Avşar Kızı’na ayıp oldu
Bir ilişkinin bittiğini açıklamak erkeğe düşmez...
İş adamı Sadettin Saran, canım Türkiyem’in en ünlü kadınlarından Hülya Avşar ile olan 3.5 yıllık birlikteliğinin sona erdiğini 3.5 satırlık bir faksla basına bildirdi. Bu bana pek doğru bir hareket olarak gelmedi. Bir ilişkinin bittiğini açıklamak erkeğe düşmez. Gerekiyorsa, bunu kadının yapması daha şık olur. Bazı haberlere göre Hülya Hanım ayrılık kararını gazetelerden okumuş. Haber gerçekse kendisine büyük bir haksızlık yapılmış. 3.5 yılını verdiği sevgilisi ikisini ilgilendiren bir konuda onu muhatap olarak bile almamış. Sadettin Bey, belli ki Hülya Avşar ile olan tüm bağlantısını kesmek için böyle bir açıklama yapma gereğini duymuş. Aslında sadece kamuoyuna değil, Hülya Hanım’a da ilişkilerinin kesin olarak sona erdiğinin mesajını veriyor. Artık geri dönüş yok demeye getiriyor. Hülya Avşar, Sadettin Saran’ın yanında çalışan biri değil. Malına, mülküne ortak da değil. Ayrılık kararını ilan etmesine ne gerek var? Sadettin Bey, kasıtlı olmasa da Hülya Hanım sanki yakasına öyle bir yapışmış ki, ondan ancak basına açılarak kurtulabilecekmiş gibi bir hava vermiş. Yani nereden bakarsanız bakın Saran Bey, Avşar Kızı’na ayıp etmiş.
Kim kime takmış vaziyette?
Okulda kırık not veren öğretmenlerimizin, askerde hayatımızı hep zorlaştıran üstlerimizin, işimizde ne yapsak yaranamadığımız patronumuzun bize taktığını düşünürüz. Spor dünyasında ise eskiden beri ‘takan takana’ bir durum var. Örneğin, Milli Basketbol Takımımızın hocası Tanjeviç, İbrahim Kutluay’a takmıştı. İbo, çok sevdiği Fenerbahçe’den onun yüzünden ayrılmak zorunda kaldı. Milli Futbol Takımımızın eski hocalarından Ersun Yanal’ın, Galatasaraylı Hakan Şükür’e olan takıntısı dillere destandı. Fatih Terim’in tanıyıp dışladığı bir Fatih Tekke takıntısı vardı. Hiddink’in hiç tanımadan dışladığı bir Mehmet Topal takıntısı var. Azerbaycan yenilgisinden sonra tüm spor yazarları Hiddink’e takmış vaziyette. Fenerbahçe’nin hocası Aykut Kocaman, kendini bitirmeden Alex takıntısına son verdi. Şimdi yine iki Brezilyalı Santos ve Bilica’yla takıntısını sürdürüyor. Galatasaray’ın hocası Rijkaard, Servet’e taktı. Diğer takıntısı Elano yedekte bekliyor. Beşiktaş’ın kontrolsüz konuşabilen hocası Schuster, gaf yapmamak için kendi lisanı olan Almanca’nın yerine İspanyolca konuşmaya kafasını taktı.
Yorumcu Erman Toroğlu, kendisini ‘Maraton’dan kovdurduğuna inandığı Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ve üç büyük kulübe olan takıntısını her fırsatta belli ediyor. Televizyonda ‘Yavrucuğum’ deyip kızdırdığı meslektaşı Ahmet Çakar da ona takmış vaziyette. Canlı yayında her an kapışabilirler. ‘Aziz Yıldırım’ deseniz, eski başkanlardan Ali Şen’e ve muhalefete takılı duruyor. Takanları saymakla bitmez. Yani, kafayı takmak bir spor olsa inanılmaz başarılı olurduk.
Humpty Dumpty Nazmi
İngilizce’de en çok bilinen anaokulu tekerlemesi Humpty Dumpty’dir. İngilizce konuşulan ülkelerde doğan her bebek bu tekerlemeyi ezbere bilir. Tekerlemenin Türkçe çevirisi şöyledir:
“Humpty Dumpty duvarın üstüne oturdu... Humpty Dumpty büyük bir düşüş yaşadı... Kralın tüm atları ve kralın tüm adamları Humpty Dumpty’i bir daha bir araya koyamadı.” Amerikalı karikatürist W.W. Denslow, 1904 yılında Humpty Dumpty’i kocaman bir yumurta olarak sembolize etti. İngilizlere göre Humpty Dumpty düşmeden önce duvarın üstünde bir Türk gibi bacak bacak üstüne atıp oturmuştu. Tıpkı ünlü söz yazarı Ülkü Aker’in Bodrum’da 3 ay önce evlendiği otoparkçı Nazmi Kafadar gibi! Nazmi Bey, geçenlerde bir akşam aşırı derecede alkol aldıktan sonra çalıştığı otoparkta 1.5 metre yüksekliğindeki beton bahçe duvarının üstünde sızmış. Bir süre sonra da dengesini kaybedip kafa üstü yere çakılmış. Arkadaşları hemen yardımına koşup ambulans çağırmışlar. Alkol komasına giren Nazmi Bey, başından fena halde yaralanmış. Bu olay nedense bana Humpty Dumpty’nin öyküsünü hatırlattı. İyi ki Nazmi Kafadar’ın yardımına koşanlar kralın atlarıyla adamları değildi. Yoksa bizim çiçeği burnunda damat Nazmi Bey, tam Humpty Dumpty olurdu!
Hamilelik palavra mıydı?
Ünlü yıldız Seren Serengil’in bundan kısa bir süre önce olaylı bir şekilde boşandığı eski eşi Musa Aytun’un iddiasına göre, Serengil’in hamileliği palavraymış. Hamilelik pozlarının hepsi fotoshop’luymuş. Kadınlar genelde kendilerini ince, genç ve güzel göstermek amacıyla fotoshop yaptırırlar. Göbeğini balon gibi göstermek için bu yola başvuranı ilk defa duyuyorum. Şimdi bunlar aralarında anlaşmışlar ve konuşma yasağı koymuşlar. Yani olay kapandı. Öyle kestirip atmak olmaz! Madem başlattılar sonunu getirsinler. Bizi boşu boşuna günlerce oyaladılar.
Hamilelik palavra mıydı değil miydi? Ortak bir açıklama bekliyoruz. Biz meraklı milletiz. Çocuk oyuncağı mı bu?