‘AYM’lerin doğasında siyasetle çatışma var’
.
AK Partili Osman Can, “Anayasa Mahkemesi eştirildiğinde kendisini geliştirecek bir mahkemedir” diyor. Can: “2010 öncesi AYM’de doğru olan tek şey Kılıç’ın üyeliğidir...”
Anayasa Mahkemesi’nin eski raportörü, AK Parti MKYK üyesi Osman Can, VATAN’ın sorularını yanıtladı:
- HSYK, twitter kararları... ‘Yeni bir AYM’ görüyor musunuz?
2010 referandumu ile AYM kısmen demokratikleştirildi. Eski AYM ile kıyasladığımızda, politik paradigma itibariyle biraz daha farklılaşan bir AYM ile karşı karşıyayız. Şunu unutmamak lazım; anayasa mahkemelerinin doğasında siyasetle çatışma vardır.
- Neden?
Çünkü teknik hukuk mahkemeleri değildir. O yüzden de sadece hakimlerin olmaması gerektiğini savunmaya devam ediyorum. Anayasa Mahkemesi’nin elindeki malzeme siyasaldır. Onları Anayasa’ya göre ölçüp biçmek ve hukuk muhakemesinin kurallarını uygulayıp bir sonuca götürmek zorunda. Bu sonuç olarak AYM ile siyaset arasında gerilim ilişkisine yol açıyor.
- Şaşırmamak lazım bu durumda...
Kural olarak şaşırmamak lazım. Batıdaki anayasa mahkemelerinde de aynı çatışmalar vardır. Yani ‘AYM’ler doğru, siyasetçiler yanlış’ veya ‘Siyasetçiler doğru, AYM yanlış’ demek, ilke olarak çok doğru değil. Türkiye’ye gelirsek: Bahsettiğimiz ülkelerin tamamı AYM’lerin yapısı itibariyle demokratik ülkeler. Parantezin dışına çıktığımız nokta burası. Türkiye’nin Anayasal düzeni halen demokratik değil. AYM de halen demokratik çoğulculuğa kavuşmuş bir mahkeme değil. Bu nedenle hukuk ile siyaset arasındaki dengeyi tutturabilme yeteneği oldukça zayıf. Hukuk metodolojisini ve usul kurallarını bir kenara atma eğilimi oldukça güçlü. Daha açık ifade edelim, anayasayı ihlal potansiyeli halen var.
- 2010 düzenlemesi yetmedi mi?
Yetmedi. O yüzden yetmez ama evet dedik. Demokratik çoğulculuğa ve hesap verilebilirlik kanallarına tam kavuşmuş değil. Bu yüzden de siyaset alınana müdahale olarak nitelendirebileceğimiz hamleleri ortaya çıkmıyor değil. Twitter kararında net olarak gördük. Orada mahkeme açıkça Anayasa’yı ihlal etti. Yargı organlarının prosedürleri terk ettikleri yerde keyfilik başlamıştır. Bu keyfilik hangi yüce amaç için olursa olsun, tehlikelidir ve buna asla fırsat verilmemelidir. Twitter kararının AYM tarihinde bir daha asla tekrarlanmaması gereken bir karar olduğunu da belirtmeden geçmek istemem.
‘Eleştiri saygınlık katar’
- HSYK kararı da çok tartışıldı...
Henüz gerekçesini bilmiyoruz. Ancak orada usule aykırılık yok. Gerekçesi ortaya çıktığında esasa ilişkin eleştiriler yapılacaktır. Eleştirilmesinde de herhangi bir sakınca görmüyorum. AYM’nin eleştirilmesi, ona ve saygınlığına katkı sağlar.
- Partinizden “Mahkeme vesayetçi bir yapıya dönüşüyor” eleştirileri yapıldı.
Twitter kararı vesayet anlamında yorumlanabilecek çok tipik bir karardır. Ama bir karardan hareketle AYM açısından bir vesayet organı nitelendirmesini de erken görüyorum. İnşallah böyle bir şey olmaz.
‘Tek dorğu Kılıç’ın üyeliği’
- Haşim Bey’le yakın çalışmış bir isimsiniz. CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olacağı ve hatta son dönem AYM’deki tavrının da bu nedenle olduğu konuşuluyor.
Haşim Bey Turgut Özal zamanında AYM’ye seçildi. Çok türbülanslı dönemlerde üyelik yaptı. Bazı kararları bazı kesimler tarafından eleştirildi, yine bazı kesimler tarafından taktir edildi. Bu bir AYM yargıcının kaçınamayacağı gerçeklik. Hukukçu da değildi.
- İktisatçı olması hep eleştirilmiştir
2010 öncesi AYM üyelik profili açısından doğru olan tek şey nedir derseniz: Haşim Kılıç’ın üyeliğidir derim. Çünkü AYM’de yargıç kökenli olmak özgürlük veya demokratiklik açısından hiçbir güvence sağlamıyor. Aksine demokrasi ve özgürlük aleyhine kararların altında ağırlıklı olarak yargıç mesleğine mensup üyelerin imzasının bulunduğunu biliyoruz. Ama Haşim Kılıç biraz daha farklı bir disiplinden bakan, toplum reflekslerine biraz daha duyarlı bir insan olarak hukuku daha toplumsal eksende yorumlayabilme gücüne belli ölçülerde sahip. Bu yüzden 2010 öncesinde, Kürt siyasi partilerinin kapatılması hariç, pozitif bir katkı sağlamıştır.
‘Yarı başkanlık yaşayabiliriz’
Osman Can, cumhurbaşkanının bakanlar kuruluna başkanlık etme yetkisinin cumhurbaşkanının çok güçlü yapacağı yönündeki yorumlar için şunları söyledi: “Bakanlar kurulu cumhurbaşkanından bağımsızdır. Yürütmenin esas kanadı parlamentonun içinden çıkıyor. Parlamenter sistemde yasama-yürütme ayrımı işlemediği için, ortaya çıkan güçlü bakanlar kurulu, güçlü cumhurbaşkanı ile dengeleniyor. Doğrudan doğruya siyaseti yapan ise bakanlar kuruludur. Bakanlar başbakana karşı sorumludur. Hep birlikte ülke siyasetinin yürütülmesinden Meclis’e ve dolayısıyla halka karşı sorumludur. Anayasal kurallar itibariyle Türkiye’nin bir yarı başkanlık sistemine dönüşeceği iddiasına çok fazla katılmıyorum. Bu mümkün değil ama fiili bir durum ortaya çıkabilir.”
- Fiili durumu kim yaratacak?
Bakanlar kurulu kendi, cumhurbaşkanının başkanlığında toplanmak suretiyle bir irade ortaya koyuyorsa ‘yapmayın’ diyemezsiniz. Ama bakanlar kurulu, ‘politikayı ben yapıyorum’ demeye başladığı andan itibaren de cumhurbaşkanının ‘hayır illa ki benim başkanlığımda toplanacaksınız’ deme imkanı yok. Bu nedenle bakanlar kurulu -tabii ki Ak Parti iktidarda olduğu sürece- bu konuda fiili bir yarı başkanlık durumu yaşayabiliriz. Bu da bir kriz değildir.
- Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesi de başka bir güç verecek...
Evet. Halkın seçimi meşruiyeti güçlendiriyor ve yetkilerin kullanılmasında iradeyi ve kararlılığı güçlendiriyor. Hatta kullanma konusunda sorumlu da kılıyor. Bunlar üst üste bindiği zaman fiiliyatta bir yarı başkanlık modelinin ortaya çıkacağını tahmin etmek güç değil. Başbakanımızın karizmatik liderliği, bu konuda partide kendisine duyulan ihtiyacı göz önünde bulundurduğumuz zaman, bu, evet çok şaşırtıcı olmamalı. Ama bu dediğim gibi Anayasal bir müessese değil. Sadece AK Partili bir hükümetin cumhurbaşkanıyla birlikte çalışma iradesine ve isteğine bağlı bir durum.
‘Kılıç’ın tabanda karşılığı olmaz’
- (Haşim Kılıç) Aday olmayı istiyor mu size göre?
İnsanız, AYM başkanlığına gelmiş bir kişinin cumhurbaşkanı olma hayali kurması doğaldır. Benim adım geçse ben de heyecanlanırım. Gerçekte adaylığının karşılığı var mı yok mu bu da ayrı bir tartışma konusu.
- Karşılığı var mı?
Haşim Kılıç’ın muhalefetin oylarına hitap eder bir politik tutum içerisine girebileceğini çok fazla zannetmiyorum. Daha önce müktesebatı oradan oy alamayacağını gösteriyor. Diğer yandan müktesebatı, Ak Parti’nin hitap ettiği toplumsal kesitlerden oy alabilme imkanının bulunduğunu gösteriyor. Fakat AK Parti’nin hitap ettiği sosyal tabanda da ciddi bir karşılığı olmaz. İki nedenden. İlki, son bir iki yıldaki performansı politik olarak pek olumlu değil. Diğer nokta, AK Parti seçmeninin hafızasında Ahmet Necdet Sezer örneği var.