Şampiy10
Magazin
Gündem

Beyaz Fırın’ı Avrupa yakasına taşıyacak

117 yıllık Beyaz Fırın’da artık 400 yıllık taş değirmende öğütülen unlar kullanılacak. İstanbul Anadolu yakasındaki Beyaz Fırın, Avrupa yakasına taşınma planları da yapıyor.

Nathalie Stoyanof Suda, 177 yıllık Beyaz Fırın markasının 5’inci nesil temsilcisi. Marka ilk kez bir kadın tarafından yönetiliyor. Nathalie Stoyanof Suda, işin içine doğmuş, ilkokuldayken kasaya geçmiş, mutfakta büyümüş. St. Benoit Lisesi ve Koç Üniversitesi İşletme’den mezun olduktan sonra yeme-içme kültürü eğitimiyle ilgili dünyanın en önemli kurumlarından ve şeflerinden dersler almış. San Francisco, Las Vegas, Chicago, Paris ve Brüksel’de pastacılık ve çikolata üzerine eğitim seminerlerine ve kurslara katılmış. Cordon Bleu’da da pastacılık eğitimi alan Nathalie Suda, Beyaz Fırın’ı büyütürken markanın özünden asla ödün vermiyor. Tam aksine her geçen gün daha doğal ürünler üretmenin peşine düşüyor.

Yakında Beyaz Fırın’larda Seferihisar’daki 400 yıllık taş değirmende öğütülen unlar kullanılacak. Nathalie Stoyanof Suda’nın ‘Beyaz Mutfak’ ve ‘Beyaz Bir Düş’ adlı kitapları ve kendi adını verdiği ‘Chocolat Chez’ adlı çikolata markası da var.

Ailedeki ilk kadın oldu

- Siz büyük büyük dedelerinizin işini yapıyorsunuz. Onların hikayesi nerede başlamış?

Ailem 1836 yılından beri bu işi yapıyor. Ailede ilk kadınım bu işi yapan. İş bana dedelerimden miras. Aslında bu işin ailemizdeki tarihi 1836 yılından da eski olabilir. O tarih kayıtlarda var. Makedonya’dan İstanbul’a geliyor ailem. Makedonya’da da bu işi yaptıklarını biliyoruz. Balat’ta poğaça, börek, çörek fırını açılıyor. 3 çocuğu var büyük büyük büyük dedemin. Çocuklarına Karaköy, Üsküdar, Sarıyer’de dükkan açıyor.

- O zamanlarda şubeleşmiş...

Aslında şubeleşmek değil mantık tam anlamıyla. 3 çocuğu var üçüne de dükkan açıyor. Ekmek fırını değil, poğaça, çörek fırınları. Balat’taki kapanıyor ilk. Bazıları devam ediyor. Devam edenlerden biri Üsküdar’da. Biz o 3 kardeşten işi devam ettiren tarafız. Babamın dedesi yani 2’nci kuşak Beyaz Fırın adını koymuş. 1993 yılında Çiftehavuzlar açıldı. Sonra Erenköy ve Ataşehir geldi.


- Siz çok küçük yaşlarda işin içine girmiş olmalısınız...

Ben milföyü ve yılbaşı, paskalya çöreklerini hatırlarım. Yılbaşı çöreklerinin içine altın koyulurdu. Böyle bir ritüelimiz vardı. İlkokul 2’de 1980 yılı sonrasında yazar kasalar başlamıştı. Babam beni Kadıköy’deki mağazanın kasasına koydu.

İlkokulda kasaya geçti

- O yaşta!

Aynen. Nasıl cesaret etti hiç bilmiyorum. Yazar kasaya 150 lira basacak yere 150.000 lira basmışım. O günkü koşullarda bunu değiştirmek de çok zordu. Babam çok kızmadı ama büyük bir hata yaptığımı biliyordum. Zaten asıl ilgim de mutfaktı.

- Mutfağa nasıl girdiniz?

Denemeleri evin mutfağında yaptım. Uzun yıllar mutfaktan çıkmadım. Çok ilgili ve meraklıydım. Çok da okudum yeme-içme ve pastacılık üzerine. St. Benoit Lisesi’nde okumak büyük avantaj sağladı. O yıllarda Türkiye’de özellikle pastacılıkla ilgili kitap yoktu. Ben yabancı yayınları ustalarımıza çevirirdim. Ben 17 yaşındayken Çiftehavuzlar mağazasıyla pastane kimliğine geri döndük. Ben zaten okul dışında tüm zamanımı ustalarla birlikte geçirirdim.

- En fazla ne tüketiliyor?

Aylık veriler var elimde. Onları vereyim size. Ayda 150 bin adet yumurta, 8 ton yağ, 25 ton un, 8 ton şeker,

- Yeni yerler açacak mısınız?

Avrupa Yakası’na geçeceğiz. Boğaz hattı ya da Nişantaşı olabilir. Ama bazen hiç aklımıza gelmeyen bir yerde heyecan verebiliyor. Biz yerinde ürettiğimiz için büyük bir yere ihtiyacımız var. Aslında her olduğumuz noktada küçük bir fabrika yaratıyoruz. 2014 yılına yönelik güzel planlarımız var.

İŞİ SEVİNCE ZORLUKLARLA MÜCADELE AĞIR GELMİYOR

- Erkek egemen bir sektörde olmanın dezavantajları neler?

Ailemin tek kızı ve tek çocuğuyum. Bu sektör erkek egemen ama ben bunu hiç hissetmedim. Sanırım işin içine doğduğum için. Ayrıca kadınlar detaycı bu avantaj ama detaylarda da boğulmamak lazım. Ben yaptığınız işi sevmenin her şeyden önemli olduğuna inanıyorum.

- Siz güne nasıl başlıyorsunuz?

İki kızım var. Evliyim. Güne çok erken başlıyorum. Ben sabah 05.30’da kalkarım. İşin doğası gereği de böyle. Hakikaten de doğru erken güne başlayınca çok yol alıyorsunuz. İşi severek yapmak sanırım çok önemli. İşi severek yapınca erken kalkmak zorluklarla mücadele etmek ağır gelmiyor.

- Bunca güzel lezzet arasında formunuzu korumak zor olmuyor mu?

Düzenli yemek yiyorum. Sanırım bu yüzden de kilo almıyorum. Burada üretilen her şeyi de yerim.

- Spor yapıyor musunuz?

Ben sporcuydum. Ama ne yazık ki artık spor yapamıyorum. Galatasaray ve Arçelik’te profesyonel voleybol oynadım. Sakatlandım maalesef.

OT TOPLAYICISIYLA ÇALIŞMAYA BAŞLADIK

- İşinizi geliştirmek için neler yapıyorsunuz?

Yurtdışına sık sık gidiyorum. Lezzet yolculukları da yapıyorum. Özgün olmaya çalışıyoruz. Anadolu’da lezzet yolculukları yapıyoruz. En son Çin’deki bir fuara katıldık. Şu var biz en çok kendi ülkemizden esinleniyoruz. Mesela son olarak Seferihisar’da ot avcılığı, toplayıcılığı yapan biriyle çalışmak için anlaştık.


- Ege’de çok var...

Evet. Doğa Derneği aracılık etti. Toplayıcılık yapan kişi onlardan ürün alacağımızı öğrendiğinde çok duygulanmış. Bu da bizi çok memnun etti. Son dönemde Batı çok anlamlı gelmemeye başladı. Amcam Amerika’da restorancılık yapıyordu, vefat etti. Bana yıllar önce şunu söylemişti: ‘Türkiye’deki lezzetlere sahip çıkın’ 1980’lerde Ağrı’ya kadar gitmişti. Türkiye’den zeytin alıp Yunanistan’da işletip Amerika’ya alırdı. Şimdi şimdi bazı değerlerimizin kıymetini biliyoruz. 400 yıllık taş değirmenden un alacak

- Kurumsallaşma zor mu bu işte?

Kurumsallaşırken sıcaklığı da kaydetmemek gerekiyor. Denetimler alıyoruz, kendimizi denetliyoruz. İyi bir ekibimiz var.

- Sağlıklı beslenmeye önem verenler de arttı...

Hem lezzet hem de sağlık hassasiyetleri arttı. Biz lezzetimizi daha da yukarı çektik. Ayrıca yalnızca pastane ürünleri değil farklı bir menü hazırladık. Salatadan etlere her şeyi yapıyoruz. Eskiden self servistik, artık masaya servise geçtik. Düşük kalorili ürünlerimiz de var. Ama bundan da önemlisi doğallık...

- Doğal ürün derken tam neyi anlatmak istiyorsunuz?

Un, tereyağ, zeytinyağı, peynirler... Doğa Derneği’yle de çalışıyoruz. Köylülerin tarımı doğal yapmasına teşvik etmekle işe başladık. Orhanlı-Seferihisar’dan doğal un alıyoruz. Zeytinyağı, bal, ceviz, fıstık temin ediyoruz. Doğa Derneği de aracı bu konuda bize. Doğal yaşama destek açısından kıymetli bu, bunun yanı sıra da sağlık açısından önemli. Satın alma müdürümüz geziyor doğal tarımla uğraşanları. Pembe domates geliyor örneğin bu hafta... Biz bu ürünleri teşvik ettikçe insanlar da bu şekilde üretime inanacak. Çünkü inançlarını kaybetmişler. Seferihisar’da 400 yıllık taş değirmen bulduk. Oradan gelen unla yapılan ürünler hazırlayacağız.

Çikolata markamız büyüyecek

NATHALİE Stoyanof Suda, çikolata markalarıyla ilgili hedeflerini ise şöyle özetledi: “Yavru markamız Nathalie çikolataları. Bu markamızla ilgili atılım içindeyiz. Ayrı bir dükkan yapıyoruz Ataşehir’de Nathalie Chocolat için. Çikolata markamızı büyüteceğiz.”

Yazının devamı...

Shopping Fest’e ‘baba’ aşısı

İstanbul Shopping Fest bu yıl 8 Haziran’da başladı. 30 Haziran’a kadar sürecek. Gezi Parkı olayları nedeniyle İSF’nin tüm etkinlikleri iptal oldu. 40 ülkede tanıtımı yapılan İSF’de geçen yıl 7.5 milyar liralık ciro yakalanmıştı. Bu yıl da hedef bu rakamın üzerine çıkmaktı. Birleşmiş Markalar Derneği Başkanı Hüseyin Doğan’la Gezi Parkı olaylarından etkilenen festivalin nasıl geçtiği konuştuk.

- İstanbul Shopping Fest’in bu yıl hedefleri büyüktü. Şu an durum nedir?

Gezi Parkı olayları nedeniyle öncelikle açılış için planlanan organizasyonları iptal ettik. Daha sonrasında düzenlenecek tüm faliyetler ve etkinlikler de iptal oldu. Önceki yıllardaki gibi heyecanlı, çoşkulu, renkli bir festival olamadı. 9 günü geride bıraktık. 30 Haziran’a kadar da zaman var.

% 30-40 artış var

- Şu günlerde alışveriş ortamı yok. Bu nasıl yansıdı? Geçen yıla oranla düşüş yaşanıyor mu cirolarda?

Bazı yerlerdeki mağazalar ilk iki gün mağazalarını bile açamadı. İstiklal Caddesi civarındaki mağazalar çok etkilendi. Ama genele bakarsanız bize ilk 5 günlük veriler geldi. Büyük bir düşüş olmadı diğer mağazalarda. Biliyorsunuz çok büyük indirimler var. Yüzde 30-40 hatta yüzde 50 oranında indirimler var.

- 40 ülkede tanıtım yapıldı. Yabancı müşteri beklentisi vardı. Özellikle Azerbaycan, Kazakistan, Arap ülkelerinden... Durum nedir?

Yapılan rezervasyonlar ilk hafta için turizmcilerden aldığımız bilgilere göre iptal olmadı. Ama daha sonraki günlerde ne olur bilemeyiz. Ben en kısa zamanda normalleşmeye başlanacağını düşünüyorum. Herkesin arzusu barış ve huzur. Şu an için markalarda anormal bir rahatsızlık yok. Yalnızca belli lokasyonlarda sıkıntı oldu. Taksim, Tunalı Hilmi’deki mağazalar çok etkilendi.

- Geçen yıl 7.5 milyar lira ciro oldu...

Bu yıl da benzer bir cironun yakalanacağını tahmin ediyorum.

- Babalar Günü’ne denk geldi... Etkilemiş olmalı.

Etkiledi. Yüzde 30’luk bir artış yaşandı geçen hafta çoğu markada. Ben bizim markamız Ramsey için söyleyebilirim.

Yüzde 40-50 artış yaşadık. Hem festivalde yaptığımız indirimlerin etkisi hem de Babalar Günü.

- Siz gelinen son noktada olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Barışa ve huzura ihtiyacımız var. Normalleşmemiz gerekiyor. İstanbul’un marka değeri var. Bu Türkiye için çok önemli. Ben bu marka değerinin zarara uğramaması gerektiğini düşünüyorum. Herkesin de öncelikle memleketini önde tutması gerektiğini düşünüyorum.

Yazının devamı...

Turizmde kaybın telafisi olmayabilir

Gezi Parkı olayları başta İstanbul olmak üzere Türkiye’deki turizm hareketlerini etkiliyor. Dün bindiğim taksinin şoförü Beşiktaş civarındaki bir otelin taksisiydi ve “Yüzde 70 işimiz düştü” dedi. Hafta sonu havaalanından transfer almıştım, benzer bir ifadeyle o gün de karşılaştım: “Boğaz’daki büyük otellere servis veriyoruz, oteller boşaldı.” Otelleri tek tek aradığımızda rakam vermekten çekiniyorlar. Türkiye Otelciler Derneği Federasyonu Başkanı Osman Ayık’la konuştum, “İstanbul’da çok büyük kayıp var” diyor. Rakam vermiyor. Çünkü gün gün yansıyan bir veri akışının olmadığını söylüyor. Ayık, hem Türkiye hem de turizm için bu haftanın çok önemli olduğunu vurguluyor. Söylediklerini özetlemek isterim:

İptaller gelmeye başladı

- İstanbul’da özellikle Taksim civarındaki otellerde büyük kayıp var. Talimhane tarafındaki oteller de mağdur durumda...

- İstanbul son dönemde Türkiye’nin en iyi markası. 2011 yılını çok iyi geçirdik, bu verilerle ortada. 2012 kolay bir yıl olmadı ama kayıp da olmadı. 2013 beklentileri ise çok yüksekti. Türkiye’nin imajı da çok olumlu etkilemişti. İlk 4-5 aydaki veriler de beklentilerin doğru çıkacağını gösteriyordu. Gezi Parkı eylemlerinin 2-3’üncü gününden itibaren sıkıntı başladı.

- İstanbul’a gelen yabancı genelde 2-3 gün kalmak için geliyor. Ayrıca iş için gelip bu seyahatlerinin bir gününü İstanbul’a ayıranlar oluyor. Bunlar çok etkilendi. İstanbul turisti kolay yön değiştiriyor.

- İstanbul dışında da yabancı medyada çıkan haberler rezervasyon yapanları da etkilemeye başladı. İptaller geliyor.

- Haziran kıyı bölgelerde kayıpsız geçiyor ama Temmuz ve Ağustos’ta beklentiler karşılanamıyor olabilir. Olayların sonuçlarının kıyılarda telafisi zor olabilir.

- Türkiye çok önemli organizasyonlara talip bunların tümünü kaybedebilir.

Osman Ayık, hükümetin Gezi Parkı olayını demokratik bir zeminde barışçı bir ortamda çözmesi beklentisi içinde olduklarını belirterek şöyle diyor: “Türkiye bu olayları çözerse bölgede kendini ayrıştıracak, o ülkeler gibi olmadığını gösterecek. Türkiye barış ve huzur ortamına döndüğünde çevresindeki hiçbir ülkenin yapamadığını yapmış olacak.”

Yazının devamı...

Seramiğin kalbine ‘Kale’ gibi yatırım

Kale Grubu, İtalyan Fincuoghi’yi 25 milyon euroya aldı. Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Bodur Okyay, dünyada hatırı sayılır bir oyuncu olmak istediklerini açıkladı

Kale Grubu Avrupa’nın 3’üncü, dünyanın 12’inci seramik karo üreticisi. Kale Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Bodur Okyay babası İbrahim Bodur’dan aldığı bayrağı taşıyor ve Kale Grubu’nu dünyada önemli bir oyuncu yapmayı amaçlıyor.

17 şirketi çatısı altında toplayan Kale Grubu dünyada seramiğin kalbi olan İtalya’da yeni yatırımlar yaptı. İtalya’nın seramik sektöründeki 10’uncu büyük şirketi Fincuoghi’yi 25 milyon euroya alan Kale Grubu İtalya’daki bu yatırımla Avrupa’da markalaşma adına da önemli bir adım atmış oldu.

Şirketin yeni yatırımlarını yerinde gördük ve bu kez Pazarın Patronu sayfası için Zeynep Bodur Okyay’la Bologna’da sohbet ettik. Yeni yatırımları gezerken aklımız Türkiye’den gelen haberlerdeydi. Zeynep Bodur Okyay da ‘endişeli’ydi.

Röportajda görüşlerini okuyacaksınız.

Zeynep Bodur Okyay ‘liderlik’ aşısıyla büyütülmüş bir kadın. Ailenin tek çocuğu. İşine aşık. Gözleri işini ve oğlu İbrahim’i anlatırken bir başka bakıyor.

Kısaca bir hatırlatma yapalım: Kale Grubu Türkiye’de seramik sektörünün öncülerinden. Türkiye’den seramik ihracatını yapan ilk şirket. Kale Grubu’nun çatısı altında seramik dışında havacılık, savunma sanayi, elektrik malzemeleri, makine ve parça imalatı, enerji, nakliye, turizm ve gıda sektörlerinde 17 şirket var.

- 2 kuşak temsilcisisiniz Kale Grubu’nun. Çanakkale seramik, Kalebodur Türkiye’nin alanında en iyi bilinen markalarından. Babanız İbrahim Bodur ilkleri yapmış bir sanayici. Siz de tek çocuksunuz. Nasıl büyütüldünüz? Babanız siz küçükken ileride dev bir şirketin başına geçirmek için sizi nasıl yetiştirdi?

Tek çocuk olduğum için korunaklı büyüdüm. Mahalle okulunda okudum, sokakta oynadım. Sonra da kendi istediğimle İtalyan Lisesi’ne girdim. Babamla da işe çok gittim. Her işe kulak aşinalığım oldu genç yaşlarda. Sanırım babam da yavaş yavaş beynimi yıkardı. İşi sevmemi isterdi. Ben de sevdim işi. Uzun saatler fabrikada kalırdım. Bahçede, fırınların arasında, ortamım orasıydı. Babamın iş arkadaşlarını yakından tanıdım. Onların aileleriyle de görüşürdük. Yaşım ilerleyince babam beni toplantılara da götürmeye başladı.

‘Baş’ olacaksın derdi

- İşin içinde büyümenin çok avantajı olmalı...


Var ama bunun dışında babam bana ‘Ya sınıf başkanı ya da Kızılay başkanı olacaksın başka şeyi kabul etmem ‘ derdi. ‘Mutlaka baş olacaksın’ da derdi. Sanırım bunların da etkisi oldu.

Hedefimiz % 35 pay

- Türkiye’de 17 milyon hane var. Markalarınız kaç haneye girmiştir?

Seramik grubu olarak pazar payımız yüzde 30. Hedefimiz bunu yüzde 35’e çıkarmak. 1980’lerde çok alternatif yoktu. Zaman içinde çok gelişme oldu. Biz de işleri büyüttük hem uzmanlık alanımızda Ar-Ge’ye ve inovasyona önem verdik hem de bağlantılı alanlara girdik.

- Türkiye’de ürettiğiniz seramikler kaç ülkeye ihraç ediliyor?

100 ülkeye gönderiyoruz. Kendi markamızla kendi showroomlarımızı yapmaya gayret ediyoruz. 400 noktaya ulaşıyoruz. Satın aldığımız İtalyan markası 500 noktaya ulaşıyor. Artık dünyada 900 noktada ürünlerimiz satılıyor.

- İtalya’da burada bir showroom’unuzu gördük. Kaç tane oldu? Hedefiniz nedir?

Yurtdışında 14 showroom açtık, 25 tane daha açacağız. Biz ilk yurtdışı açılımlarımızı Avrupa’ya yaptık. Artık dünyadan global bir köy diye söz ediyoruz. Avrupa’da markamızla güçlenmeyi hedefledik. Bu amaçla da İtalya’da yatırım yaptık.

- İtalya’da yaptığınız bu yatırım markanıza neler kazandırıyor?

Seramikte markalaşmak hiç kolay değil. Bizim markalarımız bu işlerle uğraşan herkes tarafından bilinir. Ama daha önümüzde gidilecek çok yol var. Türkiye’de insanlar 10-11 yılda bir evlerini yeniliyorlar. Bu ürünlerle 10 yılda bir karşılaşıyorlar. Avrupa’da bu ara daha kısa. Yurtdışında da bu sektörde çok ciddi üreticiler var, markalar var. Biz onların arasından sıyrılarak çıkmayı daha da büyümeyi hedefliyoruz.

- Satın aldığınız Fincuoghi şirketin büyüklüğü nedir?

Bize göre butik üretici ama İtalya’nın 10’uncu büyüğü. 20 ay önce aldık. Made in Italy imajı var sizin de bildiğiniz gibi. Bunun katacağı avantajlar olacak.

- Onların için de farklı bir durum olsa gerek...

Öyle oldu. Hatta görüşmeler yapmaya başladığımızda Belediye Başkan Yardımcısı Reggio Emilio ‘Kız alıyorsunuz’ dedi bize. Avantajımız şu, biz zaten yıllardır onlarla iş yapıyoruz. Güven de önemli. Ama tabiki burada bir kriz yaşandı, yaşanıyor. Ayakta kalmaları zordu. Seramik sektöründe bir alımı da ABD’li bir şirket yaptı. İtalyanların en ünlü markası Marazzi’yi aldılar. Yıllar önceki Türkiye imajıyla şimdiki imaj çok farklı. Burada dünyanın en büyük seramik fuarı düzenleniyor. Binlerce marka katılıyor. Bologna’daki fuarda bazı salonlara yalnızca İtalyan şirketler giriyor. Eylül ayında biz de girdik bu salonlara. Bologna yakınlarındaki Sassuolo dünya seramiğinin merkezi, biz de şimdi orada Kale İtalya ile varız.

- İtalya’da yaptığınız üretim farklı mı?

Farklı. Aynı üretimi yapamadık. Bir fırın çalışıyor. Yavaş yavaş iki fırına çıkacağız. Fabrikanın ürün gamı tamamen değişti. Başka bir şekilde fabrika kurgulamak istedik. 4.5 milyon metrekare üretim yapıyoruz. Eskiden 10 milyon metrekare idi.



YENİ FABRİKALAR ALABİLİRİZ

- Yurtdışında başka yatırımlarınız olacak mı?

Irak’ta ve İran’da üretim tesisi alabiliriz. Çevre ülkeler bizim için önemli. İran seramik üretiminde çok ileride. Azerbaycan ve Türkmenistan İran ürünü var. Irak pazarında da İran ürünü hakim. Hammadde temiz ve güzel. İran’dan bize gelip know-how verin diyen var. İran’ın Çin kadar potansiyel var. Irak için satın alma düşünüyoruz. Suudi Arabistan’da da düşünebiliriz. Azerbaycan’da İlham Aliyev yeni bir tesis kurdu ama oranın pazarı küçük. İran, Irak, Suudi Arabistan ve Türki Cumhuriyetler’de fabrika almayı düşünebiliriz. Afrika enteresan gelişiyor. Dünyada hatırı sayılır bir oyuncu olmak istiyoruz.

TÜRKİYE İSTİKRARSIZ BİR ORTAMA SÜRÜKLENMEMELİ

- Sizle sohbet ederken Amerika’dan bir tanıdığınızın Gezi Parkı eylemleri nedeniyle Türkiye programını ertelediğini söylediniz... Siz ne düşünüyorsunuz?

Güven ve istikrar ortamı önemli Türkiye’de. Şimdi bakıyorum, çok haklı talepler de olabilir ama Türkiye istikrarsız bir ortama sürüklenmemeli. Sanayiciler de rahatsız. 3 gün sonrasının ne olacağını bilmediğiniz bir ortamda ne yapabilirsiniz? Sanayicileri istikrar ortamının bozulabileceği olasılığı rahatsız ediyor. Endişe ediyorum. Huzur Türkiye sanayicisi kadar yabancılar için de önemli. Yoksa gelmeyecek. Son 11 yıldır böyle ortam olduğu için bunlar insanlara güven verdi. Bu ortamın zedelenmesi, sanayiciyi ciddi anlamda etkiler diye düşünüyorum. Orta yolu bulmak ve rayına oturtmak lazım.



Kale İtalya’nın 3 markası var

- Kale İtalya’nın Eldigress, Edilcuogli ve Campani diye 3 markası var.

- Kale Grubu, Fincuoghi’yi 25 milyon euroya aldı.

- Kale İtalya’nın ciro hedefi 25 milyon euro.


En büyük pazar Almanya

Kale Grubu en büyük seramik ihracatını Almanya’ya yapıyor. 12 milyon euroluk ihracatı var Almanya’ya. Irak ikinci sırada yer alıyor. Zeynep Bodur Okyay ‘Irak birinci pazarımız olabilir’ diyor. Kale Grubu Kanada ve Amerika’ya da seramik ihraç ediyor.

Irak’ta hızlı büyüyor

Showroom’u gezerken Kale Grubu Pazarlamadan Sorumlu Başkan Yardımcısı İhsan Karagöz ve İtalyan yöneticilerden bilgi alıyoruz. İhsan Karagöz, “İtalya’daki 3 yeni markamızla birlikte Kalekim, Kale, Kalebodur, Çanakkale Seramik, İda 8 markamız oldu. Fildişi Sahili, Hong Kong, Almanya gibi farklı coğrafyalarda showroomlarımız var. 2014’ e kadar showroom sayımızı 25’e çıkartacağız. Irak’da 2 showroomumuz var. Bunların sayısını artıracağız. Irak’ta 10 showroom açmayı planlıyoruz” diyor.

Başkanlığı son ana kadar düşünmedim

- Babanız Sanayi Odası Başkanlığı yapmıştı. Şimdi siz İSO’nun ilk kadın başkanı oldunuz. Son ana kadar adınız geçmiyordu, nasıl gelişti süreç?

Eskiden babamla ödül törenlerine giderdik. Sonra ben babamın arkadaşı olan kişilerle aynı çatı altına girdim, onların çocukları da girdi. İSO da herkes hizmet etmek için yarıştı. Erdal Bahçıvan Bey ile daha farklı bir bakış açısı olacak. Yeni bir nefes önemli. Ben son ana kadar başkanlığı düşünmemiştim. İstemiyordum da. Tanıl Küçük Bey karşıma kimseyi çıkarmadı. Bir denge sağlandı.

Yazının devamı...

Barış süreci etkili oldu Diyarbakır ilk 10’a girdi

Ramsey’in İcra Kurulu Başkanı Hüseyin Doğan, “Çözüm süreci performansını etkiledi. Diyarbakır ilk 10 mağazamızdan biri oldu. Umut olunca alışveriş de artıyor” dedi.

Hüseyin Doğan, Kastamonulu bir ailenin çocuğu. İstanbul’da büyümüş, okumuş. Eniştesi Ramsey’in kurucusu Remzi Gür. Hüseyin Doğan da üniversiteyi bitirdikten sonra aile şirketlerinde çalışmaya başladı. Şu anda Ramsey İcra Kurulu Başkanı. Remzi Gür’ün kurduğu Gürmen Group’un çatısı altında Ramsey, Emilio ve Kip markaları var. Grubun hazır giyim dışında da yatırımları oldu. Hüseyin Doğan’la Merter’deki merkezlerinde buluştuk. Hüseyin Doğan, o merkez binasının inşaatının yapım aşamasında başlamış çalışmaya. Şimdilerde Ramsey’i dünya markası yapmak için çalışıyor. Grup ayrıca sosyal sorumluluk projesi olarak başlattığı tarım projelerinde de yakında markalar yaratacak.

- Aile şirketisiniz. İlk nasıl başladınız aile şirketinde çalışmaya?

Remzi Bey’in Türkiye’de yatırım kararı almasıyla biz de bu işe yöneldik. Bu binanın inşaatını üstlendim ilk olarak. Sonra işler gelişti, büyüdü. Yıllarca kaliteli üretip satmak kurgusundaydı. Biz de başta öyleydik. Son dönemde marka oluşturma hedefi hayata geçti.

Kırılma noktası oldu

- Ramsey yurtdışında kuruldu. 2006 yılında mağazalaşmaya geçti. ‘Artık perakendeciliğe adım atmamız lazım’ kararını nasıl aldınız?

Biz yurtdışından doğmuş bir markayız. Hep ihracat yapan, ürettiğiyle rekabet eden bir yapıdayız. Yıllarca en önemli markalara üretim yapıyorduk ama hep aklımızda markamızla ihracat yapmak vardı. Kendi markamıza üretim yapıp markamızı dünyaya yayma noktasına geldik. Türkiye’de mağaza açmak dışında markamızı yurtdışına da taşıyoruz. Marka yolculuğu çok uzun soluklu. Marka yolculuğu sürdürülebilir olmalı ki uzun vadede başarılı olsun. Dünyada artık marka çok. Türkiye’nin markası olarak yurtdışına açıldığınızda uluslararası markaların rekabeti içinde yer alıyor olmalısınız ki bu marka yolculuğunu uluslararası boyuta taşıyın. Markalaşmanın gelişebilmesi için bizim perakende de olmamız gerekiyordu. Kırılma noktası oldu bizim için de.


- Ve hızla büyüdünüz...

Bugün değişim yapılmasaydı sadece üretici olsaydık büyüyemezdik. Biz 2010’da gömlek fabrikası da açtık.

- Rusya ikinci üssümüz demiştiniz. Nasıl gidiyor Rusya’daki büyümeniz?

Rusya kolay bir coğrafya değil. Rusya Kafkasya ve Doğu Avrupa’yı etkiliyor. Moskova özellikle herkesin bizim hedef kitlemizin buluştuğu bir yer. Bizim için İstanbul gibi Moskova da önemli. Biz bu iki noktayı operasyon yürüttüğümüz üsler olarak seçtik.

- Bu hafif takım elbiseleriniz satışları ne kadar etkiledi? Aynı şekilde kolay kırışmayan gömlekleriniz...

Gömlek alacaksınız sentetik olmayacak kolay ütülenir olacak gibi. Yakanızı sarmayacak, rahatsız etmeyecek ama dik düzgün duracak. Gömlek sizi boğmayacak. Bunlar yapılamaz değil, teknikleri var. Takım elbiselerin ağırlığı ortalama 1.5 kiloydu. Daha fazlası da olabilir. Hatta biz tartıp belgeledik. Sonra bunu 800 grama düşürdük. Hafifletmek çok zor değil ama kaliteli biçimde hafifletmek kolay değil. Salaş bir kıyafet amaçlamıyoruz.

Satışı yüzde 36 artırdı

- Satışlara etkisini sormuştum...

Herkesin takım elbise satışı son dönemde düştü. Bizde ciddi oranda artış oldu. Biz farklılığı yakaladık o talebi karşıladık. Bu bizim için bir sınavdı aynı zamanda tüketicinin bu inovasyona ilgisini gösterdi. Yüzde 30’un üzerinde artış oldu. Ben son gelen 3 aylık orana baktım. Geçen yılın ilk 3 ayıyla bu yılın ilk 3 ayı arasında yüzde 36’lık fark var.

- Yabancı müşteri oranınız nedir?

Ben de çok iyi takip ediyorum bu rakamları. Bazı lokasyonlar çok iyi.

Cevahir ve İstinye Park, yabancı misafirlerin çok yoğun olduğu mağazalar. Oranlarda yüzde 25’i buldu yabancı misafir oranımız.

- Türkiye’nin farklı yerlerinde mağazalarınız var. Anadolu’da, Doğu’da takım elbise satışları nasıl?

Batman mağazamız çok ilgi gördü. Sevindik. Biz de onları destekledik. Oradaki umutlu dönüşüme katkımız olsun istedik. Çok güzel bir mağaza oldu.

- Diyarbakır’da da mağazanız var...

Diyarbakır mağazamız başarılı. İlk 10 mağazamızdan biri. Çözüm süreci performansını etkiledi mağazanın. İnsanlar olumlu düşününce, gelecekle ilgili umut olunca alışveriş de artıyor.

- Erbil’de de mağazanız var mı?

Açılacak bir mağazamız. Yakın coğrafyada her yerde olmak isteriz.

DOSTLARLA ZAMAN GEÇİRMEYİ SEVERİM

- İş dışında ne yaparsınız?

4 kızım var. En büyüğü 25 yaşında. En küçüğü 15 yaşında. Büyük kızım bizle çalışıyor. Bir süre başka bir şirkette çalıştı. Sonra bize geldi ve perakende bölümüne girdi. Ailemle zaman geçirmeye çalışırım. Dostlarımla zaman geçirmeyi severim.

- Spor yapıyor musunuz?

Bir dönem tenis oynadım, son zamanlarda zaman ayıramadım.

En iddialı konsept mağazamızı Zorlu’da açacağız

- Kastamonu’da 3 fabrikanız var... Kaç çalışanınız var?

Ramsey’in Türkiye’de 32 konsept, 35 grup mağazası, 49 corner’ı bulunuyor. Hedef 5 yılda 250 mağazaya ulaşmak. 1.650 kişi sadece 3 fabrikada üretimde çalışıyor. Toplam çalışan sayısı 2.500’ü buldu. 500-600 kişi satışta çalışıyor.

- Nasıl seçiyorsunuz mağaza açacağınız yerleri? İstanbul’da yeni açılacak AVM’ler var, onlarda olacak mısınız?

AVM’ler dışında yeni caddeler de oluşuyor. Bunları yakından takip ediyoruz. 100 mağazanız varsa her yıl bir 10 mağaza ekleniyor, çünkü Türkiye’de gelişim var. Zorlu Center’da en iddialı konsept mağazamızı açacağız. Ağustos ayında açılacak. Daha sonra da Akasya AVM ve Emaar’da mağazalarımız açılacak.

Yakında zeytinyağı çıkaracağız

- Hazır giyim dışında da yatırımlarınız oldu. Nasıl gidiyor tarım projeleri?

Türkiye’nin geleceği tarım diye düşündük. Önce memleketimiz Kastamonu’da sosyal sorumluk diye başladık şimdi orta ölçekli yatırım oldu. Günde 21 ton süt üretiyoruz. 2.000 dönümlük arazide tarım yapıyoruz.

- Memleketinizin dışında da yatırımlarınız oldu...

Topraksız tarım yapıyoruz. Domates üretiyoruz Aydın’da. Çok modern bir tesis kurduk. İhracat yapıyoruz. Almanya, Hollanda ve Rusya’ya domates ihraç ediyoruz. Domates işinde iddialıyız. 150 dönümlük bir tesis. Avrupa standartlarında tüm sertifikaları var.

- Tarımda büyüyecek misiniz?

Var planlarımızda... Aydın’da tapudaki en büyük zeytin üretim tesisini oluşturuyoruz. Karacasu’da 400 bin ağaç dikiyoruz. 350 bini dikildi.

5 bin dönümde markalı üretim yapacağız. İhracatı da hedefliyoruz. Zeytin işini de çok araştırdık. Şişesi, ismi belli. Ceviz üretimini de planlıyoruz.

Yazının devamı...

Nar Taneleri çocuk ve sevgi evlerine taşınıyor

Yetiştirme yurtlarında kalan 18-24 yaş arası genç kızlara yönelik olarak Ümit Boyner’in öncülüğünde 2009 yılında başlayan Nar Taneleri Güçlü Genç Kadınlar, Mutlu Yarınlar’ projesi Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesine taşınarak büyüyecek. Dün Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ve Boyner Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Boyner, projenin diğer ortaklarıyla birlikte Nar Taneleri’nin yaygınlaşacağını anlattılar.

Ailelerini kaybetmiş oldukları için ya da ailelerindeki geçim sıkıntıları nedeniyle yetiştirme yurtlarında büyüyen çocuklar 18 yaşından sonra sudan çıkmış balık misali nereye tutunacaklarını bilemiyorlar. Özellikle de genç kadınların çoğu erken yaşta evleniyor, iş bulma konusunda zorluk çekiyor. Nar Taneleri işte bu gençlerin kaderini değiştirmek için yola çıkmış bir projeydi. 4 yıl içinde 78 ilde yetiştirme yurtlarında kalan kızlara ulaşıldı. Yapılan çalışmalar sonucunda bu genç kadınların bir kısmı eğitimlerden yararlandı, mentorluk hizmeti aldılar. Öncelikle de ‘ben değerliyim’ demeyi öğrendiler.

Bugün gelinen nokta da Nar Taneleri projesi artık tüm yetiştirme yurtlarında uygulanan bir proje olma yoluna girdi. 2009-2012 yılları arasında Nar Taneleri projesine katılan genç kadınların yüzde 40’ı istihdama katıldı, yüzde 13’ü aktif iş arama aşamasında ve yüzde 47’si de eğitimlerine devam ediyorlar.

Katılımcılık gerekiyor

Ümit Boyner toplantıda yaptığı konuşmada, “İş dünyası, sivil toplum örgütleri ve devletle birlikte yaptığımız başarılı bir proje oldu. 2008 yılında projeyi düşündük. Kadının istihdama katılımı ve sosyal etkinliği bizim için hep önemli oldu. Bir ülkede gelişmişliğin sağlanması için kadınların etkinliğinin artırılması ve katılımcılık gerekiyor. Türkiye’nin rekabetçi bir hale gelmesi ve demokratikleşmesi için değerli olduğunu düşünüyoruz” dedi.

Kuşkusuz Türkiye’de kadın istihdamı, kadına yönelik şiddet, ayrımcılık, kadınların siyasete katılımı gibi konularda yapılacak çok şey var. Ümit Boyner de bu konuları sık sık dile getiren bir iş kadını. Elinde büyüyen Nar Taneleri projesi için daha çok yapılacak şey olduğunun vurgusuyla yaptığı konuşmada, bir projeyi başlatmaktan çok uzun vadede o proje sahip çıkıp devamlılığın sağlanması gerektiğini de vurguladı. Umarız Nar Taneleri bu çıktığı yeni yolda heyecanını ve etkinliğini kaybetmeden çok daha fazla genç kadının hayatına dokunur.

78 ilde 600 Nar Tanesi’yle görüşüldü

- Nar Taneleri projesi Boyner Holding, Aile ve Soyal Politikalar Bakanlığı, PERYÖN, İŞKUR, UNFPA ve TAPV tarafından yürütülüyor.

- Nar Taneleri projesi kapsamında 78 ile gidildi. 600 Nar Tanesi adayıyla görüşüldü.

- Nar Taneleri projesinde bugüne kadar 384 bin 578 kişiye projenin mesajları ulaştırıldı. 10 bin 61 kişi bilinçlendirildi.

Yazının devamı...

En iyi müşterimiz plaza kadınları 12 bin TL’lik alışveriş yapan oldu!

Lidyana.com’un kurucusu Hakan Baş, yüzde 80’i kadın olan 100 bin kişinin sitede alışveriş yaptığını söyledi. Baş, “Tek seferde 12 bin liralık alışveriş yapan müşterimiz oldu” dedi.

Hakan Baş lidyana.com’un CEO’su. 29 yaşında. Üsküdar Amerikan Lisesi mezunu. Cornell Üniversitesi’nde ekonomi okumuş, Yale Üniversitesi’nde master yapmış. Bankacı olacakken direkten dönmüş ve kendi yolunu çizmiş. Hatta 20 günlük bir Garanti Bankası deneyimi var. Kurduğu, fikir babası olduğu Peak Games sosyal oyun sitesi alanında dünyanın en büyüklerinden. ABD’li Wired Dergisi Avrupa’nın en heyecan yaratan e-ticaret siteleri içinde Baş’ın iki girişimine yer verdi. Biri Peak Games, diğeri Lidyana.com. Endeovar’a da ilk kez bir girişimcinin iki işi girdi.

450 bin üyesi var

Lidyana.com kurulduktan kısa bir süre sonra Yandex’in de yatırımcısı olan Ru.Net’in de yatırımları kendine çekti. Ru-Net lidyana.com’a 6 milyon lira yatırım yaptı. Lidyana.com’u ve Hakan Baş’ın yeni girişimlerini konuştuk.

- Kaç üyeniz oldu 1 Şubat 2012’den bu yana?

450 bin kayıtlı üyemiz var. Bugüne kadar bu kadar üye oldu ama bizim site açık site. Sipariş verirken üye oluyorsunuz. 100 bine yakın kullanıcı alışveriş yapıyor. Yüzde 80’ kadın. 20-45 yaş arası plaza kadınları en iyi müşterilerimiz. Hafta içi ve iş saatlerinde alışveriş yapılıyor. Öğle yemeği saatlerinde de yoğunlaşıyor alışveriş.

- Bir seferde en fazla ne kadarlık alışveriş yapıldı?

Sitenin açıldığından hemen sonra, ikinci gün 4 bin liralık şahmeran alan oldu. O gün ëİyi bir iş yapmaya başladık galiba’ diye düşündük.

- Yeni kurulmuş bir siteden 4 bin liralık alışveriş yapmak da cesaret ister... Ortalama ne kadarlık alışveriş yapılıyor?

Ortalama sepet fiyatı 155 lira. Bu moda sektörüne göre de yüksek. Ortalama e-ticaret yapanlarda bu rakam 75 lira.

Yolanthe de iş ortağı

- 4 bin liralık gibi alışverişler oluyor mu?

12 bin liralık alışveriş yapan oldu bir seferde. Dün de 7 bin liralık alışveriş vardı. O kişi daha önce 150, sonra 600 liralık alışveriş yapmış, üçüncü alışverişi 7 bin liralık, dördüncü alışverişini bekliyoruz. Sigortalıyoruz siparişi. Ayrıca bize güveniyorlar. Ortaklık yapımız biliniyor, ünlülerle çalışıyoruz.

- Arda Turan var ortaklarınız arasında...

Diğer ortağım Saffet Ulusoy’un arkadaşı Arda Turan. Onun sayesinde oldu. Buse Terim iş ortağımız, Sneijder’in eşi Yolanthe Cabau da iş ortağımız. Ben Fenerbahçeliyim bu arada.

2014’te yurtdışına açılmayı planlıyor

- Yurtdışına açılmayı düşünüyor musunuz?

2014 yılında açılacağız. Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine kültürümüz yakın ve dizi kahramanlarımız tanınıyor. Ancak oralarda kredi kartı kullanımı çok düşük ve lojistik hizmetlerde sorun var. Bu yüzden Rusya’dan başlamayı düşünüyoruz. Ru-Net de ortağımız olduğu için Rusya’dan başlamak daha doğru olacak.

Ben seri girişimciyim

- Bundan sonra ne yapacaksınız?

Seri girişimciyim ben. Devam edeceğim yeni işlere. Bazı işler zamanı gelince elden çıkarılacak.

- Yeni projeler neler?

HİS diye bir şirketimiz var. Hakan, İsmet ve Saffet... Ben, İsmet Öztanık ve Saffet Ulusoy. Bu şirketle yeni işlere yatırım yapıyoruz. Mavikep diye bir yeni işimiz var. Bahçeşehir Eğtitim Kurumlarıínın sahibi Enver Yücelíin oğlu Hüseyin Yücel ortağımız. Eğitmenlerle öğrencileri birleştiren bir yapı.

- Başka var mı böyle yeni proje?

Markafoni ortaklarıyla birlikte yeni bir site de kuruyoruz. Adı tam belli değil. Oyun ve aksesuarlarını satan bir site yakında açılacak.

Ciro hedefi 25 milyon TL

- Bankacı olmayacağım deyip bu işlere giriştiğinizde riski nasıl omuzladınız? Aileniz ‘Oğlum sen ne yapıyorsun’ demedi mi?

Demez olur mu? Babam ‘Yastığa başını koyduğunda bugün insanlara oyun oynattım mı? diyeceksin’ dedi.

- Şimdi takı dışına da çıktınız...

Moda dikey diyoruz şimdi, bikini, iç giyim, dizayner tişörtler, gözlükler filan var.

- Lidyana.com’un cirosu ne oldu? Hedef nedir bu yıl?

2012’de 4.5 milyon lira ciro yaptık. 2013 yılında hedef 25 milyon, 2014 hedefimiz ise 80 milyon lira ciro.

Yazının devamı...

Duvarsız mahalleler yapmayı öğreneceğiz

Kentsel dönüşümün önemine dikkat çeken mimar Gökhan Avcıoğlu, “İlk defa duvarsız mahalleler yapmayı öğreneceğiz. Yeter o sitelerden artık. Nişantaşı sanırım Türkiye’nin en zengin semtlerinden biri, burada güvenlik sorunu yok. Demek ki oluyor. Güvenlik için duvarların arkasında yaşamayalım” dedi.

Gökhan Avcıoğlu, son dönemin ödüle doymayan mimarlarından. Mimarlık eleştirmeni Uğur Tanyeli’nin ‘Türk Beşleri’ diye tanımladığı beşliden biri... Diğerleri kim diye merak edenler için yazmadan olmaz: Emre Arolat, Han Tümertekin, Murat Tabanlıoğlu, Nevzat Sayın.

Avcıoğlu’nun kurucusu olduğu Global Architectural Development’ın (GAD) bir dergisi var. Bu dergide projelerin arkasındaki düşünsel süreç anlatılıyor. Yeni yaşam tarzları, metropol yaşamı, metropolden kaçanlar için yeni yaşam alternetifleri üzerine sohbet ettik Avcıoğlu’yla. Bir de onun gözünden İstanbul’a, büyüyen kentlere, tatil beldesi olmaktan çıkan yerlere baktık. Röportaja geçmeden de Türkiye’deki projelerinin bazılarını sıralamak isterim: One&Ortaköy, Beşiktaş Balık pazarı, Taksin Changa, Esma Sultan Yalısı, İstinyepark Hillside City Club, Borusan Müzik Evi, Autopia.

- 2012 yılı içinde 9, 2013’de de 2 ödül aldınız. Yurtdışı işleriniz artıyor. Türkiye’den mimarların adı duyuluyor.

Evet, bunlar keyifli. Ancak biz de bu yıl 25’inci yılımızı kutluyoruz.

- 1994’te kurulmuştunuz değil mi?

Evet. Bu vesileyl yarışma yapmaya karar verdik. 30 yaş altı mimar ve tasarımcılar için ödül vereceğiz. Tek ev bazında olacak projeler.

- Neden tek ev?

Maalesef 4-5 katlı projeler üzerine yapılıyor bu etkinlikler. Kısıtlayıcı bir anlayış var genelde.

- Ama sanki bu da kaçınılmaz....

Biz de yapıyoruz bu projelerden ama 30 yaş altı mimarlar için düşündüğümüz farklı. Bizim de proje yapmayı çok sevdiğimiz Bodrum gibi yerlerde kıyı şeritlerimizde tek ev bir iki katlı evler yapma şansları oluyor mimarların. Bir de küçük ölçekli mahalle, köy hatta kasabalar da oluşabiliyor. Biz mimarsız mimarlık dediğimiz eskiden çok olan ve hâlâ kırsal kesimde kullanılan bir modeli hatırlatmak istiyoruz. Kendi evini kendinin yapması...

- Neden?

Devlet planlaması olarak sanayi seçildiği için, bütün imkanlar şehirlerde toplandığı için yığılmalar oldu. Biz küçük kasabalarda iyi yaşam kalitesi yüksek yapıların olmasından söz ediyoruz.

- Son dönemde büyük şehirlerden kaçanlar çoğaldı. Bu sefer de gittikleri yerler kötüleşiyor. Altyapı yetmiyor.

Kalabalık bir grup halinde gidip benzer evler yapılıyor. Digital devrimle birlikte 30 yaşın altındakiler çok farklı. Biz de 30 yaşın altıdaki meslek erbaplarımızı büyük şehirlere yüklenmeyi önlemek için ara yerleşim yerleri oluşturmaya teşvik etmeyi amaçlıyoruz. Biz bu ödül çerçevesinde bu tartışmalar başlasın istiyoruz.

Mimarlar şehri düzenlemeli

- Kendi evinizi kendinizin yapmasından bahsettiniz. Bu şehirlerde pek mümkün görülmüyor.

İnsanlar kendi evlerini kendileri yapabilecekleri bir alışkanlığı kaybettiler. Aslında öyle olsa mimariden beklenti yükselecek. Bir şehirde o şehrin mimarisini ortaya koyan yapıların duruşu, estetiğidir.

- Tam da bunun karşıtı bir değişim söz konusu. Yüksek kapıların, duvarların arkasında sitelerde yaşayan, mahalle kültüründen uzaklaşılan bir ortam. Siz buna karşı mısınız?

Şehirleri kurtarmak lazım. Biz de şehirlerde çalışıyoruz. Yüksek yapılar da gerekli ama alçak da gerekli. Asıl problem şu: Şehirlere aşırı yükleniliyor. Altyapı hazır değil, hatta yok. İstanbul’un dışına yük aktarılmalı.

- Sizce ne yapmalı?

Şehir planlamacıları değil, mimarlar düzenlemeli şehri. Baktığımızda zaten bu şehir planlamacıları güzel şehirler yaratmadı, her şey ortada.

- İstanbul’da Karaköy değişiyor, 3. Köprü, 3. Havaalanı projeleri var. Siz bu projelerle gelecek değişimi nasıl yorumluyorsunuz? İstanbul’un değeri yükseliyor diyenlere katılıyor musunuz?

İstanbul’un değeri yüksek ama saygınlığı çeşitli soru işareti yaratan bir konumda. Hani bazı insanlar vardır, değerlidir ama her zaman birlikte olmak istemezsiniz. Hem sever hem nefret edersiniz.

- Kentsel dönüşümde var mısınız?

Şu sıralarda belediye ile konuştuğumuz projeler var. Fatih Gedikpaşa projemiz var. İstanbul’un problemi özel alanlarla kamusal alanlar arasında denge sağlamak.

- Her şeye rağmen İstanbul’un cazibesi artıyor der misiniz?

Her şey çok iyi olmayabilir, hatta beklenmedik hatalarla yapılanlar olabilir ama her şeye rağmen farkında olmak önemli. Kamusal alanlar artmalı. Dünyanın ilk bahçe duvarlı siteleri, bahçe katlı plazaları bizde var. Kentsel dönüşüm önemli. İlk defa duvarsız mahalleler yapmayı öğreneceğiz. Yeter o sitelerden artık. Nişantaşı Türkiye’nin en zengin semtlerinden biri, burada güvenlik sorunu yok. Demek ki oluyor. Güvenlik için duvarların arkasında yaşamayalım.

DAHA ÇOK YABANCI ÇALIŞMALI

Kendileriyle çalışmak isteyen yabancı mimar ve yatırımcının arttığını söyleyen Gökhan Avcıoğlu, yabancı grupların Türkiye’ye gelmesinin hala kolay olmadığını savundu. Avcıoğlu, “Yabancı mimar çalıştırmak da kolay değil. Türkiye’de yabancı sayısı az. Yabancılar olmalı. Türkiye’de çok az Çinli ve Hintli var. Avrupalı az. Neden daha fazla olmasın. Çinle yarışacaksak daha çok Çinliyi aramıza almalıyız. Bu arada Çinli meslektaşlar bizi çok yakından izliyor, projelerimizi yayınlıyor. Daha çok Amerikalı’ya da ihtiyacımız var. İstanbul’da daha çok yabancı çalışmalı” diye konuştu.



Bodrum neden California olmasın?

- Siz Bodrum’da da proje yapıyorsunuz. Mesela orası?

Bodrum yalnızca tatil beldesi olmamalı. Halikarnas’ı, Heredot’un yaşadığı yer... Orayı yalnızca tatil beldesi olarak kullanmak Bodrum’a da yazık etmek oluyor. Her olanağın olduğu, iyi bir yaşam kalitesi sunan bir yerleşim yeri olmalı.

- Son dönemde oralarda çarpık büyümenin kurbanı değil mi?

Hiçbir yerde şehircilik yapılmıyor. Planlamalar yapılmıyor. Kalitesi yükselmeli Bodrum’un. California gibi neden olmasın Bodrum. Büyük şehirlere yüklenmiş olan yükü azaltmak lazım.

Vardar Ovası eteklerinde Osmanlı yerleşkesi kuruyoruz

- Sizin İstanbul dışında da çok projeniz var. Nerelerde hangi projeleriniz devam ediyor?

Kiev’de Türk Büyükelçiliği ve bir otel projemiz var. Kazan’da da otel projemiz var. Ayrıca orada AVM ve konut projelerimiz de var. Moskova’da yeni bir iş var. Daha tam kesinleşmedi.

Üsküp’te Vardar Ovası’nda bir yaşam alanı oluşturuyoruz. Orada yerleşme projesi, çok etkileyici güzel bir yer. Vardar Ovası eteklerinde Osmanlı yerleşkesi kuruyoruz.

- Dubai’de de projeniz mi var?

Dubai’den hep uzak durmuştuk, şimdi yeni bir dönem başlıyor orada da. Şimdi orada biz de varız. Bizim projemiz farklı olacak orada. Ayrıca Tebriz’de AVM ve otel yaptık. Bodrum’da çok projemiz var, orası arka bahçemiz gibi. Eskişehir’de Polimeks’le birlikte otel projemiz var.

- İstanbul’da da var...

Newada projemiz var, iki yüksek yapı, Zeytinburnu’nda YDH projemiz var. Çarşı projesi, caddeye yayılan bir alışveriş çarşısı.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.