Şampiy10
Magazin
Gündem

Büyük izdivaççı sosyal medya

Sosyal medya aşklarını, hikayelerini anlatalım biraz. Buyurunuz...

2000’lerin başında sanal dünya ve sosyal medyanın ağırlığı bu kadar değildi; “Yıllar önceydi. Bir kulüp vardı, hepimiz orda toplanırdık. Orada tanışmıştık.” Nasıl hatırlamazdım. O gece onun yüzünden hepimiz gerilmiştik. Hatta kıskanmıştı bizden. Şaşırmıştık. Ne hızdı. “Yıldırım aşkı bu olsa gerek” diye düşünmüştük.

Sevgilisini, beraberliklerinin başladığı günden beri bizden kaçırdı. O günden sonra aylarca haber alamadığımız arkadaşımız, sevgilisinden ayrılınca yine haliyle yanımıza koşmuştu. Ama ısrarlarımıza rağmen asla konuyu açmıyor, sebep göstermeden sadece, “Bitti. Severek ayrıldım” diyordu. Geçtiğimiz gün “İnan, o zamanlar sizi çok kırdığımın farkına varmıştım. Ama ne yapayım, aşkımı paylaşmak istememiştim” dedi.

İlk defa bir aşk yüzünden, etrafındakileri bu derece uzaklaştıran birine şahit olmuştum. “Kendine güvensizdin bekli de. Bekli de ona da güvenmedin. Çok gençti. Elinden kaçıracağını düşündün” dedim.

Bir an duraksadı. Sesi inceldi hatta içini açtı; “ Evet doğru. Kendime saklamak istedim onu. Derler ya, kuşu altın kafese koymuşlar... Ben de o örnek, altın kafes sundum ona. Ailesi İstanbul dışında yaşadığından zaten sığınacak bir liman arıyordu. Filmler, kitaplar hediye ettim. Öyle kendime benzetmeye çalıştım ki...”

Birçoğumuzun ilişkilerdeki temel yanlışımız. Sevgilimizi, olduğu gibi değil de kendimize benzetmeye çalışarak ilişkiye zarar veririz. Şüphesiz bu hataya düşmüştü arkadaşım, “Giyimine bile el atmıştım. İlla benim aldığım şeyleri giysin istiyordum.”

Ne ileri ne geri kalan insanlar

Detayları ise şöyle anlattı; “Bir gece iş yemeğine çıkmıştım. Evde beni beklemek üzere anlaşmıştık. Evde yoktu. Arıyorum, telefonu çekmiyor. Aklıma hemen sık sık arkadaşlarıyla gittiği Taksim’deki o rock bar geldi. Kesin ordadır dedim. Atladım o rock bara gittim. Bir köşede alkollü 3-5 arkadaşının yanında birine sarılırken gördüm. Hatırladım eski sevgilisiydi. Hiçbir şey demeden çıkmak istedim olmadı. Arkadaşı yanıma geldi. Eski sevgilisinin doğum günüymüş. Demek ki günler öncesinden haberleşilmişti. Sonrasında, o gece kapıya sarhoş geldi. Zili uzun uzun çaldı, açmadım. Anahtarını kaybetmiş. Açsaydım keşke diye uzun süre içim içimi yedi. Hatta kimse vazgeçilmez değildir. Bunu da öğrendim. Anahtarı komşuya bıraktım. Telefonuna mesaj attım. ‘Eşyalarını topla’ diye. Teşekkür edip gitti. Sonra, o evden taşındım biliyorsun. İzini kaybettim. O da beni aramadı. Sonradan öğrendim, evin kapısına gelmiş bir iki kez.”

Gelelim şu sosyal medya işine: O mu vesile oldu yoksa yine. Yahu izdivaççı gibi şu sosyal medya. Eskiden mahallede büyük teyzeler ellerinde fotolar ile gezer, gençleri birleştirirdi. Şimdi bu işi sosyal medya ele aldı. “İşte üstünden yıllar geçtikten sonra. Birbirimizi facebooktan bulduk” dedi... Mutlu sona yaklaşıyoruz diye hissederken... “Buluştuk!” dedi ve yüzü düştü. “Bıraktığım yerde. Hatta gerilemiş bile. İnsan hiç mi bunca zaman hayatına bir şey katmaz. Okul, iş, para, ev, sosyal hayat, her şey aynı. Ben böyle birini istemiyorum. Büyümemiş. Küçülmüş o... Ayaklarının üstüne durmasını bilmeyen birini ben ne yapacağım. Hayatıma alacağım insan bana bir şeyler katmalı...”

“Peki, bunu ona söyledin mi?” diye sordum, cevap verdi, “Az önce de facebooktan mesaj attım. Ben seni eski sen olarak sevmek istiyorum. ‘Sen o günlerde kal’ diye.” İşte, o birleştirdi, o ayırdı. Ah sosyal medya ah!

Yazının devamı...

Çağın Irmak dolu dolu geliyor

Uzun zamandır her adımını yakından izlediğim Çağan Irmak, dolu dolu bir proje ile geliyor. 29 Ekim’den sonra “Unutursam Fısılda”, gönüllerimizde ayrı bir yer alabilir. Çoğu projesinde olduğu gibi, yazıp yönettiği filmle... Karakterler, yaşıyormuşçasına hayatımıza girebilir. Hazır olun...

“Unutursam Fısılda” hakkındaki heyecanımı sanırım fark ettiniz. Arkadaşlarımla heyecanla beklediğimiz film, umarım hepimizi haksız çıkarmaz. Birçoğumuzu ekrana kitleyen Asmalı Konak ve Çemberimde Gül Oya dizilerinde Irmak, sağlam bir yer edindi. Ardından, akıllıca hamlelerle sinema filmlerinde de başarısını kanıtladı.

Babam ve Oğlum, Issız Adam, Mustafa Hakkında Herşey, Dedemin İnsanları ve Tamam Mıyız? filmleriyle gişede büyük başarı yakaladı. Aşk, hırs, intikam, şöhret gibi insan yaşamında önemli yer tutan duyguların yer aldığı filmde Irmak, alkışlık ve akıllıca bir kadro seçimi de yapmış. Farah Zeynep Abdullah, Mehmet Günsür, Kerem Bürsin, Işıl Yücesoy ve Hümeyra gibi ünlü isimlere yer vermiş. Günsür’ün yıllardır kadın hayranları olduğu ortada. Şu günlerde ekranlardan beyazperdeye geçen Bürsin’in de yükselişi, bu filmde yer almayı hak ettiği düşündürüyorum. İlk sinema projesinde Bürsin’in Günsür ile kapışması bakalım nasıl sonuçlanacak?

Bir yandan da, yıllar sonra karşı karşıya gelen iki kız kardeş, Hümeyra ve Işıl Yücesoy’un oyunculuklarını nasıl döktürdüğünü göreceğiz. Hümeyra ile Irmak’ın çok iyi anlaştıkları kesin. Bu dördüncü buluşmaları.

Pedra Almodovar da filmlerinde karakter oyuncularını çok değiştirmez. Aynı isimler çevresinde döner.

İçindeki gizli sürprizler

Fragmanda Hümeyra’nın dediği “Hayatımın peşinden gittim. Şimdi olsa, yine giderim...” Bu bir yerde hayatımızın sloganı olabilir mi? Kaybedenler ve kazananlarla... Unutursam Fısılda’nın hikayesinde ayrıca hızla yükselen, kariyerlerinde başarılı müzisyenleri canlandıran kadro başta kostümleriyle de 70’lerin ruhunu yaşatıyor. Renk renkler. Abba’nın bir dönem sahne kostümleri gibi...

Konusunu basın bültenlerinde şöyle okuyoruz...

“Ayperi yaşadıkları kasabadan Tarık ile beraber müzik aşkıyla ve de özgürlükleri için uzaklaşırken, yanında kardeşinin sırrını da götürür. Aslında Tarık’a ilk vurulan Ayperi’nin ablası Hanife’dir. Yıllar sonra karşı karşıya geldiklerinde, iki kız kardeşin yapabildikleri ve yapamadıkları ortaya dökülecektir.” Bülten böyle. Gelelim filmin geri planında yer alan sürprize.

Okumuşunuzdur Kenan Doğulu ”Unutursam Fısılda” için 8 parça yaptı. Bu şarkıların kaydedilmesi için de dev bir orkestra eşlik etti. İşte sürpriz isim geliyor...

Bu şarkların miksleri dünyaca ünlü ses teknisyeni Michael C. Ross tarafından yapıldı. Los Angeles çeşitli stüdyolarda 1980’lerde işe başlayan Ross, hayran olduğumuz yüzlerce projeye imza atan bir isim. Örneğin, şu filmelere; “Moulin Rouge”, “Drumline”, “Big Momma’s House”, “Me Myself and Irene”, “Titan AE”, “There’s Something About Mary”, “The Siege.”

Şu sanatçıların da ses mühendisliğini yaptı: Christina Aguilera, Mick Jagger, Keith Richards, Ry Cooder, Taylor Dane, Barry White, Isley Brothers, Eric Clapton, Vonda Shepard, Bruce Hornsby, Herbie Hancock, John Pizzarelli. Daha birçok dünya starı onun elinden geçmiştir. Sayısız müzik ödülüne sahip olan Ross bakalım Kenan Doğulu’nun şarkılarına nasıl büyülü dokunuşlar yapmış? Merakla bekliyoruz.

Yazının devamı...

Londra’dan havadisler

Londra hareketli günlere başladı. Her sokağı, her yanı tasarımlar ve sürprizlerle dolu olan şehrin, hayranları arasındayım. Mevsim Londra mevsimi. Hafif yağmurun, sonbaharın esintisi, yağmurların güneşe eşlik ettiği, şehrin en güzel günleri. Aralık ayının sonuna kadar kim bilir ne sürprizlerle karşılaşacağız. Yıl sonuna kadar şehrin en bomba etkinlikleri karşınızda.

Moda devleri vitrinleri süsledi

İşte ilk haber geldi. Selfridges’i duymayanınız kalmamıştır. 2014 yılında yayınlanan dizisi sayesinde bu büyük mağazanın nasıl ortaya çıktığını seyretmiştik.

Dünyanın en popüler markası olan Selfridges’de, dünyaca ünlü on iki tasarımcının özel tasarladıkları kapsül koleksiyonları vitrinleri süslüyor. Aralarında Jean Paul Gaultier, Paul Smith, Marc Jacobs, Roberto Cavalli gibi tasarımcıların yer aldığı projenin adı, “The Masters”. Kasım ayının sonuna kadar Oxford Caddesi’ni süsleyecek.

Sanata yön veren fotoğrafçının sergisi

Sergilerin birçoğu ilk kez Londra’da açılır. Burada edinilen fikre, kokuya göre serginin gidişatı belli olur. Bazıları ise sadece bu şehre özeldir. Şimdi de Londra V&A müzesinde bir efsane fotoğrafçının 250 özel karesinin yer aldığı sergisi açıldı. Alman fotoğrafçı Horst P. Horst 60 yıl boyunca durmadan deklanşöre basarak Coco Chanel, Marlene Dietrich, Katharine Hepburn, Bette Davis gibi dünya ikonlarının karelerini çekmiş. Vogue dergisinin Amerika versiyonuna da sayısız kapak... Ocak ayının sonuna kadar açık olan sergide, sanat, moda ve tasarım dünyasına nasıl yön verdiğini bu karelerden anlayacaksınız.

Hollywood’u salladı, sıra Londra’da

Bir de size tiyatro haberi... Hollywood’un yaramaz kızı Lindsay Lohan, Londra’yı karıştıracak besbelli... Kasım ayının sonuna kadar sergilenecek Speed the Plow adlı oyun, 1988 yılında Madonna’nın oynadığı Karen adlı sekreteri rolüyle izleyici karşısına çıkıyor. İki Hollywood yapımcısının arasındaki anlaşmaya odaklanan oyun, Amerika’nın en tanınmış oyun yazarlarından David Mamet’e ait. Tutarsız ve disiplinsiz oyuncu bakalım bu işin üstünden nasıl kalkacak.

Müzikal seyretmeden olmaz

Tabii ki Londra’da seyredilen müzikallerin Broadway’deki prodüksiyonlar ile yarışmasına imkan yok. Ama yine de insan seyretmeden dönemiyor. Ben “Çöller Kraliçesi Priscilla” oyununu 4 kere seyretmiş biri olarak bunu açık açık söyleyebilirim.

Şu günlerde en çok seyredilen müzikallerin listesini yazıyorum. Benim favorim ise Billy Elliot...

1) King Charles III

2) Fantastic Mr Fox

3) The Book of Mormon

4) Matilda the Musical

5) The Lion King

6) Billy Elliot the Musical

7) Forbidden Broadway

8) Charlie and the Chocolate Factory

9) The Curious Incident of the Dog in the Night Time

10) Great Britain

Yazının devamı...

“Bang bang”

Dünyanın en önemli ama en zor sektörlerinden biri de sinemadır. Malum, bir film öyle pat diye ortaya çıkmaz. Konu seçimi, senaryosu, oyuncu seçimi... Hele müzikleri... Seyrettiğimiz beş dakikalık bir sahne için, koca bir ekibin saatlerce, belki de günlerce çalıştığı olur. Geçtiğimiz günlerde bir dizinin kulüp sahnesi çekilecek. Mekan, açılarının hesaplanması için, üç-beş kere ziyaret ediliyor, fotoğrafları, videoları alınıyor. Yapılan toplantılar sonucu, mekan için önce yönetmen onay veriyor. Ardından da prodüksiyonun bütçelerini takip eden kişiler para konusunda mekan ile anlaşmaya çalışıyor. Sonra ses ve ışık kameraları için yerleşim süreci, sabahın erken saatlerinde başlıyor. Figürasyona saç, makyaj yapılıyor. Seyrediyorum. Anlata anlata bitirmem zor. Daha önce bazı çekimlerde bulunmuştum ama bu kez ciddi ciddi izlemem gerekiyor. O bilmem kaç dakikalık sahne için, 24 saat nasıl da durmaksızın koşa koşa çalışılıyorlar? Hayret edersiniz.

Neyse... Bugün sinema sektörünün en önemli noktalarından birinden, film müziklerinden söz etmek istiyorum. Filmlerde çalınacak olan parçalar, özellikle bu iş üzerinde çalışan müzisyenler tarafından, sahneyi daha etkili hale getirmek için bestelenir. Bu şarkıların toplandığı albüme de soundtrack deriz. Fakat Yeşilçam sektörü, özellikle 80’lerde, bol miktarda çekilen arabesk filmlerde bunun tam tersini yaptı. Film için soundtrack hazırlanması yerine, arabesk sarkıcıların albümüne ya da albümde öne çıkan şarkılarına film çekti. Ümit Besen, Müslüm Gürses, Küçük Emrah, Küçük Ceylan, İbrahim Tatlıses aklınıza gelebilecek o dönemin tüm ünlü arabeskçileri ardarda film çekmişti. Sadece sinemada değil, büyük yatırımlar yapılan dizilerde de bu böyle oluyor.

Yazının devamı...

Gökyüzünden yansıyan gerginlikler

Ne oldu bize? Her yerde kavga, kıyamet. Yükselen sesler ve birbirini yiyen, kavga eden bir toplum olduk. Gerçekten, yüksekten uçan bir dolunay ve tutulma yaşadığımız belli... Az önce konuştuğum arkadaşım, her daim her adımını, aşk, yeme içme hatta alışverişlerini bile, o gezegenlerin durumuna göre yaptığı halde, telefonla konuştuğumuzda “Ay tutulması beni bir vurdu! Kaç kişi ile bugün kavga ettim. Ben bile kendimi tanıyamadım. Eve kaçıp telefonlarımı kapatacağım” dedi. Acaba biz mi bu söylemlerin etkisinde kalıp kendimizi bu psikolojiye kaptırıyoruz! Yoksa gerçekten mi etkisinde kalıp, farkında olmadan mı içine düşüyoruz?

Daha derinlere birazdan gireriz

Baksanıza, Seda Sayan programında konuklarından Niran Ünsal ile tartıştı. Gereksiz çıkışlar ve yanlış anlamalar sonucu, Ünsal programı terk etti. Birkaç gün sonra da hızını alamayan sanatçı bir programda daha kavga etmeye devam etti. Sunucusu Duygu Çetinkaya ile uzun uzun tartışıp ağza alınmayacak sözler sarf ediyorlar birbirlerine...

Sosyal medyada yapılan yorumlara göre, Ünsal son dönem yaptığı albümlerle adından bu kadar bahsettirememişti. Haksız da sayılmazlar. İlk kliplerin yapıldığı, özel televizyonun hayatımıza girdiği dönemlerde, daha iddialı, daha yaratıcı ve korkusuzca çalışmalar yapılıyordu. Ben eski günleri özleyenlerdenim. Kim ne derse desin, kanal kanal dolaşan Ünsal’a inat Sayan’cıyım. Baksanıza taraflar bile oluştu. Kimin aklına gelirdi?

Seren Serengil ise Özlem Yıldız’a verip veriştiriyor. Serengil ardından da Seda Sayan’a, “Programı ucuz” dedi. Altında kalmayan Sayan, “Oh çatlasınlar, birinci benim” yanıtını verdi.

Şahan Gökbakan’a ne demeli? “Pek Yakında”nın üç günlük gişe hasılatı Recep İvedik 4’ü geçemeyinde, sosyal medyadan dalga geçmeye başladı. Güzide Kasacı’nın bir döneme damgasını vuran şarkısı “Benim Adım Çalıkuşu”nun meşhur kahkahasını instagram’da paylaşarak, Cem Yılmaz’a gönderme yaptı. Hatta Amerika’da olan Yılmaz’a, “Ahh şimdi New York’ta olmak vardı” gibi sözlerle, göndermelerini sürdürdü.

Durun beyler, bayanlar durun! Dolunay, merkür, neptün, jüpiter sizi bu kadar etkilemesin. Bugünün yarını da var. Gerçi gökyüzünde o kadar hareketlilik var ki... Bir gün onlar da hep böyle tersine dönmeyecek ki...

Yazının devamı...

Kayahan’ın albümünden haberler var!

UUzun zamandır beklenen bir albümün müjdeleri gelmeye başladı: Kayahan’a Saygı... Temmuz ayında ilk fısıltıları duyulan albümün şarkıları ve seslendirenlerin bir kısmı belli oldu. Aslında ülkemizde kulaklarımıza aşina gelen parçaların yeni yorumlanması, hep sert eleştirilere hedef oluyor. Bunların birçok örneğini son yıllarda yaşadık. Her sanatçı cover parça yapmaya, albümlerine eski şarkıların yeni düzenlemeleri ile yer vermeye başladı. Durum böyle olunca da, tabii alışık olduğumuz klasikleşmiş şarkılar, yeni ses ve düzenleme ile dinlenirken özüne çok bağlı kalınmıyor. Bu da eleştirilere neden oluyor. Aysel Gürel şarkılarından oluşan albüm özellikle bu tarz içinde en öne çıkan oldu. Şarkıların yaratıcılarının başında olup projeyi takip etmesi, sanırım Kayahan’ın bu albümünü ayrı bir yere koyacak. Çünkü Kayahan bir röportajında, “Önce şarkı. Biz şarkıcıyı değil, şarkıyı seçiyoruz. Ondan sonra uygun şarkıcıyı sorguluyoruz. Söz, müzik ve düzenlemeler bir bütündür. Birinden biri sallanırsa, o şarkı da sallanır. Çünkü şarkıları yazarken nasıl düzenlenmesi gerektiğini planlıyorum” demiş. Gelelim albümde yer alan sanatçı ve seslendirdikleri şarkılara...

Ajda Pekkan-Gönül Sayfam, Sezen Aksu-Odalarda Işıksızım, Tarkan-Yemin Ettim, Nilüfer-Bir Garip Serçe, Sıla-Canım Sıkılıyor Canım, Mustafa Ceceli-Sarı Saçlarından Sen Suçlusun, Gülşen-Emrin Olur, Funda Arar-Ve Melankoli, Mehmet Erdem-İlk Değil, Yonca Lodi-Gözlerinin Hapsindeyim, Emre Aydın-Her Şeyden Çok, Demet Sağıroğlu-Nar Tanem, İpek Acar-Mor Menekşe, Candan Erçetin-Büyük Aşkım, Suat Suna-Yoksun Sen, Aşkın Nur Yengi-Atın Beni Denizlere, Gülben Ergen-Devamı Var,

Yasmin Levy-Sabahlar Uzak, Mine Koşan-Allahım Neydi Günahım?

Liste heyecandırıcı. Aslında aynı isimler çevresinde dönmesi yerine, Mine Koşan gibi ters köşe sanatçıların üstüne daha çok gidilmesi, hoş ve enteresan olabilirdi.

Yaşayan efsaneden sürpriz

Yazının devamı...

Eskidendi çok eskiden

Sonbahar geldi. Bu mevsim değişikliği, yaz çocuğu olmam yüzündendir belki, zaman zaman beni mahvediyor. Bu arada aklıma Orhan Veli geliyor. Beni bu güzel havalar mahvetti. Mevsimleri takmadığım çocukluk yıllarım da aklımdan geçiyor. Galiba 80-90’larda yaşamak daha bir özgürlük demekti. Mahalleler arası yapılan maçlarda mücadele etmekti. Şimdi binaların bol bol yükseldiği evlere kapanan çocuklar gibi değildik. Arsalarda misket, saklambaç, yakar top, dokuz taş oynar, diğer yandan camdan bizi eve çağıran annemize karşı mücadele verirdik. Şimdiki çocuklar yuvalarda ya da alışveriş merkezlerinde oyalanırken, biz ağaç tepelerinden inmezdik.

Ergenlik çağımız... Sloganlı pop şarkılar dönemi. Mustafa Sandal-Bana Kazak Örmeli, Hakan Peker-Hey Corc Versene Borç, Yonca Evcimik-Abone, Aşkın Nur Yengi ve Levent Yüksel’in çıkışı... Barış Manço, Adam Olacak Çocuk ve 7’den 70’e... Akıllı çocukların 10 puan aldıkları bir programdı. Başına küçük konan şarkıcı furyası. Emrah ve Ceylan en popülerleriydi. Müzik; metalciler fazlalaşmaya, “Acidçi misin? Metalci mi?” diye soruları sorulmaya başlamıştı. Walkman... Yolda yürürken, kulaklığımız kulağımızda. Karışık kasetler... Bir de pil çilesi çekerdik.

Gençlik filmleri furyası; Flash Dance, Kokteyl, La Boum, daha niceleri... Tarzlarını, kıyafetlerini taklit ederdik. Şarkıları hâlâ dilimizde. Video kasetler çıktıktan sonra, arabesk filmler. Tabii Ahu Tuğba, Banu Alkan, Serpil Çakmaklı’nın kaçınılmaz o patlaması. A Takımı dizisi, Kara Şimşek, Bay Meraklı, Köle İsaurai ile başlayan diziler furyası... Bob Ross, TRT’de yayınlanan usta ressam. Bir fırça darbesi ile yaratılan tablolar.

Çarkı Felek ve Kutunuzu Açayım... Yarışma programlarına telefon ile katılımlar. Hugo, ekranda telefon ile katıldığın bilgisayar oyunu. Tolga Abi yardım eder, Hugo da ekrana vurur; “Son şansın”. Kazanan gördüm mü? Pek hatırlamıyorum. Susam Sokağı ve Şirinler, günümüzde de hâlâ popüler.

Tetris, işte bağımlısı olduğumuz oyun. Ardından atari evimize girdi ve gamemuch’lar. Oynamak için kardeşimle kapıştığımı hatırlıyorum. Amerikan tıraşı, ne alaka ama, hâlâ dönem dönem popüler. Kuponla dağıtılan ansiklopediler. Evde kupon kesilir, hatta eksikler için değiş dokuş yapılırdı.

Atari salonları, okuldan kaçıp kaçıp tüm harçlığımızı yatırdığımız oyun salonları. Sonra yasaklanma halleri. 900’lü hatlar ve faturalar. Gazetelerde, yüksek telefon faturalarından yakınan anne-babaların haberleri çıkardı. Çağrı cihazı, nasıl da geldi geçti?

Otobüs bileti, “Fazla bileti olan var mı?” Ceplerde unutulur, yıkanırdı. Keşke bir-iki bileti saklasaydık. Akbil çocukları bunu bilmez. Telefon jetonu, kulübeleri ve de cebimizde telefon defterlerimiz... Jetonlarımız ile sıraya girerdik. Aklımızda onlarca ezbere numara vardı. Şimdilerde zihin tembelliğine alıştık... Şehirler arası konuşmak için kayıt yaptırılırdı. Anı ve anket defterleri, elden ele dolaşan bu defterlere ne yazdık, neler yazdık. E tabii sosyal medya yok. Okulda, mahallede hoşlandıklarımızı bu defterlerden takip ederdik. Kelebek toka, dönemin starlarının saçın da. Yılbaşı eğlencesi, çerezler, yemekler hazırlanır, tombala da bir köşede beklerdi. Geri sayımda Nesrin Topkapı’nın dansı... Üff, ne heyecanla beklenirdi. Tabii hatırlamadığım daha neler vardır da... Sonbahardan başladık, neler yazdık. Ama bu günler daha bir güzel. Her an bir yenilik...

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.