Kadının kıymetini bilmek
.
Duayen gazeteci Hıncal Uluç sayesinde başarılı ve sevilen bir köşe yazarı ve aklına estiği için popçu olan Ayşe Özyılmazel ile ünlü reklamcı Ali Taran’ın boşanmasına başta kendileri olmak üzere kimse üzülmedi. Kendisinden yaşça bir hayli büyük olan eşinin evlilikleri süresince saçlarını okşamamasından yakınan Ayşe Özyılmazel aradığı veya hayal ettiği ilgi ve şefkati bulamamışa benziyor. Saçının okşanmasını beklemek evli bir kadının sevilme ve istenme ihtiyacını simgeliyor. Özellikle neredeyse babası yaşında bir adamla evlenmiş bir kadının bunu istemesi normal. Kadın doğal olarak kocasından kendisine ihtimam göstermesini istiyor. Buraya kadar her şey tamam da saç okşayacak adam var, okşamayacak adam var. Ayşe Özyılmazel’in isteklerine diyecek yok da beklentileri pek gerçekçi olmayabilir. Kısa flört döneminden sonra apar topar evlenmeden önce Ali Bey, Ayşe Hanım’ın saçını okşuyordu da nikah kıyıldıktan sonra mı vazgeçti? Bildiğim tek şey ilişki yaşadığın kadını fiziksel ve duygusal anlamda ihmal etmeyeceksin. Onun özgüvenini yitirmesine ve hayattan heyecan duymamasına neden olmayacaksın. O zaman kadın seni hem yüzüstü bırakır gider hem de hayatının sonuna kadar affetmez.
Küçük Emrah
Ünlü şarkıcı Emrah, ünlü televizyoncu Okan Bayülgen’in kendisinden bahsederken ‘küçük’ demesine ve espriler yapmasına kızmış. Okan B. için ‘’Haftanın 5 günü kral moduyla gezdiği için aklı başında cümle kuramıyor’’ demiş. Emrah ayrıca ‘’Küçük Emrah’ın adını ağzınıza ne kadar alırsanız o kadar büyür’’ demiş. Çiklet gibi. Balon yapıp patlatabilirsin yani. Şaka bir yana da Emrah’ı zaten canım Türkiyem ‘Küçük Emrah’ olarak bilmiyor mu? Emrah dense hangi Emrah, küçük Emrah mı diye sorgulamaz mıyız? Emrah, herhalde ‘küçük’ denmesine değil kendisiyle dalga geçilmesine içerliyor. Okan Bayülgen’e laf yetiştireceğine gitsin bir programına konuk olsun çok daha iyi. Medenice tartışsın, şikayetlerini tatlı bir dille anlatsın, Okan’ın takdirini kazansın. Uzaktan karşılıklı atışmakla kendini haklı veya sempatik göstermek zor. Hele menajerinin aracılığıyla metni yazılmış cevaplar vermek itici oluyor. Küçük Emrah artık büyüdü. Böyle küçük şeylerle uğraşmasına gerek yok. Okan Bayülgen ile ağız dalaşına girerse kendi kaybeder. Hoşgörülü davranır, alınganlık yapmazsa kendi kazanır!
Vergi rekortmenleri
Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç, ‘’Türkiye’nin yarısı vergi ödemiyor, öbür yarısı bütün vergileri ödüyor. Vergiyi maalesef tam toplayamıyoruz.’’ demiş.
Rahmi Bey, yerden göğe kadar haklı. Zaten o yüzden dünyadaki en yüksek akaryakıt fiyatları bizde.
İthal arabalara fabrika çıkış fiyatının beş mislini filan ödüyoruz. Alkollü içecek, sigara tüketmek cepten intihar haline dönüşüyor. Hangi hükümet olursa olsun aradaki açığı kapatmak için mecburen her şeye zam yapıyor. Biz Türkler, başka şeylere fahiş denecek paralar ödemekten hiç gocunmuyoruz ama vergi ödemesini sevmiyoruz. Durum böyle iken vergi rekortmenleri listesinde her yıl daha fazla isimsiz mükellefler cirit atıyor. Bunlar ödedikleri vergi yüzünden ne kadar varlıklı oldukları göze çarpacak diye mi adlarının açıklanmasını istemiyor? Yoksa ödedikleri rakamın düşüklüğünden utandıkları için mi? Çünkü kimlerin zengin olduğunun aşağı yukarı hepimiz farkındayız. Orada bir sürpriz yok. Asıl sürpriz ödedikleri verginin miktarlarında. Rahmi Bey’in açıkladığı gerçeklere bir ilavede bulunmak gerekiyor. Vergi ödeyen yarımız da vergisini eksiksiz ödese çok daha iyi olacak!
Nasıl şişmanlanır?
Yaz mevsimi gelmeden her yıl olduğu gibi müthiş bir diyet fırtınası esmeye başladı. Nereye baksak rejim yapanları görüyoruz. Ece Vahapoğlu ile form tutup zayıflayamazsak, Mesut Yar kırmızı biberiyle kapıda bekliyor. Ünlüler ve diyetisyenlerle kilo vermek iyi hoş da şimdi bir de halkın arasından 8 ayda nasıl 65 kilo verdim diye gazete sayfalarında ortaya çıkanlar başladı. Obeziteden normale dönüşlerin hikayelerini okumak ilginç oluyor. Hepsinin irade gücünü takdir ediyorum. Ama ben değişiklik olsun diye arada bir ‘nasıl kilo aldım’ yazıları da görmek istiyorum. Kilo vermeleri artık ezberledik de nasıl şişmanladıklarını bilmek hakkımız diye düşünüyorum. Neleri ne kadar yediler, neleri ne kadar içtiler sonra nasıl yan gelip yatıp kiloları aldılar? Zayıflama öyküleri deneyip de kilo veremeyenlerimiz için bazen moral bozucu olabiliyor. Şişmanlayanların sesini duyarsak en azından tam tersini yapar kilo almaktan kurtuluruz.
Ne dersiniz?