“Bang bang”
.
Dünyanın en önemli ama en zor sektörlerinden biri de sinemadır. Malum, bir film öyle pat diye ortaya çıkmaz. Konu seçimi, senaryosu, oyuncu seçimi... Hele müzikleri... Seyrettiğimiz beş dakikalık bir sahne için, koca bir ekibin saatlerce, belki de günlerce çalıştığı olur. Geçtiğimiz günlerde bir dizinin kulüp sahnesi çekilecek. Mekan, açılarının hesaplanması için, üç-beş kere ziyaret ediliyor, fotoğrafları, videoları alınıyor. Yapılan toplantılar sonucu, mekan için önce yönetmen onay veriyor. Ardından da prodüksiyonun bütçelerini takip eden kişiler para konusunda mekan ile anlaşmaya çalışıyor. Sonra ses ve ışık kameraları için yerleşim süreci, sabahın erken saatlerinde başlıyor. Figürasyona saç, makyaj yapılıyor. Seyrediyorum. Anlata anlata bitirmem zor. Daha önce bazı çekimlerde bulunmuştum ama bu kez ciddi ciddi izlemem gerekiyor. O bilmem kaç dakikalık sahne için, 24 saat nasıl da durmaksızın koşa koşa çalışılıyorlar? Hayret edersiniz.
Neyse... Bugün sinema sektörünün en önemli noktalarından birinden, film müziklerinden söz etmek istiyorum. Filmlerde çalınacak olan parçalar, özellikle bu iş üzerinde çalışan müzisyenler tarafından, sahneyi daha etkili hale getirmek için bestelenir. Bu şarkıların toplandığı albüme de soundtrack deriz. Fakat Yeşilçam sektörü, özellikle 80’lerde, bol miktarda çekilen arabesk filmlerde bunun tam tersini yaptı. Film için soundtrack hazırlanması yerine, arabesk sarkıcıların albümüne ya da albümde öne çıkan şarkılarına film çekti. Ümit Besen, Müslüm Gürses, Küçük Emrah, Küçük Ceylan, İbrahim Tatlıses aklınıza gelebilecek o dönemin tüm ünlü arabeskçileri ardarda film çekmişti. Sadece sinemada değil, büyük yatırımlar yapılan dizilerde de bu böyle oluyor.