Şampiy10
Magazin
Gündem

Seneye birinciyiz

Avon, Amway, Oriflame gibi doğrudan pazarlama devlerine kafa tutan Farmasi, 6’ncı yılında Türkiye doğrudan satış pazarında 150 milyon liralık ciroya ulaştı. 500 bin kişilik dev satış ordusu ile Farmasi 2017’de herkesi geçip lider olmanın hesaplarını yapıyor.

İstanbul Ömerli’de 60 bin metrekarelik alanda kozmetik, cilt bakım, temizlik ve sağlık ürünleri imal ederek 123 ülkeye ihracat yapmayı başaran Farmasi, 2010 yılında girdiği doğrudan satış kanalı ile rakiplerinin korkulu rüyası olmuşa benziyor.

Farmasi Genel Müdür Yardımcısı Devrim Hamaratlar 2010 yılından bu yana içinde oldukları doğrudan satış kanalındaki yıl sonu finansal sonuçlarını tahtaya yazdığında ne yalan söyleyeyim ilk başta ‘Sallıyor ya da hata yapıyor, yanlış hatırlıyor’ dedim kendi kendime.

İkinci kere sordum, hayır rakamlar doğru. “Birinci yıl 800 bin lira ciro ile başladık. Bir sonraki yıl 3 milyon lira ciro yaptık. Sonraki yıl 6 milyon liraya çıktık. Ardından 12 milyon lirayı yakaladık. 2014 yıl sonu rakamımız 33 milyon liraydı. 2015’i 65 milyon lira ile kapattıktan sonra 2016’yı da 150 milyon lirayla kapatmaya hazırlanıyoruz”

Bunun formülü ne?

Rakiplerin rakamlarını sordum. Pek rakipleri konuşmayı sevmiyorlar ancak sektörde 25 yıldır varolan rakiplerin en büyüğü 250 milyonlar, ikincisi ve üçüncüsü de 185-200 milyon liralar mertebesinde ciro yapıyormuş. 2017’de durum ne olur dediğimde verdiği yanıt şu oldu:“Biz rüzgarı arkamıza aldık yürüyoruz. Muhtemelen 2017’de 300 milyon liraları konuşuyor oluruz. Bu demektir ki yıllar önce koyduğumuz birincilik hedefine 2017 yılında ulaşırız.”

Peki çok kısa sürede bu başarı nasıl elde edildi?

Devrim Hamaratlar, başarılarındaki en önemli unsurun, kazancı satış ekibi ile paylaşmaktan geçtiğini ve tüketiciye de çok düşük kar marjları ile ürün verdiklerini söyledi.

Ürünlere güveniyoruz

Hamaratlar, “Ürünümüze güveniyoruz. Ancak Mercedes’i Doblo fiyatına satıyoruz” diye konuştu. Tüketicileri bilinçlendirmek için sağlıklı yaşam seminerleri düzenlediklerini ifade eden Hamaratlar “İnsanları kimyasallara karşı bilinçlendiriyoruz. Sonuçta sağlık ürünleri satıyoruz. Cilde bire bir temas eden ürünler satıyoruz. Piyasada pek çok ürün var ama çoğu insan sağlığına zararlı. Bizim ürünlerimizin doğal, sağlıklı ve yüksek teknoloji ürünü olduğunu artık biliyorlar. Faydası görülünce kulaktan kulağa yayılıyor” dedi.

Ev kadını iş kadını oldu, ayda 40 bin TL para kazanıyor

FARMASİ aslında doğrudan satış kanalını 2010’dan bu yana kullansa da 66 yıllık bir şirket. Sağlık alanına 1950 yılında giren Tuna ailesine ait olan Farmasi öz kaynakları ile büyüyen, tamamı yerli sermayeli bir şirket. Dünyada 123 ülkeye 50 binden fazla satış noktasına ürün satıyor. Şirketin ikinci kuşak patronu Hakan Ömer Tuna’nın kararı ile doğrudan satış kanalı alanına girerek ciddi bir başarı sağladılar. Ömerli’de 60 bin metrekare alanda üretim yapan aynı zamanda ürünlerinin ambalajını bile kendi üreten şirket şimdi Lüleburgaz’da 120 bin metrekarelik alanda yeni yatırıma hazırlanıyor. Doğrudan satış kanalı ile birlikte yaklaşık 500 bin kişi Türkiye’de Farmasi ürünü satıyor. Bu satış yöntemi dünyada da bazı ülkelerde uygulanıyor. “Ev kadınlarını işkadını haline getirdik” diyen Devrim Hamaratlar “Son 2.5 yılda 40 milyon lirayı danışmanlarımıza dağıttık. Onlar da kazandı biz de kazandık” dedi.

Şirket her yıl başarılı danışmanlarını ödüllendiriyor. Örneğin Yalova’dan bir ev hanımı geçen yılın en çok satış rakamına ulaşan danışmanı olmuş. Yıllık kazancı 482 bin lirayı geçmiş. Ayda 40 bin liralık bir gelir anlamına gelen bu kazancı daha pek çok ev kadını da gerçekleştirebiliyor.

Yazının devamı...

Sürünmeye devam

Londra Tahkim Mahkemesi’nin Ağustos ayı başında verdiği kararı duyunca ‘Turkcell’de matruşka tipi hissedarlık yapısı 60 gün içinde çözülecek’ dedik ama sanırım yanıldık. Zira mahkeme sürpriz bir ara karar daha alarak Rus Alfa’nın işi yokuşu sürmesine olanak tanıdı. 60 günlük sürenin Ekim ayı başında dolması ve taraflardan birinin diğerinin elindeki hisseleri alması beklenirken, Londra’da yarın yeni bir dava daha görülecek. Londra’da yapılacak ‘arbitration’ yani arabulucu süreci ile 60 günlük süreyi içeren son karar belki de rafa kalkacak.

Çukurova Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Emin Karamehmet karar çıkmışken yeni bir hukuki sürecin oluşturulmasının son derece haksız olduğunu ancak Salı günü Londra’da hazır bulunacaklarını söyledi. Bir usül tartışması yaşandığını belirten Karamehmet, “Parayı ödeyip hisseleri geri alma hakkımızın elimizden alınacağını sanmıyorum ama yine de beklenmedik bir karar. Bayrama da rastladı.

O gün bize parayı ödeyin deseler bankalar bile kapalı” dedi. Artık bir karar verilmesi gerektiğini kaydeden Karamehmet, şöyle devam etti:

“Ben bu yeni gelişmeyi şöyle yorumluyorum. Müslümansanız kesin olarak size karşı önyargılılar. Londra’nın verdiği ‘60 gün içinde hisseleri al ya da sat’ kararını onaylayan Fransa’daki tasdik makamı bu son kararı da alabildi. O zaman ilk kararı neden onayladın diye sormak lazım. Ne şiş yansın ne kebap durumu yaratılmaya çalışılıyor ama artık bir karar çıkması ve bunun nihai olması gerekiyor.”

Karamehmet’in ne kadar ketum olduğunu bilirim. Yıllar önce Haziran 2009’da Kuzey Irak Erbil’de Kürt Yönetimi’nin ilk petrol sevkiyatı töreninde bir yemekte karşılıklı oturmuş ve konuşma fırsatı bulmuştum. Kelimeleri ağzından kerpetenle alabilmiştim. Öyle ki Çukurova Holding’in üst düzey yöneticilerinden biri, “Biz bile patronumuzu ilk kez bu kadar konuşurken gördük. Hatta ben dişlerini ilk kez görüyorum” diye bana takılmıştı. Cuma günü beni aradığında çok şaşırdım ve gördüm ki yıllar geçse de, Turkcell’de köprünün altından çok sular aksa da Mehmet Emin Karamehmet hiç değişmemiş. Bir sürü sorum vardı.

“Parayı bulabilecek misiniz, parayı yine sizin yerinize Ziraat Bankası mı ödeyecek, sonra o hisseleri alamazsanız ne olacak, Turkcell’i isteyen başka yerli yabancı gruplar olduğunu duyuyoruz, Ziraat sizdeki hisseleri blok olarak üçüncü bir gruba satabilir mi?” gibi sorular sordum ama cevap şöyle oldu: “11 yıldır sürünüyoruz. Sürünmeye devam.”

Matruşka hissedarlık kilitliyor

Rus Alfa’nın telekomünikasyon varlıklarını yöneten Lüksemburg merkezli LetterOne adlı şirketin elinde Turkcell’in yüzde 13.22’lik hissesi bulunuyor. Aslında bu hisseler Çukurova Holding’in aldığı kredi karşılığında Rus Alfa’ya rehin ettiği hisselerdi. Ancak yıllar içinde Rus Alfa ‘temerrüt’ durumu oluştu diyerek bu hisselere el koydu. Çukurova Grubu işte bu hisseleri istiyor. Bu hisseler önemli. Zira bu hisselere sahip olan Çukurova Telecom Holding’i ve dolayısıyla Turkcell Holding’i ve dolayısıyla Turkcell İletişim’i kontrol edebiliyor. Londra Tahkim Mahkemesi, ‘Çukurova Rus Alfa’nın elindeki yüzde 13.22’lik hisseyi 2.7 milyar dolara alabilir. Alamıyorsa kendi elindeki yüzde 13.76’lık hisseyi 2.8 milyar dolara Rus Alfa’ya satar.’ kararı vermişti. Bu süre Ekim ayı başında dolacak, ödeme için de tarafların 14 günlük daha ek süresi olacaktı. Bakalım yarın bu durumu değiştirecek yeni bir gelişme yaşanacak mı?

Yazının devamı...

Çalışan 15 yıl beklemez, patron her ay ödemez

Kıdem tazminatında ‘cek’ler ‘cak’lar iyi güzel de günün sonunda iş dönüp dolaşacak iki noktada kilitlenecek.

Yeni tasarı ne yazık ki bu iki noktada ortaya net bir şey koyamıyor ve tasarı da ister istemez sakatlanıyor.

Kıdem tazminatına işçinin belli bir süre dokunamayacağı vurgulanıyor.

Ancak özellikle bakıyorum, tartışmalarda haberlerde kimse o belli bir sürenin 15 yıl olarak öngörüldüğünü yazıp çizmiyor.

Bu noktada işçi sendikalarını ikna etmek kolay değil çünkü...

Can alıcı nokta 30 gün

Bir de tabii her 1 yıllık çalışmaya karşılık 30 günlük tazminat hakkı meselesi var. Belki de tartışmanın en can alıcı yeri.

Kıdemde 30 günü muhafaza edecek bir katsayı oluşturulacak deniyor da onun bir zahmet matematiği ortaya konsun da hesaplamaya çalışalım.

Gerçekten muhafaza edebilir mi yoksa kağıt üzerinde mi kalır anlayalım...

Bunlar işçi tarafının itirazları.

Peki patron cephesi memnun mu bu tasarıdan?

O da memnun değil ki...

İşçisi için bir de her ay ödeyeceği bir kıdem tazminatı primi çıkıyor ortaya. Ki bunun maliyeti sigorta primi ile birlikte 8-9 puanı buluyor. İşverenler zaten asgari ücret artışından dolayı canının yandığını düşünüyor, bir yük daha gelsin ister mi?

Tamam kıdem tazminatı yükü Demokles’in kılıcı gibi üzerlerinde bir yük ama...

Ödemediği sürece biriken, bilançosunda görünen ancak günlük nakit akışı mücadelesinde öncelikli olarak düşünmek zorunda kalmadığı bir yük.

Her ay ödemeye başlayınca, her gün düşünmek zorunda kalacağı bir külfet haline dönüşecek.

Yani sözün kısası, yatırmak istemeyebilir, kaçınabilir...

Yaptırım yeterli mi?

İşçisinin kıdem tazminatı primini her ay düzenli olarak yatırmayan patrona vergi desteği dahil teşvik kapılarının kapanacağı vurgulanıyor.

Acaba bu yaptırım yeterli olur mu?

Patronun itiraz ettiği bir nokta daha var ki ben de patron olmamama rağmen katılıyorum.

Kötü niyetli işçinin durumu...

Mevcut durumda kendi rızasıyla işten ayrılan tazminat isteyemeyeceğini biliyor.

Oysa para her ay Fon’a yatırılınca işyerine olan aidiyet kaybolacak.

İstediği zaman çekip gitmekte çekince görmeyecek.

İşyerinde devamsızlık yaparsa, ahlaki kurallara uymazsa, suça karışırsa yine tazminatsız çıkarılma opsiyonu varken o da patronun bir kozu olmaktan çıkacak.

Bakalım bu kördüğüm çözülebilecek mi?

Ben çıkmaz diyorum ve çıkacak diyenlerle de iddialaşmayı seviyorum.

Ya bir sürü takım elbisem olacak, ya da cüzdanım hafifleyecek.

Yazının devamı...

Bütçe rekoru vergi tartışmasını alevlendirir mi?

Bütçede 12 yılın rekoru geldi. Mayıs ayında 3.7 milyar TL fazla veren bütçe ile birlikte 5 aylık fazla 9.1 milyar TL’yi buldu. Böylece son 12 yılın en yüksek 5 aylık bütçe fazla seviyesi görülmüş oldu. IMF ile stand-by yapmayan, tek çıpası mali disiplin olan Türkiye için bu elbette çok önemli ve çok saygı duyulması gereken bir sonuç.

Ancak bir taraftan da tartışmaya açılması gereken bir durumu içinde barındırdığı gerçek. Türkiye’nin bir süredir büyüme konusunda sıkıntı yaşadığı, yatırımların istenen seviyeye çıkamadığı görülüyor. Tamamen iç tüketim ve teklese de inşaat sektörünün lokomotifliğine sırtını dayamış sağlıksız bir büyüme gerçeği var.

Neyi tartışmamız gerektiği konusuna gelince...

Uzun bir süreye, yaklaşık 16 yıllık bir dilime bakacak olursak Türkiye’de genel vergi gelirlerinin milli gelire oranında ciddi bir artış dikkati çekiyor. Yüzde 17-18’lerdeki seviye 7 puana yakın arttı.

Şimdi geldiğimiz noktada genel bütçe gelirlerinin milli gelire oranı yüzde 24’lere dayanmış vaziyette. Gelir İdaresi Başkanlığı’nın resmi internet sitesinde 1998’den bu yana genel vergi gelirlerinin milli gelire oranını gösteren bir tablo var. Meraklısı oradan da bakabilir. Kısaca bir kaç rakamı vermek istiyorum.

2001’de 240 milyar liralık milli gelire karşılık vergi gelirleri 39.7 milyar TL olmuş. Yani vergilerin milli gelire oranı yüzde 16.5’de kalmış. 2010’lara kadar da yüzde 17 ile yüzde 20’ler seviyesinde seyretmiş.

Ancak 2010 ile 2015 yılları arasına bakacak olursak seviyenin çok hızlı arttığını görüyoruz. Tam da IMF’siz ve 2009 krizi sonrası yıllar. Haklı gerekçeleri vardı, mecburduk kuşkusuz. Buna kesinlikle itiraz etmiyorum.

Şimdi geldiğimiz noktada ise vergilerde bir miktar iyileştirmenin acaba Türk özel sektörünün önünü açıp açmayacağı ve yatırım iştahını kabartıp kabartmayacağı konusunu tartışmamız gerektiğini söylüyorum.

Kuşkusuz rakamları konuşturmak en doğrusu. 2015 yılı rakamlarına göre milli gelir 1 trilyon 953 milyar TL olurken, vergi gelirleri 464.8 milyar TL olarak gerçekleşmiş. Oran yüzde 23.8’e çıkmış ki bugüne kadar hiç görülmemiş yükseklikte bir seviye.

Tam da dünyada para bolluğu yaşanıyorken, yurt dışı borçlanma maliyetleri neredeyse sıfıra yakın seyrediyorken, kamunun bütçe fazlası vermek yerine biraz açık yaratmasının sakıncalarındansa faydalarını tartışmamız gerekebilir mi?

İtiraz edenler de çıkacaktır, bana katılanlar da...

Niye itiraz edilebilir?

Siyasi tansiyonu, erken seçim ihtimalini, FED’in faiz artırım beklentisini ortaya koyanlar olacaktır. ‘Tamam enerji fiyatları düştü cari açıkta bir nebze olsun rahatlama yaşandı ancak bu yıl turizm gelirleri sekteye uğrayacak’ diyenler çıkacaktır.

Evet hepsi büyük risk. Ancak Türk özel sektörünün vergisel anlamda bir rahatlama yaşamaya da sanırım ihtiyacı var. Bu noktada Laffer Teorisi’ni de hatırlatmak isterim. Laffer eğrisine göre vergi indirimleri yatırımı teşvik eder ve kaliteli büyüme sağlar. Burada önemli olan optimum seviyeyi yakalamak, dengeyi bulmak.

Naçizane görüşüme katılan olur, katılmayan olur. İş dünyasından görüş beyan etmek isteyen olursa, bekliyorum...

Yazının devamı...

Futbol yayın ihalesine gireriz, işbirliği yaparız

2017-2018 sezonundan itibaren yenilenecek Süper Lig yayın ihalesi için talipler bir bir ortaya çıkarken, stratejiler de şekillenmeye başladı. Turkcell Genel Müdürü Kaan Terzioğlu, “Türk insanı futbolla iç içe yaşıyor ve maçları her an her yerde izlemek istiyor. Mobilde futbol içeriğini müşterilerimize ulaştırabilmek için ihaleye girebilir, farklı işbirliklerine de gidebiliriz. Şu an Türkiye’de futbol içeriğini küçük ekranlarda halka ulaştırma şansına sahip en yetenekli firma Turkcell. 4.5G bize bu imkanı verdi” dedi.

Turkcell Genel Müdürü Kaan Terzioğlu ile Türkiye-Hırvatistan maçını izlemek üzere gittiğimiz Paris’te konuştuk. Özellikle Sergen Yalçın ile BİP servisi için yaptıkları işbirliğinin pozitif sonuçlarına değinen Terzioğlu, bunun da futbol yayın ihalesi için iştahlarını kabarttığını söyledi. Terzioğlu, futbolun mobil uygulamadaki yeriyle ilgili bu örneği verirken şunları söyledi:

Sergen’le 400 bin üye

“Mesajlaşma servisimiz BiP’te ilave medya uygulamalarımız da var. Bu uygulamanın içeriklerinden biri de Sergen Yalçın’ın yaptığı futbol sohbetleri. Gerek Türkiye’deki maçlardan sonra gerekse uluslararası düzeydeki maçları Sergen Yalçın BİP müşterileri için yorumluyor. 2-3 dakikalık bu videolar inanılmaz ilgi çekti. Sergen bir video gönderiyor, bizim data tüketimimiz 5’e katlıyor. Sadece 400 bin yeni üye Sergen Yalçın’dan sonra BİP’e üye oldu. İleride trafik sıkışıklıkları artacak. Cepten maç ya da başka bir yayın seyredenlerin sayısı umulmadık şekilde artacak.”

Bu arada Terzioğlu, bir dipnot daha verdi: “Şu an Turkcell TV’de en çok seyredilen kanal Türkiye Jokey Kulübü kanalı, buradan canlı at yarışlarının seyrediliyor.”

Gerek Sergen’li BİP gerekse en çok internetten seyredilen kanalın TJK olması, önümüzdeki süreçte Turkcell’in yayın ihalesine asılacağını bize gösteriyor. Tabii TİVİBU’su olan Türk Telekom’un da...

Kaan Terzioğlu, “Yayın ihalesinde işbirliğinden kastettiğiniz Digiturk’le ihalede işbirliğine gitmek mi” sorusuna ise şöyle cevap verdi:

Strateji ne olabilir?

“Digiturk bugün itibarıyla özellikle uydu kanalını kullanarak şifreli yayın yapan bir kuruluş. Digiturk’ün elindeki imkanlarla küçük ekrana bu yayını ulaştırma imkanı yok. İnsanların her ortamda bu içeriğe ulaşabilme hakkı olmalı. Şu anda bizimle işbirliği yapılması en doğru çözüm olur. Digiturk’le bu süreç içinde işbirliğine açık olduğumuzu söylemek isterim. Mobil yayıncılık anlamında biz kesinlikle bu içeriği müşterilerimize ulaştırmak istiyoruz. IP TV platformunu kullanarak evlere de ulaştırmak istiyoruz. Bu alanlarda işbirlikleri yapabiliriz. Muhakkak suretle, televizyonda küçük ekran cihazlarda futbol içeriğini tüketicimize ulaştıracağız. İşbirliği yapabiliriz, ihaleye direkt girebiliriz. İhalenin belirli bir kısmına iştirak edebiliriz. Müşterimizin bizden istediği ne varsa bunların hepsini yapmak zorundayız.”

Turkcell Genel Müdürü Kaan Terzioğlu, şirketin mesajlaşma servisi BİP ile ilgili Sergen Yalçın örneğini verdikten sonra şaka yapmayı da ihmal etmedi: “Gerçekten çok enteresan durum bunu paylaşmak istedim ancak Sergen bunları duyunca bize fiyatını artırmasın aman, yazmasanız daha iyi olabilir...”

4.5G ile birlikte data kullanımı % 22 arttı

TÜRKİYE’DE futbola olan ilginin yanı sıra data verileri de yayın ihalesi için Turkcell’in iştahını kabartıyor. Türkiye’nin 4.5G’yi kullanmaya başladığı ilk 2 aylık sürede 4.5G datasının toplam dataya oranının yüzde 22’ye ulaştığı anlatan Terzioğlu, sözlerine şöyle devam etti: “4.5G ile data trafiğindeki artış yüzde 26 oldu. Turkcell’in 4.5G’li abone sayısı 13 milyona, aktif 4.5G kullanıcı sayısı 4.5 milyon kişiye ulaştı. 4.5G’de Turkcell servisleri itici güç oldu. Toplam akıllı telefon kullanıcılarında yüzde 5 olan Turkcell TV+ kullanım penetrasyonu 4.5G kullanıcılarında iki kattan fazla artışla yüzde 11 olarak gerçekleşiyor. Önümüzdeki dönemde servislerdeki data kullanımının daha da artmasını bekliyoruz.”

İstanbul ve Ankara dünyanın en hızlısı

KAAN Terzioğlu diğer konularda da kısa kısa bilgiler verdi. Turkcell finansmanın banka gibi çalıştığını ve 865 milyon liralık krediye ulaştığını belirten Terzioğlu, bu rakamla finansman şirketleri arasında ikinciliğe kadar yükseldiklerini vurguladı. Yakın gelecekte mağaza konseptlerini değiştireceklerini ifade eden Terzioğlu, Türkiye’nin 4.5G’ye yeni geçtiğini ancak katılım performansıyla tüm dünyanın önünde gittiğini de ifade ederek, şöyle konuştu: “Güney Kore’de abonelerin yüzde 10’u ancak birinci yıl sonunda 4G’ye geçmiş. Bizde ise 3. dakikada 1.3 milyon abone 4.5G’li idi. Şimdi ise 13 milyon abonemiz bu hizmeti alıyor. Data kullanımı yüzde 26 arttı. Toplam trafikte 4.5G’nin payı yüzde 22’leri buldu. İstanbul ve Ankara şu an ortalama 40 Mbps ile mobil internette dünyanın en hızlısı. 15’ler, 10’lar hatta 7’ler varken bu çok büyük bir hız.”

Yazının devamı...

Bir kavga da sabit internette patladı

İletişimin can damarı malum kablolama. 3G’den sonra 4.5G’de fiber kablolamanın önemi daha çok ortaya çıktı. Hele hele sabit internet hizmeti tamamen bakır ya da fiber kablolar üzerinden veriliyor. Kablo varlığında Türk Telekom’un açık ara üstünlüğü var. Ciddi bir yatırım yaparak 214 bin kilometreye ulaşmış durumdalar. Turkcell’in 35 bin, Vodafone’un sadece 15 bin kilometre kablosu var.

Anlaşılacağı üzere diğer operatörler altyapı kullanımında Türk Telekom’a muhtaçlar. Biri daha az biri daha çok. Turkcell Superonline daha çok kendi altyapısını kullanıyor ama yine belli yerler için Türk Telekom’dan toptan alım yapıyor. Türk Telekom şirketi TTNet de toptan alımı yine kendi grubundan ancak diğerlerine verilen fiyatla alıyor. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) orada grup şirketi TTNet’e iltimas geçilmesine izin vermiyor. Vodafone da tüm toptan alımını Türk Telekom’dan yapıyor.

‘Tüketici kaybeder’

Neresinden bakarsanız bakın karışık bir durum. Vodafone Türkiye aynı şirketin hem altyapıda hem de perakendede hakim konumda olmasının rekabet açısından sorun yarattığını, ‘port transmisyon’ olarak bilinen tarifelerin de kendisine zarar verdiğini iddia ediyor. Vodafone Türkiye 400 binden fazla sabit internet müşterisine ulaşmış durumda.

Ancak yetkililerinin iddiasına göre özellikle yılbaşından bu yana sabit internette zarar ediyorlar. Bu da BTK’nın yeni fiyatlandırma yönteminden kaynaklanıyor. ‘Eğer ben yaşayamazsam, sabit internetten çekileceğim, o zaman da milyonlarca internet kullanıcısı tek bir şirketin insafına kalacak. Şimdi fiyatları baskılayanlar sonrasında istedikleri gibi zam yapacaklar. Tüketici kaybedecek’ diyor.

Aslında konu sadece operatör çekişmesi değil anlayacağınız. Milyonlarca kişiyi ilgilendiren bir çekişmeye ve bir tüketici haberine dönüşmüş vaziyette.

REVİZYON GEREKİYOR

VODAFONE Türkiye ne iddia ediyor bir göz atalım:

- Uzun süre toptan fiyatı veri akım erişimi dediğimiz bir paketle alıyordum. Bu paket 10 gb, 8 Mbps veriyordu. Ben de o tarifeyi ayrıştıramadan, üzerine marj koyup masrafları da koyduktan sonra satıyordum.

- 2015 yılında BTK ‘yeni bir fiyatlandırma yöntemi var’ dedi: Port Transmisyon. Daha esnek ve değişken tarifeler yapma imkânı sağlayacak. İstersem 7 GB istersem 9 GB, ister 16 Mbps. Tüketici için güzel bir şey. İyi dedik.

- BTK ‘diğerini bırakıp buna geçeceksiniz’ dedi. ‘Hangi fiyattan?’ dedik. Bir fiyat belirledi. Baktık hesap tutuyor. Tamam dedik. Fakat bu hacim arttıkça, kullanılan dataya endeksli bir fiyat. Hacim arttıkça revize etmek lazım. ‘Tamam ederiz’ dediler. Üzerinden 7-8 ay geçti. Data kullanımı yüzde 200’ler seviyesinde arttı. TT’ye aylık ödediğimiz toptan maliyet bir anda yukarılara çıktı. Masrafları koyunca başa başa geldi. Bugün itibarıyla da zarar ediyorum.

- Yukarıdan TTNet perakende fiyatla bastırıyor, aşağıdan aynı şirket maliyetle bastırıyor. Türk Telekom ‘fiyat sıkıştırması’ yaparak rekabeti engelliyor. Rekabet Kurulu’na ve BTK’ya şikayet ettik ve revizyon gerektiğini belirttik. Henüz bir sonuç alamadık.

İnternet pahalanır mı?

PAZARDA 9.5 milyon sabit internet müşterisi var. Bunun 6.4 milyonu TTNet’li. 1.6 milyon Superonline müşterisi var. 629 bin Türksat, 400 bin Vodafone, 348 bin DSmart müşterisi bulunuyor. İrili ufaklı başka şirketler de 320 bin aboneye sahip.

Bakalım diğer toptan hizmet alan şirketlerden de benzer bir şikayet duyacak mıyız. Bakalım tüketici açısından bakıldığında sabit interneti pahalandıracak bir sonuç çıkacak mı?

TÜRK TELEKOM: TİMSAH GÖZYAŞI DÖKÜYORLAR

TÜRK Telekom’a göre Vodafone hiç yatırım yapmadan maksimum kârlılığı yakalamanın peşinde. Ayrıca Vodafone’un açıkladığı son bilanço verilerinde sabit hizmetlerde 4 kat büyüme, gelirlerde yüzde 46’lık artış göründüğünü belirtiyorlar. Geçiş süresi tam dolacakken ve BTK konuyu masaya yatıracakken, hiç yatırım yapmadan sadece perakendeci olarak yüksek kâr peşinde olan şirketlerin kollanması için timsah gözyaşı döküldüğü görüşündeler. Vodafone Türkiye’nin iddialarına Türk Telekom’un yanıtı şöyle:

- Perakende ve toptan hizmetlerin sunulmasına dair fiyatlar ve kurallar başta olmak üzere, sektörün tüm regülatif konuları ilgili kurumlarca düzenlenip denetleniyor. Biz üstelik serbest rekabeti desteklemek amacıyla iştirakimiz TTNet’e de yüzde 5 daha yüksek fiyatla hizmet sunuyoruz.

- BTK, 29 Şubat 2012’de toptan genişbant IP Seviyesinde Veri Akış Erişimi (VAE) hizmetinde “Paket Bazlı” ücretlendirmeden “Port ve Transmisyon” bazlı ücretlendirme yapısına geçmeye karar verdi.

- Paket bazlı ücretlendirmede işletmeci, her bir abonesi için hız ve kota /adil kullanım noktası olarak farklılaşan paket bazında sabit bir ücret ödüyor. Port transmisyon (PT) bazlı ücretlendirmede işletmeci abonenin tercih ettiği iş modeline göre değişen sabit bir ücret ödüyor. İşletmeciler kendi perakende paketlerini esnek bir şekilde oluşturuyor.

- PT’de başarılı olabilmek için işletmeciler abonelerini iyi tanımalı, gelir ve trafik yönetimini yetkin bir şekilde yapabilmeli.

Yazının devamı...

Çeke iade-i itibar

Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, çek yasasına son halini verdiklerini ve konuyu Bakanlar Kurulu’na getirmeye hazır olduklarını söyledi. Tüfenkci, söz konusu düzenlemenin algısı kötüleşen çeke yeniden itibar kazandıracağını ifade etti. Çek yasası ile ilgili değişiklikler dün yapılan Ekonomik Koordinasyon Kurulu toplantısında da ele alındı.

Memleketi Malatya’da Fikir Sofrası tarafından organize edilen yemeğe katılan Bülent Tüfenkci, özellikle çek mevzuatında yapmaya hazırlandıkları radikal değişikliklere değindi. İş dünyasının bir süredir çekle ilgili sorun yaşadığını kaydeden Tüfenkci, “Aslında rakamsal istatistiklere baktığınızda karşılıksız çıkan ödenmeyen çek sayısında bariz bir artış yok. Ancak iş dünyasında çeke karşı olumsuz bir algı oluştu. Kimse kimseden mecbur kalmadıkça çek kabul etmemeye çalışıyor. Bu da ticarette bazı tıkanmalara neden oluyor. Bunu dikkate alarak iş dünyasının uzun süredir talep ettiği çek düzenlemesine ilişkin detayları netleştirdik konuyu Bakanlar Kurulu ve Meclis’e getirmeye hazırız” dedi.

Yeni düzenlemede özellikle iki konunun öne çıkacağını ifade eden Tüfenkci, “Karekodlu çeklerde artık çek kabul edecek kişi çeki keşide edenin geriye dönük tüm ödeme performansını görebilecek. Bu performansı 5 yıl geriye dönük olarak çek alacak kişiyle paylaşacağız. Sorgulamanın ardından çekin kabul edilip edilmeyeceğine alıcı karar verecek. Karekod da zorunlu olacak” diye konuştu.

Karşılıksız çek veren hiçbir yöneticinin veya şirket ortağının daha sonra şirkette yönetici olamayacağını belirten Bakan Tüfenkci, çekte yer alması gereken bazı temel bilgilerin de MERNİS sistemi üzerinden karşılaştırmasının yapılabileceğini, böylece çek alacak kişinin çeki kesen kişinin çek düzenleme yetkisinin olup olmadığını da sorgulayabileceğini belirtti. Bakan Tüfenkci, özellikle bu iki konunun çözülmesi ile birlikte çeke yeniden itibar kazandırılmış olacağını, ticaretin önünün açılacağını ifade etti.

Gümrükte iki saatte işlem

Gümrüklerde tek pencere sistemi ile işlemlerin çok hızlandığını, kırmızı hatta işlem görme oranının yüzde 13’lerden yüzde 6’lara indiğini belirten Tüfenkci, “2023’de 500 milyar dolarlık ihracat hedefimiz var. Bu hayal olarak görülebilir. Ancak bizim işimiz ihracatçılarımızın önüne bariyer koymamak. Bunun arayışındayız” dedi. Gümrükte işlemlerin yüzde 70’inin 4 saat içinde yapıldığını, 2 saatlik hedef koyduklarını ve bunu da kısmen başardıklarını söyleyen Tüfenkci, bunu daha aşağı çekmek istediklerini, bir taraftan maliyetleri düşürmenin yollarını aradıklarını belirtti.

Sınır kapıları bir örnek olacak

TÜRKİYE’NİN sınır kapılarının neredeyse tamamının farklı mimari özellikler taşıdığını söyleyen Bakan Bülent Tüfenkci, tüm sınır kapılarını bir örnek yapmayı istediklerini kaydetti. İlk örnek olarak yıkılıp yeniden yapılacak Sarp Sınır Kapısı’nda bu modeli deneyeceklerini söyleyen Tüfenkci, “Temmuz’da Sarp’ta temel atmayı planlıyoruz. Artık Türkiye’ye nereden giriş yapılırsa yapılsın kapıların bir karakteri bir kimliği olsun istiyoruz. Giriş yapanlar Türkiye’ye girdiğini anlasın istiyoruz” diye konuştu.

Çek kullanımı % 11 azaldı

TÜRKİYE Bankalar Birliği Risk Merkezi’nin Nisan ayı çek raporuna göre, 2016 yılının ilk 4 ayında, bankalara ibraz edilen çeklerin sayısı geçen yıla göre yüzde 11 azalarak 6.5 milyon adet oldu. Bu çeklerin parasal tutarı yüzde 3 artışla toplam 214 milyar TL’ye ulaştı. Aynı dönemde, parasal tutarı 8.4 milyar TL’yi bulan 232 bin çek için karşılıksız işlemi yapıldı. Geçen yılın aynı dönemine göre karşılıksız çeklerin adedinde yüzde 1, tutarında yüzde 10 azalma yaşandı. Öte yandan aynı dönemde karşılıksız işlemi yapılan 1 milyar TL tutarındaki 36 bin adet çek daha sonra ödendi.

İflas ertelemeye ayar yolda

Son dönemde iş dünyası ve bankalar tarafından sık sık eleştirilen iflas erteleme uygulamasını yeniden düzenlemek için çalışmalar hızlandı.

Bakan Bülent Tüfenkci, konuyla ilgili çalışmayı Adalet Bakanlığı ile birlikte yaptıklarını, öncelikle olarak ele alıp Bakanlar Kurulu’na sunacaklarını söyledi. Tüfenkci, amaçlarının iş dünyasının sıkça rahatsızlığını dile getirdiği iflas erteleme uygulamasındaki haksız noktaları gidermek olduğunu ifade etti. Tüfenkci, küresel ticarette rekabet ortamının giderek ısındığını ifade ederek, Türkiye’nin dünya ticaret pastasından daha fazla pay alabilmesi için bir takım yapısal reformlara ihtiyaç duyduğunu belirtti. Söz konusu reformların bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğine işaret eden Tüfenkci, “2023 hedeflerini ortaya koyarken bazılarını buna ‘hayal’ diyebilir ama biz insanlarımıza, girişimcilerimize güveniyoruz. Yeter ki girişimcilerin takıldığı problemlerde ön açıcı olalım” dedi.

Tüfenkci, dış ticaretin kolaylaştırılması noktasında bir çok desteklemeler yapıldığının altını çizerek, şunları söyledi: “Bununla ilgili teşvik mekanizmalarından tutun da pazarlarda kalıcı yer edinebilmek için reklam harcamalarına kadar birtakım doneleri de iyi oturtmamız lazım. Bununla ilgili Ekonomi Bakanlığı ile birlikte yeni dış ticaret paketlerini de önümüzdeki günlerde paylaşmış olacağız.”

20. Fikir Sofrası’nda yüzleri güldürdüler

FİKİR Sofrası’nın kurucusu Malatyalı işadamı Ahmet Arslan, Ramazan Bayramı öncesi Sevgi Evleri Çocuk Yuvası’nda kalan yüzlerce çocuk ve Huzurevi’ndeki yaşlıların yüzünü güldürdü. Arslan, Gümrük Bakanı Bülent Tüfenkci’nin katıldığı 20’inci Fikir Sofrası toplantısının ardından yuvanın bahçesinde 300’e yakın çocuk, 100’e yakın yaşlının yer aldığı kalabalık bir gruba akşam yemeği verdi. Çocuklar için özel Keloğlan gösterisi yapılırken, Otistik ve Down Sendromlu Çocuklar Orkestrası da müzikleriyle geceyi neşelendirdi. Fikir Sofrası düşünce grubu temsilcileri her masada çocuklar ve yaşlılarla ilgilenirken Arslan da hediyeler verdi. Hediyeler daha önce yurt yönetimi tarafından belirlenen isimlere verildi.

Yazının devamı...

Kart yok, para yok telefonda Hopi var

Big datayı mobil teknolojiyle birleştirerek Hopi’yi icat eden Boyner Grup, uygulamaya mobil ödeme ve görüntü tanıma özelliklerini eklemeye hazırlanıyor. Bu yıl bitmeden cüzdandan kredi kartı ya da nakit para çıkarmadan sadece telefondaki Hopi uygulamasını göstererek alışveriş yapmak mümkün olacak. Sistem Hopi ile anlaşan tüm markalarda geçerli olacak. Uygulama ile kasada en az yüzde 25 zaman tasarrufu sağlanmış olacak. Hopi’nin yakın zamanda hayata geçireceği bir diğer uygulama ise görüntü tanıma teknolojisi olacak. Diyelim ki yan masadaki kişinin elinde bir çanta gördünüz ve beğendiniz. Nereden aldığını da soramıyorsunuz. Resmini çektiğiniz takdirde Hopi bu çantanın hangi markaya ait olduğunu nerede kaça satıldığını size gösterecek.

Silikon Vadisi’nde ararken

Boyner Grup Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Cem Boyner ile Hopi Genel Müdürü Onur Erbay önceki gün bir grup gazeteci ile bir araya gelerek birinci yılını deviren Hopi’yi masaya yatırdı.

En iyi “görüntü tanıma” teknolojisini Silikon Vadisi’nde aradıklarını ancak Maslak İTÜ Teknokenti’nde bulduklarını söyleyen Cem Boyner, “Önce dünyanın en büyük şirketleri ile görüştük. Sonra Maslak’ta İTÜ’de pırıl pırıl 3 genç bulduk. Onlarda her şey var. Daha ucuz diye almadık, daha iyi diye aldık. Dünya için sorun, sürdürülebilir büyüme. Türkiye için sorun, sıçrayarak farkı kapatmak. Tüm şirketlerin de başarılı olmak için sırtını bilgi ekonomisine ve inovasyona yaslaması gerekiyor. Biz de Hopi ile Türkiye’nin bu alanda fark yaratmasını sağlamayı hedefliyoruz.” diye konuştu.

Yurtdışına açacağız

Hopi’yi yurt dışına açmanın da planları arasında yer aldığını kaydeden Cem Boyner, “Yurt dışında Hopi’yle ilgilenenler dünyanın 1,5 2 yıl önünde gittiğimizi söylüyorlar. Elimizdeki bu değeri, Türkiye’nin mobil icadı olarak yurt dışına açmayı düşünüyoruz” diye ekledi.

Hopi Genel Müdürü Onur Erbay da “Vizyonumuz, Hopi’yi sesle komut alan bir yaşam asistanına dönüştürmek” dedi.

280 bin bakıyor 50 bini harcıyor

Telefonuna Hopi uygulamasını indiren şu an 3.5 milyon kişi var. Üye sayısının yılsonuna kadar 5 milyona, 60 olan üye marka sayısının da 100’e çıkması planlanıyor. Her gün yaklaşık 280 bin kişi Hopi’sine bakıp kampanyaları fırsatları takip ediyor. Her gün ortalama 50 bin kişi de Hopi’yi kullanarak alışveriş yapıyor. Yapılan alışverişlerin yüzde 34’ünün kişisel olarak sağlanan ilişki sonrası gerçekleşmesi Boyner Grubu’nun ‘Big data’daki üstünlüğünü ortaya koyuyor. BP ile birlikte akaryakıt sektörüne giren Hopi, TAB Gıda ile yeme içme sektöründeki varlığını güçlendirecek. TAB Gıda işbirliği sayesinde Hopi’liler Burger King, Popeyes, Arby’s, Sbarro, Usta Dönerci’de Paracık kazanıp katlayabilecekler. Ev geliştirme perakendeciliğinde ise Koçtaş Hopi’nin üye markaları arasına katılacak.

170 milyon paracıkla 2 milyarlık alışveriş

“Yaklaşık 40 yıldır müşteri ilişkisi biriktiriyoruz. Şu anda bire bir tanıdığımız 16 milyon müşterimiz var. Kimisi 20-25 senelik hikayeye sahip. Bizim için en önemli varlık onlarla olan ilişkimiz. Müşterilerimizle olan bağımızı ilmek ilmek işliyoruz. Hopi’yi ‘Müşteri ne ister, elimizdekiyle daha fazla ne verebiliriz’ diyerek bulduk. Hopi’nin bundan sonra gideceği nokta da hayallerinizle, hayallerimizle sınırlı” diyen Cem Boyner Hopi’nin çarpan etkisiyle perakende sektörünün canlılığına büyük katkı sağladığını da söyledi. Boyner şöyle konuştu:

“Siz bir markada yüzde 40 indirim yaptım diyebilirsiniz. Ancak bu derin bir ilişki yaratmaz, tek seferlik bir ilişki yaratır. Biz paracıklarla oradan kazandığı 40 lirayı 100 lira 150 lira olarak yeniden kullanmasını sağlıyoruz, ek satış imkanı yaratıyoruz. Hem perakendeci hem tüketici kazanıyor. 170 milyon paracıkla 2 milyar liralık ilave satış yaratmışız. Şimdi hedefimiz 1 milyar paracık. Çarpan etkisi ile bunun toplam alışverişe katkısı 10 milyar lirayı geçecek.

Boyner Holding CEO’su Cem Boyner, Hopi’yi Türkiye’nin mobil icadı olarak yurt dışına açmayı düşündüklerini söyledi.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.