Şampiy10
Magazin
Gündem

İhaleye hazırız, 4G bize derinlik katar

4G ihalesinin yapılıp yapılmayacağına dair belirsizlik sürerken Turkcell’in yeni genel müdürünün ilk basın toplantısına da ister istemez bu konu damgasını vurdu. Her ne kadar yeni genel müdür Kaan Terzioğlu net cevaplar vermekten kaçınsa da “4G ihalesi yarın, 5G öbür gün olacakmış gibi hazırlıklarımıza devam ediyoruz. Sorumluluk almaya hazırız” dedi.

4G’nin bir an önce hayata girmesini istediklerini belirten Terzioğlu, şunları söyledi: “Bir hizmet şirketiyiz 4G ya da 5G olsun müşterilerimize hizmet etmeye hazırız. 4G, 5G’den önce mi gelmeli bu tartışmaya girmek istemiyorum. Zaman gelir 4G, 5G’den sonra da gelebilir. Turkcell olarak 4G’de de 5G’de de sorumluluk almaya hazırız. 4G-5G tartışması sağlıklı. Ümit ediyorum bir an önce muğlaklık ortadan kalkar. Ancak şu bir gerçek ki 4G bize derinlik katar. Yatırım planlarımızı optimize etmemizi sağlar” diye konuştu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “4G’yi beklemeyiz 5G’ye geçelim” açıklamasının ardından 26 Mayıs’taki 4G ihalesinin iptal edilebileceği konuşulmaya başlanmıştı.

Esas sorun fiber

Terzioğlu “Asıl sorun fiber altyapı. Bizim digital dönüşümü sağlamamız lazım. Bunun için yasa gerekli. Fiber altyapıyı geliştirmeliyiz. Son dönemde sadece 17 kilometre fiber kablo yatırımı var. Kentsel dönüşüm gibi fiber dönüşümü de bir ulusal kampanyaya dönüştürmeliyiz” diye konuşarak 4G tartışmasından önce fiber altyapının adil kullanım sorununun henüz çözülmediğini hatırlattı. 4G için fiber altyapı olmazsa olmaz bir etken. Gerek Turkcell’in gerekse Vodafone’un fiber altyapı yatırımları yeterli değil. Bu konuda sabit operatör Türk Telekom’un fiber altyapısı önem arz ediyor. Ancak Türk Telekom da bu altyapıyı kullandırırken önemli bir ticari gelir yaratmanın hesaplarını yapıyor.

Dümdükler’in eğitimi Turkcell’den

Turkcell’in son reklam filmindeki “Yüzüne söyledin, öyle dümdük” sözleri dillere yerleşti. Bu reklamın kahramanları Mehmet Sait ile Yakup Beder, 23 Nisan’da İstanbul’da Turkcell merkezinde ağırlandı, Kaan Terzioğlu ile tanıştı. Mühendis olmak ve Turkcell’de çalışmak isteyen ikilinin üniversite dahil tüm eğitim masraflarını da Turkcell karşılama sözü verdi.

‘Küresel oyuncu’ hedefiyle Turkcell iki gruba ayrılıyor

1 aydır görevde olan Kaan Terzioğlu, basın toplantısında oldukça rahat ve konuya hakim tavırları ile dikkat çekti. Göreve gelişinden bu yana 1 ay gibi çok kısa bir süre geçmesine rağmen ekonomi basınının önüne çıkıp sadece kendi sunumunu yapmak yerine her türlü soruyu da alarak dersini çok iyi çalıştığını gösterdi.

Terzioğlu’nun şu sözleri de ilginçti: “Aslında 1 Nisan itibarıyla göreve başlayacaktım. Fakat 31 Mart’ta Türkiye’yi kapsayan elektrik kesintisi ile kendimi o gün bir kriz masasında buldum. Aslında çok da iyi oldu. Kartal’daki operasyon merkezinde Turkcell ekibinin nasıl gayretle çalıştığına tanık oldum. Ekibin heyecanını görmek ona ortak olmak bana pozitif katkı yaptı.” Terzioğlu, yeni dönemde Turkcell’deki farklı yapılanmanın detaylarını toplantıda ortaya koydu: “Turkcell, yirmi yıllık tarihinde birçok ilke ve önemli başarılara imza atarak Türkiye’nin ve dünyanın takdirini kazandı. Şimdi, bu başarıyı ileri taşıma zamanı. Turkcell’i artık entegre iletişim ve teknoloji hizmetleri sunan küresel bir şirket olarak konumluyor ve işlerimize bir bütün olarak bakıyoruz. Bu kapsamda telekomünikasyon sektöründeki tüm faaliyetlerimizi ‘Turkcell Türkiye’ ve ‘Turkcell Uluslararası’ olmak üzere iki ana gruba ayırdık. ‘Turkcell Türkiye’ çatısı altında mobil, sabit ve TV işlerimizi daha etkili yöneteceğimize inandığımız yeni bir yapıya geçtik. Böylelikle işlerimizi bireysel, kurumsal ve toptan olmak üzere üç ana segmentte yöneteceğiz.”

Bilançoda devalüasyon etkisi var

Çeyrek sonuçlarını da açıklayan Turkcell’in bilanço net kârı hayal kırıklığı yarattı. 2 milyar 978 milyon TL ile çeyrek bazında rekor gelir elde edilmesine rağmen Ukrayna, Azerbaycan ve Belarus gibi uluslararası iştiraklerin olduğu ülkelerde para birimlerinin değer kaybından etkilenen grubun net kârı 141 milyon lirada kaldı.

Oysa Turkcell’in gelirleri önceki yıla göre yüzde 10 arttı. Faiz amortisman ve vergi öncesi kâr yüzde 4.5 artarak 927 milyon lira oldu. Konsolide FAVÖK de yüzde 9.2 artarak 533 milyon TL olarak gerçekleşti. Fakat bilanço detaylı incelendiğinde uluslararası yatırımların konsolide karlılığı aşağı çektiği görüldü. Turkcell Türkiye olarak net kâr yüzde 40 artarak 779 milyon liraya çıkarken, uluslararası taraftan gelen 656 milyon liralık zarar eklenince net kâr 141 milyon lirada kaldı. diğer iştiraklerin net kâra katkısı ise 18 milyon TL oldu.

Yazının devamı...

4G ihale süreci de tatlıya bağlanıyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türk Telekom 175. yıl kutlama gecesinde yaptığı “4G ile zaman kaybetmeye gerek yok. 2 yıl sonra direk 5G’ye geçilmeli. Aksi takdirde Türkiye çöplük olur” sözlerinden sonra 26 Mayıs’ta planlanan 4G ihalesinin yapılıp yapılmayacağı merak konusu olmuştu.

Gerek GSM operatör yetkilileri gerekse BTK’dan yöneticilerle yaptığım görüşmelerden edindiğim izlenime göre 4G ihalesi planlandığı gibi 26 Mayıs’ta yapılacak.

Ankara’da harıl harıl 4G ihalesine hazırlanan bir GSM operatörünün üst düzey yöneticisi, Cumhurbaşkanı’nın sözleri sonrası gelinen son noktayı şöyle özetledi:

“Biz operatörler olarak bu ihalenin yapılmasını istiyoruz. Şu ana kadar resmi ya da gayriresmi yollardan bize ihalenin iptal edileceğine dair bir bilgi de verilmedi. Disiplinli bir şekilde ihaleye hazırlanıyoruz.”

BTK’dan bir yetkili de şöyle konuştu: “İhale takviminde herhangi bir değişiklik yok. 26’sında yapılacakmış gibi hazırlıklarımızı tamamlıyoruz.”

İkna turu yapıldı

Ankara kulislerinde konuşulanlara göre Cumhurbaşkanı’nın beklenmeyen ve sürpriz sayılabilecek çıkışından sonra ilk 48 saatte büyük bir kafa karışıklığı oldu. GSM operatörleri 4G sürecinin devam edip etmediğini öğrenmek istedi. BTK yetkilileri bu konuda net bir yanıt veremedi.

Ulaştırma Bakanı ile Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun konuyu başbaşa görüştükleri ve sürecin devamından yana tavır aldıkları belirtildi.

Davutoğlu’nun Ulaştırma Bakanı ile birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan’la bir görüşme yaptığı ve bu konuyu konuştukları ifade edildi. Bu görüşmede Ulaştırma Bakanı’nın, “4G’yi atlamak ve 5G’yi beklemek şu an çok realist görünmüyor. Yola çıktığımız şekilde ihale sürecini devam ettirelim” dediği, Erdoğan’ın da bu görüşe itiraz etmediği iddia edildi.

İptal de bir seçenek

Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz konusunda ısrarcı bir tutum sergilemiş, önce faizin düşmesi gerektiğini ardından enflasyonun da düşeceğinin altını çizerek Merkez Bankası’na “Faizi düşür” demişti.

Bu sözlerin piyasalarda yarattığı gerginlik ile dolar yükselişe geçmişti. Merkez Bankası Başkanı’nın Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile birlikte verdiği brifing sonrası Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamada “Görüş ayrılıkları olabilir ama sonu tatlıya bağlandı” ifadesi kullanılmıştı.

Operatörler gelinen noktada 4G ihalesi ile ilgili olarak da konunun tatlıya bağlandığını düşünüyorlar. Ancak bir son dakika sürprizi olabileceği ihtimalini de herşeye rağmen gözardı etmiyorlar.

5G gelene kadar 3G idare edemez

Yapılan teknik analizlerde 3G ile yola devam etmenin bir tercih olabileceği ancak bir kaç yıl içinde 3G altyapısının artan yükü kaldıramayacağı sonucu çıktı.

2 yıl içinde 5G teknolojisine geçmenin mümkün olmaması ve en erken 2020’de yani 5 yıl sonra bu teknolojinin yaygın olarak kullanılacak olması da, 3G ile uzun bir süre devam edilmesini zorlaştırıyor.

Türkiye’de data kullanımı akıllı telefon penetrasyonunun artması ile birlikte katlanarak büyüyor. Data kullanımı arttıkça da 3G altyapısı trafiğin yoğun olduğu bölgelerde sıkışıyor. Bugün bile mobil cihazlarla bazen internete girmek ya da bir uygulama indirmek için uzun süre beklemek gerekiyor. Bu sıkışıklığın 2-3 yıl içinde altyapı geliştirilmediği takdirde büyük sorun haline dönüşmesinin kaçınılmaz olduğu ifade ediliyor.

Ve tabii bir de gelir sorunu var. Yapılacak ihalede devlet en az 2.5 milyar euro’luk bir gelir elde etmeyi planlıyordu. 4G ihalesinin iptali, bu gelirden de vazgeçilmesi anlamına gelecek ki bu da istenmiyor.

2023 hedefleri de zora girmiş olur

BTK’nın 18 Mart’ta Resmi Gazete’de yayımlanan ilanına göre, ihale sonucunda verilecek yetkilendirmenin konusu, ilgili mevzuat hükümleri ve Sayısı Sınırlandırılmış Kullanım Hakkı Yetki Belgesi kapsamında IMT (Uluslararası Mobil Telekomünikasyon) hizmet ve altyapılarına ilişkin mobil elektronik haberleşme şebekesinin kurulması, geliştirilmesi, işletilmesi olacak. Şebeke yetkilendirme süresi sonunda BTK veya BTK’nın göstereceği kuruluşa çalışır vaziyette ve bedelsiz devredilecek.

İhalede, 800, 900, 1800, 2100 ve 2600 MHz frekansları için, toplam 20 ayrı bant genişliğinde satış yapılacak. Toplam bant genişliği 390,4 MHz olacak. İhalenin toplam asgari bedeli 2 milyar 298 milyon 67 bin 661 euro olarak belirlendi.

Türkiye’nin 2023 hedefleri doğrultusunda bilgi toplumuna dönüşme sürecinde 4G çok kritik bir rol oynuyor. 4G teknolojisinin etkileri eğitimden sağlığa, eğlenceden e-ticarete her alanda kendini gösterecek. 4G ile artan mobil internet hızları ve gündeme gelecek yeni teknolojiler gayri safi milli gelir dahil ekonominin her alanında pozitif etki gösterecek.

Yazının devamı...

Dikkat özel sektör tahvili patlayabilir

Kimse çok fazla dikkate almadı ancak Türkiye’de bir şirket üstelik İSO 500 içinde yer alan bir şirket 35 milyon liralık tahvil ihracı yaptıktan hemen 1 ay sonra iflas erteleme başvurusunda bulundu.

Miktarı çok fazla artan özel sektör tahvilleri, ekonomide durgunluk dönemine girdiğimiz ve kur kaynaklı bilanço zararlarının arttığı bir dönemde ciddi bir potansiyel tehdit oluşturuyor. Çin’de hatırlarsanız geçen hafta içinde üstelik bir kamu şirketi temerrüte düşebileceğini ve vadesi gelen tahvillerin ödemesini yapamayacağını duyurmuştu. Benzer temerrütlerin Türkiye’de yaşanmaması için de bir sebep yok.

Borsa yoksa tahvil var

Son dönemde özel sektör borçlanma senetlerinin sayısında çok ciddi bir artış var. Toplam büyüklük 45 milyar TL’yi buldu. Oysa 2010 senesinde özel sektör borçlanma senetlerinin toplamı sadece 3 milyar liraydı.

Bu aracı son dönemde şirketlerin çok sık kullandığı dikkati çekiyor. Hazine faizinde umduğunu bulamayan nitelikli yatırımcılar da bu kağıtları, performans artırıcı vitamin gibi gördükleri için portföylerine almakta sakınca görmüyorlar.

Gerek emeklilik fonları olsun, gerek B tipi fonlar olsun, sepetleri son 1 yılda özel sektör tahvilleri ile doldu taştı. Emeklilik fonlarında 2010’da yüzde 0.7 olan özel sektör tahvil oranı 2014 sonunda yüzde 10.4’e çıkmış vaziyette. BES’lerin toplam büyüklüğü 38 milyar TL civarında. Yani 4 milyar liraya yakın özel sektör tahvili almışlar.

B tipi fonlarda ise oran çok daha büyük. 2010 'da B tipi fonlarda yüzde 1.3 olan özel sektör tahvil oranı 2014 sonu itibarıyla yüzde 42.2’ye gelmiş vaziyette. Hazine bonolarının oranı aynı dönemde yüzde 28.6’lardan yüzde 12.7’lere gerilemiş. Yani

B tipi fonlar da getirisi daha yüksek diye özel sektör tahvillerine yüklenmişler. 34 milyar liralık da B tipi fon büyüklüğü olduğunu gözönüne alırsak burada da

20 milyar liralık bir özel sektör aracı var. Zaten toplamda büyüklük 45 milyar lira demiştik. B tipi fonlar ve emeklilik fonları bu ihraçların 24 milyar liralık kısmını sepetlerine atmışlar demektir.

KOBİ’lere de toplu tahvil ihraç imkanı

Geçen hafta önemli bir gelişme daha oldu. Türkiye’deki yaklaşık 3.5 milyon küçük ve orta boy işletmenin (KOBİ) finansmana daha kolay erişmesi amacıyla, KOBİ’ler tarafından gerçekleştirilecek toplu tahvil ihracı için protokol imzalandı.

Çıkış niyeti kesinlikle çok masum. Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu’nun KOBİ’lerin sermaye piyasası araçlarından yararlanmasını hedefleyen eylem planı kapsamında, bağımsız denetimden geçen ve yatırım yapılabilir notu alan KOBİ’lerin ihraç edecekleri tahvillere, portföy yönetim şirketlerinin kuracakları girişim sermayesi yatırım fonları yatırım yapabilecek.

Bu yıl gerçekleştirilmesi planlanan ilk ihraçta yaklaşık 100 KOBİ’nin toplamda 300 ile 500 milyon lira arasında ve 1 yıldan uzun vadeli kaynağı, banka kredi limitlerine ilave olarak ve teminat vermeden sağlaması hedefleniyor. Tutarlar çok yüksek değil. Umarım ihraçlarda analizler iyi yapılır da, en başta da belirttiğim ihraçtan 1 ay sonra iflas erteleme benzeri nahoş olaylar yaşanmaz.

2015 ilk çeyrek şirket kârları kur baskısında

Döviz cinsi borç yükü yüksek olan ve döviz açık pozisyonu taşıyan şirketlerin ilk çeyrek kârları TL’deki sert değer kaybı nedeniyle aşağı çekilirken; dolar/TL kurunun etkilerini döviz geliriyle bertaraf edebilen ihracat ağırlıklı çalışan şirketler de euro/dolar paritesindeki sert düşüşten olumsuz etkilenecek. Yatırım Finansman tarafından hazırlanan rapora göre, açık pozisyonu 2014 sonu itibariyle yüksek olan şirketler arasında 1.4 milyar dolar ve 140 milyon euro ile Anadolu Efes, 878 milyon dolar ve 45 milyon euro ile Akenerji, 841 milyon dolar ile Coca Cola, 722 milyon dolar ve 197 milyon euro ile Torunlar GYO, 2.97 milyar dolar ve 624 milyon euro ile Türk Telekom, 3.6 milyar dolar ve 84 milyon euro ile Tüpraş, 4.5 milyar dolar ve 135 milyon euro ile Koç Holding bulunuyor. Analistlere göre, ilk çeyrek kârlarında sadece TL’nin değer kaybı değil; büyümenin düşük kalması da etkili olacak. Yatırım Finansman Genel Müdürü Şeniz Yarcan, “Reel kesimde 182 milyar dolar net açık pozisyon bulunuyor ve bunun önemli kısmı uzun vadeli. Kısa vade için 10-12 milyar dolar borç var ama kısa veya uzun vadeli olsun böyle bir açık pozisyon varsa bilançoya etkisi olacaktır. Bilançoda kâr-zarar tablosunda kur farkı gideri yazdıracak olan aslında toplam borçlardır. Şirketler kesiminde kur farkı gideri ciddi şekilde bilançolara yansıyacak. Bu şirketlerin bir kısmının ihracatı; döviz gelirleri olabilir, bazı enerji şirketlerinde dövize endeksli olanlar var. Bir kısım hedge eden de olacaktır ama bunlar azınlıkta" dedi.

Yazının devamı...

4G atlanıp 5’e geçilir mi?

18 Mart 2015 tarihli Resmi Gazete’de, yani bundan sadece 1 ay önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da altında imzası bulunan kararla, 4G ihale süreci resmen başlamıştı. BTK, ihalenin 26 Mayıs Salı günü Ankara’da yapılacağını duyurduktan sonra GSM operatörleri harıl harıl bu ihaleye hazırlanıyordu. İhalede belirlenen asgari muhammen bedel de 2 milyar 300 milyon euro olarak duyurulmuştu.

Ancak önceki gün Türk Telekom’un 175’inci yıl kutlamalarına katılan Cumhurbaşkanı kürsüye çıktı ve bir anda gündemi değiştirdi. Erdoğan “Dünya 5G’yi konuşuyor, biz 3G’deyiz. 4G ile zaman kaybetmeye gerek yok. İki yılda Türkiye 5G’ye geçmeli. Aksi takdirde Türkiye çöplük olur” sözleri ile hem ihaleye hazırlanan bürokratları hem de GSM şirketi yöneticilerini şoke etti.

Şimdi herkes bundan sonra süreç belirlenen takvim üzerinden devam edecek mi yoksa 4G ihalesi iptal mi edilecek diye merak ediyor.

4G ihalesi iptal edilebilir de edilmeyebilir de, ancak 5G’ye geçiş gerçekten 2 yıl içinde mümkün mü buna bakmak ve Erdoğan’ın görüşlerini bu doğrultuda teknik olarak analiz etmekte fayda var.

2017’ye yetişemez

Şu bir gerçek ki 5G teknolojisi henüz geliştirilme aşamasında. Dünyada henüz 5G teknolojisi ile çalışan bir mobil şebeke yok. Avrupa’nın en erken 2021’de bu teknolojiye geçebileceği tahmin ediliyor. Bu teknolojiyi ilk kullanacak ülkenin Güney Kore olması bekleniyor. Kore’nin de ülke genelinde 5G hızına 2020’de ulaşacağı tahmin ediliyor. 2018 Olimpiyatları'nda dar bir alanda 5G teknolojisinin sporseverlere deneyimlendirilmesi amaçlanıyor.

Dolayısıyla 4G ihalesini iptal etmek ve bu teknolojiyi atlamak Türkiye’nin en az 4-5 yıl daha 3G teknolojisi ile devam etmesi anlamına gelir. Yani 2017’de 5G’ye geçmek imkansız.

Peki Türkiye 3G ile 5 yıl daha idare edebilir mi?

Aslında edebilir.

Daha önce de bir yazımda Türkiye’deki 3G’nin aslında dünyadaki 3G teknolojisinden ileride olduğunu 3.5G denmesinin daha doğru olacağını belirtmiştim. Biz 3G işine geç başladık ancak bu kullandığımız teknolojinin daha ileri olmasına olanak verdi.

Fakat işin olumsuz tarafı şu:

Türkiye’de data trafiği çok hızlı artıyor. 3G bantlarını genişletmek imkansız. Daha şimdiden yoğun bölgelerde 3G bağlantılarında sorunlar çıkıyor.

5 yıl çok uzun bir süre. 4G’yi es geçip 5’i beklersek, bu yollar artan trafiğe yetmeyebilir. Yani bugünkü kaliteyi koruyamayabiliriz.

Ve tabii bir de gelir sorunu var. Yapılacak ihalede devlet en az 2.5 milyar euroluk bir gelir elde etmeyi planlıyordu. 4G ihalesinin iptali, bu gelirden de vazgeçilmesi anlamına gelir.

GSM operatörleri tarafından bakıldığında ise işin bir maliyet analizi var. Belki şu an operatörler için 4G bile lüks olabilir. O kadar yatırım yapacaksınız, bakalım karşılığını alabilecek misiniz? Zira Türkiye’de ARPU’lar yani abone başına gelirler çok düşük.

3G atlansa olurdu

Aslında Cumhurbaşkanı bu görüşünü 4G ihalesi öncesi değil de keşke 3G ihalesi öncesi belirtseydi. Yani “Biz 3G’yi atlayıp direk 4G’ye geçiş yapalım” deseydi. Türkiye 3G teknolojisi ile tanıştığında yani 2009’da dünyada 4G teknolojisi kullanılmaya başlanmıştı. Mesela Almanya 4G’ye 2009’da geçmişti. Biz 3G ile tanışan ilk 100 ülkenin içinde bile olamamıştık.

Ancak dediğim gibi henüz dünyada 5G teknolojisi geliştirilme aşamasında. Beklemek elbette bir tercihtir. Bu biraz da şu an elinde iPhone 5’i olan birinin 6’yı satın almayıp 7’yi beklemesi gibi bir durum. Yani “boşu boşuna iPhone 6’ya para vermeyeyim nasıl olsa 7 çıkacak” demek gibi. Tek farkı, elinizdeki iPhone 5 ile üst model olan 6 ile yapacağınız hemen her şeyi yapabilirsiniz. Ancak 3G’de kalarak 4G ile yapabileceklerinizi yapamazsınız...

4G’nin 3’ten 5G’nin 4’ten ne farkı var?

Araştırmacılar, henüz geliştirme aşamasının ilk evresinde olan 5G teknolojisiyle, mobil şebekelerin hız, esneklik ve sistem zekâsı gibi özelliklerinde köklü gelişmeler yaşanacağını tahmin ediyor. Buna göre, 5G teknolojisiyle birlikte, gecikme süreleri ciddi biçimde kısaltılarak yeni nesil M2M uygulamaları hayata geçirilebilecek. Şöyle bir örnek vereyim. Otomobilinizde 5G teknolojisi olursa saliselerle öndeki aracın frene bastığını farkedip aracınız vites küçültebilecek ya da fren yapabilecek.

Ultra hızlı mobil şebeke erişimi genişletilebilecek. 4G’ye göre çok daha hızlı bir teknoloji olan 5G ile dünya üzerinde birbirine bağlanmış durumdaki milyarlarca cihaz, sorunsuz idare edilebilecek akıllı bir iletişim ağı haline gelecek. Telefon ve tabletler, iletişim aracı olmaktan çıkıp portatif birer asistana dönüşecek.

2020’ye yönelik bir çalışma olan 5G'nin temel hedefi, herkesin, her yerde her türlü bilgiye sınırsız erişimi ve her türlü veriyi paylaşabilmesi olarak ifade ediliyor. Artan veri boyutu nedeniyle küresel ölçekte 5 yıldır birçok şirket ve resmi kurum, 5G çalışmalarını sürdürüyor. İsveç merkezli Ericsson’un liderliğinde devam eden 5G sisteminin geliştirilmesi için AB’nin yanı sıra Japonya, Güney Kore ve Çin’de de çalışmalar yürütülüyor. Güney Kore’de 2008'de başlayan 5G çalışmalarının katkısıyla, 2 kilometrelik mesafede 28 Ghz spektrumunda 1 Gbps hıza ulaşıldığı açıklandı. Samsung ise 5G hız rekorunu 7.5 Gbps ile kırdığını Ekim 2014'te duyurdu.

Bugünden 100 kat hızlı

4G’nin 3G’ye göre teorik olarak 10 kat, 5G’nin de 4G’ye göre 10 kat hızlı olduğu düşünüldüğünde, 5G’nin gelecekte çok daha yüksek hızlara çıkabileceği tahmin ediliyor. Bu demektir ki bugünkü 3G hızının tam 100 katına çıkılmış olacak.

5G teknolojisinin tüm dünyada 2020 yılında hizmete sunulması bekleniyor. 5G, şu an için teorik tartışmaları yürütülen ve 2020 gibi ileri tarih için planlanan bir teknoloji ve henüz standartlarının uluslararası kurumlar tarafından oluşturulması gerekiyor. Tabii ayrıca, her teknolojide olduğu gibi 5G’nin kullanımında da bu hizmeti verebilecek cihazların piyasaya çıkması gerekiyor.

4G ilk olarak 2009 yılında lisanslandı ama dünyada genel geçer kullanıma ulaşması 2013 yılını buldu. Bunun nedeni de cep telefonu üreticilerinin bu teknoljiyi destekleyen üretimlerinin zaman alması. Tüketiciler de hemen bu ürünlere ulaşamıyor.

Bu yüzden her ne kadar 5G‘nin 2020’de ticari olarak piyasaya sunulması söz konusu olsa da gerçekten 5G destekli telefonların yaygınlaşması ve kullanılması için bir kaç sene daha beklemek gerekebilir.

Yazının devamı...

4’ünden biri satacak

BİST’in halka arz süreci başlarken uluslararası ve yerli devler halka arza aracılık etmek için kıyasıya bir yarışa girdi. En ünlüleri 4 farklı konsorsiyumda güçlerini birleştirdi

Türkiye’nin önde gelen şirketlerinin pay senetlerinin işlemlerine ev sahipliği yapan Borsa İstanbul bilindiği üzere bu kez kendi hisselerini arz etmek üzere düğmeye bastı. BİST’in yüzde 42.75’e kadar hissesi 2015 yılı sonunda ya da 2016 ilk çeyrekte arz edilmiş olacak. Fiyatlama çalışmaları henüz tamamlanmadı ancak Hazine’ye ait bu payların satışının 1.5 milyar dolar civarı bir büyüklüğe ulaşabileceği tahmin ediliyor.

Halka arz büyüklüğü 1.5 milyar dolar olacak ancak bu halka arz süreci ile ilgili olarak müthiş işbirlikleri, dev konsorsiyumlar kuruldu. Duyumlarıma göre BİST’in halka arzı için 6 konsorsiyum teklif verdi. Birinci konsorsiyumda 10 ortak var. Goldman Sachs, Merrill Lynch, Morgan Stanley, Unicredit, Societe Generale gibi uluslararası devlerle, İş Bankası, Akbank, Yapı Kredi Bankası gibi yerel devler bu grupta yer alıyor. İkinci konsorsiyumda liderliği JP Morgan ve Deutsche Bank yapıyor. Yanlarında UBS ve Citibank var. Bu grubun yerli ortağı Halkbank. Üçüncü ve dördüncü grup, ilk iki gruba göre daha mütevazi. Üçüncü konsorsiyumda Barclays ve Garanti Bankası yer alıyor. Dördüncü teklif sahibi ise Türkiye’den çıkacağı tartışma konusu olan HSBC. HSBC’nin yerli ortak olarak Ziraat Bankası ile görüştüğü belirtiliyor. Aslına bakılacak olursa bu dev kuruluşlar için 1.5 milyar dolarlık halka arz çok da büyük bir halka arz değil. Maksimum kazanç 100 milyon dolarlar civarında olur ancak demek ki prestij diye bakıyorlar. Zira devlerin böyle büyük işbirlikleri yaparak bu halka arza hazırlanmaları ilginç.

BİST hissesi alınır mı?

BİST’in halka arzı ile Borsa gerçek anlamda halka açılmış olacak. Kotasyon ve günlük işlemlerden alınan paylar Borsa’nın geliri. Ve maalesef baktığımızda Borsa’da heyecan verici, pastayı büyütücü bir hikaye de yakın gelecekte görünmüyor. İstanbul’u finans merkezi yapacak projede tansiyon epey düşmüş vaziyette. Birileri bu işin sadece İstanbul Finans Merkezi adı altında bir inşaat yapmakla olamayacağını, içini doldurmak gerektiğini gördü ve geri adım attı herhalde. Yine bir inşaat spekülasyonu ile karşı karşıya kaldık gibi duruyor. 220 milyar dolarlık portföy büyüklüğü ile dünyanın 30’uncu borsasından bahsediyoruz. Dünya borsaları içinde aldığı pay sadece yüzde 0.3. İlk 10’a girmesi neredeyse imkansız. Düşünün 10’uncu borsa Frankfurt ve içinde yer alan şirketlerin piyasa değeri 1.7 trilyon dolar. İşlem hacminde de BİST 370 milyar dolar ile 20’inci sırada, payı yüzde 0.4. Nasdaq’da 31 trilyon dolar, Wall Street’de 19 trilyon dolarlık işlem yapılmış geçen sene. Bu arada kottan çıkan şirketler de son dönemde arttı. Mesela geçen hafta Eczacıbaşı Yapı ile TEB borsa kotundan çıktı. Son dönemde büyük halka arz yok. KOBİ ölçeğinde küçük küçük şirketler geliyor sadece.

Türkiye ne yazık ki sermaye piyasalarından yükselemedi

Geçmiş yıllardan bu yana beni takip edenler, yıllar yıllar önce AOG Türkinvest ve Nasrullah Ayan ile olan dalaşımı bilir. 1990’lı yılların başında yatırımcıları Borsa’dan soğutan, küstüren operasyonların en büyüğünü gerçekleştiren bu şirket ve sahibi ile yıldızım bir türlü barışmamıştı.

O dönemde Sabah’taydım ve yazılarımdan dolayı ölüm tehditi bile almıştım.

Nasrullah Ayan’ın ‘Türkiye sermaye piyasasından yükselecek’ diye bir sloganı vardı, ancak yükselemedik. Evet birileri yükseldi zengin oldu ama çoğu ahlaksızlık yaparak yükseldi. Türkiye yerinde saydı hatta geri gitti.

Rakamlar öyle diyor. Toplam yerli yatırımcı sayısı topu topu 1 milyon 59 bin. 2013’e göre 2014’te 35 bin civarı yatırımcı daha küsüp gitmiş. Yerine yenileri gelmemiş.

Yerli 1 milyon 59 bin yatırımcının sadece 44 milyar liralık hissesi var. İlk 10 yatırımcı 6 milyar lirayı kontrol ediyor. Bin yatırımcı 21.3 milyar liranın sahibi. 1 milyon lira ve üstü portföyü olan yatırımcı sayısı sadece ve sadece 3 bin 971.

Yani tabana yayılmış bir Borsa İstanbul’dan bahsetmek imkansız gibi birşey. Yandaki tablo da bunu teyid ediyor.

Yazının devamı...

Yurt dışında büyüyeceğiz

Koç Holding’in dün yapılan genel kurul toplantısında, daha önce açıklandığı üzere Levent Çakıroğlu, emekliye ayrılan Turgay Durak’ın yerine yeni CEO olarak atandı. 48 yaşında olan Levent Çakıroğlu, Koç tarihindeki en genç CEO unvanını da aldı. Genel kuruldan bir gün önce halef-selef Çakıroğlu ve Durak ile akşam yemeğinde buluştuk. Akşamın sürprizi ise eski ve yeni CEO’lar birlikte pasta keserken içeriye Rahmi Koç’un girmesi oldu.

İnşallah yeni Arçelik nasip olur

Durak, CEO’luk dönemini ve Koç Holding’deki 39 yıl 16 günlük iş hayatının bir özetini yapıp anılarını paylaşırken, Çakıroğlu da geleceğe dair planlarını aktardı. ABD’de makina mühendisliği master’ını yaptıktan sonra Türkiye’ye döndüğünde önünde iş seçeneği olarak dayısının bir arkadaşı olan Ahmet Özköseoğlu’nun şirketinin durduğunu kaydeden Durak, “Robert Kolej’den arkadaşım Albert Elhedef de Otosan’daki işinden ayrılıyordu. Ancak yöneticilerinin bir şartı varmış. Yerine uygun niteliklerde bir mühendis bulmasını istemişler. Albert de bunun üzerine beni aradı ve teklifte bulundu. Koç’taki iş hayatım böyle başladı” diye konuştu.

39 yılda en çok yatırım kararlarının alındığı ve uygulandığı süreçlerde heyecanlandığını ifade eden Durak, en çok zorlandıkları dönemlerin 1994 ve 2001-2002 kriz dönemleri olduğunu kaydetti. Arçelik gibi yurt dışı operasyonları ağırlıkta olan bir şirket daha ortaya çıkarmanın en büyük hayali olduğunu belirten Durak “İnşallah öyle bir şirket daha yaratmak Levent Bey’in dönemine nasip olacak” dedi. Levent Çakıroğlu da Turgay Durak’tan sonra bu görevin ilave bir sorumluluğu olduğunu belirtti. Çok iyi bir geçiş süreci yaşadıklarını, CEO’luğunun ilanından sonra 1 tesis hariç tüm yerleri birlikte gezdiklerini kaydeden Çakıroğlu bundan sonraki vizyon ile ilgili olarak da şunları söyledi: “Doldurulması zor bir koltuk devralıyorum. Son 5 yılda gerçekleşen 25 milyar TL’lik yatırımın geri dönüşlerini maksimize edecek şekilde bu kapasiteleri iyi değerlendirmemiz lazım. İnşallah bu yatırımların meyvelerini toplayacağız. Topluluğumuzun Turgay Bey döneminde ivme kazanan yurt dışı büyüme hareketi var. Bunu da hızlandırarak devam ettirmek istiyoruz. Tabii ki ülkemize yatırıma devam edeceğiz. Şu an 90 bin kişiyi istihdam ediyoruz. Bunu artıracağız. Ar-Ge’ye odaklanmaya devam edeceğiz. İnovasyonu topluluk kültürünün önemli bir temel taşı olarak sürdürmeyi hedefliyoruz. Tüm süreçlerde inovasyon arayışı içinde, iş yapma tarzı, süreç yönetimi açısından da daima yenilikçi fikirlerin peşinde olmayı hedefliyoruz.”

İlk deneme Tat’ta yapıldı

Bu arada söze giren Turgay Durak, inovasyon için disiplinleri belli, proses olarak nasıl takip edileceği kurallara bağlanmış yeni bir sistemi pilot olarak Tat’ta başlattıklarını söyledi. Durak, Tat’ın ürettiği domates, süt ve buğday gibi ana hammaddeleri kullanıp ne kadar katma değeri yüksek farklı ürünler yaratılabileceğine dair çalışan genç bir ekip kurulduğunu belirtti. Yine benzer bir şekilde tüketici finansman şirketinde de yeni modeller geliştirdiklerinin altını çizdi.

Kalamış’tan vazgeçtik, dönüş yok

Turgay Durak Kalamış Marina ihalesi ile ilgili son sözlerini 19 Mart’ta KAP’a yaptıkları açıklama ile söylediklerini, bundan sonraki süreçte yer almayacaklarını belirtti. Durak “Çok önemli bir yatırım ancak imar planları onaylanmadığı için yürümüyor. Biz halka açık bir şirket olarak yürütmeyi durdurma kararı verilmiş bir konuda devam etsek yatırımcılarımıza karşı sorumluluğumuzu yerine getirmemiş, onların menfaatlerini gözetmemiş olurduk. Diyelim ki o parayı verdik, yatırıma başladık. Ancak Danıştay’da kaybediyoruz. Dava daireleri aşamasında da kaybettiğimizi bir düşünün. Bu sadece hakim ortaklar için değil, hisselerin neredeyse yüzde 30’u halka açık. küçük yatırımcılar için de olumsuzluk. Biz Danıştay’ın ajandasına girecek, belli bir karar alınacak diye 10 aya yakın bekledik. Ancak bu işin uzayacağı anlaşıldı. O yüzden biz bu ihaleden çekildik” diye konuştu.

Koç’ta üst yöneticilere BT anjiyo zorunluluğu

Turgay Durak, Koç Grubu’ndaki çalışma hayatı boyunca en çok üzüldüğü iki olayın da 6 Şubat’da yaşandığını söyledi. 2006’da Roma’da 12 Ford Otosan bayisi eş ve çocuklarını bir kaza sonucu kaybettiklerini hatırlatan Durak, bayi toplantısındaki bu kazada 18 kişinin de yaralandığını belirtti. “İkincisi de kaderin cilvesi yine bir 6 Şubat’ta meydana geldi. Ford Otosan’da hep birlikte çalıştığım mesai arkadaşım Nuri Otay’ı 55 yaşında kaybettik” diye konuşan Turgay Durak, bu olaydan sonra Koç’ta 400 top yöneticinin yıllık check-up’larına BT anjiyonun da zorunluluk olarak konduğunu belirtti.

BT anjiyo yönteminde damardan verilen bir sıvı ile damar içi görüntüleme yapılıyor ve hatta kalbin fotoğrafları çekiliyor.

Çakıroğlu’na mektup

Levent Çakıroğlu da Turgay Durak’ın Nuri Otay’ın vefatı sonrası kendisine yazdığı mektubu hatırlattı: “Ben Arçelik’teki görevim nedeniyle çok sık seyahat ediyordum. Neredeyse her hafta bir seyahatim oluyordu. Uzun seyahatler bunlar. İnsani taraflarını çok yakından bildiğim Turgay Bey bana özel bir mektup yazdı. ‘Bu seyahatlerini biraz azalt, sağlığına dikkat et’ diyordu mektubunda.”

Emeklilik 1 Nisan şakası gibi ama 4 şirkette varım

Turgay Durak bugün başlayacak emeklilik hayatını ‘1 Nisan şakası’ gibi nitelerken, 4 Koç şirketinde yönetim kurulu üyeliğinin devam edeceğini, iş hayatından da kopmayacağını, emekliliğin yavaş temposuna kademeli geçiş yapacağını söyledi. “Aileme daha çok vakit ayıracağım. Bol bol seyahat edeceğim” diyen Durak yönetiminde olacağı 4 şirketin Tüpraş, Ford Otosan, Otokar ve Türk Traktör olacağını ifade etti. Arçelik gibi bir şirketi daha global oyuncu yapma hayali olduğunu kaydeden Durak, CEO’luğu döneminde 25 milyar liralık yatırım yapıldığını bunu iftiharla hatırlayacağını, artık bu yatırımların meyvelerini toplama zamanının geldiğini de söyledi.

Yazının devamı...

Çukurova’dan hamle geldi Alfa’daki hisseleri istedi

27 Temmuz 2014’te ‘Turkcell’de 3’lü yapı zor, ortaklardan biri gidecek’ başlıklı yazımdan önemli bölümleri aktararak başlamak istiyorum. Zira dünkü gelişme tam da o yazıda vurgulanan sebeplerden oldu:

Karamehmet’in Turkcell’i bırakmama niyetini ortaya koyması, buna devletin Ziraat Bankası yoluyla destek vermesi sonrası dengeler değişecek. Çukurova yeni bir hamleye hazırlanıyor. Karamehmet’in bir kamu bankası olan Ziraat’den kredi desteği sağlaması Ruslar için tam bir sürpriz ve büyük şok oldu. Çünkü bu kredinin ticari anlamının yanında ciddi bir siyasi mesajı da bulunuyor. Açık açık Ruslar’a ‘Turkcell’i terket’ denmiş oluyor. Zira Karamehmet ikinci hamleyi de yapacaktır. Karamehmet ikinci hamlede Rus Altimo’nun elindeki diğer yüzde 13.22’lik hisseyi de isteyecek. Karamehmet yüzde 13.8’lik rehinli hisseyi aldıktan sonra vakit geçirmeden ikinci hamlesine de start verecek. Rus Altimo aleyhine dava açacak.

O davada Ruslar’ın 2005 tarihli anlaşmaya uymadığını, şirkette anlaşmada yazdığı gibi kendileri ile değil, TeliaSonera ile işbirliği yaptığını ve anlaşma şartlarına uymadığını savunacak. Mahkeme bu iddiayı kabul ederse Ruslar’ın elinde kalan yüzde 13.22’lik hisseyi de geri isteyecek. O hisseleri de aldığında Turkcell’de yine hakim ortak olarak durumunu sağlamlaştıracak. Ruslar’ın ayrılması demek, Turkcell İletişim’in yüzde 51’ini kontrol eden Turkcell Holding’de Karamehmet hakimiyetinin yeniden kurulması anlamına gelecek. Bu da Turkcell’deki kilidi çözecek.

İşte o hamle geldi

Çukurova Grubu, Temmuz’da yazdığım gibi ve tam da o gerekçelerle Alfa Telekom’un hisselerini satın almak için İngiltere’de bulunan Tahkim Mahkemesi’ne başvuruda bulundu. Turkcell Holding AŞ’de kontrol sahibi şirket olan Çukurova Telekom Holdings’in (CTH) iki ortağından biri olan Çukurova (yüzde 51), yıllardır çeşitli sebeplerle davalık olduğu Alfa Telecom Turkey’nin (yüzde 49) ortaklık sözleşmesini ihlal ettiğini kendisini şirketten dışlamak amacıyla diğer ortak TeliaSonera ile işbirliği yaptığını vurguladı ve Londra’daki Tahkim Mahkemesi’nden hisselerin kendisine devredilmesini istedi.

CTH şirketinde Rus ortağın ortaklık anlaşmalarını ihlal edip, Telia Sonera - Çukurova ihtilafında, Telia Sonra ile dayanışmasını önemli bir temerrüt unsuru olarak göstereceğini bekliyorduk, o hamle geldi.

Satın alma değil satma teklifi bu

Ne tesadüf ki bu hamle tam da Alfa Telecom’un hisseleri geri almak için yaptığı teklifle çakıştı. Alfa Telecom, Çukurova hisselerini almak için geçen günlerde 2,8 milyar dolarlık teklifte bulunmuştu. Ben de bu teklifin aslında bir satın alma değil, satma bedeli teklifi olduğunu yazmıştım. Zira Turkcell’i Ruslar’a ver-mez-mler. Ruslar’ın 2.8 milyar doları telaffuz etmeleri bir stratejiydi. ‘Bu parayı getirirsen hisseleri veririm’ demekti aslında. Ancak Çukurova ise Ruslar’ın elindeki hisseleri yaklaşık 2 milyar dolar karşılığında bir bedelle almanın hesabını yapıyor. Yine kıran kırana bir mücadele yaşanacak gibi görünüyor.

Yazının devamı...

Sağlıksız turistten sağlıklı net gelir!

Murat Çeçen arayıp da “Bilkent Entegre Sağlık Kampüsü’nün finansman sözleşmesini imzalayacağız. Sağlık Bakanımız ve Maliye Bakanımız da bizimle olacak. Seni de bekliyoruz” dediğinde şu aktarmaya çalışacağım manzara ile karşılaşacağımı hiç ummuyordum. Gerek finansmana katılan bankaların yöneticilerinin anlattıkları gerekse Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun sağlık turizmi ile ilgili ortaya koyduğu projeksiyon ve ayakları yere basan hedeflerle, hastane inşaatına dair büyüklükler karşısında çok etkilendiğimi itiraf etmeliyim.

Ankara Bilkent’te müthiş bir iş çıkarılıyor ve inşaatın yüzde 30’u da bitmiş. 2016’nın yaz aylarında tamamlanma sözü verilen sağlık kompleksi rakamlarıyla şaşırtıyor. Sağlık Bakanlığı’nın Kamu Özel İşbirliği Modeli ile inşa edilen Bilkent Entegre Sağlık Kampüsü’nü DİA Holding yapıyor. 2007’de IC İbrahim Çeçen Yatırım Holding ve İntersun Holding’in işbirliği ile kurulan DİA Holding, bu büyük proje içinde Bilkent’in yanısıra Mersin Entegre Sağlık Kompleksi’ni de yapıp işletecek.

Yeni ihaleler var

Bu modelde, sağlık hizmetlerinin tümüyle kamu tarafından sunulması, hastane kampüsünün finansmanının, inşaasının ve işletmesinin ise özel sektör tarafından üstlenilmesi öngörülüyor. Böylece hem tasarruf amaçlanıyor hem de hizmetin kalitesi ve verimliliği özel hastane standartına yükseltiliyor. DiA Holding Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Ali Bayar, imza töreninde işin boyutunu aktaran bir konuşma yaptı: “Bilkent Entegre Sağlık Kampüsü, Türkiye’de Kamu Özel İşbirliği Modeli altında bir kreditör konsorsiyumuyla kredi sözleşmesi uluslararası standartlarda imzalanmış en büyük proje. Bilkent Kampüsü, tamamlandığında 1.3 milyon metrekare inşaat alanı ve 3.804 yatağıyla Avrupa’nın en büyük, Dünya’nın ikinci büyük hastanesi olacaktır. Keza dünyada tek seferde inşa edilmiş en büyük hastane olma özelliğine de sahip”

Rabbimiz ne diyecek?

Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, Türkiye’nin şu an 500 bin yabancı hastadan 2.5 milyar dolar gelir sağladığını söyledi. Oysa 2002 yılında 120 bin Türk hasta yurtdışında tedaviye gitmiş 1.5 milyar dolar bırakmıştı. Maliye eski Bakanı Kemal Unakıtan bile ameliyat için ABD’yi seçmişti. Eşi Ahsen Hanım’ın “Rabbimiz bize Cleveland dedi” sözleri çok konuşulmuştu. Şimdi rüzgar tersine döndü. Müezzinoğlu, Bilkent gibi tesislerin de devreye girmesiyle birlikte 2018’de sadece sağlık turizminden 10 milyar dolar, 2023’de ise 25 milyar dolar gelir elde edilmesinin planlandığını vurguladı.

Sadece hastane yaparak bu hedefe ulaşmanın zor olacağının da altını çizen Müezzinoğlu “Organizasyon, tanıtım ve bölge kamuoyuna bunları yansıtma sorunu olduğunu biliyoruz. Bu konuda çalışma yapıyoruz. Bir yol haritası çizildi. Tanıtım, hukuksal altyapı, finansman ve güvence konularında çalışmak üzere üç grup kuruldu. 2 ay içinde sonuçlandırma toplantılarını yapacağız” diye konuştu.

18 yıl vadeli kredi Türkiye’de ilk

Bilkent Ankara Entegre Sağlık Kampüsü için finans kuruluşları 890 milyon euro tutarında kredi verdi. Söz konusu bu kredinin vadesi de Türkiye’de bir ilk olma özelliğini taşıyor. Yerli bankalar ağırlıklı olarak tek seferde sağlanan en büyük kredi; aynı zamanda 18 yıllık vadesi ile de bugüne kadar ki en uzun vadeyi ifade ediyor. 3 yılı ödemesiz olan kredinin son dilim ödemesi 2033 yılında yapılacak. Nitekim Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş “Vadenin sonu Cumhuriyetin kuruluşunun 110’uncu yılına geliyor. Son dilim ödemesini görür müyüz görmez miyiz belli değil. Türkiye’de yakın zamana kadar 10 yıllık vadeyi bile konuşmak mümkün değilken, 18 yıla çıkıldı. Bu çok önemli. Finansman literatürüne girecek bir iş” değerlendirmesini yaptı. Denizbank, bu sendikasyonda 200 milyon euro ile yer aldı. Finansbank’ın katkısı ise 125 milyon euro olarak belirlendi. Projenin finansmanında kullanılacak 890 milyon euro tutarındaki kredide Denizbank ve Finansbank’ın yanısıra Garanti Bankası, İş Bankası, Siemens Financial Services, Garanti Bank S.A, Yapı ve Kredi Bankası ve UniCredit Bank Austria AG yer aldı.

UniCredit Bank Austria AG’nin finansal danışman olarak rol aldığı projede finansman sağlayan kuruluşlardan Siemens Financial Services AG bugüne kadar sağlık sektöründe verdiği en büyük kredi dilimini bu proje için sağladı.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.