Şampiy10
Magazin
Gündem

Nezih Bey ‘barut’ gibi

Abdi İbrahim’in patronu Nezih Barut, 100 yıllık şirketin tarihindeki en büyük zararı yaşadığını belirterek, “Türkiye’de ilaç fiyatları çok ucuz, Türk ilaç sektörü yabancılara teslim olabilir” diyor.

‘Yunanistan’dan doktor getireceğiz, doktor açığını kapatacağız’ ‘Hastalar artık sıralarda beklemiyor’ Bunlar tamam diyebilirsiniz. Sağlık alanında çok sayıda reform yapıldı. Peki bu cümlelerin arkasına ‘Türkiye’de ilacın kalitesi düştü’ cümlesini eklesem... ‘Yakında Türkiye’deki ilaç sektörü tamamıyla yabancılara teslim olabilir’ de desem?’

Bu cümleler Türkiye’nin en büyük ilaç firmasının sahibi Abdi İbrahim’in patronu Nezih Barut’a ait. Önceki akşam bir grup gazeteci arkadaşımla birlikte Abdi İbrahim’in sahibi Nezih Barut ve eşi Berrak Barut’un evlerinde verdikleri davetteydik.

Şirketler zor durumda

Nezih Barut’la son yaptığım röportajda, “Türkiye gereken adımları atarsa ilaç üssü olabilir” demişti. Bu kez Nezih Barut ‘olumlu’ ifadeler kullanmıyor. Hatta tam aksine, “Türkiye ilaç sanayini kaybetmek üzere’ diyor. Türkiye’nin sektördeki lider şirketi 100 yıllık Abdi İbrahim’in de bu yıl tarihindeki en büyük zararı yaptığını anlatıyor. “Bizim gibi birçok ilaç şirketi zor durumda. İşçi çıkarıyorlar. Bazı departmanlarını kapatıyorlar” diyor.

Barut, Türkiye’de ilaç fiyatlarının ucuz olmasının sektörü çok olumsuz etkilediğini anlatırken, “Eğer Yunanistan’dan daha ucuz ilaç satacaksak başka önlemler alalım” önerisini de getiriyor:


“Biz 1.95 eurodan iş yapıyoruz. Bakanlar Kurulu kararnamesinde belirtilmişti, kurlar artıkça bizim devlete verdiğimiz ilacın da fiyatı artacaktı. Ama artmıyor. Dahası ilaç tüketimi artıyor. Her satılan ilaç ile biz daha da zarar ediyoruz. Bize ödenmesi gereken kur farkı ödenmiyor. Türkiye’de ilaç Hindistan’dan ucuz, her halde Etiyopya’dan bile ucuzdur. Bu tüm sektörü çok olumsuz etkiledi.”

Başbakan’a dosya verdik

Barut, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’na sorunlarını aktardıklarını ancak Bakan’ın da elinin kolunun bağlı olduğunu, konunun Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan tarafından çözülebileceğini söylüyor. Hatta Başbakan’ın son yurtdışı seyahatinde ilaç sanayicileri olarak bir dosyayı da Başbakan’a iletmişler.

Nezih Barut’un altını çizdiği en kritik noktalardan biri de şu: “İlaç firmaları Ar-Ge’ye yatırım yapamaz halde. İstanbul’da kuracağımız yeni tesisin inşaatını durdurduk. Kâr olmazsa ilaç firmaları yatırım yapamaz, sektörden yatırım yapması beklenemez. Biz her şeye rağmen geçen yıl 15 milyon euroluk yatırım yaptık ama sektör para kazanamıyor.

Devlet bizden ilaç alırken Avrupa’daki en ucuz fiyattan işlem yapıyor, bir de üstüne yüzde 41 iskontolu veriyoruz. Bu kadar baskı olunca ilacın kalitesi düştü. Kalitesi bitti demiyorum. Ama etken maddeyi almanız gereken yerden değil, daha düşük kaliteden satandan alıyorsunuz. Kalite düşünce yüzde 90-95 tesirli oluyor. Eskiden problemli ilaç yüzde 1’di, şimdi 2.”

Ucuz ilaç satışları ve rekabet ortamı için ilaç sanayicileri olarak, “SGK’ya verilen iskonto kalksın. Yunanistan’dan ucuz olsun ama SGK’ya verilen iskonto kalksın” önerisini gündeme getirdiklerini de anlatan Barut, şöyle devam ediyor:

“İlacın kalitesinin düşmesi konusu aktif madde az konulmasıyla ilgili değil, kontroller azalıyor. Kullanılan hammaddeler farklılaşıyor. Çok risk. Şu grup bu grup ilaçlarda kalite düştü demek yanlış olur. 1000 ilaçtan numune alınıyor, kalite düştüğü görünüyor.”

Onkolojide kaçak ilaç geliyor

Nezih Barut ile konuşurken hemen aklımıza kanser hastaları geliyor ister istemez. Onkolojide ilaç sıkıntısı yaşandığını son dönemde sık sık duyuyoruz. Bunu Nezih Barut da doğruluyor. “Onkoloji’de kaçak ilaç geliyor. Ne yapsınlar. Burada olmayınca yeteri kadar dışarıdan bir şekilde geliyor. Şu an Türkiye’de ilaç sektörü zararda olmasına rağmen fedakarlık yapıyor, halkı ilaçsız bırakmıyor ama ileride bizi daha zor günler de bekleyebilir. Bu yüzden başta Başbakan ve ilgili Bakanların önlem almasını bekliyoruz” diyor.

Yazının devamı...

Lafayette Anadolu’da cazibe noktası olacak

Lafayette’i Anadolu yakasına taşıyacak olan Demet Sabancı Çetindoğan, “Lüks markalar Avrupa yakasında kümelendi. Anadolu yakasına yatırım yapmaktan memnunuz” dedi.

Demet Çetindoğan Sabancı eşi Cengiz Çetindoğan ile birlikte kurduğu Demsa ile birlikte hızla büyüyor. Sabancı Ailesi’nin ‘girişimcilik ruhu’ ağır basan kadınlarından biri Demet Sabancı Çetindoğan. Perakende sektöründe önemli bir oyuncu haline geldiler. Yakında Maçka’da otelleri açılacak. İnternet üzerinden e-ticaret ve eğitimle ilgili yeniliklere imza attılar. ZTV ve Fashion TV ile girdikleri medyada da büyüdüler. Kök hücre ve turizm sektörüyle ilgili de işler yapıyorlar. Demet Sabancı Çetindoğan ayrıca Ömer Sabancı ile DENSA şirketinde de denizcilik sektöründe yatırımlar yapıyor. Uzun süredir çiftin bir müze kurma hayali var. Bu konuda da son noktaya gelindi.

Biz lüks mağazacılık devi Harvey Nichols’ta buluştuk. Bu arada EMAAR projesinde açılacak Lafayette’i de Demsa Türkiye’ye getiriyor. Kısaca hatırlatalım. Demet Sabancı Çetindoğan, Hacı Sabancı ile Özcan Sabancı’nın kızı. Demet Sabancı Çetindoğan Forbes’in 2013 rakamlarına göre Türkiye’nin en zengin isimleri listesinde 46’ncı sırada.

Basketbolda tanıştık

- Çalışmaya nasıl başladınız? Okurken iş deneyiminiz oldu mu ya da büyükleriniz sizi işe götürür müydü?

Rahmetli babam beni ortaokul yıllarından itibaren fabrikaya götürdü. Adana’da cumartesi günleri yarım günü çalışma hayatı vardı. Kuzenim Emine Sabancı Kamışlı’yla hem oynar hem de ortamın kokusunu alırdık. Pamuk balyaları nasıl iplik oluyor, iplikler kumaşa nasıl dönüşüyor, takip ederdik. O yaşlarda olan biteni anlamaya çalışmak büyük tecrübe diye düşünüyorum. İlk profesyonel işim ise 1988 yılında TEKSA’daydı. Başladık ve devam ettik.

- Sabancı Holding’le yollarınızı ayırdınız. Eşinizle ortak iş kurdunuz. Öncelikle siz eşinizle nasıl, nerede tanıştınız?

Çalışıyorduk beraber ama öncesi var. Ben okurken basketbolla çok ilgiliydim. İkimiz de sporcuyken basketbol turnuvasında tanıştık. Arkadaşlık döneminden sonra da evlenmeye karar verdik. 1999 yılında grup şirketinden ayrıldık.

- Perakende sektörüyle başladınız. Bunun nedeni neydi?

Mothercare ile başladık. Biz çocuklarımızı büyütüyorduk o dönemde. Çok çocuk markası var ama Mothercare hepsinden ayrılıyor. Biberondan annelerin ihtiyaçlarına kadar her şey vardı. Türkiye’de olması gerektiğine inandık. Peş peşe geldi diğer markalar.

- Türkiye’de lüks alışverişte artış var. Brandroom ve Harvey Nichols’la bu alanda yol alıyorsunuz. Ve lüks artık ulaşılmaz değil. ‘Ulaşılabilir lüks’ moda dünyasının parlayan yıldızı son 3-4 yıldır. Lüks ve ulaşılabilir lükste sizin iddianız nedir?

Perakende işinde hep büyük markalar öne çıkıyor. Bize baktığınızda ulaşılabilir lüks markalarımız da çok var. B ve B artı grubu müşteriye de sesleniyoruz. Çok marka Türkiye’ye girdi. Lüks markaları takip edenler modayı da çok iyi takip ediyor. Her yıl yeni tasarımcılar çıkıyor. Sosyal medya takibi hızlandırdı. Bizler de mümkün olduğunca hızlı gelişimden pay almaya çalışıyoruz. Bir grup var ki lüks tüketici bilindik marka ve tasarımcılardan ayrılmak istemiyor. Bir grup da modern genç tasarımcıları takip etmek istiyor. Biz bu iki gruba da hitap ediyoruz.

150 mağazamız oldu

- Mağaza sayınız kaç oldu?

114’ten 150’ye çıktık bu sene. İki Harvey Nicholas da bu sayıya dahil. 2014’te 15 yeni mağaza açacağız.

- Ve yeni bir lüks alışveriş devi sizle geliyor Türkiye’ye. Galerie Lafayette. Avrupa değil Anadolu yakasında açılacak. Anadolu Yakası riskli değil mi?

2015 yılında geliyor. İnşaatta gecikme olmazsa açacağız. Bizi çok heyecanlandıran bir proje. Anadolu Yakası’nda olması da bizim açımızdan önemli. Bence şehircilik anlamında özene ihtiyaç var. Lüks mağazalar da Avrupa Yakası’nda belli noktalarda kümelendi. Trafik sorununu da çok arttı. Biz Asya’da bu yatırımı yapmış olmaktan dolayı mutluyuz. Avrupa Yakası’nda lüks mağazalar çok çoğaldı. Lafayette orada cazibe noktası olacak.



Lüks müşterisi de indirimi bekliyor

- Lüks alışverişte nedir olmazsa olmaz sizin için?

Eğer mağazanız Paris, Londra, Milano’daki mağazaların sunduğu alternatifi sunamıyorsa müşterinin sadakatini sağlamakta zorlanırsınız. Müşterinize asla yoksunluk ve yetersizlik duygusu geçirilmemeli.

- İndirim beklentisi sektörde çok fazla. İndirim olmadan alışveriş yapmıyor önemli bir kesim. Bu sizi zorlamıyor mu?

İndirim günleri sınırlanmalı. Türkiye’de çok kez konuştuk ama işlemiyor düzenlemeler. Aslında tüketiciye faydalı gibi görünse de zararlı. Müşteri hep beklentide. Maalesef çok sık promosyonlar söz konusu oluyor. Lüks tüketici de bu beklentide Türkiye’de. Ama yine de bu kitle için de Türkiye’den alışveriş her zaman daha avantajlı.

- Taksitle olduğu için mi?

Bu da var...

Engelliler için rehabilitasyon merkezi yapacağız

- Piyano çalıyorsunuz...
İş stresinden nasıl uzaklaşırsınız?


Piyano çalıyorum. Beni rahatlatıyor. Artık sosyal sorumluluk işleri çok zamanımı alıyor. Son olarak Hayat Paylaşım Derneği’ni kurduk. Engelli kişilere rehabilitasyon merkezi yapacağız. Çok kapsamlı bir merkez olacak.

Haliç’teki müzeye Zaha Hadid imzası

- Bir müze için yola çıktınız. Aksilikler oldu, biraz uzadı ama bu arada sizler de koleksiyonunuzu çok zenginleştirdiniz. Haliç’teki müzenizin mimarı da dünyaca ünlü Zaha Hadid. Ne zaman açılacak müze?


Müzeyi biz de bekliyoruz. Çok uzadı. İnanın her soru geldiğinde inşallah 2 yılda bitecek diyoruz. Şükür yasal izinler bitti. Zaha Hadid Pritzker Ödüllü bir mimar. İngiltere’de yaşıyor. Amerika’dan teknik donanımlar yapılacak. Biraz daha hızlanacak artık. 2015 sonuna yetişecek. 3 bine yaklaştı eser sayısı. Orası müze adası olacak. Bizim için çok önemli. Özellikle İstanbul’da sanat işleri çok arttı. Uluslararası firmalar da ilgi gösteriyor. Her yapılan etkinlik bir öncekinden iyi oluyor.

- Koleksiyonunuzda çok değerli eserler olduğunu biliyoruz... Siz hangi sanatçılardan etkileniyorsunuz?

Biz müzemizde Türk resim sanatının tarihinin başlangıcı kabul edilen 19’uncu yüzyılın ikinci yarısından günümüze gelen eserlere yer vereceğiz. O dönemleri belirleyen başyapıtlar olacak müzemizde. Türk hat sanatında ekol oluşturmuş Yakut Mustasimi, Ahmed Şemseddin Karahisari, Şeyh Hamdullah, Hafız Osman, Abdullah Zühdi, Muhsinzade Abdullah, Mahmud Celaleddin, Mehmet Şevki gibi isismler yer alacak. Osman Hamdi, İbrahim Çallı, Nazmı Ziya ve birçok değerli isim olacak müzemizde...



Ortaklarımız biraz bize benziyor

- Bir başka girişiminiz de online alışveriş. Çok sayıda rakibiniz var... Sektördeki rekabet ortamı sizi zorlamıyor mu? Bir de TV’den alışveriş işiniz var...

MCJ internet ve TV üzerinden uygun alışveriş alternatifi sunuyoruz. Moda, sağlık, çocuk, kişisel bakım, mutfak, ev gibi kategorilerde en iyi markaları buluşturuyoruz. MCJ’de Koreliler’le ortağız yüzde 50-50. Samsung Ailesi’nden çıkma bir şirket. Biraz bize benziyor. Onlar da Samsung’tan ayrılıp kendi şirketlerini kurmuşlar. Asya’da bir numaralar, umarım biz de Türkiye’de 1 numara oluruz. Bu da geleceğin işi. Onların tecrübelerinden çok yararlanıyoruz.

- Siz yapar mısınız internetten alışveriş?

Ben internetten de TV’den de alışveriş yapıyorum. Annem tamamen TV’den alışveriş yapıyor, kızım ise tamamen internetten... Televizyon alışverişin avantajı ürünü çok iyi anlatması... Teknoloji aletleri ve mutfak aletleri çok tercih ediliyor.

Yazının devamı...

Edirne’de ‘tarihi’ dönüşüm

Edirne’de tarihi yapılar restore ediliyor ve çevre düzenlemeleri yapılıyor. Edirne Sarayı ve çevresi, cami ve kervansarayların çevresini de içine alan Edirne Tarihi Dönüşüm projesini ise Nef İnşaat yürütüyor.

Edirne’de tarihi yapıyı koruyan, şehri güzelleştiren ve bunlara ek olarak şehrin ekonomik hayatını zenginleştirecek bir dizi proje hayata geçiyor. Bunları yerinde görmek için Edirne’ye gittim. Edirne Valisi Hasan Duruer, Edirne Gönüllüleri’nden Tuna Bekleviç’le birlikte şehri gezdik. Trakya Üniversitesi Rektörü Yener Yörük’le ve Güzel Sanatlar Fakültesi dekanı Ahmet Sınav’la da sohbet ettik.

Edirne Sarayı, Selimiye Camisi çevresi, Ekmekçizade Kervansaray’ı, Hıdırlık Tabyası, Edirne Sinagog’u, Arasta Çarşısı...

Edirne’nin her yeri seyirlik, şehrin atmosferi şahane ama ne yazık ki birçok ilimizde olduğu gibi Edirne de çarpık yapılaşma nedeniyle hak ettiği yerde değil. Su kesintisi, elektrik kesintisi, çöplük sorunu... Evet bunlar da var. Acil çözüm bekliyor Edirne. Biz Vali Hasan Duruer ile birlikte restorasyonu başlayan ve başlayacak yerleri gezdik, yeni yapılacak projeleri dinledik. 30 tarihi cami, 120 tarihi çeşme var Edirne’de. Her köşe başında tarih var.

Nef İnşaat yürütüyor

Ve işte yakında Vali Hasan Duruer’in çabalarıyla şehirde ‘tarihi dönüşüm projesi’ başlatılıyor. Aslına bakarsanız bir süredir tarihi yapıların restorasyonu ve çevre düzenlemeleri yapılıyor. Mimar Sinan’ın 80 yaşında yaptığı ustalık eseri Selimiye Camii çevresi düzenlenmiş. Hıdırlık Tabyası restore ediliyor. En son Balkan Savaşı’nda kullanılan tabya ve çevresinin restorasyonu bittiğinde Edirne yeni bir çekim alanı daha kazanacak.

Edirne Sarayı ve çevresi, cami ve kervansarayların çevresini de içine alan Edirne Tarihi Dönüşüm projesini Nef İnşaat hazırlıyor. Nef İnşaat’ın Yönetim Kurulu üyesi Erden Timur sık sık Edirne’ye geliyor, projesi üzerine çalışıyor. Proje tamamlandığında tarihi doku korunarak yeni yürüyüş yolları yapılacak.

Havacılık üssü oluyor

Daha önce Bilgi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Rıfat Sarıcaoğlu’yla yaptığım röportajda yazmıştım. Edirne Sivil Havacılık olarak çok uygun bir yer. Vali Hasan Duruer, yakında şehrin sivil havacılık eğitimleri verilen bir üs olacağını söylüyor. Ulaştırma Bakanlığı gerekli incelemeleri tamamlamış. Havacılıkla ilgili tüm eğitimlerin verildiği, ayrıca sportif uçuşların da yapıldığı bir yer olacak Edirne. Vali Duruer, Bilgi Üniversitesi, Borajet, Atlasjet, Türk Hava Kurumu ve Ekim Alptekin’in projeyle ilgilendiğini anlatıyor. Bakalım kim alacak bu işi, izleyip göreceğiz.

Abdi İbrahim, külliyeyi restore edecek

Edirne’de 2. Beyazıd Külliyesi Sağlık Müzesi’ni Abdi İbrahim İlaç Şirketi restore edecek. Abdi İbrahim Kurumsal İletişim Direktörü Yasemin Öngören, restore edilecek külliyede 1488 yılında tıp eğitimi verilmeye başlandığını hatırlattı. Evliya Çelebi 1652 yılında külliyeyi gezip eğitim alan öğrenciler için “Her biri Eflatun, Aristotalis, Pisagor... “demiş. Şuruphanesi, akıl hastalarına müzikle eğitim verilen bölümlere sahip muhteşem bir bina. Abdi İbrahim’in sahibi Nezih Barut, Külliye’deki Trakya Üniversitesi’ne bağlı Sağlık Müzesi’ni 2 milyon liraya restore ettirecek. Trakya Üniversitesi Rektörü Külliye’nin Selimiye Camii’nden sonra en çok gezilen yer olduğunu ve yılda 250 bin kişinin ziyaret ettiğini söylüyor.



Russel Crowe film çekecek

Edirne’de Faruk Malhan’la da özel bir çalışma yürütülüyor. Bir süre önce Russell Crowe da Çanakkale Savaşı üzerine çekeceği film için Edirne’yi ziyaret etmişti. Trakya Üniversitesi’nin Karaağaç’taki Güzel Sanatlar Fakültesi muhteşem bir bina. Mimar Kemalettin tarafından 1911’de yapılmış. Crowe, Dekan Prof. Ahmet Sınav’a o binada 3-4 sahne çekeceğini söylemiş.

Edirne’de tarihi diziler ve filmler için bir plato kurulması için de çalışmalar başlatılmış. Başbakan Tayyip Erdoğan 8 Aralık’ta Edirne’de olacak. Ak Parti’nin Edirne’de işi zor ama Edirneliler’in de yeni proje beklentisi yüksek. Şehir yatırım bekliyor.

Yazının devamı...

Maslak, İstanbul’un Soho’su haline gelecek

Maslak ve Levent’in İstanbul’un yeni yüzü olduğunu söyleyen Erol Özmandıracı, “Londra Dubai ve New York’ta bu tip iş bölgeleri sanatla iç içe geçti. Maslak’ta da bu olmalı” dedi.

Londra, Dubai ve New York’ta iş bölgeleri zaman içinde değişim yaşadı ve sanatla iç içe olan yaşam alanlarına dönüştü. Maslak neden böyle olmasın? Erol Özmandıracı, 42 Maslak projesinin farklılığı ve iddiasını bu noktadan hareketle anlatıyor. Erol Özmandıracı AVM, ofis, rezidans ve otelden oluşan 42 Maslak projesinin yatırımcısı Bay İnşaat Yönetim Kurulu üyesi. Özmandıracı’nın Sun Plaza’daki tüm Maslak’ı kuşbakışı gören ofisinde Maslak’taki hayatı değiştirme iddiasındaki projesini konuşmak için buluştuk. Sohbete geçmeden önce Erol Özmandıracı’yı tanıtalım. Özmandıracı, İngiltere’de B.A. Economics, Syracuse University’de okur. Bir süre yurtdışında çalıştıktan sonra Esteks Dış Ticaret Şirketi’ne geçer. Eralteks’in de kurucu ortağı olan Özmandıracı, 1997 yılında Nesim Özmandıracı tarafından kurulan Bay İnşaat’a ortak olur. Toplam 950 milyon TL’lik yatırımla hayata geçen 42 Maslak projesini Erol Özmandıracı’dan dinleyelim.


Genç ve dinamik roje

-42 Maslak projesi Bay İnşaat’ın bugüne kadar gerçekleştirdiği projelerden farklı. Sizin için farklı bir deneyim olmalı...

Doğru biz uzun süre butik projeler yaptık. Aile modelleri, büyük tip daireler ve villalar yaptık. 42 Maslak ise bugüne kadar yaptıklarımızdan çok farklı.

42 Maslak genç, dinamik, şehrin gerçek yüzünü yansıtan bir proje...

- İş merkezi Maslak... Siz AVM ve ofis dışında rezidans da yapıyorsunuz. Bu bölgede yaşamayı kimler ister?

İstanbul’un A segmentinin şehir yaşamını seven yüzüne hitap ediyoruz. O müşteri grubunu ve beklentilerini biz tanıyoruz. Doğru ofislerin yoğun olduğu bölge. Çok sayıda ofis var.

- Altyapı sorunları ve yoğun trafik olan bir bölge... Akşamları da ıssız. Maslak da değişecek mi?

Biz bunu söyleyerek yola çıktık. İlk başta yalnızca ofis yapmayı düşünüyorduk. Ancak masaya oturunca şunu gördük. Levent ve Maslak, İstanbul’un yeni yüzü. Binalar yeni. Şehrin merkezinde, her yere yakın. Burası yalnızca ofislerle dolu bir bölge olmamalı. Biliyorsunuz fabrikaların olduğu bir bölgeydi, büyük değişim yaşandı. Bizim olduğumuz arazi için de bu geçerli. Ancak bu dönüşüm bitmedi. Bu kadar şehrin merkezinde olan bir yer yalnızca ofis yaşamının olduğu bir bölge olarak kalamaz. Maslak’ın konumu çok uygun.

- Değişim devam edecek. Oto Sanayi Sitesi de taşınacak. Bu da uzun zamandan beri söyleniyor. 10 yıl sonra nasıl bir yer olacak bu bölge?

Eskiden Levent’in daha öncelikli bir durumu vardı. İstinye Park’ın açılışı, İstinye’nin gelişimi Maslak’ı daha da hareketlendirdi. Gece gündüz şehir yaşamının hareketli olduğu yeni, modern şehir hayatı olacak bu bölgede. Biz de burada sanatı eksik gördük. Londra, Dubai ve New York’ta da bu tip iş bölgeleri zamanla sanatla iç içe geçti ve büyük bir dönüşüm yaşadı. Maslak’ta da bu olmalı.

Sanat aşısı yaptık

- O zaman farklı bir kitleyi de çekeceksiniz Maslak’a. Ya da gündüz çalışmak için ofislerine gelenlerin yaşamak için de tercih ettiği bir bölge mi olacak?

Bizim kalite, yönetim ve profil anlayışımız daha önce yaptığımız projelerle ortada. Bu saydığım 3 özellik projenin bitiminden sonra o projeye değer katmaya devam ediyor. Biz 42 Maslak’la bölgeye tasarım ve sanat aşısı yaptık. Soho bir zamanlar karanlık depresif bir yerken şimdi çok canlı. Bunun gibi. Maslak’ta da evet çok yeni bina yapıldı ama bize göre bu yapıların ruhu eksikti. Maslak’ta biz bu konuda öncü oluyoruz. İstinye’de önce İstinye Park oldu. Burada da değişim olacak. Gelecekte Maslak daha da ivme kazanacak. Şu an hak ettiği ama fakında olmayan değerleri de kazanacak Maslak.

- Sanatla iç içe derken neler yapacaksınız?

Endüstriyel ve çağdaş sanat olacak. Şehir sanatı İstanbul’da yeteri kadar gelişmedi, gelişemedi. Sanat dediğimizde girişlere iki üç tablo koyup, birkaç heykeli projelere yerleştirmekten bahsetmiyorum. Sanat odak noktası bizim için. Türkiye’de bugüne kadar yapılmamış bir iş yapıyoruz. Bu projenin küratörleri var. Bunu yaparken bana ‘Deli’ dediler. Böyle bir projede sanatın odak olması beklenmiyor. Küratör ekibimizin başında Pelin Dinç var.

- Küratörü olan tek gayrimenkul projesi!

Tam da öyle. Artful Living adlı bir sanat portalı da kurduk. İyi bir ekibimiz var. Mimarlarımız sade yapı üzerine sanatla görsel efektleri yakalıyor. Herhangi biri gelip gezebilecek. Galeriler ve gösteri merkezi olacak. Büyük bir gösteri merkezi değil, tamamen butik. Tiyatro, dans olacak. Caz dinletileri olacak. Burası İstanbul’un kalbi.

Kentsel dönüşüm için İstanbul’un daha değerlenmesi lazım

- Kentsel dönüşüm projelerinin içinde olacak mı Bay İnşaat bundan sonra da?

Olmazsa olmaz. Kaçınılmaz geleceğimiz. Yeni araziler üreteceğimize var olan yanlış yapılaşma düzenlenmeli. Bu iş hiç kolay değil.

- Sizce en büyük sorun ne? Çok tıkanma noktası var...

İstanbul’un biraz daha değerlenmesi lazım. Bu anlamda İstanbul tam hazır değil kentsel dönüşüme. İstanbul’a yabancı ilgisi daha artmalı. Değişim pilot bölgelerden, merkezden başlayacak. Merkez dışı fiyatlar çok düşük. Bazı projelerde maliyetine satış var. Rakamlar çok düşük. Şehir merkezinde ise ciddi karlar oluştu. Ancak dönüşüme yerel tepkiler var. Dönüşüm istemiyorlar. Yaşlı, yıllarca aynı evde oturmuş insanların da bu tepkisi anlaşılmalı. Biz inşaat işinde devam edeceksek kentsel dönüşüm içinde yer almalıyız. Maslak da kentsel dönüşümün içinde.

- Yabancı ilgisi nasıl sizin projeye?

Toplu satışlarda ilgi var yabancılardan. Biz hedeflediğimiz profile yöneldiğimiz için yabancı müşteriye odaklanmadık. Ancak fon kuruluşlarıyla masaya oturduğumuzda çok ilgi gördük. Bu arada bizim projemizin bir bölümüne Turcas yerleşiyor. 2014’ün sonuna doğru rezidans teslimlerini yapacağız . Ofis teslimleri başladı.

- 42 Maslak’ta fiyatlar nasıl?

42 Maslak projesinde 42 katlı 2 kule var. AVM’si ve ofis katları ve 200 odalı bir oteli de kapsayan projenin mimari projesini dünyanın en bilinen mimari gruplarından İngiliz Chapman Taylor ve Turgut Toydemir/Piramit Mimarlık gerçekleştirdi. Rezidanslarda metrekare fiyatları 5.500-7.500 dolar arası, ofis fiyatları 5.000-7.000 arası...

Gece ve gündüz farkı ortadan kalkacak

- 18.00’den sonra Maslak ıssız olmayacak iddiasındasınız...

Şimdilik öyle. Bölgenin gelişme potansiyeline bakın. Maslak’ta gece gündüz nüfüs farkı ortadan kalkacak. Bu yalnızca konut, AVM ve otel yapmakla olmaz, dediğim gibi ruh katılmalı. Bu da sanatla mümkün. Ayrıca Oto Sanayi artık bu bölgede kalamaz. O bölge ile ilgili de güzel projeler var. Biz faydalı bir virüsü bölgeye katıyoruz. Yalnızca şık, kaliteli daireler değil alternatif yaşam alanı oluşturduk. Bu arada sanat için yalnızca sanatçı yeterli olmuyor. Sanatçıların performanslarını sergileyecekleri yerlere ihtiyaç var. Maslak’ta da böyle bir açık vardı. Biz özel sektör olacak da bu farkı yaratabiliriz. İş dünyası artık sanatla çok daha ilgili. Ama bu yalnızca eser almakla da olmuyor. İş dünyası sanatçıların üretebilecekleri mekanlar da yaratmalı.

- Nasıl bir otel olacak bu projede?

5 yıldızlı bir otel olacak. AVM de olacak. ‘AVM çok fazla oldu bölgede’ diyeceksiniz. Ben de katılıyorum size. Bizim AVM’miz öyle büyük değil. Daha çok otelde kalanların, ofislerde yaşayanların, oradaki ev sahiplerinin ihtiyaçlarına yönelik bir AVM olacak. Binlerce insan yaşayacak, çalışacak. 200 odalı bir otel var. Biz ağırlıklı restoranlar, ihtiyaç dükkanları, galeriler, tasarım dükkanları, sanat cafeler düşünüyoruz. Dünyanın en iyi yerinin yanında farklı bir iş yaparsınız ve o farklılıkla yaşarsınız. Bizim AVM öyle olacak. Otelimiz de sanat odaklı olacak.

Yazının devamı...

Uluslararası lüks markaları Batı Karadeniz’de üretiyor

Ramsey ve Kip’in sahibi Gürman Grubu; Armani, Zegna gibi uluslararası lüks markalar için de üretim yapıyor.

Erkek giyim markası Ramsey’in İcra Kurulu Başkanı Hüseyin Doğan’la birlikte Kastamonu’ya gittik. Batı Karadeniz Bölgesi Ramsey’in üretim üssü. Kastamonu, Karabük ve Safranbolu’da markanın gömlek, takım elbise, pantolon fabrikaları var. Bu fabrikalarda hem Ramsey ve Kip markalı ürünler hem de dünya markalarına üretim yapılıyor.

Hüseyin Doğan, bir grup gazeteci arkadaşımla birlikte beni 2014 ilkbahar-yaz sezonunda müşterileriyle buluşturacakları Zero Weight Gravity konseptini yerinde göstermek için çağırdı. Üretim tesislerinde ‘en hafif’ takım elbise ve ceketlerin nasıl üretildiğini gördük. Hatırlarsınız Ramsey Zero Weight konseptiyle daha önce yüzde 50 daha hafif takım elbise üretti. Bu ürün sayesinde müşteri sayısında yüzde 35’lik artış yakaladı. Marka daha çok genci çekti.

Takım elbise 700 gram

Şimdi bu teknolojiyi bir adım daha ileriye taşıdı Ramsey ekibi. Üstelik bu kumaş, kulp, dizayn yani kalite bütünlüğünü bozmadan bu gerçekleştirildi. ‘Tüy gibi hafif’ hissi veren takım elbiseler üretildi Ramsey tesislerinde. 700 gr’a kadar düştü bazı takım elbiselerin ağırlıkları. Bu konuyla ilgili ayrıntılardan ama önce markayla ilgili bilgileri aktarmak istiyorum.

Öncelikle neden Batı Karadeniz Kastamonu’da yapılıyor üretim? Markanın kurucusu Remzi Gür, Kastamonulu. Remzi Gür Hüseyin Doğan’ın eniştesi. 1988’de ilk üretim tesisi bölgede faaliyete geçiyor. O yıllarda Ramsey Türkiye değil daha çok yurtdışı odaklı. Doğan da İngiltere’de teknoloji yatırımı için araştırma yaparken, aynı bölgede toplanan ve daha çok kadınların iş gücüne katıldığı modelden etkileniyor.

Çalışanların % 75’i kadın

O yıllarda da Safranbolu’da kadınların çoğunun evinde dikiş makinesi var. İlk tesisler ilk etapta deneme amaçlı kuruluyor, daha sonra da hızla büyüyor. Ramsey bölgede özellikle kadınlar ve gençler için önemli bir istihdam yaratmış durumda. Kastamonu gömlek fabrikasında 283 kişi, Araç’ta 390 kişi, Safranbolu fabrikasında ise 964 kişi çalışıyor. Çalışanların da yüzde 75’i genç kadınlar. Safranbolu fabrikasının 17 bin metrekarelik kapalı alanı var. Gömlek ve takım elbise üretimi yapılıyor, işçilerin tek tek performansı ölçülüyor. Doğan, ‘Altyapı, kapasite ve inovasyon gücümüzle Avrupa’nın ilk 5 üreticisinden biriyiz’ diyor. Avrupa’ya ihracatlarının 3’te biri erkek giyiminin en iddialı adresi İtalya’ya.

Devlere üretim

Kapıdan çıkarken aynı üretim bandı üzerindeki ceketleri görüyoruz. Tek tek bakıyorum. Biri Armani, biri Ermenegildo Zegna, biri de Ramsey markalı. Armani ceketin üzerinde 359 euroluk fiyatı da duruyor.

Lüks erkek giyim markalarına da uzun yıllardan beri üretim yapıyor Ramsey. Ve kendi markasıyla ürettikleri ceketlerin aynı kalitede olduğunu orada bizzat görüyoruz. Ramsey’in üretiminin yüzde 50’si ihracata ayrılmış durumda. Geçen yıl 23 milyon euroluk ihracat yaptı Ramsey.

40 dakikada bir gömlek

Fabrikaları gezerken her aşamayı inceledik. Kumaşların çoğu İtalyan. 30 farklı makinede 48 farklı operasyonla, 40-50 dakika arasında bir gömlek üretiliyor. Karabük, Safranbolu ve Araç’taki fabrikalarda toplan günde 2 bin ceket, 2 bin pantolon, 2 bin gömlek üretimi yapılıyor. Tüm bu üretimlerinin yüzde 50’si Ramsey için, diğer yüzde 50 ise farklı markalara yapılan üretimlere ayrılmış durumda. Armani, Zegna dışında Dunhil, Kenneth Cole, Reiss markalı ürünleri de görüyoruz. Avusturalya’dan Ortadoğu ve Rusya’ya kadar farklı ülkelere ihracat var. Ramsey 2013 için hedeflediği yüzde 15’lik büyüme hedefini de yakalamış. 2014 yılında marka parfüm de çıkaracak. Ramsey 2000’li yıllardan sonra kendi markasına yatırım yapmaya başladı. Şu anda 18 ülkede 38 mağazası var. 2013 sonuna kadar Ramsey’in yurtiçi mağaza sayısı 70 olacak. Hüseyin Doğan, 5 yıl içinde yurtiçi ve yurtdışında 250 satış noktasına ulaşmayı hedefliyor.



Liverpool anlaşmayı uzattı

Markanın 2014 yılında ilkbahar-yaz sezonunda çıkaracağı yeni konsepti Zero Weight Gravity yeni bir teknolojiyle üretildi. Kullanılan her şey hafiflemiş. Hüseyin Doğan, ‘Hafifi yapmak marifet değil, kaliteli, konforlu, dikiş tekniği üstün teknolojiyle hafifliği yakalamak önemli. Artık kimse ağırlık istemiyor’ diyor.  Bu arada, Ramsey 2 yıldır Liverpool’un sponsoru. 2+1 opsiyonlu olan anlaşmayı Liverpool uzattı.

Liverpool kullandıkları kolleksiyonu da genişletmelerini istemiş. Doğan,’ 100-150 yıllık markaların bir gücü var, bunu inkar etmek mümkün değil. Ar-Ge’mizle, üretim gücümüzle Ramsey’i global bir marka yapmaya çalışıyoruz. Farklı işbirliklerine gidiyoruz” diyor.

Yazının devamı...

Reklam kariyerini noktaladı kendi internet sitesini kurdu

Reklamcılık sektöründeki 15 yıllık birikimini bırakıp girişimci olan Yonca Muslubaş, e-ticaret sitesi kurdu. Çocuklar için çevreci kıyafetler pazarlayan Muslubaş, yakında mağaza açacak.

Yonca Muslubaş aslında birçok kişinin hayal ettiği ama denemekten korktuğu bir işi başardı. Reklamcılık ve pazarlama alanında kariyer yapıyordu, her şey de kariyeri açısından iyi gidiyordu. İki çocuk sahibi olduktan sonra ‘yeni bir iş’ ciddi riskli olabilirdi. Çevresindeki çoğu kişi ‘macera’ olarak görse de o kafasına koydu ve kariyerini bırakıp kendi işini kurdu.

Nuuba & The Gang Yonca Muslubaş’ın kurduğu e-ticaret sitesinin adı. Çocuklar için en renkli, eğlenceli tasarımları toplayan Yonca Muslubaş, kimyasal içermeyen, toksik, alerjen olmayan maddelerle üretilmiş yaratıcı, eğlenceli ve çok renkli markalara sitesinde yer veriyor. Yonca Muslubaş ile sohbet ettik.

- Reklamcılık yaratıcılık isteyen, renkli ama zor bir iş. Kolay kolay da vazgeçilebilecek bir iş gibi görünmüyor. Yeni iş fikri nasıl doğdu?

Son olarak Manajans/ JWY’de Ajans Başkan Yardımcısı’ydım. Dediğiniz gibi zevkli, hareketli bir iş. Unilever, Nokia, Shell, Ülker gibi büyük şirketlerle çalışıyordum. Yaratıcı bir sektör benim için vazgeçilmezdi. Ama annelik hayatımı değiştirdi.

- Anne olunca çocuklar için bir iş fikri mi doğdu yoksa eskisi kadar yoğun olmamalıyım diye mi düşündünüz?

Aslında ikisi de. Çok seyahat ediyordum. Her iş gezisinden çocuklar için değişik kıyafetlerle dönüyordum. Çünkü istediğim kalitede, yaratıcı şeyleri Türkiye’de bulamıyordum. Eşimle son dönemde seyahat rotamızı İskandinav ülkelerine çevirmiştik. Kopenhag, Helsinki, Stockholm seyahatlerinde çok renkli, eğlenceli kıyafetlerle dolaşan çocuklar gördük. Çok güzel tasarımlar vardı. Bu tasarımları Türkiye’ye getirme fikri oluştu.


- Ve e-ticaret sitesi kurmaya karar verdiniz...

Evet. Çünkü bir anda mağaza açmak zor olacaktı. Bir de bu fikrin arkasında eğlenceli, renkli tasarımların yanı sıra çevreci bir yaklaşım var. Eco-design anlayışına sahip markaları getiriyoruz. Çevreye zararı olmayan üretim prensibinde olan, zararlı kimyasallar, boyalar kullanmayan ürünler.

- Kaç ülkeden kaç marka var sitenizde?

İsviçre, Hollanda, Almanya, Avusturya, Danimarka, İspanya gibi ülkelerden 30’un üzerinde marka var.

- Siz mi seçimleri yapıyorsunuz?

Evet. Ben gidiyorum seçim yapıyorum. Çocukların giydikleri her şey bence çok özel olmalı. Anne özeniyle seçiyorum. Çocuklar için en önemlisi de sağlık. Ne yazık ki son dönemde baskılı, çocukların sağlığı için uygun olmayan çok kıyafet üretiliyor.

- Ürünleriniz kaç yaş grubuna hitap ediyor?

0-8 yaş aralığıyla başlamıştık. Şimdi bu yaş aralığını büyüttük. Çok talep oldu. 14 yaşa kadar ürün getiriyoruz.

- Internet dışına çıkacaksınız sanırım.

Evet. Nuuba.com.tr dışında bir de bu ürünleri satabileceğimiz bir mağaza arayışı içindeyiz. İsteyenler ofisimize gelip alışveriş yapabiliyor. Bu talepler mağaza açma fikrimizi destekliyor.

Yazının devamı...

Jandarmaya, muhtara çocuk gelin eğitimi verdik

Sabancı Vakfı’nın Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, “Uzmanlar muhtara, imama jandarmaya gidiyor; çocuk yaşta gelin olmanın sakıncalarını, hayati risklerini anlatıyor” dedi.

Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı ile Cenevre’deydik. Güler Sabancı, dünyanın en zengin ailelerinden hayırseverlik alanında öncü çalışmalar yapan Rockefeller Ailesi’nin kurucusu olduğu vakıftan David Rockefeller Köprü Kurucu Liderlik Ödülü’nü aldı. Güler Sabancı’ya ödülü David Rockefeller’ın kızı Peggy Dulany verdi.

Sabancı Vakfı, seneye 40 yaşına girecek. Rockefeller Vakfı ise 159 yıllık. Güler Sabancı, “Ailenin de geçmişine gidersek bizim de hayırseverlikte 50-60 yıllık geçmişimiz var. Birlikte hareket edebilmek, organize olabilmek sistemli yapabilmek ve hedefine ulaştırabilmek önemli. Kadın ve kız çocuklarına yönelik çalışmalarımızdan çok etkilendiler” dedi.


Sabancı Vakfı’nın kuruluşunda rahmetli Sakıp Sabancı, annesine anlatırken, “Anne, sen yine yardımlarını yapacaksın, ama bu yardımlar doğru yerlere ulaşıyor mu?, Daha iyi nasıl yapılabilir? Bunu yapacağız” demiş. Sabancı Vakfı da uzun süredir yaptığı çalışmalar ve toplumsal gelişim için projelere verdiği hibelerle kadın, kız çocukları ve engelliler için Türkiye’nin farklı yerlerinde projeler yapıyor.

Rockefeller Tarlabaşı’nda

Güler Sabancı, zaman için de Peggy Dulany’yle dost olmuş. Kucaklayarak karşılıyor Peggy Dulany, Güler Sabancı’yı. Güler Sabancı’yı David Rockefeller’la rahmetli Sakıp Sabancı tanıştırmış. Orada Peggy Dulany’nin Türkiye’yi de yeni ziyaret ettiğini öğreniyoruz. Özyeğin, Yazıcı, Has aileleriyle de bir araya gelmiş Peggy Dulany. Tarlabaşı Toplum Merkezi’ni ziyaret etmiş. Hayırseverlikte son trend ortak çalışmalar yapmak. Peggy Dulany de kurduğu ‘Synergos’ adlı girişimiyle bunun için çalışıyor. ‘Synergos’ 30 ülkede üyeleri olan global hayırseverlik ağı. Şu an Türkiye’de Türkiye’de Sabancı ve Özyeğin aileleri Synergos üyesi. Ödül töreni de Synergos tarafından düzenlendi. Bu ödül vesilesiyle Güler Sabancı’yla bir grup gazeteci arkadaşımla birlikte sohbet ettik. Sabancı, kız çocukları, kadınlar ve engellilerle ilgili yapılan çalışmaları, hedefleri paylaştı. Sorularımızı yanıtladı.

- Çocuk Gelinler projeniz Meclis’e taşındı. Uçan Süpürge’nin başlattığı proje sizin de desteğinizle uluslararası platforma da taşındı. Devam kararı aldınız bu yıl da. Neler yapacaksınız?

Bizim bu çalışmalarımızın önemli bir kırılma noktası çocuk gelinler. Kız çocuklarımızı 18 yaşına kadar okutabilirsek zaten birçok şeyi çözüyoruz. Onun için ‘Her şeyi yapamayız ama bu konuya odaklanalım’ dedik. Aslında kendi içinde direkt indirekt kız çocuklarının önemli bir meselesine çözüm getiriyoruz. 18 yaşına kadar çocukların okumasını sağlarsak, erken evlilik olmuyor. Bu da yetmez, daha çok okumalılar ama bunu çözdüğümüzde çok şeyi çözmüş oluyoruz.


Hayata dokunuyoruz

- Erken yaşta evlilik çok yaygın. Siz bu projeyi uygularken kadınlara ve daha çok erkeklere bu konuyu nasıl anlatıyorsunuz?

Örnek verelim. Muş’ta kadın vaize evlere gitti.

Zerrin Koyunsağan: Birçok yerde Kuran Kursları’na da gidiliyor. Erken yaşta evliğin sakıncaları anlatılıyor.

Güler Sabancı: Uzmanlar muhtara, jandarmaya gidiyor anlatılıyor.

İlk anlatılan da şu: Eğitim insan hakkıdır.

Z.K: Çocuk gelin olmanın sakıncaları anlatılıyor. Hayati risk var, gebeliklerinde çocuk ölüm oranı yüzde 60 daha fazla.

G.S.: Sadece çocuk gelinler değil birçok projemiz hayata dokunuyor. Down Sendromlu çocuklar cafe açtı.

- Siz bu projeleri yaparken kadınlarla ilgili olumsuz söylemler var. Bunlar işinizi zorlaştırmıyor mu?

G.S: Hayır. Ben demokrasiye inanan bir kadınım. Herkes istediğini söyleyebilir. Sosyal değişim çalışmalarındaki böyle şeylerden herkesin farklı görüşlerinden farklı düşüncelerinden etkilenirsek hiç başarıya ulaşamayız. Biz zaten uzun vadeli bir çalışma yapıyoruz. Ne kadar çok beraber çalışırsak o kadar başarılı oluruz onu biliyoruz. Bakanlıklarla gayet iyi çalışıyoruz.

‘Hayırseverliği sistematik yapıyoruz’

Güler Sabancı, ödülü alma nedenlerini anlatırken, “Biz artık hayırseverlik işini sistematik yapıyoruz. Sabancı Vakfı sadece para vermiyor. Projelerle ulaştığımız kişilerin sürdürülebilir yapıyı kurmalarını sağlıyoruz” diyor. Sabancı Vakfı’nın farklı projelere destek vererek gittiği illerde başta hiç olmayan ya da tek tük olan kadın derneği, örgütü sayısı şimdilerde artmış.

Sabancı Vakfı Birleşmiş Milletler Kadınların İnsan Haklarının Geliştirilmesi Programı kapsamında hibeler veriyor. Bu yıl Kayseri’den başlatıldı proje.

Geçtiğimiz yıl üzerinde çok konuştuğumuz Çocuk Gelinler projesi 3’üncü kez hibe aldı. Çocuk Gelinler sorununun yalnızca Doğu ve Güneydoğu illerinde değil İç Anadolu’da da büyük sorun olduğunu dinledik Güler Sabancı, Sabancı Vakfı Genel Müdürü Zerrin Koyunsağan’dan. BM Kadın İnsan Haklarının Geliştirilmesi programına Sabancı Vakfı 3 yılda 2 milyon dolar ayırdı.

Bu çalışmaları vakıf 2006’dan beri yapıyor, ayrıca da 2008’den bu yana da Toplumsal Gelişme Hibe programı uyguluyor.

BM programları ile vakıf 300 bin kişiye ulaştı.



Esnek çalışmaya ülkenin ihtiyacı var

- Çalışma Yasası’nda kadın çalışanları etkileyecek değişiklikler söz konusu. Siz nasıl bakıyorsunuz?

Esnek çalışma sistemi konuşuluyor. Samimiyetle kadının iş gücüne katılması konusunda çalıştıklarını biliyorum. Esnek çalışma ve kreş meselesi çıksın görelim. Herkes fikrini söyler. Esnek çalışma dünyada uygulanan bir şey, nasıl karşı olurum? Dünyanın her yerinde var ama farklı uygulanıyor. Ülkenin ihtiyacı var.

- Umutlusunuz...

Daha iyi olduğuna yüzde 100 eminim. Dünyada nüfusun yüzde 52’si 1983’ten sonra doğmuş.

Genç nüfusun yüzde 80’i gelişmekte olan ülkelerde. Türkiye’de yoksulluk sınırı düşüyor. Gelir dağılımına bakarsak son 10 yılda Brezilya ve Hindistan’a göre iyi durumdayız. Yeterli mi? Değil.

- Kutuplaşmaya rağmen iyiye gidecek diyorsunuz

Kutuplaşma her yerde var. Amerika’da da var. Bakın Almanya’ya. Yüzde 75’le koalisyon kuruyor. Dünya aslında daha çok barış istiyor, herkes birbiri ile konuşup birbirine ulaşabiliyor. Bundan 10 bene önce Suriye işi olsaydı dünya bu kadar tereddüt etmezdi.



Türkiye’nin % 6 büyüme potansiyeli var

Güler Sabancı, Türkiye ekonomisiyle ilgili beklentileriyle ilgili görüşlerini de şöyle aktardı: ‘Büyümeyi yüzde 3.5 bekliyoruz. Çin ve Hindistan’da büyüme rakamları düştü. Gelecek seneyi de Türkiye’de böyle bekliyoruz. İsteriz ki Türkiye yüzde 6’larda büyüsün. Ama görünüyor ki dünyadan etkilenmemek söz konusu değil. Dolayısıyla bu sene ve gelecek sene böyle olacak görünüyor. Orta ve uzun vadede Türkiye’nin cari açık sorununu çözebilmek için daha yüksek katma değerli ihracata ihtiyaç var. Türkiye’nin bunu hallederek yüzde 6 seviyesinde büyümesini arzu ederim. Bunu yapabilecek potansiyele sahiptir.”

Yazının devamı...

Dünyada çikolatanın ‘Top 20’sine girecek

Candy Industry’ın ‘Küresel Top 100’ listesinde 46’ncı sırada olan Şölen Çikolata’nın CEO’su Elif Çoban, “Listede her yıl ilerliyoruz. Hedefimiz ilk 20 içine girmek” dedi.

Elif Çoban, Şölen Çikolata’nın başındaki isim. 5 erkek, 2 kızı olan bir ailenin kızı. “Bizim ailede kız erkek ayrımı yok” diyor Elif Çoban. Hikayenin en güzel yanlarından biri de bu. Çünkü Şölen hem Türkiye’de hem de yurtdışında iddialı bir biçimde büyüyor. Candy Industry’ın ‘Küresel Top 100’ listesinde Şölen 46’ncı sırada.

Şirketin yakında yeni atılımları da olacak. Şölen Çikolata’nın aile hikayesini kısaca anlatalım. Aile 40 yıl kadar önce Sivas’tan Gaziantep’e göçer, Çoban ailesinin tüm çocukları Gaziantep’te büyür. Babanın kurduğu bakkal dükkanı, ailenin çıkış noktası olur.

Fabrika uzay üssü gibi

Kolonya ve kozmetik ürünleriyle üretime geçer Elif Çoban’ın ağabeyleri. Ellerinde sermaye birikimi olunca da farklı bir iş kurmak için araştırmalar yaparlar ve çikolata işine girmeye karar verirler. Elif Çoban’ın lisede okuduğu dönemde olur bunlar.

Gerisini Elif Çoban’dan dinleyelim. Ama röportaja geçmeden önce hatırlatalım. Şölen’in çatısı altında Biscolata, Ozmo, Milango, Crazy, Gofresh,Şölen-Lokkum, Vital, Madlen, Diamond, Octavia, Matmazel, Chocodans, Maxmar, Luppo gibi çikolata, bisküvi, lokum ve kek markaları var.

- Gaziantep’ten çıkıp nasıl büyüdünüz?

Şansımız da iyi gitti. Kurulduğumuz yıllar Rusya’da Gorbaçov dönemiydi. Türkiye’nin de dışa açılım dönemiydi. Biz ilk dönemde Rusya ve Irak’a açıldık. Türk Cumhuriyetleri’nden büyük talep geldi. Bunları değerlendirdik ve üretimimiz hızla büyüdü. Teknolojiye ve yeniliğe çok yatırım yaptık.

- Siz Ankara’da okudunuz. İşin başına nasıl geldiniz?

Ben bu işin içinde değildim. İş hayatına atılmıştım. Akademik kariyer yapmaya karar verdiğim bir dönemdi. Doktora için de Amerika’ya gidecektim. ‘Bundan önce şirkette 3 ay geçireyim, sonra yaparım’ dedim ama dönemedim. Annem motive etti beni, ‘Kızım git, işin elinden tut’ dedi. Benim de yabancı dilim iyiydi. Kızım 1 yaşındaydı. 1997 yılında şirkete başladım. O dönemde şirkette iyi İngilizce bilen de yoktu. İhracatı artırmak için çok çalıştım. O yıllarda mal yok talep çoktu. Özbekistan’dan çuvalla para geliyor, bizde yeterli üretim yok. Kapasite artışına gittik. Daha sonra farklı pazarlara açıldık. Dünyadaki tüm fuarları takip ettim. Tek başıma giderdim fuarlara. Ortadoğu pazarına zamanında geçiş yaptık. O dönemde Rusya’da kriz patladı. Krizlerden büyüyerek çıktık.

Krizler fırsat yarattı

- Bu nasıl oldu? Kriz fırsat mı doğurdu?

Ticarette ahlak ve güven çok önemli. Biz krizleri de bu özelliğimiz sayesinde atlattık. Tedarikçilerimizin hep bize güveni oldu. Yeni pazarlara açıldık her seferinde. İlk atılımı Rusya’ya açılımla, ikinci atılımı Ortadoğu’ya açılımla yaptık. 3’üncü atılımımız ise uluslar arası rekabeti görüp denizaşırı ülkelere açılmak oldu. 2000’li yıllarda gıda güvenilirliği açısından tüm koşulları gerçekleştirdik. Biz 100’ün üzerindeki ülkeye ihracat yaptığımız için tüm yasaklı maddelerden kaçındık. Hepsinin doğal çözümlerini bulduk. Maliyetlerimiz arttı ama işimiz de büyüdü.

- İhracatınızda hangi ülkeler öncelikli?

Balkanlar, Ortadoğu, Avrupa... Bizim Brezilya, Kanada’ya da ihracatımız çok iyi. Latin Amerika ülkelerinde iyi durumdayız. Şölen markasıyla gidiyoruz. Türkiye’nin Kanada’ya çikolata ihracatının yüzde 98’ini biz yapıyoruz. Kanada gıda konusunda en hassas ülkelerden biri.


- Bunu nasıl sağladınız?

1.700 kişinin çalıştığı bir fabrikada el değmeden üretim yapıyoruz. Uzay üssü gibi fabrikamız. Kullandığımız her ürün denetimlerden geçiyor. Japonlar da, Kanadalılar da sonsuz güveniyor bize. Çünkü hiç yanlış yapmadık.

- Dünyada çok bilinen çikolata markaları var. Şölen hangi sıralarda?

Dünyada 46’ncı sırada. Candy Insdustry’ın Küresel Top 100 listesinde her yıl ilerliyoruz. Hedefimiz ilk 20 içine girmek. Bunu yaparken de cirosal anlamda değil de kalite anlamında iyi bir konumda olmak istiyoruz.

- Üretiminizin ne kadarını ihraç ediyorsunuz?

Yüzde 60’ını. Ve bizim ürünlerimiz katma değerli ürünler.

Ucuz çikolatacı değiliz

- “Ucuz ürün üreticisi değiliz” diyorsunuz...

Değiliz. 20-30 kuruşluk çikolatalar satarak büyüme amacında değiliz. Türkiye ihracatında çikolatanın kilosu ortalama 2.5 dolardan satılıyor. Bizim ortalamamız 3.5 dolar. En kaliteli ürünü en iyi fiyata nasıl satarız çabası içindeyiz. Markalı, üst segment ürün satmayı amaçlıyoruz.

FISTIKLI ÇİKOLATA SEVİYORUM

- Her gün çikolata yiyor musunuz?

Doğrusu yiyorum. Ama dengeliyorum bunu çünkü çok sağlıklı besleniyorum.

- Bitter çikolata satışı nasıl?

Her zaman sütlünün satışı çok daha fazla. En sağlıklısı bitter. Ama şahsen ben de fıstıklı her çikolatayı daha çok seviyorum.

- Spor yapıyor musunuz?

Yürüyorum, yoga yapıyorum. Son 4-5 yıldır kendime özen gösteriyorum. Spor koçum var. Birlikte spor yapıyoruz. Alaçatı’da sörf yapıyorum. Geçen yıl başladım, çok keyif aldım. Hep içimde kalmıştı. Yeni sörfçüyüm...



AİLE BİSCOLATA ERKEĞİNİ TELEVİZYONDA GÖRDÜ

- Biscolata markanızın reklam stratejisi çok dikkat çekti. Biscolata erkeği yarattınız. Aile bireyleri ne dedi bu erkeğe?

Anlatmadım, herkes ekranda gördü. Hakikaten çok değişik güzel bir ürün Biscolata. Genelde reklamlarda herkes kadın kullanıyor, biz erkek kullandık. Yapısı daha provakatif Biscolata’nın. Sıradanlığı kıran bir tarafı var. Reklama da bunu yansıttık.

Türkler çikolata yemiyor

- Türkiye’de çikolata tüketimi çok düşük değil mi?

Et tüketimi de süt tüketimi de düşük. Çikolata tüketimi de düşük. 1.5-2 kilogram kişi başına düşen çikolata tüketimi. Avrupa ortalaması 8-9 kilogram. İngiltere ortalaması 12 kilogram. Ortadoğu ülkelerinde de ortala 3.5-4 kilogram. Türkiye için hâlâ çikolata lüks.

- Avrupa ülkelerinde tatlı denildiğinde ilk akla çikolata gelebiliyor ama Türkiye’de baklava geliyor...

Sağlıklı tatlı olarak bilinç yükseliyor. Hamurlu tatlılarla kıyaslandığında en masum tatlı çikolata. Türkiye’de çikolata üretimi çok eski değil. Son 25 yıldır rekabet var, yatırımlar yeni yeni oldu. Türkiye için çikolata ulaşılabilir lüks.

- Türkiye’de bisküvi ve çikolata pazarında sıkı rekabet var. Ürünlerinizin rafa çıkması zor olmadı mı?

Perakende anlamında büyük marketlere ben de kremalı bisküvi getirdim deseniz ne derler?

- “Almayayım, çok var” derler herhalde...

Biz perakende açısından yenilikçi ürün ihtiyacına yanıt verdik. Benzeri yapmadık, farklı ürünler yaptık. Yeni kategoriler yaratma çabası içine girdik. Bunu da ürünlerimizle başardık. Bizim avantajımız şu: Biz aile şirketiyiz. Tek işimiz bu. Hepimiz bu işe odaklıyız. Ar-Ge ekibinden satış pazarlamaya herkes işin odağında. Ben işin başındayım, beni de ittiren güçler var. Allahtan ailede hiç kimsenin egosu yüksek değil.



Karim Rasid’in tasarladığı Milango’nun satışı % 78 arttı

- Yeni yatırımlarınız olacak mı?

Bu yılın sonunda Gaziantep’te 100 bin metrekarelik yeni üretim tesisimiz açılacak. 160 milyon lira yatırımla entegre tesis kurduk, bu tesisin eşi benzeri yok. Üretim kapasitemiz artacak. Dünyada ilk 20 çikolata şirketi arasında girmek için çalışıyoruz.

- Yeni ürünler var mı yakında çıkacak?

Bayramdan hemen sonra bir kek çeşidimiz çıkacak. Çok güzel bir ürün. Yiyen şaşıracak. Türkiye’de benzeri yok.

- Lokum üretiminiz yeni başladı. Büyüyecek mi o işiniz de?

El değmeden lokum üretiyoruz. Temel amacımız Türkiye’nin geleneksel lezzetini dünyaya taşımak. Yakında ihracata başlayacağız. Sunum için de özel çalışmamız oldu. ‘Lokkum’ markamızla Türk lokumunu en kaliteli haliyle tanıtacağız.

- Milango çikolatalarınızın tasarımlarını Karim Rashid yaptı. Bunun satışlara etkisi oldu mu?

Amerika’da en çok tercih edilen çikolatamız oldu Milango. Tasarımıyla fark yarattı, aynı zamanda kaliteli güzel lezzetli. Framboğazlı çeşidi çok ilgi gördü. Türkiye’de de Sevgililer Günü ve Anneler Günü satışları bayram satışlarını geçti. Milango en fazla satan hediyelik çikolata oldu. Satışı geçen yıl yüzde 78 arttı.


Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.