Şampiy10
Magazin
Gündem

Bitmeyen yarışınız

Hayatımızda ne kadar çok yarış var. Aşkta, işte, okulda, evde, sokakta… Say say bitmez. Televizyondaki yarışmalara belki ondan fena takıldık, fena ciddiye aldık. Birçoğunun yerine kendimizi koyarak, hatta SMS’ler göndererek, sevdiğimiz yarışmacıların elenmemesini sağladık. Tabii bir yandan o yapımcılara da para kazandırdık. Buna bile bile, göz göre göre lades dedik. İddialara girmekten, hatta konuları masaya yatırıp kavgalar bile etmekten kendimizi alamadık...

Bu macera çok uzun yıllar önce başladı. Pazar eğlencelerimiz yarışmalardı. Erkan Yolaç’in “Evet-Hayır”ı ve Cenk Koray’in “Tele Kutusu”. O zamanlar tuşlu, otomatik aramalı telefonlar da yoktu. Parmakla numaraları çevir çevir dur. Evin diğer ferdi nöbeti devr alır, o da çevirirdi. Pes edilmeyecekti. Sonuç? Bugün de olmadı, belki yarına...

“Bir kelime bir işleme” ne demeli? TV karşısına ailecek otururduk, elimizde kalem, kağıt. Program biter bitmez evde aramızda devam ederdik. Sonrasında hatırladığım, Çarkıfelek furyası. Mehmet Ali Erbil, neredeyse haftanın her günü esprileriyle, evlerimize konuk olmuştu. “Yardımcı olun Memet Ali Beeey…” Mehmet Ali Erbil’i hâlâ bizim akrabalardan biri gibi hissederim. Sonra, hatırladığım kadarı ile geçiyorum: Saklambaç “Kapının arkasında bakalım kim var?”, Var Mısın Yok Musun? “Kutunuzu açıyorum.” “Büyük hissediyorum Acun bey.”

“Hattın ucunda Hilmi bey var.” Ünlüler Sirki, Ünlüler Çiftliği, Aileler Yarışıyor, Oryantal Star, Dans Eder Misin?, Yok Böyle Dans, Star Akademi, Yemekteyiz, Yetenek Sizsiniz... Bu yarışmalar geçmişten günümüze saymakla bitmez.

Hayatımıza sloganlar bile soktular. En güzeli, “Biri Bizi Gözetliyor” furyasıydı. Melih, Hülya, Tarkan ve niceleri... Onların ev halleri ve kavgaları. Fena tutulmuştuk. Şimdilerde hiçbirini göremiyoruz. Oysa ne albümler, ne diziler, ne reklamlarda boy gösterdiler ve yok oldular. Tabii Pop Star kısmını unutmamak lazım. Onlar da yok oldular... Firdevs, Abidin, Bayhan, Mehtap…

Son günlerin en popüler ve seyretmekten kendimizi alamadığımız tüm yarışmalar nerdeyse Tv8’de. Survivor’cıyım. Turabi ve Hilmicem’i sevmiyorum. Hilmicem’in yerine oturmamış karakterine inanamıyorum. Bozok mu? O elendi diye nerdeyse zilleri takıp oynayacaktım. Fazla kaldı o adada daha erken dönmeli, hatta bana kalsa tekrar hiç gitmemeliydi. Keşke Duygu’da o kadar erken veda etmeseydi. Hakan ve Serenay’ı seviyorum. Kıbrıs yolcularını merakla bekliyorum.

Birde 8 aydır devam eden sanırım dünyanın en uzun yarışması olan Ütopya’ya takılıyorum arada. “Ne zaman bitecek bu yarışma?” diye soruyorlar cevap veremiyorum. Ne enteresan karakterler geldi geçti oradan da. Yarışmanın formatında var mı bilmiyorum ama o eve elenen güçlü isimlerin en azından 3 tanesini tekrar yollardım. Ne bomba olurdu. Semih’in sevgilisi Kürtülayn geri dönse ya da Serkan, ne bomba olur değil mi? Nasılsa gerçek hayatta yarışmıyor muyuz, hırslarımızla, kavgalarımızla ve kendimizle onlar gibi bir şekilde uğraş vermiyor muyuz?

Yazının devamı...

Bit pazarı turları

Canınız mı sıkılıyor bu Pazar? Hadi çıkın bir maceraya, ikinci el pazarlarından birine gidin. Geçmişin kokusunu, dokusunu elinize alın. Biraz maceracı bir ruh olun. Gününüze renk gelecektir. Ben de maceracı birkaç arkadaşımın peşine takıldım. Dolapdere Bit Pazarı’na, oradan da Bomanti (Feriköy) ikinci el pazarına uğradık. Hiç bit pazarına gittiniz mi? Gitmelisiniz. Yoksa hayatınızda bir şeyler eksik kalmış diye düşünebilirsiniz.

Pazar günleri kurulan bu pazarlarda, yerlerde, tezgahlara serilmiş o eski, değişik hatta tuhaf, ilginç, salaş eşyalar arasında dolanmanın keyfi bir başka oluyor. Bir çeşit “nostalji çarpması” gibi bir şey... “Bundan bizim evde vardı” veya “Çocuklar bizde de vardı bundan” gibi laflar, dolaşırken ağzınızdan bir bir dökülüyor. Biraz daha ilerleyin. Tezgahların üstünde antika kül tablaları, vazolar, kalemler ve saatler... Az ileride, ikinci el kıyafetler, enteresan renkte gömlekler, çok az kullanılmış, 1960’lardan kalma el yapımı ayakkabılar. Heyecanla baktığınız diğer tezgahlarda antika kristal viski ve şarap kadehleri, çeşitli şömine maşa ve kürek takımları... Çantalar, elbiseler, avizeler, eski fotoğraflar ve çeşit çeşit çerçeveler... Hiç aklınıza gelmeyecek, gerekli, gereksiz yüzlerce eşya arasında kaybolup gidiyorsunuz.

Bu pazarların en büyüğü, zamanında Topkapı’da kurulurmuş. Belediyenin çevre düzenlemesinden sonra, öyle eskisi gibi bol çeşitlerle tezgah kurulamıyormuş. Yasaklanmış. Bundan 5-6 sene önce de Kadıköy Altıyol’da açılmaya başlayan bir pazar da kapatılmış. Yeni bir yer de gösterilmemiş. Kasımpaşa Dolapdere bit pazarının yanı sıra Beyazıt Çınaraltı’nda, Eminönü Rüstempaşa Camisi arkasında, Sancaktepe’de, Samandıra Oto Satış Pazarı’nın içinde, Kartal Açık Oto Pazarı’nda da bit pazarı kuruluyormuş.

Kararımız kesin. Oralara da uğrayacağız. Tezgâhlarda gördüğünüz hemen her şey, sizi yarınlara değil, dünlere götürüyor. Küçük bir ücret karşılığında aldığınız bir şey, sizi bir zaman yolculuğuna çıkarıyor. Duygusallaşıyorsunuz. Tezgâhlar arasında dolaşırken, bazen unuttuğunuz bir anı geliyor aklınıza. Takılıp kalıyor, bazen gülüyor, bazen şaşırıyorsunuz. Bazen de, gözleriniz doluyor.

Dünyadaki en ünlüleri

Yazının devamı...

Moda ve müzik ikilisinin paslaşmaları Bölüm 2

Kurt Cobain, müzikleri, giyim tarzı bu kadar klonlaşınca, zaten depresif ve bağımlı olmasından ötürü bir süre sonra Courtney Love’dan doğan bebeğinin büyümesini bile beklemeden intihar etti. O bir rock star olarak bu dünyada daha fazla kalmak istemedi. Müzikleri dışında bize kalan tek mirası grunge kültürü oldu. İngiliz sert punk stilinden sıkılan moda tasarımcıları, grunge’ı çeşitli zaman döngülerinde tepsiyle hazırlayıp hazırlayıp sundular. Hâlâ da sunmaktalar. Yırtık jean pantolon, solmuş siyah tişört, bej örgü hırka ve Converse’ler. Bunu çoğu tasarımcı postal önererek ve hatta liseli etekler ile yakası bir yana cebi bir yana kaymış gömleklerle, fetiş bir hale bile soktular. Eski görünümlü olması için tasarımcılar ve üreticiler asit ve taş yıkama yöntemlerini kullanmaya bu akım yüzünden başladı. Hiç unutmam, bir arkadaşıma annesi, “Oğlum yeter, kendine bir kot pantolon al! Yırtık kotun yüzünden mahallede adımız çıktı. ‘Paraları yok kot alamıyorlar’ diyrlarmış” demişti. Günlerce gülmüştük.

Moda dünyası ve müzik dünyası birbirini hep takip etti. Rolling Stones’un kült ikonu, meşhur dili dışarıda dudak logosu her yerimizi süsledi. Kiss grubunun deri dar sahne kostümleri, makyajları ve dışarıda uzun dillerini... Şu günlerde her yerde dilini bize arsızca çıkaran Miley Cyrus’un da onlardan etkilendiği gerçeğini kim inkâr edebilir ki?

Jim Morrison’ın deri pantolonu ve pilot gözlükleri, Jimi Hendrix’in bandocu ceketi, The Beatles’ın ince kravatları ve dar takımları... Bunlar müzik dünyasının ikonikleşmiş stillerinin vazgeçemediği parçalar, onları takip edenlerin de taklit ettikleri tarzlar oldu. Madonna’nın Material Girl olarak yeni meşhur olduğu yıllarda giydiği file tişörtler, boynundaki haç... 80’lerin sonunda birçoğumuz küçük permaları yaptırıp Michael Jackson gibi dolaşmıştık. Şu anda kel kalan birçok kişinin de başından bu macera geçmiştir. Ünlü film Flashdance yüzünden, profesyonel dansçıların provalarda kullandıkları temel eşya olan tozluklar, kadınlar arasında bir omzu açıkta bırakılmış sökülmüş kazaklar ve sweatshirtlerin tanınmasını sağladı. Adidas spor ayakkabıların özellikle gençler arasında ünlü olması ise, Run DMC’nin Benim Adidas’ım şarkısı yüzünden olmuştur.

Depeche Mode’un çıplak tene giydiği deri yeleği, George Michael’ın röfleli saçlarını, HEY, Bravo gibi dergilerdeki posterlerinden taklit ederdik. Yaratıcılığın tükendiği noktada tüm tasarımcılar başvurduğu tema geçmiş zamanların kıyafetleri oluyor. Eskiler bir bir ortaya çıkıyor. Ufak değişikliklerle tekrar moda dünyasını sallıyor. Moda dünyası müzik endüstrisinden faydalanırken, onları koleksiyonlarının tanıtımlarında bile kullanıyorlar.

Marc Jacobs mesela yıllarca reklam kampanyalarında Sonic Youth grubunu kulandı. Saint Laurent’nin geçtiğimiz yıl büyük bir devrim olarak görülen giyim tarzı ile çarpıcı takipçiler yaratan Marilyn Manson ve Counrtney Love isimlerini yüzü olarak kullanılması çok konuşuldu. Şu günlerde Kurt yaşasaydı 47 yaşında olacaktı ve o hâlâ kendi kestiği uzunlu kısalı saçlarının özensiz taranmamış hali ile üstünde bir oduncu gömleği, solmuş tişörtü, yırtık kotu ile bizi etkilemesini bilecekti.

Yazının devamı...

Moda ve müzik ikilisinin paylaşımları/ Bölüm 1

Müzik, çoğu zaman modanın en çok etkilendiği sanat dallarından biri olmuştur. Müzisyenler, moda trendlerinin ortaya çıkmasında çoğunlukla bir imza bırakmışlardır. Kimi zaman kendi başlarına birer moda akımına da yol açmışlardır. Led Zeppelin, Rainbow ve Camel gibi rock grubunu dinleyerek büyüdüm. Madonna, Michael Jackson gibi pop idollerini de dinledim. Aslında iyi olan ne ise, birçoğumuz gibi ben de o tarihlerde müzik piyasasını çok yakından takip ettim. Hâlâ da 80-90’larda yapılan şarkıları ve bu şarkıların coverlarını büyük hayranlıkla dinlerim. O zamanlar bir başkaydı sanki yapılan şarkılar. Şu günlerde Rap ve R&B’nin her yanımızı bu kadar sarmasından pek haz ettiğim de söylenemez. Kim bilebilirdi ki bu türlerin bu kadar yükseleceğini?

Ancak 90’ların başında beklenmedik bir şey olmuştu. Seattle’dan genç, kaybeden görünümlü bir genç ve iki arkadaşı bir araya gelerek, tıpkı Led Zeppelin, Deep Purple gibi gruplarda olduğu gibi mikser kullanmadan deneysel rock müzik yapmaya başladı. Kurt Cobain, Dave Grohl, Krist Novoselic... Bu üçlü, ilk albümleri olan Bleach’i 1989’da çıkarttı. Ama asıl büyük çıkışları ve Michael Jackson’ın “Bad” albümünden daha çok satan albümleri Nevermind sonrası oldu. “Billboard 200 number-one” albüm listesinde Michael Jackson’ın milyon dolarlık albümünü tahtından indirmeyi başardılar.Albümün hit parçası “Smells Like Teen Spirit” rock dünyasında çığır açtı, yani Grunge’ın marşı olarak kabul gördü. Ayrıca dev bir hayran kitlesine sahip oldular ve kısa zamanda bu eser dünyanın en iyi şarkılarından biri haline geldi. 4/4’lük ritim kalıplarıyla, yalın fakat akılda yer tutan melodileriyle ve vurucu sözleriyle kendine özgün bir tarz oluşturdu.

Aslında tanıdık olduğumuz, biraz kulaklarımızda aşına olduğumuz bir müzikti. Ama sözleri, beyni uyuşmuş, kaybeden bir söz yazarındandı. Haliyle bu kopuk kopuk cümlelerle yazılan şarkı sözleri ve dinleyicide karmaşa yaratan ruh haliyle Grunge’ın ta kendisi oldu. 1980’lerin sonu 1990’ların başında popüler olan grunge akımı, 1991 ve 1994 yılları arasında en yüksek popülariteye ulaştı. Hal böyle olunca grunge giyim tarzı da hepimizin üstüne yapıştı. Yırtık ve yamalı kotlar, oduncu gömlekleri ve sarkık kollu hırkalar bir tarz olarak sokakları ele geçirdi. Düzgün ve uyumlu giyimin aksine, dağınık olmak tercih edildi. Oduncu gömleği grunge giyiminin temel taşı oldu.

Grunge’ın yükselişi ise Nirvana ile oldu ve dağılmasıyla da düşüşe geçti. Cobain’in ölümünden sonra grunge dönemi bitti ve post grunge dönemi başladı. Stilsiz, her şeye karşı, içine kapanık gençlerin kendilerini ifade edebilmesi için Nirvana’nın müzikleri kadar tişörtleri de harika bir dışa vurumdu. Nirvana’nın yıllar sonra youtube’tan sadece konser kayıtlarını izlemek bile keyifli. Hatta şu an yazımı yazarken, o muhteşem şarkıları ilk günkü kadar keyifle dinliyorum.

Yazının devamı...

Kurt’ün gizli yönleri

Eski kurtlar bilir. 90’ların başında hayatımıza Nirvana grubu girdi. Öyle bir giriş yaptı ki, şarkıları, kıyafetleri, verdiği mesajlar ile onun müritleri gibi takipte kalmaya başladık. Solisti Kurt Cobain’in hayata bakışı, şu günlerde birçoğumuzun içinde yaşayan genç ruha imzasını attı. Ve gitti.

Sıkı durun yaşlı kurtlar... Cabain’in görmediğimiz yönleri beyazperdeye taşınıyor. Hayatının birçok gizli kalmış yönlerini izleyeceğimiz belgeseli geliyor.

Yarın HBO’da yayınlanacak Kurt Cobain belgeseli, Cobain: Montage of Heck’ten yeni bir video geldi. Brett Morgen tarafından yönetilen ve yapımcılığını Kurt Cobain’in kızı Frances Bean Cobain’in üstlendiği yapımdan gelen bu yeni videoda, Nirvana’yı kariyerinin ilk günlerinde sadece iki kişiye konser verirken izliyoruz. Videoda kendisiyle yapılan röportajın bir kısmı yayınlanan Krist Novoselic, tanıştığında henüz 17 yaşında olan ve hademelik yapan Kurt Cobain’le ilgili düşüncelerinden bahsediyor. İlk kez yayınlandığı Sundance Film Festival’de çok olumlu yorumlarla karşılaşandı. Kurt Cobain’in sadece müzisyen kimliğini değil, kişisel zevkleri ve sanatın diğer alanlarındaki uğraşlarını Montage of Heck’te izleyeceğiz. Kurt Cobain’in karanlık mizah anlayışından beslenen tablolarını da belgeselde görme şansını yakalayacağız. Montage of Heck’in yapım aşamasında Kurt Cobain’in özel eşyalarına sınırsız erişim izni verilen Brett Morgen, ünlü müzisyenin tozlu zulasının içinden bugüne kadar görmediğimiz tabloları gün yüzüne çıkarıyor.

Bir sahnesinde müzik tarihinin efsanesini gelinlik giymiş ve Hitler bıyığını ödünç almış halde görüyoruz. Belgeselde bugüne kadar dinleme şansına erişemediğimiz Kurt Cobain bestelerini dinleyebileceğiz. Bunun haricinde, Cobain’in The Beatles’dan I Love Her cover’ı da Montage of Heck’te yer alacak. Kurt Cobain’in Nirvana ismine karar kılma aşaması da animasyon yoluyla bizlerle paylaşılıyor. Onlarca grup ismi üzerinde duran Cobain, sonunda Nirvana’yı seçerek müzik tarihini değiştirecek sürecin başlangıcını yapıyor.

STRANGERLAND VE DONUK SURAT

Nicole Kidman’ın büyüdüğü topraklara döndüğü Avustralya yapımı film Strangerland, ilk kez Sundance Film Festivali’nde gösterilmişti. Otoriteler tarafından beğeniyle karşılanan, film eleştirmenlerinin övgülerine maruz kalan Strangerland’in yaygın gösteri tarihi henüz kesinleşmedi. Kocasıyla beraber kaybolan iki çocuğunun peşine düşen bir anneyi canlandıran Nicole Kidman’a, Joseph Fiennes ve Hugo Weaving eşlik ediyor. Strangerland’in yönetmenliğini ise Kim Farrant üstleniyor. Bence Kidman’a, estetikli mimiklerini fazlaca kullanamadığı gerilim filmleri çok yakışıyor.

WOODY ALLEN’IN EMMA’LI YENİ BOMBASI

Magic in the Moonlight’ın ardından Emma Stone ve Woody Allen ilişkisinin ikinci halkasına sahne olacak filmde, Joaquin Phoenix’i de izleyeceğiz. 17 Temmuz’da gösterime girecek Irrational Man’de, bir felsefe hocasını oynayan Phoenix, Emma Stone’un hayatına girmesiyle aşkı da karşısında bulacak. Filmde ikiliye Jamie Blackley ve Parker Posey eşlik ediyor. Woody Allen’ın sürpriz yıldızlarla bizleri ters köşeye yatırmaya alışkın olduğunu da unutmayalım.

Yazının devamı...

Reyting yükselten “sızmalar”

Şu günlerin en başarılı televizyon şovu Game Of Thrones, sadece dünyada değil bizde de ortalığı kasıp kavuruyor. Neredeyse bir yıla yakındır ekranlara 5. sezonu ile dönmesini beklediğimiz serinin, uzun zamandır tanıtımları ile tabiri caizse ağzımız sulanıyordu. Nihayet büyük sansasyonlar ile büyük buluşmayı gerçekleştirdik. Madonna’nın başına gelen bu dizinin de başına geldi. Madonna’nın albümü çıkmadan stüdyodan çalınan birkaç şarkısı internet ortanımı sallamıştı. Gerçi Madonna gibi bir güç bunu kendine bir başarı olarak çevirmeyi başardı. Albüm çıkmadan uzun uzun her yerde bu konu konuşuldu.

Şimdi de Game Of Thrones için aynı şey konuşuluyor. 5. sezon prömiyerini yapıyor derken, 12 Nisan sabahı hem dizinin hayranlarını, hem de HBO yetkililerini şok edecek bir gelişme yaşandı. Yeni sezonun ilk 4 bölümü internetin malum ortamlarına sızdı...

Tüm bu olanlar, Game of Thrones’u ne kadar etkiledi dersiniz? Pek de etkilemiş görünmüyor. Efsane dizinin 5. sezon prömiyeri, şimdiye kadarki en yüksek izleyici oranına sahip oldu. Her şeye rağmen, 8 milyonluk izlenme oranıyla dizi tarihindeki en yüksek reytingi elde eti. Ne diyoruz? “Reklamın iyisi kötüsü olmaz” lafı bu sızıntı için geçerli olabilir... Game Of Thrones dizisinin yapımcılığını yapan, aynı zamanda yayın haklarını elinde bulunduran HBO kanalı, sızdırılmasının ardından uyarıda bulundu ve telif hakkını ihlal etmeye devam edecek ABD’li kullanıcıların, internet hizmetinin bloke edileceği belirtildi. ABD’li TV kanalı grubu HBO, geçtiğimiz hafta torrent olarak sızdırılmasının ardından korsana karşı harekete geçti. İnternette yasadışı veri trafiğini denetleyen iş ortağı IP-Echelon aracılığıyla mesaj yayımlayan HBO, sızıntıdan sorumlu IP adreslerinin tespiti için internet hizmet sağlayıcılarına (ISP) talimat verildiğini belirtti.

Dizi de aynı anda 8 ülkede birden çekildi ve bu bir ilk. Hırvatistan, İspanya, Kuzey İrlanda gibi ülkelerde özel ortamlar yaratıldı. Dubrovnik’in lojistik sorunlarından biri çok dar, küçük, eski bir şehir olması. Büyük araçlar şehre girmekte zorlandı. Aynı anda farklı ülkelerde çekim yapıldığından makyaj ve kıyafetlerin birbirini tutması için büyük uğraşlar verildi. Bir nevi bir başka sanatçının işini devralmak bir o kadar da zor.

Yapımcılar ve başrol oyuncuları ülkeler arasında özel uçaklarla seyahat etti. Alcazar dorne’nin su bahçelerinde yapılan çekimler ise zorlu geçti. Çünkü günde binlerce ziyaretçi tarihi mekana akın ediyordu ve çekim onların önünde yapıldı. Binlerce kişiden fazla figüran rol alıyor. Tüm dünyada 86 binden fazla fanatik, bu macerada figüran olabilmek için başvuruda bulunmuş. Tabii bu da bir rekor.

Bir arkadaşım şunu söyledi: “Aylardır, hatta neredeyse bir yıldır beklediğim dizi, 45 dakika ile geri döndü. Türk dizileri ise neredeyse iki buçuk saat ile dünya rekoru kırıyor. Onlar sezonu 12 bölümle bitiriyor. Bizimkilerin sayısını artık takip bile edemiyorsun. Bıraktığın diziye iki üç bölümden sonra bile hiç ara vermemişsin gibi devam edebiliyorsun. Bence Türk dizileri rekora koşuyor.” Ne dersiniz? Pek haksız sayılmaz gibi…

Yazının devamı...

Asabiyim Ben

Bir Pazar sinema günlerinden birini daha yaşıyoruz. Her seferinde hepimizin zevklerine ayrı ayrı hitap edecek bir film bulmak zor. Bazen de bu kararsızlık arasında döne döne, finali hep beraber televizyon karşınında bir Acun Ilıcalı prodüksiyonu yarışmaya bakarak bitirdiğimiz çok oluyor. Bu sefer hepimizin zevkine hitap edecek bir filmde karar kıldık. Bir arkadaş tavsiyesi ile. Boğucu sorularımızı sabırla cevaplandırdı. Seyretmeye ondan sonra beraberce karar verdik. İyiki de seyretmişiz. Harika bir filmle karşı karşıya kaldık.

Wild Tales, Türkçe’si, Vahşi Hikayeler olması gerekirken, Asabiyim Ben diye çevrilen Arjantin-İspanyol filmi. 87’nci Oscar ödüllerinde aday olan, Oscar’ı da kucaklayamayan film, onu Polonya yapımı “Ida” kaptırsa da, bizim gönlümüzün birincisi oldu. Pedro Almadovar prodüktörlüğünde, yönetmen Damian Szifron imzası taşıyan filmde, oyuncuların başarısı ve sahnelerin muhteşem çekimlerine kaptırıyorsunuz kendinizi. 6 kısa hikayeden oluşan Asabiyim Ben, iddialı bir uçak sahnesiyle sizi filme kilitliyor. Hayatı boyunca ona zarar veren insanları bir uçakta toplayan pilotun intikamını nasıl aldığını tabii burada anlatmayayım. İddialı giriş hikayesi kadar, finaldeki kısa hikayesi de iddialı. Bir düğüne şahit oluyoruz. Gelin aldatıldığını anladığında, o kızgınlığı ile düğünde nasıl bir hal alıyor inanmayacaksınız. Her hikayeyi aslında, “Bu ben de olabilirdim” diye seyredeceksiniz. Yaşadığımız aşina sorunlar. Aramızdaki kız arkadaşımız düğündeki gelin, yolda trafikte kalan sürücü ben gibi... Hepimiz bir hikayeyi kendimize uyarladık.

Adını öğren

Yazının devamı...

Merakla beklediğim filmler

Hafif rahatsızlanınca uzandım, bir kenara koyduğum filmleri izlemeye başladım. Bir süre sonra dayanamadım, eskilere de el attım. Sevdiğin filmleri tekrar tekrar izlemek bir başka oluyor. Vazgeçemediğin o çizgi filmleri de... Kalabalık listede aklıma gelenler: Star Wars, The Muppet Show, Batman, Süperman, Dirty Dancing, The Outsiders, Grease... Gel de vazgeç. Arşivi karıştırırken, aklıma devamı çekilecek filmler geldi. Bir araştırmadan sonra oluşan listeyi sizlerle paylaşıyorum. Tarihlerine baktığımızda, beklemekten başka çaremiz yok.

Yıldız Savaşları: Bölüm 7/Star Wars: Episode VII (2015)

George Lucas tarafından yaratıldı ve bir fenomen haline geldi. Disney’in LucasFilm’i satın almasıyla, Star Wars serisinin devamının geleceği açıklanmıştı. 18 Aralık’ta vizyona girecek filmin yönetmen koltuğu bu sefer J.J. Abrams’a emanet. 1977’den bu yana hayranları tarafından sıkı takip edilen serinin, çekildiğinde üçleme yapan filmi yine rotasından şaşmıyor. Filmin 8 ve 9. bölümleri de olacak kısacası.

Terminatör: Yaratılış/Terminator: Genisys (2015)

İlk iki filmde aynı senariste sahip olan yeni Terminatör, 90’ların hikayesini günümüze taşıyor. En büyük sürprizleri ise, Sarah Connor’ı Game Of Thrones’dan tanıdığımız, büyülü gözlere sahip, gümüş saçlı Khaleesi’i Emilia Clarke’ın canlandırıyor oluşu. Üçleme olarak düşünülen serinin 2. filminin 2017, 3. filminin 2018’de çıkması bekleniyor.

007 Bond 24 (2015)

James Bond rolünde yine Daniel Craig’i izleyeceğimiz film, 23 Ekim’de İngiltere’de gösterime girecek.Türkiye gösterimi için 6 Kasım diye konuşuluyor.

Uyumsuz/Divergent ( 2016)

Oyunculara da senaryoya da bayılmıştım. Filminin devamı 20 Mart’ta Amerika’da vizyona giriyor. Serinin 3. filmi Vefakâr: Bölüm 1 (Allegiant: Part 1) 2016 yılında vizyona girecek.

X-Men: Apocalypse (2016)

X-Men: Geçmiş Günler Gelecek (X-Men: Days of Future Past) filminin finalinden sonra yayınlanan sahneyle heyacanımızı daha da arttıran ve en iyi X-Men filmi olacağı garantisi veren filmin yönetmen koltuğunda, 4. kez Bryan Singer oturuyor. Film 27 Mayıs’ta Amerika’da vizyona girecek. Bir hatırlatma: Çizgi romanlarını kitapçılarda bulabilirsiniz.

Batman&Superman: Dawn of Justice (2016)

Yayınlanan fotoğraflarıyla bile olumlu/olumsuz epey eleştirilen filmin, 25 Mart 2016’da Amerika’da vizyona girmesi planlanıyor. Ben Affleck uzun tartışmalar ve sosyal medyada bolca ‘nasıl Batman olur’ hakaretlerine maruz kalsa da, rolü kapmışa benziyor. Warner Bros. yapımcılığında ve yine Zack Snyder yönetmenliğinde hayata geçirilen projede, senaryo yine David S. Goyer’ın kaleminden. Henry Cavill’i tekrar Superman olarak izleyeceğimiz filmde kendisine Diane Lane, Laurence Fishburne eşlik edecek. Frank Miller’ın 1986 tarihli kitabından. Batman ile Superman’ın karşı karşıya geliyor.

Avatar 2 (2016)

James Cameron çekmemekte direndi, ancak yenik düştü. Avatar’ın 2. filmi 2016, 3.filmi 2017, 4. filmi 2018’de vizyona girecek.

Alice in Wonderland: Through the Looking Glass (2016)

Kadronun aynı kaldığı Alice Harikalar Diyarında filminin 2’ncisinde yönetmen koltuğunu Tim Burton, Muppets ile sinema dünyasına giriş yapan James Bobin’e devrediyor. Film 27 Mayıs’ta Türkiye’de vizyona girecek.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.