Şampiy10
Magazin
Gündem

Süreyya Yalçın’nın özel koleksiyonu

Bodrum ve Çeşme sahillerinde ünlülerin fotoğrafı bol bol yayınlanırken, hatta uzun zaman sonra Eda Taşpınar aynı şezlongda yer alırken, aklıma Süreyya Yalçın düştü. Bodrum sahillerinde, bayıldığım tarzı ile hâlâ magazincilere yakalanmamıştı. Yalçın kendi tarzını yaratıp, birçok insandan farklı olmayı başarmış biri. Geçtiğimiz yaz sadece taşlı tırnaklarını yaptırmak için Kıbrıs’a giden, kendine bu kadar özen gösteren birinden bahsediyoruz.

Herkes keşke onun gibi kendiyle ilgilense, kendiyle böyle barışık olabilse... Son günlerde tatil için yurt dışında olduğunu biliyordum. Instagram’daki fotoğraflarda dikkatimi çeken mayosu ve botları oldu. Şansımı deneyip telefona sarıldım.

Dubai’de tatilde olduğunu öğrendim. Keyfi yerindeydi. Şu sıralarda Bodrum’a gelmeye niyeti yoktu. Magazinciler onu bu yaz zor yakalayacaktı. Instagram’daki fotoğraflarından sohbete başladık.

Mayoları kendi için tasarlıyor

Mayosunu çok beğendiğimi söyledim. Batman logolu mayonun kendi tasarımı olduğunu söyledi. Amerika’da bir firma ile anlaşmış. İstediği tasarımı çiziyor, anlatıyor ve ürettiriyormuş. Sadece kendine özel. ”Birkaç tane daha yaptırdım. Yakında onları da görürsün” dedi. Koleksiyonu sadece kendisi için ürettirdiği konusunun altını çizdi. Herhangi bir yerde satışa çıkmayacakmış. Aman heveslenmeyin...

Ayaklarındaki botları da sordum. Batman mayosuna uygun, plastik botlar giymişti. Sarı ve mavi yarım botlara doğrusu bayıldım. Mayo altında bir başka duruyor. Onların da Hunter marka olduğunu söyledi...

Hunter botların serüveni şöyle başlıyor: Lastik bot ve çizmelerin kökeni İngiliz Wellington Düküne uzanıyor. Dük ayakkabıcısına, savaşta giyebileceği, ama akşamları da şık duracak bir çizme yapmasını söyler. Kenarları düz, zamanının modasına göre alçak ve kısa olan deri bir çizme yapılır. Bu çizme stili öyle tutulur ki, günümüzde değişmez biçimde bu tarzı izleyen lastik yağmur çizmelerine İngilizce’de hâlâ Wellington çizmesi deniyor. Çizmeler sentetik malzemeden yapılıyor. Kate Moss’un dünyada öncülüğünü yaptığı ve moda dünyasında patlamasını sağladığı bu botlar her daim dünya trendi.

Modada bu yaz dikkat çekenler

- Erkeklerin Adidas terlikleri şık kıyafetlerin altına giyip, sokaklarda dolaşması. Çorap ile giyilen sandaletler...

- Mont Blanc’ın Amblem isimli parfümü. Duvara yapıştırır, hatta peşinden

koşturur cinsten.

- Dries Van Noten’nin erkekler için tasarladığı robdöşambr gibi görünen ipek gömlekleri.

- Saint Laurent erkek ayakkabıları ve sırt çantaları.

- Acne gözlükler.

- Dior böcek logolu tişörtler.

- Nike Air patlaması. Ciddi ciddi kapışılıyor. Ben bile bu yaz için iki tane aldım.

Yazının devamı...

Bir PR dehası Avşar kızı

HÜLYA Avşar’dan bahsediyoruz. O magazin basının her daim haber malzemesi. Her adımı bir şekilde manşetlerde. Türkiye’nin en akıllı kadınlarından biri olduğu kuşkusuz. Güzellik kraliçesi seçildiğinde, dul olduğu anlaşılınca, tacı elinden alındığı günden beri gündemde kalmayı başarmış bir kadın. Avşar’ın, sağlam bir ekiple çalıştığı bir gerçek. Star olmanın en önemli yanı, akıllı olmanızın dışında, size yön verecek sağlam bir ekibinizin olması. Fabrika gibi üreten Madonna’nın, nasıl bir ekip ile çalıştığını bir düşünün. “Bana Bir Koca Lazım” şarkısının klipinde erkeklerin peşine düşen Avşar, iki gündür yeni şarkısı “A Benim Akılsızım”ın PR’ı için basına malzeme veriyor. Kolay değil bu işler. Albümleri raflarda toz tutan birçok sanatçı varken, bir şarkısıyla iki gün üst üste manşetlere çıkmak hiç kolay değil. Mavi Mavi filmini hatırlıyorum. 29 yıl önce İbrahim Tatlıses ile öpüştüğü o filmin karelerini. Şimdi de bu kareleri... İki öpüşme arasında dağlar kadar fark var. Biri çene teması. Yani, öpüyormuş gibi yapmak. Diğeri dudak teması. Yani içten, gerçek bir öpücük demek daha doğrusu. Yıllar önce öpüşme konusunda rol kesemeyen Avşar kızı, yıllar içinde oyunculuğunu o kadar geliştirmiş ki, Hollywood starlarına şapka çıkartan bir öpüşme sahnesiyle karşımıza çıkıyor.

Yazının devamı...

Kilyos bir küçük sahil kasabası

Kilyos, İstanbul’un burnunun dibinde bir tatil kasabası. Eş dost Yunan adalarında, Bodrum’da, Çeşme’de tatil yaparken, o devre işlerin yoğunluğundan İstanbul’da nöbet bekleyen ben, hafif yollu depresyona girmeye başlamıştım. Kilyos ile olan hikayem de böyle başladı. Durumumu hisseden arkadaşlarım, “Hadi gel seninle kısa bir kaçamak yapalım” diye tutturdu. Aslında bir gün diye düşündüğümüz Kilyos macerasını, bir gece de konaklayarak sürdü. İyi ki de yapmışız. O iki gün ilaç gibi geldi.

Yurt dışı seyahatlerinde indi bindiler, rezervasyon ayarlama gibi sıkıntılı durumlar, her tatil öncesi hepimiz için büyük sorun. Oysa İstanbul için Kilyos’a ulaşım kolay. İki tişört, bir şort ile küçük bir çanta alıp kaçabileceğiniz bir mekan.

Kilyos, İstanbul’a 30 kilometre uzaklıkta bulunuyor. İsmini de Rumca’da “kum” anlamına gelen “Kilya” sözcüğünün türemesinden almış. Muhtelif haritalar ve tabelalarda Kumköy olarak gördüğümüz de Kilyos’un kendisi. Kısa bir araştırmadan sonra öğreniyoruz ki, 3 büyük otel var. Yıllar önce ailecek kaldığımız Yalı Otel, Erzurum Otel ve Kale Otel. Butik otel arayışım negatif sonuçlanınca, arkadaşlarım bu şaşkınlığıma şöyle bir yorum getirdi: “Kilyos, akıllarda arabayla gel, denize gir, evine geri dön sloganı getiriyor.” Belki de haklılar.

Harika beachleri

Suma Beach: Kilyos sahilinin, Gümüşdere kıyısının en son kullanılabilir noktası. İçten dekoru, samimi havası sizi çekiyor. Genelde gençlerin tercih ettiği bir mekan. Nedeni de açık... Hafta sonları gece bitimine doğru yapılan house partiler. Mikonos’u aratmayacak havada DJ performansları. Bu gece 00:00’da Uninvited Jazz Band, 02.00’da Kozmonot, yarın 16.00-21.00 arası Karakedi Beach Sessions&Uninvited Jazz Band sahne alacak. Giriş; hafta içi 20, hafta sonu 40 TL.

Burç Beach: Suma’nın hemen yanında ise Boğaziçi Üniversitesi Sarıtepe Kampüsü’nde, Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği’nin işlettiği Burç Beach var. Geçen yıllarda da burası gündemdeydi. Giriş; hafta içi 30, hafta sonu 40 TL.

Solar Beach: Merkeze en yakın plaj. İlk 48 saat süren house partilerine de ev sahipliği yapmışlığı var. Buradaki büyük festivallerde gençliğimizde az eğlenmedik. Müzik gün içinde her daim devam ettiği için, tatil anlayışınız sakinlikse burası size uygun gelmeyebilir. Uzunca bir iskelesi ve kumsalı olan Solar Beach’te, kumdan uzak durmak isteyenler için güneşlenme terasları da bulunuyor. Özellikle pide ve pizzaları lezzetli. Giriş ücreti; hafta içi 25, hafta sonu 40 TL.

Uzunya: Kilyos tabelalarını takip edip Demirciköy tabelasını gördükten sonra, meydanın sağında yer alıyor. Karavan sahiplerinin yıllık olarak karavanlarını park edebilecekleri bir bölge. Evcil hayvanlar ne yazık ki mekana alınmıyor. Oysa tüm Kilyos civarındaki beachlerde sevimli dostlarımız için özel alanlar bulunuyor. Giriş; hafta içi 25, hafta sonu 35 TL. Küçük balıkçılarda yemeğinizi yemeden, Kilyos’a veda etmeyin.

Yazının devamı...

Fırtınalı “Erkin” çifti Çeşme’de

Son ayların en popüler çifti, Asena-Caner Erkin. Magazin gündeminden bir an olsun inmiyor.

Asena, kıyafet seçimleri ile kendi tarzı olan genç, güzel ve çılgın bir kız aslında. Herkesin onun tarzını anlamasını beklemek zor. Durum böyle olunca, ünlü bir futbolcu eşinin dikkatleri çekmemesi olanaksız gibi. Dünyada, gerek magazin, gerekse spor basınında birçok örneğini görüyoruz. Bu, şaşırtıcı bir durum değil. Çift şu günlerde yazın tadını çıkarıyor. 5'inci evlilik yıl dönümlerini de bu tatilde kutladılar. Çeşme’de bir otelde. Gelelim çiftimizin hakkında son duyduklarıma...

Caner Erkin eşine Çeşme’de havuzlu bir ev satın almış. Ev tadilata sokulmuş. Asena’nın istekleri doğrultusunda ufak tefek değişiklikler yapılıyormuş. Fakat yazın başında bitmesi beklenen o ufak tefek tadilatlar biraz uzun sürünce, çift tatillerine otelde başlamak zorunda kalmış. Erkin ailesini artık mayo ile magazincilerin yakalaması biraz zor gibi gözüküyor. Havuzlu yeni evlerinde yüzerken, güneşlenirken...

Ozan Doğulu bir “harika” geliyor

Yeni albümü için uzun süredir stüdyoya kapanan Ozan Doğulu, nihayet Temmuz aynında çıkacak bu çalışmasını bitirdi. Ozan bu sefer çok iddialı parçalar hazırladı. Sanırım Kenan Doğulu’nun albümünün gecikme nedeni de biraz bu yüzden. Ağabeyinin albümüne odaklanması. Ozan Doğulu’nun Ajda Pekkan, Gülşen, Zihnet Sali, Model gibi isimlerle hazırladığı bu albüm, şu sessiz sedasız geçen yaz aylarına bir hareket getirebilir. Göreceğiz.

Geçtiğimiz hafta kalabalık bir grupla güneye ve Yunan adalarına hareket eden Doğulu ve ekibi, albümün çıkış şarkısı “Harika”ya klip çekti. Ajda Pekkan ve Kenan Doğulu’nun düet yaptığı parça için kalabalık figüran topluluğu, çok eğlenceli bir klibe imza atmış. Sabırsızlıkla bekliyorum.

Instagram’ın korkulu rüyaları

Ne zaman anlayacaklar! Birçok ünlünün, ya da takipçisi sayıca fazla olan instagram sahiplerinin sayfalarının altına yazılan reklamların işe yaramadığını, ne zaman anlayacaklar? Bir yandan İTİCİ, sevimsiz bir durum olduğunu ne zaman kavrayacaklar? Sayfasında bir fotoğraf paylaşan ünlünün altında insanı bir yorum yapmak yerine, “Kurabiyelerimizi denediniz mi? En güzel pastalar bizde! Moda sayfamızı takip edin!" gibi saçma yorumlar pes dedirtiyor. Ticaretin sosyal medya ayağının bu kadar ucuzlamasına tepkim! Şu aralar birçok sanatçı da tepkisini açık açık belirtip, yazılmamasını istiyor. Ama dinleyen kim? Onlar dur durak bilmiyor? Bir bir engellemeye çalışsanız da, zaman kaybı.

Ama, bir şekilde, bir çaresi bulunacaktır.

Yazının devamı...

Güney’den bildiriyorlar

Yaz sezonunun açılmasıyla, Ege ve Akdeniz sularında endam eden ünlülerimizin mayolu fotoğrafları magazin basınımızda yer almaya başladı. O tür fotoğrafların olmadığı birgün tabii geçmiyor. O bunaltıcı sıcaklarda, ellerinde makine, sırtlarında çanta ile çalışan magazinci arkadaşlarımı gönülden alkışlıyorum. Ama “hesapta” yakalanmak istemeyen, yakalanınca da sosyal medyada, “Özel hayatıma müdahale ediyorlar” kıvamında kıyametler koparan şöhretleri de gönülden ayrıca alkışlıyorum.Sanırım bu konuda dürüst ve pek ısrarcı davranan da Sezen Aksu... Onun dışında davasında sonuna kadar üsteleyen, mahkemelerde sürdüren başka bir kişi galiba pek yok gibi. Gerçi, hiçbir gizliden saklıdan hoşlanmadığına inandığım Aksu, bu konuda neden bu kadar ısrarcı? Ona da biraz hayret ediyorum doğrusu

İŞTE SEZON KRİTİĞİ

Hümeyra: Denizden çıktıktan sonra, duş alırken yakalanmış. Fiziği ile yarı yaşındaki bayanlara taş çıkartır. Alkış!

Ivana Sert: Moda ikonu, yeni sevgilisi ile Ege sularına yakışmış. Başka bir çekici yanı var gibi. Yunan Tanrıçalarını andırıyor sanki.

Ece Erken: Her yaz yeni bir sevgili ile sıcak günlerin vazgeçilmez figürü olan Erken’in, son birkaç yıldır moda olan, “ayak öpme” karesi... Yeni sevgilisinin öptüğü ayakları ile, yazın sonuna kadar açık ara birinciliği ayağından kaptırmaz.

Tuğba Özerk: Geçen günlerde bir ödül töreninde basın mensuplarına, “Sezonu Çeşme’de açtım. Yakalayamadınız” diye sitem mi ediyordu? Yoksa instagram’da koyduğu boy boy kareleri magazinciler görmek mi istemedi? Sitemi ondan mıydı? O kadar zayıfladıktan sonra.

Tolgahan Sayışman- Selen Soydar: Aşk kuşları harika pozlar vermişler. Bakalım yerlerini almak için diğer çiftler nasıl çalışma yapacak?

Kıvanç Talıtuğ ve Başak Dizer: Hadi bakalım, magazinci arkadaşlar, işbaşına. Bodrum’da evlerine tatil için girerken yakalanan çifti, el ele denizde güneşlenirken yakalarsanız, o iş işte tam 10 numara iş olur. Malum: Tatlıtuğ’un epeydir çıplak görmemiştik. O kasların son durumu ne?

Naomi Cample: Bir mağazada taklit çanta aldığı iddia edilen dünya starı ünlü modelin iki parmağımla fotoğrafını iPad’imde yakınlaştırıyorum. Bakıyorum o değil. Sonra açıklama geliyor “asistanım”: Tabii asistanın Cample için almadığı ne malum?

Taylan Kümeli: Bir diyetisyen eğer bikini ile fazla kilolarıyla yakalanırsa! Aaa....

Nurgül Yeşilçay: Yaz sezonunun ilk kazazedesi oldu. Hiç bu kadar erotik pozları da olmayan sanatçı, özel bir çalışma yapsa belki bu kadar da cesur pozlar veremeyecekti. Faturayı işletmeciye kesip, “Tatilimi zehir etti” diyerek, İstanbul’a döndü. Çok güzelsin Yeşilçay.

Paparazzilerin eline ne kadar düşmek istemezsen, o kadar ilgi odağısın. Yakalanmak istemiyorsan, elbette çözümleri de var. Yakınmanın bir âlemi yok. Atlayın tekneye, yakınlardaki Yunan adalarına kaçın. Ama unutmayın: Elinde her akıllı telefonu olan tatilci, sizi her an sobeleyebilir. Nerede olursanız olun. İyi tatiller.

Yazının devamı...

Mahsun'un perde arkası!

Doğrusunu isterseniz, Mahsun Kırmızıgül’ün 7 yıl önce başladığı sinema macerasında geldiği noktaya şapka çıkarmak lazım. 2007 yılında Beyaz Melek filminin yönetmen koltuğuna oturduğu zaman, ben de herkes gibi bunun geçici bir macera, hatta heves olduğunu düşünmüştüm. Hepimiz yanılmışız... Filmler, diziler derken, Mahsun Kırmızıgül hem senaristliğini, hem oyunculuğunu, hem yönetmenliğini hepimize kabul ettirdi.

Şimdi de yapımcı olarak beyaz perde de yoluna devam ediyor.

Duyduğuma göre yeni sezonda bomba gibi iki projeye daha imza atacakmış.

“Artık dizi yönetmeyeceğim” diyen Mahsun Kırmızıgül, bu kararını bozmuşa benziyor. Ama niye? İşte bu konuda bazı duyumlar

Oyuncular BKM’den

Van’da çekilecek olan ilk dizide Mahsun hem yapımcı, hem yönetmen, hem de senaryo yazarı olarak boy gösterecek. Kürt ve Türk ilişkilerini konu alan ve açılım sürecini ekrana taşıyacak olan yapımın başrolünde Bülent İnal’ın oynaması kesin gibi. Diğer rollerden biri için de Uğur Işılak’a teklif götürülmüş.

Mardin’de çekilecek 2. proje ise Metin-Zeki’nin eski filmleri tadında bir komedi. Çocukluklarından beri rekabet içinde olan yıllanmış iki dostun, bitip tükenmek bilmeyen tatlı çekişmelerini anlatan yapımın senaryosu yine Kımızıgül’e ait.

Duyumlara göre, oyuncu kadrosu için BKM Mutfak’ın yetenekli gençleri düşünülüyormuş. Henüz kesinlememiş olmasına karşın, her iki dizinin gidecieği adresinin de ATV olacağı konuşuluyor.

Yine kulağıma gelenlere göre, Mahsun Kırmızıgül projelerle ilgisi olmadığını söylüyormuş. Hatta ortağı olduğu Boyut Filmin diğer patronu Murat Tokat’ın tüm projeyi yürüttüğünü öne sürüyor, geri planda kalmaya çalışıyormuş. Oysa tüm görüşmelerle birebir ilgilenen, takip eden de kendisiymiş. Dizilerin kendi isminin arkasında kalmasını istemediği için bunu yaptığını söylediği de, konuşulanlar arasında. Bu bir tevazu mu? Ona göre, demek ki öyle.

Anlatmak istediğim; yani, o dizilerin arkasında Kırmızıgül'ün bolca imzası var...

Yalan Dünya’ya Hümeyra, nasıl veda etti?

Öyle uzak ki yerim
Uzakları aşıyor
Bütün özlediklerim
Benden ayrı yaşıyor

Ya herşeyim ya hiçim
Sorma dünya ne biçim
Bir kördüğüm ki içim
Çözdükçe dolasıyor...
Aşık Veysel

Hümeyra, 70’li yılların başında Türk pop müziğinde Aşık’ın bu parçasıyla önemli bir çıkış yapmıştı. Kördüğüm ile.

Sanki şimdi kendi bir kördüğüm içinde.

Cihangir’de bir kafede otururken, masa arkadaşına Yalan Dünya ekibinden dert yanıyor. Yazan ve yöneten Gürse Birsel’in de adı bu arada, “Şımarık” diye geçiyor. Yan masada oturanlar da meğer ekiptenmiş. Olay tabii dallanıp budaklanıyor. Sonuçta Hümeyra’nın Gürse Birsel’den özür dilediği duyuldu ama, Yalan Dünya’nın sezon finalinde herşey belli oldu. Dizi’de Hümeyra’nın son repliği şöyleydi: “Bir aksilik daha olursa, beni artık buralar da kimse tutamaz. İzmir’e yerleşirim, olur biter!..”

Yazının devamı...

Moda çok çok keyifliydi...

Herkese merhaba!

Bu pazar Moda ve çevresinde küçük bir tür attım. Arkadaşlar onları sürekli Karaköy tarafına sürüklediğim için biraz sitem yaptılar. Ortak whatsup konuşmasında birinden “Ya tamam, Karaköy hareketlendi, haklısın. Herkes oraya odaklandı da!.. Burada da acayip bir gelişme var. Harika yerler açıldı” mesajı geldi.

Bu baskıdan sonra, kendimi karşı yakada, Moda’da buldum. “ İyi ki de gitmişim. Moda bir harika olmuş. Eskiden bir Ali Baba’dan dondurma yer, çay bahçelerinde oturup gazozumuzu içerdik. Bazen de flörtlerimizle denize yakın kayaların üstünde romantik anlar yaşardık. Yok, şimdi başka bir şey olmuş Moda. Adım başı her yaştan dolaşanları görüyorsunuz. Bol bol da turist. En keyiflisi de, gençlerin yoğun olduğu pub’lar. Önlerindeki masalarda oturan gençlerin tarzlarına hayranlıkla baktım. Zeplin, Belfast, Ayı bazıları...

Belçika’da eğitimini aldıktan sonra ufacık bir çikolata dükkanı açan Yılmaz Bey ile sohbet ettik. ‘Çikolata Dükkanı’ adlı mekandan az ilerde, içeceğimiz kahvenin yanına bol çeşitli bir kutu yaptırdık. Küçücük dükkan ‘İstisnai Tatlar’ da yükselişe geçen bir kafe... Bir de Türk kahveciler açılmış, adım başı.

‘Gerekli Şeyler’ adlı dükkana daldık. Koleksiyoncu kimliğim ile, çizgi romanlarıma ilave bir kaç kitap aldım. ‘Dreamscape Figure’ ise bir başka keyifli mekan. Yurt dışından getirdikleri yüzlerce film karakterinin oyuncakları arasında kendimi kaybettim. Çevrede açılan onlarca yeni kafe, genç tasarımcıların hazırladığı kıyafetler, popüler semtlerin olmaz olmazı cins cins köpeğini gezdirenler. Kısaca olmuş Moda...

“Moda bu aralar çok moda” diye başlık atmamı istedi arkadaşlarım ama, ben “Moda benim için çok çok keyifliydi” diye noktayı koyuyorum.

Ağlamayan kraliçe!

Geçtiğimiz günlerde Elidor Miss Turkey yarışması yapıldı. Tüm yarışmayı baştan sona seyrettiğimi söylersem yalan olur. Tekrarına, hatta son mayolu geçişe yetişebildim. Estetiğin bu kadar fazla ve herkesin birbirine benzediği şu günlerde, podyumda pek de iç açıcı kızlar göremedim. Asıl dikkatimi çeken, yarışmanın tek favorisi Amine Gülşe’nin, sonuçlar açıklandığında bir damla sevinç gözyaşı dökmemesi oldu. Kendine bu kadar mı güveniyordu? Veya İsveç’te katı bir ortamda mı yetişmişti?

Yoksa sonuç önceden belli miydi? Yok, o aklımdan geçmedi de... Bir arkadaşım da o noktaya takılmış. O öyle eleştirdi. Sahte gözyaşı! O da olmadı demek ki oyuncu olamayacak Amine... O kadar Ceylan Çapa, Burak Özçivit ilişkisine karıştırılıp, dizi reklamı diyorlar, deniyor ya ondan diyorum.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.