İran: Karşı devrim mi? -3
.
“Kuş bakışı bakmak güzeldir, fakat kuş gibi bakmamak şartıyla...”
Şeyh Sadi
İran’da bir haftadır yaşananların nereye evrilebileceğinin analizi için bu ülkede sosyal dokuyu biçimleyen inanç sistemi ile yönetsel yapı üzerinde durulması gerekmektedir.
Şia’nın bir inanç olmanın çok ötesinde bir yaşam biçimi olduğu, etnik bir mozaik olan İran’da kişilerin kendilerini etnik aidiyetlerini öteleyerek önce Şii olarak tanımladıkları ve bu şemsiye altında bütünleştikleri, dini lider Hamaney’in “Velayete Fakih” makamını temsil ettiği ve “Merci-i taklid” sıfatına sahip bulunduğu (İran’ın resmi mezhebi olan İmamilik’te kayıp 12’nci İmam (Mehdi) ortaya çıkana kadar Dini Liderin O’na vekalet ettiği, buyruklarına mutlak anlamda itaat ve biat edilmesi gerektiği, davranış ve sözlerinin rehber olmasını ifade eden kavramlar) dikkate alınmadan İran üzerine yapılacak yorumlar mutlaka eksik ve yanıltıcı olacaktır.
İran’da, İslam Devrimi ile birlikte seçilmişler ve atanmışlar şeklinde ikili bir siyasi sistem oluştuğu ve atanmışların seçilmişlere oranla daha güçlü bir konumda oldukları söylenebilir. İran’da adaylıkları “Anayasayı Koruyucu- lar Konseyi”nce onaylanmayanların Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimlerine katılmalarının mümkün olmadığı, Konsey üyelerinin ise Rehber (Hamaney) tarafından görevlendirildiği, Yüksek Mahkeme üyelerinin mutlaka dini eğitim almış olmaları ve üyelerin yarısının yine Rehber tarafından atandığı dikkate alındığında Dini Lider ve atanmışların sistem üzerinde belirleyici gücü net bir şekilde ortaya çıkar.
Buna kendi içinde Kara, Hava, Deniz, Hava Savunma kuvvetleri bulunan düzenli ve güçlü bir ordu olan Devrim Muhafızları ve bağlı elit Kudüs Gücü ile sayıları 1 milyon olarak varsayılan milis gücü Besiç’lerin doğrudan Dini Lidere bağlı olduğu, Ruhban sınıfının sahip olduğu, vergi ve bütçe dışı vakıflar (Bonyad) aracılığı ile büyük bir ekonomik gücü elinde bulundurduğu, eğitim sistemini düzenlediği de eklendiğinde İran’ın yönetsel yapısında Rehber’in egemenliği daha da anlaşılır olur.
İran’da gösterilerin hedefine Ruhani’den çok Hamaney’in alınması aslında doğrudan yönetsel sisteme yönelmiş görünüyor olsa da, dini liderliğin sahip olduğu ve Şia inancı ile beslenen güç karşısında başarılı olabilme olasılığı son derece zor görünmektedir.
Kaldı ki ABD ile İsrail karşıtlığının ayrıca beslediği çok güçlü bir milliyetçi damara sahip İran’da, yaşananların arka planında kanıtlanmasa da bu ülkelerin varlığına ilişkin söylenti ve söylemler bir süre sonra sokaklardaki tansiyonu düşürecek bir rol oynayacak görünmektedir.
Yaşananlar her ne kadar bir süreliğine İran’ın dikkat ve enerjisini içeriye yöneltmesini sağlayacak görünse de sistemi doğrudan etkilemeyecek ancak halkın sıkıntılarına bir ölçüde çözüm getirecek kimi uygulamalarla olayların yatıştırılmasından sonra uygun yer ve zamanlarda İran’ın, tahmin edilmesi çok da zor olmayan bazı adreslere misillemelerde bulunması, bu ülkenin geleneksel davranış kod ve reaksiyonlarını bilenler açısından sürpriz olmamalıdır.