Şampiy10
Magazin
Gündem

Kaç tane Deniz Seki var ki?

“Burak, sana bir link attım, hemen bak!” Hayırdır? Sabahın köründe. Bakıyorum. Karşımda Deniz Seki. “İyisin Tabii” şarkısını söylüyor. Uzun zamandır beklediğim şarkıyı, üst üste defalarca dinlerken, uykuya dalmışım. Öyle özlemişim ki Seki’yi... Şarkı, aklıma kazındı. Bir şarkıyla aranızda bir bağ oluşur. Duygularınıza tercüman olur. İşte o şarkıyla da öyle oldu. Özlediğimden aklıma geldi? “Kaç tane Deniz Seki’miz var?” Şarkının söz yazarı, son günlerde hayatımızda yer eden şarkıların başarılı yaratıcısı İsra Gülümser. Ayşe Hatun Önal ile şu günlerde eve kapanmış, harıl harıl çalışıyorlarmış. İsra’dan, bu şarkının nasıl ortaya çıktığını dinledim:

“Şarkıda kadınların yaşadıkları aşk çıkmazını anlatmaya çalıştım. Hep bekleyen, hep susan kadınlar için. Aşkları yüzünden, kendilerini hiçe sayan kadınlar için. Her şeye rağmen, yine de yanındayım diyen bir kadın. Kadınlara mehtap muamelesi yapan erkelere yazıldı. Aslında Deniz’in aşklarını da düşünerek yazdım. Deniz hayatını yazsa, tam bir roman olur. Adımı duymuş. Buluşup tanıştık. Hemen kaynaştık. Birbirimizi çok sevdik. Bir gün aradı, ‘Elimde Arapça bir şarkı var. 50 farklı söz yazdım. İçime sinmedi. Bir benim için dener misin?’ dedi. İnanamadım. Aklımdan, Deniz Seki’ye uyar diye geçen şarkıyı bana göndermişti. Uzun zamandır çalıştığım Mısırlı besteci arkadaşımın parçasıydı. Bir kenarda çok severek beklettiğim bir besteydi. Oturup iki buçuk ayda şarkıyı bitirdim. Gecenin geç saatlerinde çalışırken birden bir mesaj düşüyordu telefonuma, ‘Bütün dualarım seninle. Meleklerimi sana yolladım.’ Öyle bir bağ oluşmuştu aramızda. Frekanslarımız tuttuğundan, güzel bir şarkı çıktı.”

Deniz Seki’nin “İZ” albümünde yer alan, ”İyisin Tabii”nin hikayesi bu. Seki giderken, bizlere bu şarkı ile selam göndermiş. Şarkısı ile vermiş mesajını.

Duru’dan göndermeler

Nükhet Duru’dan dikkatimi çeken bir iki söylem var. Bir röportajında, “Playback yapan sanatçılara kızıyorum” diye bir laf patlattıktan sonra, Neco’nun 50. yıl kutlamalarındaki söyledikleri de dikkat çekiciydi. Sahne aldığı sırada monitörde şarkı sözlerini görünce gülerek, “Şarkı sözlerini unutacak kadar yaşlanmadım. Taş gibiyim. Kaldırın şunları” demesi. Sanki birilerine gönderdiği mesaj gibiydi. Bu laflar kime diye düşündüm. Umarım düşündüklerimde doğru değildir. Sizin aklınıza ilk kim geldi?

Ha gayret Kenan!

Kenan Doğulu’nun yaşı biraz ilerledi ama, bir kuşağın gözünde büyümedi. O hâlâ gözümüzde, “Yaparım Bilirsin” çıkışındaki gibi. Hayli hareketli, enerjik bir “genç”. Bir ara yaşı konusunda konuşuyorduk da, Google’a bakalım dedik. Kırkına merdiven dayamış. 50. yıl gecesinde Neco ile yaptığı Unforgettable şarkısını çok yakıştırdık. Sahnede bir Justin Timberlake havası vardı. Keşke o da eski şarkılardan oluşan bir albüm yapsa. Davullu zurnalı değil de, şöyle hafif R&B havalarında...

Yazının devamı...

Björk ders oldu

Dünyaca ünlü şarkıcı Björk, Biophilia isimli albümünü klasik uygulamaların yanı sıra, bir iPad uygulaması olarak da çıkarttı. İzlandalı sanatçı Björk, böylece bir ilke imza attı. Satışa çıkmasıyla aynı zamanda Apple Apps üzerinden de indirilebilir olan müzik albümü, beraberinde birçok yeniliği müjdeliyor. Albümü indiren iPad kullanıcıları, şarkıları farklı bir konsept eşliğinde dinleyebilirken, şarkılar üzerinde kendilerine özgü remiks çalışmaları da yapabiliyorlar. Hazırladığı bu yeni konsept, ülkesindeki okullarda ders olarak kullanılmaya başlanmış. Müzik endüstrisinde yeni akım olan bu uygulama sayesinde, bakalım ilerleyen günlerde bizi ne gibi sürprizler bekliyor? Çeşitli video ve dinleyici etkileşimli birçok özelliği bünyesinde barındıran Björk’ün Biophilia iPad uygulamasına dair fiyat, 12,99 dolar.

Bir burun efsanesi

Şu günlerde çıkardığı albümle ortalığı kasıp kavuran genç kadın şarkıcımız hakkında, bir şehir efsanesi geldi kulağıma. Adını veremeyeceğim, çünkü anlatılan hayli komik. Belki de biraz abartılı. Sesine, sahnesine diyeceğim yok bu kadın şarkıcımızın. Şarkılarına bayılıyor, zevkle dinliyorum. Güzel, alımlı bir kadın. Fakat burun estetiğinin bozukluğu gözlerden kaçmıyor ve bazı esprili TV programlarında açık açık konusu da geçiyor. Hikayemiz şöyle...

Daha yeni ergen olduğu dönemlerde burnunun görüntüsü ile okulda arkadaşları tarafından dalga konusu olur. Yıllarca duyduğu espirili ve alaycı konuşmalara son vermek için, 17 yaşında zar zor ikna ettiği annesiyle, estetik uzmanı bir doktorun kapısına dayanır. Doktor muayenesini yaptıktan sonra, “Sizi ameliyat edemem. Yaşınız 17. Ailenizin onayı da olsa, daha gelişimizi tamamlamamışsınız“ der. Kızımız orada hafif bir sinir krizi geçirir. Canına tak etmiştir. Sağa sola bağırarak doktora sesini yükselttiği sırada, sinirini duvara vurduğu burnundan çıkarır. Kan revan içinde doktora dönerek, “Kırılan bu burnu şimdi yaparsınız değil mi!” der. Hemen müdahale yapılır. Burnu bugün ki halini alır. Anlatanların yalancısıyım.

Neco 50’nci yılını kutluyor

Neco’nun 50. yılını kutlamak üzere Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda 24 Eylül’de bir konser düzenleniyor. Bu olayın perde arkası kısaca şöyle... Fikir Neco’nun kızı Ayşe Özyılmaz’dan çıkar. Babasına sürpriz bir proje yapmaya karar verir. Önce BKM’nin patronu Necati Akpınar’a danışır. Olumlu yanıt alınca, babasının kırk yıllık yol arkadaşı Garo Mafyan’a gider. O da orkestra için olumlu yanıt verince, durumu babasına söyler. Neco çok sevinir ve beş aylık çalışma ile proje gerçekleşir. O gece poptan caza, her telden bir müzik ziyafeti bekliyor bizi. Konuk Ajda Pekkan, Nükhet Duru, Kenan Doğulu, Yalın, Emre Altuğ ve Ayşe Özyılmaz ile... Konser sonrası kulis arkasında düzenlenecek ‘after party’i, Fulya Terim’in şirketi organize edecekmiş. Ben, Ayşe’nin nasıl koşturduğuna şahit oldum. Çok heyecanlı.

Yazının devamı...

Gaga kuliste oksijene boğuldu

Lady Gaga İstanbul’u öyle ya da böyle salladı. Kim ne derse desin, bir süre daha ardından konuşulmaya devam edilecek. Performansından şovlarına, kıyafetlerine kadar... Zaten daha gelmeden uzun süre önce gündeme oturmuştu. Dört gün boyunca da attığı her adım konuşuldu.

Uçaktan iner inmez kıyafeti konuşuldu. Otelindeki hediyeler, sosyal medya üzerinden paylaştığı teşekkür fotoğrafları konuşuldu. Ertesi gün ekibi ile çıktığı tekne turu konuşuldu. Hatta yanında gezdirdiği erkek siyahi dansçısının kadın elbisesi giyip topuklu ayakkabıları ile endam etmesini de gündeme soktu. Köpeği “Miss Asia” ve Nişantaşı’nda her yerinin kapalı olduğu, başının sıkı sıkı kapandığı tur atma kıyafeti konuşuldu. “Çok baskı altında kaldığından kapanmıştır“ falan da dendi. Hadi canım!

Türkiye’ye gelip hamam sefası yapacağı haberini takımının değil de, bizim organizasyon ekibinin çıkardığı gözden kaçmadı bu arada. Metallica ülkemize geldiğinde yaşanan aklıma geldi: Her gelen dünya starının kulis istekleri merak edilir ve organizatörler haber yapmak isteyen gazeteciler tarafından bu konuda sıkıştırılır. Metallica, İstanbul’a geldiğinde olan da şöyle... Baskı altında kalan organizatör, artık ne diyeceğini bilememiş. Sözleşme gereği açıklama yapması da yasak. O da aklına gelen ilk şeyi gazetecilere söylemiş; “Dondurulmuş bezelye istediler...” Ertesi gün tüm gazetelerde boy boy manşet olmuştu tabii. Bu kuliste de neler olduğunu merak ettik. İşte bazı öğrendiklerimiz...

- Kuliste 50 kiloluk kocaman bir oksijen tüpü varmış. Kostüm değiştirmeye girdiğinde, ekip onu giydirirken, o da oksijen çekiyormuş. Sesi açılsın, daha enerjik olsun diye.

- Kulise yüzlerce beyaz gül istemiş. Gülleri dikenlerinden, yapraklarından ayırsın diye, çiçekçiden özel bir adam tutulmuş.

- Dilimlenmiş Hindistan cevizi istemiş. İçindeki suyunu da içmesi için hazırlanmasını... Buradakiler tabii taze değil. İthal olduğu söylenmesine karşın, üstelemiş. Zorlu Center’dan 32 adet Hindistan cevizi alınmış. Bad Romance şarkısı eşliğinde sahnede izleyenlerin önünde çırılçıplak soyunup giyinirken, tadını beğenmeyip yere tükürdüğü, ardından da başından döktüğü bu Hindistan cevizi suyuymuş.

Gelelim konsere...

- You and I’da “my cool Nebraska guy” yerine “my cool Istanbul guy” dedi ve sonrasında hep Nebraska’yı İstanbul olarak değiştirdi. Ki bu sonlara doğru çok sıkıcı olmaya başladı. Birçok şarkısının belli bölümlerini de İstanbul diye değiştirdi. Madonna gibi bir Türk bayrağı ile işi noktalayabilirdi.

- “Dünyanın her yerine gidiyorum. Gay olmanın zor olduğu yerler var. Bazı yerlerde bana ‘Söylediğin sözlere dikkat et!’ diyorlar. Ama onların ne dediği benim umurumda değil” sözlerini samimi bulduk mu peki? Hayır!

- Oysa, Dubai konserinde, “Ben buradaki kültüre saygı duyuyorum ve bu şovum buradaki bütün fanlarıma ‘uygun’ olacaktır” demiş, şovunda ve kıyafetlerinde değişiklikler yapmış. Muhafazakâr zihniyete boyun eğmişti.

- Madonna son konserinde Lady Gaga şarkısının introsunu çaldırır. Seyirciler Gaga şarkısını söyleyeceğini zanneder. O ise “She is not me“ şarkısına başlar. Haklı. Madonna olmak kolay değil. Gaga’nın sesi ve performansına diyeceğimiz yok. Gaylere oynamak, Türklere övgü yağdırmak, sahneye seyirci almak gibi raconu eskimiş hallere artık kanmıyoruz. Çıtayı yüzyılın ötesine taşıyıp muhteşem bir sahne şovu yapan Madonna’yı seyretmiş şanslı insanlardan olan bizler, tabii ki kıyasladığımızdan, çok da mutlu ayrılamadık konserden. Yine de iyi ki geldin canavarların annesi. İyi ki varsın...

Yazının devamı...

Aşk yüzünden olan oldu...

TÜRKİYE’NİN en meşhur, en yakışıklı jönünün sevgilisi olmak zor zanaat. Kıvanç Tatlıtuğ’un beraber olduğu Başak Dizer’den bahsediyorum. Bütün gözler senin üzerinde. Yürüyüşte, alışverişte, yemekte, hatta tatilde paparazziler peşinde. Her adımın basın sayesinde gözler önünde. Konuşsan bir başka dert, sussan bir başka.

Oysa Dizer, kendi alanında çok başarılı bir iş kadını. Moda ondan sorulur. Marmara Üniversitesi İletişim Bölümü mezunu. Sonra Fransa’da moda eğitimi gördü. Daha sonra İtalya’ya giderek, Istituto Moda Di Burgo’da stilistlik eğitimi aldı. Ardından, Londra’da Central Saint Martins’de moda kurslarını alıp, yurda dönüşte Vakko ve Vakkorama’da baş tasarımcı asistanı olmayı hak kazandı. Dizilerde stil danışmanlığı yaptı. Halen de Deniz Marşal ile kurdukları “2 shoppers” şirketleriyle çalışmaya devam ediyorlar. Çok da başarılı işlere imza atıyorlar. Aşk-ı Memnu dizisinden tutun, Med Cezir’e, NTV haber spikerlerine kadar herkesi giydirdiler.

Başak Dizer’in Aşk-ı Memnu dizisinde giydirdiği Kıvanç Tatlıtuğ ile yakınlıkları, ilişkileri de bu tarihte başlar.

Kulislere göre, sanatçıları da giydiren, onların özellikle albüm ve konser çalışmalarında stillerine el atan Dizer’in, şu günlerde yoğun aşk hayatı yüzünden performansında düşüklük olmuş. Araya Amerika seyahati, Bodrum tatili mi sıkıştırdığından mıdır bilinmez, iş hayatında ciddi kayıplara uğraış. Uzun zamandır Yalın’ın danışmanlığını yapan Dizer sanatçıyı çok ihmal ettiğinden olacak ki, çalışmalarına şarkıcı son vermiş.

Yalın artık yeni bir ekibe kendini teslim edecekmiş.

Ey aşk sen nelere kadirsin...

Sosyal medyanın iğreti hamleleri

- Bir arkadaşınıza “twittimi RT, fotoğrafımı like’lar mısın?” diye mesaj atmayın.

- Selfie çekeceğim diye insanları boğmayın.

- Bir konserde eğlenmek yerine fotoğraf çekip, video kayıt almalar ve ardarda bunu her sosyal medya alanında tekrar tekrar paylaşarak takipçilerinizi boğmak ne kadar doğru? Telefonunuzu bir kenara bırakın.

Bir kareden sonra paylaştıklarınız kimsenin umurunda değil.

- Yemekte, sohbet etmek yerine kafanızı telefonunuza gömerek o dünyaya dalmak ne kadar doğru? Sanal dünya, sosyal medya yerine, karşınızdaki gerçeklerle ilgilenin.

- Facebook’ta toplu candy crush gibi oyun istekleri göndermeyin.

- Twitter’da ortak hashtag’e katılmayın. Kendi hashtag’inizi kendiniz yaratın daha iyi.

- Atasözü, şiir ve dizeleri ardarda manasız günlerde, manasız ruh haliyle paylaşmayın. Komik oluyor. Kendi yarattıklarınız daha çekici olacaktır.

- Her adımınızı, her yediğinizi, her içtiğinizi sonsuz görgüsüz gibi paylaşmayın.

- Aşırı renk ayarları, photoshop mantığında inceltme, pürüzsüzleştirme programları komik haller aldı. Uzak durun.

- Sosyal medya sizin özgür alanınız. Diğer maddeleri kafanıza takmayın, ne isterseniz onu yapın. Bu öngörülerden rahatsız olan sizi takip etmez, olur biter.

Yazının devamı...

Lady Gaga bakarsın üstünüze atlar

Hadi bakalım hazırlanın, konsere gidiyoruz. Vakit geldi. Bayanlar baylar, Lady Gaga huzurlarınızda!

16 Eylül Salı akşamı İTÜ Stadyumu’nda, ARTRAVE the ARTPOP Ball dünya turnesi kapsamında karşımıza çıkacak. Hazır mısınız? İsterseniz konsere gitmeden önce kısaca bir “Gaga” turu atalım. Bakalım nereden gelmiş, neler sever, nasıl şöhret olmuş, konserlerinde neler yapar? Bu sıra dışı, harika pazarlanan akıllı yaratıcı kadını, konser öncesi biraz tanıyalım...

Lady Gaga, koç burcu. Doğum tarihi 28 Mart 1986. Amerika, New York’ta doğup büyüdü. Müziğe küçük yaşlarda ilgi duymaya başlayan sanatçı, henüz 4-5 yaşında piyano çalmayı öğrendi. Müzik kariyerinde ilerlemeden önce New York’ta Katolik bir kız okulu olan Convent of the Sacred Heart’ta öğrenim gördü. Tıpkı Madonna gibi, daha sonra Katolik olmanın avantajlarını müzik sektöründe bolca kullandı. Bu okulda arkadaşlarının arasında Paris ve Nicky Hilton da vardı. Onların şöhretini, güzelliklerini öyle kıskanırdı ki, onlar kadar şöhret olmayı kafaya taktı. Ve başardı da...

Lady Gaga’nın gerçek adı, Stefani Joanne Angelina Germanotta’dır. “Lady Gaga” sahne ismi İngiliz rock grubu Queen’in bir single’ı olan Radio Ga Ga’dan gelmektedir. Hayranlarının taktığı Mother Monster lakabı da vardır. Annesinin Cynthia bir telekominikasyon şirketinde asistan olarak çalışmakta. Babası Joseph bir internet girişimcisi.

En çok peynirli hamburgeri sever. Favori renkleri mor, siyah ve beyaz. Çok sayıda dövmesi var. Dokuz parça halinde ve vücudunun sol tarafında. Lady Gaga’nın tüm dövmelerinin sol tarafta yer almasının nedeni, sağ tarafına herhangi bir şey yaptırmasını babasının yasaklamış olması.

Lady Gaga; sarı saçlarıyla, rengarenk peruklarıyla, yüksek topuklu ayakkabılarıyla, çağ ötesi giyim tarzıyla, dövmeleriyle, karizmatik danslarıyla ve güneş gözlükleriyle her zaman fark yarattı.

Britney Spears ve Madonna hayranı. “Madonna rol modelimdir” diye açıklamaları var. Bir konuşmasında, “Dünyada hiçbir ruhun size kendiniz olamayacağınızı söylemesine izin vermeyin” dedi. Shakespeare’in “Romeo ile Juliet”ini defalarca okuduğu, neredeyse ezbere bildiği gibi bir şehir efsanesi de var. Şarkı sözlerindeki yaratıcılığını Shakespeare borçlu olduğunu da röportajlarında söyler.

Hayatı Akon sayesinde değişti

Hayatında hip-hop şarkıcısı Akon’un ayrı bir önemi var. 2007 yılında Akon’un ilgisini çeken Lady Gaga, ilk albümünü onun sayesinde çıkardı.

Albümlerinin sekiz milyonun üzerinde kopyası ile single’larının 35 milyonu aşan kopyası, dünya genelinde alıcı buldu.

“The Fame” Amerika ve Kanada’da müzik listelerinde uzun süre üst sıralarda kaldı. Bilboard 200’de ikinci sıraya, en iyi elektronik albümler listesinde ise birinci sıraya yükseldi. 52’nci Grammy ödüllerinde en iyi elektronik dans albümü kategorisinde ödül aldı.

“The Fame” albümü müziklerinden ilki olan “Just Dance”, beş ay boyunca Bilboard hot 100’de ilk sıraya gelemedi. Fakat 2009’un Ocak ayında tüm zamanların en çok satan ikinci dijital şarkısı oldu.

Konserlerinde “Stage diving” yapmayı, sahneden seyircilerin üstlerine atlamayı çok sever. Neredeyse bütün konserlerinde bunu yapar. Kolay mı? Bir dünya starı ellerinizinle, kafanızın üstünde geziyor. Belki sizin de gezer. Lady Gaga, İstanbul’dan sonra Atina ve Amsterdam’da konser verecek. Eylül’de bu iki şehir harika olur. Yurt dışında konser izlemenin de keyfi doğrusu bir başkadır. Oralara da mı gitsek? Lady belki üstümüze atlar diye?

Yazının devamı...

Linet’in isyanı

Kulislerde son günlerde bir dedikodu dolaşıyor. Adına kıskançlık mı desem, çekemezlik mi? Karar veremedim. Linet yeni albümü için şarkı toplamaya başlar. Ulaştığı eski pop şarkılarına kendi yorumlarını katarak okuduğu bu albümler biliyorsunuz, beğenildi. Konsept tutunca yine sevilen şarkıları toplayarak albüm çalışmasına başladı. Sahne çalışmalarında provalarını yaptığı bu şarkıları okuyarak, nabız da yokladı.

Bir gece seyircilerden gelen istekten sonra hayran olduğu Sezen Aksu şarkısı “Geçer”i okudu. Baktı alkış kıyamet Aksu’dan şarkıyı istedi ve kendisine hediye edildi. Bir televizyon programında okuduğu “Sil Baştan” parçasını duyan Şebnem Ferah telefonla arayıp, “Şarkının arabesk versiyonunu nasıl yaparım diye düşünüyordum. Tam da aklımdan geçtiği gibi okudun. Lütfen albüme bu şarkıyı da koy” diyerek ikinci şarkısını da yaratıcısından aldı.

Esas her programında yoğun istek alan yorumu ile katıldığı Beyaz Show’da düet yaptığı Halil Sezai’nin de çıkış parçası “İsyan”daydı sıra. YouTube’ta izlenme rekorları kırdı. Öyle ki, o programdan sonra, her konserinde üç hatta beş kez tekrar tekrar alkışlar ve yoğun istek üzerine okumak zorunda kaldığı şarkı için Sezai’nin kapısını çaldı. Olumsuz sonuç aldı. Sanatçı şarkısını vermedi. Linet’in, “Ücret neyse ödeyeceğim” ısrarları da sonuç vermedi. Bu da kısmet işi işte. Ama asıl akla takılan, Halil Sezai’nin neden olumsuz yanıt verdiği? Kendisinden daha güzel yorumladığından mı? Sibel Can’dan çekindiği ya da ağırlığını koyup “Verme” dediği için mi?

Tarkan “Vay” dedirtirse

Tarkan konserleri başlamadan uzun uzun konuşuldu. Ardından konserler başladı ve sosyal medyadan tutun, her yerimizi bu konser yorumları, fotoğrafları, videoları sardı. Geçen yıl konser yorumlarımı yaparken mega star olmanın ağırlığından, Tarkan’ın bunu unutup, sadece şarkılarını söyleyip indiğinden bahsetmiştim. Hatta, Firuze gibi bolca cover şarkı koyması gerektiğini savunmuştum. Sanki beni dinlemiş gibi 9 cover şarkıya yer vermiş.Yemin Ettim (Kayahan), Sorma (Sezen Aksu), Hatasız Kul Olmaz (Orhan Gencebay), Islak Islak (Cem Karaca), tabii birde alaturka şarkılar var...

Tarkan bu sezon çok güzel yaz konserlerinin PR’ını adım adım yaparak başarıya ulaştı. Konserin biletlerinin tükenmesi, üç kez uzatılması, hepsi çok akıllıcaydı. Ardından gazetelerde yurt dışı konserlerindeki başarıları yer aldı. Sessizliğini, bu güzel PR ile bozdu. Biletleri üç günde bitti. Başarı işte buydu.

Bu yaz birçok konser boş geçti. Bilet satışları az olunca, doldurmak için yollar denendi. Sanatçıların isimlerini saymak istemiyorum ama organizasyonu yapan firmalar kalabalık gözüksün diye, bedava bilet dağıttığı konuşuldu. Tarkan konserleri Salı gecesi başladı. Açıkhava iki gün öncesinden parası ödenerek, provalar ve dekorasyon için kapatıldı. Geçen yıla inat, bu yıl çalışmalar daha mantıklı yürütüldü. Hatta uzatılacağı belli olan günlerde, öncesinden konserlerin parası ödendi. Tarkan’ın avizelerinden, uzun uzun dev bordo perdelerinden ve çok akıllı PR’ından alkışlayarak, bahsetmek istedim. Ama, yine de söylemeden geçemeyeceğim... Gelecek yıl bize avize, perde yerine, bir şov sürprizi yapar mısınız? “Vay” dedirtecek bir şeyler...

Yazının devamı...

Kötü Kedi Şerafettin’in aşkı

Aslında yüksek sesle konuşan yan masalardan oldum olası rahatsız olmuşumdur. Sanki çevrelerinde kimse yokmuşçasına bas bas bağıran insanların, bencil egolarını hiç ama hiç sevmem. Birçok kere de uyarmışlığım vardır. Ama bu sefer, ne yalan söyleyeyim, işime geldi. Az sonra okuyacağınız satırlar,

aslında kavga noktasına bile geldiğim

“yüksek sesli konuşan” masalardan birinden duyduklarımdan ibaret...

Hikaye şöyle başladı... Uzun zamandır

görmediğim arkadaşlarımla yoğun iş temposu arasında bir öğle yemeğinde buluştuk. Popüler kafelerden birinde yemekler sipariş edildiği sırada, yüksek sesle konuşan bir kadının sesinden rahatsız oldum, arkamı döndüm.

Karşımda Yalan Dünyan’ın Vasfiye teyzesi, Gonca Vuslateri’yi gördüm.

İki köpeği ve erkek arkadaşıyla oturuyor.

O ses de kendisine ait. Pür dikkat dinlemeye başladım tabii. Masamdan o anda öyle kopmuşum ki, bizimkilerin anlattıklarını asla dinlemediğim gibi, dinliyormuşçasına arada evetler hayırlar ile yanıt veriyordum. Kendilerini dilemediğimi anlayan dostlarım da bir müddet sonra arka masadaki bu çifte dikkat kesildi. Telefonda dert yandığı aşk meşk değildi. Kalp hastası olan köpeğinden bahsediyordu. O sıra gelen telefon ile masadan kalkmak zorunda kaldım. Masadaki arkadaşlarımdan biri, “Hadi sen git, biz senin için kulak kabartırız. Zaten istemesek de, duyuyoruz”demesiyle, kahkahalar koptu. Az sonra attıkları mesajda da, yan masada konuşulanlar geldi. İçimden o anda, “Umarım Vuslateri masalarda bundan sonra daha yavaş sesle sohbet eder” diye geçirdim.

Vuslateri’nin masada konuştukları...

“Kötü Kedi Şerafettin filminde seslendirme yaptım. Çok yakında vizyona girecek filmde Şerafettin’in aşık olduğu İran kedisini seslendirdim. Harika bir işti. Önceleri yapamam, seslendirme zor iş diye kabul etmek istemedim. Beni, ‘Sen bildiğin gibi seslendir. Gerisini bize bırak. Biz sana göre çizeriz’ diyerek ikna ettiler. Çok keyifliydi. Aslında çok seslendirme teklifi alıyorum ama bu iş bana göre değil. Yakında Yalan Dünya başlıyor. O başladığında oyunculuğa öyle kaptırıyorum ki kendimi ayak başparmaklarıma kadar o karektere bürünüyorum. Çevremde drama yapmam konusunda da baskı var. Oyunculuk gücümü kontrol etmem lazım. Aslında çok yazmak istiyorum. Elimde harika hikâyeler var. Yazdıklarımı toparlayıp bir kitap çıkarmak istiyorum.”

Bana gelen notları toparladıktan sonra kısa bir Google araştırması yaptım. Önüme bir blog çıktı. “öyle de oldu” adlı Vuslateri imzalı yazılar. Haziran 2013 tarihinde “kapılarınızı açın” blogta yayınlanan son yazısı:

“Grisomon karışımı bir otel odası... Biraz huzur biraz el yordamı.

Yeniye gebe bir başlangıcın dirayete coşkuyu fısıldadığı sessiz bir anlama hali.

Azıcık tozlansa ellerim dakikalarca bakıyorum çizgilerine.

Çizgiler arasında bir yol... Yolun içinden bağırarak parmak uçlarıma koşan bir ses:

KAPILARINIZI AÇIN!”

Yazının devamı...

Aşk sürprizleri sever

Bir zamanlar önemli magazin dergilerinde, hatta bazı gazetelerin magazin sayfalarında, isim vermeden bazı benzetmelerle haberler yayınlanırdı. Biz de gençler oturup, okuduğumuz bu dedikoduda adı geçen isimlerin kim olduğunu kendi aramızda tartışırdık.

Yanılmıyorsam “Gölge Adam” bu konuda en popüler olanlardan biriydi. Hatta daha sonra üstünde konuşur, “Doğru tahminde bulunduk mu?” diye sohbetler ederdik. İlginçtir, yazılan bu hikâyelerin çoğu daha sonra manşetlere pek taşınmazdı. Dedikodu olarak kalırdı. Haberi verenlerin gerçekleri biraz abarttığı da böylece su yüzüne çıkardı. Belki isimlerin gücünden, belki de bazı dengeleri bozmamak için, gerçek olan kişilerin isimleri açık açık telaffuz edilmez, sır olarak kalırdı.

Artık söylentilerin temelindeki kanıtlar ortaya çıkıyor. “İki kişinin bildiği sır olmaktan çıkar” diye de bir laf vardır. Şu günlerde sosyal medya yüzünden, artık iki değil yüzlerce hatta binlerce insan yazılan, yayınlanan fotoğraflar sayesinde, biraz mantık yürüterek medyatik isimler hakkında fikir sahibi olabiliyor.

Bunları neden böyle uzun uzun anlattım? Gölge Adam örneği, isim vermeden size bir haberim var. Neden isim vermediğim konusunda da şunu söyleyebilirim: Arkadaşıma söz verdim. Henüz daha yeni başlamış bir ilişkiyi duyurmaya hazır değil. Mutluluk sarhoşu ve huzurunun kaçmasını şu günlerde hiç istemiyor. Yoksa ne yasak, ne de yanlış bir ilişki içinde. Sadece çok yeni bir aşk. Şu günlerde yazılıp çizilmesini istemiyor.

Türk medyası her an onun peşinde. Giydikleri, saçına kadar her şeyi sıkı takip ediliyor. Her adımı manşetlerde. Sosyetenin en güzel bayanlarından biri. Son ilişkisinin bitişini sosyal medya üzerinden yaptı. Yeni ilişkisinin sinyallerini gene sosyal medya üzerinden anladık. Bakalım siz onun verdiği mutluluk sinyallerini, sosyal medyadan yakalayabilecek misiniz?

Güzeller güzeli bayanımız bir sahil kasabasında tatilini yeni sevgilisi ile teknede geçirir. Sabah uyandığında denize sarkıtılmış oltalar görür. Erkek arkadaşının üstelemesi ile oltalar bir bir çekilir. Bir boş, iki boş, üçünsün deyse, güzel bol taşlı, tarzına uygun büyük bir yüzük çıkar. Sevgilisi, oltanın ucunda denize sarkıttığı yüzüğü, diz çökerek alır, onun parmağına takar. Yanlış anlaşılmasın nişan yüzüğü değil bu aşk yüzüğü...

Ne romantik, değil mi? Ben bayıldım. Her şeye sahip bir bayana bir kutuda kuru kuru yüzük vereceğine, işte genç beyefendinin hedefi tam 12’den vuruşu...

Unutmayın, aşk sürprizleri sever.

Siz de böyle sürprizlerle, hedefi 12’den vurabilirsiniz.

Haberin ayrıntıları, zamanı geldiğinde... Mutlaka.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.