Şampiy10
Magazin
Gündem

Hayatın vazgeçilmez kaynakları

.

ABONE OL
Vatan Haber

Geçtiğimiz günlerde bir Pazar kahvaltısında, hemen yan masadaki seslere kulak kabarttım. Yanımda birkaç arkadaşım da vardı. Aslında kendi konularımıza o kadar dalmışken, birden onların masasına dahil olduğumuzu fark ettim. Bu güzel kadınlar yüksek enerjiler, reiki, ruhsal ve bedensel temizlik gibi konuları konuşuyorlardı. İlgilenmemiz onların da hoşuna gitti. Giderek aynı masa gibi olduk. Kahvelerimizi yudumlarken, üstümüzdeki kötü enerjilerden, nazardan, gözden nasıl kurtuluruz kısmı gündeme geldi. Herkesin ağız birliği yaptığı sirke ile duş almak kısmı tartışırken, ortaya atılan “Su içiyor musunuz? Himeleya tuzu ile yıkanıyor musunuz?” gibi bir soru ortaya atıldı. “Esas su ile tuzun ilişkisinden haberiniz var mı?” kısmı ise bir sessizliğe gömülmemize neden oldu. Kafaya takmıştım ya... Google’da ve birkaç yerde araştırmam gerekti. Aldığım notları sizlerle paylaşıyorum. Bakın su ile tuzun aşkı neymiş...

Tuzun yerini tuzdan başkası tutamaz. Damak tadı olarak algılanan tuz, aslında doğal bir vücut ihtiyacı. Vücudumuzu oluşturan hücrelerin içi ve hücreler arası ortam tuzlu su. Bebekler anne karnında tuzlu su ortamında gelişimini tamamlar. Yapılan deneylerde ortaya çıkmış ki, saf su elektriği iletmez; tuzlu su ise vücuttaki elektiriğin üretilmesinden ve iletilmesinden sorumlu. Hücrenin içi ile dışı arasındaki farklı tuz konsantrasyonundan oluşan ozmotik basınç farkı ile de, madde alışverişi sağlanıyor. Rafine edilmiş, içindeki doğanın malı ve vücudun ihtiyacı olan minerallerden arındırılmış sofra-sanayi tuzu, sözde saf tuz, vücut için çok faydalı değildir; kurumanın başlıca sebeplerinden biri.

Hiçbir şey de suyun yerini tutamaz. İçtiğimiz kahve, çay, meşrubatlar asla suyun yerini alamaz. Aksine büyük zararları var. Enerji dönüşümü ve atıklarının uzaklaştırılması sırasında, vücuttaki suyu tüketir. Bu sıvılar, su yerine kullanılırsa, beynin su ihtiyacını bildirme şekli olan susama duygusu engellenir. Zamanla enerji ihtiyacını bildirme güdüsü olan acıkma hissi ile susama hissi birbirine karışır ve susadıkça da yemek yeme arzusu doğar. Vücut su eksikliği bildirilemeyince, kendine zarar veren başka yönteme başvurur. Bu yöntem, acımasızca, diğer hayati organlardan suyun tedarik edilmesidir. Vücut su kıtlığı çektiğinde, kandaki suyu kullanırsa yüksek tansiyon, omurlardakini kullanırsa bel ve boyun fıtıkları, kemiklerdekini kullanırsa gut, artrit, romatizma, akciğerlerdekini kullanırsa astım, pankreastakini kullanırsa şeker, midedekini kullanırsa ülser hastalıklarını yaratır.

Su ve tuzun birleşimi

Kadim bilgelere göre, doğayı oluşturan dört ana unsur: Toprak, su, ateş ve hava. Tuz ise bu dört unsurun hepsini içerdiği için, eskiden beri kutsal bir sembol sayılmış. Doğanın kendi bünyesinde, milyonlarca yıllık özümsenme yolu ile oluşturduğu tuz, şehir hayatında kullanılan işlenmiş sofra tuzu ile karşılaştırılamaz. Denizin ortasında kalan bir kişinin onca suya rağmen susuzluktan ölmesi çarpıcı bir örnek. Yani okyanusun suyu içilirse, susuzluğun giderilmesi bir yana, vücutdaki suyu da emerek uzaklaştırdığı için, zamanından önce susuzluktan ölüme sebebiyet verir. Şehirlerde yaşayanlar, çeşitli boyalı meşrubatları, çayları, kahveleri içerek vücuda suyun sahte girişi ile, benzer bir susuzluk ortamı şeklinde aynı durumu yaşayabilir. Tuz ile suyun birleşmesi; hayatın kaynakları olan su ve tuzu birbirine kavuştururken, ‘iki’yi ‘bir’ yapma süreci ile onları onurlandırma işlemi. Bir başka deyişle, kristal tuzdaki saklı ateşi (enerjiyi) suyun evrenine teslim töreni.

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Pişt pişt sakin ol
  2. Bir bar filozofu Gupse Özay ile ne işler karıştırıyor?
  3. Sosyal medya aşklarının sürprizleri
  4. Sokak partisi ve çocuk
  5. Hayatta hiçbir şey tesadüf değil
  6. Moda devleri Madonna için ayaklandı
  7. Las Vegas’tan artakalanlar
  8. Şehvetli kadın Las Vegas
  9. Ayrıldıklarına siz de inanamayacaksınız
  10. Spor ayakkabı deyip geçme!

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.