne yapacaktır? “Desteğimizi keseriz” diyen ABD’nin sesi çıkmıyor.

Türkiye’nin Afrin harekatına sürekli uyarı yapan, “Aman sivillere bir şey olmasın” veya “Harekat kısa sürsün, DEAŞ mücadelesinde dikkat dağıtıyor” diyen, terörist saldırılarıyla şehit olan Türk askerlerini hiç umursamayan ABD’nin dikkati nedense PKK’lılar söz konusu olunca dağılmıyor.

Madem ki sivillerin korunmasını istiyorlar, binlerce sivil (belki hepsi terörist) neden diğer bölgelerden Afrin’e aktarılıyor, ABD’nin bir cevabı var mı?

PKK’lıların “sivilleri kurşuna dizerken” çekilmiş fotoğrafları onları hiç rahatsız etmiyor mu?

Kendi destekleri, terör örgütü içindeki kendi askerleri, kendi verdikleri silahlarla sivillerin katledilmesi, “NATO müttefikleri Türkiye’nin ordusuna karşı savaşsın” diye diğer bölgelerden binlerce terörist taşınması onları hiç ilgilendirmiyor mu? Bu binlerce teröristin karşısında Amerikan askerleri olsaydı ABD kıyameti koparırdı.

Türkiye tehdit altında

Çok söz edilen The Post filminde “ABD savaş çıkarmaz” diye bir cümle geçiyordu. Duyunca herkesin alayla gülümsediği bir cümle… ABD savaş da çıkarıyor, hatta kendi müttefiklerine karşı terör örgütleriyle ortaklık da yapıyor.

New York Times gazetesi Türkiye-Suriye sınırında insan kaçakçılığı yapan Ebu Ömer isimli birinden aldığı bilgileri haber yaptı.

İstihbarat değerlendirmeleriyle birlikte verilen haberde; Suriye’nin doğusunda ABD destekli SDG (bu da PKK’nın bir başka adı) ile girdiği çatışmalardan kaçan yüzlerce DEAŞ’lının bir kısmının El Nusra’ya katıldığı, bir kısmının Türkiye’ye geçtiği anlatılıyor.

Haberde, Suriye ve Washington hükümet yorumcuları ile bağımsız analistler “DEAŞ’lıları Türkiye sınırından kaçırmak konusunda artan bir ticaret olduğunu” söylemişler.

Bu kadar tehlikeli şartlar altında bile Suriye sınırımız hala “DEAŞ’lıları geçirmenin ticaret haline geleceği” kadar kontrolsüzse, zaten Türkiye’de çok sayıda teröristini bulunduran bu tehlikeli örgüt militanlarından kim bilir kaçı daha ülkemize geçmektedir.

Hükümet, Afrin’de “takviye alan PKK” karşısındaki askerlerimizi, sınırların korunmasını ve ülkeye giren DEAŞ’lıların yakalanmasını ciddiyetle düşünmelidir.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.