Şampiy10
Magazin
Gündem

Doğru bit pazarına

Gene sevimsiz bir Pazar yaşıyorum. Bir sağa bir sola yatma, dönme hallerindeyim. İçimden pek de bir şey yapmak gelmiyor. Telefonum öyle çalıyor ki... Genelde Pazar günleri telefondan uzak yaşama kararımı, arkadaşım Ahmet bozuyor. Israrlı arayışlarından sonra, şöyle bir emirle karşılaşıyorum, “Bit Pazarı’na gidiyoruz. Hazırlan.” Uzun zamandır arkadaşız ve birbirimize her türlü nazımız geçer. Şöyle bir kendime gelip, hazırlanmaya başlıyorum.

Ahmet, onu tanıdığım günden beri beni, “yaşayan” o eski eşyalar arasına sürükledi. Şimdilerde Hasanpaşa’ya kaldırılan Kadıköy’ün o ünlü Altıyol’daki pazarı Salpa’da az vakit geçirmedik. O dönemlerde bir bildiğim de, Eminönü’ndeki Pala’ydı. Amerikalı askerlerin sattığı botlar, montlar dışında, uzun yakalı gömlekleri orada bulurduk. Sonrasında Salpa favorimiz oldu.

Burada aklınıza gelebilecek her şey vardı. Nasıl oluyorsa? Parfümlerden tutun,harika pantalonlar, teknolojik tonla şey, moda olan kürk yakalı deri paltolar ve montlara kadar her şey... Saatlerce dolaşıp, üstünde ufak tadilatlarla oynayabileceğimiz ne varsa, toparlardık. Sonra doğru, kuru temizlemeye...

80-90’ların bulduğumuz tüm plakları arşiv yapardık. Ona katılamadığım günlerde nasıl olursa Ahmet, ünlü tasarımcıların kıyafetlerini yakalar, bir define bulmuşçasına bize haber verirdi. Üstüne uymasa da, birimizin elbet bir gün işine yarar diye, alıverirdi.Daha sonraları, Dolapdere’deki bit pazarına gitmeye başladık.

Eskiye bağımlı insanlar

Bomanti’deki bit pazarı, Dolapdere’ye göre daha seçkin parçalardan oluşuyor. Dolapdere’de daha ucuz parçalara sahip olabilirsiniz. Ama Feriköy’de bu işe gönül vermiş, işin uzmanları tarafından toparlanan seçkin parçaların arasında geziyorsunuz. Daha profosyonel bir hava içersinde. Tezgah sahipleri ellerindeki ürünlerin kıymetini öyle iyi biliyor ki. Bazen soru sorarken çekiniyorsunuz adeta... Evini buralardan düzen birçok arkadaşım var.

Tabii paraya kıyanlar, Çukurcuma esnafını da sıkı takip ediyor. Eskiye bağımlı bir sürü insan ile orada bir araya geliyorsunuz. Bazı ünlüler de gözünüze çarpıyor. Bir tezgah sahibi, “Burası çok popüler. En iyiler buraya geliyor dersem, yalan olmaz. Aslında işini bilenler desek daha mantıklı olur. Gelen ünlünün haddi hesabı yok. Fiyatlar da ondan fazla” diye anlatıyor. Çıkan haberler sayesinde daha da popüler hale geldi burası. Burada Cumartesileri organik Pazar da kuruluyor. Müşterilerin ilgisi haddinden fazla ve hak ediyor.

Beyazıt Çınaraltı’nda, Eminönü Rüstempaşa Camisi arkasında, Sancaktepe’de, Samandıra Oto Satış Pazarı’nın içinde, Kartal Açık Oto Pazarı’nda da bitpazarı kuruluyor. Buralarda “nostalji çarpması” falan gibi bir şey yaşıyorsunuz. Gerekli, gereksiz eşyalar arasında kaybolup gidiyorsunuz. Kendinizi alışveriş yapmadan tutmanız zor. Eliniz ister istemez bir şeylere gidiyor. Tezgahlarda gördüğünüz hemen her şey sizi geçmişe götürüyor. Anılarınız ile yüzleşiyorsunuz. Eski günlere doğru yolculuğa çıkıyorsunuz.

Yazının devamı...

Telefon ıslandığında ne yapmalı?

Geçtiğimiz gün bir arkadaşım yanıma oturdu, üzgün üzgün. “Yeni akıllı tablet almalıyım. En üst modelini daha yeni almıştım. Sabah çamaşırları boşaltırken çamaşır makinesinden çıktı” dedi. Gülsem mi, ağlamasam mı? “Tamam, tamam! Gülebilirsin” diye sözlerine devam etti. “Ama sakın bana, ‘O oraya nasıl girmiş?’ diye sorma. Ben de bilmiyorum. Sanırım çamaşırların altında kalmış” Kahkahaları ata ata, üstüne epey espri yaptık. Geçtiğimiz yaz da bir arkadaşım, telefonunu tuvalete düşürmüştü. Telefonu kurtaramamıştık. Özellikle gece hayatında, masa üstlerinde bardaklardan telefonumuza çok sıvı dökülüyor. Buna da dikkat etmemiz gerekiyor.

Konu konuyu açınca, biz de internetten, ‘telefonumuzun başına neler geldiğinde neler yapmalıyız?’ı incelemeye karar verdik.

Su cep telefonlarımızın bir numaralı düşmanı. Islanan telefon, asla kuru günlerdeki gibi mükemmel çalışmayacaktır. Ama ıslanmış telefonun ömrünü ne kadar uzatırsanız uzatın, asıl içindeki bilgileri nasıl kurtaracağınız önemli. İşte size ıslanmış bir telefonu hayata döndürmek için bazı pratik önlemler...

Kurtarma önerileri

- İçgüdüleriniz size ne söylüyorsa,

onu yapın. Islanan telefonunuzu

elinizde ne varsa, kağıt havlu, masa örtüsü, banyo havlusu ya da tişörtünüz, onun ile kurulayın.

- Telefonunuzu asla açmaya kalkmayın. Eğer suyla temas ettiğinde kapandıysa, açtığınızda kısa devreye sebep olabilir. Telefonunuzun sonsuza kadar bozulmasına sebep olabilir. Hala açıksa da, kapatın.

- Kısa devreyi önlemek için hemen koruyucu kapağı ve pili çıkarın. Pil çıktıktan sonra telefonun içini kurulayın. Bazı telefonlardan pilini çıkarmak mümkün değildir. Nokia ve iPhone’un bazı modelleri gibi... Bu telefonlarda sadece telefonu kapatmak yeterli olacaktır.

- Çok sert olmadan, telefonun içinden suyu çıkarmaya çalışın. Telefonu

biraz sallayabilir, yavaşça üfleyebilir ya da elektrik süpürgesi ile damlaları nazikçe çekebilirsiniz.

- Telefonunuzu kuru bir kaba koyarak, üzerini pirinçle örtün. Kapağını kapatın ve kuru bir yere koyun. 24 saat sonra telefonunuzu çıkarın ve açmayı deneyin.

- Pirinç önerisi birçok teknoloji blogunda da geçiyor. Pirinçler nemi emdiği için, cihazdaki suyu çekip alıyor.

- Bazı teknoloji blogları pirince alternatif olarak şunları öneriyor: Kuskus, elektronik cihazların veya yeni alınmış ayakkabıların kutularından çıkan nem alıcı silikon jel poşetleri ya da kedi kumu.

- Tüm bu adımları yerine getirdikten ve nemin tamamen gittiğine ikna olduktan sonra, telefonunuzu açmayı deneyin. Genelde bu durum cihazın ne kadar ıslandığına ve içindeki hangi çipin etkilendiğine göre değişiyor.

- Aslında kesin bir çözüm bir yol da yok. Bu biraz umut ve şans işi gibi... Denemekten ne çıkar değil mi?

Yazının devamı...

Hayatımız yarışma

Hayatımız yarışma oldu. Son günlerde gündem yarışma programları ve onların jürileri. Aslında kanalların birbirleriyle yarışlarını izliyoruz. İsimler havalarda uçuşuyor. Bu sezon iddialı jüri üyeleri var. Birbirleri ile yarışan yarışma programları var. Hele son günlerde bir fenomen haline gelen “Bu Tarz Benim” yarışmasının gündemi hepimizi bir şaşırttı. Nur Yerlitaş’ın fenomen olması, bir de onun karşısına Cemil İpekçi’nin düşünülmesi... Hatta Bülent Ersoy’un final gecelerinde Show TV’de yer alacağı haberleri, yarışma programlarının birbiriyle fena kapıştığının göstergesi. Unutulan bir şey var ki, yarışmacılar da iyiydi. İlk sezon bu avantaj ile tuttu.

Başarılı sunucular Ebru Akel ile Öykü Serter’i de atlamamak lazım. Kimi kimle kapıştıracağını biliyor ve tansiyonu aslında onlar yükseltiyor. Daha ilk bölümden itibaren yarışmacıları her açıdan ‘zorlayarak’, sunuculuk tecrübeleriyle daha ileride tansiyonu yükseltebilecek kutuplaşmalar yaratıyorlar. Enteresan olan, Serter’in içinde olduğu her projeye rakip bir yarışma yapılsa, karşısına Akel çıkıyor.

Gelelim sezonun diğer isimlerine... Aslında jüri üyesi olarak kankası İvana Sert’in yanındaki koltuğa oturamayan Hakan Akkaya ve ekibi, iddialı geliyor. “Patron” yarışması, “Bu Tarz Benim” formatı yapımcılarının bir başka işi. Tasarımlarını, terziliklerini döktürecek yarışmacılar. Tabii ki Akkaya bu işte tek değil. Başarılı moda yazarı Hubam Ayşem ve Işıl Reçber de var.

Bu üçlüden dinamik, güzel bir şeyler çıkacağından eminim. “Benzemez Sana” ekranlara geri dönüyor. Aslında her röportajında yorulduğunu dile getiren Seyfi Dursunoğlu’nu Star TV yine ikna etmiş, besbelli. Nükhet Duru ve Ümit Erdim’li jürinin yarışması bildiğiniz gibi.

İddialı jüriler ön planda

Basında yazıldığına göre, Dursunoğlu tarafından veto yiyen Hande Ataizi boşta kalmadı. Hemen ATV tarafından yeni bir yarışmaya transfer edildi. Enteresan çıkışlarıyla, uzun cümleleri ile Nihat Doğan, Behzat Uygur ve Burak Kut’la, gecede 50 bin TL kazandıran yarışmada beraber yarışmacıları oylayacak. Yarışmanın adı “En Sevdiğim 3 Şarkı”... Bugün başlayacak yarışmanın daha tanıtımlarında, yarışmacıların acıklı hayat hikayelerinin, gözyaşlarının sel olması, “Ses yarışması mı, yoksa başka bir formatta mı?” sorusuyla da akılları karıştırdı. Gençleri ekrana kilitleyecek bir ses yarışması daha geliyor. Çünkü jüri iddialı... Seçiciliği ile kolay kolay ekranlarda göremediğimiz Şebnem Ferah ve Kenan Doğulu. 101 isimsiz jüri ile “Ve Kazanan”da sesleri yarıştıracak. Diziler bir bir ekranlara devam ederken, her sezon art arda bu kadar yarışmanın ortaya çıkması da bir enteresan.

Hali hazırda devam eden “Ben Bilmem Eşim Bilir” her gün araba dağıtıyor. “Yetenek Sizsiniz”, “O Ses Türkiye”, “Kim Milyoner Olmak İster?”, “Eyvah Düşüyorum” gibi daha nice yarışmalar devam ediyor. TV8’de yayınlanan “Ütopya” yarışması, pop starımız Abidin gitmiş olsa da, olmadı, bekleneni vermedi. Gelin gelmiş geçmiş, bizde iz bırakan yarışmaları hatırlayalım:

Evet-Hayır, Aileler Yarışıyor, Görevimiz Tehlike, Biri Bizi Gözetliyor, Gelinim Olur Musun?, Passaporola, İner Misin Çıkar Mısın?, En Zayıf Halka, Turnike, Dokun Bana, Çarkıfelek, Bir Kelime Bir İşlem...

Yazının devamı...

Sevgilisinin bilgisayarına göz atınca!

İçi içine sığmıyordu. Hollandalı sevgilisi bir garip davranıyordu. O bir akrep burcuydu ve sevgilisinin her hareketine bir anlam verebiliyordu. Bir gariplik vardı. Çözmeliydi. Bu adam bilgisayarının başından ayrılmıyor ve yazışmalarını artık saklıyordu. Oysa ilişkilerinde, birkaç gün öncesine kadar hiç gizli saklı yoktu.

Bir Amsterdam seyahatinde tanışmışlardı. Hem işinden, hem de sevgilisinden yeni ayrılmıştı. O hüsranla soluğu, kafa dağıtmak için, çocukluk arkadaşının yanında almıştı. Kararlıydı. Yeni bir hayata başlayacaktı. Evlilikten dönen aşkı, onu çok yormuştu. Yurt dışı seyahatleri hep onu rahatlatırdı. Kız kıza bir puba gittiler. Bekar kaldığını kutlamak için, moral olsun diye arkadaşı

düzenlemişti geceyi. Hep beraber şarkılar söylüyor, dans ediyorlardı. Birden filmlerdeki gibi göz göze geldiler. Ne uzun boyluydu. Yine filmlerdeki gibi, elinde içkiyle gelen uzun boylu ile böyle bir gecede tanıştılar. O Amsterdam seyahatini uzattı. Uzattıkça uzun boylu ile yakınlıkları yıldırım aşkına dönüştü. Dönüş zamanı geldiğinde de kararlıydılar: Bu aşk devam edecekti.

İstanbul’a döner dönmez yeni bir iş buldu kendine. Ev bakmaya başladı. Sevgilisi ile teknolojiyi kullanarak, her an görüşüyorlardı. Aşklarını sosyal medyada ilan bile etmişlerdi. Hollandalı sevgili İstanbul’a gelmeye karar verdi. İkisi de sevgilisinden yeni ayrılmıştı. İkisi de işlerini yeni bırakmıştı. Onları bu denli yaklaştıran, aslında da biraz buydu. Yeni başlangıçlar. Tuttuğu evi yavaş yavaş döşemişti. Sevgilisinin bavulunu alıp gelmesini bekliyordu. Bir gün elinde bir demet çiçek ile kapısında buldu uzun boyluyu. Yeni hayat böylece başlamıştı. Sırada onun İstanbul’a ayak uydurması için yardımcı olmaya gelmişti. Hollandalı’nın, bildiği yabancı diller sayesinde iş bulması kolay oldu. Bol bol sosyalleşiyorlar, özellikle Türkiye’ye yerleşen yabancı çiftlerle sosyal medya üzerinden arkadaş oluyor ve görüşüyorlardı.

Maillerde yazılan gerçekler

Sevgilisi birkaç kez Amsterdam’a ailesini görmeye gitti. Bu normaldi aslında. Ama İstanbul’da mutlu olmadığını ağzından kaçırmıştı. Oysa o da, “İstersen burayı terk edelim. Hollanda’da yaşayalım o zaman” bile demişti. Her gittiğinde bu olanakları araştırdığını söylüyor, kağıtlarını hazırlatıyordu. Sevgilisi Amsterdam’dayken, onun bilgisayarına bir göz atmak fikri aklından geçti. Banka şifresini denedi ve birden açıldı. Mailler ve sosyal medya sayfaları... Felemenkçe olan yazışmaları anlamıyordu. Dikkatini çeken bir kızın fotoğrafları vardı. Ailesi dışında en çok onunla yazışmıştı. Yazışmaları kopyaladı. Hollanda’da yaşayan arkadaşına gönderdi. Gelen çeviriler onu şok etmişti. Düpedüz aldatılıyordu. Ertesi gün dönecek sevgilisine nasıl davranmalıydı? Evlilikten bahsederlerken, nereden çıkmıştı bu? Sevgilisine mail attı. Uzun boylu, uzun süre cevap vermedi. Bu da onu çıldırttı. Tabii beklediği dönüş olmadı. Hollanda’da kaldı...

Gelmekten çekindiği belliydi. Birkaç ay sonra eşyalarını almak istediğini belirten bir mesaj aldı. Sosyal medya üzerinden gelen bu mesaj da, en acımasız olanıydı zaten. Evi boşalttı. Onun eşyalarını kapıya bıraktı. Yeni bir yaşam için mekan değiştirmek, en güzeliydi. Yeni denizlere yelken açmak...

Yazının devamı...

“Alakasız Şarkılar”

Beyoğlu Off Pera’da uzun zamandır DJ kabininde Yaşar Gaga var. “Alakasız Şarkılar” isimli geceleriyle estiriyor. Gaga, geçtiğimiz günlerde özel bir geceye de imza attı. Uzun zamandır dostlarıyla birlikte hazırladığı albümün ilk tohumlarını ortaya çıkardı. Hazırladığı küçük bir poster ile yakın dostlarına mesaj göndererek geceyi duyurdu. Öncesinde ortamı harika şarkılarla ısıtan Gaga, ardından tek tek albümde yer alan arkadaşlarını DJ kabinine davet etti. Sıcacık ortamda playback yaparak şarkıları bir bir seslendirdiler.

Kimler yok ki albümde? Göksel, Suzan Kardeş, Ayta Sözeri, Nurcan Eren... Saymakla bitmez. Meltem Cumbul “Seninleydim” şarkısının ardından, her fırsatta sesiyle karşılaştırdı bizi. Esas müjdeli haber ise Murathan Mungan’ın sözlerini yazdığı yepyeni bir şarkının albümde yer alacağı oldu.

Şaşırmayın, şimdi sıkı durun! “Ulan İstanbul” dizisi ile hayran sayısını çokça arttıran “Yanarım” şarkısını Şebnem Bozoklu ile beraber seslendiren yeni fenomen Karlos-Erkan Kolçak Köstendil de “Alakasız Şarkılar”da var. Oyunculukta hızla yükselişe geçerken, bu albümde olması da ne harika bir sürpriz değil mi? Keyifli albümü şimdi sizler de benim gibi eminim sabırsızlıkla bekliyorsunuz. Bakalım “Alakasız Şarkılar” hayatımıza nasıl renkler kazandıracak? İmzada Sezen Aksu’nun kalesi Yaşar Gaga varsa, on numara olacağı garanti değil mi sizce?

O geceden dedikodular

- Gecenin en tatlı anı ise kod adı Barbiel ile yaptığımız sohbette, Mithatcan Özer ile Sinem Kobal’ı ne kadar yakıştırdığımız konusuydu. Gerçekten öyle yakışıyorlardı ki. Aslında söylemek istediğim, insanların bu ikiliyi birbirlerine yakın görmek istemeleri. Söylentiler öyle gibi... Yoksa gecede öyle yazıldığı çizildiği gibi, sevgili gibi yakın değillerdi. Ne el ele, ne kol kola görmedik.

- Ayta Sözeri çok heyecanlıydı. Dolu dolu geçen günlerinden söz ettik. Tiyatro, sahne ve dizi derken, 2014 ona çok uğurlu geldi. Fazlaca yorulduğundan söz etti. Ama bundan şikayetçi değildi. Etrafa neşe saçıyordu.

- Suzan Kardeş’den de bir meyhane projesi gelmişti. Masaya oturup anlaşmış, hem şarkılarıyla hem de işletmeci kimliği ile ortaya çıkacakken son dakika vazgeçmiş. “Bunca yıl sonra ben doymuşum. Son masayı beklemek bana göre değil” diye düşünüp o gece imza atmaktan vazgeçmiş.

Yazının devamı...

Dövme nereden çıktı?

Son yılların gözde modası: Dövme. Nereden çıktı? Eski Yunanlılar ve Romalılar, “Barbarlara özgü” olduğunu düşündüklerinden, suçlulara ve kölelere dövme yaptırırmış. Japonlar, Amerika yerlileri, Hintliler ve Afrika’da birçok kabile dövmeyi süs olarak kullanmış. Pek çok toplum da kötü ruhlardan ve hastalıktan koruduğuna inanılmış. Bir de işçiler, köleler ve asker sınıfı, dövmeler sayesinde tanınırmış. Yeni Zelanda’da Maoriler de, yüzlerindeki dövmelerle eski ruhlarla iletişim kurduklarını düşünürmüş.

Hıristiyanlar tarafından uzun süre yasaklanınca, unutulmaya yüz tutan dövme, 20. yy. başlarında, özellikle denizciler arasında tekrar popüler olmaya başlamış. Bu kez önü kesilememiş. Denizciler aşklarını, hasretlerini, dindarlıklarını, dövmeleri ile göstermeye başlamış.

Dövmeci ve dövme sanatçıları

Dövme yaptırırken her şeyden önce iyi bir usta bulmak gerekir. İyi bir dövmeci kimdir? İkiye ayrılır... Biri vizyon sahibi, yetenekli, hayal gücü geniş olanlar ve iyi malzeme kullananlar. Yani, “dövme sanatçıları.” Diğeri, dar görüşlü ve bu işi para için yapan çoğumuzun gençlik zamanlarında cahilliktendir ki yolumuzun düştüğü “dövmeciler.” Onlara copy-paste’ciler de denir. Araştırmanızı sağlam yapmadan vücudunuzun hiçbir noktasını onlara teslim etmeyin. Hayatımızın sonuna kadar taşımak kararıyla yaptırdığımız dövmeler için, yaratıcı, sanatçı bir dövmeci bulmanız lazım.

Yaptırdığınız dövmenin yeri de çok önemli. Sakın bir moda akımı gibi düşünüp klasik, çok görülmüş dövmeleri tercih etmeyin. Araştırın ve yaratıcı gücünüzü kullanın. İyi resim yapamıyorsanız, dövmecinize istediğinizi bir kağıda çizdirip çalışma yaptırabilirsiniz. İnternetten bulduğunuz bir dövme, unutmayın, size özel değildir. Her an karşınıza bir yerde çıkar. Kopya çekmek yerine, sizi anlatan bir dövme içinize daha sinecektir.

Ayrıca kalıbı çıkan dövmeyi geçici olarak boyatıp, birkaç gün test edin. Hayatınızın sonuna kadar taşıyacağınızın bu dövmenin, sizi rahatsız edip etmeyeceğini yaşayarak öğrenin... Bir müddet sonra görmekten sıkılacağınız ya da sosyal hayatınızı etkileyecek bir dövmeyi yaptırmak ne kadar doğru olur, bunu bir düşünün.

Eski dövme sahiplerin bir kısmı sıkıldıklarından ya da hayatlarındaki köklü değişiklikler yüzünden, sildirme yöntemlerine başvuruyor. Yapılan dövmede boyasının kalitesi, kullanılan süreç, sildirmek için başvurduğunuzda ilk bakılan şeyler. Hele renkli olanlar varsa, bunu lazer ile sildirme operasyonu en korkuncu. Bakınız Johnny Depp’e.“Sonsuza kadar Winona” yazdırdığı dövmesini, evlilikleri bittikten sonra sildirmek yerine, üstüne bir başka dövme yaptırmak zorunda kaldı.

Dövmeden önce ve sonra...

Dövme yaptırmaya gideceğiniz günden önce alkol, aspirin gibi kanı sulandıracak şeylerden uzak durmanız gerekiyor. Dövmeniz bittikten sonra, bir hafta size önerilen kremle temiz kalmasını ve çok iyi korunmasına dikkat etmelisiniz. Yazında sahilde ilk yapıldığı günkü kadar renklerinin solmaması için, yüksek faktörlü kremler kullanılması gerekiyor. Bedeninizde yaşlandığınızda da gururla taşıyacağınız, sizi ifade eden dövmeler, en güzeli olacaktır.

Yazının devamı...

Popüler uygulamalar

Elimizden bırakamadığımız akıllı telefon ve tabletlerimizde bugün öne çıkan uygulamaları gözden geçirelim. Dikkatimi çeken uygulamalar... Hatta bağımlılık yapanlar... Sigarayı bırakmak için, mesela... Yeni yıla girdiğimiz şu günlerde, hepinizin kafasında bazı hedefler oluşmuştur: Kilolar verilecek, spora gidilecek, sigara bırakılacak gibi!

Sigara bırakmanız için

Kickit: Sigarayı bıraktığınız zaman, bütçenizdeki değişimi görmenizi sağlayacak bir program. Sigaraya harcayacağınız para ile başka neler satın alabileceğinizi ortaya çıkarıyor. Sigaraya harcadığınız para erirken, diğer yandan ne kadar biriktirdiğiniz paylaşılıyor.

Smoke Free: Sigarayı bırakırken, içme isteği üzerine odaklanan bir uygulama. Canınız günde kaç kere sigara içmek istiyor? Bunu not etmenizi istiyor. Buradan kişiye özel bir yol programı çıkarıyor. Sigaranın azaltılmasıyla, kişisel hesaba olan katkıyı da gösteriyor. Uygulama ücretsiz olmasına karşın, ayrıntıları içeren programı satın da alınabilir.

Kwit: Kişinin sigarayı bırakmasını oyunlaştırarak sunan uygulama, bu yönüyle diğerlerinden farklı. Sigara içmedikçe neler oluyor? O aşamalardan geçiliyor.

Oyun meraklıları için

Bir dönem kitlendiğimiz, atari salonlarında oynadığımız, tabii ardından evlere taşıdığımız bilgisayar oyunlarının cep telefonlarında çıkacağı kimin aklına gelirdi?

Kelimelik: Oynamayan yok şu günlerde. Sabahlayanları biliyorum. Uygulamaya üye olduktan sonra, seçtiğiniz süreye göre, karşınıza rakipleriniz çıkıyor. Scrabell gibi, elinize gelen taşlarla kelimeler üretiyorsunuz. En güzeli zaman kavramı sizin elinizde. İsterseniz oyun oynadığınız karşı tarafla da yazışabiliyorsunuz. Burada çapkınlık yapanlar var. Bir arkadaşımdan biliyorum.

Crossy Road: Bu tavukçuğa aşık olacaksınız. Gıdaklayarak karşısına çıkan, o işlek otobandan ezilmeden yoluna devam etmeye çalışan o tavuğa. Canım ya... Fazladan adım atmayıp hamle yapmazsanız, gökten kocaman bir kartal gelip “ham” yapıyor. Hadi, oyuna tekrar baştan başla.

Tiny Wings: Turuncu ve mavi tepelerde başlayan yolculuğunuzda, tombul ve küçük kanatlı bir kuşun hoplaya zıplaya yol almasına yardımcı oluyorsunuz. Sevimli ve renkli masal diyarında geçerek bu kuşu besleyecek ve ona uçması için destek olacaksınız.

Dublaj: İlk önce Berrak Tüzünataç’ın “Hodri meydan” diye Özge Özpirinçci’ye gönderdiği Instagram videosunda şahit oldum bu uygulamaya.

Baktım, Tüzünataç, Nihat Doğan sesi ile dublaj yapmış. Hemen indiriverdim. Birden kendi görüntüm üstünde Cem Yılmaz’ı konuşurken buldum. Kimler yok ki listede. Şimdilerde arkadaşlar birbirimize bol bol bu uygulama ile göndermeler yapıyoruz. Şiddetle önerilir. Eğlenmek garanti...

Yazının devamı...

Instagram’ın durdurulamaz yükselişi

Artık bilgisayarlarımızın değil akıllı telefonlarımızın başında uzun zamanlar geçiriyoruz. Her an elimizin altında. Hayatımızın en önemli parçası oldu. Uykumuzdan, işimizden, özel hayatımızdan çalmaya başladı. Öyle programlar hayatımıza girdi ki, onlardan bir an olsun uzak kalamamaya başladık. Bir araya geldiğimiz dost toplantılarında artık telefonu elimizden bir süre bırakalım koşulları bile koyuyoruz. Annemize gittiğimizde, bir şart var: Telefonlar toplanıyor. Girişte bir sehpanın üstüne sesi kısılarak konuyor. Tabii hepimiz, annemizin salondan 5 dakika dahi ayrılmasını fırsat bilip, doğruca telefonlarımıza koşuyoruz. Günümüzün vazgeçilmezi oldu. Şu günlerde Facebook ve Twitter’dan çok, hepimiz Instagram bağımlısı olduk. Ortaya çıktığı günden beri geçen dört yılda kullanıcı sayısını hızla artırıyor. Instagram 300 milyon kullanıcıya ulaşmış. Fotoğrafların ve kısa videoların kişisel paylaşımı dışında, şu günlerde önemli markaların da reklam kampanyalarında kullanılıyor. Markalar ön plana çıkmak için, profesyonel anlamda çalışmalar gerçekleştiriyor. Artık şifreyi çözen firmalar, milyonlarca takipçiye sahip oluyor. Farklı kitlelere ulaşmak isteyen isimler için de bir reklam aracı haline gelmiş durumda.

ZİRVEDEKİ MARKALAR

- Starbucks: Sektörünün zirvedeki ismi, adına yakışır şekilde Instagram’da her gün yeni fotoğraflar paylaşıyor. Kahvenin dışında kek, kurabiye ve pasta gibi ürünlerini de öne çıkarıyor. Her gün artan takipçi sayısı ile doğru yolda ilerlediğini kanıtlıyor. Zaman zaman da dünyanın dört bir köşesinden markalarını etiketleyerek paylaşan sevenlerinin, güzel fotoraflarını sayfalarında yer veriyor.

- Timberland: Marka denince akla ilk gelen isimlerden biri. Paylaşımları profesyonelce ele alıyor. Koleksiyonlarını, çarpıcı fotoğraflarıyla takipçilerine sunuyor.

- National Geographic: Her alanda bir numara olan bir marka. Paylaştığı fotoğraflarla da takipçilerini büyülemeyi başardı. Zaten malzemeleri ortada. Bu başarı sürpriz değil. Dünyanın en iyi doğa ve yaşam fotoğrafçıları ile çalışan NatGeo’ya bakmadan güne başlanmıyor.

- Ellen DeGeneres: İzleyicileri dışında internet üzerinden de çok sayıda takipçisi olan Amerikalı ünlü talk showcu, yine kendi adını taşıyan, sahibi olduğu iç giyim markasının reklamını, Instagram’da yaptığı kampanya ile zirveye taşıdı. Hayranlarının gönderdiği fotoğrafları da sayfasında paylaşıyor. Kısaca, televizyondaki başarısını sosyal medyada da devam ettiren bir fenomene dönüştü. TV şovuna katılan ünlülerle çektiği selfie’leri ve o kısa videoları ile dünya çapında pek çok seyirci kazanarak, şovunun da reytinglerini yükseltti.

- GoPro: Sporlarının vazgeçilmezi. Paylaştığı fotoğraf ve kısa videolar sayesinde çok daha büyük kitlelere ulaştı. Paylaşımlarında macera sporlarına uygun bir marka olmanın avantajını sonuna kadar kullanan GoPro, her yerde göremeyeceğiniz fotoğraf kareleriyle sporseverlerin ilgisini çekti.

- Benim favorilerim: Zach King-Finalcutking 2m takipçilerini enteresan videolar ile şaşırtan fırlama genç. Nasıl yapıyor o videoları, bilmem ama, tam bir dahi. Bakın derim.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.