Şampiy10
Magazin
Gündem

Ev partisi vermenin ipuçları

Şu günlerde ev partileri çok moda oldu. Peki, bu ev partilerinde nelere dikkat edilmeli, iyi bir ev partisi nasıl verilir? Şöyle bir üstünden geçelim...

Mümkünse büyük bir ev olmalı. Alt kat, üst kat stresi olmayan, parti vermeye uygun bir ev seçilmeli. Sarhoş olup sızanlar olabileceği düşünülerek, dekorasyonda bu detay atlanmamalı. Ortalıktaki büyük parça mobilyalar, kullanılmayacak bir odaya kilitlenmeli. Yerlere büyük minderler atmayı unutmayın. Rahatlık en önemlisi. Fazla aydınlık davetlileri rahatsız edebilir. Çok karanlık da uykusunu getirebilir. Işıklar azaltıldıktan sonra, etrafa yerleştireceğiniz mumlar güzel bir görüntü verecektir.

Partinize renk getirecek en güzel detay, bir konsept belirlemek. Pijama, sirk, Yunan, 80-90’lar gibi içi doldurulacak isimler seçebilirsiniz. Yemeğe, evin duvarlarına, müziğe, kıyafetlere kadar her şey bu konsept üstünden gidebilir.

Davetlilere konsepti önceden belirtirseniz, hazırlıklı gelmesini sağlarsınız. Konseptinizi dikkate almadan gelenler için hazırlıklı olun. Plastik gözlükler, şapkalar, küçük fularlar, otrişler gecenizi renklendirecektir.

Davet edileceklerin listesi yapıldıktan sonra, Facebook ya da what’s up üzerinden bir grup oluşturabilirisiniz. Davetli yanında sürpriz birilerini de getirebileceğini düşünerek, her hazırlığınıza bu kişiler için artı yüzde 10 bir pay bırakmalısınız. Unutmayın, birbirini tanımayan çok insan bir araya gelirse, onları kaynaştırmak için sarf edeceğiniz çaba ortamı gereksiz gerecektir. Bu konuda en yakın arkadaşlarınızdan yardım alıp, ortamı kaynaştırmalarını isteye bilirsiniz. Bu yüzden, çağrılan kişi sayısının en az yüzde 50’si birbirini tanımalı. Sosyal statü ve yaş ortalaması birbirine yakın insanları çağırmanız en doğrusu. Erkek-kadın sayısında eşitlik olması da önemli.

Sürpriz davetli eğlenceli olur

Sınırlarınızı partiyi vereceğiniz alan belirlemeli. 20 kişinin sığacağı yere 50 kişi gelirse, organizasyonunuzda hemen acil durum çantası devreye girmeli. Tüm hazırlıklarınızın gümbürtüye gitmemesi için, elinizin altında yakın bakkal, market gibi 24 saat sipariş vereceğiniz telefon numaraları olsun.

Bir masa üzerine soğuk servis edilecek kuruyemiş, çerez, çöpü ortamı batırmayacak meyve çeşitleri koyun. En önemlisi, gelenleri parti havasına sokacağı için, içeceklerinizi buz dolu bir kaba yerleştirin. Evde buz çokça olmalı. Türk kahvesi ve sodaya gecenin ilerleyen saatlerinde kesin ihtiyacınız olacak. Evde eksik olmasın.

Eğer “Ben bu partide çalarım, koparırım arkadaş!” diye iddialı bir DJ adayınız

varsa, mutlaka çağırın. Partiye gelenlerin müzik tarzları düşünülerek, DJ ile önceden kısa bir değerlendirme yapın. Son dakikada, bu müzikler de nereden çıktı şaşkınlığı yaşanmamalı. Evde kullanılacak bir sound sistemi varsa, ayarları kontrol edilmeli. Bekârlığa veda, doğum günü kutlaması gibi özel bir geceyse muhakkak kimseye söylemeden sürpriz bir dansçı çağırın. Striptizci bir erkek dansçı ya da bir oryantal gecenin unutulmazı olur. Davetiyenizde saat belirterek “sürpriz davetli” adıyla durumu duyurun. Ser verin sır vermeyin.

Alkollü arkadaşlarınızı araba ile değil de, taksi ile gitmeleri için ikna edin. Hatta en yakındaki 2-3 taksi durağından bizzat taksi çağırıp, emri vaki yapın. Geceniz tatsız sonuçlanmasın.

Unutmadan... Bir partiye eli boş gitmek olmaz. En güzeli, elinize alacağınız bir şişe içkidir. Ev sahibine daha da güzel bir jest olur.

Yazının devamı...

Naomi ve Kate’in bitmeyen Bodrum tatilleri

Dünyaca ünlü modeller, Naomi Campbell ve Kate Moss’un Bodrum tatilleri sizce de pek bir uzun sürmedi mi? Detoksları bitti. Peki, şimdi hangi bahane işlerine gelecek bakalım? Ziyaretleri sırasında yakın takipte bulunan paparazzilerimiz en vurucu başlığı, “Kat Kat Moss”du. Bir de Campbell’in asistanının aldığı çakma çantaları Campbell zannedilip, o karelerin gazetelerde sayfa sayfa yer alması, çok bomba haberdi. Belkide Campbell belki kendi için aldırmıştır ama, alışveriş eden kendisi değildi.

Şimdi paparazzilerin detoks kampı diye verdiği habere takılmamak imkânsız. Bildiğiniz bu detoks kampı, böyle aylar aylar boyunca sürmez. Sürse bile, ‘para basan’ bu iki modelin dünyada gidebileceği o kadar çok yer var ki. Durum böyle olunca, ister istemez insanın aklına bazı sorular geliyor. “Acaba kimle beraberler? Kimin için geliyorlar?” diye düşünmek kaçınılmaz oluyor. Hem de ardı ardına, yıllardır. Yoksa ben mi fesadım, benim mi aklım karışmış. Tamam, Bodrum harika da... İbiza, Maldivler ve daha nerelere gitmeleri gerekmez mi? Paparazziler bu sefer, ünlü Türk simaları yakalayacağız diye, acaba haber mi atladılar?

Madonna’ya özel “Turkish delight”

Naomi Campbell, Halikarnas Disko’dan Bodrum kalesinin üstüne lazer ile kocaman “Happy birthday Madonna” yazıp, jest yapmış. Şimdi Madonna diyordur ki, “Neresi orası Naomi? Ben de gizli gizli gelsem. İstanbul’a geldiğimde, Ortaköy’de nargile içmiştim. Hem de korumasız.” Merak içindeyim. Bir de, en yakın arkadaşları Bodrum aşığı olarak yazlarının büyük bölümünü bu kadar uzun burada geçiriyorsa, herhalde aklına takılmıştır. Esas Mert Alaş’ın Madonna için hazırladığı sürpriz doğum gününe ne demeli. Bir de o partiye Ceyda Balaban’ın katılması? Duyduğum dedikodulara göre Alaş, yakın arkadaşı Balaban’ı arayarak, bu gece için organizasyona Türkiye’den yardım etmesini istemiş. Balaban’da Türkiye’nin en başarılı organizatörlerinden Haluk Şentürk’ü aramış. Oryantel Didem için 10 bin dolara yakın para alınmış. Orkestrayı Balaban ayarlamış. Belli ki Madonna’nın belindeki Shakira kemeri de Tahtakale’den oralara taşınmış. İstanbul dönüşlerinde tüm kadronun fiyatları üçe, beşe katlanır hem de fena zirve yaparlar.

Tarkan’a hazırladığı kostümlerden bildiğimiz Balaban’ı, dönüşte yakalamak lazım. Bize uzun uzun anlatsın, o gece neler yaşadılar? O kareler nasıl çekildi? Madonna’ya can dostu Tarkan’ın “Şıkıdım”ını dinletti mi? Yine uçacağım ama, Madonna her yıl konserlerine dünyanın bir ucundan gruplar, sanatçılar çıkarıp, şarkılar söyler. Önümüzdeki turnesinde Tarkan’la “Oynama şıkıdım şıkıdım”ı söyleyip, göbekler atarlar mı? Bellerine oryantal kemerler bağlarlar mı? Peki Ceyda Balaban, kankasının kolundan tutup neden Madonna’nın doğum gününe götürmedi? Yoksa götürdü de, biz mi fotoğraflarda göremedik?

Yazının devamı...

“Ben, Kendim ve Annem” ile tebessüm

Hep söylerler, ben de bu lafa bayılırım. Hatta geçen hafta da yazmıştım, “Hayata dair en güzel mesajlar filmlerden, şarkılardan, kitaplardan, kısaca yazılandan, çizilenden alınırmış.” Birkaç gün önce bir arkadaş tavsiyesi ile, “Ben, Kendim ve Annem” filmini seyrettim. “Başka sinema” ekibi sayesinde, Beyoğlu Beyoğlu sinemasında halen gösterimde. Film sayısız ödüle laik görülmüş.

Gelelim konuya; ‘Ben, Kendim ve Annem’in orijinal adı olan ‘Les Garcons et Guillaume, a table’, ‘Oğlanlar ve Guillaume, haydi bakalım masaya!’ diye çevrilebilir. Aslında değişik olan bu orijinal isim, filmin bir cümlelik özeti de denilebilir. Annenin oğlunu bir kız çocuğu gibi gördüğü, öyle büyüttüğü Guillaume’ye seslenişi. Guillaume Gallienne, hem aklı karışık evin küçük çocuğunu, hem de hayran olduğu annesini canlandırıyor. Tek kişilik bir tiyatro oyunu olarak sahnede anlattığı hikayelere, film boyunca sahne sahne gidiyoruz.

Gallienne, Fransız sinemasında yükselen değer. 2007’den beri sayısız başarılı filmde önemli rollerde gördük. En son Yves Saint-Laurent’in hayatının anlatıldığı filmde ikinci rolde seyrettik. “Ben, Kendim ve Annem” ile de kariyerinin zirvesine imza atmış bulunuyor. Mimiklerine, büründüğü karakteri muhteşem oynayışına hayran oldum. Bu film bir dönem defalarca seyredip eğlendiğimiz La Cage aux Folles (Çılgınlar Kulübü) gibi kült olacak, eminim. Cinsel kimlik komedisinin doğallığı, esperili yaklaşımları ile defalarca seyredebileceğimiz bir hal almış.

Kız çocuk hayal eden anne, küçük oğluna bir kadın kimliği biçmiştir. Guillaume otoriter bir kadın olan annesinin kendisine biçtiği rolü bürünmek için elinden geleni yapar. Sürekli aklı karışır. İçinden çıkamadığı bu kimlik arayışının konu alındığı bir film kısaca. Büyüme yolculuğunda, maceradan maceraya sürüklenirken, annesinin arzuladığı gibi bir ‘gay’ değil, bir heteroseksüel olduğunu keşfederek ve kimlik arayışının en sonunda annesine bu gerçeği kırmadan ve gene ona olan hayranlığı ile itiraf edecektir. Bir Perdo Almadovar filmlerindeki gibi, cinsel konular gayet rahatsız etmeyecek esprili sahnelere sahip... Başrol oyuncumuzun zaman zaman durumuna üzülürken, daha çok o dramatik aklı karışık hayatı olan ana karakteri tebessümle, bazı sahnelerde ise kendi ile dalga geçtiği bölümlerde özellikle, kahkahalara boğularak seyredeceksiniz. Bence kaçırmayın.

Bu yaz dikkat çekenler

Bir film önerisi daha

The Normal Haert filmini ne yapın edin seyredin... Kadronun mükemmelliği ve AIDS’in başladığı dönemde geçen gay aşkları ve sıkıntılı günleri... Larry Kramer’in 1985 yılında yazdığı, ödüllü tiyatro oyunu sinema versiyonu olarak çekildi. Ryan Murphy tarafından yönetilen filmde efsane isimler bir arada oynuyor. Jim Parsons, Julia Roberts, Mark Ruffalo, Matt Bomer...

Lady Gaga konser beklentisi

Artık o gün gelse... Konser ile ilgili dedikodular gırla. Şov yapmayacakmış. Kapalı çıkacakmış. Hüseyin Çağlayan’dan yardım istemiş. Miş miş miş...

Hillside Fethiye Beach Club

Hillside Fethiye Beach Club’ı özledim. Özellikle Silence Beach sahilini. Yaşarken görülecek yerler listenize koyar mısınız lütfen!

Hadi bir tatil önerisi daha

Siz hâlâ Bodrum ve Çeşme planı mı yapıyorsunuz? Ne yazık. Yoksa hâlâ Kaş’ı görmediniz mi? Hele Liman ağzındaki koylarda yüzmediniz mi? Yoksa mavi yengeci taze taze Demre’de sudan çıkarıp mangalda kızartırıp yemediniz mi? Bakın, o zaman üzülürüm sizin için!

Müzik önerileri

Son günlerdeki favorim, Birsen Tezel. Canlı canlı seyrettiğim... Tanrım, o ne performans. Bu yıl tüm Güney’de turne yaptı. 24 Ağustos Pazar günü Bülent Ortaçgil ile Harbiye Cemil Topuzlu sahnesinde...

Yazının devamı...

Teknolojinin başımıza açabilecekleri

Teknoloji ilerledikçe etrafımızda gelişen olayları hayretle izler olduk. Ellerinden akıllı telefonlar düşmeyen, sosyalleşmeyi, sosyal medyada paylaştıkları ile, aslında yalnızlıklarını bir nebze atmaya çalışan insan topluluğuna dönüştük. Baktığımızda, üçüncü sayfa haberlerinin bir çoğu sosyal medyanın başımıza açtığı kıskançlık krizlerinden, hayal ürünü sahte kişilerin kandırmalarından çıkabiliyor.

Bir araya gelen arkadaşlar bile, hemen bir fotoğraf çekip, sonra neredeyse birbirlerinin yüzüne doğru dürüst bakmadan, ayrılı veriyorlar masadan. Sonra bu kareleri sosyal medyada paylaşıyorlar. Elinden telefon düşmeyen bir toplum olduk, anlatmak istediğim.

Teknoloji ilerledikçe hayatımıza giren bir sürü kolaylık var, tamam. Ama ilerleyen günlerde bizi samimiyetten uzak bir hayat bekliyor gibi. Sanal dostluklar, sanal hayatlar.

Derler ki, yaşama dair en güzel mesajlar sinemalardan, kitaplardan alınır. Sinema sektörü de, yakın yüzyılda hayatımızda neler olabileceğini, örneklerle sergiliyor.

Matrix olayından sonra kafalarımız oldukça karışmıştı. Ardından da, bu konuların işlendiği ve en çok etkilendiğim “Her” filmi ortaya çıktı. Yalnız yüzyılın insanları, aşklarını da yaratılan sahte bir beyin ile yaşıyorlardı. Sadece sesini duyarak oluşturulan bu program ile yalnızlığını gideren toplum, programın yasaklanması ile toplu intiharlara sürükleniyordu.

İlerde teknolojinin başımıza açabileceği sorunların ele alındığı bir film daha: Transcendence. Yönetmenliğini Wally Pfister’ın üstlendiği filmin senaryosu Jack Paglen’e ait. Başrolde Johnny Depp, Recceca Hall ve Morgan Freeman var.

Dr. Will Caster, yaptığı çalışmalar ile insandan daha üstün bir süper bilgisayar, bir bilge yapmaya girişir. Bir maymun beynini kullanarak yarattığı bilgisayarı, “Yeni Tanrı” olarak lanse ettiğinde ipler kopar. “Yeni Tanrı”yı istemeyen radikal bir grubun saldırısına uğrar ve cinayete kurban gider. Kendisi gibi bilim adamı olan eşi Evelyn, Will’in beynini gelişmiş bir süper bilgisayara entegre eder. Will’in bedeni ölmüştür ama beyni eşiyle yeniden iletişime geçer. Fakat terörist grup, Will’in hala hayatta olduğunu fark edince, super bilgisayarı yok etmek için harekete geçer... Will ise dünyayı ele geçirmeye başlar. İnsanların beyinlerini ele geçirip, kendi ordusunu kurmaya bile başlamıştır...

Tamam tamam, filmin devamını daha fazla anlatmayacağım.

Film bittiğinde, yakın yüzyılda başımıza neler gelecek diye oturup düşünmeye başlıyorsunuz. Ürküyorsunuz. Sanal sahte hayatların, teknolojinin elinde oyuncak olmaktan korkuyorsunuz. Seyredin bakalım. Elinizden telefonunuzu bir kenara nasıl atacaksınız? Hatta bilgisayarınızdan nasıl soğuyacağınıza inanamayacaksınız.

Öp beni...

Heyecanlı bir proje geliyor: Birbirini tanımayan kişilerin kamera karşısında öpüşmesini konu edinen ve büyük başarı yakalayan First Kiss (İlk Öpücük) bir ayağı da Türkiye’de de çekilecek. Projenin en heyecanlı bölümü, öpüşeceğiniz bu kişiyi tanımıyor olmanız.

1 Aralık’ta internet üzerinden yayına girecek kısa film için başvurular başladı. Projede yer almak isteyenlerin Süpersekiz’e başvurmaları gerekiyor. Tanıtım filminde lezbiyen ve gay çiftler de var. Türkiye’de çekilecek olan versiyonu için bakalım kimler baş vuracak. Mesela farklı cinsel tercihlerden cesareti olanlar başvurabilecek mi?

Yazının devamı...

Devir artık ‘cover’ devri

Eski şarkılara nur yağıyor. Devir “ cover devri”. Albüm hazırlayan sanatçılar, çalışmalarında bir cover şarkıya muhakkak yer veriyor. Dünyada da örnekleri var. Eski şarkılar listelere bir sıfır önceden girme şansına sahip. Neredeyse artık bu iş olmazsa olmaz duruma dönüştü. Arşivlerde okunmamış şarkı kaldı mı, bilmiyorum. Sanatçılar şarkıların telif hakkını nasıl alırız, nasıl yaparız peşindeler. Kulaklarımızda yer etmiş, dilimize çoktan dolanıp, hatta bazen unuttuğumuz bu şarkılar, özellikle gece eğlenirken dinlenince, eşlik etmede kolaylık sağlıyor. Riski var mı? Var tabii kiÖ Zor iş. En sevdiğini değil, sana en yakışanı bulacaksın. Eskisini unutturmak zor, yenisini sevdirmek daha da zor. Bunu başaracaksın.

Alkışlanacaksın.

Kıyaslama muhakkak yapılıyor. Herkesin bu konuda bir şekilde bir fikri var. Müzik eleştirmeni gibi sert yorumlar yapanları da duyuyorsunuz. Alt yapılar, ses uyumu, seslendirenin kariyeri... Eleştiriye hedef olmamak neredeyse olanaksız.

( Cover kelimesi müzikte “cover versiyon, cover parça” gibi kavramlarla kullanılıyor ve “popüler eski bir parçanın, yeni teknolojik aletler, enstrümanlar ve farklı bir sanatçı ile tekrar yorumlanmasına deniyor...)

Şu günlerde, özellikle yeni çıkan albümlerin bir çoğu, bir iki şarkı yerine, tamamı eski şarkılardan yapılıyor. Ata Demirer, Yasemin Yalçın albümleri mesela. Tabii asli işleri oyunculuk olduğu için, bir ikinci iş torpillerinden yararlanmaları pek de yadırganmıyor.

Aslında bu yaz esas cover çalışmalarda en çok dikkat çeken, Ajda Pekkan & Muazzez Abacı 2014 albümü. 2 CD 21 unutulmaz parçadan oluşan düet, tam arşivlik bir çalışma olmuş.

Bu yazın bana göre en keyifli coverları ise şunlar:

Yazının devamı...

Hülya Avşar’ın Ayvalık maceraları

Bir dostum ve arkadaşları Ayvalık anılarını bize anlata anlata bitiremedi. Söylediklerini can kulağı ile dinlemek zorunda kaldık. Kaldık diyorum, çünkü Hülya Avşar’dan da bahsediyordu. “Hülya Avşar, yıllardır Ayvalık’ta. Ne tatlı kadınmış o öyle. Gayet mütevazı. Sakinlerin anlattıklarını bir duysanız...” Siz de duyun...

“Hülya Avşar, Aytaç Beach’e Pazartesi sabah 9.00’da giriş yapıyor, hafta sonları asla uğramıyor. Çünkü hafta sonu kalabalığından kaçıyor. Ayrıca bu sahilin en temiz denizi burası. Su sporları da sadece yine bu beach’de var. Bütün yaz aynı yerde aynı şezlonga uzanıyor. Denize bir giriyor, neredeyse üç saate yakın uzun uzun kulaç atıyor. Harika bir yüzücü. Saatlerce yüzmesinin karşılığını, belli ki zayıflayarak alıyor. Demek ki formunu böyle tutuyor. Bir süre sonra attığı kulaçları saymaktan vazgeçtik. Denizde tanışmaya çalışan, peşine düşmeye kalkan kişilerin de hemen soluğu kesiliyor. Bu arada personel, tabii tembihli. Asla fotoğraf çekmek yok. Hatta, plaja gelenler görüntü almaya kalkışmasın diye, personel tetikte. Avşar, ‘Zaten sosyal medyada paylaşıyorum. Buradan da bahsediyorum’ diyor. Doğru. Son günlerde sosyal medyada sayısız zayıf hali ile bikinili karelerini paylaştı. Personelin gönülleri zaten buna el vermez. Nedeni var tabii... Tek başına geldiği günlerde Avşar, sabah kahvaltısını plajın çalışanları ile yapıyor. Tavla turnuvaları düzenliyor. Geçenlerde de, teknenin çektiği, altı kişinin bindiği o muz dediğimiz şeyin üstüne, personelle beraber bindi. Çok da eğlendiler. Avşar, su sporlarına fazla meraklı. Yani, bir şekilde, Hülya Avşar orada herkesin kardeşi, arkadaşı, ablası.” Doğrusu, bunları dinleyince, etkilenmemek elde değildi. Sizce?

Ayvalık bölgesinde öne çıkanlar

Ayvalık, yaz aylarında uzun zamandır sadece Hülya Avşar’ın değil, birçok ünlünün kaçış noktası oldu. İş dünyasından birçok isimden tutun da, sanatçılara kadar herkes Bodrum ve Çeşme’nin hem kalabalığından hem de paparazzilerinden kaçmak için, bu tarafa yönlendi. Bu bölgede çok konuşulan liste...

- Plajlarda Hülya Avşar’ın Sarımsaklı Aytaş Beach dışında, sakin, müziksiz Sobe Otel Patricia koyu...

Ortunç Club Hotel... Sessiz, sakin ve ormanlık bölgede, gözlerden uzak bir yer.

Bungalovlarda konaklanıyor. Plajı tertemiz bir denize sahip.

- Eğer butik otel isterseniz, Cunda’da öne çıkan isim Nesos Otel.

- Ayvalık merkezde ise, Sızma Han Otel.

- En popüler balıkçı Cunda Bay Nihat.

Bizimkiler neredeyse her gece buraya dadanmış. Tabii, bir klasik olan Cunda Deniz Restauran da önemli.

- Çamlık Dondurmacısı ise, bir başka bağımlılık. Sarımsaklı’daki bu dondurmacı, Türbükün’deki ile yarışır sesleri yükseliyor.

- Ayvalık tostu da yemeden olmaz. Öne çıkanı ise Avşar Büfe.

- Gece ise Ayvalık Marina Bar popüler.

Yazının devamı...

Gündemdeki iki klip

Türk pop müziğinde, gündemde iki klip var. Biri İskender Paydaş’ın Zamansız Şarkılar II, diğeri Ozan Doğulu’ nun 130 bpm Moderato 2014 albümü. Yaza damgasını vurması beklenen bu iki ismin ilk klipleri yayınlandı. “Hop de” ve “ Harika.”

Tarkan ve İskender Paydaş “Hop De”

Albüm piyasaya sürülmeden, işin içinde Tarkan olunca, günler öncesinden haberleri yapılmaya başlandı. Aslında kendi albümü için Ozan Çolakoğlu ile aylardır stüdyodan çıkmayan Tarkan, bir es vererek, söz ve müziğini yaptığı parçayı Paydaş ile çalıştı. Klipte giydiği leopar yelek, vazgeçemediği tasarımcısı Ceyda Balaban’a aitti ve çoğu gazetelerde manşet oldu. Klasik siyah kıyafet tabii ki leopar yelek dışında çok eleştiri almadı. Dikkat çekmedi.

Asıl, İskender Paydaş’ ın üstündeki dikkatinizi çekti mi? Uzun zamandır tüm çalışma kıyafetlerinde Sedef Çalarkan’nın imzası var. Abdülmecid dönemi madalyon ve nişanlardan esinlenerek yapılan “Hop De” klipindeki tişört, bence Tarkan’ın klasik leopar anlayışından daha iddialı ve bir adım önde. Balaban’ın, Tarkan torpilinden faydalandığı bir gerçek. Sedef Çalarkan, bir sonraki klip için de Atakan’a, Abdülmecid üniforması şeklinde bir çalışma yapmış.

O siyah güneş gözlüğünü klip boyunca az çıkaran sanatçı, finalde “Risky Business” filminde seksenlere damgasını vuran, posterlerinde yer alan Tom Cruise bakışı atmış. Bir 90’ların Tarkan tekrarı gibi olan şarkıda, her ne kadar Nazan Öncel “tınısı” olsa da, kadın mankenin yüzü değil de kulakları ile oynaştığını sahneler, RTÜK korkusu ile tadında bırakılmış. Yaşasın! Orkestrada bir kadın var! Ne heyecanlı... Bir sonrakinde, çeşitli farklı ırklardan da birileri katılırsa, daha enteresan olabilir...

Ozan Doğulu ‘Harika’

Yazının devamı...

Muhteşem Yüzyıl’ın kostüm ve takıları

Muhteşem Yüzyıl sinema filmi ile ilgili son günlerde basında bol bol haber yapıldı. Dört sezon boyunca aldığı reytinglerle zirveyi kaptırmayan ve Türk televizyon tarihine damgasını vuran ‘Muhteşem Yüzyıl’ın sinema filmi projesi iptal edildi. Proje yattı...

Yapımcılığını Timur Savcı’nın üstlendiği dizide 50’den fazla yıldız isim yer almıştı. Savcı, Arap ortağının dizinin sinema senaryosunu beğenmeyip çekilmesi üzerine, projeyi iptal etti. Aslında iki önemli neden var projenin iptal edilmesinde. Biri, Hürrem Sultan Meryem’in projeyi kabul etmemesi... Yarı yolda bıraktığı oyuncu arkadaşları ile tekrar yüz yüze gelmesi biraz zor gibi.

Bir de dizide yer alan 50’den fazla ünlüye, sinema senaryosunda sağlıklı roller verilememesi. Dizinin reytingi ne zaman düşme telaşı yaşasalar, kadroya iddialı bir isim koydular. Şimdi, sinema senaryosunda işler Arap saçına döndü tabii.

Diziden sinemaya geçen ve çekilen örnekler yok mu? Behzat Ç, Kurtlar Vadisi, Sex and the Citys... Muhteşem Yüzyıl’ı birkaç bölümlük sinema filmi haline getirselerdi?

Peki, dizinin dört yıl süren serüveni sırasında kostümler ve kullanılan takılara ne oldu? Kulağıma gelenlere göre, neredeyse bir dönüm yer kaplayan köstümler, büyük titizlikle saklanıyormuş. İddialara göre, her bölümde tek tek yenilenen kostümler için, bir sergi planlanıyormuş. Böyle bir serginin, hayranları tarafından merakla ziyaret edileceğine eminim. Ama prodüktörler ve tasarım kadrosu büyük titizlikle hazırladıkları bu sergi için, yeteri kadar büyük bir alan bulamamaktan şikayetçiymiş.

Hayaller peşinde meydandalar

Daha geçtiğimiz gün, sabah 07.00 sularında arabayla Mecidiyeköy’den geçerken, eski otobüs duraklarının orada, bir kalabalık gördüm. Kızların bakımlı ve güzel, erkeklerin yakışıklı olması dikkatimi çekti. Televizyon programları için figüran kadrosunun bir şekilde ajanstan alınması gerektiğini biliyordum ama bu yerin Mecidiyeköy Meydanı olabileceği hiç aklıma gelmezdi.

Saat 09.00’a kadar buradan dizilere figüran dağıtımı yapılıyormuş. Gençlere baktım. Bir kısmı Burak Özçivit misali bıyıklı, Kıvanç Tatlıtuğ gibi sakallı, Tolga Sayışman gibi de saçlı... İstenen kostümler, ellerindeki çantalar, güzelim kızlar, erkekler, hayaller peşinde, bekliyor Mecidiyeköy Meydanı’nda...

Başka Sinema’ya dikkat!

“Başka Sinema” adı altında kurulan bir oluşumdan bahsediyor yakın çevrem. Bu oluşumu, inceledim. Sıcak günlerde sahil yörelerine kaçamayan ve vizyondaki sıkıcı filmlerden uzak duranlar için güzel bir seçenek. İstanbul ve Ankara’da hayata geçen “Başka Sinema” özünde vizyonda az kalmış ya da hiç gösterilememiş filmleri sergiliyor.

Beyoğlu Beyoğlu, Altunizade Capitol, Kadıköy Rexx ve Ankara Büyülü Fener ile başlayan serüvenleri şimdilerde Bahçeşehir Cinetech Torium, Kadiköy Moda Sinemaları gibi geniş bir yelpazeye de yayılmayı başarmış. Bir festival değil ama festivali de aratmayacak yapıtları sergiliyorlar. Profesyonel bir ruh ile amatör ve heyecanlı yolculuğa çıkmışlar besbelli. Bu iki şehirde emin adımlarla, sinefillerin kalbini kazanmış durumdalar. Baskasinema.com sayfalarını ziyaret ederek aylık programdan hangi sinemada hangi film gösterimde seanslarına kadar takip edebilirsiniz.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.