Şampiy10
Magazin
Gündem

PYD eskiden terörist değil miydi?

Hemen her yazımda önce “çocuk istismarı” konusunun önemine ve çözümünün acilen bulunmasına dikkat çekiyorum.

Bugün de önce aynı konu; Çocuk ve kadınlara cinsel saldırılar ve cinayetler konusunda neler yapılıyor?

Kurulan komisyonun bu konuyu kaç günde açıklığa kavuşturacağı ve bunun kamuoyuna duyurulması büyük önem taşımaktadır.

Her gün çocukların okullarda öğretmenler-temizlik görevlileri ve çevrelerindeki kişiler tarafından uğradıkları saldırılarla ilgili haberler, kadın cinayetleri medyada yer almaya devam ediyor.

Hükümetin kısa sürede çözümü açıklaması toplumun öncelikli beklentileri arasındadır.

Müslim serbest!

Çekya’nın başkenti Prag’da gözaltına alınan eski PYD lideri Salih Müslim Çekya mahkemesi tarafından dün serbest bırakıldı.

Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi Salih Müslim’in yakalanması için karar çıkarmış ve İnterpol’ün kırmızı bülten çıkarması için girişimde bulunulmuştu.

Çekya’da serbest bırakılmasından sonra Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ ise “Bu kararın Çekya ile Türkiye’nin ilişkilerini zedeleyeceğini” açıkladı. Şu anda AB ülkelerinin çoğu ile ilişkilerimiz zaten yeterince zedelenmiş durumda, buna Çekya’nın da katılmasının diplomatik açıdan bir yarar sağlamayacağı ortadadır.

ABD izin vermez

Diğer tarafta, Çekya’nın bu kararı “ABD’den bağımsız” vermediği de açıktır. ABD’nin “DEAŞ’a karşı en yakın müttefikim” dediği ve Türkiye-Suriye sınırı boyunca toprak kazandırdığı PYD’nin eski liderinin Türkiye’ye gönderilmesine sessiz kalmayacağı belliydi.

Salih Müslim ise Ekim 2014’te Türkiye’ye gelmiş, diplomatik konuk olarak ağırlanmış, Başbakan Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmüş, o günlerde gazeteler onunla röportajlar yapmıştı.

Türkiye’ye “Sağduyulu olma ve sorunları diyalogla halletme” önerisi yapmayı bile unutmadı.

PYD o zaman da PKK ile ortak çalışmaktaydı, istihbarat örgütlerimiz bu ilişkiyi muhakkak ki biliyordu ve daha o günlerde uygulanacak politikamız belli olmalıydı.

Şimdi, Salih Müslim’i bize versinler diye 4 milyon TL ödül koymanın veya Çekya ile de gerginliğe girmenin doğru olmadığını düşünüyorum.

İsyan değil!

ABD ise hala Pentagon sözcüleriyle “Türkiye’nin aktif bir isyanla karşılaşan tek NATO ülkesi olduğunu, güvenlik endişelerine anlayış gösterdiklerini, Afrin’deki gerginliğin bir an önce bitirilmesinin DEAŞ’la mücadeleye yoğunlaşmanın önemini” anlatıyor.

ABD öncelikle Türkiye’deki olayın bir “Kürt isyanı” olmadığını, Kürt vatandaşların büyük çoğunluğunun PKK terör örgütünü desteklemediğini, yaşanan saldırıların PKK terör saldırıları olduğunu, sınır boyumuza PKK’yı yerleştirmelerini önlemek için Afrin harekatının yapıldığını” anlamak ve bunu ifade etmek zorundadır.

DEAŞ bugün Afrin’de PKK ile birlikte hareket ediyor, bunun dışında Suriye’de etkisini kaybetmiş durumda (Rusya da açıkladı) ve ABD bunu da biliyor.

Bu durumda “Türkiye’nin endişelerine anlayış” sözlerini ciddiye almak imkansızdır.

Yazının devamı...

Suriye ve boş bir Meclis!

Önce Suriye konusuna değineceğim; Afrin harekatı devam ediyor ve bu arada Şam’da muhaliflerin kontrolündeki Doğu Guta’da rejim güçlerinin bombardımanı da devam ediyor.

Şubat ayı boyunca Doğu Guta’da bir sivil katliamı yaşandı ve 103 günde aralarında çocukların, bebeklerin ve kadınların bulunduğu 1121 sivilin hayatını kaybettiği açıklandı.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçen Cumartesi günü “21’inci yüzyılın en büyük felaketi” denen bu saldırıların bir ay boyunca durdurulması için karar almıştı, ancak Esad bu karara da uymadı.

Esad yerine Putin

Esad rejimi ve destekçilerinin 2011 yılından bu yana Doğu Guta’ya kendi sivil vatandaşlarına da acımadan kimyasal silah dahil her şekilde saldırı yaptığı biliniyor.

Nihayet dün Rusya Devlet Başkanı Putin, Doğu Guta’da her gün saat 9-14 arasında “insani yardımların halka ulaşması için” saldırıların durdurulması talimatını verdi.

Aynı zamanda sivillerin tahliyesi için insani koridor da açılacakmış.

Bu bir ölçüde rahatlatan bir karar olmasına rağmen, saat 9-14 dışında tepesine bombalar yağan, sokakları savaş alanına dönen insanlara ne kadar yardımcı olacağı, ne kadar “insani” olacağı bellidir.

Esad yerine Putin’in açıklama yapması bu ikilinin ayrılmaz bir bütün olduğunu ve kararları birlikte aldığını gösteriyor.

Bu durumda, Astana ve Soçi zirvelerinde Suriye’de ateşkes olması için gayret gösteriyor görünen Putin’e acaba ne kadar güvenilebilir, bunu iyi düşünmek lazım.

Putin madem ki Esad’a bu kadar söz geçirebilmektedir, isteseydi 3.5 ay gibi bir zamanda 1121 sivilin katledilmesini önleyemez miydi?

Boş koltuklar

Türkiye çocuklara, bebeklere cinsel saldırıların had safhaya çıktığı, bu nedenle bir Meclis Komisyonu kurulduğu bir sürecin içinde.

Ana Muhalefet Partisi Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt bu konu hakkında konuşmak üzere kürsüye çıkıyor ve Meclis boş. Salonda sadece 5 iktidar partisi milletvekili bulunuyor.

Hüsnü Bozkurt gelmeyen üyelere: “Savaşı konuşuyoruz kimse yok, ölümleri konuşuyoruz, iç barışı konuşuyoruz kimse yok. Türkiye Büyük Millet Meclisi fiilen kapatıldı. Bu işgal kuvvetleri döneminde bile görülmedi… TBMM’de hiçbir konuyu konuşurken buna önem vermiyorsunuz” diyerek tepki gösterdi.

Demokrasilerde “muhalefet partilerinin de iktidar partisi kadar güçlü olması gerektiğini” Cumhurbaşkanı Erdoğan söylemişti ki son derece doğrudur. Ancak… Bunun gerçekleşebilmesi, önemli hatta çocuk istismarı gibi hayati önemde bir konunun Meclis’te tüm partilerin katılımıyla görüşülebilmesi şarttır.

Komisyonun alacağı kararlar Meclis’e sunulacağına göre o Meclis’in konuyu tartışmış, bilgilenmiş olması gerekmez mi? TBMM’nin çalışması milli iradeye saygıyı gösterir, bu mutlaka sağlanmalıdır!

Yazının devamı...

Ortadoğu’yu karıştırma planı!

Giderek Ortadoğu’da daha büyük bir kaosun, daha büyük felaketlerin yaşanacağı bir dönem başlayacak.

Buna geçmeden önce “Çocuk istismarı” konusunda 8 bakandan oluşan komisyonun ilk kararına değineceğim.

Komisyon, 12 yaşından küçük çocukların cinsel istismar suçlularına verilecek cezanın “ağırlaştırılmış müebbet hapis” olmasını ve cezaların “yaşa göre kademeli” düzenlenmesini, cezalarda “herhangi bir indirim uygulanmamasını” tartışmış.

Çocuk tecavüzleri için zaten mevcut yasada “ağırlaştırılmış müebbet hapis” var fakat hakimlerin çoğu cezayı uygulamıyor.

Bu konu gibi, “12 yaştan küçük-büyük” diyerek çocuklara yapılan saldırıların cezalarının ayrılması da tartışılmalıdır.

Uluslararası sözleşmeler

Türkiye’nin kabul ettiği BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre 18 yaş altı “çocuk”tur. Türk hukuk düzenine göre 18 yaş altı “çocuk”tur.

12 yaş altı ve üstü diye bir ayırım yapılırsa, örneğin tek bir hastanede bir yılda “18 yaş altında 500 çocuğun doğum yapması” normal mi sayılacak?

Çocuklara saldıran sapıklar “ben 12 yaş üstü zannettim, gelişmiş görünüyor” mu diyecek?

Özgecan ve onun gibi genç kızlar- öğrenciler tecavüz işkencelerinden sonra öldürülmezlerse o sapıklar daha hafif ceza mı alacak?

Tecavüz saldırısı söz konusu ise ve caydırıcılık isteniyorsa “12 yaş” söz konusu olmamalı, tecavüz suçluları toplumdan ömür boyu uzaklaştırılmalıdır.

Kudüs’ün tamamı

ABD Başkanı Trump “ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti tanıdığını” en net şekilde açıkladı. Doğu Kudüs, Batı Kudüs ayırımı yapmadan…

ABD Büyükelçiliği (İsrail’in bağımsızlığının 70. Yıldönümünde) 14 Mayıs’ta Kudüs’e taşınacak. Aralık ayında Trump’ın ilk Kudüs açıklamasında olduğu gibi bu kez de haber duyulur duyulmaz Filistinliler sokaklarda protesto gösterilerine başladı.

Burada önemli bir nokta da, “İsraillilerin Kudüs’ün tamamının kendilerine ait olduğunu” savunduğu gibi” Trump’ın da Kudüs’ün tamamından söz etmesidir.

Trump’ın, hiçbir ülkenin (Papa konusunda soru işaretleri var) uyarılarına kulak asmadan bu kararı vermesi yine Condolezza Rice’ın 2003 yılındaki “Ortadoğu’da 22 ülkenin sınırları değişecek” açıklamasını hatırlatıyor.

Mevcut durumda Ortadoğu’da savaşlar sürerken ve binlerce insan hayatını kaybetmişken ABD’nin yeni bir kaos hamlesinin açıklanır tarafı yoktur.

Telaşa yer yok!

İnsanları terörden korumak için “DEAŞ’la mücadele”yi ağzından düşürmeyen Amerika acaba Kudüs için çıkabilecek çatışmalarda ölecek insanları önemsiz mi görüyor?

Aralık 2017’de İslam İşbirliği Teşkilatı “Doğu Kudüs’ü Filistin’in başkenti” olarak tanımıştı. Trump, İslam ülkeleri ile ABD’nin ve İsrail’in arasında bir savaş bile çıkmasını göze alıyor.

Türkiye, Afrin’de PKK, DEAŞ gibi terör örgütleriyle ciddi bir mücadele içindeyken, Kudüs konusunda öne atılmamalı, diğer ülkelerin açıklamalarını bekleyerek, deneyimli uzmanlara danışarak karar vermelidir.

Ortadoğu’yu iyice bataklığa çevirecek bir ortamda telaş yanlış getirir.

Yazının devamı...

Türkiye’nin giderilmeyen kaygıları!

Suriye meselesine geçmeden önce son günlerdeki “zina-çocuk tecavüzü” tartışmasında bir hatırlatma yapmak istiyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan, çocuk tecavüzleriyle ilgili olarak yaptığı konuşmada “Zina ile ilgili düzenlemeyi de yaparak taciz, tecavüz konularını aynı kapsamda değerlendirmek gerekiyor” dedi. CHP Sözcüsü Bülent Tezcan ise Ahmet Hakan’ın bir gün önceki yazısında muhalefete yaptığı “Muhafazakarlar ile milliyetçileri birleştirecek zina tartışmasından uzak durun” önerisine uyacaklarını açıkladı.

Tezcan “Çocuk istismarı konuşulurken zinayı gündeme getirmek konuyu sulandırmaktır. Zinayı tartışmak yerine çocuk istismarını ısrarla gündemde tutacağız” diyor.

Zaman kaybedilmeden…

Gerçekten de “taciz veya istismar” değil, net şekilde bebeklere “tecavüz” eden sapıklardan söz edilirken yetişkinleri ilgilendiren zina konusunun nasıl bu tartışmaya girdiği merak konusudur.

Zinayla ilgili düzenleme yapılacaksa bu ayrı bir düzenleme olmalı, bebek-çocuk tecavüzleri ise “zina veya başka bir konuyla” zamana yayılmadan, bir gün bile zaman kaybedilmeden derhal bitirilmelidir. Cumhurbaşkanı’nın söylediği “en ağır cezalar” derhal kararlaştırılıp, Meclis’te yasalaştırılabilir, “gündemde tutmaya” bile fırsat bırakmayacak bir sürat şarttır.

ABD-Esad muamması

ABD ile Esad’ın “PYD-PKK’ya destek” konusunda aynı safta olduğuna uzun süre önce değindim. Esad aslında Suriye iç savaşı başladıktan sonra PYD ile aynı safa geçmişti. Sonra Afrin’de TSK’nın mücadele ettiği PKK’ya diğer bölgelerden yardıma giden PKK’lı teröristlere destek verdi. Şimdi de rejim güçlerini Afrin’e sokarak destek veriyor. Demek ki PYD-PKK konusunda Esad’la ABD’nin aynı çizgide hareket ettiği ortada.

Diğer tarafta ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü çıktı ve “Esad rejimi Doğu Guta’da 400’den fazla sivili öldürdü ve Rusya ile İran tarafından destekleniyorlar. Bu da Astana sürecinde söz edilen ‘çatışmasızlık bölgeleri’nin gülünç hale geldiğini, bu sürecin bittiğini gösterir” dedi.

Türkiye ile ilişkilerinde “söylemiyle eylemi birbirini hiç tutmayan” ABD, Suriye rejimiyle ilişkide de çelişkili bir tutum sergiliyor… Esad’la aynı safta olmaları acaba tesadüf mü?

‘Bana güvenmeyin’

Tabii bu durum medyanın da gözünden kaçmadı ve Pentagon’un baş sözcüsü Dana White’a basın toplantısında “Esad yanlısı milisler PKK’yı desteklemek için Afrin’e girdiğine göre ABD artık Esad rejiminin müttefiki midir” sorusu ısrarla soruldu ama cevabı alınamadı.

White, ABD ile Türkiye arasındaki son görüşmeler konusunda da “Kaygılarının giderilmesi için Türkiye’ye yardım ediyoruz” dedi. Aynı zamanda PKK’ya yardım ederek bu “kaygı giderme”nin nasıl başarılacağı sorulsa ona da cevap veremeyecekleri bellidir.

Afrin’de işler iyice karmaşık hale geliyor, “Astana süreci bitti” açıklaması çok önemli. Rusya’nın “Türkiye ancak Şam yönetimiyle doğrudan görüşerek sorunu çözebilir” sözünü unutmayalım.

Esad’ı her şart altında destekleyen Rusya’nın “bana güvenmeyin” uyarısıdır bu!

Yazının devamı...

İttifak ve mühürsüz oylar!

Erken seçim olmayacağı sık sık söylendi ama seçim konusunda yapılan “ittifak” açıklamaları, televizyon tartışmaları ve son olarak verilen kanun teklifi “erken bir seçimin olabileceği” ihtimalini akla getiriyor.

Ak Parti ve MHP “siyasi partilerin seçim ittifakına ilişkin” düzenlemeyi dün ortak bir açıklamyla TBMM Başkanlığı’na sundular.

Bu düzenlemeye göre; ittifak yapan siyasi partilerin aldığı geçerli oyların toplamı yüzde 10’u geçiyorsa bu partilerin her biri barajı geçmiş sayılacak.

Çıkaracakları milletvekili sayısı da ittifak yapan partilerin toplam oyuna göre belirlenecek, sonra da her parti “kendi aldığı oy oranına göre” milletvekili çıkaracak. Şu anda AKP ve MHP dışında diğer siyasi partiler bir ittifak açıklaması yapmadığına, seçime (en azından ilk tura) yalnız gireceklerini belirttiklerine göre bu kanun teklifi sadece AKP-MHP ittifakı için yapılmış durumda.

Mühürsüz oylar

Ancak… Büyük ihtimalle AKP-MHP ittifakının alacağı oylarda bir “yüzde 10 barajı endişesi” olmayacağına göre bu düzenleme “yüzde 10 barajının düşürülmesini isteyen ve bu baraj nedeniyle Meclis dışında kalan partilerin haklı tepkilerini” gidermeyi sağlayabilir.

Verilen kanun teklifinde asıl önemli nokta, 16 Nisan referandumunda şaibe yaratan “YSK’nın son anda mühürsüz oyları -Avrupa’daki oylarda yapılanın aksine- geçerli sayması” kararını meşrulaştıracak olması.

Üzerine “sandık kurulu mührü bulunmayan”, sadece “ilçe seçim kurulu mührü bulunan” zarfların geçerli sayılması neden gerekli görülmüştür, bunu anlamak gerçekten zor. 16 Nisan’a kadar yapılan seçimlerde YSK yasalara uygun şekilde “mühürsüz oylar geçersizdir” kuralını uygulamışken, bu referandumda sandıklar açılırken karar değiştirmiş, sonra da bu değişikliği “kurul hatası, ihmali nedeniyle oyların geçersiz sayılmaması” için yaptıklarını açıklamıştı.

Koalisyon tartışması

Türkiye’nin önde gelen Anayasa hukukçularının (başta Prof. Dr. Sami Selçuk olmak üzere) Seçim Kanunu’nun “mühürsüz oylar geçersizdir” dediği, YSK kararının Anayasa’ya aykırı olması nedeniyle geçersiz olduğunu söyledikleri biliniyor. Daha önce mükerrer kullanılan oylar, yanlış adreslere yazılmış seçmenler, oyların kaydırılması, oylar sayılırken elektrik kesintisi gibi nedenlerle güvensiz seçimler yaşanmış olan ülkemizde büyük önem taşıyan “gelecek seçim” için neden seçmene daha güven verecek bir yöntemin değiştirilmek istendiği sorusu önemlidir.

Diğer tarafta barajı aşma sorunu olmadığına inanan Ak Parti’nin, 7 Haziran seçimi sonrasında; “başta AKP hiçbir partiyle koalisyon yapmayacağını” ilk gece söyleyerek Türkiye’yi yeni bir seçime mecbur eden Bahçeli ile koalisyondan farksız bir ittifak yapması konusu da medyada sıkça tartışılıyor. AKP için anket yapan MAK Danışmanlık firmasının araştırmasında da “Ak Parti tabanında bu koalisyona hoş bakılmadığı” sonucu çıkmıştı. Ak Parti’nin Güneydoğu oylarını da etkileyecek olan “MHP koalisyonu”nda ısrar etmesinin risklerini göze alması gerekiyor.

Yazının devamı...

‘En ağır ceza’ ve Rusya’nın mesajı

Ülkemiz için hayati gelişmelerle dolu günlerin içindeyiz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündemdeki en önemli konularla ilgili olarak dün yaptığı konuşmada bu gelişmelerin hepsiyle ilgili önemli vurgular vardı.

Önce “Toplumumuzu çöküşe götürecek bir alçaklıktır” dediği çocuk ve bebek tecavüzlerinden başlayalım.

Pazartesi günü Erdoğan’ın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu “çocuklara yönelik cinsel saldırılara karşı 6 bakanlıktan oluşan bir komisyon” kurulmasına karar verdi.

Öldürmekten farksız!

Bakanlar Kurulu toplantısının ardından yapılan açıklamada öncelikle “en ağır cezaların verileceği” belirtilmişti, Cumhurbaşkanı da kadınlara saldırılardan sonra çocuklara yönelen tecavüzlerin “son günlerde ardı ardına karşımıza çıktığını” söyledikten sonra:

“Bu tür suçları işleyenlere en ağır müeyyidenin uygulanacağını, bir çocuğun ruhunda ve bedeninde açılan yaraların bir insanı öldürmekten farksız olduğunu, verilecek cezaların infaz sistemindeki tüm indirimlerin dışında tutulması gerektiğini” vurguladı.

Bunlar bugüne kadar yapılması gereken, biraz geç kalmış açıklamalar ve adımlardır ama şu anda yapılması da bundan sonrası için çok iyi olmuştur.

Bir toplumu yönetenler, ülkedeki kadın ve çocukları kesin güvenceye alacak, “dokunulmazlıklarını” net şekilde sağlayacak çözümleri öncelikli olarak bulmakla, o toplum da bunu talep etmekle yükümlüdür.

Çok kısa bir sürede bunu sağlamak, çocuklara nasıl korunabileceklerini ve böyle bir durumda nereye başvurabileceklerini öğretmek için medya, sosyal medya da en etkin şekilde kullanılmalıdır.

Esad’la diyalog

Sınırımızın bitişiğindeki Afrin’de terör örgütü PKK-PYD ve onlarla birlikte savaşan DEAŞ’la mücadele sürüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan dün “Suriye rejim güçlerinin Afrin’e gireceğine yönelik haberler var” sorusuna “Onlar ciddi manada durduruldu” cevabını verdi.

“Putin ile yaptıkları görüşmelerden sonra durdurulduğunu” da aynı konuşmada belirtti.

Daha önce Başbakan Yıldırım da “Suriye rejimiyle Rusya üzerinden görüşüyoruz” demişti ki bu bağlamda Rusya’nın “Putin-Erdoğan görüşmesi”nden sonra Esad’ı “Afrin’de PKK-PYD’ye yardım etmemesi, Afrin’e girmemesi” konusunda ikna ettiği akla geliyor.

Bununla birlikte Esad Afrin’in Suriye rejiminde olmasını istiyorsa Putin’in Esad’ı sonsuza kadar engellemesi mümkün değildir.

Bu isteği bir süre sonra açıkça dile getirir ve bugüne kadar tekrarladığı “Türkiye, Suriye’de işgalcidir” söylemini, o işgali kaldırmak üzere eyleme dökerse ortaya Türkiye için bugünkünden çok daha ciddi, çok daha riskli bir durum çıkacaktır.

Nitekim bu ihtimali gören Rusya’nın Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov dün bir açıklama yaparak “Türkiye’nin güvenlik çıkarlarının Şam yönetimiyle doğrudan diyalog yoluyla korunabileceğini” bildirdi.

Şam yönetimiyle yani Esad’la doğrudan diyalog!

Bizler de bunun gerekli olduğunu birçok kez dile getirdik, Hükümetin artık konuyu tekrar düşünme zamanıdır.

Yazının devamı...

Suriye rejimi Afrin’e girerse…

ABD ile son gelişmelere bakıldığında birdenbire “sıkıntı bir ölçüde atlatılmış, ABD ile karşılıklı anlaşmaya varılmış” gibi göründüğü için bir rahatlama yaşadık.

ABD’li Dışişleri ve Savunma Bakanları’yla yapılan görüşmelerde ABD’nin “terör örgütü YPG/PKK’ya karşı üçlü bir mekanizma” kurulacağını, bunun amacının da sınırımızın ötesindeki terör oluşumunu ortadan kaldırmak olduğunu Başbakan Yıldırım açıkladı.

Buradaki kilit sözcük “YPG”dir.

YPG; PKK ile aynı örgüt olan fakat ABD’nin ısrarla “PYD ile PKK farklıdır, PYD bize göre terör örgütü değildir, DEAŞ’a karşı yakın müttefikimizdir” dediği ve 5000 TIR silah-zırhlı araç gönderdiği PYD’nin askeri gücüdür.

ABD, hükümete ne dedi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hükümet üyeleri birçok kez “PYD-YPG-PKK’nın aynı örgüt olduğunu ancak ABD’nin bunu kabul etmediğini” açıkladılar.

Peki durum böyle iken, ABD yıllardır Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon sözcülerinin, bakanlarının yaptığı açıklamalarla, medyasında çıkan haber ve yorumlarla sürekli olarak bu noktayı vurgularken, hatta son haftalarda “Türkiye’nin Afrin’de PKK’ya karşı yürüttüğü operasyon DAEŞ’le mücadelemizde dikkat dağıtıyor” derken acaba bir anda fikir mi değiştirdi?

“Terör örgütü YPG-PKK’ya karşı üçlü mekanizma” deniyorsa ABD “YPG’nin (yani PYD’nin) de PKK ile aynı örgüt olduğunu” kabul etmiş olmalıdır.

ABD bu açıklamayı Türk Hükümetine yaptı mı? PYD konusunda karar değiştirdiğini söyledi mi?

Söylediyse ve bu üçlü mekanizma “Türkiye sınırlarının güvenliği için kurulacaksa” neden bu mekanizmadan önce “Suriye’nin diğer bölgelerinden Afrin’deki PKK’ya yardım için konvoylar halinde ve sivil kıyafetlere gizlenerek PKK’lı teröristlerin geçmesini” engellemediler veya hiçbir yorum yapmadılar?

Esad’dan tepkiler

Amerikalı yetkililerin bugüne kadar hep söylemlerinden farklı eylemler yaptıklarını gördüğümüz için, Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu ikili oynamayı dile getirdiği için ABD’ye bu kez inanmak konusunda da güçlük çekiyoruz.

Diğer tarafta “Esad’ın PKK ile anlaştığı ve rejim güçlerinin Afrin’e gireceği” duyuldu. Dün, Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu “Rejim Afrin’e ne için girer? Eğer buraya PKK’yı temizlemek için girerse problem yok, PKK’yı korumak için giriyorsa Türk askerini karşısında bulur” açıklaması yaptı.

Aynı sıralarda Esad’ın danışmanı Şaban, Moskova’da bir konferansta “İsrail, ABD ve Türkiye dahil her türlü saldırganla mücadele edeceklerini, Türkiye’nin Astana sürecini Suriye’deki işgalini sürdürmek için kullandığını, işgalci olduğunu” anlatıyordu.

Esad’ın Afrin konusunda bundan sonra nasıl bir tutum takınacağını bilmiyoruz ama PKK’ya diğer bölgelerden terörist desteği gitmesine yardım ettiğini biliyoruz. Türkiye’nin Afrin’de Esad güçleriyle bir çatışmaya girmesi halinde Rusya’nın ne yapacağını da iyi hesaplamak gerekiyor. Hükümet bu konuda çok dikkatli olmalıdır.

Yazının devamı...

Tecavüz terörü!

Devamlı siyaset konuşuyor veya doğal olarak Afrin’deki genç askerlerimizi, terör örgütüne karşı devam eden operasyonu tartışıyoruz.

Zeytin Dalı Harekatı bitse hiç gün atlamadan çok önemli bir başka olay gündeme gelecektir ve görülmemiş şekilde yükselen “şiddet” yine ikinci planda kalacaktır.

Türkiye’de kadına karşı şiddet, kadın cinayetleri, çocuk yaşta zorla yaptırılan evlilik olayları hiç bitmez ama son yıllarda, hele de son aylarda artık iş iyice çığırından çıktı, dayanılmaz bir hal aldı.

Kadınlar sokak ortasında ayrılmak istedikleri kocalar veya kıskanç ağabeyler tarafından öldüresiye dövülüyor, bıçaklanıyor, öldürülüyor ve mahkemeler suçluları en ağır cezaya çarptırmalıyken serbest bırakıyor.

İyi hal, tahrik saçmalığı

Örneğin bir katil 11 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı, “mahkeme sırasındaki iyi hali” göz önüne alınarak ceza indirimi yapıldı.

Bunlar nasıl mahkemedir, nasıl yargılamadır, hukuk nereye gitmiştir?

Hangi ülkede bir katile “iyi hal indirimi” yapılabilir?

Son zamanlarda kadınlara karşı amansız şiddetin, taciz-tecavüzün yanına bir de “bebeklere kadar inen tecavüz felaketleri” eklendi.

Dehşet verici

Dünyanın hiçbir köşesinde görülmeyecek, IŞİD teröründen farksız dehşette bir “çocuk tecavüzü terörü” toplumu canından bezdiriyor.

Sosyal medyada insanlara siyasi mesajlarından dolayı hapis cezası verilirken, küçük çocuklara tecavüzü teşvik eden, hatta “bu sapıklığa dini alet eden mesajlar” takip edilmiyor, cezalandırılmıyor.

Örneğin “6 yaşında çocukla evlenilir” diyen şahıs ceza almıyor, “Bu pedofiliye girer” diyen gazeteci Orhan Gökdemir’e “hakaretten” 2 bin 900 TL ceza veriliyor.

Gökdemir mahkemede “İki duruşma arasında başka bir ilahiyatçı evlenme yaşını 1’e indirdi. Bunun toplumsal maliyeti ağırdır” dedi.

Nitekim 7 Şubat’ta Gösteri Sanat Okulu’na bağlı (17-58 yaş arası) 7 üyenin 2 yıl önce 8 yaşından küçük 3 çocuğu kaçırıp tecavüz etmekle suçlandığı haberi çıktı.

Bırakamazsınız!

Adana’da sokak düğünü sırasında düğün sahibinin evde uyuyan 3 yaşındaki kız çocuğuna tecavüz etmeye çalışan sapık yakalandı.

Manavgat’ta annesi kanser tedavisi gören 4 yaşındaki öz çocuğuna 1.5 yıl tecavüz eden ve çocuğun tıbbi müdahaleyle giderilmeyecek kadar zarar görmesine neden olan sapık “baba”, çocuğun olayları anlatmasına ve yerleri göstermesine, hastane raporlarına rağmen “serbest bırakıldı”.

Aile Bakanı “Önümüzdeki ay vahşet ve şiddet içerikli haberler konusunda RTÜK ile toplantı planlıyoruz” demişti.

Eğer toplantı, böyle haberlere “sansür” getirmek içinse lütfen yapmasınlar.

Tam aksine bütün bakanlar uzmanlarla toplanarak hatalı Diyanet fetvalarından sosyal medyadaki sapık mesajlara, “tecavüz mağduru çocukları” koruma altına almaktan TV programlarında çocukları bu konularda eğitmeye, hakimlerin “görevlerini yapıp ağır cezaları vermesini” sağlamaya kadar gereken her şeyi yapsınlar.

Yıllarını terör, darbe ve bin çeşit üzüntüyle geçiren Türkiye daha fazla bu acıyı da yaşamasın!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.