Şampiy10
Magazin
Gündem

Babam ablama Godiva almamış

Godiva 5 yıldır Yıldız Holding çatısı altında. Önceki akşam Godiva yöneticileriyle Çırağan Sarayı Kaftan Salonu’nda bir araya geldik. Yıldız Holding, Godiva’yı aldığında ‘Lüks çikolata markasını aldık’ diye haberler yaptık. Hatırlarsınız. Hatta ‘Dünya devini Ülker aldı’ diye başlıklar atıldı.

Ama önceki akşam Godiva CEO’su Jim Goldman’ı dinledikten sonra şunu söyleyebilirim. Godiva dünyada bilinen butik bir lüks çikolata markasıydı, şimdi ise marka ‘küreselleşti’.

Kısaca hatırlatırsak, Yıldız Holding Godiva’yı Campbell Soup yönetiminden almıştı. Godiva’nın o zamanki CEO’su Jim Goldman hâlâ görevde. Ve 5. yıl kutlamaları için ekibiyle birlikte Türkiye’deydi. Bize şunu söyledi: “Eski yönetim bizi kısıtlıyordu, yatırım yapılmıyordu. Murat Ülker’le çağ atladık. Küreselleştik’

Ezcümle, Godiva Yıldız Holding’e geçişiyle birlikte ‘büyüdü’, ‘butik bir marka’ olmaktan çıktı. Çin, Japonya ve Amerika başta olmak üzere Godiva birçok ülkede hızla büyüyor.

İlk ablama sordum

Godiva’yla ilgili bilgilerin aktarımını Jim Goldman’a bırakan Murat Ülker’le kadın çalışanlar ve yöneticiler üzerine konuştuk. Çünkü bu davette de kadın gazeteci sayısı azdı.

Malum bu tip toplantıların çoğunda erkek egemen bir durum oluyor. Godiva’nın yönetim ekibinin çoğu da erkekti.

Murat Ülker, bu sohbet sırasında ‘Godiva aklıma düştüğünde daha doğrusu aklıma yattığında ilk ablamla konuştum. Aslına bakarsanız her işi ablama danışırım’ dedi.

Murat Ülker’in ablası Ahsen Özokur, Godiva’nın alınmasını çok desteklemiş. Ahsen Özokur, babası Sabri Ülker’le yaptığı seyahatlerde duty free’lerden Godiva almak istermiş, Sabri Ülker ise ‘Biz daha iyisini yapıyoruz’ diyerek Godiva paketlerine elini uzatmazmış.

İşte güzel bir örnekle jenerasyon farkı. Murat Ülker ise Godiva’nın üretim tesislerine gidip, makineleri tek tek inceleyip, şirket yetkilileriyle pazarlık yapıp markayı aldı.

Ve 5 yılda Godiva 80 yıllık büyümeyi yakaladı. 480 mağazadan 600 mağazaya, 10 bin satış noktasından 32 bin satış noktasına gelindi.

2013 yılını 765 milyon dolar ciroyla kapatacak olan Godiva’ya Yıldız Holding 123 milyon dolar ek yatırım yaptı. Godiva tablet çikolata üretimine de geçti.

Yazının devamı...

Eğitimci Doğa Grubu ağır sanayici oluyor

Doğa Grup, 160 milyon dolarlık yatırımla ağır sanayiye girdi. Irak’ta kurulan demir-çelik fabrikası Ekim’de üretime başlıyor. Hedef sanayi, gayrimenkul ve madencilikte büyümek

Doğa Grubu’nu daha çok Doğa Kolejleri’yle biliyoruz. Doğa Kolejleri sayısı hızla büyüdü. 1979 yılında Kültür Dersaneleri’yle temeli atılan grubun bugün 80’den fazla okulu ve 20 şirketi var. Piyasa değeri 700 milyon dolar kadar, geçen yılki ciroları da 300 milyon doların üzerinde. Grubun kurucusu Fethi Şimşek’in önderliğinde farklı sektörlerde başlayan büyüme hamleleri de 2013’ün son aylarında ve 2014 yılında hayata geçecek. Bunlardan en önemlisi de grubun sanayi atağı.

Demir-çelik sektörüne girmeye 2011 yılında karar veren grup, Erbil’de dev bir yatırıma imza attı. Ekim ayında faaliyete geçecek F&F fabrikası 160 milyon dolar yatırımla kuruldu. Doğa Grubu’nun Ceo’su Yusuf Gökmen’le buluştuk. Gayrimenkulden, sanayi, madencilik, turizm ve sağlığa farklı sektörlerde atılım içinde olan Doğa Grubu’nu konuştuk.

Doğru işe doğru insan

Röportaja geçmeden önce Yusuf Gökmen’i tanıtalım. Yusuf Gökmen Sinop’un Mahmudtıtı köyünde çiftçi bir ailenin ilk çocuğu olarak doğar. Ortaokuldan sonra İnebolu’ya yatılı okula gider. Daha sonra da üniversite için İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne gelir. Okulu bitirir bitirmez muhasebecilik yapar, sonraları da müfettişlik sınavlarını kazanmasıyla farklı bankalarda kariyerini ilerletir. Son olarak 11 yıl otomotiv sektöründe yöneticilik yaptıktan sonra da 2 yıl önce Doğa Grubu’na geçer. Tam bir profesyonel. Zaten Doğa Grubu’nun başarısının altında yatan unsurlardan biri bu. Grubun kurucusu Fethi Şimşek ‘Doğru işe doğru insan’ mottosuyla hareket ediyor. İşi profesyonellere teslim ediyor.

- Doğa Grubu’nu daha çok Doğa Kolejleri’yle biliyoruz. Turizm, madencilik, sağlık, sanayi, bilişim yatırımları ve şirketler var. Kaç şirket oldu?

Yönetim Kurulu Başkanımız Fethi Şimşek’in girişimcilik ruhu tüm bu faaliyetlere girmemizi sağlıyor. Fethi Bey doğru sektörü yakaladığında, doğru insanı, insanları buluyor, yerinde, doğru bir zamanda ne yapılması gerekiyorsa onu yapıyor. Doğru iş, doğru insan, yüzde 100 yetki, yüzde 100 açıklık ilkesi. Güven ve yetkiyi alınca doğru insan zaten başarılı oluyor. Eğitimden gayrimenkule ağır sanayiye çok sektörde varız. Bazı sektörlerdeki projeler 2014-2015 yıllarında başlayacak.



- Sizin de başında olduğunuz demir-çelik yatırımı ile sanayiye giriyorsunuz. Ağır sanayici bir grup olacaksınız. Gayrimenkule de başladınız...

Demir çelik fabrikası hazır. Çelikhane Ekim ayı içinde başlıyor çalışmaya. Doğa Gayrimenkul tarafında hem yatırımcı, hem müteahhit hem de satış ve proje geliştirme yönü olan işimiz harekete geçti. 2014 yılında da gayrimenkul işleri başlayacak.

- Başka hangi sektörlerde ataklar olacak?

Madencilikte de mermer ve altın ile varız. Biz grup olarak bir işi belli bir büyüklüğe getirmeden paylaşma taraftarı değiliz. O yüzden çok detay vermek istemem. Antalya’da mermer madenlerimiz var.

Lokomotif olacak

- Demir-çelik yatırımınız bir süredir konuşuluyordu...

Demir çelik sektöründe 2011 yılında projeyi hazırladık. Bu yıl fabrika tamamlandı. Bugüne kadar Doğa Grubu ağır sanayiye girdi diye çıkmadık. İlk önce her şeyi hazırladık. Demir çelik yatırımı tamamlandı. Profesyonel yöneticimiz de işin başında.

- Doğa Grubu’nun büyüklüğü içinde eğitimin payı ne kadar?

Eğitim yüzde 100’dü, şimdi payı yüzde 30 hatta yüzde 30’un altında. Toplam ciro içindeki en büyük pay büyük ihtimalle demir çelikte olacak. Hedef sektörümüz demir çelikten sonra gayrimenkul. Projeler de hızla devam ediyor. Grubun lokomotifi ağır sanayi olacak.

- Neden Erbil?

Irak’ta olmamızın özel nedeni var. Oraya gidip 160 milyon dolarlık yatırımı yaptık. Orada arazi tahsis ediliyor. Elektrik ve doğalgazınızı kapınıza kadar getiriyorlar. 10 yıl müddetçe kurumlar vergisinden muafsınız. Demir çelikte elektrik çok önemli, Türkiye fiyatlarının birkaç kat altında Irak’taki elektrik fiyatları. Türkiye’de enerji maliyetleri çok yüksek.

Yılda 600 bin ton

- Irak ayrıca hurda bakımından da çok zengin ve uygun fiyatlı. Her yerde de inşaat var.


İnşaat demiri üretildiğinde en önemli şey hurdadır. Hurda fiyatları da Türkiye’de 350 dolarlarda, orada 150 dolarlarda. Hurdanın ihracatı yasak. Irak’ın üretim kapasitesi 3.5 milyon tondayken, tüketim kapasitesi, üretim potansiyeli ise bizden önce 350 bin tondu. Şu an itibariyle ilk devreye girecek büyük oyuncu biziz. Bizim dışımızda iki büyük oyuncu daha oraya gidecek. Bu avantajlar 5 yıl daha devam edecek, biz yatırımımız bu dönemde amorti edeceğiz.

- Irak’taki birçok projede artık sizin üretimleriniz kullanılacak diyebilir miyiz?

Doğru. Irak yönetimi 2016 yılına kadar altyapı ve konut projelerine 200 milyar dolar ayırdı. Ülkelerinde 500 köprü, 7 bin kilometre yol yapılacak. Mevcut olanların da yüzde 30’u yenilenecek. 10 yıl içinde Irak’taki konut ihtiyacı 4 milyon seviyesine gelecek.



- Fabrikanın kapasitesi ne kadar?

Yılda 600 bin ton. Demir ve demir alaşımlarının geri dönüşümünü sağlayan bir üretim tesisi. Son teknolojiyi kullanan bir tesis. Aynı zamanda da bölgenin en büyük tesisi.

Urfa’da dört koldan yatırım başlıyor

- Türkiye’de hangi yatırımlar olacak?

Urfa’da Fethi Bey’in memleketinde 4 noktada faaliyete geçiyoruz. Urfa taşı çıkarıyoruz, Urfa’da Çırçır fabrikamız faaliyete geçiyor. Diğer 2 yatırım için konuşmak için henüz erken. Antalya’da mermer ocağı işletiyoruz. O iş de büyüyor. Ve yakın zamanda gayrimenkul sektöründe projeler olacak.

- Kolej sayısı kaç oldu?

82 oldu. Eğitimde de büyüme devam edecek.

- Türkiye’nin gündemi gergin. Bunun ekonomiye yansımaları da var. Barış Süreci’nde de sorunlar yaşanıyor. Bunlar sizleri nasıl etkiliyor?

Biz 5 yıllık süreçler içinde bakıyoruz. Şirketin geleceğini planlarken iyimser ve kötümser senaryolar yapıyoruz. Hükümetin 2023 hedefleri önemli. Biz de hükümetin hedefini kesinlikle destekliyoruz. Kısa vadeli değil uzun vadeli planlar yapılmalı. Biz de uzun vadeli bakıyoruz ve umutluyuz.

Doğu illerine gider gibi gidiyorum Erbil’e

- Kuzey Irak’ta iş yapmaya başlarda birçok şirket çekiniyordu, sonraları ise durum tamamen farklı oldu. En kolay iş yapılan yerlerden biri Türk iş dünyası için ve Irak’a ihracatta da rekor kırdık. Doğa Grubu da devam edecek mi bölgedeki yatırımlarına?


Ben de oraya ilk gittiğimde endişe hissettim. İlk gittiğim gün ile bugün arasında büyük fark var. Artık Türkiye’de bir Doğu iline gider gibi gidiyorum. O rahatlıkla gidiyorum. Dohuk, Erbil’e gidiyoruz, hiç sıkıntı yaşamıyoruz. Türkiye’de gibi rahatız. Süleymaniye, Erbil ve Dohuk’ta güvenlik konusunda bir sorun da yaşamadık. Sürekli kendini yenileyen bir yer. Büyüyen, gelişen bir şehir. Yatırımlara devam edeceğiz orada. Erbil’de Organize Sanayi Bölgesi’ndeyiz. Kuzey Irak’ın en büyük yatırımlarından biri. Türkiye’den biri olarak gelip gördüğünde bizle gurur duyacak.

- Kaç kişi çalışacak? Erbil’de iş yapanlar nitelikli eleman konusunda büyük sorun yaşıyor. ..

600 kişi çalışacak. Beyin takımı Türkiye’den. İşçi sıkıntısı var doğru. Türkiye’den işçiler alıyoruz. 160 milyon dolarlık yatırımın içinde, makinelerin yüzde 95’i de Türkiye’den ihracatla oldu. Oraya yatırım yaptık ama biraz pahalı da olsa tüm alımları Türkiye’den yaptık. Elektrikle ilgili her şey Türkiye’de yapıldı. İtalya ve Çin’den bazı alımlar yaptık ama dediğim gibi yüzde 95’i Türkiye’den. Hurda dışındaki tüm malzemeleri Türkiye’den alıyoruz. Türkiye açısından en az Irak’a yılda 50 milyon dolarlık ihracat demektir bu da.

- Başka yatırımlar olacak mı Erbil ve civarında?

Sağlık ve eğitim konusunda yatırıma ihtiyaç var. Bize ‘buraya kolej ve üniversite kurun’ diyorlar. Biz henüz çalışma yapıyoruz. Şu an Irak toplam yatırımlarımız içinde yüzde 40’lık büyüklük arz ediyor. Yatırımın daha fazla Türkiye tarafı ağırlık basıyor.

BENCE MUTLULUK EVDEKİ HUZURDA

- İş stresini nasıl atarsınız?


Stresli biri değilim. İş stresini çalışarak atıyorsunuz, çünkü iş sonuçlanınca ve netleşince stres bitiyor. Ben işte kafamı netleştirip, evime asla iş sokmam. Eşime ve iki çocuğuma kaliteli zaman ayırmaya çalışıyoruz. Kızım üniversite son sınıfta, oğlum lisede okuyor. 23 yıldır evliyim. Mutluluk evdeki huzurda.

İşkolik insanlar eğer evlerinde mutlu değillerse başarılı olamazlar. İşi eve taşımak istemiyorum ama bazen de işler çok yoğun olabiliyor. İşte başarılı oldukça da huzur bulan ve bu huzuru eve taşıyan bir yanım var. Çocuklarla pazar günleri uzun kahvaltı yapmak en mutlu olduğum anlar sanırım. Hatta bazen ben hazırlarım kahvaltıyı. Benim melemen yapmamı ister çocuklar. Tatilleri hep birlikte yaparız.

Yazının devamı...

Formula 1’in tek gece yarışını Türkler aydınlattı

Dünyanın 7’nci, Avrupa’nın 3’üncü büyük jeneratör şirketi Genpower, bu yıl Singapur’da yapılan Formula 1Grand Prix’inin enerji ve aydınlatmasını sağladı.

2020 yılında dünyanın 3’üncü büyük jeneratör şirketi olmayı hedefleyen Genpower’in kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Müjdat Uslu’nun ilginç bir kariyer öyküsü var. Formula 1’in en önemli ayaklarından biri olarak gösterilen gece yarışlarından Singapur F1 Grand Prix’in aydınlatma ve enerji teminini Genpower sağlıyor. Müjdat Uslu’nun sıfırdan başladığı iş yaşamında ‘ticari zekası’ ve ‘girişimcilik ruhuyla’ açtığı kapılar var.

Öncelikle 22 Eylül’de yapılan Formula 1 yarışından söz etmek isterim. Genpower ilk kez geçen yıl Singapur Grand Prix’in işini aldı, bu yıl ikinci yılları. Formula 1’in tek gece yarışı Singapur’da yapılıyor, bu yüzden de ayrı bir önemi var. Singapur Grand Prix’te şehir şebekesi kullanılmıyor, tüm enerji ve aydınlatma jeneratörlerle sağlanıyor. Genpower bu iş için Singapur’a 5 milyon dolarlık 100 makine kurdu. Toplamda 30 MW’lık elektrik üretecek bir santralle kesintisiz enerji ve aydınlatma desteği verdiler. Genpower Singapur F1 Grand Prix’inde 20 bin konutun elektrik ihtiyacını karşılayacak kadar desteği 300 saat için karşıladı. Uslu bu iş için, ‘Bizim için tanıtımın zirvesi’ diyor. İşin organizasyonunda olan şirketlerin işi Genpower’ın yaptığını bilmesinin yeterli olduğunu anlatıyor.


İşe tezgahta başladı

Formula 1 Grand Prix’i 5 yıl daha Singapur’da yapılacak, Genpower da bu işi yapmaya devam edecek. Gelelim Genpower ve Müjdat Uslu’nun hikayesine... Genpower dünyanın 7’inci, Avrupa’nın ise 3’üncü büyük jeneratör şirketi. 120 ülkeye ihracat yapıyor. Dünyanın en büyük jeneratör üretim tesisini Ankara’da kurmuş. Henüz bu tesis tam kapasiteyle çalışmıyor.

Uslu’nun dikkat çekici bir öyküsü var. Babası memur. Tüccar olan dedesi 13-14 yaşında Uslu’yu çalışmaya yönlendirir. Ayakkabı boyacılığı, pazarda mal satmak gibi işler yapan Uslu, Ankara’da tezgahtar yardımcısı olarak başladığı işte genel müdürlüğe kadar gelir. Eğitim hayatına da devam eder. Hacettepe Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olan Uslu, 1992’de Pınar Makine’yi kurar. Su motoru, jeneratör, endüstriyel motorlar satan Uslu, “40-50 ürünün bayiliğini yapıyordum. En çok da jeneratör satıyordum. 1999’da üretime girmeye karar verdim” diye anlatıyor Genpower’ın başlangıcını.


Jeneratör pazarını, yeni hastaneler büyütecek

Genpower Türkiye’de Pazar lideri. Dünyada 120 ülkeye ihracat yapıyor. 2012’de Türkiye’nin ilk 500 sanayi şirketi sıralamasında 337’inci olan Genpower’ın 2012 cirosu 450 milyon dolar oldu. Bir grup gazeteci arkadaşımla Singapur’da sohbet ettiğimiz Müjdat Uslu’ya, ‘Nasıl böyle büyüdünüz?’ diye sorduk. ‘Türkiye’de sinsice büyüdüm’ diye yanıt aldık. Uslu, gözünü dünya liderliğine gözünü diktiğini söylüyor. Geçen sene Türkiye’de jeneratör işinin 400 milyon dolarlık büyüklükte olduğunu anlatıyor. 4 yıl içinde Türkiye’de 60 bin yataklı hastane yapılacağını hatırlatıyor. Bu hastanelerin hepsinin hatta Uslu’nun deyimiyle ‘5 kattan yüksek her gri binanın jeneratöre ihtiyacı var’. Uslu’nun ifadesiyle şöyle: ‘Kentsel Dönüşüm Kanunu ve yeni yapılacak hastanelerle Türkiye’de jeneratör pazarı 800 milyon dolara yükselecek’

Araçların sesini duydu ‘Bu işi biz yapalım’ dedi

Müjdat Uslu’nun Formula 1 Grand Prix işini alış öyküsü de şöyle: “Formula 1’in aydınlatma işini İtalyan Promac yapıyordu. Müjdat Uslu, şu an Genpower’ın bölgedeki işlerinin başındaki Bahadır Çelim’e işi araştırması için görev verdi. İşin organizasyonunu yapan İtalyan firma ‘yeterlilik’ isteyince o güne kadar işi yapan İtalyan teknik ekibi Bahadır Çelim Genpower’a transfer etti. Uslu da İtalyan şirketin Çin’de ürettim yaptırdığı Çin’deki üretim tesisini satın aldı. Ve Genpower Singapur Grand Prix’indeki enerji ve aydınlatma işini İtalyanlar’ın elinden kaptı. Uslu, Singapur’da 200-300 saat çalışan jeneratörleri de sonrasında indirimle Suudi Arabistan’a sattıklarını söyledi.



Çin’de üretiyor dünyaya satıyor

- Genpower Kuzey Afrika, Irak ve Türk Cumhuriyetleri’nde de pazar lideri. Erbil sokaklarındaki jeneratörlerin yüzde 70’i Genpower’ın.

- Genpower Avusturalya’da da madenlere jeneratör veriyor. 3 madende toplam 15 bin konutu aydınlatacak güçte enerji sağlıyor.

- Grenpower 2009 yılında Frankfurt’un Oder bölgesinde de Avrupa standartlarında bir üretim merkezi kurmak için kolları sıvadı. Ancak bu tesis Avrupa’daki kriz nedeniyle henüz üretime başlamadı.

- Genpower’ın Çin’de 13 bin metrekarelik bir üretim tesisi var.

- Vietnam ve Myanmar’a da jeneratör sağlıyor.

- Uslu’nun hedefi Amerika’da da iş yapmak.

- Genpower geçtiğimiz Ağustos ayında LATEK adlı şirketle ortaklık kurdu. Müjdat Uslu, “LATEK halka açık bir şirketti. Bu şirketi almamızdaki amaç 3-4 ay içinde halka açılmak’ dedi.

Yazının devamı...

Silk&Cashmere rotayı ikinci kuşakla yurtdışına çevirdi

Silk&Cashmere’in kurucusu Ayşen Zamanpur, Cenevre ve Berlin mağazalarını açıyor. Zamanpur, çocukları Ferhat ve Yasemin’in desteğiyle markasını yurtdışında büyütecek.

Silk&Cashmere ile ilgili bir haber yazdığımda her seferinde, ‘artık bu markanın Türkiye’de doğduğunu, bir Türk markası olduğunu bilmeyen yoktur’ diye düşünüyorum. Ama hep yanılıyorum. Geri dönüşlerde, ‘Silk&Cashmere’i yabancı sanıyorduk’ yorumları beklediğimden çok daha fazla geliyor. Geçen yıl markanın kurucusu ve Ceo’su Ayşen Zamanpur’un marka yolculuğunu anlattığı Kaşmir’in Yolu kitabı da çıktı. Kitapta müthiş bir girişimcilik öyküsü var.

Ayşen Zamanpur, kaşmir ve ipeğin peşinden İç Moğolistan’a gidip bir marka yarattı. Geçen sene Eastgate Capital de markaya ortak oldu. Marka güçlendi. Şimdilerde ise Ayşen Zamanpur’un oğlu Ferhat Zamanpur ve kızı Yasemin Zamanpur da Silk&Cashmere’de sorumluluk aldı. Onlarla birlikte marka özellikle yurtdışında atağa kalktı. Oğlu Ferhat, aynı zamanda müzisyen. Yasemin de hem işletme hem de film üzerine okudu. İlk defa 3’ü bir arada röportaj verdi.

- Sizler kaç yaşındaydınız Silk&Cashmere kurulduğunda?

Ferhat Zamanpur: Ben 6 yaşındayken kuruldu marka. Yasemin Zamanpur: Ben de 3 yaşındaydım.

- Markayla ilgili ilk neler hatırlıyorsunuz?

Y.Z: İlk hatırladığım telefon konuşmaları. Annem çalışıyordu, akşam da ciroları bekliyordu. Her akşam 22.00’de mağazalardan ciro gelirdi.

Keçiler hep hayatımızda

F.Z: Zaman içinde mağaza sayısı arttıkça telefon sayısı da arttı. 3-5 telefon gelirdi, zaman içinde telefon daha çok çalmaya başladı. Sonra tek bir telefona düştü, çünkü bunların hepsini bizim için dinleyecek ve koordine edecek biri oldu. Bir de hep keçiler vardı hayatımızda. Keçi hikayeleri, kaşmir...


- Uzun yolculuklar yapmış Ayşen Hanım... Sıfırdan başlamış. Zor günler geçirmiş. Bunun size yansımalarını merak ettim...

Y.Z: Annem sık sık Çin’e giderdi. Çin seyahatlerinin dönüşünü hevesle beklerdim. Annem Çin’e gittiğinde çok atraksiyonlu dönerdi. Bir hafta-10 gün sürerdi yolculukları.

- Siz Çin’e gittiniz mi?

F.Z: İç Moğolistan’a gittik annemle. Üniversitedeydim. Çok ilginç bir deneyim oldu. O dönemde çok uzun yıllar çalıştığımız bir üreticimiz bizimle ortaklığı kutluyordu. Kırmızı halılar filan serdiler bize. Çok farklı bir kültür. Bizlerden çok farklı özellikleri var. Çok öğretici yanları da var.

Y.Z: Ben de Shenyang’a gittim. Orada mağazamız var. Çin’in ilk 4 büyük şehrinden biri.

- Ayşen Hanım markayı kurarken ve daha sonrasında ‘bir gün çocuklarım bayrağı devralır’ gibi düşündünüz mü?

A.Z: Onları yönlendirmedim. Akışına bıraktım. Ferhat kendisi işe gelip sorumluluk alınca her şey değişti benim gözümde de.

- Siz nasıl yönlendiniz? Başka iş yapmayı düşünmediniz mi?

F.Z: Ben İşletme okudum Amerika’da, orada 6 yıl yaşadım. Okurken Amerika’dan buraya başka şeyler getirmeyi düşünüyordum. Ve aslına bakarsanız müzikle ilgim nedeniyle Türkiye’ye döndüm. Ama müzik tüm zamanımı almıyordu. İşlerle ilgilenmeye başlayınca çok sevdim.


- İkinci kuşak olarak markayı taşımak istediğiniz nokta neresi?

F.Z: Annemler çok önemli bir yere getirdi markayı. Bir Türk markası olarak çok önemli adımlar attı. Bundan sonrası dünyada bilinen bir marka olmak. Bu kolay değil.

- Bu noktada sizin, markanızın artıları eksileri neler?

Biz iyi okuduk, iyi eğitim aldık. Yurtdışı tecrübelerimiz oldu. Öğrendiklerimizi doğru bir şekilde uygulamak istiyoruz. Amacımız bu. Yapılacak çok iş var. Marka yurtdışında büyümeli.


Avrupa kaliteyi anlıyor

- Silk&Cashmere’i nerelerde göreceğiz?

A.Z: Paris, Zürih, Londra’da varız. Birkaç ay sonra Berlin’de de olacağız. Cenevre’den yeni döndüm. Avantajımız şu, ulaşılabilir lükste kaşmiri görüyorlar. Buna da güzel yanıt veriyorlar. Kaliteden ödün yok. Avrupa kaliteyi iyi anlıyor. Biz zaten kalite konusunda zaten kendimize çok güveniyoruz. Son dönemde de mağazacılıkta çok önemli adımlar attık. Ferhat bu işlerle çok ilgilendi. Mağazalarımızın konseptleri yenilendi. 20 yıl önce Avrupa’ya açılmanın da avantajını yaşıyoruz.

F.Z: Son zamanlarda dünyaya açılmak için çok uğraşıyoruz. ‘Neden bunu Türk markaları başaramıyor?’ diye bakınca bizim sanırım DNA’mızda dünya markası olmak yok.

Almanya’da hızlı büyüme fırsatımız var

- Kaç mağaza oldu?

A.Z: 30 küsur mağaza oldu. 200 de satış noktası var.

Y.Z: Kanada’dan Rusya’ya her yerde satış noktaları var.

A.Z: Yasemin henüz yeni başladı. 3’üncü haftası işte.

Y.Z: California’da İşletme ve film okudum. Bir yıl NY’de çalıştım. NY FashionWeek’te, İstanbul Fashion Week’te de çalıştım. Buradayım artık. Markamızın CRM’de yeni atılıma ihtiyacı var.

- Yeni açılacak mağazalar var mı yurt içinde de?

A.Z: Cenevre önümüzdeki hafta açılıyor, daha sonra Berlin’de açılacak. Yurtiçinde de Zorlu Center ve daha sonra Akasya’da açılacak mağazalarımız. Berlin’in göbeğine Avrupa’nın en büyük AVM’si yapılıyor. Sanırım oradaki tek Türk markasıyız. Ortağımız markamızla ilgili bir araştırma yaptırdı. Buna göre, en hızlı büyüme potansiyelimiz olan ülke Almanya çıktı. Biz de Münih, Hamburg, Frankfurt’ta yer bakıyoruz.


Çin’de indirimli satışlara inanılmaz geri-dönüş aldık

- Çin’de kaç üreticiniz var?

A.Z: 70’den fazla noktada üretim yaptırıyoruz. Tasarımların hepsi Türkiye’de yapılıyor. Tasarım ekibimizi aksesuar ve erkek giyim üzerine geliştiriyoruz. Geçen yıl aksesuar satışlarımız çok iyi oldu, biz de geliştirmeye karar verdik. Yasemin yeni tasarımcılarla da görüşüyor.

- Çin’deki mağazanızın satışları nasıl?

A.Z: Doğrusu kötü gidiyordu. Çin’de tüm markalar pahalı satıyor. Bizde yüksek fiyatla başladık. Tam ne yapalım, yerimiz mi yanlış derken indirime girdik ve inanılmaz yanıt aldık. 1.5 aydır satışlarımız çok iyi.

20 yıldır bize sadık erkek müşteriler var

- Son dönemde nano teknoloji kumaşlar çıktı. Terletmeyen, leke tutmayan. Kaşmir ve ipekte de yenilik oluyor mu?

Ar-Ge’ye en çok karışım yaptırıyoruz. İpek, kaşmir, keten. Kaşmir ipini inceltmek, yaz kaşmirlerini farklı dokumak. Yenilik bizim için bunlar oluyor.

- Sizin çok sadık bir müşteri grubunuz olduğunu biliyorum, erkek müşterilerinizi merak ettim...

A.Z: Erkek polo kazakta rakipsiziz. 20 yıldır bizden şaşmayan erkek müşterilerimiz var. Erkek kaşmir kaşkolda da aynı şekilde.

Yazının devamı...

Fındıkla başladı, teknede Avrupa’nın en iyisi oldu

İnşaattan gıdaya birçok alanda olan Başaran Holding’in kompozit tekne üreten şirketi CMB, Avrupa’nın en iyi dizayn ödülünü aldı. Şirketin sahibi Hüseyin Başaran, Katarlı bir müşteriyle 72 metrelik tekne için pazarlık halinde.

Yatçılık, inşaat, turizm, finans, enerji ve gıda iş kollarında faaliyet gösteren Başaran Holding’in kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Başaran’la Kemerburgaz’daki merkezlerinde buluştuk. Hüseyin Başaran tipik bir Karadeniz insanı. Yerinde duramıyor, çok hızlı konuşuyor. Hayat hikayesini, projelerini daldan dala atlayarak anlatıyor. Başaran, ailenin 3’üncü kuşak temsilcisi. Dededen kalma fındık işini büyüten ve şirketlerinin çatısı altına yeni iş kolları ekleyip, bu iş kollarında da zoru başaran biri. Deniz tutkusu ve tekne sevdası Başaran’ı ‘yatçı’ da yapmış.

Hayatımın parası!

Başaran CMB adlı şirketinde ürettiği kompozit teknelerle kısa sürede Avrupa’nın en iyisi ödüllerini topladı. Amerika, İtalya, Fransa, Hollanda’dan şirketlerin katıldığı International Yacht Awards’ta 2012 yılında ilk yaptığı Mina adlı teknesiyle dereceye giren CMB, Avrupa’nın ‘en iyi dizayn’ ödülünü de aldı. Hüseyin Başaran inşaat sektöründe de Fikirtepe’de de kentsel dönüşüm kapsamında yeni projelere adım atıyor. Finans şirketi ise hızla büyüyor. Son olarak aldığı Bodrum Ramada Oteli’yle de turizm alanında yeni atılımlara hazırlanıyor.

- Fındık aile işiniz...

Öyle. Dedemden kaldı. Ben de dedeme çok düşkündüm. Ailenin tek çocuğuyum ama şımarık büyütülmedim. 7 yaşındayken rahmetli dedem yaz tatillerinde beni hale götürürdü. Sebze halinden limon alırdık kasayla, o limonları bana verir, ben de pazarda satardım. Dedem tüm kazancı bana verirdi.

- İhracat yapıyorsunuz. Fındık üretiminiz ne kadar?

20 bin ton fındık işliyoruz. 100 milyon dolara kadar ihracat yapıyoruz. Yüzde 90’ı Avrupa ülkelerine ihraç ediliyor. Büyük dondurma ve çikolata fabrikaları müşterimiz. Çok büyük markalar ve market zincirleri bizden alıyor fındıklarını.


Tersane kurdum

- Bu işle başladınız ama şu anda farklı iş kollarında şirketleriniz var. Nasıl büyüdünüz?

Gürcistan sınır kapısı açılınca oralarda ne iş yapabiliriz diye gittim. Girişimci bir yanım var. Oradan yukarı Rus sınırına kadar gezdim. O dönemde hayatımın parasını kazandım. Yıl 1989. Türkiye’ye ilk ithal kömürü getirdim. O dönem çok da ihtiyaç vardı. Daha sonra külçe alüminyum, bakır getirdim. Karşılığında para da vermedim. Malum biliyorsunuz o zamanlar o bölge için her şey çok zordu. Onlara şeker götürdüm, baklagil, makarna götürdüm. O dönem çok iyi iş yaptım. Ve o kazançla fındık fabrikamı tamamen yeniledim. Organize Sanayi Bölgesi’ne taşıdık üretim tesisimizi.

- Turizm ve yatçılık işine nasıl girdiniz?

Turizm işine merak sardım. Hep otel bakıyordum. Trabzon çocuğu olduğum için de denize çok meraklıyım. Hayalim hep bir tekne sahibi olmaktı. O dönemde Antalya’da bir tersane ile anlaşıp kendime tekne yaptırmaya kalktım. İş güzel başladı. Ben Antalya’ya gidiyorum bir gün kalıp dönüyorum, tekne üzerinde 50 adam çalışıyor, bir yığın para veriyorum ama iş bitmiyor. Ben orada ancak bir gün kaldığım için kandırılıyormuşum. Kaptanımı yolladım kontrol etsin diye. Kaptan ‘Abi sen gittikten sonra kimse çalışmıyor’ dedi. Ben o sinirle gidip bir tersane kurdum. 160-200 kişi çalışan bir tersanem oldu şimdi. Ben o tekneyi 6 ayda bitirdim ama 2 tekne yapmış gibi para harcadım. İşi de öğrendim.

- Yaptığınız tekneler dergilere kapak olmuş, ödüller almışsınız. Nasıl bir hedef koymuştunuz kendinize?

Ben bu işe en iyilere girdim. Her şeyin en iyisi olsun istedim. Canım yandığı için özenli davrandım. 47 metrelik bir tekne yaptık. Kompozit tekne bu. Şu an 2 teknemiz yüzüyor. 3 tekne de yapılıyor. İki tekne de ödül aldı. Gurur duyduğum bir iş oldu.

Hayatımın parası!

- Kimler aldı?

Biri bir Türk’e biri de bir İngiliz’e satıldı. Kimlerin aldığını etik bulmadığım için söylemiyorum. Şu an yapılmakta olan teknelerden biri de Araplar’a satıldı. Hepsi 46-47 metre. Avrupa’nın en büyük kompozit tekneleri bunlar. Bu fiber değil, farklı bir malzeme. Kırılmaya dayanıklı ve korozyon yok. Asla çürümüyor. Yapılan teknelerden biri boşta, diğeri opsiyonlu.

- Fiyatları ne kadar?

Biri 17.5 milyon euroya, biri 14.5 milyon euroya satıldı. Biri de 16.5 milyon euroya opsiyonlu. Bir müşteri 72 metrelik tekne istiyor. Onla pazarlık halindeyiz. Proje hazır. Katarlı bir müşteri.

- Teknelerin içi de özel olmalı. Ne tür ayrıntılar var?

Altın kapı kolları var. Ama bildiğin Arap işi iş değil. Belçikalı bir marka, Fendi koltuklar var. Kumaşlar Amerika’dan geldi, yanmaz uçak malzemeleri kullanıyoruz. Teknenin spası, jimnastik salonu, sinema salonu var. 60 ton mazot alıyor, durmadan Amerika’ya gidebiliyor. Çok memnunuz bu işten. Türkiye’nin gururu olduk. Daha da büyüteceğim işi.

- Türkiye’de Avrupa’ya göre maliyetler düşük ama marka olmak konusunda sıkıntı var...

Haklısınız. Ama biz yeniyiz bu işte ve kısa zamanda iyi yol alıyoruz. Avrupa’da 25-30 milyon euro arasında bu tekneler. Bizde fiyatlar Avrupa’ya göre çok uygun. O yüzden de Arap ve Rus müşteriler artık Avrupa markalarını değil, bizleri tercih etmeye başladı.

OTELLERİ EŞİM DEKORE EDİYOR

HÜSEYİN Başaran, ailesi ve hobileri hakkında şu bilgileri verdi: “Kızım Mina benimle çalışmaya başladı. Oğlum Can okuyor, o daha küçük. Eşim de dekorasyonla uğraşıyor. Otellerimizi eşim dekore ediyor. Her fırsat bulduğumda yüzerim. Denizi çok seviyorum. Dalıyorum. Balık tutarım. Yaz kış denize girerim. Yemek yapmayı çok severim. Ahtapot ızgaram çok meşhurdur.”

Fikirtepe’ye 4 bin konut yapacak

- Sizin inşaat şirketiniz de var. Kentsel dönüşüm projelerini değerlendiriyorsunuz. Fikirtepe’de nasıl bir proje gerçekleştireceksiniz?

Fikirtepe’de 4 ada aldık kentsel dönüşüm projesi kapsamında 4 bin konut yapacağız. Projelerimiz hazır. Başladıktan sonra 18 ayda bitireceğiz. Metrekaresi 5 bin dolardan başlayacak fiyatlarla satılacak.

- Bu rakam yüksek değil mi?

İnanın değer kazanacak o bölge. Kooperatif binası gibi yapmayacağız, çok güzel bir proje hazırladık. Satışlara yakında başlayacağız. İsimleri Mina Towers.

- Enerji şirketi de kurdunuz. Yenilenebilir enerji üzerine mi çalışacaksınız?

Konya’da güneş enerjisi için başvuru yaptık. Arazimiz var. Hazırız. İzin geldiğinde 20 Megawatt’lık kurulum yapacağız.

- Bir Karadenizli olarak bölgedeki HES yatırımlarına ne diyorsunuz? Çevre mahvoldu...

HES’lere karşıyım. Ben Karadeniz çocuğuyum. Ben o derelerde balık avlardım, şu an durum çok üzücü. Suların akış yönleri değişmiş. Çok yazık oldu.

Ramada uyardı, Araplar için alkolsüz restoran koydu

- Bodrum Ramada Oteli’ni açtınız bu yaz? Turizme girmek için iyi bir sezon değildi. Nasıl geçti ilk yılınız?

Ben turizm sektörünü uzun zamandır kovalıyordum. Otel bakıyordum. Bodrum The Marmara satılık dediler. Almaya karar verdim. Hemen yanındaki araziyi de aldık. Ramada ile anlaştık. Çok yeniledik oteli. Bu yıl ne yalan söyleyim iyi geçmedi. Ama biz 12 ay açığız. Konferans salonumuz kongreler için çok uygun. Kışın da rezervasyonlar iyi.

- Yeni otel yatırımlarınız olacak mı?

Trabzon’da 360 odalı otel yapıyoruz. Ramada Plaza oldu orası da. Ramada Grubu’yla iyi anlaştık. 2015 yılbaşına oteli açmayı düşünüyoruz. Suşi de götürüyoruz Trabzon’a Lübnan lokantası da yapıyoruz. Ramada bizi uyardı, ‘Otelin köşesine alkolsüz restoran yapın’ dedi. Araplar çok geliyormuş ve aileleriyle içkili restoranlara gitmedikleri için odalarında yemek yiyorlarmış. Bunu da düşünerek bir de alkolsüz restoran açıyoruz otelin içinde. İstanbul’da da bakıyorum. Otel de 35-40 milyon euroya çıkacak. NATO Afganistan’daki tesislerini kapıyor, askerler Trabzon’a çekiliyor. Otel daha bitmeden NATO yetkililerinden teklifler aldık.

- Trabzon’da başka yatırım planlıyor musunuz?

Trabzon’da limanı olan bir yatırım içindeyim. ÇED raporunu bekliyorum. 200 milyon dolarlık bir yatırım planlıyorum.

Yazının devamı...

İstanbul’un Yıldızı projesine yeşil ışık

Oğuz Satıcı’nın İstanbul’a seyir terası projesi gerçeğe dönüşme yolunda. Köprünün altına konulacak yıldız şeklindeki platform için Ulaştırma Bakanı da yeşil ışık yaktı.

TİM eski Başkanı Oğuz Satıcı, çok uzun zamandır İstanbul için hayal ettiği bir projeyi hayata geçirmek için çabalıyor. Proje İstanbul’a bir seyir terası kazandırmayı amaçlıyor, adı da İstanbul’un Yıldızı projesi. Boğaz Köprüsü altına yıldız şeklinde camdan, iki yaka arasında gidip gelen hareketli bir teras sistemi bu. Malum birçok şehirde şehrin en güzel manzarasını görebileceğiniz seyir terasları var. Oğuz Satıcı da İstanbul’daki bu eksiklikten yola çıkmış. Hatta bu projeyi hayal ettiği ve hazırladığı tarih 2006. Uzun zamandır uyuyan bu projeyi gerçekleştirmek için Oğuz Satıcı, şu günlerde yine temaslarda. Projeyi Oğuz Satıcı kadar destekleyen ve gerçekleşmesini isteyen bir diğer isim de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş. Oğuz Satıcı, görüşmemizde Bakan Binali Yıldırım’ın da kısa süre önce ‘Artık bu projeyi hayata geçirelim’ dediğini anlattı.


- 2006’da hazırladınız bu projeyi. Niye bugüne kadar bekledi? Tehlikeli mi bulunuyor, maliyeti mi yüksek, güvenlik hassasiyetleri mi var?

Bu projeyi 2006’da büyük bir heyecanla hazırladım. Hâlâ da heyecanım sürüyor. Sayın Başkan Kadir Topbaş’la bir Londra seyahatinde ‘İstanbul’un da böyle şeylere ihtiyacı var’ görüşüyle başladı her şey.

- London Eye gibi...

Evet. Birçok şehirde var bu tip yapılar. London Eye’i yılda 3.5 milyon kişi ziyaret ediyor. İstanbul’da neden böyle bir yer olmasın? Benim ofisim o dönemde Gümüşsuyu’nda Devres Han’daydı. Manzaraya ve köprüye bakarken bu proje birden aklıma geldi. O zaman hemen yerimden fırlayıp Ortaköy’e geldim. Kabataş Erkek Lisesi mezunuyum. Oralarda geçti hayatım. Sonra mimar mühendis arkadaşları getirdim. Köprünün altında bir kızak sistemi var. Köprü onarımları ve temizliği için yapılıyor bu. Onlarla bu proje nasıl hayat bulabilir diye araştırmaya başladık. ‘Köprünün altına yıldız şeklinde platform koyalım bu da iki yaka arasında gidip gelsin ve bu seyir esnasında kendi çevresinde dönsün’ fikri çıktı ortaya. Bu tamamen seyir amaçlı.


Pekin TV kulesini yaptı

- Köprü için böyle bir ek yapı tehlikeli değil mi?

Köprünün yapımında çalışmış şirketlerle irtibat kurdum, mühendislerle çalıştım. Herkesin sorduğu bir soru var, ‘Bu, köprüye ek bir yük getirir mi? Köprü bunu tartar mı?’

Bu soruların hepsinin yanıtını veriyoruz. Köprü 600 bin ton yük taşımak üzerine planlanmış. Yüzlerce araç aynı anda gidip geliyor. Yük açısından bir sorun yok. İTÜ’ye müracaat ettik, çalıştık onlarla. ‘Faydalı Aygıt’ diye bir çalışma verdiler bize. Ben İstanbul için yapılacak bu işin İstanbul’daki üniversite tarafından yapılmasını arzu etmiştim, öyle de oldu.

- Tasarımı nasıl gerçekleştirildi?

Ben TİM Başkanı’yken tasarımcılar, mimarlarla çok yakın çalıştım. Mimar Gökhan Avcıoğlu’na ‘Bana teknik olarak yurtdışından bu işlerin en iyisini bul’ dedim. ‘İngiltere’de Cecil Balmond var’ dedi. Yale’de ders veren çok önemli hoca aynı zamanda. Pekin TV Kulesi’ni, Avusturalya’daki Opera Binası’nı yapmış. Birçok mimarın da çözüm ortağı. Onu tanımak bizim için büyük onur oldu. Yaptığımız işleri inceledi. Cecil Balmond, İstanbul’a İstanbul’un Yıldızı projesi için geldi. Sonra da Kadir Topbaş’a da bir sunum yaptı. Kadir Topbaş da bu projeye çok inandı.


Hatta 2010 Kültür Başkent’inin kapak projesi oldu. Cumhurbaşkanı ve Başbakan da beğendi projeyi. Büyük ilgi çekecek diye düşünüldü ancak yapılamadı.

- Neden?

Uyudu bu proje. Bir türlü uygulanamadı. Türkiye’nin siyasi dinamikleri o kadar farklı ki olmadı. 2006’dan bu yana Başbakan da biliyor. Binali Yıldırım’la geçenlerde bir araya geldik. O da ‘artık bu projeyi yapalım. İhmal ettik bugüne kadar’ dedi.

- Yapılacak diyebilir miyiz?

Umarım. Bunun mühendislik sorunu yok. İktisadi olarak da sorunu yok. Ben bunu İstanbul’a hediye ediyorum. Ben yapayım, işleteyim demiyorum. İsterse ihale açar yaparlar, isterlerse Belediye yapar. Kimseyi bulamazlarsa ben bunun yatırımcılarını bulurum.


Bir yılda biter, insanlar yıllarca kuyruk olur

- Ne kadarlık bir yatırım gerekiyor bu proje için?

40-50 milyon dolarla yapılır. Esas yatırım zaten yapılmış köprü var. Köprü gerdanlıksa bu da Kaşıkçı Elması olacak.

- Bu proje kısa zamanda gelir de getirir. Sonuçta her gün yüzlerce kişi seyir terasına gelir. Turistler gelir..

Kesinlikle öyle. Halka açık bir yer olacak. Restoran olmayacak. 16 saat çalışabilir.

- Bir sefer ne kadar sürüyor, kaç kişiyi taşıyabiliyor?

110 kişi alabiliyor. 15-20 dakika sürüyor. Ben yıllarca burada kuyruk olacağını düşünüyorum. Aslında daha sonrasında ikinci köprüye de yapılabilir. Bence öncelik Boğaziçi Köprüsü çünkü tarihi yarımadayı da görüyor. İstanbul’un Yıldızı, İstanbul’un yeni sembolü olur.

- Yapımı ne kadar sürer?

1 yıl içinde biter.

- Köprü trafiğini etkiler mi?

Köprü zaten revizyona alınacak, köprü revizyona alındığında köprü yeni elbisesiyle ortaya çıkar. Ben patentini Avusturya’dan aldım. Bu tip projelerde Avusturya patent veriyor. Foto çekimleri ve hediyelik eşya satışı gibi şeyler de olur içinde. İstanbul’a gelen tüm turistlerin uğrayacağı bir yer olur.

Yazının devamı...

Anish Kapoor: İstanbul’da çok boş mekan var

Çok heyecan verici. Bu yılın en çok konuşulan sergilerinden biri olacağını düşünüyorum. Dünyanın en ünlü heykeltıraşlarından Anish Kapoor İstanbul Sakıp Sabancı Müzesi’nde sergi açtı. Akbank’ın 65’inci yılı kapsamında Akbank’ın sponsorluğunda gerçekleşiyor sergi. Önceki gün Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer’in evsahipliğinde gerçekleşti açılış. Sir Norman Rosenthal küratörlüğünde gerçekleşen sergi 5 Ocak 2014’e kadar görülebilecek. Suzan Sabancı Dinçer’in projesiydi Anish Kapoor’u İstanbul’a getirmek. Sergide 32 eser var. Bahçede dev bir ayna ‘Gök Ayna’ karşılıyor ziyaretçileri. Anish Kapoor İstanbul için daha önce hiçbir yerde sergilenmemiş eserlerini de getirmiş. Hatta eserlerin bir kısmı son şeklini müzede almış. 12 tonluk eser de var aralarında. İstanbul’da birçok binanın taştan yapıldığından hareketle Kapoor İstanbul sergisinde taşlara, mermerlere, kaymaktaşı gibi malzemelere odaklanmış. Aynalar yine var, dipsiz, sonsuzluk hissini veren çalışmalar da var. Mimari ve mühendisliğin, teknolojinin sanatla buluştuğu ikonik eserler dakikalarca ve defalarca bakma isteği uyandırıyor. Mermerden yapılmış hamile bir kadın karnını andıran eser kucaklama, dokunma hissi uyandırıyor.

Ve Anish Kapoor

Kapoor yaşayan en ünlü heykeltıraşlardan biri, hatta en ünlüsü olarak gösteriliyor. Mumbai’de 1954’te doğmuş. 1970’lerden bu yana da İngiltere’de yaşıyor. Hindistan’daki boya pigmentlerinden etkilenerek yaptığı pigment heykellerle dikkat çeken sanatçı, 1990 Venedik Bienali’nde İngiltere’yi temsil etti. Sabancı Müzesi’nde 32 eser toplam 110 ton ağırlığında. Kapoor bu eserlerin büyük çoğunluğunu Londra yakınlarındaki bir taş ocağında yapmış.

Keşke Anish Kapoor İstanbul için İstanbul’da bir eser ortaya çıkarsa ve bu eser İstanbul’da kalıcı olsa.

Kapoor’un İstanbul yorumu

Kapoor’un İstanbul yorumu: “‘İstanbul’da çok boş mekanlar var. Şu estetik keşifte önemli olan tarih boyunca baktığımızda mekanın yeniden keşif edildiğini görüyoruz. Yeni sanat eserlerinde de bu çabanın devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. İzleyici tüm bunları felsefi bir bütün olarak düşünmelidir. İstanbul çok güzel bir şehir çok sayıda güzel şeyler var, zaten çağdaş olanın bu tarihi ortamda düşünmek lazım.”

Yazının devamı...

Avrupa’daki kriz seramik için fırsat

Avrupa’daki krizin Türk markaları için fırsat olduğunu belirten Seranit İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Ece Ceylan Baba, “5 yıl önce kalitesine rağmen markalarımızın Avrupa’da itibarı yoktu. Artık biliniyoruz, saygı görüyoruz” dedi.

Ece Ceylan Baba mimar, öğretim üyesi ve Seranit’in İcra Kurulu Başkan Yardımcısı. Seramik sektörünün büyük oyuncuları son dönemde Türkiye dışında da kendilerini kanıtladı. Seranit de bu markalardan biri. Başta İtalya ve İspanya olmak üzere 164 ülkede Seranit markası var. 4 şirketten oluşan Seranit’in hedeflerini, sektörün durumunu konuştuk.

Enerji maliyeti zorluyor

Sohbete geçmeden önce genç yönetici Ece Ceylan Baba’yı anlatmak isterim. Ece Ceylan Baba, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi’ni birincilikle bitirmiş. Yeditepe Üniversitesi’nde master yaptıktan sonra Hollanda ve İsveç’te ‘Kentsel Planlama ve kentlinin tasarıma dahil olma süreçleri’ üzerine okumuş. Eşi ile birlikte kurdukları mimarlık ofislerinde Seranit için tasarım yaparak başlayan süreç, Ece Ceylan Baba’yı Seranit’te profesyonel yöneticiliğe taşımış. Halen Bahçeşehir Üniversitesi’nde ders veriyor, aynı zamanda Seranit’in İcra Kurulu Başkan Yardımcısı.

- Porselen karo üretiminde Türkiye önemli bir ülke. Seranit de önemli bir oyuncu. Nedir üretim kapasitesi?

Seranit, 2002 yılında Sinpaş tarafından satın alındığında ortalama 1.5 milyon metrekare karo üretiyordu. Şimdi Seranit 18.5 milyon metrekare üretim yapıyor. Türkiye’nin toplam üretimi 160 milyon metrekare. Bizim için öncü olduğumuz şeyler çok önemli. Üretim teknolojisine yaptığımız yatırım, kalitemiz ve ürün tasarıma verdiğimiz önemle ayrışıyoruz. Üretim hacmimizi yükseltmekten çok standartlarımızı yukarı çekmeye çalışıyoruz. Olmayan yeni ürünleri çıkarmaya çalışıyoruz. Porselen karo çok teknik. Serra Seramik de bildiğiniz gibi gelişen özel bir markamız. Serra’da da yaptığımız birçok üründe öncüyüz.

- İspanya ve İtalya bu alanda dünyanın öncüleri. Siz bu iki ülkede de iddialısınız. Avrupa’da yaşanan ekonomik kriz sizi nasıl etkiledi? Seramik sektörü için bu kriz Avrupa’da fırsatlar doğuruyor mu?

5 yıl öncesine gidersek Avrupa’da Türk markası olmak kolay değildi. İtibar algısıyla ilgili bir durum bu. Hep kaliteliydik ama itibarı yoktu Türk markalarının. Bu yalnızca seramik sektörü için değil tekstil için de diğer sektörler için de geçerli. Ancak son 5 yıldır itibarımız da var. Biliniyoruz, saygı görüyoruz. Artık Seranit Avrupa’da çok iyi biliniyor ve bunun da arkası geliyor.

- Sektörün en büyük sorunu enerji maliyetleri olmalı. Büyümekten söz ederken elektrik ve doğalgazla ilgili öngörülerde bulunmadan stratejik plan yapmanız zor gibi...

Ne yazık ki öyle. Türkiye’de enerji büyük sorun. Bu da bizi her anlamda çok etkiliyor. Rekabet gücümüzü etkiliyor. Doğalgaz ve elektrik kullanıyoruz. Fırınlar doğalgazla çalışıyor, ürün karıştırıcılar ve pressler elektrikle çalışıyor.

Boşluğu doldurmalıyız

- Rakam verebilir misiniz? Elektrik ya da doğalgazın yükü ne kadar size?

40’a 40, 60’a 60 bir karonun maliyetinin yüzde 37’si enerji gideri. Satış, kâr, dağıtım yok. Bu rakam gerçekten korkunç. Avrupa’nın 2 katı, Çin’in 10 katı. Bu da rekabeti etkiliyor. Elektrik zammı sürekli gündemde. Ani kararlar alınıyor. Bunlar da bizi olumsuz etkiliyor.


- İtalya ve İspanya’da atak yaptınız bunlara rağmen...

Daha iyi de olabiliriz. Bunu da tüm sektör adına söylüyorum. Avrupa’da çok büyük daralma var. Çok ciddi anlamda durdular. Burada Türkiye için büyük bir fırsat olduğunu düşünüyorum. İspanya’da büyük çöküş var. Türk oyuncular için virajda olduğumuzu söyleyebilirim. Devlet biraz önümüzü açsa, enerji maliyetleri, tesisi maliyetleriyle ilgili seramik sektörünün önü açılsa Türkiye bu alanda çok ilerler. Avrupa’daki boşluğu doldurmalıyız. Marka gücümüz artıyor. Çin ve Uzakdoğu markalarıyla rekabet etmemiz imkansız. Ucuz maliyet konusunda aramızda kapanamayacak bir fark var. Ama kalite ve tasarımla çok ilerdeyiz. Avrupa, Amerika, Kanada hedefimiz olmalı.

VİTRAY YAPIYORUM

- İş dışında neler yaparsınız?

3.5 yaşında bir kızım var. Onunla zaman geçiriyorum. Pilates yapıyorum ve piyano çalıyorum. Vitray yaparım, gece geç saatlerde yapıyorum, bana çok iyi geliyor. Sosyal bir insanım, iş wdışında kendini eve kapatan bir insan değilim.

Dünyanın en iyi markaları mağazalarında kullanıyor

- Cironuz 309 milyon lira 2012’de. Bu yıl beklentiniz?

Ciro beklentimiz 400 milyon lira.

- Kaç satış noktası var Seranit’in?

Türkiye’de 200’ün üzerinde satış noktamız var.

- Yurtdışında ne kadar?

Dünyada 800 satış noktamız var.

- Kaç ülkeye ihracat yapıyorsunuz?

164 ülkedeyiz. En çok Avrupa’ya ihracat yapıyoruz. Avrupa’da daha çok Kuzey Avrupa ülkeleri, İspanya ve İtalya’ya ihracatımız var.

- Üretiminizin ne kadarını ihraç ediyorsunuz?

Üretimimiz yüzde 37’si ihracata ayrılıyor. Biz bu payı koruyacağız çünkü iç pazar da büyüyor.

- Seranit’i tercih eden markalar var mı? Sizlerin dünyaya açılımı biraz da bazı markaların vazgeçilmez markası olabilmekten geçiyor diye düşünüyorum...

Var ve bundan da gurur duyuyoruz. Örneğin Lacoste, Zara mağazaları, Imaginarium’un dünyadaki tüm mağazaları, Armani mağazalarını biz yapıyoruz. Roma Havalimanı’na indiğinizde Avrupa’nın en büyük seramik karo showroomu vardır, orada Seranit’i görürsünüz.



Kentliye sorulmadan kent dönüşmemeli

- Sektör nasıl etkileniyor kentsel dönüşümden?

Uzun yıllardır bu konu üzerine yazıyorum ve çalışıyorum. Kentliye danışılmadan kent de dönüşmemeli. Ben Levent bölgesinde bir çalışma yaptım. Eski Leventliler 1950’den beri orada olanlar hayatlarının nasıl değiştiğini anlattılar. Oralara yapılan kuleler oradaki hayatı tamamen değiştirdi.

İstanbul çok ciddi bir cazibe merkezi. Dünyada gerginlik var, tüm olanlara rağmen İstanbul çok göz önünde ve değerli. Bence biraz daha temkinli gidilmeli. Ölçeksizlik sorunu var. Tükete tükete nereye varacağız? Çok AVM ve birbirine benzeyen binalar yapıldı. Yaşam alanları daha özenle yapılmalı. Yerel sesler dinlenmeli. Çok merkeziyetçi yaklaşılıyor.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.