Şampiy10
Magazin
Gündem

Bıraksak otelimiz Araplar’la dolacak!

NG Hotels&Resorts İcra Kurulu Başkanı Hediye Güral Gür, Araplar’ın Türkiye ilgisine dikkat çekti. Hediye Güral Gür, “Arap dünyasının Sapanca’ya çok ilgisi var. Sapanca’daki otelimiz bıraksak tamamen Arap turistlerle dolabilir” dedi.

Hediye Güral Gür, Kütahya Porselen’in kurucularından duayen işadamı Nafi Güral’ın 4 çocuğundan biri. NG Hotels&Resorts İcra Kurulu Başkanı Hediye Güral Gür, grubun turizm yatırımlarından sorumlu. Kütahya ve Güral Porselen’in yaratıcısı Güral ailesinde yaşanan sorunların ardından Nafi Güral’ın çocukları Erkan Güral, Sema Güral Sürmeli, Gülden Güral ve Hediye Güral Gür NG Kütahya Seramik Porselen Turizm Sanayi ile yollarına devam ediyorlar.

Hediye Güral Gür, “Çekirdek aile olarak uyumlu çalışıyoruz. Hepimizin sorumluluğu farklı. Büyüklerimizin yaşadıklarını yaşamamak için de önlemlerimizi aldık” diyor. Hediye Güral Gür, grubun turizm konusunda iddialı olduğunu anlatıyor.

- Babanız Nafi Güral sizi iş hayatıyla ilk kez ne zaman nasıl tanıştırdı?

Babam arada sırada beni ve ablamı fabrikaya götürürdü. İlkokul birinci sınıftan ikinci sınıfa geçtiğimde ise sürekli fabrikaya gitmeye başladım. Fabrikaya personel servisiyle giderdik. El yeteneğim olmadığı için ben çıkartmaları yapıştırırdım. Ablam Sema fırçalı işlerde çalışırdı. Büyüdükçe değişti çalıştığımız yerler. Ayrıca oradaki İdare İşler’in başındaki kişiden de haftalık alırdık. İş ortamını küçük yaşlarda gördük. Üniversitede de stajı kendi şirketlerimizde yaptım.



Deprem plan değiştirtti

- Aile şirketiniz dışında farklı bir şirkette deneyim kazanmayı düşünmediniz mi?

Ben ilk önce farkı şirketlere başvurdum, görüşmeler yaptım. 1999 yılında okulu bitirmiştim. Hepimizin hafızasında yer alan o korkunç deprem beni de çok etkiledi. Ben o dönemde İstanbul’da tek başıma yaşıyordum. Finans üzerine bir işe girmek istiyordum. Fakat deprem korkusuyla evi kapatıp ailemin yanına döndüm, o sırada bir bankadan teklif geldi ama dönmek istemedim. Kendi fabrikamızda insan kaynakları bölümünde çalışmaya başladım. Sonra ihracat departmanına girdim. Genel müdürümüzle çok gezdik. Sanırım dünyada en çok porselen fabrikası gezenlerden biriyimdir. Alman ve İngiliz üretim tesisleri çok etkileyiciydi ama beni en çok etkileyen yer Çin oldu.

- Siz bir süredir grubunuzun otel yatırımlarından sorumlusunuz. Turizmde büyümeye devam edecek misiniz?

İlk Kütahya’daki oteli hayata geçirdik. Biliyorsunuz daha sonra da yatırımlar yaptık. Devam edecek. Planlı hareket ediyoruz. Çok özeniyoruz bu işe.

Sapanca’ya babam inandı

- NG Güral Sapanca en iddialı spa ve wellness otellerinden biri oldu. Sapanca yatırımına nasıl karar verdiniz?

Sapanca’da otel yapmakla ilgili danıştığımız kişilerin çoğu ilk başta “Küçük bir yer yapın, para boşa gider” dedi. Babam “Hayır” dedi. Babam öngörü sahibi biridir. Porselen fabrikalarını nasıl gezdiysek dünyanın farklı yerlerindeki otelleri de gezdik, son trendleri inceledik. Türkiye’deki insanların beklentilerini ölçtük. Otel konusunda çok danışmanlık aldık. Wellness ve Spa bu kadar ön plana çıkmamıştı Türkiye’de. “Bu alanda boşluk var” dedik. 2005 yılında Kütahya’daki otelimizi yeniledik. Orası Sapanca için bize bir tecrübe oldu.

- Sapanca’da 5 yılı geride bıraktınız... Şimdi baktığınızda iyi bir yatırım oldu der misiniz?

Evet, 5 yılını bitiriyor... Sapanca destinasyon olarak görülmüyordu.İlk önce bunun için çalıştık. İlk 2 yıl çok yorucu geçti. Ama şu anda Sapanca cazip bir yer. Çok memnunuz.

- İstanbullular’ın ya da yerli turistlerin, iş dünyasının tercihi oldu diyebiliriz değil mi?

Doğru, bizim ağırlıklı misafirlerimiz Türkler. Denize güneşe geliyor biliyorsunuz yabancıların çoğu. Doğa, kültür, inanç turizminden nasibini alamıyor Türkiye. Biz kendi çabalarımızla yabancı çekmeye çalışıyoruz.

- Körfez ülkelerinden gelenlerin ilgi gösterdiği bir bölge değil mi Sapanca?

Arap dünyasının Sapanca’ya çok ilgisi var. Özellikle yaz aylarında çok artış oluyor Arap turistlerde. Biz bir denge kurmaya çalışıyoruz. Hristiyan Arap da peçeli Arap da geliyor. Hepsine kapıyı açsak otel tamamen Arap turistlerle dolabilir.

Aile anayasası tamam kurumsallaşıyoruz

- Siz güne kaçta başlıyorsunuz?

06.30’da kalkıyorum. Oğlum Bora’yı okula gönderdikten sonra evden çıkıyorum. Kızım Ela 3 yaşında. Çocuklar büyüdükçe beklentileri artıyor. “Anne ne zaman geleceksin?” diye soruyorlar. Ben iş çıkışımı erkene aldım. 17.00 gibi evde oluyorum. Çocuklarla yemek yiyip onları yatırıyorum. Zorunlu bir davet olmadıkça evdeyim. Anne olduktan sonra hayatım değişti.

- Güral ailesi olarak sıkıntılar yaşadınız. Şimdi çekirdek aile olarak yola devam ediyorsunuz. Aile Anayasası yaptınız mı?

Aile Anayasası hazırladık. Kurumsallaşıyoruz. Hepimiz yönetim kurulundayız ama birebir icraya karışmıyoruz. Stratejik kararları da birlikte alıyoruz. Çocuklarımız için de üniversite eğitimi ve dışarıda ilk iş deneyimi zorunluluğu getirdik. Ailede isteyenler aile şirketine gelip çalışabilir ama isteyenler de kendi yolunda ilerleyebilir.

- Eşleriniz?

Hayır, onların başka işleri var. Büyük ailede yaşanan sıkıntılar çekirdek ailede yaşanmasın diye alınan önlemler var...

Porselen müzesi açma planımız var

- İş dışında ne yaparsınız? Hobiniz var mı?

Golf oynamaya başladım. Genelde tüm tatillerimi çocuklarımla geçiririm. Çocuklar çok zamanımı alıyor. Klasik otomobil merakımız var. Rallilere katılıyoruz. 20 Nisan’da Sapanca’da rallimiz var. Bir de mesleğimizle ilgili hobimiz var.

- Porselen topluyorsunuz...

Evet. Ailede herkeste var bu. Her yerden alıyoruz. İlerde porselen müzesi açabiliriz. Evlerimizde, fabrikalarda, otellerde özel alanlarımız var ama bir porselen müzesi de yapmayı planlıyoruz.

BABAM TORUNLARIYLA BAŞBAŞA TATİLE GİDİYOR, DÜNYAYI GEZİYOR

Hediye Güral Gür, babası Nafi Güral’ın torunlarına çok düşkün olduğunu ve onlarla tatile gittiğini anlattı. Güral Gür, “Bize, ‘Siz de gelirseniz bu aile tatili olur, çocukların hafızalarında özel yeri olmaz. Benle giderlerse dedem bizi götürdü diye hatırlarlar’ diyor. Saint Petersburg’a , Fas’a, Finlandiya’ya gittiler. Çocuklarımız çok güzel anılarla dönüyor” diye konuştu.

Termal tesislerine özel kozmetik markası yaratacak

- Afyon’da da büyük bir yatırımınız oldu. Afyon’da termal otel yatırımı çok riskli değil mi? Yalnızca yerli turist için planlamamışsınızdır. Türkiye’ye gelen turist profilinde termalin yeri çok düşük...

Afyon’daki yatırımımız 80 milyon lira. Bölgedeki en büyük termal yatırım. Afyon’da 9 bin metrekare spa ve termal alan var. Fizik tedavi üniteleri de kurmak için başvurduk orası için. Suyu çok özel. Cilde çok iyi geliyor. Bize Afyon’da belediye tarafından termal su veriliyor, bunun dışında da arazimizden de su çıktı, o su da mineraller açısından çok değerli çıktı. O suyu da kullanarak kendi kozmetiklerimizi yapacağız.

- Kendi markanızla kozmetik mi üreteceksiniz?

Evet. Alan genişletiyoruz. Avrupa’daki birçok termal otelde bu var. Hatta biliyorsunuz bazı dünya markalarının çıkışı da budur.

- Hasta kişiler de yararlanabiliyor mu Afyon’daki tesisten?

Hasta insanla yalnızca cildi güzelleşsin diye gelen kişiyi iyi ayırmak lazım. Bu anlamda tesislere çok iş düşüyor. Bir de Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda düzenleme yapması gerekiyor. Biz bunları bekliyoruz. Yurtdışından nasıl pay alabiliriz, buna da bakıyoruz. Kütahya Afyon arasına uluslararası havalimanı açıldı. Seferler başladı. Direkt turist gelebilecek. THY çok iyi çalışıyor.

‘Türkiye ucuz pazar’ algısını değiştirmemiz gerekiyor

- 2023 yılına ilişkin hedeflerde termal turizm çok önemsenmiş... Bunların gerçekleşmesini bekliyorsunuz değil mi?

Hedefler de var. Termal turizm önemseniyor. Dediğim gibi tanıtıma ihtiyaç olduğu kadar belediyelerin vizyonerliğine de ihtiyaç var. Türkiye için hâlâ ucuz pazar algısı var. Bunu kırmamız şart. Türkiye deniz kum güneş için tamam, bunun kalitelisini yapmalıyız. Bali yapıyorsa biz neden yapmayalım?

- İstanbul’daki oteliniz farklı olacak sanırım tüm bu yatırımlardan...

İstanbul’un iş dünyasının otele ihtiyacı var. Sapanca’da ilk toplantı salonları yaparken az yapmışız onu gördük.

- İstanbul’daki oteliniz ne zaman biter?

İstanbul’daki otelimiz 2.5 yıl sonra biter. Biz içeride çok zaman harcıyoruz. Dekorasyon konusunda ailece detaycıyız. Porselenci kimliğimiz nedeniyle çok zaman harcıyoruz ama güzel oluyor.

- İstanbul dışında yeni yatırım olacak mı? Nerelerde otel açma planları yapıyorsunuz?

Biz yılın 12 ayı hizmet verecek tesisler açmak istiyoruz. O yüzden de Güney’de otel yatırımı yapmayı düşünmüyoruz. Bazı illerden yatırımcılar teklif getiriyorlar, “Biz yapalım siz işletin” diyorlar. Bu tip yatırımlara da sıcak bakıyoruz.

Yazının devamı...

Taze Masa ile 3 ayda 10 bin aileye ulaştı

Kadınların anne olunca kariyer planlarını değiştirmesine sık sık rastlıyoruz. Bu kez benim karşımda baba olduktan sonra kariyer planlarını değiştiren bir iş adamı var: Fahir Özcan.

Elektronik mühendisi olan Fahir Özcan, Nokia Siemens Networks ve Nortel Netaş’ta üst düzey yöneticiydi. Bankaların kullandığı ortak pos uygulamasını Türkiye’ye kazandıran Fahir Özcan en son olarak, 100 milyon euro üzerinde bütçeyi yönetiyordu.

Eda-Fahir Özcan çifti oğulları doğduğunda şehirde yaşayan birçok çift gibi çocuklarını sağlıklı büyütme telaşına düştü. Özcan çifti, oğulları için sağlıklı meyve-sebze peşine düştüklerinde marketler, manavlar, organik ürün siteleri derken her yolu denedi.

Üreticiden mutfağa

Özcan, “Oğlum doğduğunda çok büyük hayal kırıklığı yaşadım. Farklı manavlar denedim. En son olarak da, bu işi ben mi yapsam, diye düşünmeye başladım” diye anlatıyor.

Özcan, ilk etapta kendi çevrelerinde çocuklu ailelerin beklentilerini ortaya koydu, sonra da yurtdışındaki örnekleri inceledi, sağlıklı ürün bulma çabasına girdi. Üreticiden en kısa sürede mutfaklara ürünü ulaştırmak için de kafa yordu. Bundan 3 ay önce de iki arkadaşıyla birlikte Taze Masa’yı kurdu.

Üst düzey yöneticilik kariyerinden kopan Fahir Özcan, şimdi en taze meyve-sebze, mevsimsel ürünler, organik ürünler için en güvenilir adreslere ulaşıp bunları müşterilerine ulaştırıyor.

Çürüklere geçit yok

Taze Masa’dan internetten ya da telefonla sipariş verebiliyorsunuz. Ürünlerin en taze biçimde müşteriye ulaşması için siparişleri bir gün önce alıyor Taze Masa. Paketlemede kese kağıtları kullanılıyor. Fahir Özcan, “Çürük, bozulmuş ürün bizde asla olamaz. Ürünleri tek tek kendimiz paketliyoruz. Tüm önlemlerimize karşın bir sorun olursa da siparişi geri alıyoruz” diyor.

Taze Masa’da zeytin, peynir, bal gibi kahvaltılık ürünlerden, bakliyatlara, taze-sebze ve meyvelerden, ev yapımı erişte, turşu ve salçaya kadar farklı çeşitler var. Mevsimsellik de çok önemli. Bir hafta enginar, bir hafta Çanakkale domatesi haftanın ürünü olabiliyor.

Mottosu, ‘mutlu aile masaları’ olan Fahir Özcan, 3 ayda 10 bin aileye ulaştıklarını söylüyor.

Yazının devamı...

İlaçta ihracat hedefi 16 milyar $’ı aşabilir

İlaç endüstrisi için 2023 ihracat hedefi olarak 3 milyar doların konuşulduğunu söyleyen Abdi İbrahim İlaç’ın sahibi Nezih Barut, “Yeni yatırımlarla, uygulanacak uzun soluklu politikalarla 2023 yılında ilaç endüstrimizin ihracatı 16 milyar doları aşabilir” dedi.

Abdi İbrahim İlaç’ın sahibi Nezih Barut ile söyleşi için Maslak’taki binalarına gittim. Sanatla mimariyi birleştiren bir bina Abdi İbrahim’in merkezi. Mimarı Dante Benini. Her ziyaretimde müze gezer gibi hissediyorum kendimi. Yemekhaneden yönetim katına kadar her kat eserlerle dolu. Contemporary İstanbul için de geçen yıl ziyarete açılmıştı bina. Türkiye’nin önde gelen koleksiyonerlerinden biri olan Barut, aldığı eserleri hem merkezinde hem de üretim tesislerinde sergiliyor.

Abdi İbrahim geçtiğimiz yıl 100’üncü yılını kutladı. Nezih Barut şirketin 3’üncü kuşak temsilcisi. 2 dedesi de eczacı. Abdi İbrahim’in torunu Nezih Barut, yüzde 100 yerel sermayeli Abdi İbrahim’i dünyanın ilk 100 ilaç şirketi arasına soktu.

- 2013’te ilaç harcamaları için 15.7 milyar lira bütçe ayrıldı. Sektör 2013’ü nasıl geçirecek?

2012 yılında 16.6 milyar liralık bütçesinin gerisinde kaldı bu yılın bütçesi. Türkiye gerçekçi ilaç bütçeleri hazırlamalı. Aksi takdirde, ilaca erişim ve hizmet kalitesinin sürdürülebilirliği zorlaşacak. Sektörün geleceği de risk altına girecek.


38 ilaç bulunamıyor

- 2013’ün ilk aylarında bazı ilaçların bulunamadığıyla ilgili haberler yapıldı. SGK da bu konuda açıklama yaptı. Özellikle de onkoloji alanında yaşanan sıkıntılarla ilgili sorunlar dile geldi. Var mı ilaç sıkıntısı?

Biliyorsunuz bir süredir ilaç fiyatları geriliyor. Ancak reçeteli ilaç pazarı kutu bazında büyümeye devam ettiği halde tutar bazında daraldı. Bu konuyla bağlantılı bu sıkıntı.

- Daha çok ilaç daha ucuza satılıyor. Hastalar memnun. Ama bir yandan da bazı ilaçları bulmak zorlaşıyor...

2010, 2011 ve 2012 yıllarında kutu bazında sırasıyla yüzde1.9, yüzde 8.8 ve yüzde 2,8 oranında büyüme kaydedilirken, TL bazında sırasıyla yüzde 1.8 daralma, sadece yüzde 0,9 büyüme, 2012 yılında ise yüzde 5,9 gibi yüksek bir oranda küçülme yaşandı. Tüm bu rakamlar her üç yılda da sektörde ilaç fiyatlarının gerilediğini gösteriyor. Bu sorunlara bağlı olarak, bazı ilaçlara erişimde sıkıntılar yaşanabileceğini geçmiş dönemlerde de farklı vesilelerle ifade etmiştim. 21 Mart 2013 tarihli TEB listesinden size net yanıtı vereyim. 12 üye İlaç firmasının, toplam 25 adet ürünü piyasada bulunamıyor.

- Şirketler ilaç ithal edemez hale mi geldi?

Fiyatlarda yaşanan erozyon, doğal olarak pazara yenilikçi ilaçların girişini azalttı. Yurtiçinde üretilen ürünlere destek verilmediği sürece, ithal edilen ilaçların yüksek maliyetleri, önümüzdeki dönemde de sektörümüzü olumsuz yönde etkilemeye devam edecek.

- Cari açık önemli sorun. İlaç sektörü bu anlamda kritik...

2012 yılında eczacılık ürünleri ihracatı, önceki yıla göre yüzde 17 artarak 662 milyon dolar oldu. İthalat ise yüzde 15 daralarak, 4 milyar dolara geriledi. Eczacılık ürünlerinde dış ticaret açığı 4.1 milyar dolardan 2012’de 3.3 milyar dolara indi. İthalatın ihracatı karşılama oranı yüzde 12.1’den yüzde 16.6’ya yükselerek iyileşme gösterdi. İlaçta dış ticaret dengesinin düzeltilmesi Türkiye’nin cari açığının azaltılmasına önemli katkılar sağlar.


- 2023 yılı hedefleri var. İlaç sektörünün çok daha iyisini yapacağını söylüyorsunuz siz. Ne kadarlık bir beklentiniz var?

İlaç endüstrisi için 2023 ihracat hedefi, 3 milyar dolar olarak konuşuluyor. Ancak gerekli koşullar oluşturulduğu takdirde, 2023 yılında ilaç endüstrimizin ihracatı 16 milyar doları aşabilir.

- Çok büyük bir fark bu..

Yenilikçi bakış açısıyla, yeni yatırımlarla, uygulanacak doğru ve uzun soluklu politikalarla 2023 yılında Türk ilaç sektörünün hak ettiği yerde olacağını gönülden inanıyorum.

Gönülden inanıyorum

- Avrupa ülkelerine baktığımızda ilaç tüketimi açısından 6’ıncı sıradayız. Önümüzdeki yıllarda nerede olacağız?

Bağımsız bir kuruluş olarak IMS’in 2012 Haziran ayında açıkladıkları tahminlerinden bahsetmek istiyorum. Buna göre 2012-2016 döneminde dünya ilaç pazarının yüzde 3-6, BRIC ülkelerinin ise yüzde 15 seviyelerinde büyümesi beklenirken; IMS’in Türkiye’ye ilişkin tahmini yüzde 2-3 düzeylerinde. Bu dünya ortalamasının altında kalıyor. 2011 itibariyle 16. sırada olan Türk ilaç pazarının büyüklüğünün 2016’da 18. sıraya gerileyeceği tahmin ediliyor.

Amacımız küresel oyuncu olmak

- Yurtdışı açılımlarınız var. Bunlarda nasıl ilerliyorsunuz?

2012 yılına girerken, 100 yılımızı geride bıraktık. İkinci yüzyılımızda daha büyük başarılara ulaşmamızı sağlayacak Vizyon 2021 Stratejimizi ortaya koyduk. Bu strateji çerçevesinde; iç pazardaki liderliğimizi sürdürülebilir kılmak ve Türkiye’deki gücümüzü dünyaya taşıyarak küresel bir oyuncu olmak gibi çok önemli iki hedefimiz var. İlaç sektöründe global bir pozisyon kazanmayı da hedefliyoruz. Bu bağlamda çok büyük firmaların hâkim olduğu Avrupa pazarlarına ihracat yapmayı öncelikli iş hedeflerimiz arasına koymuş bulunuyoruz. Abdi İbrahim olarak Orta Asya, Uzakdoğu, Ortadoğu ve Avrupa olmak üzere geniş bir coğrafyada işbirliklerimiz ve ortaklıklarımız gelişerek devam ediyor.

Kafamı en çok oğlumun üniversite sınavı yoruyor

- Türkiye’nin önde gelen koleksiyonerlerindensiniz. En büyük hobiniz sanat herhalde...

Aslında işim en büyük hobim. Zaten tutkuyla ve aşkla yapılmayan hiçbir işin başarıya ulaşamayacağı kanaatindeyim. İşim dışındaki ikinci büyük tutkum ise sanat...


- İş dışında kafanızı en çok hangi konu yoruyor?

Bugünlerde işim dışında kafamı en çok meşgul eden konu üniversite sınavları. Oğlum İbrahim üniversiteye hazırlanıyor ve ben de Türkiye’deki pek çok anne-baba gibi kendisinin iyi ve prestijli bir üniversiteye girebilmesi dileğindeyim. Umarım tüm çocuklarımız hak ettiği gibi iyi eğitim alabilecekleri okullarda okuyabilmek fırsatını yakalayabilirler.

Kazakistan için herkes devrede

- Kazakistan’da yatırım yaptınız, sonra hükümetin aldığı bir karar yüzünden olmadı. Son durum nedir?

Kazakistan’ın en büyük üçüncü ilaç üreticisi Global Pharm’ın yüzde 60’ını alarak, Kazakistan’da yeni bir ilaç üretim tesisi kurmak üzere yola çıktık.

- Neden Kazakistan?

2011 yılında 1.1 milyar dolarlık ilaç üretim hacmine sahip bir yer, ayrıca ilaç pazarının yüzde 15- 20 arasında büyüyor. Kazakistan Hükümeti, 2010-2014 Ulusal Hızlandırılmış Endüstri Programı çerçevesinde ilaç endüstrisini öncelikli alanlar arasında belirlemiş ve kararname çıkarmıştı. Yapılan anlaşmaya göre miktarları ve fiyatları devlet tarafından belirlenecek olan ilaç, sağlık ekipman ve hizmetler 2010-2016 yılları arasında 7 yıl süre ile anlaşma yapılan üreticilerden temin edilecekti. Ne yazık ki, 4 Ocak 2013’te 7 yıllık imtiyazlı satın alım anlaşmasının fesih edilmesini içeren bir değişiklik yapıldı. Bu tasarının geri çekilmesi için başta cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, sağlık bakanlığı, endüstri ve yeni teknolojiler bakanlığı ve SK-Pharmatsiya’nın bağlı olduğu Samruk Kazyna olmak üzere Kazakistan Cumhuriyeti makamları ile Büyükelçilik nezdinde temasa geçilmesi için çabalar sarf ettik, şu anki son gelişmeler pozitif yönde ilerliyor. Fotoğraflar: MERT İNAN

Yazının devamı...

Devriye gezen bekçi dönemi geride kaldı

Securitas dünyanın en önde gelen güvenlik şirketlerinden biri. 2006’da Türkiye’ye geldi. 45 ülkede 280 binin üzerinde çalışanı olan Securitas’ın Türkiye Ülke Başkanı Murat Kösereisoğlu. Securitas Türkiye’de de pazar lideri. Kösereisoğlu, ODTÜ İşletme mezunu. Babasının denizcilik şirketi varmış, o da öğrencilik döneminde gemilerde çalışmış. Armatör olabilirmiş ama kendi işini kurmuş. Teknolojiye olan ilgisi güvenlik için kullanılan cihazlara olan merakı sonucunda güvenlik hizmetleri veren bir şirket kurmuş. 2006’da dünya devi Securitas’ı Türkiye’ye gelmeye ikna eden Kösereisoğlu’ya sohbet ettik.

- 20 yıllık bir geçmişi var deneyiminizin. Nereden nereye geldiniz?

Şirketi kurduğumda 10 kişilik bir ekiptik. Ankara’da kurdum hâlâ da genel merkezimiz orada. Başlarda elektronik güvenlik malzemeleri satıyorduk. İşin teknolojisi beni çekti. Şirketimin hemen yanında Renault Mais vardı. İlk, onların bekçi işini değiştirmekle başladık. Sonrası hızla geldi.

İşimizin %70’i kırsalda

- Şu anda kaç kişi çalışıyor Securitas Türkiye’de?

9 bin kişi çalışıyor. Türkiye’de 76 ildeyiz. Uzmanlığımız tesisleri korumak. Ev, konut işinde yok denecek kadar azız. Barajlar, havalimanları, denizlimanları, AVM’ler, fabrikalar, yeme-içme mekanları. Havalimanları, rüzgar santralleri, madencilik, barajlar... İşimizin yüzde 70’i kırsalda. Müşterilerimizin yüzde 60’ı uluslararası şirketler.

- İnsan faktörü ne kadar önemli?

Hâlâ çok kritik. Ama insanın niteliği farklı. Mahalledeki bekçi değil artık tesisleri koruyan. Teknoloji kullanan, rapor yazan, iletişim teknolojilerini kullanan güvenlikçilerden söz ediyoruz. Devriye yapan güvenlikçi dönemi de bitti. İzleme yazılımları var artık.

Olimpiyat uzmanlık ister

- Türkiye 2020 Olimpiyatları için uğraşıyor. Malum Olimpiyat heyeti güvenlik konusunda da çok hassas. Türkiye neler yapmalı Olimpiyatlar için?

Güvenlik sektörü istihdamında Avrupa’da İngiltere’den sonra en yüksek istihdam Türkiye’de. Ama bu Olimpiyatlar için yetmez. İşin yapısı da çok farklı. Hem tesisi hem izleyicileri hem de sporcuları koruyacaksınız. Teknik donanımınız en üst seviyede olmalı. Birçok noktaya farklı cihazlar koymak gerekiyor. Bunları izleyecek, kumanda edecek eğitimli personele ihtiyaç var. Türkiye’nin Olimpiyatlar şansı var, umarım zamanında bu konuda da gerekli yatırımlar yapılır ve önlemler alınır. Şimdiden hazırlanmak şart.

Mağaza fareleri uzmanlık alanımızda

- Sektörlere göre en çok ne hırsızlıkları oluyor?

Endüstriyel tesisler, şantiyelerden çok hırsızlık oluyor. Hurda hırsızlığı çok. Teller çalınıyor, bakır çalınıyor, şantiyeler soyuluyor. Elektrik kablo hırsızlığı yaygın. Lüks mağazalarda da mağaza fareleri var. Onları anlamak zor, tanımak zor. Güvenlik alt uzmanlıklar gerektiriyor. Ürün korumalarımız var. İtfaiye ekiplerimiz var.

Yazının devamı...

Türkiye’nin en büyük mutfağını BTA kuracak

TAV’la birlikte büyüyen BTA, günde 77 bin yolcuyu doyuran, ayda 2.5 milyon ürünü dünyanın en ünlü fast food ve kahve zincirleri için yapan dev bir mutfak haline geldi. 2012 cirosu 81 milyon euroya ulaştı. Yakında Türkiye’nin en büyük mutfağı da BTA’nın olacak

Yalnızca BTA desem bu işlere yakın olmayanlar için hiçbir şey ifade etmez. Oysa BTA’nın mutfağı her yerde. Uçakla seyahat ediyorsanız, deniz otobüslerini kullanıyorsanız, feribota biniyorsanız, kahve zincirlerinde kahvenizin yanına bir dilim kek alıyorsanız aslında siz BTA’nın lezzetlerini biliyorsunuz.

Bilintur, Tepe, Akfen ortaklığıyla kurulan yurtiçi ve yurtdışında yeme-içme ve catering hizmeti veren BTA, bundan 10 yıl önce küçük bir yeme-içme şirketiydi. Oysa şimdi havaalanının da dışına çıkan, TAV’ın büyüme hedefleri doğrultusunda hızla büyüyen, ayda 2.5 milyon ürünü dünyanın en ünlü fast food ve kahve zincirleri için yapan dev bir mutfak haline geldi. 2012 cirosu 81 milyon euroya ulaştı. Aşçı sayısı 500 oldu. Yakında Türkiye’nin en büyük mutfağı da BTA’nın olacak. Şu an 6 bin 500 metrekarede hizmet veren BTA, yakında 23 bin metrekarelik tesisine geçiyor.

Yeni markalar yarattı

TAV’ın şemsiyesi altındaki BTA her gün 77 bin yolcuyu ağırlıyor. BTA’nın başarı öyküsünü başarılı markalarından biri olan Cakes&Bakes’te buluştuğumuz Sadettin Cesur’la konuştuk. Cesur, işiyle yatıp işiyle kalkan biri. Bundan 10-15 yıl önce havaalanında keyifle yemek yenmezdi, BTA bunu değiştirdi, bir yanda da yeni markalar yarattı.

- Profesyonel anlamda ilk iş deneyiminiz neredeydi?

Çınar Oteli’nde işe başladım. Sonra ParkSA Hilton, Conrad Oteli ve Four Season Otelleri’nde çalıştım. Four Season’da çalıştığım dönemde Amerika’ya gönderildim. Bir süre orada kaldım. 1998 yılında Bilkent’te Bilintur’a girerek bu gruptaki yolculuk başladı. BTA, TAV’ın ikram şirketi oldu. Ben de İstanbul’a geldim. O zaman 28 noktada 380 çalışan vardı. Yönetim ekibinin büyük çoğunluğuyla yola çıktığımızdan beri beraberiz.

4 ülkede 9 havalimanı n Kaç havalimanındasınız?

O zaman yalnızca Atatürk Havalimanı vardı. TAV 4 ülkede var şimdi. 9 havalimanında. Şu anda toplam 77 bin kişiye her gün yemek veriyoruz. Türkiye’nin en büyük yiyecek içecek şirketlerinden biriyiz. Havaalanları, catering hizmetleri, Cakes&Bakes çok önemli bizim için. Çalışanlarımızın yüzde 70’i lise-üniversite mezunu.

- Toplam kaç çalışan oldu?

2 bin 640 kişi çalışıyor BTA’da, 500 aşçımız, 40 gıda mühendisimiz var. Tüm çalışanlarımız ayrıca TAV Akademi’de eğitim alıyor.

- Nasıl oluşuyor mönüler?

180 üzerinde yemek reçetesi var. 800’ün üzerinde ürünümüz var. Farklı kültürlerin ortak damak tadını oluşturuyoruz.

- BTA ne kadar büyüyecek?

Yakında 6 bin 500 metrekarelik üretim tesisimizden çıkıp ye yeni yerimize gececeğiz. İkitelli’den Hadımköy’e 23 bin metrekareye geçiyoruz. 5 milyon euroluk bir yatırım. Haziran’da açılacak fabrikamız.

- Türkiye’de yeme-içme sektörü hızlı büyüyor. İstanbul’u gelecekte nerede görüyorsunuz?

Türkiye’de gastronomi pazarı 10 milyar dolar. İstanbul’un aldığı rakam 4 milyar dolar. Newyork’ta 21 milyar dolar. İstanbul iyi gidiyor. Daha da iyi olacak. Yeni oyuncular sektöre girdi, yabancı zincirler geliyor. Bunlar iyi gelişmeler.



AZ DAHA ŞEKER HASTASI OLUYORDUM!

- Siz güne kaçta başlarsınız?

Ben sabah 06.30’u geçirmem. Dedem ‘güneşi üzerine doğurma’ derdi. Sabah 09.00’a kadar her yeri gezerim.

- Her yer derken?

Ofisimden iç hatlar 3.5 km. Yürürüm. Günde 7 bin kişiye tabildot veriyoruz. Ben sabahın köründe kuru fasulye, mercimek köfte tattığımı bilirim.

- Kilo sorunu yaşamadınız mı?

Cakes&Bakes hazırlandığında şeker hastası olacaktım neredeyse. Her cheesecake’i tadıyordum. Ucundan almayı öğrenmem kolay olmadı. Şimdi her şeyin ucundan tadıyorum. .

- İş dışında ne yaparsınız diye size sormaya korktum...

İş dışı diye bir şey yok. Hayatımız iş. Eşim çok anlayışlı. İşle yatıyor, işle kalkıyorum.

- Çocuklarınız babalarını görememekten şikayetçi değil mi?

2 çocuğum var. Pazar günlerimi onlara ayırmaya çalışıyorum. Akşam eve gider gitmez yanlarına kıvrılıp yatarım. Bizim evin CEO’su ise eşim.



Türkler hızlı Avrupalılar keyif peşinde

- Milletlere göre, yaş gruplarına göre beklentiler, alışkanlıklar neler?

Türkler daha hızlı yemek yiyecekleri yerleri tercih ediyorlar. Tercihleri fast food ağırlıklı. Döner, ızgara, sandviç ve Cakes&Bakes çok tercih ediliyor.

- Tadında Anadolu konseptiniz de var...

Tadında Anadolu Cakes&Bakes’ten bir yıl sonra çıktı. Ben bu konsepti çok seviyorum. Ben ilk gorgonzola peynirini, parmesanı yıllar önce ilk gördüğümde üzüldüm. Kars gravyeri, Bergama tulumu, Ezine peynirimiz var, kıymeti bilinmemiş. Kuşkonmaz yemeklerini görünce bizim oraların pehli adlı yemeği aklıma geldi. Tadında Anadolu için 1.5 yıl çalıştık. Anadolu’dan her yerden lezzetlerin peşine düştük. 40 şehirden 400 ürün topladık. Hâlâ da sürüyor. Biz bu ürünlere kahraman ürün diyoruz. Bursa’da Şeker Hanım organik reçellerimizi yapıyor. Tadında Anadolu, Türkler kadar yabancıların da ilgisini çekiyor. Alışveriş yapıyorlar.

- Alışkanlıklardan, beklentilerden bahsediyorduk...

Avrupalılar havaalanına erken gelip zaman geçirmeyi seviyor. Geziyor, şaraplarını, biralarını içip güzel bir et yiyerek keyif yapıyor.

- Gençler?

Atatürk Havaalanı’na gelenlerin yüzde 51’i 26-41 yaş arasında. Çok genç var. Onların ilk isteği internet. Ve kahve zincirleri. Cakes&Bakes’in de çok genç müşteri kitlesi var.

50 markaya, 1.500 noktaya 2.5 milyon ürün veriyoruz

- Siz kahve zincirlerine de ürün yapıyorsunuz değil mi?

2006 öncesinde her şey dışarıdan alınıyordu. Biz kendimiz yapalım dedik bu işi. Yatırımı hazırladık. 2 bin 500 metrekarelik fabrikamızdan Cidde’deki fast food zincirlerine, kahve zincirlerine ürün yapmaya başladık. Bildiğiniz her yer kahve ve fast food zincirinde varız. Ekmeklerimizi yemeyen yok diyebilirim. En çok ziyaret edilen kahve zincirlerine ürünleri biz veriyoruz. Marka adı söylememiz uygun olmuyor.

- Kaç markayla böyle anlaşmanız var?

50 markaya, 1.500 noktaya, toplam 2.5 milyon adet ürün veriyoruz. Atatürk Havalimanı’ndan her gün geçen 100 bin kişiden 35 bini bizim ekmeklerimizi, yemeklerimizi yiyor. İstanbul Havalimanı’ndan geçen yolcular ayda 40 ton sebze, 20 ton et, 10 ton tavuk, 10 ton bakliyat, 1.4 ton kahve, 0.55 ton çay, 190 ton su, 23.4 ton unlu mamul tüketiyor.

Fiyatları aşağı çektik yüzde 30 müşteri kaptık

- İç hatlarda da varsınız..

2010 yılının Temmuz ayında iç hatları da biz aldık. Büyük değişim yaşandı. Fiyatları yüzde 25 aşağı çektik. Fast food ve kahve zincirleri, Cakes&Bakes de geldi iç hatlar terminaline. Havaalanı lounge’larından yüzde 30 müşteri kaptık. Biz aslında onların yemeklerini de yapıyoruz.

- İDO’larda da hizmet veriyorsunuz. Oradaki büyüklük nedir?

İDO’larda da hızla büyüdük. Yakında 81 noktada olacağız. İDO’lar sayesinde

Cakes&Bakes sokağa indi. Türkiye’de deniz taşımacılığının ana damarlarından biri İDO. İskelelerde, hızlı feribotlarda, arabalı vapurlar, deniz otobüslerinde da varız artık.

Yazının devamı...

Carlyle hisseyi satacak TPG hastaneye girecek

Medical Park ve Liv Hastaneler Grubu’nun Başkanı Muharrem Usta, Medical Park’ın ortağı Carlyle’ın % 40 hissesini satacağını söyledi. Usta, “Carlyle, Texas Pasific Group ile görüşüyor. Sancak da iyi bir fiyat olursa hissesini satacak. Görüşmeler sürüyor” dedi.

Muharrem Usta Medical Park hastanelerinin beyni. 20 yıl önce küçük bir klinik kurarak başladığı yolda hızla yükseldi. Kulak burun boğaz mütehassısı olan Usta, Türkiye’nin en büyük hastane zincirini kurdu. Medical Park hastanelerinin yanı sıra son dönemde A artı grubu hastalara hitap eden Liv Hastaneleri zincirini de kuran Muharrem Usta ile merkez ofisinde buluştum. Usta, başarısını yaradılışına, özverili çalışmasına ve vizyonerliğine bağlıyor. Ama böbürlenmiyor.

Malum Medical Park hastaneleri hakkında yıllardır bir şehir efsanesi var. “Hastanenin ortağı Emine Erdoğan” deniliyor, hastanenin başarısı hükümete yakınlığa bağlanıyor. Muharrem Usta ise tüm bunlar için, “Üzülüyorum ama işime bakıyorum. Yok doğru değil demem yetmiyor. Medical Park’lar büyüyor, 100 yıl sonra da ayakta olması için çalışıyorum” diyor.

Çiftçi çocuğuyum

Muharrem Usta, çok kısa bir süre sonra adından yeni projesiyle de söz ettirecek. Bu kez diğer ortaklarından ayrı kurduğu vakıfla İstanbul’da bir üniversite kuracak. Bu konuda da çok iddialı, “Medical Park’ların 20 yılda geldiği noktayı üniversitede 5 yılda yakalayacağız” diyor.

- 1993 yılında başladınız. 20 yıl geçti. Şimdi Medical Park hastanelerinin sayısı 17’ye ulaştı, yeni hastane zinciriniz Liv devreye girdi. Hedef ne?

Liv Hastanesi çok yeni. Ulus’ta açtık ilk hastaneyi. Ankara-Çankaya’da , Bahçelievler’de ve İzmir’de de açılacak. Medical Parklar’ın büyüme ivmesi her zaman Liv’lerden daha fazla olacak. Türkiye’nin en büyük grubuyuz. Medical Park’ı nereye açarsak açalım büyümekle ilgili bir sıkıntımız yok. Liv ise bebeğimiz daha çok yeni.


- 10-15 arkadaşınızla çıktığınız yolda şimdi kaç kişisiniz? Dönüp baktığınızda ne görüyorsunuz?

Sultangazi’de 10 kişiyle başladık. 20 yıl içinde geldiğimiz nokta 10 bin kişinin üzerinde bir kadro. Ben Trabzon’dan İzmir’e okumaya gitmiş ortalama bir çiftçi ailesinin çocuğuyum. Oralardan buralara geldik. Dönüp baktığımda bunu görüyorum. Çok büyük bir organizasyon. Türkiye’de en çok istihdam yaratan 25’inci şirketiz. Ekonomik seviyeniz güçlendikçe toplum yararına işler yapabiliyorsunuz. Mevlana’nın bir sözü var. Geminin yüzmesi için suya ihtiyacımız vardır. Bunu para gibi düşünün. Ancak gemiyi yüzdüren su geminin içine girerse o gemi batar.

Türkiye’ye para girecek

- Grubunuzda yüzde 30 hisse sizde, yüzde 30 hisse Sancak ailesinde, yüzde 40 hisse de Carlyle Grubu’nda. Bu ortaklık yapısına devam mı?

Carlyle hisselerini satmak istiyor. Amerikalı başka gruplarla görüşüyorlar. Ben satmıyorum. Onların tarafında bir değişim olabilir. Görüştükleri grup da Türkiye’de yatırımları olan Texas Pasific Group. Sancak Grubu da iyi bir fiyat olursa hisselerini satmak düşüncesinde. Görüşmeler devam ediyor. Türkiye’ye bu satışla birlikte 500-600 milyon dolarlık bir yabancı sermaye girişi olacak. Bunu da çok önemsiyoruz. Carlyle da Türkiye’den de çıkmıyor. Bizden sonra Penti’ye, Bahçeşehir Üniversitesi’ne ortak oldu.

- Medical Park’ı borsaya açmayı düşünüyor musunuz?

2 yıl içinde Medical Park’ı borsaya taşıyacağız. Türkiye’de tahvil ihracını genelde bankalar yapar. Reel sektör yapmaz. Yeni bir model yarattık. Sağlıkta ilk kez biz 150 milyon liralık tahvil ihracı yaptık. 450 milyon liralık talep geldi. 3 katı talep geldi. Bu da bizim güvenilir bir kurum olduğumuzu gösteriyor. Yakında yurt dışına da tahvil ihracatı yapacağız.

- Yurtdışına açılacak mısınız?

Bu kolay değil... Çok araştırıyorum. Bazı yerlerde binalar bile belli ama imza atmadım. Çünkü en önemlisi doktor, hemşire. Türkiye’de doktor ihtiyacımız varken oralara doktor götüremeyiz. Çevre ülkelere baktığımızda 150 yıllık bir fırsat var. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’ya bakınca çok fırsatlar var...


Boğaziçi’nin yanına üniversite kuracak

- Farklı projeleriniz var mı?

Üniversite kuruyorum. Şu an buna odaklandım. Bundan 7-8 ay önce hastanelerdeki işleri tamamen çok güvendiğim profesyonel arkadaşlarıma bıraktım. Her gün hastanelerle ilgileniyorum, muhteşem bir organizasyonla işleri takip ediyorum. Üniversiteyi gerçekleştirmek benim için çok önemli. Bu hafta kurmayı planladığımız üniversitenin yeri belli oldu.

Tıp Fakültesi kesin olacak

- Nerede?

Şu an size açıklayamayacağım ama çok güzel bir yerde Türkiye’nin en iyi üniversitesini kuracağıma emin olabilirsiniz. Uzun zamandır dünyanın en iyi üniversitelerini geziyorum. Türkiye’dekileri de iyi biliyorum. Üniversitemin izni 3-4 gün önce çıktı. Aşağı yukarı son aşamada tüm proje. 2015 yılında hayata geçirmek amacım. Türkiye’de iyi üniversiteler var. Medical Park olarak özel hastane çıtasını yükselttiğimize inanıyorum. Medical Park’ların yanı sıra Liv Hastaneleri’yle de güzel bir iş yaptık. Şimdi ben hastane konusunda gerçekleştirdiğimiz başarı çıtasıyla bu işe giriyorum.

- Tıp fakülteniz de olacak değil mi? Çoğu özel üniversite tıp fakültesi açamadı.

Tıp Fakültesi kesinlikle olacak. Biliyorum en zor olanlardan... İstanbul’un en iyi yerinde.

- Boğaz’da mı?

İstanbul’un en güzel yerindeki ve en başarılı üniversitesi Boğaziçi Üniversitesi. Bence Boğaziçi baş tacı etmemiz gereken bir üniversite. Boğaziçi bizim için referans. Ben hastanecilikte bu kadar deneyimden sonra öyle bir üniversite hayal ediyorum ki Boğaz’ın en değerli incisi Boğaziçi Üniversitesi’nin yanına bir değerli inci olsun. Onu da biz takalım. Kardeş üniversite olsun.

Ortaklarım yok bu işte

- Boğaz’da diyelim o zaman...

Sultançiftiliği’nden buralara geldim. 20 yıllık birikimim var. Üniversiteyi gidip Sultançiftliği’nde kuramam. Boğaz’da kuracağım.

- Ortaklarınız sizle mi bu projede de ? Sancaklar, Carlyle Grubu?

Medical Park’taki hisselerimin bir kısmını vakfa bağışladım. Ortaklarım yok bu işte. Üniversitede diğer ortağım Adem Elbaşı da var. Mimari projesi çiziliyor. Üniversitenin felsefesi üzerine sürekli çalışıyoruz.

- Adı belli mi üniversitenin?

Henüz değil. Bu ay sonuna kadar karar vereceğiz. YÖK üyelerinden de isim talebinde bulundum, farklı yerlerden fikir alıyorum.



Bana en çok kızım benziyor

- Muharrem Usta, nasıl doktor olduğunu şöyle anlattı: “11 yaşındayken ayağımdan sorun yaşadım sağlık ocağına gittim, doktor yoktu. Hastaneye gittim, orada da yoktu ve hemşire cerrahi müdahalede bulundu. O gün kafama ‘Doktor olacağım’ diye koymuştum. 2 oğlum, 1 kızım var. Bana en çok kızım Begüm benziyor.“

Ciromuzun yüzde 10’u sağlık turizminden

- Sağlık turizmi potansiyeli artıyor. Şu an durum nedir?

Sağlık turizmi için çok fırsatlar var. 100 yıllık bir fırsat var. Türkiye güçlendikçe etrafındaki fırsatlar artıyor. Önümüzdeki 10 yılda sağlık turizmi artacak. Türkiye deneyimi olan hastaneciler bölgeyi istila edecek. Etrafımızdaki coğrafyadaki en iyi hastaneleri bizler kuracağız. Bu yıl ciromuz 1 milyar 350 milyon lira olur. Bunun yüzde 10’u sağlık turizminden gelir.

Trabzonspor modern bir yapıya kavuşmalı

- Eskiden futbol oynuyormuşsunuz, sıkı Trabzonsporlusunuz. Yakında seçim var. Başkanlığı düşünüyor musunuz?

Ligdeki 9 takıma sponsoruz. Trabzonsporluyum, başka takımı tutmam mümkün değil. Beşiktaş’ın kutlamalarına Ünal Aysal gitti. Fikret Orman, “Ne güzel” dedi. Evet normali bu. Taraftarlar karışık oturabilmeli, maç sahada yapılmalı. Başkanlar fanatik olmamalı. Trabzonspor’un içinde olduğu durum çok üzücü. Seçimde ümit ediyorum iyi bir başkan gelir. Trabzonspor iyi bir yere taşınır.

Emine Erdoğan ortağımız değil

- Gizli ortağınız Emine Erdoğan mı? Neden bu çok konuşuluyor?

Bu konuya çok üzülüyorum. Türkiye’de başarılı olan her yere her işe hikaye yazılıyor. Ethem Sancak, önceki ortağımızın Siirtli olması yüzünden Emine Hanım’la bağdaştırıldı. Elimizden gelen hiçbir şey yok. Böyle bir şey de yok.

Yazının devamı...

Enerjinin yeni formülü 3G+1K

Volkan Ediger Cumhurbaşkanlığı enerji danışmanıydı. Şimdi Kadir Has Üniversitesi’nde Enerji Sistemleri Bölüm Başkanı ve aynı zamanda Amerikan Petrol Jeologları Derneği AAPG tarafından her yıl düzenlenen ICE International Conference and Exhibition başlıklı uluslararası konferansın Genel Başkanı.

Dünyanın en önemli petrol konferanslarından biri 14-17 Eylül tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşecek. Dünyanın en önemli petrol şirketlerinin temsilcileri de İstanbul’a gelecek.

Bu toplantıyla ilgili konuşmak üzere Prof. Volkan Ediger’le Kadir Has Üniversitesi’nde buluştuk.

Malum Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri enerji ithalatı. Cari açık sorununun en önemli nedeni bu. Ediger, Türkiye’nin enerji politikalarında acilen yeni stratejiler yapması gerektiğini vurguluyor. 12 Mart’ta Japonya’da bir devlet kurumu olan petrol ve doğalgaz şirketi JOGMEC’in metan hidrattan doğalgaz elde ettiğini söyleyen Prof. Ediger, “Aynı gaz Türkiye’de de Karadeniz’de var. Türkiye bu gelişmeleri izlemeli. Ve Türkiye de bu gazı çıkarmalı” diyor. Prof. Volkan Ediger kısa notlarla durumu özetliyor:

Japonlar 16 yıl araştırdı

- Dünyada artık yeni bir enerji trendi var. Enerjide yeni formül, 3G 1 K... Amerika kaya gazı ve kömür gazını devreye soktu. 3G’den biri kaya gazı. Amerika şu anda ürettiği gazın yüzde 25’ini bunlardan üretiyor. Kaya gazı yerin altına sıkışmış kalmış gaz. Bu gazı Amerika yatay sondajla çıkardı, yeni teknik yarattı. Bu bir teknolojik gelişme. Kömür gazı da, kömürün içine hapsolmuş gazları ortaya çıkarak bir teknikle elde ediliyor. Amerika bunları yaparak önemli bir adım attı.

- 3G’nin biri kaya gazı, biri kömür gazı. Amerika bu ikisiyle gaz ihtiyacının yüzde 25’ini sağlıyor. 3’üncü G 12 Mart’ta ortaya çıktı. JOGMEC Japon firması bir açıklama yaptı. 1996’dan beri deniz tabanında metan gazı araştırıyordu. Bu denizlerin altında tabanında gazın katılaşmış, buzlaşmış halidir . Metan buzu deniliyor buna. 3G de metan buzu. Bu biliniyordu ama üretilemiyordu, çıkarılamıyordu. Japonlar bunu çıkarmaya başladı. Bu buz gazının en büyük rezervi Karadeniz. Türkiye bu konuya uyanmalı. 3G+1 K formülü Türkiye için önemli. Türkiye bu 3G+1K’ya odaklanmalı.

İstanbul’un petrolü yok ama üs olabilir

Amerikan Petrol Jeoloji derneği taraından organize edilen ICE International Conference and Exhibition başlıklı uluslararası konferansın başkanlığına Türkiye Petrol Jeologları Derneği tarafından önerilen Prof. Ediger, önümüzdeki Eylül ayında düzenlenecek toplantının bu konuda Türkiye’nin de konumunu güçlendireceğini söylüyor. 1910’a kadar İstanbul’un petrol şirketlerinin merkezi olduğunu hatırlatıyor. 1908’de Ortadoğu’da ilk petrol kuyusu Mescid-i Süleyman’ın açıldığını, o tarihe kadar yalnızca Azerbaycan ve Amerika’da petrol kuyularının olduğunu belirtiyor. İstanbul’un yıllar sonra ‘petrolü’ olmayan Türkiye’de yine de önemli bir merkez olabileceğini vurgulayan Ediger, “İngiltere ve İtalya’da da petrol yok ama en büyük petrol şirketleri onlardan çıkabiliyorsa Türkiye de başarabilir” diyor.

Yazının devamı...

Sarkozy zordu, Hollande ile işlerimiz çok gelişecek

Türk-Fransız Ticaret Derneği’nin Başkanı Zeynep Necipoğlu, “Sarkozy dönemi zordu. Türkiye-Fransa arasındaki ticari ilişkiler de bundan etkilendi. İki ülke arasındaki iş hacmi 2012’de 13 milyar euroya ulaştı. Hollande döneminde işlerimiz daha da gelişecek” dedi

Altavia 18 ülkede perakende sektörü üzerine uzmanlaşmış bir şirket. Altavia kendini perakende sektörünün pazarlama ve reklam ajansı olarak tanımlıyor. Müşterileri arasında Nestle, BP, Carrefour, Apple var. Türkiye’de de Vodafone Türkiye, Michelin Türkiye, Teknosa, CarrefourSA, Renault, Sephora gibi şirketlerle çalışan Altavia, son dönemde perakende sektöründe yaşanan hızlı değişime paralel bir hizmet veriyor. Örneğin Shopper Marketing’le (Alışverişçi Pazarlaması) alışverişin derinlemesine analizini yapıyor.

Altavia Türkiye’nin başındaki isim Zeynep Necipoğlu. ‘Shopper Marketing’in ilk temsilcilerinden. Mağazada alışveriş için gelen müşteriyi ürünün alıcısı haline getirmeye yönelik bir pazarlama stratejisinden söz ediyoruz. Bu konuları ve son trendleri Zeynep Necipoğlu’yla konuştuk.




İlk kadın başkan oldu

Sohbete geçmeden önce Zeynep Necipoğlu’nu biraz anlatmak isterim. Zeynep Necipoğlu yurtdışında büyümüş. 17-18 yaşına kadar hep yurtdışında okumuş. Babası 1970’li yılların bakanlarından İsmail Hakkı Batuk. 1979’da BM tarafından Zaire’ye Maliye Bakanı olarak atanan, dönemin önemli isimlerinden biri İsmail Hakkı Batuk. Necipoğlu da ‘babasının kızı’ diyebiliriz. Okuduktan sonra genç yaşında evlenip 2 çocuk sahibi olup çalışma yaşamından kopmamış. Kendi işini kurmuş ve büyütmüş. Kurduğu Elan Reklam Ajansı’nı 2001 krizinin etkilerinin hissedildiği dönemde Fransa’nın önde gelen reklam şirketi Altavia ile evlendiren Zeynep Necipoğlu aynı zamanda 2012’den beri de Türk-Fransız Ticaret Derneği’nin başkanı. Necipoğlu, derneğin ilk kadın başkanı olma özelliği de taşıyor.


Kazak örüp sattı

- Nasıl çalışmaya başladınız?


İlk iş deneyimimi kendi girişimimle kurdum. Ben model çizmeyi çok severdim. Genç anne oldum. Evde şirket kurdum. Modeller çizip kadınlara kazak ördürdüm ve bu kazakları hem yurtiçinde hem de yurtdışında pazarladım. Aslında ben örgü örmeyi hiç bilmem. Yalnızca model üretiyor, malzemeleri alıyordum. Tüm malzemeleri arabaya alıp kadınlara götürüyordum. Gecekondu bölgelerindeki kadınlara modelleri verip onların el emeklerini değerlendirdim. Hem ben hem de kadınlar kazandı. Bu işi yaparken de çocuklarıma da zaman ayırabildim. O zaman internet hayatımızda yoktu. Perakende sektörü böyle gelişmiş değildi. Ben yurtdışında uzun süre yaşamış olmanın verdiği deneyimle yurtdışına ürünlerimizi pazarlama işini becerebildim.


- Bu işten sonra ne yaptınız?

Daha sonra Elan şirketini kurdum. Reklam şirketi. Aynı zamanda basılı her işi kapsıyordu. Zaman içinde çok şey öğrendim bu işte. Büyük müşterilerim oldu. Ve en önemlisi de ben bu şirketimi 2001 krizi döneminde Fransız Altavia ile evlendirdim. Perakende sektöründeki değişime yönelik kendimi hazırlamıştım.

- 2012 yılında Türk-Fransız İş Derneği’nin başkanı oldunuz. Sarkozy döneminde Türkiye-Fransa ilişkileri çok gerildi. Siz de tam o dönemde başkan oldunuz...

Evet. Zor bir dönem yaşandı. Hem AB konusunda hem de Ermeni Soykırımı iddiaları nedeniyle. Türkiye-Fransa arasındaki ticari ilişkiler de bundan etkilendi... Etkilenmemesi için çok farklı kollardan çalışıldı. Bu noktada hükümet çok iyi bir strateji izledi. Biz de iş dünyasında kurulan ilişkilerin kopmaması için çok çalıştık. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan tüm Fransız şirketlerini toplayarak mesaj verdi. Fransa’nın yapmak istediği olmadı. Ve rakamlara bakarsak 1996’dan bu yana Türkiye-Fransa ticari iş hacmi 5 kat arttı. 2012’de 13 milyar euroya ulaştı. Fransa Türiye’nin iş partnerleri arasında 5’inci sırada. Bu yıl Hollande’nin de Türkiye’ye gelmesi bekleniyor. İşlerimiz daha da gelişecek.


Ticaret de etkilendi

- Türkiye’de 400’ün üzerinde Fransız şirketi faaliyet gösteriyor değil mi?


Doğru. Fransız şirketler 100 binden fazla kişiye iş olanağı yaratıyorlar. Politika ticareti etkilememeli. Kriz döneminde ilişkiler kopmadı her şeye rağmen. Fransa’daki büyük şirketler de elinden geleni yaptı. Şu an ılımlı bir dönemdeyiz. Türkiye’ye Fransa’nın lüks markalarının temsilcileri geldi. Bizi çok önemsiyorlar.


Tüketiciler ne alacağını bilmeden alışverişe çıkıyor

- Shopper Marketing nedir?



Bu yaşanan perakende patlamasıyla ilgili. Müşteriden farklı olarak shopper ürünü almadan önce karar veren kişidir.


- Tüketiciler ya da müşterilerin ne alacaklarının kararını verirken çok şeyden etkileniyorlar...

Yapılan araştırmalar müşterilerinin yüzde 77’sinin liste olmadan alışverişe çıktığını söylüyor. Yüzde 59’u da marka seçimine son noktada karar veriyor. Shopper Marketing hizmetinde müşterilerin mağazalara daha çok gelmesi, mağazaların tasarım olarak daha çekici hale gelmesi gibi konular var. Her şey değişiyor. Tüketici kral ve her şeyi biliyor.


Gafil avlayıp anında aldırmaya yönelik

- Perakendede yeni iletişim yöntemi diyebilir miyiz?


Evet. Shopper Marketing en yeni iletişim modeli. Tüketiciyi alışveriş noktasında ya da yakınlarında yakalayıp tabiri caizse gafil avlayıp anında satın aldırmaya yönelik bir strateji.

- Tüm bunlardan çok rahatsız da olunabilir...

Doğru kişiye doğru yerde ve zamanda doğru ürünle gelmek gerekiyor. Yoksa onuç alınamaz. Shopper Marketing’in ilkeleri içinde SMS göndermek, formlar doldurmak yok. Önemli olan müşterinin ihtiyacını en iyi şekilde karşılaması. Müşteriyi tasarımla, kampanyalarla, değerlerle çekmek. Artık müşteriler yalnızca marka satın almıyor.

- Ne alıyor?

Müşteriye verdiği değerler, kimlik var. O markanın kimliğine yaptığı katkıya bakıyor müşteri.


Körfez bölgesi ve Uzakdoğu hareketli

- Altavia Çin’den Rusya’ya geniş bir coğrafyada deneyime sahip. En büyük hareketlilik nerede?


Uzakdoğu ve Körfez ülkelerinin ekonomileri iyi ve çok hareketliler. En yeni mağazalar oralarda açılıyor. Yeni pazarlama teknikleri oralarda deneniyor. Geçenlerde Dubai Mall’a gittiğimde çok şaşırdım. Hermes, Channel gibi markaların mağazaları tıklım tıklımdı. 5-6 bin dolarlık çantalardan 3’er 5’er alıyorlar.


Sosyal ağ ve ‘cep’ten direkt ulaşıyorlar

- Perakende sektörü çok hızla değişti, hatta dönüştü. Siz büyük şirketlerle çalışıyorsunuz. Onların müşterileriyle ilgili attığı her adımı takiptesiniz. Rekabet şimdi hangi noktalarda keskinleşiyor?

Değişim 2000’li yıllardan sonra çok daha hızlı oldu. Bildiğimiz klasik reklam şirketi olgusu ve medya şirketleri zaten vardı. Ben ilk şirketimi kurduğumda basılı her şeyle ilgili çalışmam gerektiğini düşündüm. Altavia Fransa’nın en önde gelen şirketiydi. Onlar da bu işin Türkiye’de büyüyeceğini gördü. O zaman dünya buna gidiyordu, şimdi digitale gidiyor. Şimdi markalar tüketiciye dolaysız yollardan gidiyor. Rekabet bunların en iyi kullanıldığı noktada. Akıllı telefonlar, sosyal ağlar sayesinde direkt ulaşılıyor tüketiciye.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.