Şampiy10
Magazin
Gündem

Maket uçak uçururken çocuk gibi mutlu olabilen adam

.

ABONE OL
Vatan Haber

Ekonomi gazetecisi olduğum için mesleki hayatım boyunca pek çok zengin işadamı ile tanışma, sohbet etme, röportaj yapma fırsatım oldu.

Mustafa Koç’u, zenginliğini ortaya dökmeyen, karşısındakini ezmeye çalışmayan, tepeden bakmayan, inanılmaz mütevazı bir kişilik olarak gözlemledim hep.

Her karşılaşmamızda bu görüşümü pekiştirdi.

Sözünün eriydi, hiçbir şeyi geçiştirmezdi.

Bir iddiamız olmuştu... 2012 yılıydı. New York’ta Metropolitan Müzesi’ndeydik. Müzede iki galeriye adını veren Koç Ailesi’nin davetindeydik. Tam da Merkez Bankası’nın dolara müdahale ettiği doları 1.90’dan 1.77’ye düşürdüğü gündü. Konu oraya geldi.

‘Öyle tahmin ediyorum ki doların 1.60 TL’ye kadar geri çekildiğini göreceğiz’ dedi, itiraz ettim.

‘Teknik olarak 1.72’nin altı mümkün görünmüyor’ dedim ‘Var mısın iddiaya’ diye hiç beklemediğim bir tepki verdi.

Yemeğine iddiaya girdik.

İddiayı ben kazandım.. Sözünü tuttu. Hem de ne tutmak.

Bu yemek, diğer ekonomi gazeteciliği yapan meslektaşlarımla birlikte belirli aralıklarla buluşup gündemi değerlendirdiğimiz bir toplantılar zincirine dönüştü.

Zaman zaman TÜSİAD şapkası ile zaman zaman da Koç Ailesi’nin bir mensubu olarak Hükümet ile karşı karşıya da geldi. Gelmese de bir şekilde kavganın içine çekilmeye çalışıldı.

IMF ile yeni stand by anlaşması yapmayan Hükümet’in, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hakkını teslim etmeyi ihmal etmedi. Gocunmadan çıkıp ‘IMF ile mutlaka yeniden anlaşılmalı görüşümde ısrarcıydım ve gerekli görüyordum. Ancak Hükümet yeni anlaşma yapmayarak çok doğru bir karar verdi, helal olsun’ diyebilmişti.

‘Üçüncü jenerasyon genel olarak dedenin ve babanın kurduğu ekonomik imparatorluğu batırır’ görüşü hakimdir.

O, Holding’in başına geçtikten sonra vizyonerliği ile grubu çok daha yukarılara taşıdı.

İşadamlığının yanı sıra içinde de hiç büyümemiş kocaman bir çocuk vardı.

Maket uçak uçururken aldığı keyfe bizzat tanıklık etmiş biri olarak söylüyorum bunu. Son hobisi fotoğrafçılıktı. Afrika’ya yaptığı turlarda çektiği fotoğrafları Karşılaşmalar adı altında kitaplaştırdıktan sonra işin gücün dışında bu konuyu da konuşmuştuk.

Şu sözleri hayata bakışını ve felsefesini de özetliyordu sanırım:

“Sabah 6, akşam 7 hiç durmadan fotoğraf makinası elimde dolaştım. Kampa yorgun argın dönüyorduk. O kadar az rastlanan hayvanların peşine düştük ki bazen 2 saat hatta 3 saat bir ağacın altında kıpırdamadan durduğum oldu. Yırtıcı hayvanların çok yakınına girdik. Onlara 20 metre yakın olduğum, nefes bile almadığım anlar vardı. Disiplini, sabrı ve daha da önemlisi hayatın değerini öğrendim. Bir mücadele var ve bu hayatta kalmak için zamana karşı verilen bir mücadele. Nihayetinde zaman çok değerli. Hepimizin bu dünyada sınırlı zamanı var ve hayatlarımızı mümkün olan en dolu şekilde yaşamak için birbirimizi yüreklendirmemiz gerekiyor.”

Mekanı cennet olsun...

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Halktan kopmadan kimseden korkmadan
  2. Türkiye’ye gelmeyip Samos’a saklanmak yok
  3. Urfalılar’ın hızına ayakkabı mı dayanır?
  4. Atık yağları bize ‘yem’liyorlar mı?
  5. Dünyanın en büyüğü ama kaybolmanız imkansız
  6. El uzattığı efsane olan Sequoia, Türkiye’de
  7. 250 gram ekmekte 1.25’lik fiyat adil
  8. Sıfırını alamayanlar ‘ikinci el’i coşturdu
  9. Sağlamcı yatırımcının parası buhar oldu
  10. Periscope kararır Türk futbolu kazanır

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.