Şampiy10
Magazin
Gündem

1’er metrelik 20 kuyu mu 20 metrelik tek kuyu mu?

Young Guru Academy’nin Suriyeli gençlerle gerçekleştirdiği sesli ve yazılı mesajı karşılıklı tercüme eden ve We talk adı verilen teknolojisi Türkiye’deki milyonlarca Suriyeli’nin en büyük yardımcısı oldu.

Türkiye olarak büyük bir travma geçiriyorken ve çoğumuzun ruh hali iyi değilken dün sabah katıldığım toplantıda dinlediklerim bana çok iyi geldi. Türkiye’de egosu küçük, kalbi büyük insanlar olduğunu görmek, onları tanımak, sokağa çıktığımda trafikte önüme gelen herkesle kavga etmeye hazır bir kıvama gelmişken bana çok farklı bir pencere açtı. Young Guru’nun Suriyeli gençlerle yaptığı proje kesinlikle çok önemli ancak daha önemlisi Young Guru Academy’nin felsefesi bence.

O yüzden öncelikle bu felsefeden ve sistematikten sözetmek istiyorum. Çünkü Türkiye’nin eğitimde, inovasyonda bir model benimsemesi gerekiyorsa bence Young Guru’nun modeli çok ama çok başarılı ve incelenmeye değer.

Felsefesini anlamak bizim için biraz zor. Zira Türkiye fazlaca cahillikten olsa gerek kendine güvenenlerin ülkesi. Oysa Young Guru, kendine güvenen değil özgüvenli gençleri arıyor ve onlarla takım kuruyor.

İkisi aynı değil mi diye sorabilirsiniz. İnanın o kadar farklı şeyler ki... Kendine güvenenler kendi fikrine aşıkken, özgüvenli insanlar doğru argümanla gelindiğinde ikna olabiliyorlar.

Kendine güvenenler geri bildirimleri tehdit olarak görürken, özgüvenli insanlar bunu birer gelişim fırsatı kabul ediyor. Kendine güvenenler hatada başkalarını suçlarken, özgüvenli insanlar hatalarından ders çıkarma yoluna gidiyor.

Kendine güvenenler başkalarının başarılarını kıskanırken, özgüvenli olanlar başkalarının başarılarından ilham alıyorlar. Bu oluşumun bir parçası olmak isteyen gençlere kopya olsun, Young Guru programına katılıp o şanslı 50 gençten biri olmak isteyenlerde öncelikle özgüven aranıyor. Takım çalışmasına müsait olup olmadığına bakılıyor. Çift kanatlı olabilir mi, yoksa sadece kendi kanadı ile uçmaya mı meğilli diye araştırılıyor. 50 bin gençten elene elene sadece 50’si sosyal inovasyon programlarına dahil ediliyor, birlikte başarmayı öğreniyor.

Lider sağlık taraması

Bir de bu projenin hayal ortakları var. Gençlerin birlikte kurduğu hayallerin projelendirilip hayata geçmesine yardım ediyorlar. Harvard ve MIT Profesörü Mehmet Toner gibi, Nobel ödüllü Prof Dr. Aziz Sancar gibi, psikolog yazar Doğan Cüceloğlu gibi... YGA’yı kuran ve halen Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yapan Sinan Yaman ile YGA’nın 5’inci ve ilk kadın Başkanı Asude Altıntaş’ın 2000 yılında kurulan oluşumu özetleme biçimi zaten çok farklı bir kafada olduklarını ortaya koyuyor:

-Sosyal projelerin bazıları günü kurtarır, kıyafet yardımı, iş imkanı yaratır yani balık verir. Kimi projeler balık tutmayı öğretir. Biz balık endüstrisinde devrim yaratacak fikirlerin peşindeyiz. Bu projeler sayesinde öyle işler çıksın ki tüm insanlara dokunsun diyoruz.

-20 başarılı gencin birer metrelik 20 tane kuyu açması yerine onları ekip ruhuyla tek bir güç haline getirip 20 metrelik bir kuyu açmanın yollarını arıyoruz. Çünkü birer metrelik kuyularla suya ulaşmanın mümkün olmadığını biliyoruz.

-Bir önceki yüzyıl case study yani örnek olay incelemelerinin öne çıktığı bir dönemdi. Harvard gibi kurumlar buna öncülük etti. Oysa bugün saha çalışması önemli. Biz de buna dikkat ediyoruz. Projeleri hayatın içinde saha çalışması yaparak gerçekleştiriyoruz.

Son bir not. YGA’da liderler her 3 ayda bir liderlik sağlık taramasından geçiyor. Güç sarhoşluğu yaşayıp yaşamadıklarına, egolarına yenik düşüp düşmediklerine bakılıyor...

Suriyeliler için değil Suriyeliler’le birlikte

Turkcell CEO’su Kaan Terzioğlu, FİBA Holding Yönetim Kurulu Üyesi Murat Özyeğin gibi isimlerin mentorluk desteğini alan YGA ekibi’nin son projesinden bahsedelim biraz. YGA ekibi 6 ay boyunca Suriyeliler’in en çok bulunduğu Gaziantep’te saha çalışması yaptı, ev ve kamp ziyaretleri ile Suriyeliler’le bizzat görüştü ve göçmenlerin sosyal hayattaki gereksinimlerini tespit etti. Üniversitede okuyan parlak Suriyeli gençleri de programa dahil ederek inovatif bir ürün geliştirdi. Bu milyonlarca Suriyeli’nin Türk insanı ile iletişim kurmasını kolaylaştıracak We Talk uygulaması oldu. Turkcell, BİP üzerinden gerekli altyapı desteğini verdi. Uygulama hayat kurtaracak cinsten. Biri Türkçe yazıyor, karşıdaki yazılanı Arapça görüyor. Arapça yazarak cevap veriyor. Bu kez karşı taraf gelen cevabı Türkçe okuyor. Sesli versiyonu da var. Türkçe konuşuyorsunuz, karşı taraftan Arapçası duyuluyor. Arapça cevap veriyor, Türkçe dinliyorsunuz... Anlamadan anlaşamayız. We talk Suriyeliler’i anlamak için mükemmel bir iletişim aracı. Bol ödüllü We walk akıllı baston uygulamasından sonra yeni ödüller we talk ile gelebilir.

Özde çözümler var

YGA Hayal Ortağı ve YGA Başkanı Asude Altıntaş’ın mentoru olan Turkcell CEO’su Kaan Terzioğlu YGA’lıların sözde değil, özde çözümler ürettiğini belirterek şunları söyledi: “YGA’lıların daha iyi bir dünya için kurdukları hayallere hayal ortağı olmak, beni hem kişisel olarak hem de stratejik hayal ortağı Turkcell adına çok heyecanlandırıyor. Çok kısa zamanda ortaya yepyeni bir teknoloji çıkardılar. İnanıyorum ki bunların çok daha ötesini de göreceğiz. Ben de YGA Hayal Ortağı olarak bu gençlerin dünyada ilklere imza atmasına destek olmaya devam edeceğim.”

YGA Hayal Ortağı, FİBA Holdinng Yönetim Kurulu Üyesi Murat Özyeğin ise babası Hüsnü Özyeğin, kendisi ve YGA gönüllüsü kızı ile birlikte üç kuşak YGA’lı olduklarını belirterek şunları ekledi: “7 yıldır YGA Ofisine ve YGA kamplarına Özyeğin Üniversitesi olarak ev sahipliği yapıyoruz; üniversite bizim olduğu kadar onların da evi. YGA, büyük bir çarpan etkisi olan bir platform ve seri olarak sosyal girişimcilerin yetiştiği bir fabrika. Şimdi de Suriyeliler ile birlikte başarıyorlar. YGA Hayal Ortağı olarak YGA’nın keşfettiği Suriyeli gençlerin yetişmesinde, istihdam edilmesinde de destek olmaya devam edeceğim.”

Yazının devamı...

Dışarıda azar, ‘karşılık’ta jest

Gerek Cumhurbaşkanı gerekse Başbakan çeşitli vesilelerle bankaları “Tefecilik yapıyorsunuz. Gerçek ekonomiye dönün, yok etmeyi değil yaşatmayı hedef alın” diyerek uyarırken, bankaların elini güçlendirecek hamleler de peşpeşe geliyor.

Hükümet yetkilileri ile bankacıların yaptığı 4.5 saatlik toplantıda gündeme gelen önemli çözüm yollarından biri daha hayata geçmek için gün sayıyor. BDDK, ‘Kredilerin Sınıflandırılması ve Bunlar İçin Ayrılacak Karşılıklara İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik taslağı’ hazırladı. Taslağa göre, bankaların verdikleri kredilere istinaden zorunlu ayırdıkları karşılık oranlarında ciddi indirim yapılıyor. Böylece bankaların reel sektörü daha çok fonlaması için elleri rahatlatılacak.

Yeni yönetmeliğe göre, bazı kredi türlerinde karşılık oranı yüzde 0’a kadar geri çekiliyor. Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın da hükümet yetkilileri ile yaptıkları görüşme hakkında bilgi verirken, “Verdiğimiz kredileri işletmelere göre tasnif etmemiz ve iyi krediler yani geri dönüşünde sıkıntı yaşanma ihtimali hiç olmayan krediler için karşılık oranında ayarlama yapılmasını önerdik” demişti.

Taslağa göre, 22/06/2016 tarihli ve 29750 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ‘Kredilerin Sınıflandırılması ve Bunlar İçin Ayrılacak Karşılıklara İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin’ geçici 2’inci maddesi değiştirilecek. Yeni durumda standart nitelikli ticari krediler toplamının en az binde beşi (% 0.5) oranında, standart nitelikli küçük ve orta büyüklükteki işletme kredileri ve transit ticarete, ihracata, ihracat sayılan satış ve teslimlere ve döviz kazandırıcı hizmet ve faaliyetlere yönelik olarak kullandırılan standart nitelikli krediler toplamı için yüzde sıfır (% 0) oranında, bu kapsama girmeyen standart nitelikli krediler toplamının en az yüzde biri (% 1) oranında karşılık ayrılması yeterli olacak.

Yakın izlemedeki ticari krediler ve küçük ve orta büyüklükteki işletme kredileri toplamının en az yüzde biri (% 1) oranında karşılık ayrılması beklenirken, biraz daha riskli yakın izlemedeki krediler toplamının yüzde ikisi (% 2) oranında karşılık ayrılması istenecek. Söz konusu yeni oranların 1 Ocak 2018 tarihine kadar uygulanması da öngörüldü.

Mevcut durumda oran % 3’e kadar çıkıyor

Halen geçerli olan karşılıklar yönetmeliğine göre standart nitelikli nakdi kredileri toplamının en az binde on beşi (%1.5) oranında karşılık ayrılması isteniyor. Yeni yönetmelikle bu oran bazı krediler için yüzde yarıma, A kalite tabir edilen krediler için ise yüzde sıfıra kadar çekilebilecek. Yine mevcut yönetmelikte yakın izlemedeki nakdi kredileri toplamının en az yüzde üçü (% 3) oranında karşılık ayrılması gerekiyor. Bu oranda da yeni yönetmelikle kredinin kalitesine göre yüzde 1 ve 2’ye çekiliyor. Bankaların karşılık oranlarında yapılacak değişiklik, ellerinde serbest sermaye kalmasına neden olacak. Bu serbest sermaye bir taraftan kredinin maliyetinde ucuzlama yaratırken diğer taraftan, reel sektöre enjekte edilecek taze para anlamına gelecek.

Yazının devamı...

Dedikoduyu çıkaranla satan aynı adreste

Yıldız Holding Başkanı Murat Ülker, FETÖ’cü Kaynak Holding ile ortaklık iddiasının ABD’deki bir adreste tasarlanmış operasyon olduğunu, kanıtına da Borsa’daki sürpriz satış emirleri incelenerek ulaşılabileceğini öne sürdü.

FETÖ’cü Kaynak Holding ile bağlantılarının olduğuna dair iddiaları değerlendiren Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker “Bu da 15 Temmuz’da ülkeye karşı yapılmaya çalışılan darbe girişiminin bir benzeri. Bize yapılmış bir darbe girişimi” diye konuştu.

Kaynak Holding ile bağlantıları olduğuna dair dedikodu tadındaki haberler ile Borsa’daki işlemlerin paralel olduğuna dikkati çeken Murat Ülker şunları söyledi:

Cuma günü çıkan haberi kimse dikkat çekici bulmamıştı. Sosyal medyada bile bu yönde bir hareketlilik olmamıştı. Bu derece sınırlı bir olay yaşanırken, Pazartesi günü operasyonun ikinci perdesi oynandı. Türkiye’de Borsa saat kaçta açılıyor 10’da. Bu açılış esnasında Londra’da saat kaç henüz 07. New York’da kaç? Gece yarısı 02. Ancak bakıyorsunuz Borsa’da bizim grubun hisselerinde satış emirleri daha haber çıkmadan verilmiş. Bu da satış emirlerinin çıkacak haberle bağlantılı olduğunu yani haberin yenileneceğinin bilindiğini gösteriyor.

Bu ABD kaynaklı bir operasyona işaret ediyor. 15 Temmuz gibi bir olay yani. Bize yapılmış bir darbe girişimi var”

60 milyon liralık alım

FETÖ-Yıldız Holding bağlantısına dair haberlerin bir internet sitesinde yer almasının ardından Bizim Mağazacılık, Ülker Bisküvi ve Gözde Girişim hisselerinde çok yoğun satışlar dikkati çekmişti. Bunun üzerine Murat Ülker twitter üzerinden yatırımcılara yönelik yaptığı açıklamada “Ortalığı sebepsiz yere telaşa verenler var. Alnımız ak, işlerimiz temiz. Çalışmaya devam ediyoruz” ifadelerini kullanmıştı.

Bir başka mesajıyla da düşen seviyelerin alım zamanı olduğunu belirtip, hisselerine destek çıkacağını duyurmuştu.

Zorla para kazandık

İddia şeklindeki haberin internet sitesinde yer aldığı gün Ülker hisseleri 15.50 TL’ye kadar gerilerken, ilerleyen günlerde 18.50 TL’ye kadar çıktı. Yine aynı şekilde Bizim Mağazacılık hisseleri 9.5 TL ile 10.85 TL fiyat aralığında, Gözde Girişim hisseleri ise 1.70 TL ile 2 TL fiyat aralığında dalgalandı. Murat Ülker şirketlerine destek alımlarının toplamının 60 milyon lirayı bulduğunu belirterek “60 milyon liralık bir alım yaptık. Sonra fiyat toparlandı. Bizim de 5 milyon liraya yakın bir kazancımız oldu. Adeta bize zorla para kazandırdılar. Bu tür alım satım işlemlerini şirketlerin kendi hisselerinde yapmasını çok doğru bulmuyorum ancak desteğin gerekli olduğunu düşündük. Yatırımcılarımızın zarar etmesini istemedik. Kendimize güvendiğimizi, hisselerimize sahip çıktığımızı göstermemiz önemliydi.” değerlendirmesinde bulundu.

Bu da geçer ya hu

Murat Ülker’in yaşananlarla ilgili yorumu da ilginç oldu. Babası Sabri Ülker’in bir arkadaşının evinde gördüğü ‘Bu da geçer ya hu’ sözüne gönderme yapan Murat Ülker, “Evdeki sohbet sırasında anladım ki o yazı kötü günleri kastetmiyordu. Kriz gibi zor günlerde değil, aslında her şeyin iyi olduğu iyi günlerde söylenmesi ve hatırlanması gereken bir sözdü. Biz de böyle öğrendik. Krizler nasıl olsa geçer gider. Şimdi de aklıma o söz geliyor” dedi.

Beşiktaş’ın Benfica ile oynadığı ve 3-3’lük skoru ile uzun süre hafızalardan silinmeyecek maçın devre arasında sohbet etme imkanı bulduğumuz Ülker’in tüm bu olan bitenin dışında kuraklığa dikkat çekmesi de oldukça enterasandı.

Yazının devamı...

Turkcell TVplus’da TV8 neden çıkmıyor

Acun Ilıcalı hiç tartışmasız son dönemin en başarılı televizyoncusu. Televizyonculuk kariyerinde basamakları neredeyse sıfırdan, birer ikişer çıkarak çalışkanlığıyla ve zekasıyla geldiği nokta da ayrıca övgüye değer. Hatta ders niteliğinde...

Yaptığı programlar hep çok seviliyor, rating sıralamasında da açık ara öne geçiyor.

TV8, onun kontrolüne geçtikten sonra çok büyük sıçrama yaptı. Hem seyircide hem de reklam gelirinde...

Mobil kanallar için de TV8 çok önemli.

En çok data tüketimi TV8 seyircileri tarafından yapılıyor.

Ancak son haftalarda mobil tarafın en önemli oyuncusu Turkcell TV Plus’da TV8 yer almıyor.

İki taraf arasında bir çekişme var.

Çekişmenin özünde ise Acun Ilıcalı’nın Turkcell’in rakibi Türk Telekom’un reklam yüzü olması yatıyor.

İki taraf arasındaki gönül bağı bu anlaşmadan sonra kopmuş görünüyor.

Turkcell tarafı Acun’a olan kırgınlığını belli etmiş vaziyette.

“Acun Ilıcalı artık bir medya patronu, dolayısıyla tek bir markanın reklam yüzü olması sahibi olduğu kanalın ticari çıkarları açısından doğru değil” görüşünü savunuyorlar.

‘Rakibimiz ile kendi markasını buluşturan birinin kanalına biz şimdi niye reklam verelim’ diyorlar

Bir diğer gönül koyma noktaları ise kendilerini biraz kazık yemiş görmeleri.

2008 yılından bu yana Acun Ilıcalı’nın hemen her projesine büyük destek verdiklerinin altını çiziyorlar.

Maddi karşılığı 50 milyon liranın üzerinde bir destek vermelerine rağmen Ilıcalı’nın Turkcell’in en büyük rakiplerinden birinin reklam yüzü olmasına fena halde bozulmuş durumdalar.

Aralarında sözleşmeye madde olarak konmuş, kağıda dökülmüş bir anlaşma olmamakla birlikte ‘Ticari etik açısından Acun Ilıcalı’nın rakibe gitmeden önce bize haber vermesini beklerdik’ diyorlar, öncelik hakları olduğunu düşünüyorlar.

Çıktı mı çıkarıldı mı?

Kamuoyundaki genel kanı, Turkcell’in bu yukarıda saydığım sebeplerden dolayı Turkcell TV Plus’dan TV8’i çıkardığı yani bir anlamda Acun Ilıcalı’yı cezalandırdığı yönünde.

Ancak Turkcell tarafı böyle bir tasarrufta bulunmadıklarını ısrarla belirtiyorlar.

Acun Ilıcalı’nın Kadıköy 16. Noterliği’nden çektiği bir ihtarname ile TV8’i Turkcell TV’den çektiğini söylüyorlar.

T.Telekom stratejisi

Doğrusu bir paragraf da Türk Telekom’a açmak lazım.

Turkcell ile Acun Ilıcalı’yı karşı karşıya getirmeyi başardıkları için...

Bir taşla iki kuş buna denir herhalde. Hem Acun Ilıcalı gibi çok başarılı bir kimliği reklam yüzü yaptılar hem de tivibu’nun en büyük rakibi Turkcel TV Plus’dan en çok izlenen kanal olan TV8’i çıkaran gelişmelerin yolunu açtılar.

Ancak Acun Ilıcalı’ya verilen paranın tutarı ve veriliş şekli ile ilgili kurum içindeki tartışmalar bu sevinci biraz gölgelemiş gibi duruyor.

Anlaşma yeni yönetim tarafından hem pahalı bulunmuş hem de onay şekli, teamüller dışına çıktığı için rahatsızlık yaratmış durumda.

Bunu da bilmekte fayda var.

Yazının devamı...

Kâr marjını daraltır firmaları yüzdürürüz

Türkiye Bankalar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı ve Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın, “Sanki bankalar fırsatçılık yapıyor gibi bir algı var. Oysa biz takibe düşmesi gereken firmaları yeri geliyor BDDK’ya rağmen yüzdürüyoruz. Uçlardaki hareketleri konuşacaksak bu da bilinsin” dedi.

Dün akşam Başbakan ile bir kez daha buluşan bankacıların patronu Hüseyin Aydın, Ankara’daki bu önemli toplantı öncesi Maslak’ta Ziraat Bankası Genel Müdürlük binasında ekonomi gazetecileri ile yaptığı buluşmada önemli mesajlar verdi.

Bazı firmaların özellikle yaygara yapıp, bankaların üzerlerine geldiği şeklinde bir algı yarattığını ifade eden Hüseyin Aydın, “Bunlar inanın güneşli hava da olsa, dünya ekonomisi büyüse de kredisini ödeyemeyecek, hesabını kitabını yanlış yapmış firmalar. Bunları her gün yapılandırsanız yapılanmak zorundalar” diye konuştu.

Krizi hazırlamayız

Uçlardaki hareketler konuşulacaksa BDDK kuralları gereği takibe alınması gerektiği halde alınmayan kredilerin de konuşulması gerektiğini söyleyen Hüseyin Aydın, “Biz yeri geliyor takibe düşmesi gereken 90 günlük ödeme süresini aşmış firmaları yüzdürüyoruz. İyi niyetli firmalarla hiç sorun yaşamıyoruz. BDDK murakıplarına rağmen, karşılıklarını ayırıp krediyi canlı tutuyoruz. Bunu sadece biz değil, bütün bankalar yapıyor” dedi.

Hüseyin Aydın, belli ki biraz da Başbakan’ın daha önce yaptığı “tefeci zihniyeti” yaklaşımına içerlemişti ve cevap verme gereği duymuştu. Hüseyin Aydın, geçen gün bankaların bireysel tarafta başlattığı faiz indirimlerine dikkat çekerek bundan sonra sektörün daha düşük marjlarla, şirketlere pozitif ayrımcılık yapmaya devam edeceğini belirtti ve şu mesajları verdi:

-Evet şu an vadelerle cirolar arasında bir uyumsuzluk var. Cirolar düştü, ek vadeye, ek likiditeye ihtiyaç var. Bunu zaten yapıyoruz. Yeni bir nefes verdiğimizde pek çok kurumun olumlu tepki verdiğini görüyoruz. Zaten artık bizim gibi belli bir büyüklükteki kurumların krizi hazırlayan değil, dalgakıran olması, krizi bertaraf etmesi gerekiyor. Bizim de yaptığımız bu.

Uyum sağlamalıyız

-Bu arada krizin de sadece bize özel olmadığının altını çizmekte fayda var. Çünkü öyle bir algı da yaratılıyor. Sanki sadece Türkiye krizdeymiş gibi. Çin büyüyemiyor, Avrupa kıpırdayamıyor. Bir tek ABD’de o da cılız bir büyüme var. Emtia fiyatları düşüyor. Böyle bir ortamdayız. Böyle olunca nakit akışında sıkıntılar oluyor. Vade yapıları değişiyor. Bizim de buna uyum sağlamamız lazım.

-Ancak bir de yapısal sorunlu firmalar var. Özkaynakları yetersiz. Kısa vadeli borçlanmışlar. Teknolojiyi doğru seçmemişler. Arz talebi doğru tahmin etmemişler. Yani bunlar dünya hızlı büyürken de, havalar güneşliyken de hep krizdeler. Bunları her gün yapılandırsanız yapılandırılırlar. Verdikçe daha çok içeri gireceğiniz türden firmalar.

Türkiye adı çıksın not çok farklı olur

“Kredi derecelendirme kuruluşları Türkiye’nin adını kapatıp notu ona göre verseler çok farklı bir notla karşılaşırız. Matemetikle hareketle yapılırsa başka bir not almamız lazım. Notumuz çok daha iyi olur” diyen Hüseyin Aydın, dünyadaki daralmaya rağmen Türkiye’de büyük artılar yaşadıklarına, dolayısıyla sektörü zora sokacak bir beklenti taşımadıklarını belirtti. Aydın, şöyle konuştu: Türkiye hala büyümede OECD ülkeleri arasında ilk sıralarda yerini almaktadır. Yüzde 5-6 büyüme iyidir. Büyüyoruz ama belki daha yavaş. Türkiye’nin makroekonomik göstergeleri oldukça güçlüdür. Kamu maliyesi yönetimi Türkiye’nin en önemli çıpasıdır. Kamunun borcu, milli gelirinin neredeyse yüzde 30’u seviyesindedir. Bütçe güçlüdür. Bu hem kamunun yatırım ve harcama kabiliyetinin hem de teşvikler yoluyla özel sektörün yatırım iştahının yüksek olması için önemli bir manevra alanı sağlamaktadır. Bankacılık sektörünün de bu geçiş sürecini yönetecek fonlama kabiliyeti yüksektir.

Turkcell konusunda 18-19 Kasım önemli

Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın’a Türk Telekom’daki gelişmeler soruldu. “Türk Telekom’a o günkü koşullarda bakılır” diyen Aydın, bir başka telekomünikasyon şirketi Turkcell’deki kredi ilişkisine değindi ve şöyle konuştu: “Bize rehinli hisseler var. Orada bir sıkıntı yok. Zaten anlaşmamızda temettüye dayalı maddeler vardı. Temettü dağıtılınca biz de paramızı alacağız. Onun dışında da ortaklar arasındaki anlaşmazlıkla ilgili 18-19 Kasım tarihlerinde bir mahkeme sonucu çıkabilir. Yine uzatılabilir de ancak çözülebilir de. Ekonomik gerekçelerle o günkü koşullarda durumu yeniden değerlendiririz.”

Ticari olmayan öneri yapılmaz

Hüseyin Aydın, ekonomiye can suyu vermek adına hükümetin bankalardan fedakarlık isteyip istemediğine ilişkin soruya da şu yanıtı verdi: “Bize ticari olmayan hiçbir tavsiye salık verilmedi verilmez. Burada Türkiye’nin bilançosu var, bankaların bilançosu var, kredi verdiğimiz kurumların bilançosu var. Bizim otoriteyi ikna ettiğimiz hususlar olabilir, onların bizi ikna ettiği hususlar olabilir. Önemli olan bu 3 bilançoyu da sağlıklı götürmektir.”

Yazının devamı...

‘Rusya ile barıştık turizm krizi bitti’ diyen aldanır

Putin ile Cumhurbaşkanı Erdoğan uçak krizini aşıp el sıkıştıktan sonra sanılıyor ki Türkiye’nin turizm krizi bitti. Oysa Türkiye turizmi sadece Rus turistten ve Antalya’dan ibaret değil. Ruslar Antalya’daki otelleri doldursa bile diğer bölgelere hiçbir faydaları yok. Hatta gittikleri turistik tesisin 100 metre dışına bile faydaları yok. Antalya’ya giden turist ile Aspendos’u ziyaret eden turist sayısını orantılayın ne demek istediğimi anlarsınız. Antalya bölgesine gelen her 10 turistten sadece 1’i Aspendos’u ziyaret ediyor.

Herkese kazandırıyor

Oysa İstanbul turisti öyle değil. İstanbul’a gelen turist, Karadeniz’e, Kapadokya’ya, Ege’ye, Doğu Anadolu’ya da gidiyor. İstanbul’da sadece otele kazandırmıyor. Kapalıçarşı’sından tutun da, taksicisine, AVM’de mağazası olana kadar herkes kazanıyor.

Ancak bu aralar durum hiç iç açıcı değil. Bu aralar diyorum ama kriz aslında içten içe 2-3 yıldır var ve şu an tepe noktasına çıkmış vaziyette. Hafta içinde Türkiye Otelciler Birliği Başkanı Timur Bayındır ve yönetim kurulu üyelerinin konuğu oldum, sorunları konuştuk. Başkan Bayındır, söze ‘Yeni otel yatırımı yapanlara giriş, asansör ve iç kapıları büyük tutmalarını tavsiye ediyorum. Öyle ki süre sonra hastaneye çevirmeleri mümkün olsun’ diye başlayarak son derece umutsuz bir giriş yaptı.

Başkan Yardımcısı, Eresin Otelleri Genel Müdürü Müberra Eresin, kongre turizminde ilk 10’un içinde olan Türkiye’nin 66’ıncılığa kadar gerilediğine dikkat çekti. Ardından Başkan Yardımcısı Faik Öztunç ‘34 yıldır turizm sektörünün içindeyim. HSBC-İngiliz Konsolosluğu patlaması dahil açık ara en kötü dönemi yaşıyoruz. İptal şokları yaşardık ancak 5-6 ay sonrasının rezervasyonlarını görünce toparlanacağımızı anlardık. Bu kez tünelin ucunda ışık da göremiyoruz. 2017’de kayıp görünüyor. Hiç bu kadar cepten harcadığımız bir dönem olmadı’ diyerek krizin boyutunu ortaya koydu.

Divan Otelleri’nin danışmanı TÜROB Yönetim Kurulu Üyesi Armin Zerunyan, ‘Turizmin bu kadar kendi haline bırakılmasını anlamıyorum. Otomotiv diyoruz, ancak otomotivde her 100 dolarlık ihracatın 70-80 doları ithal ürün. Yani katma değeri yüzde 20’lerde bile değil. Oysa turizmde her 100 dolarlık gelirin 80 doları katma değer. Cari açık açısından bakarsak böylesine stratejik bir sektörüz ancak sesimizi duyuramıyoruz. Türkiye turizmi sadece kum güneş, deniz değil’ diye konuştu.

The Marmara Genel Müdürü ve TÜROB Genel Sekreteri Uygur Koçaş ise turizmdeki desteklerin fayda etmediğine dikkat çekti: “Charter uçaklara 6 bin dolarlık yakıt teşviği verildi ancak İstanbul bu imkandan yararlandırılmadı. Devletle iletişimimizde bir sorun var. Karşılık bulabildiğimizi sanmıyorum. Mesela Ekonomik Koordinasyon Kurulu’nda neden Turizm Bakanı yer almıyor onu bile anlamış değiliz. Turizm üvey evlat mı acaba?’

Hediye Güral Gür, Batılı turistin Türk turizmi için önemine dikkat çekerek şu tespitleri yaptı:

“ABD’li turistte kayıp yüzde 60’lara yakın. İtalyan, İngiliz, Fransız ve Alman turistte de öyle. Biz sadece Rus turist olarak görüyoruz konuyu ancak krizin boyutu çok daha derin. Yani Ruslar gelecek dertler bitecek diye bir durum kesinlikle yok. Antalya bölgesi Türk turizminin sadece üçte biridir. İstanbul gelirde Antalya’dan yüksektir. Üstelik İstanbul’a gelen turist buradan başka bölgelere de gider.”

Kongre turizminde 8’inci sıradaydık

Otelcilerle sorunları masaya yatırdığımız toplantıya TÜROB Yönetim Kurulu Üyesi Levent Erdoğan (Hotel My Dora Yönetim Kurulu Başkanı), Genel Sekreter Uygar Koçaş (The Marmara Hotel Genel Müdürü) Yönetim Kurulu Üyesi Kasım Zoto (Armada Hotel Yönetim Kurulu Başkanı), Yönetim Kurulu Üyesi Faik Öztunç (Divan Otelleri Danışmanı), Başkan Yardımcısı Müberra Eresin (Eresin Hotels Genel Müdürü), Başkan Timur Bayındır, Yönetim Kurulu Üyesi Orkun Petekçi (Accor Hotels Operayon Müdürü), Başkan Yardımcısı Armin Zerunyan (Hilton Worldwide Türkiye Bölge Müdürü), Yönetim Kurulu Üyesi Hediye Güral Gür (NG Hotels İcra Kurulu Başkanı) , TÜROB Genel Müdürü İsmail Taşdemir ve basın danışmanı Belma Toprak katıldı.

Toplantının en ilgimi çeken tespitlerinden biri de kongre turizminde geldiğimiz nokta oldu. Bir ara İstanbul çok popüler bir noktaydı. Şirketler STK’lar İstanbul’da toplanmak için yarışıyordu. İstanbul hacim olarak 2014’te kongre turizminde 8’inciliğe kadar çıkmıştı. Ancak öğrendim ki bu yıl 66’ıncı sıradayız. Alarm zillerinin çaldığının en önemli göstergelerinden birisi bu bence.

Yazının devamı...

Türkiye markası aşınmamalı

Bülent Eczacıbaşı önceki gün ‘İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı’ şapkası ile bir sabah kahvaltısında basının karşısına çıktı ancak konu 22 Ekim’de başlayacak İstanbul Tasarım Bienali’nin dışına da çıktı ister istemez. Zira Türkiye çok sıcak bir yazı geride bıraktı. Tansiyon da hiç düşmüyor. Türkiye’nin önde gelen gruplarından Eczacıbaşı’nın Başkanı da karşımızda olunca ister istemez sorular Türk ekonomisine ve grubun bu yaşananlar paralelindeki performansına doğru kaydı.

Eczacıbaşı Topluluğu’nun toplam cirosunun yüzde 45’i, sadece yapı ürünleri grubu olarak bakılırsa yüzde 70’lik bölümü yurtdışı satışlardan oluşuyor. Bu nedenle de Türkiye’nin imajı, marka değeri Eczacıbaşı Grubu için ayrı bir öneme sahip.

Bülent Eczacıbaşı da bu noktaya dikkat çekti ve “Türkiye markası aşınırsa bütün markaların değeri düşer. Bu yüzden hepimiz elbirliği ile bu markayı yüksekte tutmak zorundayız. Coğrafi olarak ne yazık ki bölgemiz sıkıntılı bir bölge. Sorunlar yaşandıkça dış dünyanın ilgisi dikkati buraya toplanıyor.” dedi.

Şu ana dek grup olarak somut olumsuz bir etki yaşamadıklarını belirten Bülent Eczacıbaşı “Dezavantajlı bir duruma düşmedik ancak, yurtdışı ile iş yapan sadece biz değiliz. Tekstil gibi turizm gibi bazı önemli sektörlerde sıkıntı olduğunu görüyoruz” diye konuştu.

Bizi terkeden yok

“Bizi terkeden müşterimiz yok” diyen Bülent Eczacıbaşı, Rusya ile yaşanan kriz döneminde de Rusya operasyonlarında bir zarar görmediklerini belirtti. Katma değeri yüksek ürün satışı yaptıklarını, bu yüzden marka değerinin, ülke imajının çok önemli olduğunu vurgulayan Bülent Eczacıbaşı katma değeri yükseltmek için Türkiye’nin hem tasarımda hem de inovasyonda hamle yapmasının şart olduğunu ancak marka değerini de kaybetmemesi gerektiğini kaydetti.

3 bileşenden 2’si var

Tasarımın inovasyon konusunda aslında Türkiye’nin çok önemli avantajlara sahip olduğunu ifade eden Bülent Eczacıbaşı şöyle devam etti:

“Ben tasarımda da inovasyonda da dezavantajlı olduğumuza inanmıyorum. Hatta büyük bir potansiyel barındırıyoruz. İnovasyon için 3 bileşen çok önemli. Bunlardan biri kültürel zenginlik. Esin kaynağı olarak Türkiye’de bu zenginlik başka bir ülkede olmadığı kadar var. Bu kültürel zenginliğin sentezi ile yeni şeyler yapmak için Türkiye’nin sonsuz esin kaynakları var. İkinci konu rekabete açıklık. Türkiye’nin bu konuda da sorunu yok. Üçüncü mesele ise eğitim. Burada sıkıntı var. Bilim ve teknoloji alanında eğitimde eksiklerimiz var. Bu 3 bileşeni biraraya getirmemiz lazım ki inovasyon ve tasarımı konuşabilelim.

Biri eksik olursa...

Bu 3 bileşenden herhangi birinin eksik olması halinde inovasyondan sözetmenin mümkün olmadığını kaydeden Eczacıbaşı “Rusya’yı ele alalım. Orada da kültürel zenginlik var. Eğitim altyapısı da çok iyi. Ancak orada eksik olan rekabetti. Çok ileri gidemediler. Bizde eksik olan eğitim tarafına eğilmemiz gerekiyor. Başka çıkış yolu yok” dedi.

4.5 milyon liralık Bienal

İki yılda bir yapılan İstanbul Bienali’nin bu yılki bütçesi 4.5 milyon lira olarak ortaya çıktı. Bunun yüzde 74’lük kısmı 3 sponsor tarafından karşılanabildi. Bir sonraki Bienal için 4’üncü sponsor arayışı şimdiden başladı.

Biz insan mıyız?

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, ENKA Vakfı, Petkim ve VitrA eş sponsorluğunda düzenlenen 3. İstanbul Tasarım Bienali, 22 Ekim-20 Kasım tarihleri arasında ücretsiz olarak gerçekleştirilecek.

Beatriz Colomina ve Mark Wigley küratörlüğünde gerçekleşecek ve üçüncü kez yapılacak bienalin ana teması ‘Biz insan mıyız?’olarak belirlendi.

13 ülkeden mimarlar, sanatçılar, tarihçiler, yönetmenler, koreograflar, arkeologlar, bilim insanları, laboratuvarlar, merkezler, enstitüler, STK’lar ve öğrencilerden oluşan 250’ye yakın katılımcının 70’in üzerindeki projesinde 2 saniye, 2 gün, 2 yıl, 200 yıl ve 200 bin yıl başlığı altında insan ve tasarım arasındaki ilişkiye odaklanılacak.

Bu yılki sergi mekânları Karaköy’deki Galata Özel Rum İlköğretim Okulu, Studio-X İstanbul ve DEPO, Bomonti’de yer alan Alt Sanat Mekanı ve girişin müze biletiyle yapılacağı İstanbul Arkeoloji Müzeleri olacak.

İKSV Başkanı Bülent Eczacıbaşı, İstanbul Bienali’nin henüz çok genç olmasına rağmen Avrupa’da önemli bir yer edindiğini, dış basından övgü aldığına dikkat çekip “Olumsuz haberlerin dışında Türkiye’den kültür ve sanat yönüyle bahsedilmesini değerli buluyoruz. Mesela Londra Bienali esnasında gerek Financial Times’da gerekse New York Times’da İKSV olarak desteklediğimiz Dilek Makinası projemiz dikkat çekti ve çok güzel haberler çıktı” dedi.

Kültür ve sanata kurumların daha çok sponsorluk desteği vermesini de istediklerini kaydeden Bülent Eczacıbaşı, bu tip etkinliklerin bütçesinin yüzde 70’den fazlasının sponsorlar sayesinde karşılanabildiğini belirtti.

İstanbul Tasarım Bienali Direktörü Deniz Ova da 2012’de 45 bin ziyaretçi ile başladıklarını, 2014’te 102 bin ziyaretçiye ulaştıklarını, bu yıl 5 farklı mekana çıkmalarının da etkisi ile çok daha büyük bir ilgi görmeyi hedeflediklerini söyledi.

Niye sponsor olduk?

Bu yıl etkinliğin eş sponsorlarından biri olan Petkim’in Genel Müdürü Anar Mammadov neden sponsor olduklarını şöyle açıkladı:

Petkim’in ürettiği ürünlere bakacak olursak aslında pek çok tasarımın da ana maddesi olduğunu görürüz. Ayrıca Petkim bilindiği üzere Azerbaycan’ın en önemli kuruluşlarından Socar’ın bir iştiraki. Azerbaycan ise sanata ve sanatçıya verdiği destekle tanınan bir ülkedir. Her ailede mutlaka bir sanatçı vardır. Biz bu etkinlikte mutlaka yer almak istedik ve İKSV de bu isteğimizi kabul etti. Umarım karşılıklı çok güzel sonuçlar alacağımız bir etkinlik olacak.”

Yazının devamı...

1 kör kuruş ödemeden gelen İnovasyon ödülü

DenizBank, finansal hizmet sektörünün bankacılık yönetimi alanında önde gelen kurumlarından Bank Administration Institute (BAI) tarafından düzenlenen Bankacılık İnovasyonu Ödülleri 2016’da, “Dünyanın En İnovatif Bankası” ödülüne layık görüldü. DenizBank, bu ödül ile, merkezi ABD’de bulunan BAI’nın 6 yıldır düzenlediği ve dünyanın her yerinden 540’a yakın finans kurumunun binden fazla projeyle katıldığı organizasyonda, Türk bankacılık sektörü adına çok önemli bir başarıya imza atmış oldu. Avrupa Finansal Yönetim Birliği (EFMA) Ödülleri’nde geçen yıl “Küresel Çapta İnovasyona Önderlik Eden Kurum” unvanını elde eden DenizBank, böylece son 3 yılda global arenada 3’üncü kez büyük ödüle layık görüldü.

DenizBank, BAI’nın Bankacılık İnovasyonu Ödülleri 2016’da ayrıca, “Hızlı Kredi” ve “Pratik Menü” uygulamasıyla “Ürün ve Hizmet İnovasyonu” kategorisinde, “İnternet Bankacılığından E-Devlet’e Direkt Giriş” uygulamasıyla da “Sosyal ve Toplumsal Alanda İnovasyon” ile “Bankacılıkta Yıkıcı İnovasyon” ategorilerinde finale kalma başarısı gösterdi.

Chicago’da düzenlenen törenle ödülü alan DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş, küresel bankacılık sektörünün inovasyon arenası olarak nitelendirilen BAI Ödülleri’nde Türkiye’yi temsil etmek ve 2014’te kazandıkları “Dünyanın En İnovatif Bankası” ödülünü tekrarlamanın, banka için tarihi bir başarı anlamını taşıdığını ifade etti. Ateş, 3 yıldır üst üste Amerika ve Avrupa’da “Dünyanın En Yenilikçisi” unvanını kazanmanın büyük bir onur olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:

“DenizBank olarak, bankacılık faaliyetlerimizi her dönemde dijitale göre dizayn ederek ve gemimizin dümenini çok uzun zaman önce bu dünyaya çevirerek uluslararası alanda benzersiz başarılar elde eden bir marka olmayı başardık. Bunun sonucunda dünya çapındaki inovasyon ödüllerine adeta ambargo koyduk. Futbol deyimiyle ifade edersek, hat-trick yaptık. Bu açıdan bakıldığında kendimizi bir bankadan çok, teknoloji marifeti ile insanların hayatını kolaylaştıran bir kurum olarak görüyoruz. Başarı hikayemizi yazmaya, sektörümüzü gururlandırmaya devam ediyoruz.”

Ekstra ödeme yok

Bankacılık alanında adı malum belli kurumların isteyene istediği ödülü verdiğine dikkat çeken Hakan Ateş “Londra merkezli bir kurum var. Ödülün derecesine göre 50 bin pound’dan başlayan 100,150 bin pound’a çıkan tarifelerle ödül verir. Ancak bizim aldığımız ödülde ödediğimiz tek bir kör kuruşun payı yok. Ortalıkta o kadar çok ödül var ki bu yüzden bu ödülü çok önemsiyoruz. Herhangi bir iltimas olmadan dağıtılan bu ödül bizim gururumuz” diye konuşarak belki de Türk bankacılık sektöründe yeni bir polemik konusu yaratmaktan da çekinmedi.

Zira bazı kurumların finansal arenada dağıttıkları ödüller pek çok Türk bankası tarafından bir övünç kaynağı olarak lanse ediliyor.

Milli Cüzdan’a talibiz

Hakan Ateş, DenizBank olarak, internet tabanlı bankacılık sistemini kullandıklarını ve iştirakleri Intertech şirketi aracılığıyla 23’ü yerli, 20’si yabancı 43 finansal kuruma kendi teknolojilerini sattıklarını anlattı. Türkiye’de teknolojisini satan tek banka olduklarını belirten Ateş, “Bu şirketi iyi ki almışız. 850’si tam zamanlı 1000 kişi çalışıyor. Silikon Vadisi’nde yer alsa milyar dolarlarla ifade edilecek pırıl pırıl bir şirket. Bu şirketimizin yazdığı sistemi rekabet içinde bulunduğumuz bankalara da satıyoruz ve bunu bir rekabet unsuru olarak değil, ekosistem yaratmak olarak görüyoruz. Şu anda bizim sistemimizi kullanan 43 banka var. İnşallah, çok uluslu büyük bir banka da yolda... İsmini anlaşmayı imzalayınca açıklayacağız.” şeklinde konuştu.

DenizBank Genel Müdürü Ateş, “milli cüzdan” diye bir hayalin peşinden koştuklarını, bu konuda Turkcell, Vodafone ve Türk Telekom üst yöneticileriyle görüştüğünü söyledi. Konuya ilişkin PTT ve İBB gibi kuruluşlarla da temasta olunduğunu bildiren Ateş, şunları kaydetti:

“Diyoruz ki ‘Teknolojimizi bedava verelim’. Karşılığında da, sistemin parçası olmak dışında, herhangi bir şey talep etmiyoruz. Sadece bu sistemi bir processor (işlemci) işletsin ve bu sistem Türkiye’nin sistemi olsun. Çünkü şimdi yabancı ödeme sistemleri giriyor. Kredi kartlarında, diğer ödeme cüzdanlarında ‘Kim nereden ne almış, ne ödüyor?’ gibi tüm bilgilerin kaydı var. Bu nedenle Türkiye olarak bizim bunu yapmamız lazım. Korelilerin ‘Kakao’ diye yaptıkları milli cüzdanı, bizim Türkiye’de hayata geçirmemiz lazım. Bu gecikiyor. Bu konuda en üst düzeyde yetkililere bilgi verdim, mektup yazdım. Bir an önce bu konuda hareket edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu cüzdanla insanlar maça da gidecek, alışverişini de yapacak, otobüsüne de binecek, sinemasına da gidecek, para transferini de yapacak. Hatta nüfusumuzun yüzde 42’sinin banka hesabı yok, hesabı olmayanlar da ATM’den para yükleyip para transferi yapabilecek. Herkesin cep telefonunda bütün bu işlemlerin hepsini yapabileceği bir uygulama olsun. İdealimiz bu”

Ruslar kriz demedi sermaye koydu

Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş’le Chicago’da sohbet etme imkanı da bulduk. Hakan Ateş Türk bankacılık sektörünün güncel durumu ile ilgili şu tespitlerde bulundu:

*Teknoloji çok hızlı geliştiği için şubeleşmede daralma var. Bankacı ve şube sayısı sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada azalıyor. Bu yıl tahminimce sektörde 500’e yakın şube kapaması olabilir. İstihdam da 200 binlerden 190 binlere çekilebilir.

*Fitch’te de yatırım yapılabilir seviyedeki notun kaybedilmesi ile sendikasyonlarda 15-25 baz puan pahalılık olacak. Şu an yapmamız gereken reformları sürdürmek ve Fitch’teki derecemizi korumak.

*Türk bankacılığı son derece basit. Güzelliği de basitliğinden geliyor. Biz fayda bankacılığı yapıyoruz. Kumarbaz bankacılığı yapmıyoruz. Onun için bize bu kadar teveccüh var.

*Ruslar bizi aldıktan sonra her göstergede 3,5 kat büyüdük. Aktif büyüklüğümüz 40 milyar doları aştı. Aktif, krediler, mevduat, kar gibi her metrikte 4 yılda iki katından fazla büyüdük. Ruslar’ın büyük iştahı var. Geçen yıl 550 milyon TL sermaye enjekte etti. Uçak düştükten sonra 2016’da 750 milyon TL birinci kuşak sermaye enjekte etti. İştahı olmayan bu miktarda kaynağı getirir mi? Ben de büyüyorum, kar ediyorum. Şu anda sermaye yeterliliğimiz yüzde 18’in üzerine çıktı. Yani gücümüzü, kuvvetimizi ona göre artırdı.

*FETÖ operasyonu kapsamında kayyum atanan şirketlerin, kredi olarak bizdeki payı düşük çıktı. Brüt rakam 250 milyon lira civarında.

Ancak şu çok enteresan, gazi ve şehitlerin yüzde 17 borcu bizde çıktı, onların hepsini sildik. Bankacılık payımızın üzerinde bir oran çıktı, gereğini de yaptık. Şehit ve gazilerin kredi kartı, kredi borçlarının tamamını sildik.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.