Photoshop diyeti
Assolist Sibel Can, yıldızların çoğunun kullandığı ‘Photoshop diyeti’ ile 10 kilo birden incelmiş.
Nane nane
Sibel Hanım yeni çıkacak kasedi için kendini fazla kilolu bulmuş olmalı. Zayıflamak da kolay iş değil. Hele Sibel Can gibi balık etinde her an kilo almaya müsait gürbüz ve iştahlı tipler için hiç değil. ‘Su içsek yarıyor’ derler ama yiyip içmeden de duramazlar. Durum böyle olunca da kilo almak kaçınılmaz oluyor.
Photoshop diyetinde istediğiniz her şeyi istediğiniz zamanda, istediğiniz miktarda tüketebiliyorsunuz. Rejime girdikten sonra kilo alsanız bile tartınızdan başka kimse fark etmiyor. Çünkü “photoshop” denilen fotoğrafçılık tekniğiyle her tarafınızı zayıf göstermek mümkün. “Photoshop Diyeti” öncesi ve sonrası resimlerini gören ünlü bir fotoğrafçı, Sibel Can’ın 42 bedenden 36 bedene indirilmiş olduğunu iddia etmiş. Hem de bir hafta gibi inanılmaz kısa bir zamanda... Mucize gibi. Yüz ve boyun küçültülmüş, cilt temizlenmiş, göğüsler yandan kaldırılmış, kollar incelmiş... ‘Photoshop Diyeti’ sayesinde Sibel Can, yepyeni bir kadın olmuş. Bir başka assolistimiz Bülent Ersoy, yani Bülent Abla veya kısaca “Babla” da aynı diyeti uygulamıştı.
Dört saat süren konseri çeken kameralarda kullanılan özel mercekler sayesinde, Babla ve 50 kişilik orkestrayla birlikte sahnedeki tüm yaylı, sazlı enstrümanlar da belirgin bir şekilde incelmişti. Mikrofon bile dünyada gördüğüm en ince ve uzun mikrofondu.
‘Photoshop Diyeti’ni doktor gözetiminde yapmanıza da gerek yok. Tekniği bilen bir fotoğrafçı bulun yeter. Bundan iyisi can sağlığı!
"Uluslararası Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Buluşması"na konuşmacı olarak katılan oyuncu Erkan Petekkaya, konferansın yapıldığı otele alkollü gelmiş. Ağzındaki tattan rahatsız olan Erkan Bey, organizasyon görevlilerinden naneli ciklet istemiş. Bu beklenmedik istek üzerine görevlilerin eli ayağı dolaşmış. Sakız yerine şeker vermek istemişler. Erkan Petekkaya da naneli çikletini çiğnemeden konferansa katılmayacağını söylemiş. Neyse sonunda naneli cikleti bulmuşlar... Ancak konuşmalar sırasında "benim burada ne işim var" dercesine sürekli etrafına bakınmış. Bir ara önündeki isim etiketini devirmiş. Konferansta konuşan Günseli Kato, Japonya’da olduğu yıllarda bir kadın olarak çektiği zorlukları anlattığında ‘’Siz bunları çektiyseniz Dali ve Picasso neler çekmiştir’’ gibi anlamsız bir benzetmede bulunmuş. Sonuçta sırf popüler bir dizide oynadığı için konferansa davet edilen Erkan Bey, konferanstaki rolünü dizideki gibi oynayamamış. Erkan Bey konferansa alkollü gelmese ve naneli cikletini istemese ülkemizde böyle yararlı bir konferans yapıldığından kimsenin haberi olmayacaktı. Hiperstar Ajdar’ın kulakları çınlasın. "Nane Nane!"
Survivor Nihat
Türkücü Nihat Doğan ilginç bir tip. SSSS yani “Sabahların Sultanı Seda Sayan” ile uzun süre flört edip evlenmeyen bildiğimiz bir tek o var. SSSS’den ayrıldıktan sonra ortalıktan kaybolmayıp kendi başına şöhretini devam ettiren de bir tek o var. Kendisi sanal ortamda bir "geyik muhabbeti" efsanesi olmuş vaziyette. Anladığım kadarıyla felsefi konuşmaya çalışıyor ve garip laflar ediyor diye önce hafiften dalga geçmeye başlamışlar. Sonradan geyiklerin önü kesilememiş... Red Kit okurları belki hatırlarlar. Kasabada şerif seçilecek. Kasabanın yarısı kulakgil ailesi, diğer yarısı burungil ailesi. Kulakgillerle burungiller aralarında kıyasıya kapışırlar. Sonunda seçimi kimsenin kazanacağına ihtimal vermediği ve şamata olsun diye aday yapılan köyün delisi kazanır.
Nihat Doğan elbette deli meli değil. Bilakis çok akıllı. Kendinden söz ettirmeyi çok iyi biliyor. Herkes onunla dalga geçildiğini sanarken o kendisinden bir marka yarattı.
Survivor’a katılması da ekmeğine yağ sürecek. Daha yarışma başlamadan havalimanında, "Acun söz verdi adada yılan yokmuş. Varsa ben dönerim" demesi bile Nihat Doğan’ın ne kadar farklı bir Survivor yarışmacısı olacağını kanıtlıyor. Acun’un kazayla adadaki bir yılanı görmemesi ve o yılanın da Nihat Doğan’ın karşısına çıkması umuduyla, hepimiz sabırsızlıkla yarışmanın başlamasını bekliyoruz.
İbracılar
Galatasaray’da Başkan Adnan Polat yönetimini mali konularda ibra ettiler ancak idari konularda etmediler. Yani parayı doğru yere harcadığını kabul ediyorlar. Ancak o para karşılığında aldıklarını doğru dürüst idare edemediklerini belirtiyorlar. Ne kadar saçma! Bir GS’li olarak, Adnan Polat yönetiminin artık miadını doldurduğuna inanıyordum. Ancak ibradaki bu çelişki kafamı karıştırdı.
Böylesine tarihi bir rezaletten sonra Adnan Polat’ın hâlâ koltuğunu bırakmak istememesi ve mahkemeye gitmeyi düşünmesi daha da kafamı karıştırdı.
Onlar aralarında etmiş olabilir ama biz taraftarlar ne aciz ve beceriksiz yönetimi ne de pusuda bekleyen ve plansız, programsız daha ne yapacağı belli olmayan muhalefeti ibra etmiyoruz.
Zeki (!) hırsızlar
İstanbul polisi aylarca uğraştıktan sonra otomobil hırsızlığı yapan bir çeteyi yakalamayı başarmış. Hırsızlar geçenlerde bir doktorun evinden Ferrari’sini çalmışlar. Polisler takibi sürdürüp Ferrari’yi Başakşehir’de bulmuşlar. Ferrari de sarı. Yani kilometrelerce öteden rengiyle bağıran cinsten bir otomobil. Hırsızların yakalanması neden bu kadar uzun sürmüş anlamadım. Ferrari olayından anlaşılıyor ki pek uyanık değillermiş. Sarı renkli Ferrari’yi çalıp Başakşehir’de saklıyorlar. Sarısından vazgeçtim, Başakşehir’de acaba kaç Ferarri var ki bunlar dikkat çekmemeyi ummuşlar merak ettim.
Oysa İstinyepark’ta turlasalardı, kimse anlamazdı. Hırsıza bak hizaya gel!