Noktalı virgül!
Obama döneminde Türkiye-ABD ilişkileri neredeyse çığırından çıkmıştı. Obama kadar ABD’nin derin devletine teslim olan ve kişisel olarak hiçbir inisiyatif kullanmayan başka bir lider olmamıştır. Bundan dolayıdır ki; kendi söylemleri ile derin devletin icraatları çok farklı olmuş, bunun sonucunda da güvenilmeyen lider konumuna düşmüştür.
Özellikle Suriye politikaları doğrultusunda, ne söylemişse ve ne karar almışsa; kendisine geri adım attırılmış, tükürdüklerini yalamak zorunda bırakılmıştır.
Bu durumdan dost ve müttefikleri olan ülkeler de nasibini almış; Türkiye ise, Suriye ile sınır komşusu olması dolayısıyla, bu denli tutarsızlıklardan en çok etkilenen ülke olmuştur. Diğer bir ifade ile ABD, Suriye konusunda hedef belirlemiş; dost ve müttefiklerini de yanına alarak yola çıkmış ama onları yarı yolda bırakmıştır.
Nasıl olsa akan kan Müslüman kanıdır, dolayısıyla insanca zayiat yoktur denilerek iş sürüncemeye terk edilmiş; arkalarına devletleri alan terör örgütlerinin cirit attığı Suriye’deki savaş habire körüklenmiştir.
Erdoğan-Trump görüşmesi böylesine netameli bir zamanda gerçekleşmiş; öncesinde de, bu görüşmenin nokta ya da virgül mesabesinde olacağı Türkiye tarafından vurgulanmıştı.
Tükürüğünü yalamakta mahir bir kısım kalemşorlarımız; alaylı, mütekebbir ve ders verir üsluplarıyla Erdoğan’ın ABD’ye gitmemesi gerektiğini söylüyorlardı. Halbuki adına ahkam kestikleri Trump; ‘ Erdoğan’la görüşmek için sabırsızlandığını ve bu görüşmenin zor ve uzun olacağını...’ dillendiriyordu. Ayrıca; görüşülmeden, hangi mesele nasıl halledilebilir ki?
Obama’yı parmağında oynatan ABD derin devletinin etkileri Beyaz Saray’da hala hükmünü icra ediyordu. Nitekim Obama döneminde sürdürülen ABD-PYD dayanışması, devlette devamlılık prensibi gereği; Trump’a PYD’ye silah verilmesi kararını imzalatmıştır.
Trump’ın başkanlığa gelişiyle ABD’nin çalkantılı bir döneme girdiği malum... Medyanın büyük bir kısmı ve bürokrasi Trump’a kontra gidiyor. Daha dün, FBI’nin başkanını kapıya koydu.
Engellemelere ve geciktirmelere rağmen tarihi zirve gerçekleşti. İki liderin yüz yüze, aracısız görüşmesi çok önemliydi. Trump misafirini, büyük ve onurlu devlete yakışır şekilde karşılayıp uğurladı.
Heyetler arası görüşmede her iki ülkenin güvenlik ve ekonomideki ağır topları masadaydı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, F. Gülen ve mahut terör örgütünün ABD’deki mensupları için oradaydı.
Belli ki iki taraf da hazırlıklı idi; Erdoğan, özellikle Suriye ve Irak’taki yalın gerçekleri ve yapılması ve yapılmaması gerekenleri Trump’ın yüzüne söyledi. Hepsinden önemlisi; ‘...etnik ve mezhep temelli yapılacak yanlışların ileride daha vahim sonuçlar doğuracağını; devletlerin terör örgütleriyle iş tutmasının asla kabul edilemeyeceğini ve Türkiye’nin mahut terör örgütlerince zarar görmesi halinde, angajman kurallarının derhal uygulanacağını...’ vurguladı.
Elbette ki bütün işler neticeye göre değerlendirilir. Obama’ya da özellikle siyahi olmasından ötürü; ezilmişlerin sesi olacağı ümidiyle çok bel bağlanmıştı; neticesi fiyasko ile bitti.
Trump’ı da icraatlarıyla bekleyip göreceğiz.
İnsanlar şahsiyete ve karaktere meftundur. Sayın Erdoğan her zamanki vakarıyla; şahsının ve ülkesinin şahsiyetini ve karakterini sergiledi.
Artık noktalı virgülden sonrasına bakacağız...