Boşanırken...
.
Ya da ayrılırken...
Fark etmez...
Aslında senin hakkında ne düşündüğü...
Hisleri...
O zaman mı ortaya çıkıyor acaba?
Tabii bu senin için de geçerli...
Senin ona karşı olan gerçek duyguların...
Ayrılırken ya da boşanırken hissettiklerin mi?
Turnusol kâğıdı gibi...
Pembeyken kırmızıya dönüşüyor...
Ya da kırmızıyken siyaha...
Hadi hisler bir tarafa...
Değişebilir.
Hatta değişir.
Asıl önemli olan senin değişip değişmediğin...
Onun değişip değişmediği...
Yani insanların gerçek kimliği o zaman mı ortaya çıkıyor?
Ayrılırken...
Evet kızabilirsin...
Kırılabilirsin...
Hatta yıkılabilirsin...
Asıl sen o zaman mı ortaya çıkar?
Kızgınlığın, kırgınlığın ve yıkılmışlığınla nasıl başa çıkabildiğinle mi bağlantılı?
Sen o musun?
Asıl sen...
Asıl o...
Çirkef...
Saldırgan...
İçine kapalı...
İntikamcı...
Kindar...
Soğukkanlı...
Saygılı...
Olgun...
O sırada neysen o’sundur...
Çünkü orada, o sırada numara yapamazsın.
Kendini tutamazsın.
Gerçek kimliğin senin önüne geçer.
Yani çirkefsen soğukkanlı davranamazsın. Durur durur bir yerden fire verirsin...
Olgunsan kin tutamazsın. Bunun aslında seni yapratacağını çoktan öğrenmişsindir.
O, saldırgansa saygılı davranamaz; içi durmaz.
İntikamcıysa durduramazsın, düşmez yakandan...
Hani bir söz vardır ya bir insanı üç yerde tanırsın diye...
Neydi?
Kumarda, içki masasında ve yolculukta...
Nasıl da tutar değil mi?
Bazı insanlar o durumlarda nasıl da değişir!
Şaşarsın!
O halde artık buna bir de ’ayrılırken’i de eklemek lazım.
Her türü ayrılık hem de...
Bir arkadaşınla küslüğünü de buna katabiliriz.
Ne var?
O da bir ayrılık değil mi?
Evet ayrılığın da bir raconu vardır, hem de ağır bir yükü...
Çünkü seni sana...
Seni ona...
Seni herkese anlatır.
O sırada tanırsın kendini ve onu...
Ne kadar haklı olsan, ne kadar haksızlığa uğramış olsan da yaptıklarının mazereti olmaz.
“Ama...” deyip durursun...
Ama bütün ’ama’ların boşta kalır...
“E n’apalım yani tanımak için boşanalım mı?” diyeceksiniz şimdi siz!
Fena fikir değil!
Al sana bahane!
Daha iyisi var mı?
Hem dostça olur!