Sular çok ısınacak
.
Enerji Bakanı Albayrak, “Barbaros Hayreddin Paşa’nın yeni rotası Güzelyurt” dedikten sonra gözler Kıbrıs’a çevrildi. Güzelyurt gaz arama sahası, Rum Kesimi’nin kontrolündeki adanın güneydoğu açıklarında yer alıyor. Buradaki sismik çalışmalara Türk donanması eşlik edecek
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak ile önceki gün bir kahvaltıda bir araya gelmiş, 22. Petrol Kongresi değerlendirmesi yapacakken, haliyle güncel konulara da girmiştik.
Bakan Albayrak, “Rum tarafı İsviçre’de oldukça uzlaşmaz bir tutum sergiledi. İsrail bulduğu gazı Avrupa’ya taşımak için en fizıbl yol olarak Türkiye’yi görüp, anlaşma zemini ararken, Rumlar’ın bu katı tutumunu neye bağlıyorsunuz” diye sorduğumda verdiği cevaptan dün bütün gazetelerin ekonomi sayfalarının manşetlerini süsleyen başlık çıkmıştı.
Bakan Berat Albayrak, Barbaros Hayreddin Paşa sismik arama gemisinin yeni rotasının Magosa’dan sonra Güzelyurt olacağını söylemişti. Daha sonra gazeteye gelince Kıbrıs haritasını açtım ve Güzelyurt’u buldum. Doğal olarak da arama yapılacak sahanın Güzelyurt Körfezi’ne yakın bir yer olduğunu düşündüm. Yani Türk tarafının kontrolündeki kuzeybatı açıkları.
Ancak dün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’nın danışmanı ilginç bir harita paylaştı. Güzelyurt arama sahasının, Güzelyurt yerleşim bölgesi ile pek de alakası yok.
Burunlarının dibinde
Öyle görünüyor ki Barbaros Hayreddin Paşa gemisi Kıbrıslı Rumlar’ın burnunun dibine girecek belli ki. Bu durumun Rumlar’ı bir hayli rahatsız edeceği ve kızdıracağı açık.
Ancak hak ettiler mi, kesinlikle hak ettiler. Nedenlerini açalım.
Kıbrıs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas, tek yanlı ilan ettikleri “Münhasır Ekonomik Bölge’’ içinde buldukları gaz rezervlerinin sadece kendilerine ait olduğunu açıklamıştı.
Bilindiği üzere Amerikan Noble Energy şirketi doğalgaz araştırma sondajları sonucunda 5 bin metre derinde ilk etapta 300 milyar metreküpün üzerinde gaz bulmuştu.
Hristofyas, “Doğalgaz perspektifinin, ‘Kıbrıs ve halkını’ güçlendireceğini, gerek jeolojik düzeyde gerek ekonomik düzeyde belirleyici değişikliklere yol açacağını ve doğalgaz araştırmalarının Kıbrıs halkı için büyük perspektifler yarattığını’’ belirtmişti. Ancak Kıbrıs halkından anladığı sadece Kıbrıslı Rumlar oldu.
Oysa Kıbrıslı Türkler, adanın tüm doğal zenginliğinin tüm adaya ve ada vatandaşlarına ait olduğunu savunuyor. Türkiye de bu tezi destekliyor. Zaten olması gereken de bu. Rumlar’ın işlerine geldiği zaman “Tüm adayı temsil ediyoruz” işlerine gelmediği zaman “Bulduğumuz kaynaklar sadece bizimdir” demeleri doğrusu anlaşılır gibi değil.
Uluslararası kamuoyunun bu komediye sessiz kalması da anlaşılır bir şey değil. 2004’ten bu yana Kıbrıs’ta iki kesimi de tatmin edecek bir barış anlaşması için çaba sarfeden BM, Türkler’in bu konudaki pozitif niyetini defalarca test edip gördüğü halde hâlâ Kıbrıslı Rumlar’a tavizkar tutumunu anlamak da mümkün değil.