Şampiy10
Magazin
Gündem

Çeşme turizmine ‘Arapsaçı’ dopingi

5. Alaçatı Ot Festivali’ne bu yıl 5 binin üzerinde ziyaretçinin katılması bekleniyor. Çeşme otellerinde yer kalmadı. Her yıl daha da büyüyen festivalin bu yılki teması ‘Arapsaçı’ otu.



Alaçatı Ot Festivali’nin bu yıl 5’incisi yapılıyor. 10-13 Nisan tarihleri arasında festival kapsamında yarışmalar, etkinlikler düzenlenecek. Çeşme’nin yeni Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç, geçen dönem Alaçatı Belediye Başkanı’ydı, artık Çeşme’nin Belediye Başkanı. Dalgıç, yeni çıkan Yerel Yönetimler Yasası’na dayanarak festivali Çeşme Yarımadası’na yaydıklarını açıkladı. Artık etkinliklere ve yarışmalara Çeşmeliler de katılabilecek.

Geçen yıl festivale Belçika, İsviçre ve komşu Sakız Adası’ndan turlar gelmişti. Bu yıl festivalin yabancı konuk sayısı da artıyor. Alaçatı Ot Festivali Organizasyon Komitesi Başkanı Tülin Onarer, Setur, Jolly Tur ve ETS Tur’un bu yıl festivale özel tur programları sattıklarını açıkladı. Yabancı tur operatörlerinin de programlarına girdiklerini söyleyen Onarer, İyiyemek.com’un da gurmeler için özel turlar düzenlediğini söyledi.

Gastronomide iddialı

Ben de son 4 yıldır festivali takip ediyorum. Her geçen yıl özellikle de gurmelerin daha çok ilgisini çeken bir festival haline dönüşüyor Alaçatı Ot Festivali. Malum Çeşme gastronomi açısından da Ege’nin merkezi olma yolunda ilerliyor.

Alaçatı Festivali de her yıl ‘gastronomi’ iddiasını büyütüyor. Festivalin ‘Yemek Atölyeleri’ne ünlü aşçılar katılarak hünerlerini sergileyecek bu yıl.

Ot toplama yürüyüşü

Hazır yeri gelmişken hatırlatalım, Türkiye endemik bitki cenneti. Ege de bundan payını alıyor. Ege’de yenilebilir bitkilerin, otların çoğu Ege mutfağında yer alıyor. Bu festival bize bu otları da yemekleri de tanıtıyor. Bu yılın teması da ‘Arapsaçı’.

Festival kapsamında ‘en çok kim ot toplamış’ ve ‘en güzel ot yemeğini kim yapmış’ yarışmaları düzenlenecek. Gelenekselleşen bu yarışmalar her yıl olduğu gibi bu yıl da bir şölen havasında geçecek. En güzel ve iyi otları toplamak için ‘Doğada Ot Toplama Yürüyüşü’ yapılacak.

Bu yıl festivalde beslenme ve fitoterapi (bitkilerle tedavi) konularında herkese açık konferanslar da düzenleniyor. Prof. Gülden Köksal fitoterapi konusunda, Doktor Ayşegül Çoruhlu da Alkali Beslenme konusunda festival kapsamında bir konferans verecek.

Festival kapsamında ‘Ot’ temalı resim, heykel, seramik ve fotoğraf sergileri de açılacak.

Ve her yıl olduğu gibi bu yıl da festivalin ‘fahri konsolosu’ Ayhan Sicimoğlu. 12 Nisan akşamı Sicimoğlu açık havada konser verecek.
Hayatınıza güzel renkler katmak, farklı ve unutamayacağınız lezzetler tatmak, eğlenmek, doğanın kıymetini bilmek istiyorsanız bu festival kaçmaz. Alaçatı’nın özgün taş rengine bu hafta hayatın tüm renkleri eklenecek!

Otellerde yer kalmadı

Alaçatı Turizm Derneği Başkanı Hüsnü Baylav, 5 yıldır düzenlenen Alaçatı Ot Festivali’nin turizmi de hareketlendirdiğini, geçen yıl festivale aralarında yabancıların da olduğu 5 binin üzerinde kişinin katıldığını belirtiyor. Alaçatı’daki otellerde festivalin düzenlediği 10-13 Nisan tarihlerinde yer kalmadığını bildiren Baylav, Alaçatı Ot Festivali’ne ilişkin şu değerlendirmeyi yapıyor: “Geçen yıl Ot Festivali’nde 5 bin kişiyi ağırlamıştık. Bu yıl bu rakamın da üzerine çıkacağımızı tahmin ediyorum. Alaçatı otellerinde yer kalmadı. Bu organizasyonun artık daha profesyonel yapılması gerektiğini gösteriyor. Festival çok hızlı büyüdü. 5 yıldır gördüğümüz ilgi bize başka organizasyonlar için de güç veriyor. 8-9 Haziran’da da ‘Kaybolan Lezzetler’ adıyla Alaçatı’da başka bir organizasyonumuz daha olacak.”

Yazının devamı...

Çağdaş sanat piyasamız Cezanne tablosu etmiyor!

Fotoğraf: OĞUZ YETER

Beyaz Müzayede’nin kurucusu Aziz Karadeniz, “Dünyada ressam Cezanne’ın bir tablosuna 250 milyon dolar verilirken Türkiye’de çağdaş sanatın 150 milyon dolar piyasası var” dedi.

Dünyada sanat piyasası 60 milyar dolarlık büyüklüğe ulaştı. Bunun 12 milyar doları çağdaş sanat. Önümüzdeki yıllarda ise bu rakamın 20 milyar dolara geleceği öngörülüyor. Türkiye’nin ilk çağdaş sanat müzayede evinin kurucusu Aziz Karadeniz Türkiye’deki çağdaş sanat piyasasının 150 milyon dolarlık bir büyüklükte olduğunu söylüyor. Bu yılın ilk çağdaş sanat müzayedesi 13 Nisan’da Beyaz Müzayede tarafından yapılacak. Malum 2013 Türkiye’de sanat piyasasının durgun olduğu bir yıl oldu. Yılın bu ilk müzayedesi bu yüzden de ilgi çekici. Türkiye’de çağdaş sanat müzayedeciliği dendiğinde ilk akla gelen müzayede evi Beyaz Müzayede’nin kurucusu Aziz Karadeniz’le buluşup hem bu yeni müzayedesi hakkında bilgi aldık hem de Türkiye’de çağdaş sanatı konuştuk.

Bankacılıktan geldi

Sohbete Aziz Karadeniz’in geçmişinden başladık. Aziz Karadeniz aslında bir yatırım bankacısı. 2005 yılına kadar bankacılık kariyerinde ilerleyen Karadeniz çağdaş sanata hobi olarak başlayıp, bu hobisini işe dönüştüren bir isim.

- Beyaz Müzayede nasıl kuruldu?

2005 yılında aile holding şirketini kurduk. Finansal danışmanlık şirketi aslında. Ben hayatta sevdiğim işi yapmaya önem veriyorum. Bunu hayatımda hep görebilirsiniz.

- Sanat tutkusu aileden mi geliyor? Çağdaş sanatla ilgilenmeye nasıl başladınız?

Sanat ilgim New York’ta gelişti. Çok çalışıyordum kafamı boşaltmak için galeri gezerdim. Ailemde klasik sanata ilgi vardı. Babam rektörlük yapmış biri, tıp alanında profesördür, annem de Robert Kolej mezunudur. Başlarda benim çağdaş sanat merakım aileme tuhaf geldi. Ben Türkiye koşullarında hep profesyonel olarak iyi para kazandım. Dönünce çağdaş sanat eserleri almaya başladım. İnanın o dönemde maaşınızla alamayacağınız eser yoktu. Çağdaş sanata ilgi duyan kişi sayısı çok azdı. Babam, ‘Oğlum bu kadar emek vererek kazandığın paranı çarçur ediyorsun’ dedi uzun süre.

Fiyat aralığı getirdi

- Siz fiyat aralığı sistemini getirdiniz. Bu hem sanatçıları hem de alıcıları rahatlatıyor mu?

Kesinlikle. En alt fiyat ve üst fiyat aralığını katalogta görüyorlar.


- Türkiye’de çağdaş sanatı tepe noktayı 2010 yılında gördü.Biraz önce de sormuştum. O dönemde fuarlar, galeriler, müzayedeler toplamına baksanız 300 milyon dolarlık bir büyüklükten söz ediliyor. Bu rakamı yorumlar mısınız bir finansçı olarak? Ve neden düştü?

Bu rakam benim bildiğim 250 milyon dolar. Bu rakam Türkiye’nin GSMH’na baktığınızda önemli bir rakam değil. Dünyanın en önemli Çağdaş Sanat Fuarı Art Basel’de 4 günde bazı seneler daha iyi bazı seneler biraz düşüyor ama ortalaması 4-5 milyar dolar arasında bir büyüklüğe ulaşıyor.

- 2010 yılından sonra çağdaş sanat alanında fiyatlar düştü mü yerinde mi saydı?

2010’dan sonra Türkiye’de çağdaş sanat alanında TL bazında fiyatlarda gerileme oldu. Bunun farklı nedenleri var. Bugün Türkiye’de çağdaş sanat alınabilecek seviyelerde. Bugün bakınca son 1 yılda toplam ciro 100- 150 milyon doları geçmez.

Sanata teşvik şart

- Katar şeyhi Fransız ressam Cezanne’in bir tablosuna 250 milyon dolar vermişti değil mi?

Bravo. Buna bakmak lazım. Aslında sanat çok önemli bir tanıtım fırsatı ülkeler için. Sanat ihracatı yapıyor ülkeler. Bunu yapmak için öncelikle kendi ülkenizdeki sanatın likit hale gelmesi şart. Türkiye’de piyasa alım satımın rahat yapıldığı bir alan olmalı. Türkiye’de fiyat oynamaları fazla olabiliyor. Sanat eserinin üzerinde yüzde 18’lik KDV çok yüksek. Bu koleksiyonere çok yük bindiriyor. Ayrıca Türkiye’de koleksiyonerlerin çoğu şahıs bazlı, kurumsal değil. Sanata teşvik şart Türkiye’de...

Türk ressamlar Zorlu’da sergilenecek

BEYAZ Müzayede 13 Nisan’da 2014 yılının ilk Çağdaş ve Modern Sanat Müzayedesi’ni yapacak. Müzayedede satışa sunulacak eserler 9-12 Nisan tarihleri arasında Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde de sergilenecek. Müzayede de Semiha Berksoy’un Venedik Bienali’nde sergilenmiş eserlerinin de yer aldığı 10 tablosu satışa sunulacak. Bu satışlardan elde edilecek gelir Beyoğlu’nda kurulacak Semiha Berksoy Müzesi’ne aktarılacak.

Müzayedede Fahrelnissa Zeyd, Mübin Orhon, Nejat Devrim, Erol Akyavaş, Burhan Doğançay, Adnan Çoker, Ömer Uluç, Ferruh Başağa, Komet, Mehmet Güleryüz gibi sanatçıların eserleri yer alacak. Mubin Orhon’un 1962 tarihli ‘Dripping Rouge’ isimli yapıtı 450-600 bin lira arasında fiyat aralığında satışa çıkacak.

Şeyhten ‘İskambil Oynayanlar’a 250 milyon dolar

Katar Emiri El Tani, Modern sanatın babası olarak bilinen Fransız post-empresyonist ressam Paul Cezanne’ın “İskambil Oynayanlar” tablosuna 250 milyon dolar verdi. Fransız ressam Paul Cezanne’ın 19. yüzyılın sonuna ait eseri, 250 milyon dolarla dünyanın en pahalı sanat eseri unvanını da almış oldu. Tabloyu koleksiyonunda tutan Yunan armatör George Embiricos, Fransız ressamın bu nadide eserini ölmeden önce satışa çıkarmıştı.

Hâlâ duvar rengine göre tablo istiyorlar

- Sanatla ilgilenen yeni bir kesim var der misiniz?

Sanatsever tarzı aynı gibi. Ancak bir dönem aktif olanlar yavaşlıyor. Türkiye’de çağdaş sanat alanlar patron kesimi genelde, üst düzey yöneticiler. Ekonomi iyi gittiğinde sayı kabarıyor. Bir de entelektüel isimler alıyor, onlar evlerine asmak için alıyor.

- Hâlâ var mı salondaki koltuk takımının rengine, duvar rengine uygun tablo arayanlar?

İnanır mısınız hâlâ öyle alanlar var. Fıkra gibi. ‘Koltuğum şu renk, üzerine şu renk, hatta şu sanatçının ismini de vererek istiyorlar. Ben yadırgamıyorum. Ancak bunu sanatçıya söylerken dikkat ediyorum. Ben Komet’e çok takılırım. ‘Çok figürlü işler yap onlar seviliyor’ derim. O da ‘olur mu böyle şey’ diye söylenir hep. Sanatın teorisi ve ticareti aslında üst üste oturmuyor. Sonuçta galeriler ticari müessese. Ne satılıyorsa onu alıyor. Devrim Erbil Hoca’yı çok severim. Ona da şaka yaparım. ‘Evimin şurasına şu renkte bir Devrim Erbil istiyorum’ diyebiliyorlar. Çağdaş sanatta renk ve ebat çok önemli.

- Nelere ilgi var? Hangi sanatçılara ilgi var?

Müzayede evi olarak isim vermek çok yanlış olabiliyor. İsimler kırılabiliyor.

Yazının devamı...

İngiliz şirketle ‘mobil’çözümleri büyütecek

Banka ve şirketlerin mobil iletişim çözümlerini üreten Pozitron’un kurucusu Fatih İşbecer şirketini 100 milyon dolara İngilizler’e sattı. Şimdi hedef yurtdışında daha hızlı büyümek.

Fatih İşbecer Türkiye’de girişimciliğin en iyi örneklerinden biri. Kendisiyle 2007’de röportaj yaptığımda ‘Kısa zamanda çok yol aldığını’ düşünmüştüm. 2007’den bu yana ise Pozitron iş hacmi olarak katlanarak büyüdü. Biraz hatırlatmakta yarar var. Fatih İşbecer, Pozitron’u 2000 yılında kurdu. Pozitron kurulduğunda bir yazılım geliştirme şirketiydi. Bundan 9 yıl önce mobil iletişime odaklandılar. 12 farklı ülkede perakende, ilaç sektörü, bankacılık ve telekomünikasyona yönelik yazılımlar, mobil iletişim çözümleri sunuyor.


Türkiye, Ortadoğu ve uluslararası alanda farklı şirketlerle çalışan Pozitron İş Bankası, THY, Yapı Kredi Bankası, eBay, BNP Paribas, TEB, GlaxoSmithKline gibi şirketlerin yanı sıra Ortadoğu’nun en büyük bankalarından biri olan ANB ve Katar’ın en büyük katılım bankası QIB ile de çalışıyor.

100 milyon dolara satıldı

Ve bu büyümeyi başaran Pozitron 2014’ün Ocak ayında mobil para alanında dünyanın önde gelen şirketlerinden biri olan İngiliz Monitise tarafından 100 milyon dolara alındı. Fatih İşbecer, sıfırdan kurduğu şirketiyle ‘girişimcilik’ adına altını çizmemiz gereken bir başarıya imza attı. Monitise ile birlikte Pozitron iş hacmini büyütmeye devam ediyor. Şirkette Fatih İşbecer CEO, ortakları Fırat İşbecer (COO), Mete Balcı (CTO) oldu... İşbecer’le sohbet ettik..

- 2014’ün Ocak ayı şirket satışları açısından son dönemlerin en kötü ayı olarak gösterildi. Ve sizin kurduğunuz şirket tam da bu ayda satıldı. Pozitron’un satışı bu yüzden de çok ilgi çekti. Bu nasıl oldu?

Tüm dünyada böyleydi. Türkiye için değil. 21 senenin en kötü ayıymış. Böyle kötü bir ayda bizim satış çok ses getirdi.

- Siz ne zamandan beri görüşüyorsunuz satış için? Yabancı yatırımcılar ne zamandan beri Pozitron’la ilgileniyorlardı?

2008’den sonra yatırımcılar daha çok ilgilenmeye başladı. 2000’li yıllarda mobil sektörüne girmeden önce bu kültür Türkiye’de yoktu. Biz 2005 yılında mobil iletişim alanına girdik. Biz mobil kanala girdiğimiz için insanlar bizim stratejimizin yanlış olduğunu söylüyorlardı. Biz 2005-2009 yılına kadar bunun doğru olduğunu anlatmaya çalışarak ve dünyada da teknolojinin buraya kaydığını görerek geçirdik. Bu dönemde bize gelen firmalar hep bizi bir tık daha ufak firma olarak görüyorlardı. Biz x aşamasındayız, onlar da bizi oraya getirmek üzere geldikleri için onlarla yol alamadık. Ayrıca Türkiye’ye gelen yatırımcı firmalar ‘cash negatif’ firmalara yatırıma alışmışlar. Onlar karşılarına oturduklarında hep 3-4 ay sonra parası biten şirket senaryolarına alışıklar. Biz hep Pozitron’u kârlı götürdük. Yatırımcı gelip ‘Size şu kadar vereceğim’ dediğinde cazip gelmedi bize. Biz hep’akıllı paraya’ baktık.

İngilizler bizi buldu

- İngilizlerle farklı bir noktaya gelmişsiniz. Sizin için şu söz sanırım durumu özetliyor: ‘Türk gibi başla İngiliz gibi bitir.’

Doğru. İngilizler bizi buldu. Ekim’de tanıştık onlarla. Onlar bize Aralık’ta ‘Biz size yatırım yapmayız ama sizi alabiliriz’ dediler. Biz de firmayı tanıdıkça kültürümüzün benzediğini gördük. Firma büyük ama dev değil. Daha önce Amerika’da, İngiltere’de ve Uzakdoğu’da şirket almışlar. Hem iş yaparak hem de yeni satın almalarla büyüyorlar.

- Sizin işlerinizin ne kadarı yurtdışı bağlantılı?

Yüzde 40 ihracat, yüzde 60 Türkiye pazarı. Bu yıl yurtdışı pazarımız daha da artacak.

ÇOCUKKEN İŞ SEYAHATİNE ÇOK ÖZENİRDİM

- Çok yoğun çalışıyorsunuz. Kendinize zaman ayırabiliyor musunuz?

Sık sık yurtdışına gidiyorum. Çocukken iş seyahati yapmaya çok özenirdim artık hiç ilginç gelmiyor. Dubai’ye, Avrupa ve Amerika’ya sık sık gidiyorum. Hafta sonları Kilyos’ta kite board yapıyoruz.


THY’de AYLIK 150 bin passcode basıyoruz

- İş Bankası’na cepten başlattığınız proje çok ilgi çekmişti ve sanırım şirketiniz için de önemli bir adım oldu. Bankacılık öncelikli hedefiniz mi?

2006’da İş Bankası’yla tanıştık, 2007’den beri birlikte çalışıyoruz. Yeni bankalar oldu. Yapı Kredi’yle de 5 yıldır çalışıyoruz. Başladığımız kurumlarla çok büyük bir aksilik olmazsa uzun süreli çalışıyoruz. Bankacılıkta mobil iletişim çok değerli ve daha da gelişecek. THY ile de 2009’dan beri çalışıyoruz. İşinizi iyi yaparsanız Türkiye gibi ağır rekabetin olduğu bir pazarda da işiniz iyi gider. İşiniz gelişir.

- THY mobil kart kullanımını artıracak mı?

Nüfusun büyük kısmının cebinde 20 sene evvel 1000 dolara alınan bilgisayarın işlem gücüne sahip telefonlar var. Kurumlar bu işlere yeni yeni giriyor ama dünyada çok gelişiyor. THY bu işe başladı. İyi de gidiyor. Tanıtımı konusunda ataklar olacak.

- THY’de kullanım nasıl?

Biz THY’de aylık 150 bin adet üzerinde passcode basıyoruz. Bu az aslında. 150 bin tane arkasında manyetik kart olan boarding pass tasarruf ediyor THY. Bu çok önemli, artması lazım. Bunun yanında zaman tasarrufu da var. Kurum kağıttan tasarruf ediyor, müşteri zamandan.

Verimsiz kalan oyuncu zaman içinde elenecek

- 2007 yılında konuşmuştuk, o dönemde mobil iletişinle ilgili şirketleri ikna etmeye çalışıyordunuz. İşiniz zordu ama rekabet yoktu. Bu işi yapan şirket sayısı yok denecek kadar azdı. Şimdi durum farklı hem yerli hem de yabancı oyuncular var. Hangisi daha zorlu?

Rekabet olmayınca ‘Demek ki makbul değil’ diye de bakılıyor. 2011 yılında bize rakip yabancı şirketler Türkiye’ye gelmeye başladı. Bu arada global kriz herkesi çok etkiledi. Global krizde biz Ortadoğu’ya ağırlık verdik. Kriz atlatıldığında belli referansları olan, 100’den fazla genç çalışanı olan bir şirket haline geldik. Türkiye’de rakipler çıkmaya başladı. Her yazılım firması mobil alana girmeye başladı. 1990’lı yıllarda web sitesi yaptırmak zordu, 2000’li yıllarda saatlik web sitesi yaptırılmaya başlandı. Biraz bunun gibi. 2007-2012 arası talep vardı arz yoktu, fiyatlar şişmişti. Şimdi arz patlaması var, fiyatlar ve kalite düşüyor. Sanırım zaman içinde bazı verimsiz kalan oyuncular elenecek. Normalize olacak.

11 bin iş başvurusu yapıldı

- Pozitron’da kaç kişi çalışıyor? Çoğu genç mi?

140 kişiyiz. 26.5 yaş ortalaması. Yüzde 43 kadın. 85 yazılımcı çalışıyor. Tasarım ekibimiz var. Test ekibi ve yazılımcılar mühendis.

- Gençler için çok cazip bir alan. Size çok iş başvurusu oluyor mu?

Geçen sene 11 bin adet müracaat aldık işe girmek için. Bizim gibi firmalara girmek isteyen çok genç var.

- Peki hangi özellikler şart? Ne soruyorsunuz?

Hangi cep telefonunu kullandığını, evindeki bilgisayardaki işletim sistemini, yazılım yazdıysan ne yaptın gibi sorular. O alanda olan birinin 15 dakikada dolduracağı bir form bu. Ama yüzde 60-70’i geri dönmüyor. O formlara yanıt vermeyenlerin ‘İş bulamıyorum’ dememeleri ya da işe başvururken daha seçici olmaları lazım.

- Türkiye’de de artık girişimcilere destekler konusunda çok yol alındı ancak yine de istenilen noktada değil? Nedir sorun? Şeffaf duvar mı var?

İnsanlara girişimciliği tarif etmiyorsunuz artık. Makbul olduğunu gördü herkes girişimciliğin. Kamu destekleri var. Yeterince olmasa da yatırımcılar var. Genç zehir gibi çocuklar bu işlere giriyor. Örneklerin artması için ikinci cephe açılmalı. Kurumların girişimcilere bakışının değişmesi lazım.

Yazının devamı...

Körfez’e tavuk yedirip AB kapısını zorlayacak

2013 cirosu 1.6 milyar TL olan Banvit, bu yıl 455 bin ton et ihracatı hedefliyor. Şirket, Körfez’de güçlenmeyi ve en kısa sürede AB ülkelerine tavuk ihraç etmeyi planlıyor.

Ömer Görener, Banvit’in ikinci kuşak temsilcisi. Beyaz ve kırmızı et üreticisi Banvit Türkiye’nin ilk 500 büyük sanayi kuruluşu arasında. Kanatlı et sektöründe ise bu listenin lideri. Bandırma, İzmir ve Elazığ’da üretim tesisleri bulunan Banvit hem yurtdışında hem de iç piyasada büyüyor. Körfez ülkelerine ihracatı her geçen gün artan Banvit, Dubai’de de bir ofis kurdu. Ömer Görener’le sektörü ve hedeflerini konuştuk.

Çok sıkı denetim var

- Tavuk konusu benim de hassas olduğum bir konu. Çok şey söyleniyor. Hormon, antibiyotik kullanımı gibi iddialar var. Bazıları bu iddialar yüzünden tavuk yemiyor. Siz bu iddialar karşısında ne yapıyorsunuz?

Benim de çocuklarım var. Büyük kızım 2001 doğumlu. 13 yaşında. Tavuk ve yumurta yiyerek büyüdü. Ergenliğe de henüz girmedi. Evet haklısınız çok şey söyleniyor. Tavukta hormon diye bir şey yok. Hormon yalnızca büyük baş hayvanlarda ve Amerika’da kullanılıyor. Türkiye’de yasak hormon. Kaldı ki tavuklara tek tek nasıl iğneyle hormon vereceğiz? Bu mümkün değil. Ama bize ne yazık ki bu konu yıllardır soruluyor. Biz bu konuyu anlatamadık. Tavukta hormon yok.

- Antibiyotik var mı? Antibiyotik kullanılıyor mu?

Avrupa ve Türkiye hariç bütün dünyada hayvanlarda koruyucu dozda antibiyotik kullanılıyor. Koruyucu doz derken hayvanlara az miktarda antibiyotik vererek onların mikro florasını dengede tutuyorsunuz ve hayvan daha az hastalanıyor. Ama Türkiye’de ve AB ülkelerinde antibiyotik kullanımı sıkı denetime tabi. Kimisi bir hafta kimisi de 10 gün öncesinden geri çekiyor. Türkiye’de antibiyotik koruyucu amaçlı değil, tedavi amaçlı kullanılıyor. Tedavi amaçlı derken anlatalım. Veteriner doktor sürüyü ziyaret ediyor, sürü de sorunlar varsa bir takım analizler yaptıktan sonra o hastalığa uygun olan antibiyotiği reçeteyle belirli süre kullanmak için veriyor. Kesimden günler önce de kullanıma son veriliyor. Başka türlü olması mümkün değil. Reçeteyle olmak durumunda ve denetleniyoruz. Devlet bizden sürekli numuneler alıyor. Tavuğun etinde, ciğerinde antibiyotik kalıntısı var mı diye bakılıyor.

Daha etkin olacağız

- Türkiye’de tavuk eti tüketimi artmıyor mu?

Biz dernek olarak araştırma yaptırdık. O araştırmada tavuk tüketimini artıranlar azaltanlardan daha fazla çıktı.

- Türkiye’de kişi başına tavuk eti tüketimi yılda 20 kilogram civarında mı?

Türkiye’de kişi başına tüketim 22 kilo civarında. Körfez ülkeleri, Amerika 40 kilogram civarında.

- İhracatınız ne durumda? AB ülkelerine ihracata izin çıkması konusunda son gelişmeler neler?

90 milyon dolarlık ihracat yaptık. 34 bin ton civarında ihracatımız var. Irak’a gönderiyoruz. Suriye pazarı iyi gidiyordu. Maalesef şimdi durdu. Dubai’de de bir dağıtıcıyla anlaştık. Orada da satılıyoruz. Körfez ülkelerinde tavuk çok tüketiliyor. Emirliklerin nüfusunun yarısı Hintli. Hint baharatlı tavuklar biliyorsunuz çok meşhur. Arap yarımküresi bizden çok daha fazla tavuk eti tüketiyor. Bu ülkeler 2 milyon ton civarında ithalat yapıyor. Bizim bu piyasada daha etkin olma amacımız var. Dünyada 2 büyük ihracatçı Brezilya ve Amerika. Orada mısır ve soya ucuz. Türkiye soyaya bağımlı. Yem maddelerini ithal ediyoruz. Oysa Türkiye Irak ve Körfez ülkelerine yakın. Bizi arayıp sipariş verdiklerinde bir hafta sonra ellerinde tavuklar oluyor. Brezilya ve Amerika için 2 ay önceden sipariş gerekiyor.

İşimiz kolay değil

- AB konusu?

Hâlâ yapamıyoruz. İşimiz zor. Bizden hem üreticisi hem de ithalatçısı çekiniyor. AB bizim tesisleri denetledi. Biz sertifikalandık. Biz de bir sorun bulunmadı ama bize ‘Ankara’nın raporlaması yetersiz’ dendi. ‘Ankara köy hayvanlarının hastalıklarını raporlamıyor’ dediler. Oysa biz o statüde değiliz. Irak’taki yakınlık meselesi burası için de var. Biz Münih, Amsterdam’a ürün gönderebiliriz.



Besilik hayvan ithalatı açık tutulmalı

- Siz aynı zamanda kırmızı et üretimine girdiniz. Çok sayıda ürününüz var. Nasıl gidiyor kırmızı et işiniz?

Türkiye’deki büyük baş hayvan sayısı yeniden sayılmalı. Devletin kayıtlarının yüzde 100 doğru olduğunu görmemiz lazım. Gönen’de 10 hayvan görünüyorsa aslında yerinde saydığınızda 6 çıkabiliyor. Bu önemli. Türkiye’de kırmızı et krizi çıktı farklı sebeplerle. Et ithal edildi. En son besilik hayvana açtılar. Besilik hayvan ithalatını her zaman açık tutmak lazım. Alıyorsunuz buradaki arpayla buradaki suyla besleniyor. Bunu kapadılar şimdi. Ben yeniden ithalatın açılacağını düşünüyorum.

Kıran kırana rekabet var ihtihar edenler bile oldu

- Banvit’in büyüklüğü nedir? Pazardaki payı ne kadar?

Yüzde 13 Pazar payımız var. İlk 5 firma birbirine yakın pazar paylarına sahip. İnişli çıkışlı bir sektörümüz var. Kıran kırana rekabet yaşanıyor.

- Bilinen markalar, firmalar çekildi bu yüzden de...

Mudurnu, Şeker, Köytur... Çok bilinen markalardı bunlar. Aramızdan intihar edenler oldu. Çok zorluk çekenler oldu.

- Geçen yıl ne kadar üretim yaptınız?

280 bin ton et üretimi yaptık. 220 bin piliç eti ürettik, 200 bin ton sattık. Bu aradaki işlenmiş ürüne gitti. 20 bin tonun üzerine hindiden ve kırmızı eten geldi. 34 bin ton pişmiş et yapıp sattık. Kadınbudu köftemiz ve dönerimiz çok beğeniliyor. Yem üretimimiz ise 850 bin ton.

- İş dışında ne yaparsınız? Hobileriniz var mı?

Birçok erkek yaz bekarıdır, ben kış bekarıyım. Ben Bandırma’da Hamamlı Köyü’nde yaşıyorum. Çocuklarım İstanbul’da. Sık sık gidip geliyorum. Yürüyüş yaparım. Dağa tırmanırım. Yelken yaparım.

Elazığ’da 700 kişiye istihdam sağlıyoruz

- Bandırma dışında Elazığ’da da yatırımınız var. İzmir’de de var. Büyüme planlarınız nedir?

3 üretim merkezimiz var. Elazığ daha yeni oldu. İzmir’deki tesisimiz de çok iyi. Elazığ’da 700 kişi istihdam ettik. Oradaki en büyük istihdamı verenlerdeniz. Hedefimiz orada da büyümek. Orada günde 60 bin kesim yapıyoruz. İzmir’de de günde 150 bin kesim yapıyoruz yaklaşık olarak. Türkiye dünyanın en pahalı mazotunu kullanıyor. Yerinde üretip dağıtmak bizim için ekonomik.

- Bir zamanlar Mudurnu zincir kurmuştu. Dünyada da Türkiye’de de perakende zinciri kuran üreticiler var. Siz planlıyor musunuz?

O başka bir iş. Bazen arkadaşlarım öneriyor ama şimdilik uzağız o işe. Biz başka zincirlerin direkt tedarikçisiyiz. Bunu da tercih ediyoruz. Ama biliyorum İngilizler söyler ‘Asla asla deme’

- E-ticarete girdiniz. Ürünleriniz internet ortamında da satılıyor. Nasıl gidiyor?

Banvitburada.com sitesinde tüm ürünlerimiz var. Hatta marketlerde bulunamayan, yeni geliştirdiğimiz ürünler de buradan satılıyor. İstanbul, Bodrum ve İzmir’de siparişler gün içinde teslim ediliyor.

Yazının devamı...

Demircan: Seçimde hedefimiz yüzde 50

Ak Partili Demircan, yarışı bu kez de kazanırsa, Beyoğlu’nda üst üste 3 kez seçilen ilk belediye başkanı olacak. Tarlabaşı, Okmeydanı ve Karaköy’ün değişimi için bir dönem daha görev istediğini belirten Demircan, ‘2011’de yüzde 50 oy aldı partimiz, yine hedefimiz bu’ dedi.



Ahmet Misbah Demircan, 2 dönemdir Beyoğlu Belediye Başkanlığı yapıyor. Bu seçimde de Ak Parti’nin Beyoğlu adayı. Eğer seçilirse Beyoğlu’nda üst üste 3 kez seçilen ilk belediye başkanı olacak. Demircan hem Gezi sürecinde hem de son dönemde yaşanan olaylarda ön plana çıkmadı. Sakin ve sessiz kaldı. Bizim sohbetimiz sırasında da ‘Herkes huzur istiyor’ vurgusunu yaptı. Demircan Kasımpaşa doğumlu, aslen de Rizeli. 2001 yılında siyasete girdi. Tarlabaşı, Okmeydanı Kentsel Dönüşüm projeleri ve Karaköy’ün değişimi için bir dönem daha Beyoğlu Belediye Başkanlığı yapmak istediğini söyleyen Demircan, bu seçimlerde partisinin oyunun Beyoğlu’nda yüzde 50’yi bulacağını düşünüyor.

- Bu yerel seçimler genel seçim atmosferinde geçiyor. Siz Beyoğlu’nda 3’üncü dönem başkanlığa adaysınız. Diğer seçimlere göre nasıl geçiyor çalışmalarınız?

Çok büyük bir heyecan var. Doğru, bu seçimin atmosferi genel seçim havasına döndü. Ben 10 yıldır Beyoğlu’nda belediye başkanıyım. Her yerini ezbere biliyorum. Biz parti olarak da takım oyuncusuyuz. Liderimiz var, Büyükşehir Belediye Başkanımız var. Yaptığımız her işte Büyükşehir Belediyesi’nin ve hükümetimizin desteğiyle fark yaratıyoruz. Zaten siyaset münferit değildir. Eğer bir siyasetçi çok ben diyorsa, çok kendinden bahsediyorsa partisi ve kendisine güç verenleri göz ardı ediyorsa orada da ayrı bir sıkıntı vardır. Bu atmosfer bizim için pozitif.

- Önceki seçimlere göre daha mı pozitif? Yaşanan en gergin seçim ortamı olduğunu düşünüyorum. Liderlerin söylemi de çok sert. Bunlar sizi etkilemiyor mu?

Son dönemde vatandaş ile Ak Parti’nin arasına girmeye çalışan mekanizmalar var. Bu da gerginlik yaratıyor. Ama insanlar bunun farkında. Ak Parti seçmeni liderini daha çok dinliyor, mesajları günlük alıyor. Ve gündeminde bunları daha yoğun değerlendiriyor.

- Çok sayıda iddia ortaya atıldı. Yolsuzluk iddiaları gündeme geldi. Ses kayıtları dolaşıyor. Seçmenleriniz size bunları sormuyor mu?

Seçmen bu çekişmeyi liderinin yanında okuyor. Ve kendisini daha çok liderine yakın hissediyor.

- Makro projeleriniz var. Okmeydanı projesi hem Beyoğlu hem de İstanbul için önemli bir değişim - dönüşüm projesi. Rakiplerinizin tümü, ‘Bu proje olmaz’ diyor. Şimdi sahada durum nasıl?

Vatandaşlarımızın bize güveni tam. Bu konu spesifik bir konu. Ben 10 yıldır başkanlık yapıyorum. 10 yıldır vatandaşın arasındayım. Vatandaşlar günlük şikayetlerini sıralarlar size. Siz bir doktor edasıyla çözüm üretirsiniz. Bizim ürettiğimiz çözüm onların gündelik hayatlarındaki sorunlarının çözümüdür. Zira burada ben birebir vatandaşımızla görüştüm. Herkesin ikna olduğunu görüyorum. Objektif bir şekilde meseleye yaklaşan herkes tatmin oluyor. Öncülük yaptık. Okmeydanı Projesi çok özel bir proje.

- Okmeydanı’nda kaç kişinin hayatı değişecek?

14 bin farklı malik var. 74 bin kişi yaşıyor. Zaten oradaki insanlar düzgün bir hayat istiyor. Depreme dayanıklı ev istiyor. Ekmeklerini orada kazanmak istiyor. İyi eğitim almak istiyor. Beyoğlu’nda 45 okulumuz var toplam. 250 bin nüfus var. 74 bin nüfusun yaşadığı Okmeydanı’nda 2 okul var. Park, bahçe, otopark, kültür merkezleri yok. Biz birkaç tane Semt Konağı yaptık. 10 yıl içinde yer olmadığından 3 tane yapabildik. Onlar nefes oldu. Bölgeye en az 20 okul gerekir. Oradaki insanlar daha uzağa okula gidiyor. Bu trafik demek. Hayat şartlarından herkes şikayetçi orada yeni bir dünya kurmak şart. Diğer adaylar yoğun olarak Beyoğlu’nu yaşamış olsalardı daha iyi anlarlardı.

- CHP’nin adayı Aylin Kotil seçim bürolarına saldırı yapıldığını söyleyerek şikayetçi oldu. Seçim ortamının gerginliğini göstermiyor mu bu olaylar?

Demokratik bir seçim ortamı var. Herkesin seçim bürosuna saldırı oluyor. Bizim de 8 büromuza saldırı oldu. Kapattığımız seçim büroları oldu. Biz çıkıp bunu söylemedik.

- Neden?

Her seçim döneminde oluyor bunlar.

- Bu seçimlerdeki oy beklentiniz nedir?

2011’de yüzde 50 oy aldı partimiz. Yine hedefimiz bu.

‘Hiç kimse Beyoğlu’nda gösteri olsun istemiyor’

- Beyoğlu protestoların merkezi. Bu nasıl etkiliyor?

Çok etkiliyor. Hiç kimse burada gösteri olsun istemiyor. Esnafı dolaşın kimse eylem istemiyor. Alışık olduğumuz eylem türü şudur: Galatasaray Meydanı’nda toplanılır. Orada konuşulur. Taksim Meydanı’nda basın açıklaması yapılır dağılır. Bunlar hep izinli oluyor. Ama bir de izinsiz olanlar var. İzinsiz toplanılıyor. Polisin dağılın talimatına uymayan tavırlar bize zarar veriyor. Burada yaşayan insanlar için huzur ortamı karlı. Huzurdan kar var. Kim huzurun, barışın yanında politika izliyorsa onu benimsiyor. İnsanlar ‘Taksim’de birileri toplandı, polisin uyarılarına uymadılar ve huzursuzluk çıkardılar’ diye bakıyor. Bunu kim topladıysa onlara tavırları var.

- Berkin Elvan’ın hayatını kaybetmesinden sonra büyük bir gerginlik oldu. Ardından Burak Can öldürüldü. Tüm bunlar sizin seçmenlerinizi hiç etkilemedi mi?

Bu 2 çocuk vefat etti. Bu inanılmaz üzücü bir durum. Biz kimse ölsün istemiyoruz. Okmeydanı da huzur istiyor. Ben Okmeydanı daha iyi olsun çabası içindeyim. Okmeydanı’nda daha iyi bir yaşam kuracağız. Okmeydanı’nda 1 milyon 650 bin metrekare alanda, 350 bin metrekareye bina oturacak. Gerisi yeşil alanlar, parklar. Biz bu işe seçimden sonra başlayacağız. İnsanlar seçilmiş bir belediye başkanıyla kendilerini daha güvende hissediyorlar. 14 bin malikin, 11 biniyle görüşmüşüm. Bizim burada tüm kararlarımız şeffaf oldu. Büyük bir katılımcılık örneği gösterdiler.”

‘Karaköy’ün değeri 10 yılda 40 kat arttı’

- Tarlabaşı projesiyle turizmi hareketlendirmeyi hedefliyorsunuz. Karaköy’de de değişim var. 5 yılda bu projeler bitecek mi?

Biz sorunları gördük, reçeteler hazırladık. Yeşil alan yok, sosyal çevre yok. Yeni bir hayata ihtiyaç vardı. Yeni bir restorasyona ihtiyaç vardı Tarlabaşı’nda da. Binaları olduğu yerde yeniliyorsanız bu restorasyondur. Bugün insanların temel şikayetleri şu. Yeşil alan istiyorlar, okul, ailelerle gezilecek yerler, otopark, kreş istiyorlar. Biz bu sorunları görüp çözüm ürettik. Tarlabaşı projesi şudur, Okmeydanı projesi şudur diye anlatıyorum o yüzden. Karaköy’de parsel bazında bina restorasyon yapılacak. Daha çok yenileme demek daha doğru olur.

- Ne kadar değeri arttı Karaköy’ün? Emlak fiyatlarında ne kadar artış yaşandı?

40 kat değeri arttı 10 yıl içinde Karaköy’ün. Şehrin rotası olmalı. Beyoğlu’nun vizyonu kültür endüstrileridir. Eğitim, sanat kurumları, tasarımcılar, web tasarımı turizm, otel, restoran, sinema, tiyatrodur. Biz imalat sektöründen uzakta hizmet sektörüne yakın gelişmeliyiz. Bu hedef için bir yandan yatırımcıyı teşvik edip onların yatırım yapmasını sağlayan çalışmalar içinde olduk. Beyoğlu bu istikamette gelişiyor. Sahaf festivali, moda festivali, Yeşilçam Ödülü, Altın Eller Ödülü... Beyoğlu’nda 6 bin yataktan 40 bin yatağa geldik. Beyoğlu’nda onlarca sanat galerisi vardı, şimdi yüzü geçti. Modacı hiç yokken modacılarla doldu. İşsiz gençler burada iş bulmaya başladı. Son 10 yılda nüfus da artmadı. Ne giden var ne gelen bir yandan da. Gençler için kamplar düzenledik, yüzme kursları gibi, pasaport gezileri gibi faaliyetler düzenledik. Annelere yönelik 12 Semt Konağı’nda 9 bin kursiyere eğitim verdik. 6 bin binayı renove ederek mesafe aldık. Karaköy’ü ihya etmek, Bankalar Caddesi’ni dönüştürmek artık çok daha kolay. Hasköy’den Sütlüce’ye kadar gelişimi sağlamak kolay bizim için. Haritamız belli. Okmeydanı ise çok ciddi bir şehir planlaması.


BEYOĞLU’NDA DÖNÜŞÜM

Üçüncü dönemde bu projeler tamamlanacak

Beyoğlu’nun iki dönemdir başkanlığını yapan Ahmet Misbah Demircan, üçüncü dönem için hazırladığı projeleri açıkladı:

75 bin kişinin yaşadığı Okmeydanı’ında bürokratik işlemlerin çoğu tamamlandı. Yüzde 95 oranında projeye destek sağlanırken, tüm hak sahipleri dairesine daire, dükkanına karşılık dükkan alacak. Üstüne para ödemesi olmayacak. Proje tamamlandığında ise 6 okul, bir üniversite, yeşil alanlar, sosyal alanlar, 80 bin araçlık otoparklarla modern bir yaşam alanı oluşacak. Okmeydanı sakinlerinin dönüşüm kararı vermesinin ardından çalışmalar başlayacak.

Beyoğlu’na yeni bir İstiklal

İstanbul’un çekim merkezinde yer alan ancak insanların girmeye korktuğu Tarlabaşı, dönüşümün merkezlerinden biri olacak. 278 binada gerçekleştirilen dönüşüm, tüm Tarlabaşı’nı etkileyecek. 20 bin metrekarelik alanda başlatılan proje “Dünya Şehircilik Çevreleri” tarafından ödüle layık görüldü. Beyoğlu Belediyesi’nin hedefi ise İstaklal Caddesi’ien hemen yanına yeni bir İstiklal kurmak.

Örnektepe’de mahalle ortamı

Beyoğlu’nun Haliç’e bakan yüzü Örnektepe Mahallesi’nde 28 bin metrekare üzerinde, 300 bağımsız bölüm üzerinde kentsel dönüşüm yapılacak. Dönüşüm olurken, mahalle kültürü aynen korunacak. Bakkalı, fırını, camisi, semt konağı, sosyal imkanları ve yeşil alanları aynen korunacak. Türkiye’de ilk defa, topraktan elde edilen ısıyla, binaların enerji tasarrufu yapması sağlanacak.

Kasımpaşa’ya dev otopark

Kasımpaşa’daki kentsel dönü Piyalepaşa Bulvarı, Fişekhane Deresi Caddesi, Tahtakadı Sokağı ile Bahariye Caddesi’nin bir kısmını kapsayan yaklaşık 55 bin metrekarelik alanda uygulanacak. Projede yer alacak 2 bin 500 araçlık otopark ile semtin en önemli sorunlarından birinin de çözülmesi planlanıyor.

Sütlüce’ye spor kompleksi

Haliç sahiline yapılacak olan Sütlüce Spor Kompkleksi’nde bir futbol sahası, 8 bin kişilik tribün, 12 spor kulübünü barındırabilecek sosyal tesis, bir futbol antrenman sahası, bir tenis kortu, bir basketbol sahası ve kafeterya yer alacak.

Evlendirme sarayı ve kültür merkezi

BEYOĞLU Evlenderme Sarayı ve Kültür Merkezi’nde 560 kişilik 2 salon, 3 sanatçı odası, 2 kulis ve 300 kişilik nikah salonu bulunacak. Merkez 5 bin 500 metrekarelik alana yapılacak.

Engelliler için aile ortamı

20 yatak kapasiteli merkez, Beyoğlu’nda yaşayan omurilik felçlilere hizmet edecek. Evlerinden servislerle alınıp götürülecek olan vatandaşlar merkezlerde aile ve çocuklarıyla birlikte kalabilecek.

Mevlevihane yeniden doğacak

Harabe halinde olan tarihi Kasımpaşa Mevlevihanesi aslına uygun olarak yeniden inşa edildi. 6 bin metrekare olan komplekste semt konağı, kütüphane ve anaokulu hizmetleri verilecek.

Yazının devamı...

Gergin ortam ve taksit sınırlaması iyi olmadı

2014’ün durgun bir yıl olacağını söyleyen Yataş Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Altop, “Ülkedeki gergin ortam da taksitli satışlara gelen sınırlamalar da bizi etkiledi” dedi.

Yataş Türkiye’nin en çok yatak satan markası. Türkiye’nin ilk üreticilerinden. Temelleri Kayseri’de 1976 yılında atılan marka, son yıllarda yurtdışında atakta. Yataş’ın Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Altop ile buluştuk. Altop işini çok seven, işi yaşam biçimi olan bir insan. “Keşke hobilerim olsaydı” diyor, tatiller de bile işe odaklı olduğunu anlatıyor.

- Yataş Kayseri’den doğan bir marka. Aile şirketi. Aileniz sizin önerinizle sünger üretimine girmiş. Şimdi günde kaç yatak üretiyorsunuz?

175 bin metrekare kapalı alan var üretim yapılan. Bir vardiyada Kayseri’de 1.200 yatak üretiliyor.

En büyük üreticiyiz

- En büyük üretici misiniz?

Evet. Ayrıca Kayseri’de mobilya fabrikası açtık. Yine bir vardiyada 650 parça kanepe, oturma grubu üretiyoruz. Sünger üretimi yatak ve kanepeler için gerekli, ayrıca da piyasaya da satıyoruz. Dakikada 350 kilogram sünger döküyoruz. 6 saat aralıksız çalıştırsak sünger fabrikasını fabrikada sünger koyacak yer kalmaz.

- Yataş bayilikle büyüdü. Siz perakende satışı ilk başlatan şirketsiniz. Kaç bayiniz var?

240 bayimiz oldu. 240 bayinin içinde ENZA’lar da var. 75 adeti de ENZA Home mağazası. Puffy Center’larda değişiyor. Başta Puffy Center’lar küçük mağazalarımız olarak kuruldu. Son 2 yıldır konseptleri yeniliyoruz.


- Yataş geçen yıl ne kadar büyüdü?

Biz geçen yıl yüzde 14 büyüdük. Bu yılda da daha çok büyümeyi bekliyoruz. Bütçeyi ona göre yaptık.

- 2014 gergin başladı. Ekonomide de sıkıntılar var. Siz etkilendiniz mi?

Şu anda değişiklik yapmadık planlarımızda. Ama şunu görüyorum; 3 seçimi içinde barındıran bir dönemdeyiz. Kolay değil. Türkiye’de seçimin etkisi ve gerginlikler var. 2002’den beri devam eden ekonomik ve siyasi istikrar bozulmuş gibi bir durum var, bu da yabancıların Türkiye’den çıkmalarına ve bekleyişe geçmelerine neden oluyor. Türkiye’nin büyümesi düşecek 2014’te. Ben 2014’te Türkiye ekonomisinin yüzde 2-2.5 kadar olacağını tahmin ediyorum. İşsizlik artabilir Türkiye’de. Enflasyonu kontrol ederken, işsizlik çoğalıyor. Herkes beklediği tarzda yatırım yapmaz ve beklerse tehlikeli olacak.

Bu çalkantılar geçer

- Taksitli satışlara sınırlama getirildi. Bu satışlarınıza nasıl yansıdı? Düşüş var mı?

Bizi etkiliyor. Türkiye’de insanların tasarruf meyili yüzde 18 idi uzun yıllar. Son yıllarda bu oran yüzde 12 oldu. Bu miktar Türkiye’yi istediği noktaya getirmez. Hükümet haklı olarak taksitli satışı sınırlandırdı. Türkiye’nin geleceği için normal olan karar. İş alemi olarak baktığımızda talep kısılacak. Nakit para az Türkiye’de. Herkes satın alma gücünü, gelecekteki maaşını düşünerek taksitle alıyor. Aslında baktığımızda sıkıntılar çareleri yanında getiriyor. Taksidi Türkiye icat etti. 2000’li yıllara kadar senet kullanılırdı. Taksitlerin kısılması kredi kartlarındaki kredinin daralmasına yol açacak, bu da talebi düşürecek. 36 ay taksitle satış vardı. Bizde yoktu ama birçok alanda vardı. Sınırlandırma gelince kaçınılmaz olarak düşecek satışlar. Biz durgun dönem içindeyiz. Kış aylarında zaten biraz durur her zaman. Buna ilaveten de taksitlendirilmenin kısıtlanması vatandaşı yeniden bütçe yapmaya yönlendirdi. Buna herkes hemen adapte olamaz. Bir geçiş süreci olacak herkes için.

- Her gün yeni bir olay oluyor. Gerginlik artıyor. Böyle giderse planlarınızı revize edecek misiniz?

Biz devlet kuruluşu değiliz, özel sektör esnekliğine sahibiz. Planlarımızı revize edebiliriz. İnşallah geriye değil ileri noktaya revize ederiz. Türk ekonomisi büyümeye müsait. Bu toplum yüksek refah seviyesine mutlaka ulaşacak. Bu da hepimizin tüm çalışan yaşamındakilerin çabasına bağlı. Bu çalkantılar geçer diye düşünüyoruz.


TATİLDE DE İŞ KONUŞURUZ

- İş dışında ne yaparsınız?

Keşke hobilerim olsaydı. Çocukluk yıllarını ‘aman oğlum oku’ ile geçirdik. Okul hayatı biter bitmez iş hayatı başladı. Kurucu ortak olarak iki kişi kaldık. Yılmaz Öztaşkın ve ben. Biz hep çalışırız. Yaz aylarında Büyükada’da tatil yaparız. Ama günü de genelde iş konuşarak geçiririz. Kızım Amerika’da eğitim aldı, çok iyi bir eğitimi vardı. 12 yıl bizimle çalıştı. Bahtı evlilikle değişti. Amerikalı bir avukatla evlenmişti. Eşine güzel bir teklif geldi ve New York’a yerleşti. Oğlum da Amerika’da okudu. Şimdi bizimle birlikte çalışıyor. Bakıyorum Yataş mikrobu ailenin tüm fertlerine bulaştı.

ÇİN’DE HEDEFİMİZ 5 YILDA 275 BAYİ

- Kaç ülkede satılıyor Yataş ürünleri?

45 ülkede varız. Bu yıl içinde 7 ülkede daha açılacağız. Hollanda’dan İngiltere ve İran’a kadar çok ülkede varız. ENZA HOME ve Yataş Bedding’leri buradan alıp taşıyoruz. 3 hafta evvel Erbil’de mağaza açtık. Erbil’in en güzel caddelerinden birinde 1000 metrekarelik mazağa açtık. Erbil şantiye halinde, yeni yatırımlara çok açık bir yer ve hızla gelişiyor.

- Çin’i hedeflediniz geçen yıl. Nasıl gidiyor oradaki çalışmalarınız?

Dünyada herkes oradan mal alırken biz oraya mal satma cüretini gösterdik. Bu bizim için önemli bir hamle. Bu cesareti kendimizde buluyoruz. Yıllardır orada fuarlara gidiyoruz, kendimizi anlatıyoruz. Orada da bir müşteri bizden ürün alıp satıyor. Biz araştırmalar yaptırdık rekabet gücümüz olduğu ortaya çıktı. Eski Çin değil artık. Ekonomileri büyüyor. 300 milyona yakın nüfus refah içinde yaşıyor. Refah arttıkça yerli mobilyadan ithal mobilyaya dönülüyor. Talep var orada. Biz kalitemizi ve fiyattaki rekabet gücümüzü hesaplayarak Çin’e adım attık. Quanzhou’da açtık mağazamızı. İş alemi orada çok hareketli. Orası zaten fuar merkezi. Kısa zamanda orada başarılı olacağımızı düşünüyoruz.

- Hedefiniz orada hızla mağazalaşmak mı?

Çin ekonomisine bir mağazayla girilmez. Biz bir bayiiyle anlaştık. Toptan satış yapacağız. Bayilikler oluşturulacak. Stratejik plana göre ilk 5 yılda 275 bayi olacak. Neredeyse Türkiye’deki bayi sayımız kadar olacak. Orası şu anda Türkiye’ye göre daha istikralı ve yılda yüzde 12 büyüyor.

İhtiyaca göre konsept belirliyoruz

- ENZA Home nasıl gidiyor?

Hep geliştirdik kendimizi. Süngerden başladık, yaylı yataklara, arkasından mobilya ve modüllere girdik. Bunları satabilmek için de mağazalar açtık. ENZA bir alt markamız oldu. Yatak ve tekstil grubunun mağazalarını Yataş Bedding yaptık. 2013’te yine konsept değiştirdik. Bunları ihtiyaçlara göre belirliyoruz.

Biz satmak için şirket kurmadık

- Yabancı ortaklar, yabancı fonlar size gelmedi mi?

Merrill Lynch geldi bize, 2000 yılından önceydi. Yüze 30 hisse almak istediler. “Yataş’ı 3-5 yılda şuradan şuraya taşır, sonra da satarız” dediler. “Siz alabilirseniz alırsınız, yoksa 3’üncü şahıslara satarız” dediler. Biz satmak için şirket kurmadık. 2006’da Fransa’nın en büyük şirketlerinden biriyle ortaklık kurduk. Onlarla işler çok iyi gidiyordu. 2 yıl boyunca tek bir hatalı ürünümüz olmadı. Onlardan da çok şey öğrendik. Üretim şeklimizde de değişiklik yaptık, daha kısa sürede üretime başladık. Onlar 2008 krizinden çok etkilendiler ve yürütemediler. Global krizden çok etkilendiler. İflastan kurtulma ve borçları erteleme programına girdiler.

- Londra’da mazağa açtınız. Orası nasıl gidiyor?

Orası en zor pazarlardan biri. Her koşula uymanız lazım. İngiltere’ye ürün satmaya 1996 yılında başladık. Ama büyük işler değildi. Orada 2 ortak vardı, onlarla çalıştık. Geçen senenin son aylarında 1000 metrekarelik mağaza açtık. Bu yıl 2’inci mağazamızı açacağız Londra’da. Bu bizim için gurur. Biz yaptığımız işi seviyoruz.

Yazının devamı...

Küçük ev aletleriyle 4 milyon haneye girdi

Geçen yıl 4 milyon adet küçük ev aleti satan Arzum’un CEO’su Murat Kolbaşı “Önemli olan fark yaratmak. Bu da Arzum’u adette birinci, ciroda 4’üncü yaptı” dedi.

Türkiye’de ev aletleri pazarı

1 milyar dolarlık bir hacme sahip... Pazar her sene yüzde 10 büyüyor. 199 marka var. Ama 15 firma, 20-25 marka pazarı domine ediyor. Murat Kolbaşı, ev aletleri markası Arzum’un CEO’su. 1966’da kurulan markayla aynı yaşta. Arzum’u Kolbaşı’nın iki amcası ve babası kurdu. Yabancı markalarla rekabet ortamında marka atılımı 2000 yılından sonra yaptı. Küçük ev aletleri pazarında her yıl yükselen oranda yer aldı Arzum. 2013 GFK raporuna göre Türkiye’de en çok satan ev aletleri markası oldu.



Ütüyle başladılar

- Sizin için ‘markayla büyüdü’ demek doğru olur sanırım...

Kesinlikle doğuştan bağlantım var. 1966 doğumluyum. Marka da aynı tarihte doğuyor. Kazım, İbrahim ve Kemal Kolbaşı kurucular.

- Arzum ismini kim koymuş? Neden Arzum?

Babamların o dönemde Türkiye’ye getirmeyi arzu ettikleri bir yabancı marka var, Krups. O iş olmuyor ama kendi markalarının ismini koyuyorlar. Arzu ettikleri markayı getiremeyince kendi markalarına ‘Arzum’ demişler.

- İlk ne üretiliyor?

Ütü üretiliyor. İlk ütümüz hâlâ genel merkezimizde sergileniyor.

- Neler yaptınız ilk iş olarak?

1991-1992 yılında ilk kez Türkiye’de mutfak robotunu ürettirdik. O dönemde komşum olan Cem Topçuoğlu ile tanıtım için birlikte çalıştık. Biz o zamana kadar ufak tefek reklamlar yapıyorduk. Cem bana ‘1 milyon doların var mı?’ dedi. Müthiş ses getirmek istiyorduk. Biz de birlikte reklama başladık. Ürün patladı gitti. 4 milyon adet sattı o mutfak robotu, hâlâ da satıyor.

- İhracat nasıl gidiyor?

1991- 2001 arası Türkiye’de güçlenmeye çalıştık. Bilinirliğini artırdık markanın. Ve o dönemde başka markalar için ürettim yaptırdık Türkiye’de. Fason çalıştık. 2004 yılında yeni bir yola girdik ve ihracatı başka markalarla değil, kendi markamızla yapmaya karar verdik. Derken içeride yeni yapılanma oldu, 2008’de yabancı ortak geldi. Bu arada Felix adında bir markamız daha oldu. İhracatımızın yüzde 10’u tamamen Arzum markalıdır. Turquality marka destek kapsamına girdik.

- Kaç ülkeye ihracatınız var?

30’a yakın ülkeye ihracatımız var. Almanya, Irak, Ukrayna, Mısır, Kosova, İran en çok ihracat yaptığımız ülkeler. Hong Kong ofisinde 10 kişi var, İstanbul’da 140 kişi var aşağı yukarı 150 kişilik aileyiz. İşi yapanı bulmak bizim işimiz.

Yüzde 50’si Türkiye’den

- Üretim miktarınız nedir?

Yılda 4 milyon parça ürün satıyoruz. Bunların yüzde 50’sini Türkiye’den, yüzde 50’sini yurtdışından Uzakdoğu’dan alıyoruz. Türkiye’de 23 ayrı firmayla çalışıyoruz. Elektrikli ev aletlerinde şöyle bir nokta var; çay makinesi, kızartma makinesi gibi ısıtıcıyla çalışan ürünler var, bir de saç kurutma makinesi, elektrik süpürgesi gibi içinde motor olan ürünler var. Bu işlerin ehli üreticilere gidiyorum.



Ünlülerin ütücüsü onayladı!

- Tüketici araştırmaları sizi nasıl yönlendiriyor?

Tüketicilerle iç içeyiz dinliyoruz. Kadınlarla birlikte ütü yaptık. Bizim yıllardır tanıdığımız Ayşe Hanım var. Meşhurların evlerine gider onların tuvaletlerini, gömleklerini ütüler. Ayşe Hanım ütüye iyi diyorsa bizim için tamam. Rahmetli oldu Ümit Usta vardı, o da yemeğe meraklıydı. Mikseri onla yaptık. Parça bırakmayan mikser. Blenderımız da rakiplerden fazla parçalıyor.

- Ayşe Hanım size ne önerdi?

Ütü yaparken en çok sıkıntı su tankı. Bizim ütümüz ütüyü park edince kendi suyunu dolduruyor. Biz bunu yaptık. Biz fikri alıp endüstriyel gelişim ve tasarımcılarla geliştiriyoruz.

- Türkiye’de tasarım konusunda yeterli insan kaynağı var mı?

Tasarım iyi, mühendislik tarafı zayıf kalıyor. Nasıl giydireceğini biliyor ama aşağıdaki iskeletle nasıl uyacağını bilemiyor. Tasarım yetmez, ürünü nasıl giydireceksin, dünya standartları var, hava akımı var. En çok mühendislikte zorlanılıyor.

İki katlı çırpıcı, çayı suyu ayıran termos var

- Tüketiciler yabancı-Türk markası ayrımı yapıyor mu?

1996 Avrupa Birliği Türk markalarını sıkıştırdı ama zaman içinde çok yol alındı. Hizmeti iyi veren marka yol aldı. Satış sonrası hizmet çok önemli işimizde. Bizde şu var; ihtiyacın var mı diye alıyorsun? Yoksa komşu alıyor diye mi?

- Hangisi?

İhtiyaçla trendler karışıyor. Ben tüketici olsam ihtiyacım ne, bu ihtiyacımı çözen marka hangisi ve servisi nasıl, diye bakarım.

- Ev aletlerinde tasarım son dönemde tüketiciler için daha mı ön planda?

Bizim sloganımız, ‘Küçük dokunuşlarla büyük farklar yaratmak’. Herkes saç kurutma makinesi yapıyor, herkes termos yapıyor. Farklılık yakalamalısınız. Tasarım herkesin hayatında artık çok daha fazla öne çıktı. Biz termos yaptık, iki hazneli. Çayla suyu ayırdık, iki katlı çırpıcı yaptık. Rondo tarzı üründe soğan çektiğin yerde mama yaparsan kokusu kalıyor, bebek o mamayı yemiyor. Çok beğenildi bu ürün. Rekabetten kaçmanın yolu bu. Arzum’u adette birinci, ciroda 4’üncü yapan da bunlar.

- Kaç çeşit ürününüz var?

Arzum ve Felix’te 9 ayrı kategori var, 250 çeşit ürün var.

Prens Charles’ın balayında ısırdığı ekmeği satın aldı

Murat Kolbaşı, ilginç bir bilgi veriyor: “Prens Charles- Diana ile balayının ilk günü kahvaltısında kızarmış ekmeği ısırıyor ve bırakıyor. O ekmek saklanmış. Açık artırmaya çıktı. Biz aldık, o ekmek bizde. O ekmeği, ekmek kızartma makinemizi İngiliz pazarına sokarken kullanacağız. ‘İş dışında ne yaparsınız, hobiniz var mı?’ diye soruyorum, “Ben aile babasıyım. 2 oğlum var. Kaliteli zaman geçirmeyi önemsiyorum. Ailemle Uzakdoğu’ya sık sık gideriz. Belgrad Ormanları’nda koşuyorum. Kaldığım otellerin oda kartını biriktiririm. 210 oda kartım var. Ailem iş dışındaki zamanımın her zaman içindedir. Eşime ve oğullarıma düşkünüm” yanıtını veriyor.

İran için cilav Suriye için mırra makinesi ürettik

- Ev aletlerinin artık ömrü daha mı kısa?

Evinin fayansını değiştirenler ev aletlerini değiştiriyor. Ürün iyi bakılırsa 10 yıl çalışır. Bizi en çok zorlayan, ürünlerin kullanıldıktan sonra iyi temizlenmemesi. İyi temizleyip bırakmanız lazım. Şekerli Türk kahvesini bekletirseniz kurur, sıcakken temizlemek lazım. Bu her ürün için geçerli. Tüketiciler ürünlerini temiz tutmalı.

- Yurtdışına yönelik ürün geliştirdiniz diye okumuştum. Doğru mu?

Cilav pilavı yapmak için bir ürünümüz var. Ancak biz geliştirmedik. Bizim inovasyonumuz değil. Suriye’da mırra içiliyor, orası için mırra aleti yaptık. Adı, Mırra. Kahve makinesi.

- Yabancı markalar mı avantajlı siz mi?

Global oyunculara göre dezavantajım şu. İhracatım kuvvetli değil, Türkiye’de bir sorun olduğunda kriz yaşıyoruz. Onlar krizde başka ülkelere fokuslanabiliyor. Biz de bu yüzden ihracata da ağırlık vermeye başladık. Bizim de avantajımız şu, onlar balina biz de piranayız. Biz balina olmaya özenirsek hayatta kalamayız.

Yazının devamı...

Trump’la ortak oldu devlere kafa tutacak

İzmirli Dorya Mobilya, Donald Trump ile ortak oldu ve Trump Home By Dorya adıyla ilk mağazasını Akaretler’de açtı. Hedef bu markayla dünyaya açılarak Fendi ve Armani gibi devlere rakip olmak.

İzmir’in en önde gelen mobilya markalarından biri olan Dorya Mobilya kısa bir süre önce Donald Trump ile ortaklık kurdu. Geçtiğimiz hafta da Trump Home By Dorya’nın İstanbul Akaretler’deki ilk mağazası açıldı. Miami ve İstanbul-İzmir arası mekik dokuyan Yorgancıoğlu ailesinin ikinci kuşak temsilcisi Dorya International’ın CEO’su Doruk Yorgancıoğlu’yla Trump ortaklığını ve markanın hedeflerini konuştuk.



- Dorya Mobilya aile şirketiniz. Yaşı da sizden büyük sanırım. Markanın hikayesi nasıl başlıyor?

İlk olarak 1979’da iç mekan kontrat- taahhüt firması olarak kurulmuş. O zamandan beri var. Kurucuları da ailem.

- Aileniz Ümit-Zuhal Yorgancıoğlu... Neden adı Dorya?

Doruk ve Derya’nın karşımı. Kardeşimle ben 1981-1982 doğumluyuz. Biz doğduktan sonra adı değişmiş. Şirketlere, ordu komutanlıklarına ofis katları yapan bir şirket olmuş uzun süre. Hala da öyle işlerimiz var. 1989 yılında perakende sektörüne girmeye karar vermiş ailem. Hala iki iş de devam ediyor. Büyükelçilikler, Cumhurbaşkanlığı, Dışişleri Bakanlığı gibi yerleri yaptık.
Aradılar, inanmadım

- Donald Trump’la nasıl tanıştınız?

Beni aradılar. Yönetim kurulundan biri aradı. Önce inanmadım. Mail istedim. Daha sonra görüştük. Bana düşüncelerini anlattılar. Bizim ‘her şeyi yaparız’ gibi bir bakışımız yok. Biz daha önce Ralph Lauren’le de görüşmüştük. Biz onlara üretim yapmak istemiyoruz. Biz Dorya markasıyla çıkmak istiyoruz. Mağazamıza Donald Trump’ın Başkan Yardımcısı geldi. Karşılıklı konuştuk. ‘Nasıl daha başarılı oluruz’ diye fikir alışverişinde bulunduk. Onlar Amerika’ya fokuslanmak istediler, biz dünya dedik. Fendi, Armani gibi markalara rakip olsun dedik. Kabul ettiler.

- Trump’ın binalarına ürün veriyor muydunuz?

Trump binalarına ürün veriyorduk. Donald Trump markayı çok seviyor. Mobilya da çok ilgisini çekiyor.

- İstanbul’da ilk Trump Home by Dorya açıldı. İkinci adımda ne olacak?

Trump Home by Dorya adıyla 7 Nisan’da Amerika’da açılıyoruz. High Point mobilya sektörünün Silikon Vadisi’dir. Tüm markalar orada var. İlk İstanbul’da açmak istedik. Onlar da kabul ettiler. Bu işin Trump’ın Türkiye’deki diğer işiyle ilgisi yok.

- Trump’ın ilk mobilya markası Dorya Türkiye ve Amerika dışında ilk nerede mağaza
açacak?


Suudi Arabistan, Körfez Ülkeleri çok ilgi gösterdi bir anda. Ayrıca Harrods geliyor görüşmeye.

Kurşun geçirmez kürsülerimizi devlet kullanıyor

-Siz çocukluğunuzdan beri bu işe mi hazırlanıyorsunuz?

Ben çocukluğumda çok yönlendirilmedim hatta uzak tutuldum işten. George Washington Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi okudum. Siyasete çok ilgi duydum. Mezun olmadan önce son 2 yıl ise işimizle ilgilenmeye başladım. Çünkü Amerika’da geziyordum, yapılan işleri görüyordum. ‘Biz daha iyisini yapıyoruz, niye buralarda değiliz?’ demeye başladım.

- Nedir sizce problem?

Markalama ve ürün gamı birçok Türk firması için sorun. Ben lüks markaları inceledim. Amerika’da neredeyse her tasarım fuarına katıldım. Bu işlerin nasıl yürüdüğünü öğrendim. Lüks mobilya firmalarının yöneticileriyle tanıştım. Mimarlarla tanıştım, mağazalarını gezdim sık sık. Bizim kalite sorunumuz yok. Kaliteli, el yapımı mobilyalarımız üst seviyede.

- Üretiminiz hâlâ Manisa’da mı?

Evet. Yılda 9 bin parça üretiyoruz. Yüzde 30 da ihracatımız var. Devlet hâlâ büyük müşterimiz. Kurşun geçirmez kürsülerimizi devlet çok kullanıyor. Otellerin kral daireleri ve lobilerine çok ürün veriyoruz. Dünyanın farklı yerlerinde lüks otellere ürün satıyoruz.



Kriz fırsat doğurdu Avrupa’ya giriyoruz

- Dorya daha önceden yurtdışına açılmamış mıydı?

Açılmıştı. İhracat yapıyorduk. Ama hedefim daha büyüktü. Doğu’ya mal satmakla Batı’ya mal satmak farklı. Türk markalarının Avrupa’da işi zor. O yüzden de Batı’da güçlü olmak gerekiyor. Ben aileme bir stratejiyle gittim: Biz Batı’ya ancak Batı’dan girmeliydik. Yıllardır Dubai, Suudi Arabistan’a ürün gönderdik, Rusya’ya çok ürün sattık. Şimdi farklı pazarlarda güçleniyoruz. İtalya, Almanya, İngiltere’ye giriyoruz. Trump ortaklığı Batı için çok önemli.

- Amerika’da nasıl dikkat çekmeyi başardınız?

Ailemi orada mağaza açma konusunda ikna ettim. Lüks marka olarak bizi görmek istemediler orada da. Hindistanlı ve Çinli üreticilerle karşılaştırdılar başlarda. Amerika Avrupa’dan daha farklı bir pazar. Kaliteli işi görünce ‘Tamam’ diyorlar. Ben aile söylemeden şirketi 2008 yılında kurdum.

- Kriz fırsat doğurdu diyebilir miyiz?

Çok doğru. 2008-2010 yılları arasında ürün almaya başladım. Kiralar ucuzlamıştı. Yer vardı daha da önemlisi. Ancak yine de çok zordu.

- Neydi en büyük zorluk?

Amerika’da birçok yere ürün verirken bazı özelliklerin kesinlikle olması gerekiyor. Örneğin kanepe yanmaz olmalı. Türkiye’de bu yok. Amerika’da tüm ticari binalardaki koltuklar yanmaz. Ayrıca bazı eyaletlerde evlerdeki kanepelerin de yanmaz olması gerekiyor. Biz uzun süre Türkiye’de yanmaz astar üreticisi bulamadık. Ege Üniversitesi’yle çalıştık. Bu arada ailem ikna oldu. Mağazayı 2010’da High Point’te açtık.

BOEING 747 İÇİN BAR YAPTIK

Doruk Yorgancıoğlu, işlerinin en kritik noktalarını şöyle anlattı: “Lüks marka çıkması hiç kolay değil. Türkiye’deki mobilya sektörü 10 milyar dolar büyüklükte. Amerika’da büyüklük 140 milyar dolar. Dünyada toplam yarım trilyon dolardır. Biz bu pazardan 1 milyar dolar kadar pay alıyoruz. Siz marka çıkarırsanız o sektörle ilgili algıyı değiştiriyorsunuz. Ülkeniz için çok önemli bir katkı bu. Türkiye’de en büyük eksiklik inovasyon. Bizim de sektör olarak buna çok ihtiyacımız var. Bizim 14 kişilik tasarım grubumuzda arkadaşlarımız ürün geliştirmeye çalışıyor sürekli. Ve masamda 17 dosya var, taklitle ilgili. Ürün de taklit ediliyor, mağaza dizaynı da. Bunlarla da çok uğraşıyoruz. İnovasyon yarattığınızda dünyada da fark ediliyorsunuz. Örneğin ödül alan bar tasarımızı Boeing’ın Seattle’daki firması bizden sipariş etti. Biz de onlar için daha hafifini ürettik. Boeing 747’de uçuyor barımız. Uçağın sahibinin kim olduğunu bize söylemediler.”

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.