Şampiy10
Magazin
Gündem

Dua etmeyi bilseydik...

Oradan kaybediyoruz zaten...

Allah’tan ne isteyeceğimizi bilmiyoruz.

Bilseydik!

Geçenlerde okumuştum; “En çok ne için dua ediyoruz?” diye bir araştırma...

Şimdi bu araştırma sonuçlarına bir göz atalım mı?

İlk sonuç şu:

“Halkımız dua etmeyi çok seviyor.”

İyi. Bunda anormal bir durum yok.

Anormal durum, ne için dua ettiğimizde...

Bakın şimdi...

Yüzde 97’lik bir kesim, Allah’ın kendisini ve ailesini herhangi bir felâketten koruması için dua ediyormuş.

Bize bir şey olmasın da, el âlemin başına ne gelirse gelsin yani...

Yüzde 83, Allah’tan kendisini sevgilisine kavuşturmasını istiyormuş.

Amma kavuşamayan varmış ha! Belli ki, dua tutmuyor. Ayrıca kavuşacan da n’olacak? Hadi ilk günler canım cicim.. Sonra? Sonrasını düşünen yok. Bari kavuşayım ama asıl ondan sonrası iyi olsun de, değil mi? Ondan kavuşamıyor bunlar zaten. Bir adım ötesi yok!

Şimdi sıkı durun; yüzde 77’lik bir kesim iyi bir eş bulup evlenmeyi istiyormuş.

Kesin bunların yüzde 80’i de kadındır ha! Kabul olsun da gör gününü... Neye dua ettiğini bilmiyor! Aslında çamaşır bulaşık yıkamaya, ev işi yapmaya ve sonunda da boynuzlanmaya dua ediyor, haberi yok!.

Peki hiç boşanmak için dua eden yok mu? Bunu sormamışlar bence!

Bir sorsalar... Ne Etiler’i... Türkiye ahlaksız çıkacak ama...

Yine yüzde 77’lik bir kesim Allah’tan doğrudan para talep ediyormuş.

Oldu! Nakit mi alırdınız? Bir de bunların mütevazı olanları vardır ya! “Çok değil, bana 500 bin yeter” diyenler... Arsızlık yapmayayım da versin hesabı... Yalaka! Sanki 15 milyon istemek ayıp, 500 bin ayıp değil! “Yok, ihtiyacım kadar” diyecek şimdi o. Hıı... İhtiyaçlar arasında masaj, Tahiti falan da var ama ...

Sınavda başarılı olmak için dua edenler yüzde 61’miş.

Bunlar da, görüşü en dar olanlar... Hadi sınavı geçtin! Sonra n’apacan? Sınavlarını geçip ortalıkta dolaşan kaç milyon işsiz var biliyor musun? Bilsen başka şey için dua ederdin zaten...

“Bizim takım şampiyon olsun” diye dua edenler de hiç az değilmiş.

Olur, sizin takım şampiyon olsun sen de eve dönerken karşı takım taraftarından dayak ye e mi? Tek sıkıntın o mu yani dana?

Daha da çarpıcı olan ise dualarının kabul edildiğine inananların oranı: Yüzde 63!

Yahu az mı?

Demek ki, tutuyor.

E, madem tutuyor, niye:

Bir Allah’ın kulu da çıkıp barış için dua etmiyor...

Bir Allah’ın kulu savaşların bitmesi için..

Bir Allah’ın kulu açlığın, hastalıkların bitmesi için dua etmiyor?

Hep bana, hep bana...

Ayıp yahu!

O ne yapsın?

Yazının devamı...

Yalanın bini bir para...

Seninki yine iyi...

“Yattıktan sonra da yalanlarını sürdürüyor” diyordu ya dünkü arkadaş...

“Ne gerek var?” diyerekten...

O da bir şey mi?

Sen yat kalk dua et. Beterin beteri var.

Her zaman derim ya, “Daha kötüsü ne?” diye...

Evet, daha kötüsü var tabii...

Ne mesela?

Tahmin edin.

Yok, öyle evliliğini saklayanlar falan değil. “Kardeş olduk” diyenler de değil.

Hangisi biliyor musunuz?

Tam o sırada yalan söyleyenler...

Komik ha!

Trajikomik...

Tamam bazıları daha tavlarken başlar ve sürdürür yalanlarını...

Ama bazıları var ki...

Adam var ya, tam o sırada yalan söylemeye başlar.

Ay salak yaa...

Yazdıkça içimden hem gülmek geliyor hem de kızıyor muyum, ne?

Size duygularımdan bahsetmek isterim!!! (deyip şiir yazmaya başlarmışım).

Nasıl mı?

Bu iş nasıl mı oluyor?

Şimdi tam sevişirken dana dramatikleşir.

Veee...

Şöyle sesler çıkamaya başlar:

“Ohhh... Bu yaptığımız doğru muuu?”

“Ahhh... Yapmamamız lazımmm...”

Sanki zorla ırzına geçiyorsun!!

Ama öyle bir yapar ki bunları, o sırada olayı biraz pekiştirir bile...

“Pekiştirmesi mi kalmış?” diyeceksiniz ama evet dramatik bir hava katar ki, kadınlar da bunu sever.

Gerçi o sırada neler olup bittiğini pek anlamaz. Yani neyin doğru olmadığını, niye, neyi yapmamaları gerektiğini falan...

E, o sırada soramaz da...

Hatta bu lafları kendisinin söylemesinin daha doğru ve uygun olacağını düşünse de olayı kesemez.

Aslında doğru olmayacak bir şey varsa, o da orada hâlâ kalmasıdır ama...

Ama zaten adam devam eder:

“Ohhh... Hata ediyoruz...”

“Hayır, hayır hayırrr...”

Fıkradaki gibi...

Hani...

Nasıldı yaa?

Sorulu falan...

Kaç çeşit orgazm vardır?

Üç.

Neler?

Optimistler nasıl orgazm olur?

Nasıl?

“Oooo... Yes, yes, yeeesss...”

Pesimistler mesela nasıl orgazm olur?

Nasıl?

“Ooo... No, no noo...”

Peki dinciler...

“Oh my God!” diye...

Peki...

Bizimki ne çeşit orgazm oluyor?

Yani bir mitoman nasıl orgazm olur?

“Oooo, it’s too good to be true...”

Taklit yapmıyorsa tabii...

Yazının devamı...

Nasıl oluyor da oluyor?

Gerçekten enteresan!

Ve gerçekten de bu tiplerden var.

Sinir!

Gıcık!

Hangi tiplerden?

Şunlardan...

* “Uzun zamandır cevabını aradığım bir konu var; ben çevremdeki erkek arkadaşlarıma çok sordum ama onlardan aldığım yanıt hep aynıydı ’ben böyle bir şey yapmadım’...

Konu şu; bir ortamda biriyle tanışıyorsun, sen ondan o da senden hoşlanıyor. Bütün gece boyunca seni yatağa atabilmenin her türlü versiyonunu deniyor. Bir sürü yalan sıralıyor...

Buraya kadar her şey normal çünkü amacı seninle yatmak...

Ve o gece gidip onunla sevişiyorsun. Zaten senin de ondan bir beklentin yok.

(Nasıl erkekler sevilecek kadını ve yatılacak kadını ayırıyorlarsa emin olun kadınlar da aynısını yapıyor)...

Benim bir türlü algılamadığım taraf ise, gece onunla birlikteyken de yalan söylemeye devam ediyor. Amacına ulaşmışsın yalanlarını sürdürmeye ne gerek var?

Örneğin yalanlar şöyle devam ediyor; ‘Ben senden vazgeçmem’, ‘Seni hep arıyacağım’, ‘Seni özleyeceğim’ vb... Daha yazamadığım bir sürü yalan..

Yani onunla ilgili herhangi bir beklentin yokken seni beklenti içerisine sokuyor... Sonra sabah herkes evine dönüyor, adam seni birkaç gün arıyor, sen de kendi kendine ’Acaba bununla bir şeyler olabilir mi?’diye düşünmeye başlıyorsun!!!!!!!!

Tam umutlanırken adam birden yok oluyor...

Gerçekten bunu neden yaptıklarını çok ama çok merak ediyorum...

Neticede sen tek gecelik bir şey için onunla birlikte oluyorsun... Ben bunun cevabını bulamadım...”



Buyurun buradan yakın.

Çok haklı...

“Niye bunu yapıyorsun?” değil mi?

Senden bunu isteyen mi var?

Eveeet, şöyle bir düşünelim; niye, niye?

Ya bunun öyle çok fazla nedeni yok aslında...

Hatta tek sebebi var:

“Bir daha beraber olmak için...”

Başka ne olacak ki?

Her zaman açık kapı bırakmak için...

Onlara göre kadın milleti aptaldır. Bir kere veren (kalbini) kadın hep verir.

Bir çiçek alırsın, bir yemeğe götürürsün, o gece yine yatar.

Böyle düşünürler yani...

E, zaten iş bittikten sonra “Sana yalan söyledim, ne özlemesi kızım, yer, içer, ..er, giderim” diyecek hali yok!

Yarın yine işim düşer diye...

Bu kadar basit.

Ha, olaydan sonraki birkaç gün niye arar?

Biraz utanır.

İnanmayacaksınız ama evet, utanır.

Çok hararetli söylediyse özlerim falan diye hemen kesemez.

Ha, sonra niye keser?

Şimdi birkaç gün aradı ya, sen de kale almaya başladın ya, tırsar bu.

Hele sen, “evet” yerine “evet canım” demeye başladıysan ki dersin, hemen kulakları dikilir bunların.

O “canım” kelimesi onlarda birden kaçma isteği uyandırır.

Ve olay mahallini terk eder.

Amaaan....

Gittirsin gitsin.

Dana!

Yazının devamı...

Dostça ayrılalım...

Danaların boşandıktan sonra neler yaptığını yazdım ya, bunların bir de tam o sıradaki hareketleri vardır.

O değil!

“Tam o sırada” diye bir eylem olsaydı boşanmazlardı zaten...

Yalan mı?

Bunların boşanırkenki davranışlarından söz ediyorum...

Hepsi bir olmaz tabii...

Adamına göre değişir.

Değişir de, yine de birkaç gruba ayırabiliriz.

Tabii biz kavgalı ve özel durumları olan boşanmalardan bahsetmiyoruz.

Bizimki, dostça ayrılıklar!!!

Mesela cimriler vardır. Cimri de değil, onlara paracı demek daha doğru belki de...

Yok, paracı da değil, madde bağımlısı...

Yani bunlar şöyle olurlar.

Boşanılmaya karar verilmiş ya, kendi acısı ne olursa olsun evdeki eşyalara takarlar...

Halıya mesela...

Kıyamaz.

Kadına bırakmaz istemez.

Direkt isteyemez de...

E n’apacak?

Tek çaresi var; halıya anlam yükleyecek!

“Bende anısı fazla” gibilerinden.

Anı manı hikâye, halıya taktı ya...

Bir de entelektüel adamların ayrılıkları vardır. Solcuları da aynı gruba koyabiliriz.

Onlar “Sen ölünceye kadar benim kadınımsın. Bunu unutma! Ne zaman ihtiyacın olursa yanındayım” falan derler.

Bunun meali, “arada bir yatabiliriz”dir.

Hatta, “arada bir yatalım”dır.

Hayır, her dostça ayrılan solcu ex’iyle yatmak istemez tabii...

Ayrıntı nerede?

“Benim kadınımsın” diyor ya, orada...

Dostumsun, arkadaşımsın falan demiyor adam. Direkt “kadınımsın” diyor.

“Nereden senin kadınınım kılkuyruk” diyeceksin ama...

Ama denmiyor işte o sırada...

“Sağol, sen de yaa..” falan diyorsun. Ta ki dana başkasına âşık olana dek...

Kapitalistler daha farklıdır.

Bunlar ayrıldılar değil mi? Hemen kendilerini bara, meyhaneye atarlar. Önüne gelen yazarlar...

Ama mesela bir gün yine barda içerken aklına birden eski karısı gelir.

Ama nasıl gelir?

Şu cümleyle:

“Ulan buna da birileri yazıyorsa!”

Panik olur.

“Lan ikisini de...” diye...

Hemen birini arar, eski eşiyle yakın birini...

Ne bileyim, yeğenini falan:

- Yengen nerede lan?

- Ne yengesi abi?

- Kaç tane yengen var lan?

- Nermin Abla mı abi?

- Hı, nerede şimdi?

- Ne biliim abi.

- Bileceksin. Bundan sonra her akşam arayacam seni, rapor vereceksin, anladın mı?

- Niye abi? Boşanmadınız mı siz?

- Başlatma lan boşanmadan falan. Ne diyorsam onu yap!

- Tamam abi. İçkili misin sen?

- İçkiliyim, kimi ne yaptığımı bilmiyorum, uzatma da sıra sana gelmesin!

- .....!!!

Ben yapayım, o yapmasın ister yani...

O orada, seni beklesin.

Hııı...

Oldu.

Yine de ne biliyor musunuz?

Boşanırken ne yaparlarsa yapsınlar...

En iyi koca, eski kocadır...

Heh heh hee...

Yazının devamı...

Boşanmış dana hareketleri

Aynen öyle olur işte...

Boşanmış dana!

Dizginlerinden boşanmış dana gibi...

Şuursuz; nereye, niye gittiğini bilmeden...

Dananın dizgini mi olur?

Oluversin...

Ya aslında bir zamanlar böyle bir şey yazmıştım sanırım ama istek çok fazla...

Yeni boşanmış kadını yazdım ya dün, bugün de boşanmış erkek yaz diyorlar...

Emriniz olur!

Hem bilgilerimizi tazelemiş oluruz...

Öncelikle şunu kabul etmemizde yarar var; boşanmış erkek artık eskisi gibi değildir.

Hatta bambaşka biridir...

Evlenmeden önceki gibi de değildir.

Karakteri (varsa tabii!!!) dış görünüşü...

Kendi bile kendisini tanıyamaz.

Yeniden oluşur...

Yeni huylar edinir.

Artık içinde kalanlar mıdır nedir, bilemem...

Şey gibi, şimdi bu evliyken biriktirmiştir.

Neyi?

Ne bileyim, bir filmden ya da tanıdığı bir adamın hareketlerinden alıntılar yapar. Yani zamanında yapmıştır, onlar ortaya çıkar.

Mesela o güne kadar hiç ilgilenmese bile boşandıktan sonra maça gitmeye başlar. Dedim ya artık eskisi gibi değildir diye...

Ama gel gör ki uzuun bir süre yatakta kendi tarafında yatmaya da devam eder.

Yani “Ohh... Bütün yatak benim, şöyle serilerek yatayım” demez.

Yine kendi tarafına sığışır.

Boşanan dananın ilk işi gardırobunu değiştirmektir.

Karısının aldığı gömlekleri, onun “Sana çok yakışıyor” dediği ceketleri giymezler.

Ama...

Çoğunlukla zevksiz oldukları için de çok kötü kıyafetler alırlar.

Evet zevksizdirler.

Zevk oluşmamıştır ki onlarda...

Hep baskı altındadır çünkü. Yani yüzde 90’ı kötü giyinir.

Onlar kadınlar gibi boşandıktan sonra en yakın arkadaşlarına sığınıp, ağlayıp sızlayıp deşarj olmazlar ama haklarını yemeyelim, onlar da en az kadınlar kadar etkilenirler.

Sadece bunu göstermezler.

E tabii önüne gelene saldırırlar.

Boşanmış erkek, zincirinden boşanmış hayvan gibidir.

Erkek hayvanı...

Yok yok; dana hayvanı...

Ama bir taraftan da özgüven sorunu yaşarlar.

Yine de, yeni boşanmış erkekle birlikte olmak, buzda yürümek gibidir.

Tehlikeli, riskli... Ama zevkli...

Eğer seviyeli bir ilişki peşindeyseniz aradan en az 3-4 yıl geçmesini beklemek lazım. Bekârlığın rahatlığından ancak o zaman sıkılmaya başlar.

Ama adam yani dana, “Geçen yıl boşandım” falan diyorsa arkana bakmadan oradan uzaklaşacaksın...

Şimdi bir de bunlar, herkesten kaçarlar.

Yani boşanan kadın eski kocasının arkadaşlarına hatta ailesine gayet sıcak yaklaşabilir. Bir tavrı yoktur.

Ama dana bunu yapmaz.

Siler.

Eski eşinin arkadaşlarını falan bir yerde görse, görmezden gelir.

Hatta içinden de “kaltak” der, hatta şimdi burada yazamayacağım küfürleri geçirir.

Eski karısına ne kadar kızıyorsa onun arkadaşlarına da o kadar kızar.

Niyeyse?

Tuhaftır yani...

Tuhaf!

Yazının devamı...

Öyle olmaz, böyle olur...

Boşanmış kadın hareketleri nasıl olur?

Yani ne yaparlar?

Yok yok, yani neresinden anlaşılır?

Şeyinden...

Neyinden?

Etinden, sütünden...

Heh heh hee...

Cıvıtmayın hemen!

Anlatacağım...

Dün Hürriyet’te okudum da, “Boşanma Endüstrisi” diye bir haber vardı; boşananların hangi sektörleri canlandırdığını işlemişler.

Dolayısıyla da boşananların ne yaptıkları da ortaya çıkıyor.

Zayıflıama, cilt bakımı, turlar, kuaför falan...

Kusura bakmasılar ama doğrusu biraz klasik buldum. Daha ince ayrıntılar beklerdim...

Bir kere kadın boşanmadan önce başlar saçı başıyla oynamaya...

Boşandıktan sonra kıçı başı oynamaya başlar...

Heh hee...

Kötü anlamda değil ha!

Gelelim detaylara...

Boşanan kadının ilk ataklarından biri çarşaflarıdır.

Evet.

Hemen gider kendine leopar desenli çarşaf takımı alır.

Çarşaf açılımı...

Gören de daha önce o çarşafı olmadığı için sevişmediğini sanır. Sanki puzzle’ın eksik parçası tamamlanmıştır.

Ha, tabii bir de iç çamaşırları...

Hemen kendine şöyle renkli bir takım alır.

Dantelli falan...

Mürdüm rengi...

Niye mürdüm?

Bilmiyorum.

Evliyken niye almaz?

Onu da bilmiyorum...

Belki onu, o mürdümün güzelliğini anlayacak kimse yok diyedir...

Bir de ne var bliyor musunuz? Şimdi gidip mürdüm iç çamaşırı takımı alsa dana öyle duyarsız davranır ki, “Ne o? Nereden çıktı şimdi bu? Göbeğinle takas yapsaydın...” diye dalga bile geçer aklınca...

Boşanmış kadının bir de pembe tutkusu vardır.

Hatta fuşya...

Bu renk kendisini geceliklerde ve kıyafetlerde gösterir.

Dikkat ettiyseniz şimdiye kadarki detaylar hep seks efektli...

E ama kadın da haklı...

Kimbilir ne zamandır kendi kıymetini hissetmemiştir...

Ama artık her şeye baştan başlayacağına göre...

Baştan başlar gerçekten de...

Ama...

Yeni boşanan kadın ilk çıktığı erkekle evleneceğini umar.

O kadar âşık olacak ki buna...

O kaddar yani...

Hatta bir de değil, çevresinde bir sürü erkek olacak da, o seçecek!

Olur gerçekten de...

Olur da...

Yeni boşanan kadının, üçüncüden sonra yavaş yavaş ayakları yere basmaya başlar.

Anlar yani...

Yani!!

Boşanmış kadını bir de markette görmelisiniz.

Pesto sosun, yabancı peynirler reyonunun, yine yabancı şarapların (Şili veya Avustralya) yanında, bir de somon füme raflarının önünde...

Onlar vardır...

Sepetine bak, kadını anla...

Alıveriş sepetine!

Ha, bir de kitapçılarda...

Kitap ve CD alırlar...

Kitapçıda herkes onları alır diyeceksiniz...

Ben de salaktım çünkü!

Tabii ama onların aldığı kitap ve CD’ler farklıdır.

Cinstir yani...

Fado’ya falan meraklıdırlar... Biraz da nostaljiye... Bıraktığı yerden başladığından mı, ne?

Br de oradaki duruşları...

Kitaba, CD’ye baktıklarından çok etrafa bakarlar...

Baksınlar...

Amaaannn...

Baksınlar tabii...

Not: Hastalığım boyunca arayan, mail, mesaj atarak bana moral veren herkese çok teşekkürler...

Yazının devamı...

Yeşil çay içen kadın ve seks

Şimdi ne alakası var diyeceksiniz? Belki de aklınıza, “ne o? Yeşil çay sekse iyi mi geliyormuş?” gibi bir şey de gelmiştir...

Hiç alakası yok.

Geçenlerde bir haber okumuştum, daha doğrusu bir araştırma;

“Şarap kadının cinsel arzusunu artırıyor” diye...

Eee?

Ne var bunda? diyeceksiniz....

Ben de önce öyle düşündüm.

Ama yine de araştırmayı okumaya devam ettim.

Araştırmalar, kırmızı şarabın kadınlarda vücudun anahtar alanlarına kan akışını artırdığını söylüyor.

Anahtar alan!

Hadi bakalım, alın size yeni bir laf!

Nasıl?

Bilmem.

Cümle içinde kullanalım bakalım nasıl olacak?

- Anahtar alanlarım hazır değil, bu gece seninle olamam.

- Ne lan? Nereden çıktı bu anahtar meselesi? Bir de anahtar mı verecez yani? Hadi kızım, bana eyvallah, anahtar verenlerin çok olsun...

- İiii...

Ya da şaraplar içilmiş havaya girilmiş, tam o sırada mesela:

- Anahtar alanlarım çok açık aşkım!!

- Anahtar derken?

- Anahtar alanlarım diyorum yaa...

- Ha! Tamam o zaman. Ben değil di mi?

Peki uzatmayalım, konumuza dönelim.

Şimdi bu araştırmayı yapanlar önce katılımcıların cinsel hayatını incelemişler ve onları 3 farklı gruba ayırmışlar.

* Yeşil çay içenler...

* Alkolü fazla tüketenler...

* Kırmızı şarap içenler...

İşte ben de tam burada koptum.

Yeşil çay içen kadın ve seks!

Daha açık yazayım:

Yeşil çay içen iyi seks yapar mı?

Yani bu tam da şey gibi değil mi? Çellist bir kadının,

“Hayırlısıyla evleneceğiz” demesi gibi...

Olmaz yani.

Bunun için araştırma bile yapılmaz.

Hani araştırmayı içkiler arasında yapsalar, anlayacağım...

Ama yeşil çay...

Yok canım...

Elinde yeşil çay olan bir kadının aklından erkek geçebilir mi?

Ha babası, abisi, halasının oğlu haricinde...

Cinsel arzu duyabilirler mi?

Hayır.

Onlar daha çok şefkat duyulacak kadınlar olabilirler...

Hoş onları kandırması da kolay olur, hemen yatarlar ama...

Neyse, bu 3 gruba seks hayatıyla ilgili sorular sorulmuş ve libidoları ölçülmüş.

Araştırmanın sonucunda günde iki bardak kırmızı şarap içen kadınların oluşturduğu grubun, diğer iki gruba göre cinsel arzularının daha yüksek olduğu görülmüş.

Günde iki bardak şarap içen kadınların cinsel isteklerinin yüzde 27,3 olduğu gözlenirken, günde bir bardak içenlerin yüzde 25,9, içmeyenlerin ise yüzde 24,4 olduğu ortaya çıkmış.

Bir dahaki sefere size bu üç kadının o anda ne yaptıklarını yazayım mı?

Yani bir, iki ve üç bardaktan sonraki hallerini...

Bilmiyorum, düşünmem lazım.


Yazının devamı...

Benden önce olabilir ama sonra...

Söz verdik, yazacağız artık.

Mrs. Smith’e...

Kimdi o?

Hani dünkü kadın...

Bir dananın 5 sevgilisinden biri...

Üstelik bunu da biliyor...

Kendisi de evli bu arada...

Ama bunun önemi var mı?

Onu ayrıca tartışırız...

Bugün üzerinde durduğumuz konu, bir dananın 5 sevgilisinden biri olmak...

Hem de bunu bile bile...

Kaçıncısı peki?

Ne fark eder ki?

Sahi, bir dana için böyle bir önem sıralaması var mıdır acaba?

Vardır bence...

Hayır, vazgeçtim; yoktur...

Önem sıralaması onun ruh haline göre değişir.

Oynaktır...

Tıpkı kendisi gibi...

Yani o gün canı ne istiyorsa...

Canı istemekten kastım tamamen cinsel...

Yani o gün hard seks mi istiyor, daha mı yumuşak bir şeyler olsun istiyor ya da ne bileyim, fazla uzun sürmesin, işi biter bitmez de rahatça eve gelip televizyonun karşısına geçsin mi istiyor?

Ona göre her gün önem sıralaması değişir.

Ha, tabii bir de müsaitlik durumu var.

Bazen isteklerinden taviz vermek zorunda kalabilir...

O zaman da kimi bulabiliyorsa artık...

Neyse biz konumuza dönelim...

Mrs. Smith nasıl kurtulacağını soruyor...

Danadan değil ha!

Rakiplerinden özellikle de birisinden nasıl kurtulacağını...

Şimdi ona ne kadar “sen asıl danadan kurtul!” desek boş...

Zaten onun sorusu ve sorunu bu değil anlaşılan...

Ne acayip değil mi?

Ne?

Anlatayım...

Şimdi dananın 5 sevgilisi var değil mi.

Ama Mrs. Smith içlerinden birine takmış kafayı...

Neden sadece ona takılmış?

İşin sırrı sıralamada...

Bu dananın hayatına giriş sıralaması...

Büyük bir olasılıkla hatta yüzde 90, ondan sonra başlamıştır.

Yani o geldiğinde diğer üçü zaten vardır; Mrs. Smith dördüncüdür. Onları kabullenerek bu işe girmiştir. Kimbilir belki de o üçünü eleyebileceği özgüveni veya hayaliyle...

Ama o...

Kendisinden sonra gelmiş!

İşte sorun burada...

Kendisinden başka biri olabilir ama kendisinden sonra hayır....

Buna dayanamaz...

Ne demekse?

Evet saçma ama öyle işte!

Bakın bütün üçlü ilişkilere...

Evlilerinkine mesela...

Sevgili karısını/kocasını kabullenir de üçüncüye katlanamaz.

Saçma!

Gerçekten saçma!

Gelelim Mrs. Smith’in sorusunun cevabına...

5. kadından nasıl kurutulurum sorusunun...

Ne yapacağını bilemem ama bildiğim, hatta emin olduğum başka bir şey var, onu söyleyeyim:

O gitse başkası gelir.

Gelecektir.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.