Şampiy10
Magazin
Gündem

‘Yurtdışında da başarı hikayeleri yazacağız’

2001 yılında yemeksepeti.com’u kuran Nevzat Aydın, bu yaz sonunda General Atlantic adlı fondan 44 milyon dolarlık yatırım aldı. Önümüzdeki dönemde yurtiçinde büyümeyi ve yurtdışına açılmayı hedefleyen Aydın, “Bu yıl yüzde 58 büyüdük. Şu anda 44 ilde varız. 2013 yılında da yüzde 60 büyüme yakalarız... Ama biz yeni dönemde asıl başka pazarlarda başarı hikayeleri yaratacağız” diye konuştu.



Nevzat Aydın Yemeksepeti’nin kurucusu. Türkiye’nin en başarılı internet girişimi diyebiliriz Yemeksepeti için. 2001 yılında Yemeksepeti’ni kuran Nevzat Aydın, bu yaz sonu General Atlantic’ten aldığı 44 milyon dolarlık yatırımla yeni hedefler için adım atmaya başladı. Yemeksepeti hem yurtiçinde dikey büyümeyi hem de yurtdışına açılmayı hedefliyor. Bunun için de 2012’nin son aylarında yeni projeleri açıklamaya başladılar. 2012 yılında yüzde 58 büyüyen, 2013 yılında da yüzde 60 büyümeyi hedefleyen Yemeksepeti’nin CEO’su, fikir babası Nevzat Aydın’la Yemeksepeti’nin Balmumcu’daki yeni binasında buluştuk. Uzun zamandan beri gördüğüm en sempatik ofis ortamı diyebilirim. Ofisin girişinde ‘genç, heyecanlı ve dinamik’ bir ekibin sizi beklediği düşüncesine kapılıyorsunuz.



Girişte tavanda rengarenk restoran magnetleri dizilmiş, her kat açık ofis mantığıyla tasarlanmış. Bir TV odası var, masaj koltukları, bilardo masası, toplu kutlamalar için çok fonksiyonlu bir salonları var. Araç asansörü olarak planlanan alan toplantı salonu olmuş. Erginoğlu&Çalışlar Mimarlık’ın imzası var binada. Ve şirkette herkes çok genç... Kendinizi üniversite ortamında hissedebilirsiniz, zaten Nevzat Aydın da ‘kampüs’ gibi diyor ofis ortamı için.

- 2 yıl önce görüştük sizinle. Rakamlara baktım. Neredeyse katlanarak büyümüşsünüz...

O zaman sanırım 4 bin restoran vardı, şimdi 7 binin üzerinde restoran var. O zaman günde 27-28 bin civarında sipariş vardı, şimdi bu rakam 55 binin üzerinde. Doğru katlanarak büyüdük.

- Müşteri, üye sayınız da arttı...

Yemeksepeti’nde her siparişten 2.9 kişi yemek yiyor. 160 bin civarında kişi yemek yiyor her gün Yemeksepeti’nden. 1.7 milyon üyemiz var.

- Yeni binaya geçtiniz. Yaz sonunda dünyanın en büyük yatırım fonlarından biri olan General Atlantic’ten 44 milyon dolarlık yatırım aldınız. 2012 sizin yılınızdı diyebilir miyiz?

2012’de büyüdük. Yeni binamız çok iyi oldu. Buraya ‘yemeksepeti kampüs’ diyoruz. Tüm ekipler bir arada. Şirket çalışanlarının motivasyonları artırma adına da iyi bir yer oldu. 3.5 ayda hazırlandık. Çalışanların birbiriyle geçireceği zamanı ve iletişimi de artırmayı amaçladık. Birlikte maç izlemek, doğumgünü gibi özel günleri kutlamak için alanlar düşündük.

- General Atlantic’in Türkiye’de ilk yatırımı. Türkiye’de yatırım yapmayı planlıyorlar mıydı? Neden sizi seçtiler?

Türkiye’deki ilk yatırımları ve bu yatırımı bir internet şirketine yaptılar. Ortalama yatırımları 400-500 milyon dolar oluyor. Bize baktığımızda 44 milyon dolar. Onlara göre küçük. Ama bize geldiler.



- Başka talipler de var mıydı?

Biz 4 ayrı fonla görüştük. Hiçbirinin Türkiye’de yatırımı yoktu. General Atlantic için Türkiye’de ilk yatırım önemliydi. İlk adım. Onların da bizi seçmiş olmaları bizi keyiflendirdi. Başka firmalar da vardı ve biz de onları seçtik aslında. 6 ay sürdü görüşmeler. Rekabet Kurulu izinleri yüzünden de uzun sürdü.

- 2012’de yüzde 58 büyüdünüz değil mi? Kaç ildesiniz?

Pazarın tamamını domine ediyoruz. Bu yıl yüzde 58 büyüdük. Şu anda 44 ildeyiz. Büyümeye devam edeceğiz. Yüzde 60 büyüme yakalarız 2013’te de. Popülasyonun yüzde 80’ine hitap ediyoruz.

- Bu yıl ilk defa TV reklamı yaptınız...

Bizim için artık TV kullanmak anlamlı hale geldi. Eskiden öyle değildi. Marka tanınırlılığını yukarı çıkarmak istedik. General Atlantic’e de ‘Türkiye’de de büyümeye devam’ dedik. Ama biz başka pazarlarda da başarı hikayeleri yaratacağız. Ayrıca Türkiye’de de dikey büyüyeceğiz.

- Bunların ilk adımları ortaya çıktı kısa süre önce. irmik.com ve lokum.com. Beklentiniz nedir?

irmik.com tedarikçileri içine alan bir oluşum. Anadolu’dan lezzetler olan lokum.com için Mehmet Yaşin’le çalıştık. Onun bildiği, tattığı ürünler oldu. Şimdi yeni bir proje daha var. O da rezervasyonlarla ilgili. 2012’de yatırım ve taşınmayı geride bıraktık. Şu konuda rahatım iyi ki General Atlantic oldu. 2012’de Yemeksepeti başka faza geçti. Türkiye’deki başarı hikayesi olmanın dışında başka bir adım atıldı.

- Siparişlerin ne kadar internet üzerinden veriliyor?

Yemeksepeti’ne telefonla siparişte online oran yüzde 5, hâlâ yüzde 95 telefonla. Şu anda siparişin yüzde 20’si mobil telefonlardan. 2 yıl önce konuştuğumuzda buna değinmemiştik, çünkü yüzde 2 filandı oran. Şu anda 55 bin siparişin 10-11 binin mobil telefonlardan geliyor. Bizim işte bu önemli.

- MENA bölgesinde büyüme planlarınız var. Nedir hedefleriniz?

Katar, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri’ne 3-4 ay içinde giriyoruz. Orası ilginç bir bölge. Türkiye’de olmayanlar orada var. Ekspat nüfus da çok fazla. Oraya girdiğimizde birinci olacağız. Ekspat nüfusun olduğu yerlerde dışarıda yemek ve paket servis yaygınlaşıyor. İklim faktörü var, çok sıcak orası... Kişi başına düşen paket servis sayısı Türkiye’den fazla. Dubai, Abu Dabi ve Şarja’da 900 restorandayız. Nüfusa bakınca bu sayı fazla. Suudi Arabistan’da da 600 restoranla gireceğiz pazara.

GÜNDE EN AZ 3 GİRİŞİMCİNİN PROJESİ ÖNÜME GELİYOR

- Siz bazı projelere destek veriyorsunuz. İçinde bulunduğunuz projeler hangileri?

Goboti.com, inploid.com, lidyana.com, ustaeli.com

- Sizden destek isteyen çok proje oluyor mu?

Günde en az 3 proje geliyor. Yardımcı olmaya çalışıyorum ama hakikaten çok zor. Yanıt yazmazsanız ‘ukala’ oluyorsunuz, yanıt verirseniz motive olup başarısızlıkta faturayı bana çıkarmaya çalışıyorlar.

Restoranların da siparişlerini alıyor!

- irmik.com fikri nasıl doğdu? Restoranların tüm ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir site sanırım...

Biz 7 bin restoranla sürekli iletişim halindeyiz. Biz restoranların siparişlerine ne kadar ödendiğini, nelere ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Temizlik malzemeleri, ambalajlar, soslar, meyve ve sebze... Her şey olabilir. Bizden sipariş etsinler istedik. Şu ana kadar 300 restoran sipariş verdi. Tabaktan yiyeceğe farklı siparişler geldi. Bu kolay değil. Geleneksel bir yapı var, belli şekillerde yapıyorlar bu alışverişi. Çöp torbasından çay firmalarına birçok üreticiyle çalışıyoruz.

- Avantajları ne olacak?

Piyasa fiyatlarından düşük. Lojistik bizde. Kapılarına kadar ürün geliyor. Bu işin önü açık. Restoranlar bu hizmeti sevecek.

- lokum.com ise çok farklı. Yıllardır özellikle bazı ürünleri Anadolu’dan getirtenler var. Organik ürünler sipariş verenler de çok. Ancak bu konuda sorunlar da oluyor. Gelen ürünlerin kalitesi gibi...

Yıllardır aklımızda olan bir proje bu. Çok hevesli olduk bu işe. Olmadığımız illerden de sipariş geliyor. Biz bunu 2003’ten beri düşünüyoruz. Amacımız ‘yemek’ denilince akla ilk gelen firma olmak. Yemekle ilgili tüm ihtiyaçları karşılayan bir firma olmaya doğru gidiyoruz. Anadolu’nun her yerinden belli üreticilere ulaştık. Bugüne kadar bu çok yapılıyor. İstanbul’dan sipariş verip Gaziantep’ten baklava getiriyorsunuz. Biz Mehmet Yaşin’le çalıştık. Onun test ettiği, bizzat bildiği üreticileri aldık. Her ürün ve her üretici olmayacak. Belli kalitenin üzerinde ve güvenilir olmak önemli. Biz ürünleri alıp biz paketliyoruz. Şu an 50 üretici 500 kadar ürünü var. Son kullanıcıya lokum.com’un ürünleri gidiyor. Siz 3 farklı ilden sipariş ettiğinizde 3 farklı paket gelmiyor. Hepsini biraya getiriyoruz. Yeniyiz. Siparişler de başladı. İlk gelen yorumlar pozitif. Biz bu projeye çok inandık. Herkes kazansın istiyoruz. Bizim 1.7 milyon kullanıcımız var. Her gün sitemize 130 bin kullanıcı giriyor. Bu hizmeti seveceklerini düşünüyoruz.

Büyük grupların başarılı olacağına inanmıyorum

- Sektör hızla büyüdü, çok şirket oldu e-ticaret alanında. ‘Deniz bitti artık’ diyenler var...

Konsolidasyon olacak. Hayatımıza son dönemde 2 model e-ticaret şirketleri girdi. Biri Markafoni’yle başlayan özel alışveriş siteleri, bunların sayıları çok arttı. 40’ın üzerinde var. İlk 4’ün dışındaki firmalarda ciddi sıkıntı var.

- Büyük gruplar da girdi...

Ben büyük grupların başarılı olabileceğini düşünmüyorum. Girişimciye karşı kazanabilecekleri savaş yok. Girişimcinin kendini konumlandırdığı noktada artık paraya ulaşım daha kolay. Büyük grubun hantallığına göre daha başarılı olabilecek bir model. Bir de fırsat siteleri var. O alanda da daralma olacak. Bu siteler arasında kendini sağlam konumlandıranlar büyüyecekler.

- Doğuş Grubu çok önemli alımlar yaptı, ortaklıklar kurdu. 2013’te de bu hareketlilik devam eder mi?

Eataly ve Cheesecake Factory gibi markaların da geleceği söyleniyor. Bu beklenen bir şey. Doğuş Grubu çok agresif. Ben daha farklı grupları da göreceğiz...

Yazının devamı...

İstanbul ev fiyatlarında Londra ile yarışıyor

Türkiye’de geçen yıl 1 milyon 900 bin konut satıldığını, bu yıl ise satışların biraz yavaşladığını söyleyen Remax Türkiye’nin Türkiye Direktörü Murat Goldştayn, “Konutta araştırma yaptık geçen hafta. Tokyo, Moskova, Londra’ya baktık. Moskova’da metrekare fiyatı 8 bin, Londra’da 9 bin, Tokyo’da 8 bin 500 dolar. İstanbul’da 150 bin liraya da 6 milyon dolara da ev var... İstanbul’da şehrin merkezine bakarsak Londra fiyatlarında” dedi.

REMAX dünyada 89 ülkede

6 bin 500 ofisi olan, dünyanın en büyük emlak danışmanlığı şirketi. Türkiye’de de Remax’ın 220 ofisi var. Remax’ı Türkiye’ye getiren Murat Goldştayn’la hem Remax’ı hem de gayrimenkul sektöründeki hareketliliği konuştuk. Henüz 20’li yaşlarındayken ‘girişimcilik ruhu’yla Remax’ın operasyonunu Türkiye’de üstlenen Goldştayn’la İstanbul’un en pahalı Caddesi Abdi İpekçi’de buluştuk. Murat Goldştayn ‘girişimcilik’ okumuş biri, Türkiye’de hızla büyüyeceklerini söylüyor. Hedef 10 bin emlak danışmanına ulaşmak.



- Türkiye’de nasıl bir yapılanmanız var?

220 ofisimiz, 1.800 gayrimenkul danışmanımız var. 120 ofisimiz İstanbul’da. 30 ilde varız. Keşan’da Kıbrıs’ta da varız. Bize girişimci lazım. Çoğu üniversite mezunu.

İş deneyimi olan kişiler. Amacımız 10 bin emlak danışmanına ulaşmak.

- Son dönemde gayrimenkul sektöründe hareketlilik var. Rakamlarla bunu anlatır mısınız?

1998’den beri tapu işlemlerine baktığınızda istikrar var. Türkiye’de her yıl 1 milyon konut satılıyor. Biz senede 12 bin işlem yapıyoruz Remax olarak. Sektör her yıl 1 milyonun üzerinde iş yapıyor. 2001 krizinde 960 bin işlem yapılmış. Kriz olsa da satış oluyor. Her yıl evlenen 600 bin kişi var. Bu insanlar kiralayacak ev ya da alacaklar.

- Bir de boşananlar var.

Doğru. Ekonomiden bağımsız şeyler bunlar. Üniversite şehirlerinde kiralama bazında hareketlilik çok. 2011 yılında tapu işlem sayısı 1 milyon 900 bin. Artış var. 2012 yavaş geçti 2011’e göre.

- Siz İstanbul’daki değişimi nasıl görüyorsunuz?

Şehrin daha iyi düzene ihtiyacı var. Büyümek için şehir mahvedilmemeli. Doğaya saygı ne yazık ki hiç kalmadı. Bunlar bize iş olarak yarasa da bunlar yapılmamalı. Gökdelen, plaza olmamalı her yer. Bölgeler yaratılmalı bunun için.

- Türkiye’de eğilim gayrimenkul yatırımı yapmak yönünde...

‘Bankada durmasın param konut da olsun’ diyenler var. Türkiye’de insanlar ev sahibi olmayı mutlaka istiyor. Gayrimenkul yatırımını seviyoruz.

- İstanbul’da metrekaresi

17 bin dolardan satışlar oldu. Bu çok abartılı bir rakam değil mi?

Çok az bu örnekler. 17 bin dolar Zorlu Center’da metrekare fiyatları... İstanbul’da farklı bölgeler var. Konutta araştırma yaptık geçen hafta. Tokyo, Moskova, Londra’ya baktık. İstanbul geneline bakınca düşük kalıyor. Pendik, Kurtköy’e bakınca yani ortalamada İstanbul’da metrekare fiyatı 1.100 dolar. Ama buna bakmak da yanıltıcı olur, İstanbul çok büyük. Moskova’da bu rakam 8 bin, Londra’da 9 bin, Tokyo’da 8 bin 500 dolar çıkıyor. İstanbul’da 150 bin liraya da ev var, 6 milyon dolara da... İstanbul’da şehrin merkezine bakarsak Londra fiyatlarında. Mağaza metrekareleri olarak Abdi İpekçi en yüksek. Türkiye mortgage konusunun çok başında. Satılan konutların yüzde 25’i krediyle alınıyor.

- Kentsel dönüşüm başladı. Bunun yansımaları nasıl olacak?

Kentsel dönüşüm olmalı, deprem tehlikesi var. Ama yanlışlar var. En riskli olan yerlerden başlanmalı. Bina bazında değil, ada bazında iş yapılsa yeşil alanlar kalabilir. Semt, mahalle anlaşsa iyi olabilir. Tek tek bina olarak yapmak çok zor. Kimseyi de mağdur etmemek lazım. Öncelik en tehlikeli yerlerde olmalı.

- İstanbul’daki ofis ihtiyacını sormuştum...

Zürih’le karşılaştırdığımızda neredeyse yarı yarıya. İstanbul Zürih’e göre çok büyük. Daha kaliteli ve iyi ofislere ihtiyaç var. Kaliteli ve ekolojik binalara ihtiyaç var. Her ay büyüyoruz biz. Ticari gayrimenkul dalları var bizde. Fabrikaya, arsa ve araziye odaklı, ofislere odaklı, otellerle odaklı ekiplerimiz var. Yabancılardan

otelle ilgili çok talep var. Satmak isteyen de çok.

- Sizin yatırımcılara göre farklı önerileriniz oluyor...

Farklı yatırımcı tipleri var. Sağlamcı yatırımcı için konut yatırımı iyi. Hep kirası var. Risk seviyorsanız ofis, mağaza. Daha uzun vadeli bakanlar için arsa yatırımı. Bunu bilimsel olarak yapan az ekip var.

Bu konuda yatırım uzmanı olanlar var. Biz bu konuda da özel ekiplere sahibiz. İSKİ su havzası verileri, yol verileri gibi bilgileri yatırımcıya sunuyoruz.

Yabancıların tercihi Karaköy

- İstanbul’da yeni havaalanı ve 3’üncü köprü fiyatları uçurdu...

Havaalanı yeri çok farklı talepler yarattı. Sadece havaalanına göre yatırım yapılmaz. Yeni şehir yatırımları var. Aynı şekilde 3’üncü Köprü projesi de. Galata’ya talep çok arttı. Orası küçük bir bölge aslında. Karaköy’deki hareket oraya eklendi. Orası daha da yükselir. Yabancıların da talebi var.

Yazının devamı...

Vodafone, şiddete karşı panik butonunu Türkiye’de başlatmaya hazırlanıyor

Vodafone, İngiltere ve İspanya’da şiddete uğrayan kadınlara yönelik kullanılan ‘panik butonu’ uygulamasını Türkiye’de de başlatmak istiyor. Vodafone Türkiye CEO’su Serpil Timuray, Vodafone Vakfı’nın İngiltere ve İspanya’da yaptığı panik butonu uygulamalarını Türkiye’de ilgili makamlarla paylaştıklarını belirtti.

Vodafone Vakfı bu yıl ilk kez ‘İyilik İçin Mobil İletişim Zirvesi’ düzenledi. Bu zirveye katılmak için Londra’daydık. ‘Mobile For Good Summit’ Vodafone ve London Business School işbirliğiyle modern sanat eserlerinin sergilendiği Tate Modern’de gerçekleştirildi.

Zirve öncesinde Vodofone Türkiye CEO’su Serpil Timuray, Vodafone Vakfı Direktörü Andrew Dunnett ve Vodafone Vakfı Türkiye Başkanı Hasan Süel’le sohbet ettik. Zirveye ise aralarında Tony Blair’in eşi, Kadın Vakfı Kurucusu Cherie Blair, Oxford Martin School Direktörü Ian Goldin, Yale Üniversitesi Ekonomi Profesörü Dean Karlan, Autonomy’nin kurucusu Mike Lynch, Vodafone Vakfı Dünya Başkanı Nick Land ve Vodafone Grubu CEO’su Vittorio Colao’nun da bulunduğu vakıf temsilciler ve akademisyenler katıldı. Sağlıktan tarıma toplumsal değişim ve dönüşümü sağlamak için oluşturulan mobil iletişim projeleri anlatıldı.



Vodafone Türkiye’ye 2006’a geldi, Vodafone Vakfı da 200’den beri Türkiye’de. Vodafone Vakfı’nın okul öncesi çocuklara yönelik olarak gerçekleştirdiği İlk Adım projesi benim de yakından takip ettiğim bir projeydi, Vakıf, AÇEV’le işbirliğiyle okullara anasınıfları kurdu. Yine vakfın öncülüğünde engellilerin sosyal hayata katılımını sağlamaya yönelik ‘Düşler Akademisi’ hayata geçti.

Vodafone 30 ülkede faaliyet gösteriyor. Türkiye’de yüzde 19.1’lik büyüme oranıyla 18.7 milyon abonesi var. Bu yılın son rakamlarına göre Vodafone Türkiye’nin geliri bir önceki yıla göre yüzde 28.1 büyüdü ve 4.7 milyar liraya ulaştı. Vodafone Türkiye 10 puandan fazla bir pazar artışı da sağladı.

Bu rakamları toplantının başında Vodafone Türkiye CEO’su Serpil Timuray verdi. Bu bilgileri aktarırken de, ‘Ticari performansımız kadar sosyal performansımızı da önemsiyoruz’ dedi. Vodafone Vakfı Türkiye’de üstlendiği sosyal projelerle bugüne kadar 3 milyon insanın hayatına dokundu. Türkiye’deki örneklerden biri aslında bizim buluşma nedenimizdi. Timuray, İyilik İçin Mobil İletişim Zirvesi’nde ‘Çiftçi Kulübü’nü anlattı. Ancak bu projeden önce Vodafone Vakfı’nın dünyanın farklı yerlerinde yürüttüğü projelerle insanların hayatına nasıl dokunduğundan bahsetmek isterim. Vakıf 27 farklı ülkede 750 proje yürütüyor. Bu projelere toplam 500 milyon dolar harcanmış.

İngiltere’de kadın şiddeti

Toplantıda altını çizerek not ettiğim iki veri oldu. Bunlardan biri ‘İngiltere’de her 4 kadından biri eşinden veya partnerinden şiddet görüyor’ diğeri de ‘Nairobi’de her iki kişiden birinin cep telefonu var ama her 250 kişiye bir tuvalet düşüyor’ bilgisiydi. İlk önce İngiltere örneğini ele alalım. Malum kadına yönelik şiddet Türkiye’nin de önemli sorunlarından biri. Vodafone Vakfı Dünya Başkanı Andrew Dunnett, aile içi şiddeti ve kadına yönelik şiddeti önlemek için çıkardıkları ‘panik butonu’nu anlattı. Kadın tehdit altında olduğunda bu butona basıyor ve direkt sinyal emniyete gidiyor. Vodafone’un geliştirdiği bu mobil çözüm yönetimine kadınlar kendi istekleriyle giriyorlar. Bu cep telefonundan bir numaraya basılarak hayata geçen bir sistem değil. İçinde sim kartı olan minik bir aletten bahsediyoruz. Bu sistemi İspanya’da 21 bin kadın kullanıyor. İngiltere’de ise 2 bin kadına ulaşılmış. Vodafone Vakfı İngiltere’de bu çalışmayı Kızılhaç’la birlikte yürütüyor. Dunnett, İngiltere’de ‘onur- namus cinayetleri’nin de işlendiğini, panik butonu sayesinde kadınların hayatının kurtarıldığını örneklerle anlatıyor. Dunnett, “Bu buton sinyal verdiğinde Emniyet 3 yerden birinden arandığını biliyor. Birincisi Saray, ikincisi Bakanlar Kurulu, 3’üncüsü şiddete uğrayan bir kadın” diyor. Peki bu çalışma Türkiye’ye gelecek mi?

Serpil Timuray, “Bu çalışmayla ilgili Vodafone Vakfı’nın İngiltere ve İspanya’da yaptıklarını Türkiye’deki ilgili makamlarla paylaştıklarını” anlatıyor.

Dünya Bankası eski başkan yardımcılarından Ian Goldin, zirvenin en etkili konuşmacısıydı kanımca. Mobil teknolojilerin hayatımızda yarattığı değişimi Goldin, “Yeni bir rönesans yaşıyoruz. Yaratıcılığın sınırlarını kaldıran cin şişeden çıktı” sözleriyle özetledi.

Vodafone, 160 köyü gezdi 5 milyon çiftçiye ulaştı

Vodafone Türkiye’de Çiftçi Kulübü’nü hayata geçirdi. Zirvede Serpil Timuray, bu konuda bir sunum yaptı. Timuray, projede kısa zamanda aldıkları yolu şöyle özetledi:

“2050 yılına kadar dünya nüfusunun 9.2 milyara ulaşması bekleniyor.Her 5 kişiden biri fakirlik sınırının altında yaşıyor. 2050’de tarım ürünlerine olan talebin yüzde 70 artması bekleniyor. Tarım alanlarında istihdam edilen kişi sayısı 1 milyarı buluyor. Tarım alanlarındaki üretkenliğin artması için mobil çözüm önerileri hayata geçebilir. Dünya genelindeki 6 milyar cep telefonu abonesinin yüzde 77’si gelişmekte olan ülkelerde. 2020 yılı itibarıyla mobil iletişimin 26 ülkede tarımdan elde edilen gelirlerde 138 milyar dolar arttırması bekleniyor. Bunun yarısının mobil bilgi hizmetlerini kullanması ek 52 milyar dolar gelir sağlayabilir. Türkiye 50.8 milyar dolarlık tarım üretimiyle dünyada 7’inci, Avrupa’da birinci sırada. Nüfusun dörtte biri tarımda, bunun yarısını da kadınlar oluşturuyor. Türkiye’de tarım ve hayvancılığım GSMH’ya katkısı yüzde 8.2. Türkiye’de çiftçi başına 2-3 hayvan düşüyor. Türkiye’de Vodafone, Tarım Bakanlığı’yla işbirliği yaparak çiftçileri SMS’le bilgilendiriyor. Çiftçilere verimliliği artıran öneriler sunuluyor. Hava durumu, hayvan hastalıkları bilgisi veriliyor. Vodafone tırı bu proje kapsamında 160 köyü dolaştı. 5 milyonun üzerinde çiftçiye ulaştı.”

Timuray, Aksaraylı bir çiftçinin web hizmetleri sayesinde İngiltere’den 400 ton patates siparişi aldığını anlattı.

Vodafone Çiftçi Kulubü’ne 700 bin çiftçi üye. Çiftçilerin iş verimliliklerinde yüzde 12’lik artış sağlandığını söyleyen Timuray, bu projenin sürdürülebilir bir dünyaya katkı sağladığını vurguluyor.



Türkiye en değerli mücevherimiz


Zirveye katılan Vodafone CEO’su Vittoria Colao, Türkiye’ye verdikleri önemi şu sözlerle anlattı: “Türkiye tacımızdaki en değerli mücevherlerden biri. 3-4 bölgemiz var. Afrika’da, Hindistan’da büyüyoruz ama şu dönemde Avrupa’da büyüme hızlı değil. En büyük büyüme Gana ve Türkiye’de görülüyor, bu günlerde Türkiye büyüme hızıyla daha önde. Vodafone olarak Türkiye’de 3G’ye yatırım yapıyoruz, 4G’ye de hazırlanacağız. Günün birinde 5G’yi de getireceğiz. 5G de konuşulmaya başlandı. Ama konu bunlar değil, önemli olan müşteriye sunulan hizmet.”

Yazının devamı...

Holding kurumsallaşsaydı ailede kopmalar böyle olmazdı Güler Sabancı itibarı yükseltti

Hazım Kantarcı, 32 yıl çalıştığı Sabancı Holding’de yaşadığı deneyimleri kitaba dönüştürdü. “CEO Kantarcı” adını verdiği kitapta adım adım holdingin büyümesi, yabancı ortaklıklar, krizler, siyasetin etkileri ve Sabancı Ailesi’ndeki fikir ayrılıklarını anlatmış... Holdingden neden ayrıldığını “CEO olarak 3 başlığım vardı. Birincisi kurumsallaşma, ikincisi 26 iş kolu ve 73 şirketten bazılarından çıkacaktık, üçüncüsü de liyakat. Olmadı bunlar” diyen Kantarcı, Güler Sabancı’nın ise vakıf ve üniversite çalışmalarıyla holdingin itibarını arttırdığını vurguluyor.

Sabancı Holding’in eski CEO’su Hazım Kantarcı, “CEO Kantarcı” adıyla bir kitap yazdı. Bu kitapta 32 yıl çalıştığı Sabancı Holding’de yaşadığı deneyimleri aktardı. İş dünyasının merakla okuyacağını ve dersler çıkaracağını düşündüğüm bir kitap olmuş. 1980’lerden 2003’e kadar adım adım Sabancı Holding’in büyümesi, yabancı ortaklıklar, yaşanan krizler, siyasetin etkileri ve Sabancı Ailesi’ndeki fikir ayrılıklarını anlatmış Kantarcı. Hazım Kantarcı’yla evinde buluştuk. Kantarcı hayatını kaybeden eşi Nazlı Hanım’a ithaf etmiş kitabını. 32 yıl durmaksızın çalıştıktan sonra emekli olan Kantarcı, eşi Nazlı Hanım’la geçirdi emeklilik günlerini. 58 yaşında emekli olduğunda ‘erken emeklilik’ demiştik, belki de eşiyle geçireceği son yıllar için bir kapı açılmıştı Kantarcı’ya. Kantarcı, “Beni yeniden hayata bağlayan torunum oldu” diyor. Bir eşini bir de 2 yaşındaki torunu Yağmur’u anlatırken gözleri bir başka bakıyor.

- Siz hep arşiv tutar mıydınız? Çalışırken ileride kitap yazarım diye düşünüyor muydunuz? Kitabınızda insanın hatırlamakta zorlanacağını düşündüğüm çok detay var.

Hafızam iyidir. Emekli olduktan sonra kitap yazmayı düşündüm ama 32 yıl çok yoğun çalışmıştım, kaçırdığım şeyleri yakalamak istedim. Ve eşimle gezdik. 60 yaşındayken eşim ve kızım bana güzel bir doğum günü partisi hazırladı. İzmir Tolga, 40 yıllık arkadaşımdır. Bana bir kitap hediye etti. Kapakta ‘Yönetimde Başarının Sırları’ yazıyor, içi boş. Ben mesajı aldım. Hep yazsam mı yazmasam mı diye baktım. Daha sonra eşimi kaybettim. Uzun süre de ciddi bir iş yapma motivasyonu bulmadım. Torunum olunca farklı bir motivasyon oldu. 2 yıl önce yazmaya başladım. Haklısın, arşivim kuvvetliymiş. Çok iyi asistanlarım vardı çalışırken, güzel arşiv tutmuşlar. Tarih, isim dahil olmak üzere iyi hatırlıyorum. Ayrıntılara gelince... Ben detaylara önem veririm.



- 58 yaşında emekli oldunuz. Genç yaş emeklilik için. Üstelik 3 yıl CEO koltuğunda kaldınız. Kısa değil mi? Kitaptan şunu öğrendik, aslında siz Sabancı Holding sizin istediğiniz yolda olmadığı için ayrılmışsınız...

Sabancı Holding’de gözümü açtım ve çok uzun çalıştım. Teklif geldi ama en tepeye gelmiştim Sabancı Holding’de. 7 değişik şirkette çalışmıştım. 5 genel müdürlük, bir genel müdür yardımcılığı ve de CEO’luk yaptım. Hep bir misyon tamamlandı başka bir misyon geldi. Tekstil, lastik, otomotiv. Bir ara 73 şirket vardı bana bağlı. Bunlar çok heyecanlı işler. Raslantı mı kader mi bilemem, ben hep problemli şirketleri aldım.

3 başlığım vardı, olmadı

- Yabancı ortaklıklar yaptınız, ilkler yaşandı, bazı sektörlerden çıktınız. Bu yüzden de siz hep çok iyi müzakereci olarak bilindiniz...

Öyle deniliyor. Ben lastik işinin pazarlama şirketi LİSA’ya genel müdür oldum, hemen sonra 24 Ocak kararları alındı. Rekabet yoğunlaştı ve birden bire peynir ekmek gibi satılan lastik satılamaz hale geldi. İthal lastik bizi zorladı. Sonra Lassa’ya geçtik. Orada da teknoloji boşluğu oldu. Bridgestone ile ortaklık kurduk. 180 milyon dolarlık yatırım yaptık. Çok güzel bir anlaşma yaptık onlarla. Bridgestone artan kapasiteden 2 milyon adet lastik almayı taahhüt eti. Başarı üçgenim vardı. Teknoloji, ölçek ve pazar. Bunlar olmazsa olmaz. 1988 yılında ortak olduk. Çok başarılı bir ortaklıktır. O anlaşmanın hükümleri önemli.

- Neden ayrıldınız? Kitapta bu var. Burada bu soruya daha kısa bir yanıt versek...

CEO olarak 3 başlığım vardı. Bunları yapacaktık. Biri kurumsallaşma, ikincisi 26 iş kolu ve 73 şirketten bazılarından çıkacaktık, üçüncüsü de liyakat konusu. Olmadı bunlar.

- Siz 2000’de CEO oldunuz. Kriz geldi. Zor günlerdi. Ama neden biraz önce saydıklarınızdı... Kurumsallaşmadan başlarsak. Aileden kopmalar oldu. Aile şirketlerinin kurumsallaşması sancılı oluyor.

Ailede yeni jenerasyon geldi. Evlenmeler, damatlar, gelinler olunca aile şirketlerinde zaaflar ortaya çıkıyor. Genç jenerasyondan bazıları erken görev alıyor. Hele bu 3-5 kişiyse bu kez mevcut profesyonellerde motivasyonu değiştiriyor. İcra Kurulu’nda soyadları hakim olunca kıymetli yöneticiler de gelmek istemez. Aile şirketlerinde konsensüs oluşturulur, en doğru, en uygun değil en çok uzlaşılan karar alınır. Bu da şirket için doğru olmayabilir. Bunlar Sabancı Topluluğu’nda vardı.

- Sakıp Bey’in toparlayıcı yanı mı uzun süre birlikte tuttu?

Çok geniş bir aile Sabancı Ailesi... Koç Topluluğu ve Doğuş Grubu gibi değil. Sakıp Bey’in son dönemlerinde de vardı bu sorunlar. Kendisinin liderlik vasıfları da yüksektir. Vefatından önce biraz daha aile birliğine önem vermeye başladı. Aile gözlüğünü daha çok taktı. Bu da bazı işlere yansıdı. Benim ayrılma nedenlerimden biri de buydu. Normal aile şirketlerinden de farklılar. Kurumsallaşmaya geçmekte gecikilmişti. Birçok fert aileden holdingde çalışıyor. Herkes de buna özendirildi. Bazı kişilere şart koyulabilirdi, “Bizimle rekabet etmeden farklı işlere girilebilirsin” denilebilirdi. Ali Sabancı Pegasus’u kurdu işte...

- Holdingde şirket sayısı düşürüldü sizin de istediğiniz gibi...

Bazı alanlardan çıkmak, bazı şirketlerden vazgeçmek için çalışma yaptık. Biz çalışmalara başladığımızda sabit borsa fiyatlarıyla net aktif değeri 4.5 milyar dolardı şirketin. 2005 yılında 10 milyar dolara çıkarabileceğimizi söyledik. 26 iş kolunun 11’inden çıktık. 73 şirketten 36 şirkete düştük. Püf noktası icraattan çekilmeydi. Ama iş o hale geldi ki “Sen çık, ben çıkmayım” diyenler oldu. Sakıp Bey, “Sabancı Topluluğu için bunlar önemli ama ben aileyi tutamıyorum. Aile dağılıyor” dedi. Ben de, “Karar sizin. Bence bunları yaptığınızdan dolayı değil yapmadığınızdan dolayı dağılır’ dedim. “Bunu buzdolabına kaldıralım” dedi. Bana göre de derin dondurucuya girdi. Ben misyon adamıyım. Ben ondan sonra yapamadım. Öyle bir durum vardı ki aileden olmayan bir profesyonel yoktu. Biz profesyonelleştirelim derken tam tersi hepsinde aile fertleri oldu.

Sabancı’dan sonra başka gruplara gitmek istemedim

- 58 yaşında emekli olduğunuzda kendi işinizi kurmayı düşünmediniz mi?

Sabancı çok büyüktü. Diğer gelen teklifler beni çekmedi. Başka gruplara da gitmek istemedim. Birden bire emekli olmak da zordu. Bir iki şirkete danışmanlık yaptıktan sonra bıraktım.

- Şimdi nasıl görüyorsunuz 32 yıl emek verdiğiniz şirketi?

Çok şey yaşandı. Ailenin bir bölümü ayrıldı. Çift şapkalılık kalmadı. Sandviç etkisi dediğimiz CEO’ya rapor edenlerin aynı zamanda CEO’nun rapor ettiği makamlarda olması endirekt olarak hala var. İki grup başkanı Erol Sabancı’nın damadı. Bu zararlı diye söylemiyorum. Ama bakınca evet bu var. 2000 yılı ile 2010 yılına kadar Zafer Kurtul şirketin 5’inci CEO’su. 10 yılda 5 CEO değişti. Bir yerde yanlışlık var. Rahmetli Sakıp Bey istikrara inanırdı. Ben bunu göremiyorum. CEO tam yetkilendirilmeli.

Akbank yıllardır Sabancı Grubu’nun yarattığı fonların yüzde 60-65’ini kapsar. Akbank karşısına bu portföyü dengeleyecek başka bir iş çıkmadı. Enerji yatırımı var ama Akbank yine yüzde 65’i sağlıyor. Ciddi özelleştirmeler yapıldı. Sabancı Grubu özelleştirmelere ilgi duymadı. Büyüklüğüne oranla fırsatlardan yeteri o kadar yararlanmadığını düşünüyorum.

- Güler Sabancı bu dönemde dünyanın en güçlü kadın yöneticileri arasına girdi. Çok prestijli ödüller getirdi şirkete...

Güler Hanım güçlü bir kadındır. Uzun yıllar beraber çalıştık. Çok sıcakkanlıdır. Ekibini iyi korur. Ailede de abladır, sevilir sayılır. Zeki biridir. Azimli ve çalışkandır. Sakıp Bey’le birlikte çok yakın çalışmıştır. Vakıf ve üniversitede çok güzel işler yaptı Güler Sabancı. İtibarını artırdı. Ben bunları görüyorum. Kurumsal yönetimin gereklerinden biri de şirketin itibarını yükseltmektir.

‘Türk arabası’ maceradır

- Yerli otomobil yapılabilecek mi?


Zor ama yapılacaksa bence Brisa modeliyle yapılır. Örnek vereyim. Volkswagen’e burada bir yatırım yaptırılır. Otomotiv de lastiğe benzer. Son aşamada kozmetik değişikliklerle marka farklılaştırılır. Volkswagen’den teknoloji alınır yanına Türk markası yaratılır. Bu model olur. Hadi Türk arabası yapalım demek maceradır.

- Özdemir Sabancı’nın kaybından sonra “Bugünden itibaren hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” demişsiniz...

ToyotaSA önemli bir işti. İlk zamanlarında özel bir teşvikten yararlanılıyordu. Çoşkuyla plazalar kuruldu yatırımlar yapıldı. Ben 1 Mart 1996’da ToyotaSA Genel Müdürü oldum. Hemen sonrasında Gümrük Birliği geldi.

- Özdemir Bey, ‘Türkiye Gümrük Birliği’ne girmeyecek’ demiş Japonlara...

Girdik ve her şey değişti. Volkswagen Türkiye’de üretmediği halde en çok satan marka oldu. Bu iş zararlı hale geldi. Toyota işinden de çıkmak zorunda kalındı. 100 bin araç üretim kapasitesi vardı, 10-12 bin araç üretiliyordu. Çıkış yolu zordu. İhracat gerekiyordu. Japon Toyota ihracatı istemedi. Ben de makas değiştirdim. O dönemde ToyotaSA’nın yüzde 25’inin 62.5 milyon dolarlık hisse değeri vardı. Biz 125 milyon dolar koymuştuk bu işe. Ben o 62.5 milyon dolar değeri olan yüzde 25 hisseyi 109 milyon dolara sattım. Pazardaki dağıtım için Toyoto Pazarlama’yı kurduk. Üretimden çekildik. Benden sonra da yeni kurulan şirketteki hisseyi 85 milyon dolara sattılar. Dolayısıyla 125 milyon koyulmuştu bu işe 244 milyon dolar elde edildi son noktada. Sakıp Bey, ‘Torunlarımız bize neden Toyota’dan çekildiniz’ derler mi? diye sordu. Ben biraz buruldum. Kârla sattık derken, bunlar oldu.

- Keşke demediniz...
Bugün Toyota’nın Türkiye yatırımına bakınca 1 .3 milyar euro yatırım yapıldı, sermayesi 400 milyon euroya çıktı. Kapasite 150 bine çıktı. Üretiminin yüzde 90’ınını ihraç ediyor. Sabancı devam etseydi artan sermayeye para koyacaktı. Zarara iştirak edecekti, hâlâ zarar ediyor. İç piyasaya satılan Toyota marka araç sayısı bizim yıllar önce sattığımızın altında.

Yazının devamı...

Zeytin İskelesi ABD’nin organik marketlerine girdi

Türkiye zeytinin ana vatanı. Özellikle Ege Bölgesi ve Türkiye’nin neredeyse tüm kıyıları zeytin üretimine uygun. Dünyada zeytin üretiminde sayılı yerlerden biri olmamıza rağmen zeytinyağı tüketimi Türkiye’de çok düşük. Komşumuz Yunanistan yılda kişi başına 22 litre zeytinyağı tüketirken, Türkiye’de tüketim son yıllarda 1.5 litreye gelebildi. Sağlıksız beslenen Amerikalılar’dan bile az zeytinyağı tüketiyoruz. ‘Altın sıvı’ denilen zeytinyağı konusunda ne yazık ki gerilerdeyiz.

Hükümetin koyduğu 2023 hedeflerine baktığımızda zeytinyağı için 3.8 milyar dolarlık ihracat hedefi var. Ve aslında zeytinyağıyla ilgili olumlu gelişmeler de yok değil. Hızla zeytin ağacı dikiliyor. Genç zeytin ağacı sayımız artıyor. Geçen hafta Zeytin İskelesi’nin 3 ortağı Fatih Cenikli, Tuğba Nur Çelikel, Tarık Akgün ve deneyimli reklamcı Atilla Aksoy ile birlikteydik.

Zeytin İskelesi naturel ve organik zeytinyağı üretimi yapan bir şirket. Üretim tesisi Tire’de. Kısa süre önce sahiplik yapısı değişen Zeytin İskelesi Amerika’nın organik marketleri Whole Foods ve The Fresh Market zincirlerine girdi.

Toplantının başında ‘Kıymet Bilmek’ başlıklı, ‘Kıymetini Bilelim. Zeytinyağımızı Tüketelim’ sloganlı yazıyı okuduğumda şunu düşündüm:

Elinde, gözünün önünde olanın kıymetini bilmemekÖ Bu özelliğimiz toplum olarak sanırım her alanda kendini gösteriyor. İstanbul’un da kıymetini bilmedik, Ege sahillerinin de, tarihi güzelliklerimizin de mutfağımızın da... Zeytinyağı için yazılmış metin bunları düşündürdü bana.

Zeytinyağı tüketimi artırılmalı

Önce deneyimli reklamcı Atilla Aksoy’un zeytinyağı tutkusuyla kaleme aldığı bu yazıdan söz etmek istedim bu yüzden de. Atilla Aksoy da zeytinyağıyla 24 yaşındayken İzmirli eşiyle evlendiğinde tanışmış. Ve zeytinyağı bir tutku olmuş onun için. “Reklamcılar da tutkuların peşinden giderler” diyor, bu hikayeyi anlatırken.

Fatih Cenikli ise 24 yıldır Cundalı. O da tam bir zeytinyağ tutkunu. Tariş kökenli.

Cenikli, zeytinyağıyla ilgili bilgileri sıralıyor:

“İtalya’da yıllık kişi başına zeytinyağı tüketimi 16 litre. Yunanistan’da 22 litre, İspanya’da 14 litre. Bu değerli ürünü en az tüketen biziz. Bu sene 2012’de 201 bin ton zeytinyağı üretildi. Geçen yıl bu rakam 190 bin tondu. Hedef 3 yıl içinde 500 bin tona ulaşmak. Bu hedefi Tarım Bakanlığı koydu. Yeni zeytin ağaçları dikildi, genç zeytin ağaçlarımız var ama biz yeterli düzeyde zeytinyağı tüketmiyoruz. İç tüketimin artması şart. Türkiye’de son 10 yılda zeytin ağacı sayısı hızla arttı. Sanırım 163 milyon zeytin ağacı var. 10 yıl önce Türkiye’de zeytinyağı tüketimi kişi başına 1 litre kadardı.”



Kendi markalarının atılımını anlatmaktan çok zeytinyağ tüketimini artırmaya odaklı bir ekip Zeytin İskelesi’nin ekibi. Biraz Zeytin İskelesi’yle ilgili bilgi verirsek; organik zeytinyağı pazarında yüzde 83 oranıyla pazar lideri Zeytin İskelesi.

Cenikli, “Zeytinyağı Türkiye’den hammadde ve dökme olarak satılmamalı. Katma değer yaratmak gerekiyor. Biz bu konuda çok özenliyiz. Hak ettiği yerde olmalı Türkiye zeytinyağları. ABD yılda 300 bin ton zeytinyağı ithal ediyor. Bizim diğer markalardan farkımız yağlarımızın organik ve naturel olması. Bu iki çeşit ürünümüzle yurtdışına açıldık” diyor. Amerika’da Whole Foods ve The Fresh Market raflarında satılmaya başlandı Zeytin İskelesi. Whole Foods’un 333 marketi var.

44 testten geçtik

Tarık Akgün, bir bilgi aktarıyor: “Whole Foods’un 333 mağazası Amerika’da tüm market zincirleri içinde ciro sıralamasında 8’inci. Çok iyi satış yapıyorlar. Bizim markamız orada İtalyan ve İspanyol markalarıyla rekabet ediyor. 2011 yılında Amerika’da bazı yağların karışım olduğu tespit edildi. Fas ve Tunus’tan da alıyorlar. Amerika kamuoyu bu konuda çok duyarlı ve büyük tepkiler oldu. Market zincirleri yeni markaları içlerine alırken testlerden geçiriyorlar. Bizim markamız da 44 ayrı testten geçti. Tadım testlerine de girdik.”

Çin ve Kanada’ya ihracat

Zeytin İskelesi kısa süre önce Çin’e de 10 bin şişe yağ gönderdi. Amerika’daki girişimlerden sonra Kanada’dan da teklif almışlar. Yakında Zeytin İskelesi Kanada’da raflarda yerini bulacak. 2013 yılında Zeytin İskelesi Amerika’ya 100 bin şişe zeytinyağı göndermeyi hedefliyor.

Zeytin İskelesi ekibiyle Boğaz’ın lezzet duraklarından Lacivert’te buluştuk. Hüseyin Ceylan usta dondurmayı bile organik zeytinyağıyla yapmıştı. Buradan, “Zeytinyağı her yemeğe konulmaz, zeytinyağıyla kızartma yapılamaz” diyenler için yazmak istiyorum. Biraz araştırsınlar en sağlıklı kızartma da zeytinyağıyla yapılıyor.

- Zeytin İskelesi yurtdışında Olive Pier adıyla satılıyor.

- Bir litre naturel zeytinyağının fiyatı 11.99 dolar, organik olanı da 16.99 dolar.

- ABD’nin zeytinyağ pazarı büyüklüğü 306 bin ton, bu da 2 milyar dolara karşılık geliyor.

- Naturel ve organik market zincirleri pazar payının yüzde 38’ini oluşturuyor.

- Organik gıda pazarı ABD’de her yıl yüzde 10 büyüyor.

Yazının devamı...

‘Türkiye başarılı olursa Yandex için model ülke olacak’

Mehmet Ali Yalçındağ, 22 yıllık medya yöneticiliğini bıraktı ve Rus arama motoru Yandex Türkiye’nin CEO’su oldu. 2 yıl önce globalleşme kararı alan Yandex’in başarısı için kolları sıvayan Yalçındağ, “Yandex başka ülkelere de açılacak. Onlar için de, bizim için de Türkiye projesi çok önemli. Türkiye başarılı olursa başka ülkelerde de bu model uygulanacak. Burası kurumsal Ar-Ge yeri gibi bu yüzden. Yandex’in Türkiye’ye gelmesi farklı motivasyon getirdi. Rekabet kaliteyi getirdi. Turkiye’de arama sonuçları çok kaliteli, iyi değil. Yandex ile birlikte bu kalite de artacak” dedi.

Mehmet Ali Yalçındağ’la Trump Towers’taki ofisinde buluştuk. Doğan Holding’den ayrılıp arama motoru Yandex’in CEO’su olan Mehmet Ali Yalçındağ’la ‘yeni işini’ konuşmak üzere sözleşmiştik. 22 yıl medyada yöneticilik yapan biriyle buluşunca medyayı konuşmadan edemezdim. Mehmet Ali Yalçındağ yeni işini heyecanla anlatıyor ve çok çalışıyor ama medyadan kopması çok zor.

Güleryüzlü, işine ve eşine aşık, kibar, rekabetçi, hoş sohbet biri Mehmet Ali Yalçındağ. Bitmeyen bir enerjisi var, her an yeni işler de yapabilir.

22 yıl sonrasında başka iş için karar verip ayrıldığınızda hiç bambaşka bir iş düşünmediniz mi? Daha rahat olacağınız...

Yönetmek dünyanın en zor şeyi, benim de en sevdiğim şey. 22 yılda her türlü kişiyle birlikte çalışmışımdır. Bu işlere başladığımda grup olarak küçüktük. Sadece Milliyet Gazetesi vardı. Sonra çok büyüdük. Bir gazeteden bölgenin en önemli medya devine dönüşmek tatmin yarattı. Bu kadar uzun süre aynı görevde kalınca basarı rutine dönüyor. Bu uzaklaşmayı buna da bağlayabilirsiniz. Rutinden koptum diyebilirim.

Yandex Türkiye’ye 1 yıl önce gelmişti. Siz teklifi aldığınızda ilk kiminle konuştunuz?

Arzu, çocuklarım Doğan ve Alihan ile paylaştım. O arada enerji sektörüne merak sarmıştım. Çeşitli projeler üzerinde çalışıyorduk. Fakat medyada 22 yıl sektörü o kadar fazla içimde hissederek yaşamışım ki... Enerji o anlamda beni çok etkilemedi. Ben insana dokunmayı seven bir iş yapmalıydım. Sonra kendimi Yandex’de buldum.

Bu işteki en büyük farklılık ve yenilik ne oldu sizin için?

En büyük yenilik benim için yüksek teknoloji, geleceğin işi ve nihayetinde Rus kültürü oldu.

Eşinizin ilk tepkisi ne oldu?

Arzu, destek vermekle birlikte Doğan Medya Grubu’nun yaptığı bir işle rekabet etmemi istemedi. Bu gerçekten de hoş olmazdı. Haklı olarak kocasıyla rekabet durumuna gelmek istemedi, ben de istemem. Aydın Bey ve Sema Hanım’a da konuyu açtım. Aydın Bey’e Doğan Grubu’yla rekabet etmeyeceğimi anlattım. O da ‘Yolun açık olsun’ dedi.

Ruslar’la daha önce hiç iş yapmış mıydınız?

Ruslar’la ilk işim, daha önce hiç tanışmadım. Bundan 14 yıl önce medyada ilk yabancı ortaklığı ben getirdim. Alman Burda ve İtalyan Rizzoli Grubu... Ondan sonra Danimarkalı Egmont ile kitap yayıncılığı, sonra CNNTürk geldi. Özetle Amerikan ve Alman kültürüyle geliştik. Onların sistematiğine alışıktık. Ruslara alışık olmadığım için doğrusu yabancılık çektim. İşin getirdiği farklılık dışında iş yapış biçimleri de farklı.



Ne gibi farklar bunlar?

Rus iş yapış şeklinde... Her şeyi çok fazla tartışılıyorlar. Anglosakson kültürüne göre çok daha demokratik.

1996 yılında kurulmuş Yandex. Google’dan bir yıl önce. Yeni bir teknoloji yaratılmış. Ama dünyaya hızla yayılmamışlar. Kiril alfabesi kullanılan coğrafyada kalınmış... Neden?

Evet Google’dan daha önce kurulduğunu duyunca şaşırıyor insanlar. Yandex’te şu an 4.500 kişi çalışıyor, yarısı mühendis. Ben Rusların Amerikalılardan yüksek teknoloji konularda daha iyi olduklarını düşünüyorum, ama farkında değiller ve kabul etmiyorlar. Rus kültürüyle mi ilgili bu bilmiyorum. Google 1997’de kuruluyor, Yandex’in yapamadığını yapıyor. Global düşünüyor. Ben de oğullarımı bu düşünce sistematiğini öğrensinler diye Amerika’ya okumaya gönderdim. Amerikalılar kendilerine daha fazla güvenen insanlar yetiştirdikleri için oraya gönderdim. Ayrıca İngilizce’nin verdiği avantaj da var. Google çıkar çıkmaz ‘Tüm dünya beni kullanacak’ diyor. Rus bakış açısı dar kalıyor. Fark bu. Yandex 2 sene önce globalleşme kararı aldı.

Yandex’in merkezinde oryantasyona gitmişsiniz. Sizi en çok ne şaşırttı?

Oraya gittim, merkezlerinde kaldım. Eğitim programı uyguladılar, ne yaptıklarını anlattılar. Yaptıkları işi Dünyada sadece 6 grup yapıyor, yani 2 milyarın üzerinde internet kullanıcısına sadece 6 arama motoru hizmet veriyor. Yüzlerce deneme olmuş ama sadece 6’sı kalmış. Bu sebeple yaptıkları işle gurur duyuyorlar. Sürekli yeni formüller, sürekli yaratıcılık, buluş üzerine bir iş. İnsanın düşünce sistematiğine göre ürün ve servisler geliştiriliyor. Çok genç bir ekip, iş yapış süreçleri tamamıyla baştan sona şaşırtıcı çok farklı görmeniz lazım.

‘Rakibin Google, büyük risk alıyorsun’ diyen olmadı mı size?

Tabi ki çok oldu. Ben başka pencereden bakıyorum. Bir şeyi yeniden kurmak bana heyecan veriyor. Çok konsantre çalışıyorum, 24 saat yaşıyorum ve imkansız görmüyorum. Yandex’i bu kadar kısa sürede en popüler marka haline getirdik, arkamda ciddi destek hissediyorum.

Trafik konusunda Yandex’in iddiası var. İstanbul için çok ihtiyaç duyulan bir iş. Yol bilgisi dışında ne var Yandex’te?

Biz yolun henüz başındayız. Buna rağmen Yandex olarak bir büyük markanın 1 yılda yaptığı iletişim planlamasını 3 ayda yaptık. Şu anda Yandex’in bilinirlik oranı internet kullanıcıları arasında yüzde 80. Bazı gruplarla işbirlikleri yapıyoruz. GS ve FB ile yaptık, BJK ile yapacağız. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle bir proje hazırlıyoruz. Milliyet ve Vatan’la, mynet’le anlaşmalar yaptık. Hürriyet ve CNNTürk ile de yapacağız. Stratejik işbirlikleri yapmak istiyoruz. Google yüzde 95 Pazar payına sahip. Şimdi biz pazarda ikinci arama motoru konumunda bazı kuralları kullanıcılar ve iş ortakları lehine değiştirmek istiyoruz.

Yandex Kiril alfabesi dışına ilk kez Türkiye’de çıktı. Bundan sonra hedef ne?

Yandex başka ülkelere de açılacak. Önce Türkiye’de başarıyı görmemiz lazım. Onlar için de, bizim için de Türkiye projesi çok önemli. Türkiye başarılı olursa başka ülkelerde de bu model uygulanacak. Burası kurumsal Ar-Ge yeri gibi bu yüzden. Yandex’in Türkiye’ye gelmesi farklı motivasyon getirdi. Rekabet kaliteyi getirdi. Türkiye’de arama sonuçları çok kaliteli, iyi değil. Yandex ile birlikte bu kalitede artacak.

Arzu’ya aşık olmaya devam ediyorum

Üniversite için yurtdışına çıkmışsınız...

Londra’da okuduk. Arzu (Arzuhan Doğan Yalçındağ) Boğaziçi Üniversitesi’nde Sosyoloji okuyordu. Evlendikten sonra tahsilimize Londra da devam ettik. İkimiz de çok gençtik. Kolay değildi evli olarak okumak. Ben erken yaşta evlendiğim için çok mutluyum. Büyük aşktı, hâlâ da öyle. Ben de Arzu da. Ben hayatımda bir defa aşık oldum.

Hâlâ aşık mısınız?

Ben hâlâ Arzu’ya aşık oluyorum. Bunu da Arzu’ya söylerim ‘Yine sana aşık oldum’ diye. Birbirimizi erken yaşta tanıdık. Arzu, olağan üstü bir insandır, muhteşemdir. Allah’a beni Arzu ile buluşturduğu için dua ederim. Bugün yine olsa yine aşkımla Arzu’yla evlenirdim. Üniversiteyi bitirdik ve döndük.

Medya siyaset yapmamalı sadece olanları yansıtmalı

Doğan Yayın Holding’te 22 yıl çalıştınız. Ne oldu da ‘yeni medya’ya geçtiniz? Geleneksel medyadan çekilmenizin nedeni son dönemde yaşananlar mı?

Şu anda medyada hem işin ekonomisinde, hem idaresinde, hem de kamu sorumluluğu noktasında ciddi bir sorun var. ‘Biz ne yapıyorduk’ diye baktığımda 24 saat çalıştığımız aklıma geliyor. Haberde, satışta, kalitede, teknolojide sıkı rekabet vardı. Şimdi gazeteyi hazırlayanlar dışında cumartesi günleri çalışan yok. Biz cumartesi günleri de çalışırdık. Her an toplantı halindeydik.

‘İşimiz hayatımızdı’ diyorsunuz...

Evet, hiç durmayan bir süreçtir medya, her zaman var olmalısınız. Medyayı, yayıncılığı formatlayamazsınız. Medyanın akışına göre dizayn etmelisiniz hayatınızı...

‘Eskisi gibi gazetecilik yapılamıyor’ der misiniz?

Herkes, ‘Böyle zor bir ortamda yayıncılık yapıyoruz’ diyor. Bunu kabul etmem mümkün değil. Çok fazla bahane üretiliyor. Siyaset veya teknolojik değişimler bahane ediliyor. Her zaman iyi gazetecilik yapılır. Zeki insanlara ihtiyaç var.

‘En zor dönemden geçiliyor’ diyenlere katılmıyorsunuz...

Katılmıyorum. Sorunuz eğer siyaseten ise şuna katılırım: Evet kutuplaşma bu dönemde çok oldu. Kutuplaşma hiçbir dönemde bu kadar olmamıştı. Ama medya her hükümet döneminde sorun yaşadı. Hep bir tartışma oldu. Her hükümet eleştirilmeye kızmıştır.

AKP Hükümeti daha çok tepki göstermiyor mu?

Bence hayır. 22 yıl boyunca kaç hükümet ile çalıştık hatırlamıyorum ama hatırladığım, her hükümet eleştirilere tepki göstermiştir. Telefon ederek, birileriyle haber yollayarak ya da direkt tepki gösterilmiştir. Bu dönemde hükümeti destekleyen yazarlar çizerler oldu, karşı çıkanlar var bir de. Kutuplaşma çok uçlara kaydı. Özünde medya kuruluşları siyasetten tamamen uzaklaşmalı. Medya kuruluşları siyaset yapmamalı. Medya aynadır. Olanları yansıtmalı medya. Karar topluma bırakılmalı. Diğer türlü taraf oluyorsunuz. Eleştiriyi de cesaretle manşet yapabilmeli. Bunu yapmazsanız inandırıcılığınızı kaybedersiniz.

Siyaset ve medya ne yazık ki bir yandan da aynı potada. Güvenilir bulunmuyor toplumda gazeteler...
Bu da benim içimi acıtan konulardan. Bu sektöre çok uzun süre hizmet verdim. Bu beni üzüyor. Ben özeleştiri de yapıyorum. Biz de yanlışlar yaptık sert rekabet ortamında. Ama dünyada böyle yayıncılar ve gazeteciler çok sevilen insanlar değiller.

Neden bu duruma gelindi?

Aramızdaki rekabeti kavga seviyesine getirmemeliydik. Tartışsak da ekmek yediğimiz sektörü kötülemeden bunları yaşamalıydık. Herkes hata yaptı maalesef.

Yazının devamı...

Unilever, 200 bin öğrenciye hijyen eğitimi verecek

UNICEF Türkiye Milli Komitesi Başkanı Prof. Dr. Talat Halman, Unilever’in Türkiye’de ilk işe aldığı kişiymiş. Tam 61 yıl önce işe girmiş Talat Halman. O zamanlarda
Unilever Türkiye’de Tahtakale’de 3 odalı bir ofisteymiş. Sana ve Vita’lı günlere hazırlık yapılan dönemden bahsediyorum. Halman da Türkiye’de halkın margarine geçip geçmeye hazır olup olmadığıyla ilgili araştırmayla ilgileniyormuş.

Bu anıları, Talat Halman’dan önceki gün Çırağan Sarayı’nda Unilever İletişim ve Pazarlamadan sorumlu Dünya Başkanı Keith Weed, Unilever Türkiye Ev ve Kişisel Bakım Pazarlamadan sorumlu Başkan Yardımcısı ve Yönetim Kurulu üyesi Şükrü Dinçer’le buluştuğumuzda dinledik.



Unilever’in düğünü

Unilever Vakfı ve UNICEF Türkiye’de Yatılı Bölge Ortaokulları’nda hijyen eğitimi başlatıyor. Toplantı bu işbirliğinin ve projenin anlatılması amacıyla gerçekleştirildi. Ve toplantının açılışında Unilever Kurumsal İletişim Müdürü Ebru Şenel Erim, bu işbirliğini ‘düğünümüz’ diyerek duyurdu. Peki bu düğüne neden gerek duyuldu? Diş macunu, diş fırçası gibi ürünleri olan Unilever bu okullarda ne yapacak?

Unilever bu okullarda yalnızca ürünlerini dağıtmayacak, çocuklara su kullanma, temizlik alışkanlıkları konusunda Unicef’le işbirliği içinde eğitim verecek.

Ürünleri 2 milyar insan kullanıyor

Keith Weed, Türkiye’de 200 bin öğrenciye ulaşmayı hedefledikleri projeye neden gerek duyduklarını ve amaçlarını şöyle anlattı:

“Unilever’in ürünleri 190 ülkede her gün 2 milyar kişi tarafından kullanılıyor. Sürdürülebilir Yaşam konsepti altında 2020 yılına kadar ürünlerimizin dünyaya bıraktığı ayak izini yarıya indireceğiz. Tarımsal ürünlerin yüzde 100’ünü sürdürülebilir kaynaklardan sağlayacağız.”

Unilever’in bu konudaki değişimini daha önce de yazmıştım. Unilever bu anlamda seferberlik ilan etmiş durumda. Türkiye’deki binası İstanbul’un sayılı Yeşil Binaları’ndan. Algida, Knorr ve Lipton gibi markaları da olan Unilever çiftçileri de WWF ile işbirliğiyle eğitiyor.

Keith Weed’in özetlediği gibi amaçları işlerini 2 kat büyütürken, çevreye olan etkilerini en aza indirmek. Unilever Sürdürülebilir Yaşam Planı USYP’nin

4 yıl önce başladığını hatırlatan Weed, “Bu süre içinde şirketimizin hisseleri 2 katına çıktı. 2012’nin 3’ncü çeyrek döneminde yüzde 11.1’lik ciro artışı sağladık. Bu da doğru yolda olduğumuzu gösteriyor” dedi.

Hedef 200 bin öğrenci

Unilever Türkiye Ev ve Kişisel Bakım Pazarlamadan sorumlu Başkan Yardımcısı Şükrü Dinçer, Yatılı Bölge Ortaokullarını seçme nedenlerini anlatırken, amaçlarının 460 okula ulaşmak olduğunu, ilk etapta 28 okula bu yıl içinde ulaşacaklarını anlattı. Bu okullarda toplam 200 bine yakın çocuğun okuduğunu, bu çocukların ailelerinin de bu projeden etkileneceğini ve 800 bin kişiye ulaşmayı hedeflediklerini söyledi.

Prof. Dr Talat Halman da çocuklara verilecek hijyen eğitimin hayat boyu sürecek alışkanlıklara öncülük edeceğini söylerken, Unicef’in 90’dan fazla ülkede bu projeleri üstlendiğini belirtti.

Yazının devamı...

Sonuç alacaksam etik metik tanımam

Etik Değerler Merkezi’nin (EDMER) üniversiteli gençler arasında yaptırdığı araştırmada her 3 gençten biri, etik konusunda ‘Fikrim yok’ dedi. Etiği bilen gençlerin yüzde 58’i ise sonuca ulaşacağına inanırsa etik dışı davranmaktan çekinmeyeceğini söyledi.

Türkiye’de hâlâ “Dereyi geçene kadar ayıya dayı diyeceksin”, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” gibi anlayışların hakim olduğunu ortaya koyan bir araştırmanın sonuçlarını dinledim geçen hafta.

Etik Değerler Merkezi’nin (EDMER) üniversiteli gençlerle yaptığı bir araştırmada her 3 gençten birinin ‘etik’ konusunda hiçbir fikrinin olmadığı ortaya çıktı. EDMER Başkanı Bülent Şenver, P&G CEO’su ve EDMER Başkan Yardımcısı Saffet Karpat, EDMER Genel Sekreteri Nazım Olcay Kurt, araştırma sonuçlarını anlattı.

Şenver ‘etik’ üzerine bir dernek kurup çalışmalar yapmaya başladığında rahmetli Sakıp Sabancı’ya da gitmiş. Sakıp Bey, Şenver’i ilgiyle dinledikten sonra, “Göle maya çalmaya çıkmışsın, işin zor” demiş. Bülent Bey’in yüzünün ekşidiğini görünce de “Göl büyük ama belki maya tutar” yorumunu yapmış. Rahmetli Sabancı, doğrusu haklı çıkmış gibi görünüyor.

‘Kime göre etik, kime göre değil’ tartışma konusu. Özellikle yabancı yatırımcıların Türkiye’de en çok takıldıkları, zorlandıkları konulardan biri. Şenver, yıllar içinde üniversitelerdeki deneyimlerinden de yola çıkarak işe aslında gençlerden başlanması gerektiğini düşünmüş. EDMER’in şimdilerde öncelikli hedefi gençlere ulaşmak.

Saffet Karpat, “Bizim üyelerimiz büyük markaların yöneticileri değil, gençler olsun istiyoruz” diyor.

Gelelim ‘Gençlerin Gözüyle Etik’ araştırmasına. 18-24 yaş arası 400 gençle internet üzerinden yapılmış araştırma. Gençlerin yüzde 31’inin etik hakkında fikri yok, yüzde 45’i de etiği bilmiyor. Yüzde 24.8’i ise “ahlak-erdem” diyor. “Türkiye’nin en büyük etik sorunu nedir?” sorusuna da gençler yüzde 22.7 oranıyla “ayrımcılık” diyor. Ayrımcılık, haksız kazanç, aldatıcı reklam, yolsuzluk, rüşvet diye devam ediyor sıralama.

Türkiye’nin gençlerin gözüyle en önemli etik sorununun ayrımcılık olmasını toplantıda tartıştık. Gençler nerede okurlarsa okusunlar ayrımcılıkla karşılaşacaklarını düşünüyor. Başta işe alımlarda ‘tanıdık’ bulma konusu geliyor. Saffe Karpat da bunun altını çiziyor: “P&G olarak biz bu konuda netiz. Her konuda etik davrandığınızda kazanıyorsunuz. Çünkü o işi en iyi yapanı seçiyorsunuz. Hakedenle çalışıyorsunuz. Her işi yaparken etikseniz sonuçta daha rekabetçi bir şirket oluyorsunuz.”

Araştırmaya göre Türkiye’nin en etik kurumu da üniversiteler. Ardından uluslararası şirketler ve ordu geliyor. Gençlerin en son sırada yer verdiği kurumlar ise siyasi partiler ve medya.”

Araştırmanın en ilginç sonuçlarından biri de şu: Gençler “Sonuca ulaşacağınıza inandığınızda etik dışı davranır mısınız?” sorusuna yüzde 58 oranında “Çekinmem” demiş. Ezcümle gençler ‘etik’ olmanın kazandıracağına inanmıyor.

EDMER bu araştırmalara devam edecek. Ve Etika adıyla ödül vermeye başlayacak. Bülent Şenver, Türkiye’de 1.000’in üzerinde şirkete etik değerlerle ilgili mektup gönderdiklerini anlatıyor. 50 kadar şirket EDMER’e geri dönüş yapmış. EDMER’in ve Türkiye’nin önünde etik konusunda uzun bir yol var...

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.