Şampiy10
Magazin
Gündem

İsviçreli bir saat markasını alacağız

Fotoğraflar: MERT İNAN

Dünya markası olmayı hedefleyen Altınbaş’ın patronu İmam Altınbaş, “Yurtdışında uygun bir marka arayışı içindeyiz. İsviçre’de de bir saat markasıyla görüşmelerimiz sürüyor” dedi.

Altınbaş Holding çatısı altında Altınbaş Mücevherat, Asos, Onsa, Creditwest, Göztepe Spor Kulübü, Kemerburgaz Üniversitesi, Alpet, Galata ve Transal Denizcilik var. Bundan 60 yıl önce baba Mehmet Altınbaş’ın kuyumculuk deneyimleriyle kurulan şirketi, 6 erkek kardeş büyütüyor. Hepsinin sorumlulukları farklı. İmam Altınbaş, Altınbaş Mücevherat’ın başında ve aynı zamanda kısa süre önce Etiyopya’da 2 ortağıyla birlikte tarıma girdi ve ‘en büyük yatırımcı’ oldu.

Bu yıl 4.5 milyar dolar civarında cirosu olan Altınbaş Holding’te mücevheratın payı yüzde 10 civarında. İmam Altınbaş ve Altınbaş Mücevherat’ın CEO’su Ali Bulut’la buluştuk. Altınbaş’ın 2014 hedeflerini yeni yatırımlarını konuştuk. İmam Altınbaş, çok hoş sohbet biri. Olayları anekdotlarla anlatmayı seviyor.

En uygunu mücevher

- Kuyumculuk, finans, enerji, eğitim ve son olarak da tarım alanında yatırımlarınız var. Hedefiniz tüm bu sektörlerde büyümek mi? Yoksa bazı sektörlerden yavaş yavaş çıkıp birkaç alanda güçlenecek misiniz?

Babamızın işi mücevher işi. Toptancılığı, perakendesi, rafinerisi, mağazaları, toptan satışı hepsini yapıyoruz. Ve bu işi seviyoruz. Türkiye’de de dünyada da mücevher işinde yapılacak çok şey var. Altınbaş dışında Pera, Asos gibi markalarımız da var. Mücevher belli bir büyüklüğe geldikten sonra banka kurduk. Kıbrıs’ta ve Ukrayna’da bankalarımız var. Kıbrıs’ta ayrıca yatırım şirketimiz de var. Finans sektöründen sonra enerjiye girdik. Alpet markasıyla büyüyoruz enerji işinde. 150 bin ton kapasiteli gemi işimiz var. Babamızın vakfı adına kurduğumuz Kemerburgaz Üniversitesi ve Göztepe Spor Kulübümüz var. Üniversite ve spor kulübü işi hayır işi. Bu sektörlerden çıkmayı düşünmüyoruz.


- Hepsi için ayrı hedefleriniz var o zaman...

Var. Biz Altınbaş’ı dünya markası yapmak istiyoruz. Alpet’in karşısında BP, Total, Shell var... Alpet’in bunların karşısında işi zor. Bankacılıkta da aynı şekilde. Bölgesel güçlü bir bankamız olabilir ama bu alanlarda dünya markası olmamız çok zor. Mücevher hem asıl işimiz hem de Türkiye’de bu gelenek çok gelişmiş. Kökleri var, birikimi, tasarımı, ustası var. Altınbaş önce Türkiye’de sonra da dünyada marka algısıyla ürün alabilecek kesimlere hitap etmek istiyor. Yalnızca toptan satış yapmak istemiyoruz.

- Markayı dünya markası yapmak istiyoruz diyorsunuz. Nasıl bir yol izliyorsunuz?

Biz Altınbaş olarak yurtdışında mağaza açmak dışında uygun bir marka arayışı içindeyiz.

- Yurtdışında bilinen bir markayı mı alacaksınız?

Evet. Mağazalarımıza benzer mağazaları olan bir markayı almayı da planlıyoruz. Markayı satın alarak büyümek istiyoruz.

- Bu ünlü bir marka olacak değil mi?

Öyle olmasını isteriz. İsviçre’de de bir saat markasıyla görüşmelerimiz var. Marka almak yetmez. 2014 yılında yenileyeceğiz mağazalarımızı. Türkiye’nin önde gelen tasarımcılarına, Fransız ve İtalyan tasarımcılarına marka sunumumuzu ve hedeflerimizi anlattık. Konseptimizi de yenileyeceğiz. Türkiye’de mücevher algısı değişiyor, yatırım amaçlı değil kullanım araçlı kullanım artıyor. Biz de kendimizi yeniden konumluyoruz ve yeni bir konsept de hazırlıyoruz.


Etiyopya’da en büyük yatırımcı oldu

- Siz çok kısa bir süre önce tarıma girdiniz. Afrika’da Etiyopya’da tarıma girmeye nasıl karar verdiniz?

Etiyopya’ya aslında başta gezmeye gitmiştik. Sonra oraya gidince orada iş yapmanın sosyal sorumluluk olduğunu gördük. Orada bir arkadaşımız vardı tekstil işi yapan ELSE şirketinin sahibi Seyfettin Koçak. Etiyopya’da 5-6 gün gezdikten sonra iş yapalım istedik. 6.5 sene Türkiye’de Etiyopya Büyükelçisi olan kişi, 3 ay evvel Etiyopya’da Cumhurbaşkanı oldu. O da bize devlet olarak neler yapılması istediklerini anlattı. Tarıma destek verdiklerini, deri, tekstilin önemli olduğunu anlattı. Bizi oraya çağıran Seyfettin Koçak’ın iplik fabrikası var. O da bize ‘Kaliteli pamuk yok’ dedi. Ben de bakıyorum her yer dümdüz, tarla. Doğru dürüst tarım yapan yok. Başbakanla tarım konusunda görüştük. Ben açık konuştum, ‘Buraya gelene kadar iş düşünmedik ama buraya gelince düşünmeye başladık’ dedim. Pamuk olayını gözlemlerimizi anlattık. ‘Siz bize tarla verirseniz biz başlarız. Ne kadar verebilirseniz onu siz bilirsiniz’ dedim. ‘50 bin hektar yeter mi?’ dedi Başbakan. Biz şaşırdık... Uçakla üzerinden 10 dakika uçuyorsunuz arazinin. ‘Önce 30 bin hektar verin, yaparsak sözleşmeye yazalım gerisini getiririz’ dedik. Türkiye’ye döndük, 15 gün sonra bizi aradılar. Arazi yerini göstermek istediler. Kazım Külek Öz, Seyfettin Koçak ile birlikteyiz orada.

- Şimdiye kadar neler yaptınız orada?

Arazi açım işi başladı. Pamuk ekim ve toplama makineleri aldık. Çırçır fabrikası kuruyoruz. İplik makineleri alıyoruz. Yağ fabrikası da kuruluyor.

- Ne kadarlık bir yatırım olacak?

İlk etapta 340 milyon dolarlık bir yatırım projelendirdik. Diğer arsayı da kullanırsak 500 milyon dolara ulaşacak. Etiyopya Türkiye’yle kıyaslanacak bir ülke değil. Türkiye’nin ticaret anlamında 1940’ları gibi. Yeni yeni gelişiyor. Türkiye’nin girişimcisine, bilgi birikimine çok ihtiyaç var.

Yurtdışında 10 mağaza açılacak

- Yıllar önce ihracata başladınız...

2012 ihracatımızla Türkiye birincisiyiz. Altınbaş birinci, Asos ise üçüncü oldu. İhracat rakamı 175 milyon dolar..

- Kaç mağazanız var?

120 mağazamız var, 1.000 noktada da satılıyor ürünlerimiz. 20 mağaza yurtdışında.

- 2014 yılında kaç mağaza açacaksınız?

10 mağaza açabiliriz yurtdışında.

Yazının devamı...

Beyoğlu’nun üçte biri yenilenecek

Beyoğlu Belediye Başkanlığı’na tekrar aday olmaya hazırlanan Ahmet Misbah Demircan, ilçedeki kentsel dönüş çalışmaları konusunda iddialı: 2014-2023 arasında İstanbul’un orta noktasında, Beyoğlu’nun 3’te birini yenilemiş olacağız. Bu dünyaya da kentsel dönüşümde örnek bir proje olacak.

Ak Partili Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, 30 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde tekrar aday olmaya hazırlanıyor. Beyoğlu’ndan aday adayı olan Demircan ‘Henüz yapacaklarım bitmedi’ diyor. Kendisiyle Kasımpaşa’daki Sosyal Pazar’da buluşmayı planladık. Ancak o gün yağan kar nedeniyle bu mümkün olmadı. Demircan’la önce makamında sohbet ettik, ‘Okmeydanı Projesi’nin maketini inceledik. Sonra İstiklal Caddesi’nde yürüdük. Esnafla sohbet edip kestane yedik, salep içtik. Demircan için sanırım belediye başkanlığının en zor yılı 2013 oldu. Gezi olayları, Beyoğlu’ndaki yaşam kadar onu da doğrudan etkiledi.

- Yeniden aday adayısınız. 10 yıldır belediye başkanısınız. 3 çocuk babasısınız. Beyoğlu da 4’üncü çocuk mu oldu?

Doğru. Hayatımın son 10 yılını, 36-46 yaş arasını burada geçirdim. İnsanın hayatındaki, kariyerindeki en güzel yıllar. Çocuklarım da bu süreçte çok büyüdü.


- Daha yapacaklarım var’ diyorsunuz. Nedir bunlar?

Ben belediye başkanı olmadan önce turizmle, ticaretle ilgileniyordum. Kasımpaşalıyım, burada doğdum. Seyahat acentamız da Taksim’deydi. Talimhane’de, Taksim’de, Balık Pazarı’nda turist rehberliği yaptım uzun süre. İnanın başka bir ilçeye gittiğimde başka bir ülkeye gitmiş gibi hissediyorum kendimi. Başlayıp bitirme noktasına geldiğimiz ve başlama kararı verdiğimiz, planların yapıldığı ama henüz başlamayan işler var. Okmeydanı projesi gibi.

- Kentsel Dönüşüm Projeleri içinde en önemli noktalardan biri Okmeydanı. Okmeydanı’nda da çok zorluklar oldu. Nasıl yol alacaksınız bundan sonra? Ve tümüyle gerçekleşebilecek mi dönüşüm?

Uzun sürdü ama sonuçta tapuları verdik. Neredeyse herkesle yüz yüze görüştüm. Oranın yol alması benim için çok önemli. Geçtiğimiz 10 yılda başlayan işlerin neticesini görmek benim için farklı bir tutku.


- Bu dönem aday gösterilirseniz en önemli projeniz hangisi olacak?

Okmeydanı. Kesinlikle orası.

- Okmeydanı Kentsel Dönüşüm Projeleri içinde bölge olarak en yoğun nüfusu kapsayan proje değil mi? Rantsal dönüşüm eleştirileri yükseliyor? İnsanlar oturdukları yeri bırakmak istemiyor. Okmeydanı nasıl dönüşecek?

75 bin kişiyi kapsıyor Okmeydanı Kentsel Dönüşümü. O bölgede farklı yapı var. Orası mağduriyetlerin yaşandığı bir yer. Türkiye’nin sanayileşme hamlesi Haliç’ten başlıyor. O dönemde yoğun göçle Okmeydanı’na yerleşim oluyor. Planlama ve yönlendiren bir akıl yok. Türkiye hızla zenginleşmek istiyor. Beyoğlu o dönemde Türkiye sanayileşmesine üs oluyor. Ama günümüzde 75 bin kişinin yaşadığı, yalnızca 2 okulu, parkı, hastanesi, üniversitesi, polikliniği olmayan bir yer. Vakıflara ait mülkiyet Milli Emlak’a gitti, tapuları vermek için planlama yapıldı, tek tek insanlar ikna edildi. Sonunda ‘tapularımızı alalım, geleceğimize bakalım’ dediler. Ama tam bu yapılırken medeniyet de gelmeli. Bundan 6 ay evvel toplantıda ‘tapu tamam ama dönüşüm nasıl olacak’ denilmeye başlandı. Anket yaptık. Çoğunluk ‘kentsel dönüşümü başlatın’ dedi. İnsanlar otoparklı evler, oyun alanları, yeşil istiyorlar. Depreme dayanıklı olması zaten eyvallah. Medeni dünyada ne varsa o isteniyor.

Hem ilahiyat hem siyaset bilimi okudu

Ahmet MisbahDemirban iki dönemdir Beyoğlu Belediye Başkanlığı yapıyor. Görevi Kadir Topbaş’tan devraldı. Babası Ali Rıza Demircan. Aile Rizeli. Ancak Ahmet MisbahDemircan Kasımpaşa’da büyümüş. Piyalepaşa’da okumuş. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. Yüksek Lisansını da Marmara Üniversitesi’nin Siyasi Tarih ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yapmış. Tunus ve İngiltere’de dil eğitimi alan Demircan, turizm sektöründe çalıştıktan sonra AKP’nin kuruluşuyla siyasete atıldı. Arapça ve İngilizce bilen Demircan’ın eşi Ferda Hanım. Rana, Ayşe Zeynep ve Neva adlı üç çocuğu var.


‘Süslemiyorum çünkü fakirlik var’

Demircan Beyoğlu’nda her gün yeni mekanlar açıldığını belirtirken “Beyoğlu her kesimden insanın eğlenebileceği bir yer. Ama ben yılbaşı süslemelerini Nişantaşı gibi yapmadım. Yapmam da. Çünkü bizim sınırlarımız içinde zor hayat yaşayanlar da var. Fakirlik de var” diyor.

Demircan, Beyoğlu belediye başkanlığına aday adayı olanlar arasında çok sayıda kadının bulunduğunu hatırlattığımızda ise şunları söylüyor: “Sanırım son 10 yılda iyi şeyler yaptık. Kadınlar için de cazip oldu. Eskiden uğramayacakları yerleri şimdi yönetmek istiyorlar.”

‘Tarlabaşı’nın yeni halini görenler ‘vay be’ diyecek’

- Okmeydanı projesi ne zaman tamamlanacak?

Etap etap gidecek. Tapuları verdik. Proje başladığında sözleşme yapacağız. 1.5 yıllık kira yardımını yapacağız. Kontratımız olacak. Okmeydanı’nda büyük bir maket hazırlanıyor. Vatandaş o makette kimin nereden hak sahibi olacağını görecek. Hangi apartmanda olacağını, hangi parka yakın oturacağını, dairesinde hangi malzemelerin kullanılacağını görecek. 2014-2023 arasında İstanbul’un orta noktasında, Beyoğlu’nun 3’te birini yenilemiş olacağız. Dünyaya da kentsel dönüşümde örnek bir proje olacak. Okmeydanı’nın gelecek sahipleri şimdiki sahipleri olacak.

- Okmeydanı’nda kentsel dönüşümle ilgili en büyük endişe bölgede yaşayanların orayı terk etmek zorunda kalıp kalmayacağıydı. Son noktada çok yoğun yapılaşmanın ve nüfusun olduğu yerde nasıl gerçekleşecek kentsel dönüşüm?

Okmeydanı’nda 100 bin kişi yaşayacak. 30 adada bir arada yaşayacak bu kişiler. 30 bin insanın çalışacağı iş imkanı da yaratıyoruz. 6 okul alanı ve üniversite var. Çocukların yürüme mesafesinde okullar var. Muhtemelen Fatih Sultan Mehmet Vakfı’nın üniversitesi gelecek. Biz Haliç’ten ana aks üzerinde rahatça yürünebilecek bir ortam yaratıyoruz. En sonuna da Seyir Terası yapacağız. Bir yandan burası Haliç Port’la da birleşecek. Haliç Port’a gelecek turistlerin gezeceği yeni bir cadde olacak. Kapalı AVM’lerden sıkılan insanların huzurla gezecekleri canlı bir cadde olacak. Vizyonumuz bu. Kökümdeki mahalle kültürü ve vizyonumdaki modern şehir yaşamı böyle olması gerektiğini söylüyor.

- Tarlabaşı nasıl bir yer olacak? Çivi çakılamayan binalar yıkıldı diyenler var. Tarlabaşı bittiğinde yüzde 52’si konut oluyor. Proje bitince değeri çok artacak. Kimler oturacak oralarda?

Tarlabaşı’nda geçmişe saygılıyız. Bugünün ihtiyaçlarını da karşılayıp geleceği tasarlıyoruz. Evet değeri çok arttı, artacak da...

- 40 kat arttı demişsiniz...

Doğru. Tarlabaşı’nda insanlar yaşamalı. Terketmemeli insanlar buraları. Kuledibi’ndeki imalatçının sürdürülebilir bir gelecek tasarlaması mümkün mü? Binaları korurken günün ihtiyaçlarına karşılık verilmeli. Emek Sineması yaşıyor. Orası yaşatılarak korundu. Eski şartları müsait değildi. Bina eskiliği dışında günümüz ihtiyacına yanıt vermiyordu.

- Yenilenen yerler ticari amaçlı mı?

6 bini buldu. Yüzde 50’si konut, ofis. Geri kalanı ticarethane. Bugünkü Galata’yı biliyorsunuz. 10 yıl önce neredeydi Galata. İnanın Tarlabaşı proje bitince daha iyi bir yerde olacak. Tarlabaşı insanların rahatça gezdiği, yaşamın devam ettiği güzel bir yer olacak.

- Tarlabaşı’na zenginler mi gelecek?

Yerleşenler olur. Ama asıl olan oradaki insanlar zenginleşecek. Galata ve bölgesi bizim için numune. Şişhane’de iyi yere gitti. Tarlabaşı alt yapı da yenilendi. Kurgusu yapıldı. Orası vay be dedirtecek. Tarlabaşı bitince o bölgeyi tetikleyecek. Mahalleyi yaşatmak için insanı yaşatmak lazım. Aileyi yaşatmak lazım.

- Beyoğlu İstihdam Merkezi’ni açtınız. Kaç kişiye iş bulabildiniz?

Beyoğlu’nda yaşayanlara burada iş bulabilir miyiz? Bu düşünceyle başladı proje. Çok otel açılıyor, yeni iş yerleri açılıyor, restoranlar açılıyor. Buradaki istihdam öncelikle buradakilere iş vermeli. 1.5 yıldır 4 bin kişi bize iş için başvurdu. Hepsi işsiz değil işinden memnun olmayanlar da var. Son bir yılda 300 kişiye iş bulduk. neredeyse her gün biri işe yerleştirildi. Seneye bunu 2 katına çıkarmak istiyoruz.

‘Gezi öncesine hâlâ dönülmedi’

- Gezi olayları ve sonrasında Beyoğlu’ndaki işletmeler olumsuz etkilendi. Şimdi durum ne?

Hala Gezi öncesine dönülmedi. 150 Euro’ya oda satılıyordu, o fiyatlara geri dönülmedi.

- Geçenlerde bazı otellerin ‘Gezi Parkı’ manzaralı diye tanıtım yaptıklarını öğrendim. Gezi Parkı manzarası için de bölgedeki otelleri tercih edenler artmış olabilir mi?

Çok romantik bir yaklaşım.

- Taksim Meydanı’nın yeni hali sizce nasıl?

Son haline gelmedi. Yeni bir kaplama olacak üzerinde. Açılışı yapılacak. Beyoğlu canlı. Canlılıkta bir problem yok. Ama şu var. Müşteri ayağını keserse geriye dönüşü nazlı olur. Oteller için böyle bir şey söz konusu yok. Gezi olayları sonrasında Ramazan’dan sonra toparlanma oldu.

250 BİN

Beyoğlu denilince akla ilk Taksim ve Karaköy gelse de ilçenin sınırları buralardan ibaret değil. Kasımpaşa, Piyalepaşa, Okmeydanı, Tarlabaşı da ilçe sınırları içinde. 45 mahallede 250 bin kişinin yaşadığı Beyoğlu İstanbul’un en turistik ilçelerinden. İlçedeki otellerin yatak kapasitesi 30 bine yaklaştı.

‘Beyoğlu’ndaki renklilik asla kaybolmamalı’

- 250 bin nüfusu var Beyoğlu’nun. Gündüz nüfusu ne kadar?

Çalışanlarla ve ziyaretçilerle 1 milyonu bulur gündüz nüfusu.

- İstanbul’un en merkezi yeri Beyoğlu-Taksim ve İstiklal Caddesi. Turizmci kimliğiniz de var. Beyoğlu’na ne kadar turist geliyor?

İstanbul’a gelenlerin büyük çoğunluğu geliyor. Mevsimsel değişiklikler oluyor.

- Beyoğlu’nda yeme-içme sektörü ve turizm sektöründeki rakamlar nedir?

Son 10 yılda yatak sayısı arttı. 6 bin yatak vardı, bugün 30 bine yaklaştı yatak sayısı. 80 bin kişiden 150 bin kişiye geldi sigortalı insan sayısı. Oteller önemli bir istihdam yaratıyor Beyoğlu için. Ayrıca yeme-içme sektörü de çok hareketlendi. 2 binin üzerinde işletme var.

- Beyoğlu turizm ve eğlencenin merkezi aynı zamanda. Rakamlarda bunun karşılığı nedir?

Beyoğlu eğlence merkezi. Bir dönem kaliteden yoksun bir eğlenceydi. Kültür merkezi olmalı. Tarihi öyle. Galeri sayıları arttı. Beyoğlu’nda 30 bin yatakta 30 bin turist ağırladığınızda o gün Beyoğlu’nda 25 milyon liraya yakın para harcanıyor. Otel ücretiyle birlikte söylüyorum bu rakamı. Günde 800 lira harcıyor turistler. Turist çekilince esnaf kan ağlar.

- Beyoğlu’nun dokusunun korunabildiğini düşünüyor musunuz? Bunun için ne yapıyorsunuz?

Beyoğlu kozmopolit ama aynı zamanda her sosyal kesimden insanın da hatırası olan bir yer. Zengin, fakir, genç, yaşlı herkesin geldiği bir yer. Farklılıkların yaşandığı, herkesin birbirine sayı duyduğu bir yer. Beyoğlu’ndan bu renklilik kaybolmamalı. Şehirleri korurken binalar ve sokak genişlikleri dış dokuları ve yükseklikleri en önemli konu. Burada binaları günün ihtiyaçlarına uygun şekilde yenilemezseniz insanların ihtiyaçlarını karşılayamazsınız. İnsanlar gelmezler.

- Tarihi binaların korunmasını yeterince başarılı yaptınız mı sizce?

6 bine yakın binayı yeniledik. Dar sokaklarda 25 metrekarelik binalarda yaşamak 150 yıl önce ayrıcalıktı. Artık hayatımızda arabalar var. O yerler dar geldi. İnsanlar gidip Şişli’yi Maslak’ı kurdu. Şehir yaşamı değişiyor.




Bir dönem hırdavatçıların mesken tuttuğu Perşembepazarı ve Salıpazarı Beyoğlu’nun yükselen yıldızı oldu. Bölgede birbiri ardına oteller açılırken Karaköy sahil şeridi ile Bankalar Caddesi’nde metrekare birim fiyatı 7 bin 500 dolara yükseldi.

Beyoğlu’nda son yıllarda yaşanan büyük dönüşümden Perşembepazarı, Salıpazarı ve Karaköy de nasibini alıyor. Hırdavatçıların mesken tuttuğu Perşembepazarı, İstanbul’a turist getiren kurvaziyer gemilerinin yanaştığı Salıpazarı ve bir zamanlar Osmanlı’nın finans merkezi olan Karaköy, Beyoğlu’nun yeni cazibe merkezi haline gelmeye başladı.

Geçirdiği büyük dönüşümle turistlerin gözdesi haline gelen Beyoğlu’nda her biri en az yüz yıllık olan tarihi binalar birbiri ardına restore edilerek turizmin hizmetine sokuluyor. Galataport olarak bilinen Türkiye Denizcilik İşletmeleri’ne ait İstanbul Salıpazarı Liman Sahası’nın özelleştirilmesinin ardından yatırımcılar bölgeye akın etmeye başladı. Yıllık 10 milyon turist ağırlayan İstanbul’da artan yatak kapasitesini karşılamak için tramvay yolu üzerinde ve sahil tarafında birçok otel açılıyor.

Bir zamanlar depoydu

Bir zamanlar avizeci ve marangozların depo olarak kullandığı terk edilmiş binalar, astronomik fiyatlarla alıcı buluyor. Bölgede metrekaresi bin dolardan aşağı yer bulmanın mümkün olmadığını ifade eden gayrimenkul uzmanları, Karaköy-Salıpazarı arasındaki sahil şeridinde ve Bankalar Caddesi’nde metrekare fiyatlarının 7 bin 500 dolara kadar çıktığını belirtiyor.

Salıpazarı-Karaköy’de sadece otel yatırımcısı değil, markalı kuyumcular, halı ve hediyelik eşya satıcıları da yer arıyor. Önemli moda firmalarının bölgede yer aradığını ifade eden gayrimenkul danışmanları, artık markalı restoranların da semte girdiğini belirtiyor.

Artış devam edecek

Hız kazanan turizm yatırımları ve gelişmelerin, bölgedeki metrekare fiyatlarını daha da artırması bekleniyor. Gayrimenkul uzmanları, kısa bir süre içinde Karaköy ve Salıpazarı arasında metrekare fiyatlarının yüzde 100 oranında artacağını tahmin ediyor.

Karaköy-Azapkapı arasında Perşembe Pazarı Caddesi ile Şişhane’ye çıkan Emekyemez Yolcuzade İskender Caddsii de büyük bir değişim geçiriyor. Caddede ve çevresindeki bütün sokaklarda otel, pansiyon ve restoran gibi turistik yatırımlar yapılıyor. Şişhane-Yenikapı arasındaki metro inşaatının bitmesi de bölgedeki yatırımlara hız kazandırdı. Azapkapı’dan Şişhane’ye doğru çıkan ve binaların giriş katlarında avize dükkanlarının, üst katlarında ise avize imalathanelerinin yer aldığı Emekyemez Yolcuzade İskender Caddesi üzerindeki binalar da yavaş yavaş otele dönüşüyor.

’Rotası belli olmayan gemiye hiç bir rüzgar yardım etmez’

Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan Karaköy’deki dönüşümü anlatırken ‘rotası belli olmayan gemiye hiçbir rüzgarın yardım etmeyeceğini’ söylüyor: “Beyoğlu’nun rotasını 10 yıl önce ‘turizm, kültür ve sanat’ olarak belirledik. Talimhane, Taksim, Galata ve çevresinde büyük otel yatırımları yapıldı. Şimdi Karaköy, Perşembepazarı ve Salıpazarı’nda da bir hareketlilik var. Marmaray’ın da katkısıyla bu bölgelerin önümüzdeki dönemde çok değer kazanacağını öngörüyoruz.”

Yazının devamı...

Körfez’de kraliyet ailesiyle büyüyecek

BNG markasını yaratan Nilgün Gülen ve eşi Bülent Gülen, dünyaya yayıldı. Ortadoğu’da atağa kalkan BNG, Riyad’da Kraliyet Ailesi’ne mensup Alsaud ile 2 mağaza açacak.

BNG markası 7 yıl önce yola çıktı. İzmirli tasarımcı Nilgün Gülen ve tekstilci eşi Bülent Gülen’in elinde büyüdü marka. Ben markayı Tünel’de keşfetmiştim. Nilgün Gülen’le o zaman yaptığım röportajda, “Kendi giymek istediğim kıyafetleri yapıyorum ve fonksiyonel kıyafetler hazırlıyorum” demişti.

Ve 7 yıl içinde gelinen noktada küçücük bir mağazada başlayan BNG öyküsü Japonya’dan Amerika’ya Çin’den Riyad’a kadar uzandı. 2013 yılı başından beri fonlarla görüşüyor BNG kurucuları, markalarını büyütmeyi hedefliyorlar. Bu arada önümüzdeki aylarda BNG, Riyad’ta 2 mağaza birden açacak.

Japonya’da daha pahalı

- BNG 7 yıldır var ama siz daha öncesinde de tekstille ilgileniyordunuz. Ne oldu da BNG doğdu? Ne tetikledi sizleri?
N.G: 7 yıl oldu. Gerçekten de hızlı oldu. Biz önceden tekstil işindeydik ama yön değiştirdik.

B.G: Tünel’deki mağazayla başladık.

N.G: Tüneli seçmemiz tesadüf değil. Orası çok özel bir yer. Dokusu bize çok uyuyordu. Bizde aslında ilk bu işe yurtdışından başladık. 6 ayda bir fuarlara katılıp farklı ülkelere satış yapıyorduk. İyi bir grafiğimiz vardı. Ben ilk Tünel’e gittiğimde etkilenmiştim. Şimdi aynı heyecanı Hasköy’de de hissediyorum. Tünel’deki mağazada tasarımlarımız çok ilgi gördü. Oradan sinerji yarattık. Çok küçük bir mağaza olmasına rağmen oradan çok ciddi yabancı müşteri yakaladık.


B.G: Lokomotif oldu bizim için orası. Daha sonra yine özel bir yerde mağaza açtık. İkinci mağaza Alaçatı’da oldu. Biliyorsunuz eşim de sizin gibi İzmirli. Son yıllarda Alaçatı da çok özel bir adres.

- Tasarımlarınız Japonya’da daha pahalıya mı satılıyor?

N.G: Japonya’da evet daha pahalı her şey. Bugün Japon distribütörümün en pahalı markalarından biriyim. İki farklı yerde satılıyorum. Dünyada en bilinen adreslerden ikisi Takashimaya, İsetan. Perakende sektöründe bunlar çok kuvvetli isim.

- Japonya’dan Amerika’ya kaç noktada satılıyorsunuz? Yeni açılacağınız adresler var mı?

B.G: 200 noktayı geçti. Ortadoğu’da ataktayız. Çok ilgi gördü BNG oralarda.

N.G: Ortadoğu’da da sofistike ürünlere meraklılar. 2 yıl önce biz gezdik o coğrafyayı. Riyad, Cidde her yere gittim. İnsanların farklılığa ihtiyacı var. Tasarıma düşkünlük var.

N.G: Amerika’da BNG 20 butikte satılıyor. 50 butikle İtalya’da satılıyoruz. Bunların hepsi tasarımcı ürünü satan yerler. Daha sonra en çok Japonya’da satılıyoruz. Türkiye’de 14 noktada satılıyoruz. İstanbul’da 3 noktadayız. İstanbul’da 3-4 nokta daha açacağız 2014 yılında. Bu yaz Yalıkavak’ta Palmarina’da açtık. Çok ilgi gördü.

Şubat ve Mayıs’ta

- Nereler ver önümüzdeki dönemde?

N.G: Şubat ve Mayıs aylarında Riyad’ta 2 mağaza açıyoruz. Kraliyet Ailesi’ne mensup Alsaud Ailesi ile anlaşma yaptık. Onlarla birlikte açacağız mağazamızı. Suudi Arabistan ve Emirlikler’de bu aileyle yaptığımız ortaklıkla büyüyeceğiz. Riyad’ta Al Negoud Mall ve Kempinski Burj Rafal Boulevard’ta mağaza açacağız.

EL YAPIMI AYAKKABI GETİRİYOR

- Ayakkabı, ev ürünleri ve çantalar da mı satmaya başladınız?

N.G: Benim senelerdir kullandığım ev parfümü markası, ayakkabı markaları ve çanta markalarını getiriyoruz. Artık kendi çantalarımızı yapmaya başladık. Trippen adlı el yapımı ayakkabı markasını getiriyoruz. Fransız ev ürünleri markaları da getiriyoruz. Bize özel yüzük yapılıyor. Ben tasarlıyorum, yaptırtıyorum, Miami’de yapılıyor.

Fonlarla 2013 başından beri görüşüyoruz

- Silk&Cashmere, Koton gibi markalar yabancı ortaklıklar kurdular. Sizinle ilgilenen fonlar, yatırımcılar var mı?

B.G: Görüşmeler yaptık. 2013 başından bu yana istekler oldu. Bizim de alt yapımızı kuvvetlendirmeye ihtiyacımız var. Yurtdışı hedeflerimiz de büyük. Tasarımcı kimlikli marka olmanın avantajları da var. Şimdilik görüşmeler var diyebilirim.

- Tasarım markası olarak mağazalaşma konusunda sınırlarınız nedir?

N.G: Franchise isteniyor. Ama 20 mağazayı da geçmek istemiyoruz. Çok mağaza bize uygun değil, fabrikasyona girer.

Ancak yurtdışında mağazalaşma farklı ülkelerde birer ikişer mağaza şeklinde hızlanacak gibi.

Yazının devamı...

BMW’nin elektrikli otomobili BMW i3 Temmuz’da fişte

BMW’nin i3 modeli için ‘Doğuştan elektrikli ve çevreci’ denildiğinde pek anlamamıştım. Hafta başı BMW’nin Leipzig’teki üretim üssüne gidip, aracın üretim sürecini ve kullanılan malzemeleri görünce az bile söylendiğini düşündüm.

Elektrikli otomobil konusunda BMW fark yaratmış durumda. Çünkü BMW bu elektrikli aracı yaratırken ‘sürdürülebilirlikten’ yola çıkmış. Bu yüzden de biz araçla ilgili bilgiyi elyaflara dokunarak almaya başladık. Japonya’dan gelen elyafların Amerika’da nasıl işlemlerden geçtiğini, o malzemelerin Bavyera’da karbonfibere nasıl dönüştüğünü, reçinenin nasıl kullanıldığını, kaportanın vidasız tamamen robotlarla nasıl yapıştırıldığını, tüy kadar olmasa da ‘hafif’ aracın nasıl üretildiğini gördük. Hatta karbonfiberden oluşan kaportayı tek omzumuza alıp kaldırabildik.

Okaliptus ağacından tasarlanan zaman içinde renk değiştiren torpido gözüne dokunduk...

Yüzde 90’ı geri dönüşüyor

Leipzig’te BMW’nin çevreci binasında dünyanın ilk lüks elektrikli otomobili olma özelliğini taşıyan i3 serisinin üretim aşamalarını bir bir izledik. Ne yazık ki gizlilik kuralları gereği birçok aşamada fotoğraf çekmemize izin verilmedi.

BMW i3’te yepyeni bir otomobil neslinden söz ediyorlar. Çelik kasalı otomobillerin elektrikli hale getirilmesinden değil.

- ‘Neden karbonfiber’ sorusu sorulabilir...

Bu malzeme hem dayanıklı hem de çok hafif. Hafiflik çok önemli çünkü menzili uzatıyor, otomobile çeviklik katıyor.

- Ya kaza olursa, çelik mi karbonfiber mi daha dayanıklı?

Testler yapılmış.Bu konuda çok iddialılar. Ayrıca bu teknoloji aslında daha önce de kullanıldı. Ancak BMW üretim sürecini çok kısaltmış. Elyaflar ve karbonfiberlerden oluşan malzeme 10 dakikada üretiliyor. Araçların yan panellerinde bu malzeme kullanılıyor.

- Bu otomobillerin pillerinin ömrü 8-10 yıllık. Otomobille birlikte satılıyor.

- Piller Kore’de Samsung tarafından üretiliyor.

- Bu otomobillerde kullanılan diğer malzemeler daha önce otomotivde kullanılmış malzemeler. Bu sayede aracın tamamı yüzde 90 geri dönüştütülebilir hale geliyor.

25 bin eurodan 5 şarj istasyonu

Temmuz ayında i3 serisi Türkiye’ye gelecek. Borusan İcra Kurulu Başkanı Eşref Biryıldız, “120 araç gelecek” diyor. Aracın Avrupa satış fiyatı 35 bin euro. Hollanda şimdiden 4 bin araç kotasını doldurmuş, siparişler verilmiş, araçların sahipleri belli. Türkiye’de aracın fiyatının 40 bin euroyu geçmemesini planladıklarını söylüyor. Malum en büyük sorun bu araçların şarj edilmesinde yaşanıyor. Hızlı şarj için gerekli cihazlardan da 5 adet Borusan getirecek. 25 bin euroluk bu cihazlar şehirde farklı noktalara koyulacak. Yeterli değil ama bir adım olarak görmek lazım bunu da.

Bu araçların menzili en çok sorulan soru. İstanbul’da sürücüler günde ortalama 60 kilometre yol alıyor. Bu araçlar da 160 km gidebiliyor. Evde şarj ederim diyenler için şehir şebekesinden de yararlanmak mümkün ancak 8 saat kadar prizde kalması gerekiyor.

Yazının devamı...

Brisa 25 yılda 900 milyon euro yatırım yaptı

Bridgestone dünyanın en bilinen ve büyük lastik üreticisi. Uzun zamandır da Türkiye’de Sabancı Holding’le Brisa’da ortak. Brisa hem Bridgestone’un üreticisi hem de Lassa’nın. Brisa Genel Müdürü Hakan Bayman’la sohbet ettik. Doğrusu sohbete giderken aklımda ‘Lastik kapınıza gelsin mi?’ diyen reklam vardı. Birçok sürücü ve birçok kadın sürücü gibi ben de aracımın lastiklerini en çok kış aylarında hatırlıyor ve önemsiyorum.

Hakan Bayman’la sohbete başlar başlamaz da, ‘’iyi-kötü’ lastik muhabbeti yaptık. Kazaların birçoğunun kabak lastiklerden kaynaklandığını konuştuk ve ‘Türkler lastiklerinin iyi mi kötü mü olduğunu lastiklerini tekmeleyerek anlar’ dedik ne yazık ki!

Hakan Bayman’la buluşma nedenimiz, yeni yatırımlar ve son dönemde gerçekleşen inovasyonlardı. Lassa ve Bridgestone markalarının üreticisi olan Brisa, 2014 yılında büyük bir yatırım yapacak. Bu yatırıma geçmeden önce hatırlatmakta yarar var. Brisa’nın Kocaeli’ndeki fabrikası tek çatı altında lastik üretimi yapılan en büyük fabrikalardan biri dünyadaki. Yıllık 10 milyon üretim kapasitesi var.

Brisa 25 yılda Türkiye’de 900 milyon euro yatırım yaptı. Hakan Bayman tam kapasite çalıştıklarını ve daha fazla üretimi amaçladıklarını, bu yüzden de yeni yatırım planı yaptıklarını anlatıyor.

Aksaray’a 300 milyon dolar

Brisa’nın yeni fabrikası Aksaray’da yapılacak. 300 milyon dolarlık yatırımla gerçekleşecek olan fabrika üretime geçtiğinde Lassa ve Bridgestone lastikleri çok daha fazla ihraç edilecek. Bayman, Brisa’nın Japon ortağı Bridgestone’un, yen’in son yıllarda aşırı değer kazanmasından dolayı Türkiye’nin ihracat konusunda daha avantajlı bir konuma geldiğini gördüğünü söylüyor. Şirketin yıllık ihracatı 196 milyon dolar civarında. Bayman, son 5 yılda şirketlerinin cirosunun da yüzde 20 oranında arttığını belirtiyor.

Güzel olan, Sabancı Holding’le Japon Bridgestone’un birlikteliğiyle gün geçtikçe güçlenen Lassa da artık kendini dünyada ispatladı. 60 ülkeye Lassa markalı lastikler ihraç ediliyor. 30’a yakın noktada 6 ülkede Lassa lastikleri satılıyor. 2014’de Şangay’da Lassa bayii açılacak. Bridgestone ve Lassa’nın toplam 430 şube ve bayii var. Türkiye’de 450 satış noktasında da Bridgestone ve Lassa markalı lastikler satılıyor.

MobilfixBrisa’nın bir süredir de bir inovasyon ekibi var. Adı NOVA. Yazının girişinde söz ettiğim reklam da lastik.com.tr ile bağlantılı. Evinizde veya iş yerinizde lastik siparişi veriyorsunuz, onlar gelip takıyor. Gerçekleşen inovasyonlardan biri de Mobilfix. Brisa’da uzun zamandır çalışan bir mühendisin projesi. Mobilfix, Mobil TIR Bakım Servisi. Bu servis araç filolarına giderek yerinde hizmet veriyor, bakım yapıyor. Verimlilik ve zamandan tasarruf sağlıyor.

Yazının devamı...

Denim üssü ‘Serhat’ illeri

Serhat illeri olarak bilinen Ağrı, Iğdır, Kars ve Ardahan’da yeni bir proje başladı. Amaç bu illeri ‘insana ve çevreye saygılı’ üretim üssü haline getirmek. Yıllardır yazılıp çiziliyor. Kümeleme çalışmalarıyla sektörlerin seçilmiş bölgelere odaklanması ve kalkınma hamlelerinin gerçekleşmesi şart.

Serhat illerinde de Ekonomi Bakanlığı, Serhat Kalkınma Ajansı (SERKA), Güvenilir ve Sürdürülebilir ve Çevreci Üretim Derneği (GÜÇDER) ve Amsterdam Belediyesi’nin işbirliğiyle ‘Tekstilde 21. Yüzyılın yeni imalat bölgesi: İnsana ve Çevreye Duyarlı Üretim Sahası’ projesi başlatıldı.

Her şey yolunda giderse ileride bu projeyi daha çok duyacağız. Geçtiğimiz haftanın son günü Serhat Kalkınma Ajansı Başkanı (SERKA) Burak Aydoğdu ve GÜÇDER’in Başkanı aynı zamanda Iğdır’da yatırım yapan FG Grubu’nun sahibi Fuat Gözaçan İstanbul’daydı. Bir grup gazeteci arkadaşımla birlikte bu projeyi dinledik.

Malum bölge yıllardır yoğun göç veriyor. İstihdam olanaklarının artırılması çok önemli. 18 Aralık’ta İstanbul’da denim üreticileri, markalar ve projenin yöneticileri, bakanlar bir araya gelerek yatırımcıları Serhat illerine davet edecek.

İzmir’den Iğdır’a yatırım

Proje kapsamında ilk adım denim üreticisi FG Grubu’ndan geldi. İzmirli bir girişimci olan Fuat Gözaçan’ın şirketi FG Grup bölgede ilk yatırımı yaptı. 6. Bölge’de yer alan Iğdır’da 2 milyon euroluk konfeksiyon fabrikası kurdu. Ve bu fabrikadan 2013 yılında Çin’e ihracat gerçekleştirildi. Gözaçan 2013 sonuna kadar Çin’e 680 bin euroluk ihracat yapmış olacaklarını söylüyor.

İzmir’den Iğdır’a yatırım... İlginç değil mi? Daha doğrusu yıllardır Batılı iş adamlarının adım atmadığı bölgeler. Teşvikler de olsa asla cazip bulunmayan yerlerden bahsediyoruz.

FG Grup dünyanın önde gelen jean markalarının üreticisi. Ayrıca Fuga ve Tigerhill adlı iki markası var. Şirketin 2014 yılı hedefi Çin’e 1.5 milyon euroluk ihracat yapmak. 2016 yılında da Hindistan ve Kuzey Afrika’ya ihracatı planlıyorlar.

Projenin hedeflerine gelince; Kurulacak eğitim üslerinde 4 bin 500 kişiye istihdam sağlanacak. Her şehir farklı bir üretim kolunda faaliyet gösterecek. Bu proje kapsamında 10 yıl süreyle teşvik verilmesi, yüzde 90 vergi indirimi uygulanması, yüzde 40 da yatırıma katkı yapılması planlanıyor.

Kadınlar ilk kez çalıştı

Gözaçan Iğdır’daki fabrikalarında yüzde 58 oranında kadın istihdam edildiğini, bu kadınların da büyük çoğunluğunun hayatında ilk kez çalıştığını anlatıyor. Talep üzerine izin günleri ise değiştirilmiş. Iğdır’daki fabrikada çalışanlar Pazar ve pazartesi izin yapıyorlar. Gerekçesini merak ettik. Kadınların çoğunlukta olduğu iş yerinde Iğdır pazarı Pazar günleri kurulduğu için ve çoğunluğun sağlık sorunları nedeniyle hafta içi bir gün hastaneye gitmeyi tercih ettikleri için izin günleri değiştirilmiş. Bir yıldır yüzde 7 oranında geriye göç almış Iğdır. Gözaçan hedefin yüzde 20 olduğunu anlatıyor.

100 milyon euroluk ihracat

SERKA Koordinatörü Burak Aydoğu, “Bölgemiz sanayi olarak kirlenmemiş bir bölge. Lojistik konumu da avantajlı. Üç ülkeye sınırımız var. 2017 yılında bu sektördeki denim markalarının üretim üssü olmayı amaçlıyoruz. Bu illerden 100 milyon euroluk ihracat rakamına ulaşılacağını öngörüyoruz” diyor.

Yazının devamı...

GS camiasından af diliyorum proje bana da uğur getirmedi

Ali Sami Yen projesini alan ancak sonra çekilen Yaşar Aşçıoğlu, “O stadın hayvan boğazlar gibi yıkılması noktasında kendimi affetmiyorum. Orası belki de o yüzden bana da uğurlu gelmedi” dedi.

Yaşar Aşçıoğlu, babadan inşaatçı. Aşçıoğlu İnşaat’ın 45 yıllık bir mazisi var. Şirketin ikinci kuşak temsilcisi olan Yaşar Aşçıoğlu 10 yıl sonra bayrağı iki oğlu ve kızına devretmeyi planlıyor. Ataköy Selenium projesini başlatan Aşçıoğlu’yla Fulya’daki Selenium’da buluştuk. Açık sözlü biri Yaşar Aşçıoğlu. Sohbetimizde yaşadığı pişmanlıkları, hatalarını da anlattı. Aşçıoğlu’nun ofisinde doldurulmuş geyikler ve ceylanlar var. Bu hayvanlar çiftliğinde hastalanıp ölen hayvanlarmış. “Hastalanan hayvanlarımdan kopamıyorum, bunları doldurtuyorum” diyor Aşçıoğlu. Ezcümle avlamamış.


Ajitasyon yapılmasın

- İstanbul’u beğeniyor musunuz? Her yer yüksek binalarla doldu. Yeterli değil mi?

Hayır. Yeterli değil ama düzenlenmeli. İstanbul’daki yapıların hemen hemen hepsinde sorun var. Çok büyük bölümü yeniden yapılmalı. Tehlikeli binaların çoğu. Bunun yanında beklentiler de değişti. Konfor arıyor herkes. Eski evlerin sorunu çok. Özen gösterilmeli. Benim de şikayetlerim var.

- Şehircilikte sorunlar var. İstanbul çok güzel bir şehir ama ne yazık ki güzelleştiğini söylemek zor.

Rantın olmadığı yerde sermaye olmaz. Kentsel dönüşüm de buna odaklı.

- Kentsel dönüşüm rant için mi destekleniyor?

Ticaret rant peşinde koşar. Kimse yalandan ajitasyon yapmasın. Bu şehri rehabilite etmek için dış sermaye şart.

Katarlılar ‘Gezi’yi sordu

- Ama beklenildiği gibi yabancı sermaye ilgi göstermiyor bu projelere. Neden sizce?

Hep söylüyorum bunu. Bürokrasi sorun. Burada hakkı teslim etmek lazım. Bakan Erdoğan Bayraktar, Türkiye için bir şans. Hükümetin güçlü olması şans. Şanslar iyi değerlendirilmeli. Bunlar değerlendirildiğinde dış yatırımcı çekilir. Ben bundan 15 gün önce Katar’daydım. Orada bana Gezi olaylarını sordular. Orada Katarlılar’la ortak firmamız var.

- Gezi Olayları nedeniyle Türkiye’de yatırım yapmaktan vazgeçmişler mi?

“Gezi olayları tekrarlanır mı, Türkiye’de hükümet düşer mi?” diye bize sordular. Türkiye’de yatırım yapmaya çekiniyorlar, çünkü korkuyorlar. Katar’ın etkin bir grubu bunu söyleyen.

- Sizin işleriniz ne kadar etkilendi?

Bizi yüzde 10 etkiledi. Dış yatırımcıyı yüzde 90 etkiledi. Benim Katar’da konuştuğum proje 2 milyar dolarlık projeydi İstanbul için.

- Yakında yerel seçimler var. Sizin beklentiniz nedir?

Konu memleketse kişiler teferruattır, Kadir Topbaş teferruattır, Erdoğan Bayraktar teferruattır, Başbakan teferruattır. Bu gözle bu anlamda seferberlik gibi düşünülmeli. Geleceği garanti altına almak için bugünkü yöneticiler bu cesareti kendilerinde bulmuyorlarsa bu işe soyunmayacaklar. İş yapmaktan korkmamak üzere hareket edilmesini bekliyorum.

Çok hata yaptım

- Siz hata yaptınız mı?

Çoook.

- En büyük hatanız?

En büyük hatam Galatasaray’a büyük saygısızlık yapmak oldu.

O hatamı hiç unutamıyorum.

- Ali Sami Yen projesinden çekilmek zorunda kaldınız. Ortaklarınızla anlaşamadınız. Nerede yaptınız büyük hatayı?

Ali Sami Yen Stadı’nı oranın şanına şöhretine yakışır şekilde yıkmadım. Galatasaray camiasından özür diliyorum, af diliyorum. O stadı şanına yakışır şekilde yıkmadım. O günkü unsurlara değinmeyeceğim. Hiçbir Galatasaraylı da kalkıp bir şey demedi. Stadın o şekilde hayvan boğazlar gibi yıkılması noktasında kendimi affetmiyorum. Dediğiniz gibi çekildik. Orası belki de o yüzden bana da uğurlu gelmedi. O stat şanına yakışır şekilde yıkılmadığı için beni cezalandırdı.


Otoparkta elektrikli oto şarjı olacak

- Selenium projenizi Ataköy’e taşıyorsunuz. Nasıl bir proje olacak orada?

Biz Bakırköy bölgesinde ilk kez iş yapacağız. Yaptığımız işlerin kalitesi belli. Biz merkezde iş yapmayı seviyoruz. Yakın gelecekte güzel, kaliteli bir iş olacak. 300 konut olacak. Bizden daire alan para kazanacak, anlayışımız bu. Enerji tasarruflu bina yapacağız. Otoparkında da elektrikli aracı olanlara şarj makinesi olacak. Bina akıllı bina, yüzde 45 enerji tasarruflu olacak. Tasarımını Uras Dilekçi gerçekleştirdi.

- Yabancılar sizin projelerinize ilgi gösteriyor mu?

Yabancı ilgisi bizim projelere yüzde 20. Amerika’dan, İngiltere’den, Azeriler’den alanlar oldu.

- Yurtdışında iş yapma planınız var mı?

Katar’da oğullarımın ortak firması var. Orada da bir iş yapmayı hayal ediyoruz.

KOÇ GİBİ DÜNYAYI GEZEBİLİRİM

- Siz nerede yaşıyorsunuz? Çiftlikte mi?

Evet. Zekeriyaköy’de ormanda yaşıyorum. Orada geyik yetiştiriyorum. Stresimi çiftlik alıyor. İki oğlum, bir kızım var. 10 yıl sonra bayrağı teslim edeceğim. Bir projem var. İspanya’da çizdirdim. Onu yaptığımda emekli olacağım.

- İş stresini nasıl atıyorsunuz?

Teknem var. İşi çocuklara devrettikten sonra teknemle gezeceğim. Rahmi Koç geziyor, neyim eksik ondan? Dostlarımla zaman geçirmeyi severim. Amerika’dan getirttiğim 20’nin üzerinde geyiğim var. Ormanda yürüyorum. Spor yapıyorum. Arkadaşlarla tavla partilerimiz oluyor. Tekneyle adalara gidiyoruz.

Yazının devamı...

Her iş insanı içindeki sanatçıyı her sanatçı da içindeki iş insanını keşfetmeli

Ali Poyrazoğlu dolu bir insan. Sürekli yeniliyor kendini. Hayatı anlamak, keşfetmek, yenilenmek üzerine kurulmuş.

Ona ‘ünlü tiyatro oyuncusu’ diyerek söze başlamaya alışmışız. Bu kez öyle yapmayacağız. Poyrazoğlu yazıyor, oynuyor, yönetiyor, gençleri yetiştiriyor ve tam 20 yıldır iş dünyasına da eğitimler veriyor, kendisi de yurt dışında farklı eğitimlere gidiyor.

Onun markalaşmak, aşk markaları, lüks tüketimi, liderlik, ekip ruhu, inovasyonla ilgili söyledikleri sık sık kulağıma geldi ve bu kez kapısını ‘sanat’ için değil ‘iş dünyası’ için çaldım. Bu Pazar siz de Ali Poyrazoğlu’nun deyimiyle ‘hoş gelin dünyaya’ Büyük bir cesaretle kendinize yeniden başlayın!

Sanatçıların ticari zekasının olmadığı çok söylenir. Sizin ticari zekanız mı iyi?

Ben genellemelerden korkarım. Ticari zekası iyi olanlar da vardır. Sanatçıların bir kısmı bu işlerle uğraşmak istemez, başka kişilere yönettirirler işlerini. Eğlence endüstri işinde olanlar kendi markalarını da yönetmek zorundadırlar. Bence markasına süreklilik sağlayanların ticari zekası var. Marka olmayı başarmaktan çok marka kalmayı başarmak daha önemli. Ben eczacılık işi yaptım, ilaç işi yaptım. Yeşil Kabere’yi kurdum, TV şirketi kurdum, 350 bölüm dizi, 100 bölüm talk show yaptım. Tiyatrom var.

Ve çok uzun zamandır da şirketlere, çalışanlara ve yöneticilere yönelik eğitimler veriyorsunuz. Ne çok şapkanız var...

Birkaç disiplinde var olmak artık günümüzde geleceğe ve yaşama meydan okumanın bir yolu.

Günümüz insanı yaşamı boyunca dört mesleği denemeliymiş. Siz bu tanımlamaya uyuyorsunuz...

Zaman zaman ustalaştığımı düşündüğüm anda yeniden çırak olmaya karar veriyorum. İş yönetimi, inovasyon konusunda yurt dışında atölye çalışmalarına katılıyorum. Konferanslara gidiyorum. Çok uzun zaman gazete yazarlığı da yaptım. Okuyorum. Yazıyorum. Yönetiyor ve oynuyorum. İş dünyasına verdiğim eğitimler arasında olan Medici Efekt ve 6 Sigma adlı metotlar sürekli yenilenmeye, yaratıcı olmaya, işi ve kendini yeniden keşfetmeye yönlendiriyor. Geleceği tasarlamaya yönlendiriyor. Her iş insanı içindeki sanatçı yanı çıkarmalıdır.

Herkesin içinden sanatçı çıkar mı?

Her sanatçı içindeki iş insanını, her iş insanı da içindeki sanatçıyı keşfetmelidir. Herkes hayattan beyin zekası ve yürek zekasını dengeleyerek geçiyor.

Farkına varanlar bilinçli şekilde dengeyi sağlar.

Herkeste yaratıcı yan var mı?

Herkes dünyaya sanatçı olarak gelir. Şiirin, resmin, müziğin temelinde ritm kavramı vardır. Önce herkes annesinin kalp atışlarını dinler, sonra kendinin. Herkes sanatçı doğar, bunu hayatında dönüştürenler de vardır, ıskalayanlar da vardır. Ben bu şirket işlerine gireli çok oldu. eğitim, inovasyon, iyi takım gibi konularda uzun zamandır çalışıyorum. Binlerce insana konferans veriyorum.

20 yılda tam 600 bin kişiye konferans verdim

Kaç kişi, kaç şirket oldu?

Çok. Bazı şirketlerle uzun zamandır çalışıyorum. 600 bin kişiye konferans, seminer verdim. Ben de kendimi yeni baştan eğitiyorum bunu yaparken.

Esnek, dinamik bir iş dünyamız olduğunu düşünüyor musunuz?

Türkiye birçok hızlı değişimi ıskaladı. Sanayi devrimini ıskalamış bir milletiz. Durgun zihinsel hal ticaretin önünü keser. Türkiye’de yeni iş insanları bu durumu fark etti. Eski patronlar geride kaldı. Yeni kuşak çok farklı. Profesyoneller çağı başladı. Sürekli değişim ve yenilenme, markayı yeniden formatlamaya inandıkları için her gün her sabah iş yapma yöntemlerinin keşfedilmesinin önünü açtılar. Ben de onlara yardımcı oluyorum. İş hayatında sürekli devinime, değişime ihtiyaç var. Dünyadaki gelişim değişim kendini yeniden ölçme işini çalışanı ürününü yenileme dışında kalman mümkün değil.

Herkes hayattan beyin zekası ve yürek zekasını dengeleyerek geçiyor. Farkına varanlar bilinçli şekilde dengeyi sağlar.

Hızla giden trene vagon eklenir

‘Yenilenmiyoruz takipleşiyoruz’ deniliyor sık sık. Herkes birbiri takip ederse nasıl yenileneceğiz? Birbirine çok benzeyen markalar oluştu Türkiye’de de. Taklit de çok yaygın.

Bu yalnızca bizde değil her yerde var. Dünya böyle. Hızla giden trenin arkasına bir vagon eklemek yasak değildir. Bunu ciddi biçimde yapan devletler var. Çin her şeyin çakmasını yapıyor ve tüm dünyaya ihraç ediyor. Ülkelerin çoğu da bunları gümrüklerinden geçiriyor. Tutan bir iş başkalarını etkiler. Birisi bir damar keşfetmiş biz de o damardan ilerleyelim diyebilir.

‘İş, yaşam biçimi olmamalı’

‘İş yaşam biçimim’ diyenler çok. Bunların çoğu işkolik. Ve işsiz kaldıklarında bitiyorlar. İş insanın yaşam biçimi olabilir mi?

İş yaşam biçimim diyerek bu fikrin arkasında kendimizi kısırlaştırmamalıyız. Yetenek insanın bilinçaltındadır.

Bir şekilde ortaya çıkması ve yönetilmesi gerekir. İş yaşam biçimi olmamalı. Yaptığımız işi dünyaya karşı takındığımız tavrın içine koymalıyız. O zaman genç kalırız. Kendimizi yenileriz.

Aşk markalarını anlattınız daha önce. Türkiye aşk markaları nasıl yaratacak?

‘Aşk iki kişilik devrimci bir örgüttür’ diye yazdım. Aşk markaları konferansı çok ilgi gördü, ben de çok mutlu oldum. Aşk Markaları teorisini yazan kişi aşkla yürek işini birleşerek aşk markasını yarattığını, aşkla yola çıkılınca yürekten markanın yaratıldığını söylüyordu. Ben ise buna karşıyım. Ben zihinde tasarlananların gönül süzgeçinden, gönülden gelenlerin de zihin süzgeçinden geçirilerek aşk markası yaratacağını düşünüyorum. O kişi Pepsi Cola’ya yönetici olmuş. İlk konferansında Coca Cola’nın otamat makinesini sahneye koyup, sahnede gerçek silahla parçalıyor otomatı. Ben de doktorların masalarında gördüğümüz beyin ve kalplerden aldım ve çekiçle kalbi parçaladım. Her şeyin beyin içinde olduğunu anlattım. Inovasyon yönteminin ne olduğunu anlattım. Beyniniz kabul ederse o markayla bağlarınız kuvvetli olur.

Liderlik öğrenilir mi?

Öğrenilir. Profesyonel iştir. Liderlik dürtüsü başta gerekir, ama her konuda sanat, siyaset, iş hayatında liderliği öğrenmen gerekir. Lider de birçok şeyi öğrenme gerçeğiyle yüzleşmelidir. Liderlik ciddi bir iş. Her şey takım oyunu oldu. Beyin amaliyatını yürüten de liderdir. Her işin bir iç mimarisi var. Ben takım adamı olduğum için 350 bölüm dizi yaptım, bu kadar oyun yazıp çizdim.



‘Geleceğin yöneticileri kadınlardan çıkıyor’

Kadın yöneticileri nasıl görüyorsunuz? Duygusal zeka kariyerde ne kadar işe yarıyor?

Kadınların duygusal zekası 35 yaşından itibaren yükseliyor. Erkeklerinki de 45 yaşından sonra geriliyor. Bu bilimsel bir tespit. Bu tespite göre herkes zihnini formatları. Benim tespitime göre kadınlar başarılı, iş takibi becerileri çok iyi. Hatta bu konularda erkeklerden daha hızlılar. Kadınların çoğunun disiplinsizlik, dağınıklık, içki gibi sorunları yok. Kadınların saplantıları daha az. Gelecek yöneticiler kuşağı kadınlar arasından çıkıyor. Zaten dünyadaki gidiş de öyle. Türkiye’de de birçok şirketi kadınlar yönetiyor. Kadınların bakışı, cesareti, iş hayatını sahiplenmeleri kadınlara olan bakışı değiştirdi. Çalışan kadınlar onlara bakışı değiştirdi.

Ama bir yandan da kadına yönelik şiddet hızla artıyor. En önemli sorunlardan biri de bu değil mi?
Bir ülkede kadınlarla ilgili sorunlar varsa o aynı ülkede erkeklerin de hayatlarında sorunlar olduğunun işaretidir. Mesele sistem meselesidir. Sistemde hastalık belirtisi varsa tedaviye ihtiyaç vardır. Adorno’nun dediği gibi ‘yanlış düzende doğru hayat olmaz.’ Ben de bir oyunumda ondan aldım, ‘yamuk düzende doğru hayat olmaz.’ Sorun toplamda sistem sorunu. Yenilenmeye ihtiyaç var, buna olanak tanımak lazım. Dünya yeniden doğuş, rönesansla aydınlandı. Şimdilerde de yeni aydınlanma düşüncesi peşinde dünya. Biz de bunun dışında kalmamalıyız.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.