Şampiy10
Magazin
Gündem

Çekip gitmiş!

Aferin sana.

Otur, 10.

Hani tam “o sırada” telefonu çalan dana, hem konuşup hem de arkasından “hevesim kaçtı, yapmayacağım” demişti ya...

Heves derken?

Heh heh hee...

Ne hevesmiş ama!!!

Hevescik!

Ben de, kızıp “Kapının önüne koysaydın danayı” demiştim. (Gerçi kız dananın evindeymiş ama olsun...)

Bakın o ne yapmış?

- “Dilek Hanım valla bakmaktan başka bir şey yapamadım o an, hani kalakalırsınız ya, yapacak hiçbir şey yoktur, ne deseniz kâr etmez:) İşte tam öyle bir andı.

Yarım saat sonra kendime geldim, bir taksi çağırdım, balık baştan kokar dedim:) Ha bu arada bunu da ona söylemeye gerek duymadım, görüşürüz bir ara dedim..

Şimdi mi? O kadar meşgulüm ki, fırsat yok ki buluşalım:))”

İşte bu yüzden benden 10 aldı.

Peki başkalarından?

Yorumculardan?



- “Dananın amacı işi bitirip yeni ufuklara yelken açmaktır. Çok iyi bir limanda ancak demirler.”

Ne o? Danalıktan tekneliğe terfi etmişsin! Hayırdır? Bak çok açılma, danalar yüzme bilmez.

- “Dilek hncım açık açık yazıyorum, daha da açığı olmaz sanırım. Çok affedersiniz hayvan gibi yaklaşırsanız olaya sevişince her şey biter! Hayvanlar öyledir. Ama insanca ise olay bambaşka bir boyuta geçer. Bitmeyi bırakın her şey eflâtuni bir renge bürünür. Adı da budur, tadı da, rengi de...”

Sen de öyle bir anlatıyorsun ki, insanın sevişesi geliyor... Tadı da rengi de diye... Ama bu iş insanca nasıl olur asıl onu açıkça anlatsan...

- “İyi de dananın evinden kimin kimi kapıya koyacağını anlayamadım...=))”

Marifet danayı kendi evinden kovmakta tabii ama... Bir dahaki sefere artık!

- “Acaba bu olay bir zamanlar sizin başınızdan geçmiş olabilir mi?”

Dur bi düşüneyim... Hımmm... Geçse bile, ben telefonu açan taraf olabilir miyim acaba? Karar senin.

- “Liseli âşıklar gibi platonik takılmakla sevgi yaşanmaz. Zira sevgi paylaştıkça, yaşandıkça güzeldir. Yaşamanın da en tarifsiz hazzı sevişmekten geçer. Bir bedende iki kalbi taşımak bir vücut olmak gibi.”

Cümlenin devamını ben yazayım mı? Aldatmak nedir ki? Önemli olan insanın kendini kendi bedenini aldatmamasıdır. Hem zaten karımla artık kardeş olduk! Evet onu seviyorum ama....

- “Dur daha yeniyiz hemen yatmaya dönmesin diyen kadının mantığı neyse ilk sevişmede 40 yıllık evliymiş gibi davranan erkeğin mantığı aynı... Bence.”

Süpersin.

Hadi “Dur daha yeniyiz” kadınını inceleyelim.

Yazının devamı...

Açar mısınız?

Açarım tabii...

Ne demek!

Yeter ki siz isteyin!

Dün, “Sevişmenin öteki hali” diye yazmıştım ya, “Nedir yani?” diyenler var...

“Sevişmenin insan hali” falan, “ne diyon sen?” diyenler...

“Açar mısınız?” diyorlar...

Konuyu!

Dedim ya, açarım...

Ama konuyla ilgili hoş bir mail var. Önce ona bakalım mı?

- “Yaklaşık 10 gündür bir erkek arkadaşım var. Gayet hoş takılıyoruz, gülüyoruz vs.. Geçenlerde ona gittim, öpüşme, koklaşma benzeri durumlar... Dedim ki, ‘Dur, ya daha çok yeniyiz, sırf yatmaya dönmesin biraz daha takılalım’ Neyse bu tamam falan dedi atlattık o günü. 3 gün sonra gece onlarda kaldım.

Tabii her şey oldu. Pazar günü kahvaltı, öpücükler falan bizimki bildiğiniz bir dana oldu bir anda!!

Hayatım bir çay koy da içelim, çok yorgunum azıcık uyuyalım, pastırmalı pideden ne olacak bugün tatil günümüz... Sanki 20 yıldır evliyiz, emeklilik günlerimiz..

Neyse sustum, zorlama dedim, akşama doğru biz tam ortasındayız telefonu çaldı.

Cırlak bir abla ‘Canııımmm, bil bakalım ben kimim’ diyor, bu arada canım dediği adam üstümde yani durumu anlatamam! Bizimkisi danalıkla yetinmeyip öküz olmaya karar verdiğinden, ‘Ya tanıyamadım’ gibi korkunç gevşek tonda cümleler kuruyor!

Ben de gözlerinin içine bakıyorum. Telefondakini tanıyor sonradan... Bu arada 2-3 dakika konuşuyor. Ben de mal gibi bakıyorum suratına en REELİNDENNN!! Sonra ben neden surat asıyormuşum, ne gerek varmış, bak hevesi kaçmış, yapamıyacakmış, ben de dedim aman ne olur yap!!

Gerçekten beyefendi haklı; 1 kere, 2 kere fark etmiyor, ister aynı gün, ister 10. gün ister 3. ay sonra seviş, reel hayata giriyorsunuz direkt!”



Eveeet...

Bu mudur?

Sevişince her şey biter mi?

Ne acayip değil mi, bir zamanlar her şey sevişince başlardı...

Şimdi bitiyor...

O halde, hadi bulun bakalım...

Kim nerede yanlış yapıyor?

Yoksa insan gibi sevişmesini mi bilmiyoruz?

Sevişmenin öteki halini...

Ya ben var ya, güzel güzel bunu anlatacaktım ama şu adama takıldım...

Sevişirken telefonu aç, konuş, sonra da hevesim kaçtı de!

Yapamayacakmış!

Dana!

Dananın önde gideni...

Hadi o dana, sen ne diye hâlâ reelinden falan bakıyorsun?

Eminim çok etkilenmiştir!

Topla pılısını pırtısını kapının önüne koy!

Ben de oturmuşum sevişmenin öteki hali falan, filan...

Ohoo...

Yazının devamı...

Sevişmenin öteki yüzü

Sevişme insanlık hali midir yoksa hayvanlık hali mi?

Bu sorunun cevabı basit.

Doğamızda çiftleşmek, üremek varsa, kolaylıkla “insanlık halidir” diyebiliriz.

Ama ben başka bir durumu işaret etmek istiyorum.

O halde soruyu düzeltiyorum:

Sevişmenin insan hali ve hayvan hali var mıdır?

Hayvan halinden kastım tutkulu sevişmeler değil ama...

Belki, belki hoyratça olanlar...

Hayır, ikisi aynı şey değil; tutku kendini ille de hoyratça göstermek zorunda değil ki...

Değil tabii...

İlkel hali olabilir ama insan hali değil!

O halde, “sevişmenin insan hali” diye bir durum var demektir.

Sevişmenin öteki yüzü...

Sıkı durun, şimdi biraz daha ileri gideceğim...

Hem de herkesin bütün duygularını, bütün eksiklerini ve fazlalarını bulduğu ilk yatakta aradığı şu dönemde...

Hem de hoyratça ve fütursuzca yaşarken...

İnadına...

Diyorum ki:

“Sevişmek iyi bir şey mi?”

Ben tam da bunları düşünmeye başlamışken bir mail geldi.

Hem de bir erkekten...

“Vay be!” dedim.

“Demek ki bu sadece kızsal bir duygu değilmiş!”

Bakın ne diyor?

“Her şeyi aklımda yaşamayı seviyorum, onu da... Seviştiğim an her şey bitiyor, o andan nefret ediyorum, bütün büyü bozuluyor ve her ikimizin de etten kemikten olduğu ortaya çıkıyor. Düşünebiliyor musun, sevişirken pozisyon değiştirmek istiyorsun. Bu çok iğrenç ve çok maddesel. Bencilce bir hazzı artırma güdüsü! Sevgi nerede, 18 numarada! Seviştiğin bir kadınla sadece yatakta seviştiğini hayal edersin o da farklı pozisyonlarda, çok alçaltıcı. Oysa flört ederken akşam birlikte olacağınız yemek bile düşünürken seni heyecandan delirtir. Onu özlersin, sohbetini, gülüşünü, dalgın bakışlarını. Ona şiirler yazarsın, karışık CD’ler hazırlarsın, dinlerken seni düşünsün diye. Sonra evinin önünden küçük bir öpücükle ayrılırsın. Sen yol boyunca onu, o yatana kadar seni düşünür. Asla gerçek hayatın içinde değilken ve onu konuşmazken birden bir taraf sevişmeye karar verir ve puff, artık her şey gerçektir. Artık günlük olaylar ve insanlar konuşulmaya başlanır, hediyelerin yerini ihtiyaçlar alır ve arada sevişilir, sırf dürtülerle...”

İyi de...

Bundan, “İnsan sevdiğini böyle sever(!) mi?” diye bir sonuç çıkarmayacağız tabii ki...

Bence ne biliyor musunuz?

Neyi düşünmeliyiz?

Sevişmenin öteki halini...

Yazının devamı...

Hem entelektüel hem de güzel kadınlar...

“Entelektüel kadınlar sıkıcı ve çirkindir” demiş ya...

Yani tam bu kelimelerle değil ama özetle bunu demek istemiş.

Hülya Avşar demiş.

Biliyorum, polemik olsun diye söylemiştir ama olsun, ben de zaten ne zamandır bunu yazmak istiyordum...

“Bir kadın hem entelektüel hem de güzel olur mu?..”

Olmaz mı?

Üstelik bir değil kaç kadın...

İşte bir çırpıda aklıma gelenler...

Nuray Mert mesela...

Ne hoş bir kadın...

Üstelik de sıfıra yakın makyajla...

Bakışı, oturuşu, saçını atışı, gülüşü...

Karşı çıkışları... Alaya alışları...

Dobra hali... Ve o ses tonu...

Katıl katılma, bütün entelektüel birikimini ve fikirlerini tatlı tatlı anlatışı...

Bana sorarsanız Türkiye’nin en seksi kadınları sıralamasında ilk 5’e girer. Hatta ilk 3’e...

Hani Hülya Avşar mı, Nuray Mert mi olmak istersin diye sorsalar...

Ah bir sorsalar...

Deniz Ülke Arıboğan...

Hadi bakalım...

Ergenekon gibi sıkıcı bir konuda fikri saldıraya uğradığında, “üzerinize afiyet öğle yemeğine yaklaşık 20 kişilik misafirim vardı ve lüfer pişirdim. Akşam da maç izlemek üzere arkadaşlarla evde tribün oluşturduk, bir fasıl da akşam yemeği yaptım. Bu arada hiç tanımadığım bir adamın bana o soruları dolaylı yoldan aktarması hangi arada, nasıl söz konusu oldu ben de bilemiyorum. Karidesleri kaynatırken mi, sarımsaklarken mi? Hangi arada oldu yahu bu iş? El insaf! arkadaşlar. Bana kendi yazımı yazdırtacak adam daha anasından doğmadı” diyebilecek kadar da eğlenceli...

Zeki. Özgüvenli. Ve güzel.

Ha üstelik giyim tarzı, makyajı falan da popüler kıstaslarda...

Hani Hülya Avşar mı, Arıboğan mı olmak istersin diye sorsalar... Bana ne soracaklar ki, Hülya Hanım’a sorsalar...

Nilüfer Göle mesela....

Bir kadın bu kadar mı tarz, bu kadar mı hoş olur?

Aynı anda hem ciddi hem sevimli...

Üstelik gayet kadınsı...

Peki Nilüfer Göle mi olmak istersin, Hülya Avşar mı?

Yetmedi mi?

Elif Şafak diyelim o zaman....

Aşk’ın kitabını yazmış, daha ne olsun?

Peki güzel mi?

Güzel.

Hoş mu?

Hoş.

Eğlenceli mi?

Evet.

Eee?

Elif Şafak mı olmak istersin, Hülya Avşar mı?

Daha çook isim var da, yerim dar.

Şimdi soruyu bir kez daha soruyorum

“Entel kadın sıkıcı mıdır?”

Evet.

Ona ulaşamayanlar için, evet.

Tıpkı entel bir kadının dantel bir kadından sıkıldığı kadar!

Ha, unutmadan bir de şu var tabii...

Çok klişe ama doğru;

Güzel kadın vardır boş konuşur çirkinleşir...

Çirkin kadın vardır hoş konuşur, güzelleşir...

Yazının devamı...

Bir kadın bunu niye yapar?

Neyi, niye yapar?

Söyleyeyim...

Konumuz da bu zaten:

“Kadınlar neden seks yapar?”

Güzel bir soru...

Hani röportajlarda derler ya, “Hımm... Bana bu soruyu yönelttiğiniz için teşekkür ederim” diye...

Bir de, “Hımmm... Dersinizi iyi çalışmışsınız” vardır!

Saçma sapan konuşmalar işte!

Evet, bu güzel bir soru da...

Sorunun cevabı var da...

Ama ona geçmeden önce, aklıma başka bir nokta takıldı, onu çözmem lazım.

Ne biliyor musunuz?

Şimdi böyle bir soruyu kim ve niye sorar?

Bunu soran erkek midir, kadın mıdır?

Bence erkektir.

Ha, bu arada sorunun sahibi ben değilim. Amerikan The New Yorker Dergisi sormuş.

Evet evet, erkektir...

Ama ben hâlâ meraktayım; bir insan durup dururken niye böyle bir soru sorar ki?

Bütün fantezilerini gerçekleştirdiği br gecenin ardından mesela...

“Hakkaten ya, bu kadınlar niye bizimle seks yapıyorlar ki?” sorusu akla gelebilir...

Artık aklı nasıl fesatsa!

Empati yapınca da aklı almıyor tabii...

“Benim bu yaptıklarım da ayıp artık! Ulan ne terbiyesiz adamım ben!” noktası vardır bunların, işte o zamanlarda mesela...

Aslında çok da haksız sayılmazlar.

Gerçekten de...

“Kadınlar neden seks yapar ki?”

Bir kadın uzun bir süre bu soruyu kendi kendine sormaz.

Aklına bile gelmez.

Hatta tam o sıralarda cümle içinde “seks” kelimesi geçince kıkır kıkır gülmeye başlar. “Aaa, ne ayıp!” efektiyle...

Ha, bu soru aklına gelmeye başladığı an...

Ki bu soru durup dururken aklına gelmez; mutlaka aklına getiren bir dana vardır, işte o an sonun başlangıcıdır.

Kadının miladı gibi...

S.Ö. ve S.S.

Seksten önce ve seksten sonra...

SS kötü çağrışımlar yapsa da, bunlar çok da haksız çağrışımlar değildir.

SS kadının biraz faşistleştiği doğrudur.

Hadi biz buna radikal diyelim.

Ben biliyorum faşist kadın cümlesi bile danaları tahrik eder. Hepsinin kafasında o kadınla bi yatsa faşistliği maşistliği kalmaz iddiası ya da fantesizi vardır.

Radikal deyince korkarlar.

Zira feminizmi hatırlatır. Hiiiç hazzetmezler ya!

Laf yine nereye geldi, ne diyorduk ki biz?

Ha, “Kadınlar niye sevişir?”

Bir kadının aklına bu soru geldikten sonra, hem de çok kısa bir sonra hayatı da değişmeye başlar.

Ama sorunun şekli değişir; genelden özele geçer:

“Şimdi ben bununla niye yatayım ki?” olur.

İşte bir kadın böyle böyle yatmamaya başlar.

Sahi, “şimdi niye yatsın ki?”

Bir dakika...

Hemen müdahale etmeliyim.

Biliyorum şimdi sosyoloji ve psikoloji seviyeleri kendi deneyimlerinden ibaret olan danalar diyecekler ki,

“Doğru düzgün biriyle yatarlarsa, hiç de vazgeçmezler.”

Hayıır...

Hayır işte!

Yine yanıldınız!

Tam tersi!

Bu soruyu sadece iyi sevişen kadınlar sorar.

Diğerleri tavlada yenilen danalara benzer.

Yazının devamı...

Bir dananın depresif hali...

Şimdi bir dana düşünün ki...

MSN’de kişisel iletisinde şu yazıyor:

“Old soldiers never die they just fade away”

Haydaa....

Daha iki gün önce kendini Che, Castro falan sanırken...

Bu danaya ne olmuştur?

Ne olmuştur da böyle gurur takılmaktadır?

Biliyorsunuz gurur fakirlerin ve loser’ların duygusuymuş.

O halde bu dana neyi kaybetmiştir?

Nerede kaybolmuştur?

Çok fazla ihtimal yok aslında...

Ya terk edilmiştir...

Ya birkaç kez üst üste tık sorunu yaşamıştır.

Ya da kadınlar üzerinde eskisi kadar etkili olmadığını hissetmeye başlamıştır.

Terk edilmişse, fazla uzun sürmez; yata yata acısını hafifletir.

Tık sorunu yaşıyorsa kısa bir süre sonra hırçınlaşmaya başlar.

Ama sorun sonuncusu ise...

Cazibesini kaybetmeye başladığını hissediyorsa...

Onların jargonuyla, “Tamam eskisi gibi yapamıyom ama daha ölmedim!” sendromuysa...

Öyle ya da böyle en enteli bile depresyona girince işte bu kadar arbeskleşebiir.

Üstelik de bunun farkında değildir.

Arabeskleştiğinin...

Yoksa bir terslik olduğunun farkındadır.

Hatta biraz entel biraz da akıllıysa sorunun temeline de inmiştir.

Ama suç kendisinde değildir ki!

Doğru düzgün kadın kalmamıştır!

Olsa seviyeli bir ilişkiyi o da istemektedir artık! (Baktı ki işler kötü gidiyor! Yoksa ne işi var seviyeyle falan!)

Ve bir hesap yapar.

Mesela der ki:

“Yok abi! İstediğim gibi kadın yok! Nasıl olsun ki?”

İşte bu “nasıl olsun ki?” nin hesabını yapar.

İstediği kadına, istemediği kriterleri eleyerek ulaşmaya çalışır.

Sonra da ona ulaşma ihtimalini hesaplar.

Şöyle...

Şimdi öncelik çirkin ve yaşlılar...

İkincisi varoşlar...

Üçüncüsü aptal ve cahiller...

Bunlar olmayacak!

Peki istenmeyen kriterdeki kadınların piyasadaki oranları nedir?

Yüzde 50’si çirkin.

Kalan yüzde ellinin yüzde 30’u varoş.

Yüzde 20’si cahil ve aptal.

Geriye kaldı yüzde 10.

Yani bütün olay yüzde 10’da dönecek...

Oltayı yüzde 10’a sallıyorsun ama “Old soldiers never die...”

Bu benim hesabım değil ha!

Dananın hesabı...

Tabii bu arada o kalan yüzde 10’un da bizim danaya bakıp bakmayacağını hiç hesaba katmıyor o ayrı!

Hadi şimdilik moralini bozmayalım...

Old soldier!

Üff...

Çekilir gibi değil.

Bu var ya, ne gibi biliyor musunuz?

“Öldürmeyen düşman beni güçlendirir” kadınının erkek versiyonu...

Kısaca, kötü sevilmiş kadın sendromunun, erkeği...

Evet.

Danalar da depresyona girer.

Kendilerini haksızlığa uğramış gibi hissettiklerinde...

Haksızlığa uğrayıp kimseye de bir şey söyleyemediklerinde...

Dibe doğru giderken...

Girer.

Depresyona yani..

Ama hiç çekilmezler.

Sanki normal halleri çekiliyor da!

Yazının devamı...

Veribilite testi

Böyle şeyleri kadınlar yapar sanrdım.

Yanılmışım...

Erkekler de yapıyormuş.

Hem de hiç fena değil!

Hatta çok eğlenceli...

Biri bana şu testi göndermiş; bir hatunun veribilitesini (kalben) ölçüyor...

İsteyen kendisine, isteyen başkasına uygulasın.



Aşağıdakilerden her biri 5 puan:

Dövme bulunması (Göğüs ya da kalçada olursa 1 ek puan.)

Piercing bulunması

Bilinen 2’den fazla partner öyküsü

Anne ve babanın ayrı olması

Boşanmış olmak

Sürekli g-string giymek

Evde internet bağlantısına sahip olmak (seks sitelerine aşina olmak ya da VCD seyretmek ek 2 puan.)

Yanlız yaşamak

Içki olarak rakı, viski ya da tekila tercih etmek

Geçmişte kürtaj öyküsü bulunması

Ailesinin Almanya’da yaşıyor olması



Bundan sonrakiler 2’şer puan:

Halhal takmak

Ayak parmağına yüzük takmak

Egeli olmak

Gece dışarı çıkmak

Kontörlü hat kullanmak

Mini etek giymek

Bira ya da şarap içmek

Saçını boyatmak

Evde kedi ya da köpek beslemek

Sigara kullanmak

Solaryuma gitmek

Fazla sayıda gümüş takı bulunması

Jinekolog tarafından verilen hormon ilaçlarını kullanıyor olmak

Antidepresan kullanmak, çikolataya düşkün olmak



Aşağıdakiler -3’er puan.

Ankaralı ya da Karadenizli olmak

Geniş enli, pamuklu külot giymek

Aile ile birlikte oturmak

Kuş beslemek

İçki içmemek

Oruç tutmak

Otururken sürekli eteği çekiştirmek

Gece dışarı çıkamamak

En az 1 abi olması

Makyaj yapmamak

Kandilinizi kutlaması

Hiç yurt dışında bulunmamış olmak

Adet zamanlarında denize girmeyip, şort ile dolaşmak

Kısa kesilmiş, ojesiz tırnaklar, dizaltı etek giyme eğilimi

Saçların sürekli toplanmış durması

Tek parça mayo giymek (Ek olarak -1 puan.)



Gelelim hesaplamaya...

Başlangıç Puanı: 50 (Her erkeğin en az yüzde 50 şansı vardır) + kazanılan puanlar.

Vee değerlendirme:

- 50: Boşverin, uğraşmayın, hayatta vermez.

50 - 60: Verse bile hoş bir gece olmayabilir.

60 - 70: Potansiyel var, sonuna kadar gidin, pozisyon için zorlayın.

70 - 80: Kıvama gelmiş, işi biliyor, önce öpün, sonra...

80 - 90: Vitamin almanızda fayda var, Red Bull da iyi gider, gece uzun...

90 - 100: Bu puanı almış bir kadın için her şey mübah: Viagra, Ecstacy, Joint tarzında değişik alternatifleri değerlendirebilir, fantezilerinizi yaşayın...

100 - Hatun or..pu

Yazının devamı...

Neden az kullanılmış dul?

Geçen gün, Prof. Dr. Ünsal Oskay’ın “az kullanılmış dul” tanımı üzerine yazmıştım ya...

Hani sonunda da, “bir erkek neden az kullanılmış dul arar ki?” diye de sormuştum...

Bu konuda çok cevap geldi.

Ama bence, ‘hiçbiri...’

Bence mi?

“Bence”si tabii ki yazının sonunda.

Önce gelen mail’lere bakalım.



* “Az kullanılmış dul tabirinin aslında ’motor’endişesini gidermek adına ’temiz bir ikinci el’olayına dahil olabilme sevdasından geldiğini rahatlıkla söyleyebilirim.”

(Hımmm... Olabilir...)

* “Az kullanılmış veya henüz kullanılmamış bir dul, terk edilmişliğinin ve yalnızlığının acısı henüz içindedir ve ne kadar zor olduğunu bilir. Bir daha hayata karşı kaybetmek istemez. Bu yüzden de geyşa gibi hizmetkâr, sadakatli ve ateşli olurlar.”

(Evet bu da olabilir...)

* “Dul, erkek zihninde ’tadını almış’hissi uyandırır. Tabiri caizse kolay yemek; e az kullanılmışı da cezbedici... Faydacı erkekler için bundan cazip ne olur? Bu gerçekçi bakış açısı.”

(Fena değil, olabilir...)

* “Çünkü 1 inci evliliğinde yemek yapmayı, temiz olmayı, ev ekonomisini, kocasını aptal yerine koyduğu zaman ne olacağını ve mutlu olmayı, mutlu etmeyi öğrendiği için tercih eder.”

(Bencil değil, sencil ol biraz! Ama olabilir...)

* “Az şekerli kahve gibidir. İlk anda acı gelir ama, yudumladıkça lezzetini ve keyfini çıkartırsın.”

(Sen de insanı özendiriyorsun ha! Kahve mi içsem ne? Ama olabilir...)



Doğrusu şimdiye kadar istediğim cevabı alamadım.

Benim cevabıma geçmeden önce farklı bir yerden daha bakalım olaya...

Alın size birebir bunu yaşamış bir erkeğin haleti ruhiyesi:

“O söylemese umurumda bile değildi ’kalbine’giren kaçıncı erkek olduğum. Tam bahsettiğiniz gibi utangaç tavırlar, üstüne ne yapacağını bilmez haller. ‘Bir eski kocam, bir de sen.’ İlk duyduğumda, hadi canım ufak at da civcivler yesin demiştim içimden. O kadar çok tekrar etti ki bu sahneler, bir süre sonra ben bile inandım. Ne yalan söyleyeyim kendime pay bile çıkardım belki. Kalbine giren 2. erkek olmak nasıl bir statü ise artık :))) Ha bir de kör kütük âşıktım tabii, hal böyle olunca inanmak çok zor olmuyor. Ama...”

Yaa...

Belli ki, kadın yalan söylemiş.

Peki ya söylemeseydi?

Ondan da var.

Buyrun, gayet güzel anlatmış:

“Bir ay sonra bana hayatıma eşimden başkasının girip girmediğini sordu. Yalan söylemedim tabii ki. Sadece ’ben 14 yıldır dulum, bu kadar uzun süre yalnız yaşayan bir kadın sana hayatımda eşimden sonra kimse olmadı, ilk sensin derse inanma yalan söylüyordur’ dedim.

Ondan sonra iki kadehin arkasından aklınıza gelmeyecek sözler, hakaretler başladı. Tamam artık ben dayanamıyorum, bitsin deyince, ağlayıp pişmanlığını belirtmeler filan derken, toplam 5 aylık beraberliği bitirebilmem 1,5 yıl sürdü. Telefon numaralarımı değiştirerek kurtulabildim kendisinden.

Bu erkek milletine yalan söyleyeceksin demek ki, ah canım seni bekledim yıllardır filan diye herhalde.”

Yani durum kritik!

Kimseye “doğru ya da yalan söyle” diyemem.

Ama sanki biraz yalandan yanayım...

Gelelim “erkekler neden az kullanılmış dul arar”ın cevabına...

Bence tek nedeni var:

Kolay diye...

Yani kolay sandığı için...

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.