Şampiy10
Magazin
Gündem

Kariyer sahibi kadın daha mı iyi?

Kariyer sahibi kadın iyi sevişiyor”muş.

Bu benim fikrim değil, Dr. Haydar Dümen’in tespiti...

O öyle diyorsa mutlaka öyledir, kimseye tersini söylemek düşmez ama...

Amasını sonraya bırakıp konuyu nasıl açtığına bakalım...

Diyor ki:

“Türkiye’de çalışmayan kadınlar haftada 5 kez ilişki kuruyorsa kariyer sahibi kadın haftada bir cinsel ilişkiyle yetiniyor.”

İyi ki çalışıyoruz!

Nedir bu yahu? Haftada 5!

Tavşanlar gibi!

Hayır, tadı da kalmaz, görev gibi...

Yok yok; bütün kadınların çalışması gerektiğine artık iyice inandım. Hiç bu açıdan bakmamıştım olaya...

Var ya, kadınlara ekonomik özgürlükten bahsedileceğine, bu söylense...

“Çalışırsanız haftada 5 değil, 1 kere o da canınız isterse” dense, evde oturan kadın kalmaz!

Bakın, Haydar Bey de aynı fikirde:

“Önemli olan nicelik değil nitelik. Kariyer sahibi kadın o alanda daha mutlu ve başarılı” demiş.

Az ve öz diyor yani...

Diğerine, haftada 5 kez olana da;

Özde değil sözde seks diyebiliriz o halde...

Hocam diyor ki:

“Kariyer odaklı insanlar çok enerjiktir, bu da cinselliği olumlu etkiler.”

İyi de, o zaman yani madem bu kadar enerjik daha çok istemesi gerekmiyor mu?

Buna da cevabı var:

“Kariyer sahibi kadın seçicidir. Gidip herhangi bir hanzoyla yatamaz. Güzelliği beynin içinde de arar. Bu tip erkeği bulmak da kolay olmaz. Çünkü bugün erkeklerin birçoğunda beyin yok. Arasan beyin yerinde bir kırıntı leblebi yatar.”

Heh heh hee...

Leblebi...

Leblebiman!

Heh heh hee..

Beynen yani...

Haydar Bey önemli bir konuya değinmiş ama onun tespitlerini okurken aklıma bir sürü soru takıldı.

Mesela, kariyerli kadın daha iyi sevişiyorsa bu, kariyerli erkek için de geçerli midir?

Kariyerli erkek de seçici midir?

Kariyerli erkek güzelliği beynin içinde arar mı?

Neyin içinde arar?

Kariyerli erkek de haftada 1 mi?

Kariyersiz 5 mi?

Statüsü yükseldikçe, skoru düşer mi?

Ben bunların cevabını biliyorum. Belki yarın yazarım.

Ha, bir soru daha var:

Onlara göre nasıl acaba?

Erkeklere göre... Hangisi yani?

Kariyerli kadını mı, kariyersizi mi tercih ederler?

Yazının devamı...

2010 kehanetleri...

Bence bu yıl ilişkilerde yeni bir dönem başlayacak.

Hatta başladı bile...

2009’da o kadar çok hatalar yapıldı, o kadar çok göz yumuldu ve o kadar çok azgınlaşıldı ki...

Şuursuzca ve inatla...

Yıprandık...

Bıktık...

Bu yıl, 2010’da yani...

Sanki...

Sanki biraz daha normalleşeceğiz.

Normal derken?

Yani sakinleşeceğiz...

Geçen yıl her şey o kadar ayyuka çıktı ki,

Bütün yaşadıklarımızdan sıkılacağız...

Dedim ya yeni bir dönem başlıyor...

2010’da ilişkilerde neler olacak?

Mesela:

- Daha kolay terk edilecek.

- Aşk acısı azalacak.

- Hem yoğunluğu hem de süresi...

- Ama daha zor âşık olunacak.

- Grup seks azalacak.

- Eski tadı kalmayacak

- Kadınlar daha seksi görünecek.

- Ama daha az seks yapacak.

- Erkekler aldatmaktan yorulacak.

- Daha doğrusu 2’sini 3’ünü idare etmekten...

- Uzun soluklu ilişki arayışına girecekler.

- Ama bulmakta epey zorlanacaklar.

- Kafaları 2009’da kalan azınlık ama azgın kadınlardan kaçacaklar.

- Yani Azgın kadın ‘out’, cool kadın ‘in’ olacak.

- Yanlış anlaşılmasın, cool kadın da sevişecek.

- Erkekler seks yapmaktan soğuyacak.

- Ama seksten değil.

-Yine 7 dakikada bir seks düşünecekler ama uygulamaya gelince üşenecekler.

- Hatta ’ilk gece yatmam’diyecekler.

- Yakalama, yakalanma kriterleri değişecek.

- Kadınlar yakalama hırslarını yenecek.

- Erkeklerin yakalanma riskleri düşecek

- Pembe çarşafların yerini beyazlar alacak.

- Tütsülerin yerini de sabun kokuları...

- Erkekler daha bakımlı olacak.

- Mesela bileğinin arkası incelmiş çorap giymeyecekler.

- O sırada çalan telefona bakanların oranı yüzde 50 azalacak.

- Smirting aşkları ortalığı karıştıracak.

- Yani geceler kıskançlık kavgalarıyla bitecek.

- İlişkiler de orada bitebilir...

- Ama neyse ki yenisi de orada başlayabilir...

- Facebook ve Twitter pozisyonunu koruyacak.

- Yükseleni Twitter olanlar çıtır bulacak.

- Ha, çok çıtır kızlar out olacak.

- Ama çıtır erkekler in...

- İlişkilere de telekulak damgasını vuracak.

- Kâğıt kaleme dönüş başlayacak.

- Erkeklerin cimriliği maalesef artacak.

- Ama kızlar da bu konuda akıllanacak.

- Erkekler de günlük fallarını okumaya başlayacak.

- Burçlarına göre kız seçecekler.



Yeter mi?

Gördüğünüz gibi ben gayet iyimserim.

Hatta daha da ileri gidebilirim.

İddia ederim ki:

Bence bu yıl aşk yılı olacak...

Herkes aşkın peşine düşecek.

Ama acaba kim bulacak, kim bulamayacak?

Benim kehanetlerim bunlar...

Bakalım tutacak mı?

Tuttu tuttu, tutmadı çay demleriz...

Yazının devamı...

2010 kararları...

ERKEKLER...

Dikkat ederseniz, dana demedim, erkekler dedim.

Neden?

Çünkü bugün hepinizi erkek olarak kabul ediyorum. 2010 önerilerini yazacağım ya, ondan...

İyi niyetimin göstergesi olarak...

Ama yıl içinde hal ve gidişatınıza göre bakacağız artık!

Şimdi siz bana inanmayacaksınız...

İğneleyeceğimi sanacaksınız.

Ama kesinlikle öyle değil.

Göreceksiniz, önerilerim kesinlikle sizi yola getirmek amaçlı değil.

Sadece ve sadece birlikte iyi yaşamak için...



- “Tam o sırada” gelen telefonu açmayın.

- Olay bittikten sonra ‘Nasıldı?’ diye sormayın.



- Ya da “Nasıldı?” diye soran gözlerle bakmayın.

- Kadınları yalan söylemek zorunda bırakmayın.

- Bir kadına asla ‘kaçıncı?’ olduğunuzu sormayın.

- Kadının ex sevgilisine veya kocasına dost ya da düşman olmayın.

- ‘O sırada’ çorap çıkarmayı öğrenin.

- Güneş gözlüğü takınca kendinizi Brad Pitt sanmayın.

- Kendinize paranız kadar değer vermeyin.

- Kendinize hediye vermek isiyorsanız, 38 yaşında yeni boşanmış bir kadınla yatın. (Ama ümit vermeyin lütfen.)

- Turist kadınların hepsi size vermeye (kalbini) can attığını sanmayın.

- Ayrılmayı öğrenin.

- ‘Dostça ayrılalım’ geyiğinden vazgeçin.

- Cimrilik etmeyin.

- Yukarıdan baktığınızda şeyinizi görebilin.

- Saçlarınızı David Beckham gibi kestirdiğinizde Victoria’yı götürmüş gibi hareketler içine girmeyin.

- Fatal attraction kadınlardan uzak durun.

- Gözünü kırpmadan dik dik bakıyorsaa o fatal attraction kadınıdır.

- Kadınların sigarasını yakın.

- Gerçekten hoşlandığınız bir kadınla ilk buluşmanıza kendinizi suiistimal edip gidin.

- Evleneceğiniz kızla eğlenip, eğlendiğinizle de evlenebilirsiniz. Hatta böyle yapın.

- Asla itiraf etmeyin.

- Ama yalan da söylemeyin.

- Ayak tırnaklarınızı iyice uzamadan kesin.

- Kadın hayvanlı terlik giyiyorsa ayrılın. Arada bir bile aramayın.

- Kadınların kapısını açın. (Gerçek kapı!)

- Bir gecede 3 kere yapacağınıza, 3 gecede 1 tam yapın.

- 1 seneden önce anahtarınızı vermeyin.

- Anahtarınızı verince geri almayı düşünmeyin.

- Evet, boyut önemli ama her şey değil. (Doğru söylüyorum.)

- Sarhoşken sevişmeye kalkışmayın. (Hem kendiniz hem kadın.)

- Önsevişmeyi gözünüzde büyütmeyin hatta zevk almaya bakın.

- Purodan anlayın.



Yeter mi?

Şimdilik...

Bunları yapın, bakalım ne olacak?

Deneyin.

Ne kaybedersiniz ki?

En az yüzde 50’sini yapın;

Tamam len, sizi de bizzat öpecem!

Yazının devamı...

2010 kararları...

KIZLAR

Hani son bir haftadır herkes kendi 2010 planlarını yazıp duruyor ya...

“2010’da neleri yapacağım, neleri yapmayacağım” diye...

Tabii ki ben, şahsi kararlarımı sizinle paylaşmayacağım...

Zaten topu topu 1 kararım var, ondan da size ne?

Ama...

Size bir kıyak geçebilirim...

İşte benim önerilerim.

Kızlardan başlayacağım...

- Evlilere bakmayın...

- Ha, ‘Ben bakmadan da yaparım’ diyorsanız, karışmam ama bari kendinizi kandırmayın...

- Etek altına kısa bot giymeyin.

- Arkadaşlarınızla yatmayın.

-Yattıklarınızla arkadaş olmayın.

- Ayıp olmasın diye kimseyle yatmak zorunda olmadığınızı anlayın.

- Kendinize fuzuli bir şey alın. Kıyın paraya. Ama rengi pembe olmasın.

- Meme kontrolü yaptırın. (Doktora!!!)

- Veribilite puanınızı yükseltin. (Bknz: 14.12.09 tarihli yazım.)

- Ama herkese vemeyin kalbinizi!!!

- Havuç rengi saçtan bıkın. Fakındaysanız artık sadece sizde yok! İşportaya düştü.

- Yabancı erkeklere yönelin.

- İmkânınız varsa üstü İtalyan, altı Jamaikalı birini bulun.

- Kız kıza yurt dışı tatiline çıkın.

- Üstteyken telefonla konuşan adamları ’o anda’terk edin.

- “Arayacağım seni” diyenleri siz aramayın.

- Plastik bot ve Ugg’ları hayatınızdan çıkarın.

- Ertesi gününden emin olmadığınız adamla yatmayın.

- Her şeye rağmen ilk gece de yatmayın.

- Ama “Kaç gece sonra?” nın hesabını da yapmayın.

- Hadi yaptınız, ne ağlayın ne de vurdumduymazlık oynayın...

- Asalaklara para mara vermeyin.

- Öğle yemeğinde salata yiyen erkeklere takılmayın.

- Büyük saat takanlardan uzak durun. (Boyut önemliyse tabii...)

- Değilse, cip kullananların mahzuru yoktur.

- Gece kıyafeti altına dizüstü çizme giymeyin.

- En iyi koca eski kocadır ilkesini unutmayın.

- Hem depresif hem entelektüel erkeklerden uzak durun.

- Not: Devrik cümle kuruyorsa, hem depresif hem entelektüeldir.

- “5İ, 1V” (5 istesin 1 ver) kuralını aklınızdan çıkarmayın.

- Eğlenmek için yeni boşanmış erkeklere, evlenmek için 3G telefonlu erkeğe yönelin.

- Ağlama günlerini hayatınızdan çıkarın.

Onun yerine “liste günlerini” koyun.

- Elinizde yırtık dergi sayfasıyla kuaföre gitmeyin.

- Bir yıldan önce anahtarınızı vermeyin, anahtar almayın.

- Rakiplerinizden değil, dananın kendisinden kurtulun.



Benden bu kadar.

En az yüzde 50’sini yapanı bizzat öpecem!

Yazının devamı...

Danalık gerekçesi...

Şahidimsiniz...

Buradan en samimi duygularımla sordum:

“Boşuna dana olunmuyor... mu?”

“Zorunda mı kaldınız?”

“Her dananın arkasında onu dana yapan bir kadın mı vardır?”

“Neyiniz var kuzum?”

Hepsini sormadım mı?

Sordum.

Ama gerekçe merekçe yok!

Daha doğrusu danalardan “tık” yok.

Biri çıkıp da, “ya zamanında şu kız bana bunları bunları yaptı, e ben de haklı olarak dana oldum” demiyor.

Geyik geyik, “biz danaysak siz de bilmem nesiniz” diye zırvalıyorlar...

Zaten ne olabilir ki?

Ayrıca olsa ne olur?

Bu kadar mı hassassınız?

Yok canım, inanmam.

Danalardan “tık” yok ama kızlardan var.

Onlar işi çözmüş...

Ama onlar da aralarında ikiye ayrılıyor.

Bir kısmı danalığın suçunu annelere yüklüyor.

Aynen şöyle:

* “Her dana önce anasından öğreniyor nasıl dana olacağını...

Ex kocamla ex olmadan az evvel ex kayınvalide yemeğe çağırdı. Gittik el mahkûm. Hatun kişide o gün temizlik (!) varmış, halbuki yemeğe davetliydik... Neyse kuru fasulye ve pilav varmış. Ok dedik oturduk masaya... Tam servis başladı, hatun kişi ‘Aa oğluşum (!!!!) sevmez öyle kuru pilav, ona balık yaptım’ dedi ve fırını açıp adamın önüne pat diye balığı koydu.

Ben kaldım elimde tabakla...

Dana ne yaptıııııı????

‘Annemmm anneemmmm, eline sağlık’ dedi ve oturdu yedi..

Masanın kalanı kuru fasulye pilav...”



Alın bir başka örnek daha..

* “Bu dana oğlu danaların mutlaka geçmişten gelen ağır bir darbeleri vardır, unutamazlar, üstesinden gelemezler ve sonradan üstüne inşa ettikleri tüm ilişkilerde de bir nevi bunun intikamını alırlar ya da en iyi ihtimalle kendilerini koruma altına alırlar..

İyi de dana oğlu danacım aşk acısı çekmeyen, darbe yemeyen var mı dünyada? Biz napıyoruz? Çekiyoruz temize sil baştan..

Şahsım adına şunu da belirtmeliyim ki ben öyle taktiko kadını olamadım olamam da, 100 dana beni üzse 101’inciye sil baştan başlarım çünkü o ilişkiyi yaşarken ben ben olamazsam zaten ne anlamı var?

Ama yine de son söz olarak danalar boşuna dana olmuyor, önce onları yetiştiren arıza anneleri ve sonra da etraftaki bilimum arıza kadınları tebrik ediyorum, piyasadaki arıza danalar sizin eseriniz...”

Bazıları da sorunun DNA’lardan kaynaklandığına inanıyor:

* “Danalık doğuştan gelir,yetiştirilen ortama göre bastırılır veya ritüele dönüştürülen bir sünnet töreniyle kutsallaşır... Sonra ne mi olur? Âdet gördüğü için tokatlanan neslimizin suratında tokat gibi patlamaya devam eder...”

Yazının devamı...

Boşuna dana olunmuyor... mu?

Ya, hep dana dana deyip duruyoruz ya...

Kimi çok kızıyor, nefret ediyor kiminin de hoşuna gidiyor ya...

Hatta aralarında bununla övünenler bile var ya...

Ki ben de onları seviyorum,

Aramızdaki sado-mazo ilişkiyi...

Kararında ama...

Hoş olacak!

Bir ara şu sado-mazo ilişkisini (affedersiniz:)) masaya yatıralım mı?

Yatıralıımm...

Sonra ama...

Bugün şu dana işini halletmemiz gerekiyor.

Geçenlerde biri aynen şöyle yazmış:

* “Hani hep diyorsunuz ya ‘danalar’ şöyle,’danalar’ böyle falan, peki hırsızın hiç mi kabahati yok. Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın oluyor da, duygu yoksunu danaların arkasında neden olmuyor bu kadınlar. Hep mi başarı ve güzellik aşılıyorlar, hiç hata yapmıyorlar mı?

Tamam eyvallah çok matah yaratıklar değiliz, kabul ediyorum. Fakat her danalığın da bir sebebi vardır diye düşünüyorum. Bence bu konuyu da masanıza bir güzel yatırın, sonra güzelce soyun, doya doya baktıktan ve anlamları yükledikten sonra tekrar giydirip rafa kaldırın.”

Bak bu da az değil ha!

Ben bir tek masaya yatırmıştım, o soydu, baktı, anlamlar yükledi...

Ama sonu iyi gelmedi; giydirip rafa kaldırıverdi adamı...

Biraz daha baksaydık!!!

Heh heh hee...

Yine de yazdıklarını ciddiye aldım.

Şu, “her danalığın bir sebebi vardır” kısmına...

Gerçekten de öyle midir acaba?

Yani boşuna dana olunmuyor mu?

Hani sarhoş repliği vardır ya, “İçiyorsak sebebi vargh!!!” diye...

Bu danalığın da böyle bir altyapısı mı var?

“Danaysak var bir sebebi” türünden...

Hani sorsan, “kızım biz boşuna dana olmadık!” diyecek gibi...

Hadi canım...

Ne olabilir ki?

Bir kadın bir erkeği danalaştırabilecek ne yapabilir ki?

Yani bütün kadınlara danalaşacak kadar!!!

Al işte birisi yazmış:

* “Hani sizin haklı olarak kötülediğiniz ‘dana’ hareketlerini yapım gereği bu sabah yapmadım. Fakat dün geceki güzel sözlerden güzel hitaplardan sonra bu sabah ben aynı şekilde devam etmeme rağmen, karşı tarafta bir durgunluk, sanki yaptığından pişmanlık duyuyor gibi tavırlar gördüm. Sanki dün gece benimle güzel bir ilişki yaşayan o değilmiş gibi davranıyor. Şimdi bu kişi de sizin sürekli kötülediğiniz ‘dana’ kategorisine girer mi girmez mi? Bu sorunun cevabını istiyorum sizden bir bayan olarak..:))”

Aman ne trajik! Yok, bu hikâye beni kesmez!

Varsa şöyle sıkı bir hikâyeniz, alayım...

Gerçekten de her dananın arkasında onu dana yapan bir kadın var mıdır?

Ne yapmıştır?

Ne yapmıştır da adam dana olmuştur?

Yazının devamı...

Parayla değil mi?

Cimri danalara alışamamışken şimdi de bu çıktı:

“Asalak erkekler”

Salağını biliyoruz da...

Asalak bizi bozar.

“İyi bir işi ve geliri olan 27 yaş üstü genç ve yalnız 20 kadından 12’si asalak erkek mağduruymuş.”

Görünürde bir mesleği olan bu erkekler, güven kazandıktan sonra maddi giderlerini kadından karşılamaya başlıyormuş.

Belliydi zaten...

Ayak seslerini duyuyorduk...

Da nereye gidiyorlar, çıkaramıyorduk!

Bunların asabi cimri hallerinin gideceği yer burasıymış demek!

Ben biliyorum, bazı feminist erkekler çıkıp “kadın yaparken iyi hoş da, erkek yapınca mı tu kaka oluyor...” diyecek...

Hatta aralarından, “nasıl oluyormuş, görün bakalım” diye oh çekecek intikamcılar da çıkacaktır.

Ama...

Ben size şimdiden söyleyeyim, bu iş tutmaz!

Tutmaz çünkü...

Kafalar farklı!

İstekler farklı!

Beklentiler farklı!

Yapabiliteler faklı!

Açık açık yazayım mı?

Erkek böyle bir gizli anlaşmaya razı olur.

Netekim oluyor da...

Neden?

Çünkü o kadından beklentisi belli...

Sırasıyla,

1- Seks

2- Seks

3- Seks

4- Güzellik

5- Dırdırsız hayat

Pekiii...

Kadının beklentisi nedir?

O da sırasıyla,

1- İlgi

2- İlgi

3- İlgi

4- Saygı

5- Seks

(Dikkatinizi çekerim, jigololardan bahsetmiyoruz.)

Şimdiii...

Hal böyle olunca...

Ne oluyor biliyor musunuz?

Erkek hiçbir zaman hiçbir yerde yapmadığını burada yapıyor.

Ne yapıyor?

Empati yapıyor...

Yani kendisini kadının yerine koyuyor.

“Bu benden ne ister ki?” nin cevabını arıyor.

Ve, “lan bu beni niye çeksin ki?” nin cevabını buluyor.

Kendisininkiyle aynı sanıyor.

Yani ha salak, ha asalak!

Ve harekete geçiyor...

Seks, seks, seks, güzellik ve suskunluk...

Tabii bütün bunları bir de marifet yapmış gibi sunuyor...

Görevini tamamlamış, alacaklarını hak etmiş olmanın rahatlığıyla yayıldıkça yayılıyor...

Düşünsene...

Kadını yani...

Önce hoşuna gider; sevdiğinden bu kadar çok sevişiyor sanır...

Vurdumduymazlığını gurur zanneder.

Sonra bir tuhaflık olduğunu anlamaya başlar.

Yavaş yavaş “n’oluyor yahu?” noktasına gelir.

Bir iki katlanır...

Sonrası belli:

“Ne len bu böyle? Dananın önde gideni...”

Onun için bu iş tutmaz diyorum ben.

Yani derseniz ki:

Parayla değil mi?

Değil işte!

Yazının devamı...

Sadakat şart değil

Onca berbat haberin arasında, hatta kenarda köşede kalmış bu küçücük haber hepimizi rahatlattı.

“Sadakat şart değil.”

Angelina Jolie, bana sorarsanız yüzyılın hatta gelmiş geçmiş bütün yüzyılların ilişki açılımını yaptı:

“Sadakat şart değil” deyiverdi.

Biz, “erkek aldatır” dan başlayıp “yeter ki, akşam evine dönsün”, “âşık olmamak şartıyla kabul edilebilir”, “bana hissettirmesin de ne yaparsa yapsın” noktasına kadar gelmiştik.

Kadınlar için zaten daha yeni yeni “neden aldatır?” aşamasındayız...

Ama hiçbirimiz bu kadar ileri gitmemişti...

Nasıl gerildiysek, nasıl her taraftan kıstırılmış hissediyorsak bu genişlik bize nefes aldırdı.

Ha, yapacağımızdan mı?

Hayır.

Hepimizin eşi ya da sevgilisi yaptığından mı?

O da hayır.

Ama galiba yapmış kadar olduk!

Ne bileyim, yapabilme ihtimali midir nedir?

Yaşlanıyor muyuz, neyiz?

Ya da artık âşık mı değiliz?

Bilmiyorum, bunlardan biri ama hangisi?

Hani, “Amaan... Şu üç günlük dünyada nedir bu kurallar, kendini sıkmalar...” hali herhalde...

Ayrıca...

Nedir yani? Adam her türlü danalığı yapsın, dövsün, seni eşek yerine koysun, hizmetçilik yaptırsın; saygısız, sevgisiz davransın...

Ama sadık kalsın!

Hepsini idare edelim ama sadakatsizliği asla!

Ne anladık biz bundan?

Aynı şey kadınlar için de geçerli...

Yatakta çuval gibi yatsın, pis olsun, cahil olsun ama ne?

Sadık olsun!

Bundan da ne anladık?

Hadi hepsi bir tarafa...

Asıl önemli olan:

Koskoca bir sevgiyi, aşkı, ilişkiyi sadakatla sınamak ne kadar doğru acaba?

Birini sahiplenmek...

Her şeyine el koymak...

Ne kadar sahici?

Ne kadar sevgi?

Hatta sevgi mi?

Ya da aşk?

Bu bazen kedimi severken aklıma takılır...

Onu seversin. Hatta âşıksınıdır.

Hayatta kimseyi özlemez, onu özlersin. Gün içinde bile...

Uyurken onu seyredersin.

Sana çok güzel gelir. Dünyanın en güzel, en akıllı kedisi seninkisidir.

En sevdiğin çiçeğinin içine etse de, öyle bir bakar ki sana...

Erirsin...

Tamam, yalakalık yapar ama bir yere kadar...

Uzatırsan, “hadi len!” der, çeker gider.

Ona istemediği hiçbir şeyi yaptıramazsın.

Zaten bir süre sonra seni eğitir, bundan vazgeçersin.

Onu olduğu gibi sevmeye zorlar seni.

Seversin.

Bir bakmışsın şu hale gelmişsin:

Onu sevdiğin için mutlusundur.

Sadece bunun için mutlusundur.

Yani onu karşılıksız seversin.

Ne senin ona ihtiyacın vardır, ne de onun sana...

Ve bu durum sana hiç batmaz.

Aksine rahatlatır.

Sevindirir.

Sadakat falan aklına gelmez, önemsemezsin bile...

Çünkü zaten senin değildir ki!

İşte o zamanlar kendi kendime sorarım;

“Gerçek sevgi böyle bir şey mi acaba?” diye...

Hatta biraz daha ileri gidiyorum, kim tutar beni!

Başka bir soru daha soruyorum:

Peki güven şart mıdır?

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.