Şampiy10
Magazin
Gündem

Pişt pişt sakin ol

Magazin dünyasında kavgalar kıyametler kopuyor. Hayırdır, ne oluyor? Gündeme gelmek için birbirinizi yemeyin, ey dostlar. Haber olmak için işinizi iyi yapmanız yeterli. Şarkıcıysanız, bomba gibi bir beste bulun. Futbolcuysanız harika oyunlar çıkarın. Oyuncuysanız, süper bir rol kesin. Eğer bu renkli dünyanın içinde yer alıyorsanız, yapabileceğiniz daha iyi şeyler herhalde vardır. Kavga etmekten başka.

Magazin gündemine düşen tatsız, bazen “Hadi canım!” dedirten bazı başlıkları bir gözden geçirelim:

Deniz Akkaya instagramda kızı ile paylaştığı fotoğrafın altına, “Yakın çekme, şaşı çıkıyorsun. Hatta kendi fotoğrafını çekme” diyen bir kadın takipçisine öyle bir gol attı ki… Sayfasından kopyaladığı birebir fotoğrafını paylaşıp, “Kim daha güzel bebeğim?” edası ile gün yüzüne çıkardı bu durumu. Sosyal medya üzerinden durum patlıyor tabii. Sanal dünyada düşüncesizce saldırıda bulunup, Don Kişot’luğa soyunmanın cezası belki de bu. Yapanı da yaptıranı da haklı bulmuyorum aslında. Bak ne güzel, sabah programında sunuculuğa başladın. Harika bir ekip ile...

Kıvanç Tatlıtuğ’un ağbisi Tugay bir bar çıkışında gazetecilere saldırdı, üstüne üstlük küfretti. Oyuncu da arabasında olanları seyretti. Ne o, izinsiz fotoğraf çekiliyormuş. Çirkin kareler ortalığa döküldü...

Model grubunun solisti, dünya şekeri Fatma, konser sırasında eski sevgilisinin hayatına yeni giren kıza saldırıyor ve kızılca kıyamet kopuyor. Hiçbir sansasyonel hikayeye karışmayan grup, böylece aşk kıskançlığı ile magazin figürü olmayı başarıyor. Gene kavga kıyamet…

Ayşe Özyılmazel’in, dört yıl önce biten ilişkisinin ardından, eski eşi Ali Taran’a bir bar çıkışında “sağlam” giydirmesi de uzun süre gündemi tuttu. Gene ortalığa eski defterler çıktı.

Başınızdan benzeri tatsız şeyler

geçiyorsa, sakın olmak için ne yapabilirsiniz?

- Uzun bir sahil yürüyüşü

- Bol mevyeli çay çeşitleri

- Mozart’ın herhangi bir yapıtını kulaklığınıza takıp dalmak

- Evde ada çayı yakıp kısa bir meditasyon

- Kitap okuyarak, hikayesine odaklanmak

- Oyun oynayarak odak noktanızı değiştirmek

- Yemek yapmak

- Film izlemek

- Sevgilinizi arayıp, bir köşede başbaşa kalmak

- Kuaföre gidip saçlarınızın rengini, modelini değiştirmek

Ve de!

- Dilinize hakim olun

- Telefonu bir süre kapatın

- Yarın başınızı ağrıtabilecek herhangi bir mesaj atmayın

- Elinizin altında bulunan herhangi bir antidepresanı çok almayın

- Hele o antidepresandan sonra alkole yaklaşmayın

- Kırıp dökmek rahatlatabilir ama, sonra temizlemesi daha büyük üzüntü verir. Maddi kaybı da ayrı (Müziği açın, bağırın! İyi gelebilir.)

- Direksiyon başındaysanız, hız yapmayın. Önce can. Can yakmayın

- Hişt hişt, sakın ol! Kısacası, sinirlerine hakim ol!

Yazının devamı...

Bir bar filozofu Gupse Özay ile ne işler karıştırıyor?

Yaklaşık yedi ay önce falandı… Bir sabah “Bitti bitti, sonunda kitap bitti!” diye bağıra bağıra ofise girdi Semih. Belli aralıklarla 4-5 senedir yazıyordu, kendi ve etrafındaki insanların hayat hikayelerini derlediği kitabı ‘Bir Bar Filozofu’nu… Bir çoğunuz aslında onu Twitter’dan tanıyorsunuzdur, bir aralar ortalığın tozunu attırmıştı. Eski sevgilisinden intikam almak için açtığı o hesap amacına ulaşınca, oradan uzaklaştı ve çocukluğundan beri hayalini kurduğu o kitabı yazmaya koyuldu. Ben de bir kısmına şahit olduğum için biliyorum, yaşadıkları hiç kolay şeyler değildi. Gerçekten de hayatını yazsa roman olurdu, oldu da…

Geçtiğimiz hafta elinde DeX Plus’tan çıkan kitabıyla geldiğinde yüzündeki mutluluğu ve heyecanı görmeliydiniz. Tabii ondan bize geçen o heyecanla kitabı okumaya başladık. Çıkmadan önce zaten yayınevinden çok başarılı olduğu dedikoduları kulağıma ilişmişti ama gerçekten bu kadarını hiç beklemiyordum. Semih’i karşına alıp “haydi anlat hikayeni” desen, aynen böyle anlatırdı! O kadar içten, o kadar akıcı, o kadar zekice yazılmış ki kitap; bitmeden resmen elinden bırakamıyorsun! Aşkı, nefreti, öfkeyi, yalanı, ihaneti öyle vurucu anlatmış ki bazen tüyleriniz diken diken oluyor. Ben normalde küfürü çok sevmem ama öyle yerlerde öyle küfürler etmiş ki sadece “haklı be çocuk” diyebildim!

Video’da Gupse sürprizi

Sakın ha arkadaşıma kıyak geçtiğimi falan da düşünmeyin. Zaten herhangi bir D&R’a girseniz, yayınevinin kitaba ne kadar güvendiğini kendi gözlerinizle görürsünüz. Duyduğuma göre satışlar da inanılmaz iyi gidiyormuş. Resmen her yerde bu kitap var, herkesin dilinde de bu gerçek hikayenin tüm detayları. Hele bir sonu var ki, “yok artık” dedirtiyor… Mutlaka okuyun, bana hak vereceksiniz…

Semih bu kitap üzerinde çok uzun süredir çalıştığı için, çok güzel sürprizler de hazırladı. Zaten zamanı gelince, onların hepsini tek tek göreceksiniz ama ben bir tanesini söyleyemeden edemedim. Henüz izleyemedim ama önümüzdeki hafta içi Semih sosyal medyada, Yalan Dünya’nın Nurhayat’ı Gupse Özay ile çektiği kısa metraj tadındaki tanıtım filmlerini ardı ardına yayınlayacakmış! Ben ikisini de tanırım, adam akıllı bir iş çıkarmadan asla “tamam” demezler. Zaten beni en çok meraklandıran da bu ya!

Bakalım nasıl çıkacaklar karşımıza! Eminim çok şaşıracağız, daha da çok sürpriz gelecek, daha çok hayal gerçekleşecek bu kitapla…

Yazının devamı...

Sosyal medya aşklarının sürprizleri

Sosyal medya sayesinde aşklarına kavuşanların sayısı çevremizde gün ve gün artıyor. Az önce bir haber aldım. İşi gücü gayet yerinde, kedisi ile yaşayan kız arkadaşım da sosyal medya sayesinde sevgili bulmuş. Bu tarz hikayelere alıştık da, bu kişinin yaşam koşulları ve karakterine bakılırsa, konu önce pek imkansız görünüyor.

Başroldeki kızımız işinde gücünde ve sosyal statüsü önemli bir noktada. Tüm bu çevresi kadar, dostu arkadaşı olmaya çalışan insanlar da var ve o pek ortalıklarda dolaşmıyor. Hatta az gözüküyor. Soyadı itibariyle zaten doğuştan ünlü biri. Çok sık yurt dışına yazlıklarına, kışlıklarına kaçtığını da duymuşluğum var ağzından. ‘Bir şeyler yapmaya gidiyorum. Dalmak için tekneyi alıyorum, bir hafta yokum’lar, onun için sıradan laflar. Ailesinden birinin başına gelen tatsız olaydan da olabilir, estetiği hiç sevmiyor. (İp uçları arka arkaya mı geliyor?)

Evlilikten son dakika dönen beraberliği de pek konuşuldu. O da hayata küstü uzun süre. Bir gün yurt dışında okurken, arkadaş olduğu İngiliz kızdan bir sosyal medya tanışma sitesi adresi öğrenir. Karşısına bir İngiliz çocuk çıkar. Bir ay süren sıkı muhabbetten sonra internet aşkı yaşamaya başlarlar. Öyle bir noktaya gelirler ki, her gün saatler süren telefon ya da görüntülü konuşmalara döner iş. Kızımız temkinli, sosyal statüsünü, varlıklı bir aileden geldiğini asla paylaşmaz. Zaten çocuk da sormaz.

Bir gün genç erkeğimiz, “Ben geldim” diye arar. “Pardon, nereye geldin?”, “Yaşadığın şehre.”, “Hoş geldin. Tatile mi geldin?” diye manasız da bir soru sorar, her gün konuştuğu çocuğa. İkisi de bir süre sessiz kaldıktan sonra, gülmeye başlarlar. “Senin için geldim.” Havaalanına koşarak gider. Genç delikanlımız kendisinden 5 yaş ufak. Olsun, onlar şu günlerde İstanbul’un altını üstünü getiriyor. Paparazzilere yakalanmamak için, kıyı köşe yerlerdeler. Aşk dorukta! “Valla Burak, direnmenin anlamı yoktu. Her ilişkime korkarak başlıyordum. Acaba iş, para ve şöhret yüzünden mi bana yaklaşıyor etrafımdaki erkekler diye tedavi bile oldum. Beni ben olduğum için sevdiğini hissettim ilk kez. Para hiç konuşmadık. Şimdi de acaba ülkesinde bir sorunu var da, ondan mı bana kaçtı geldi diye düşünmekten kendimi alamıyorum.”, “Böyle giderse aşkı aşk gibi yaşayamazsın. Şimdilik anı yakala” diye yanıt verdim. Doğru mu yaptım?

Dikkatini çekmek için 10 kere geçtim

Bir gün de başka bir arkadaşımıza bir sosyal medya sitesinden arkadaşlık talebi gelir. Bakar ve kabul eder. Bekler... Eklediğine göre ilk o bir şeyler yazmalı. Yazmıyor. Fotoğraflarını inceler. Ne tatlı bakıyor. 3-5 fotoğrafını daha beğenir, işaretler. Karşı taraf “like”landığını görünce bir şeyler yazar diye düşünür. Hayır, gene ses yok. Şeytan dürter. Dayanamaz, “Biz nereden tanışıyoruz?” diye yazar. Ama bu sorusuna da yanıt alamaz. Sanki şans eseri tanışmışlar gibi yazışmaya devam ederler. Sohbet ilerledikçe telefon numaraları alınıp verilir. Aynı ofisi paylaştığı kız arkadaşına durumu anlatır. Arkadaşı numarayı bir telefon programına girer. Yapılan aramada karşı rehberde isimlerin nasıl kaydedildiği çıkıyordur. Vale yazar... Kız hoşlandığı, haftalardır yazıştığı çocuğa buluşma isteğinde bulunur. Kahvelerini içerlerken, yakışıklı adama “Nerede valesin?” diye sorar. Çocuk gülmeye başlar. “Üniversitedeyken harçlığımı çıkarmak için valelik yaptım. Ama üstünden bayağı geçti. Bir bankada çalışıyorum. Nereden biliyorsun? Seni tavlamak için o zamanlar önünden en az on kere geçerdim. O günlerden hatırlamış olmayasın?” diye sorar. Medya aşkları, sürprizlerle dolu...

Yazının devamı...

Sokak partisi ve çocuk

O bu ne kalabalık? Bir sokak barı partisine davetliyim. Davetli olunca, bir parça aileden sıyrılırsınız. Yaşadıklarınızı paylaşırken dikkatli, saygılı olmalısınız. Öyle pata küte yazıp çizerseniz, böyle özel bir ortama bir daha isteseniz de giremezsiniz. Artık ipuçları ile idare etmeye çalışın. DJ’imizin özel gecesi... Asıl işi bu değil tabii. Hem DJ’lik yapıp, hem de hafta içi bir gün işletmeciliğini aldığı bu küçücük barda, bütün parti gurusu isimleri son dönemde bir araya getirme başarısını yakalıyor. Gelenlerin birçoğunun da onun ismine ve yaptıklarına ihtiyacı var. Bu arkadaş ile yan yana durmak bağlantıları açısından önemli. Karşılıklı bir alışveriş gibi düşünün.

İsim isim saysam… Bu ufacık barda herkes bir unvan sahibi bu gece. Ve bu gece dedikodu sütunlarına şehir efsaneleri olarak taşınacak. Kimse cebinden telefonunu cesaret edip çıkaramıyor. Elbette çekilen bir karenin ardından, suratların nasıl düşeceğini ve nasıl bir tavırla karışılacağını bilen şahıslar, bunu yapamıyor. Karşılıklı bir saygı duruşu.

Yanlış çıkışlar...

Oynadığı dizi ile yıllardır beklediği çıkışı nihayet yakalayan genç, sevimli ve bazılarına göre de yakışıklı oyuncumuz, bir sarışın ile içeri giriyor. Öylesine yükselişte ki; bir sezonda iki filmde birden başrol oynamasına bence o da şaşırmış durumda. Sesi de güzel diye lanse ediliyor. Son bulan dizide seslendirdiği esprili şarkılardan olsa gerek. Oyuncumuz bıyıklarını düzelterek etrafta caka atarken, bir genç kadın yanına geliyor. Sonradan öğrendiğime göre, bir sahne sanatçımızın başarısında büyük hakkı olan bir genç kızımız bu. Onlarca araya soktuğu kişilerin hiçbiri kendisini jönümüz ile tanıştırmaya yanaşmıyor. Aynı dizide oynadığı kadın sanatçı bir şekilde ortam yaratıp, kıvranan bu sevimli kadını jönümüz ile tanıştırıyor. ‘Klasik başarı ve hayranınızım’ lafları ortama ters. Fakat ağzından bu cümleleri saydırıveriyor genç kız. Jön umursamaz bir tavırla başını sallayıp, gayet şımarık bir tavırla, “Nereden çıktı bu abla?” dercesine, zorla bir yamuk gülüş atıyor.

Kız tüm bu heyecanı ile bir selfie teklif ediyor. İşte film burada kopuyor. Jön müziği de bastıracak şekilde, “Yok yok! Ben selfie’ye karşıyım! İstemem! Kapat telefonunu!” diye tersliyor. Kız kırgın ve stresli. Üzgün bir şekilde sokağa atıyor kendini. Yanındaki kızlar da gülme krizinde. Yakışıklıyı kınayan, biraz uzağındaki insanlar.

Bazı konuşmalar duyuluyor: “Bu yükselişin düşüşü de var. Bu kafayla gidersen, sevenlerini bugün böyle terslersen, yarın üzülebilirsin be çocuk! O filmlerin gişe satışı iyi olsun diye, çok beklersin.”

Yazının devamı...

Hayatta hiçbir şey tesadüf değil

Birkaç haftadır sizden ayrı kaldım. Bu köşede umutsuz, mutsuz konulara değinmedim. Keyfinizi kaçıracak şeyler paylaşmadım. Ama hayat karşınıza her zaman pembe bir dünya çıkarmıyor. O günlerde olup bitenler de gerdikçe geriyor. Eğlenmek, keyifli şeyler yapmak haksızlık gibi geliyor. Bir de üstüne, kendiniz kadar çok sevdiğinizin başına gelenler aklınızı başınızdan alıyor. Hızlı düşünüp onunla, onun adına karar vermek, o kararın arkasında durup o kişinin yanında durmak… Güçlü durmak için biz ailecek bir bütün olduk. Ona olan sevgimizi güç birliği yaparak gösterdik. Böyle de olmak zorunda. Biz böyle büyüdük.

Evren öyle garip ki, tüm bunları yaşarken şükretmeyi size öğretiyor. Sürekli karşınıza mesajlar içeren ruhlar çıkarıyor. Bak içinde olduğun durumdan daha kötü olanlar da var. Dur. Şükret. İsyan etme… Ben de, her isyan noktasına geldiğimde, bu karşılaştığım hikayeler sayesinde daha güçlü durdum.

Yeri ve zamanı geldiğinde, biraz daha durumun hakimiyetine vardığımızda, bu hikayeleri anlatacağım. Her gün önünden yürüyüp geçtiğim çiçekçi adam, loto oynadığım büfedeki kadın, balık almak için aniden durduğumuz balıkçı, taksiye bindiğimde şoförün hikayesi ve daha niceleri… Neredeyse hepsi, ben daha bir şey anlatmadan hikayesine başladı. Sanki ben daha önceden hikayelerini onlarla paylaşmışım gibi.

Bizim seçimlerimiz

Biri bana, “Yaşadığım yeri, hayatımızdaki insanları, ailemizi, yaşadıklarımızı, alın yazımızı yani kaderimizi yukarıda biz seçiyoruz. Hayatımıza giren bu ruhlara biz bir şeyler öğretiyoruz. Onlar da bize. Çark böyle dönüyor. Hayatta hiç bir şey tesadüf değil. Tekâmülün ne ise onu yaşarsın. Unutma: İçine düştüğün her sıkıntılı durumda bunu düşün, tüm duyularını aç. Sen anlayana kadar da bu akış devam edecektir” demişti.

İşte böyle bir süreçten geçtim. Hayatta karşımıza çıkan ve mesajlar veren bu insanlar tesadüf değildi. Biz karar verdiğimiz hayatı yaşıyoruz ve yaşarken de öğreniyoruz. Belki de ileride karşımıza çıkacaklara mesaj vermek üzere bunları yaşıyoruz. Bu yüzden kimseyi kırmayalım, hor göremeyelim. Herkese saygıda kusur etmeyelim. Hikayelerine, yaşadıklarına saygı duyalım. Bu bayram gününde yardıma ihtiyacı olan, kırgın olduğumuz dostlarımızı arayalım. Sorgulamadan, yargılamadan…

Barış içinde günler, sevgi ile bizlerle olsun. İyi bayramlar.

Yazının devamı...

Moda devleri Madonna için ayaklandı

Madonna’nın son albümü Rebel Heart’in tanıtımı için çıkacağı 10. turnesinin haberlerini okudum. Türkiye’ye uğramayacağını öğrendiğim zaman, kendi kendime söylenmeye başladım. En pahalı biletin 400 dolar olduğu turnedeki şehirler listesinde olmayışımızın bir sürü nedeni aklımdan geçti. Hepimizin aklından geçtiği gibi. Ama bize uğramasa da, “Show must go on.”

Pop müziğin bir numaralı kraliçesi, en güzel görsel şovları sergiliyor. Bir iki tanesini seyretmiş, şanslı adamlardan biriyim. Şarkısında da söylediği gibi, “Bitch. I’m Madonna.” Onun üstüne bir sahne şovu hazırlayan var mı? Bence yok. Bolca taklit edildiği, ama yerinin doldurulamadığı bir gerçek. 9 Eylül’de Montreal’den başlayacak olan turne, Amerika’yı salladıktan sonra, Kasım’dan itibaren Avrupa’da devam edecek. Köln, Berlin, Londra, Amsterdam, Paris yakın şehirler. Aklımı çelmeye çalışan arkadaşlar var. Avrupa konserlerinin birinde olmak için. Birçok şehirde şimdiden biletler tükenmiş gözüküyor. Böylesi bir çılgınlık aklınıza yatıyorsa, hemen biletinizi alıp organizasyonunuzu yapmanızı önerebilirim.

Madonna konseri içinse ünlü modacılar ayaklanmış gözüyor. Açıklanan liste bayağı etkileyici. Sanki tüm moda devleri işi gücü bırakmış, Madonna’nın turnesi için çalışıyor. Gucci için Alessandro Michele, Alexander Wang, Fausto Puglisi, Moschino için Jeremy Scott, Nicolas Jebran, Miu Miu, Prada, Swarovski…

Sanatçının düet yaptığı Mike Tyson turne için bir video hazırladığı söylentiler arasında. Tyson’ı videoda çıplak bir şekilde kafese kapatıp rehin alan Madonna görüntüleri varmış. Her turnesinde bir fırlamalık yapmazsa zaten olmaz. Başarısının arkasında bu zekası yatıyor.

Game of Thrones oyuncularının müzik kariyeri

Game of Thrones dizisinin oyuncularının bir başka yetenekleri de ortaya çıktı. Kadroda yer alan birçok oyuncunun müzik kariyerleri de varmış. Birçoğu marifetlerini müzik dünyasında da döktürmüş.

Jerome Flynn’i dizide ‘Kiralık Kılıç Bronn’ olarak tanıyoruz. 52 yaşındaki İngiliz aktörün pop müzik kariyeri var. Hayalet filmiyle özdeşleşen ‘Unchained Melody’i seslendirişiyle başlayan kariyerine, diğer şarkıcıların parçalarını yorumlayarak devam etmiş ve İngiltere’de bir numara olmuş. Raleigh Ritchie dizide güçlü bir savaşçı, lider ve aşk insanı. İzlediğimiz bölümlerden Jacob Anderson’un karakteri için aklımızda yer eden özellikler bunlar. Anderson, diziden arta kalan vakitlerini bir süredir sıkı bir müzikal için ayırıyor. Raleigh Ritchie adıyla şarkılar söylüyor. Ramsay Bolton rolünde izlediğimiz Iwan Rheon’un müzikal kariyeri, epey şaşırtıcı. Dizideki sevimsiz karekterine göre müzik kariyerinde hayranı hayli fazla. Carice van Houten; cazibeli, ölümcül büyücü... 2012’de yayımlanan ilk albümü, ‘See You On The Ice’ ile hem sinema, hem televizyon, hem de müzik piyasasın da önemli bir iz bırakıyor. Ünlü olmanın her noktasından yararlanmak isteyen bizim şöhretleri eleştirmeyelim o zaman. Durum dünyada da aynı.

Yazının devamı...

Las Vegas’tan artakalanlar

Las Vegas macerama geçtiğimiz hafta başlamıştım. Bu “koca şehvetli kadın” hakkında yazacak çok şey var. Sürdürelim... Başlangıçta uçakta geçen 14 saatlik uçuş süresince, “huysuz ayak sendromu” krizlerine tutulup, durmadan dolaşanlarla karşılaşıyorsunuz. Bu krizi ben de geçirdim. Yanıma aldığım aburcuburlara, koltuğumuzda izlediğimiz onlarca filme karşın, geçmeyen saatler bitmeyen çile gibi. Havaalanında uçağa binene kadar her noktada arandıktan sonra, dönüşte aynı titizliğin gösterilmemesine de şaşabilirsiniz.

Elimde iki büyük, bir de küçük bavulla yürümek tabii zor. Düşen bavulumu nasıl alacağım diye düşünürken, hemen bir kadının yardım etmesi, gezi boyunca unutamadığım bir nokta oldu. Herkes çok kibar ve yardımsever. Bir zaman sonra bu duruma öylesine alışıyorsunuz ki, siz de arkanızdan gelenlere kapı tutuyor, göz göze geldiğiniz kişilere tebessüm ediyorsunuz. Epeydir Amerika’da yaşayan yakın bir kız arkadaşım var. Uzun zaman sonra bebeği ile İstanbul’a geldiğinde, nasıl şaşırdığını anlatmıştı. Bebek arabası ile karşıdan karşıya geçmeyi beklerken, araçlar yol vermiyor. Valizlerle zorlanırken de kimse yardım etmiyor. Orada ise size yol veren araçlara alışıyorsunuz. Bir korna sesi duymamanın verdiği huzuru yaşıyorsunuz.

Öte yandan, örneğin bekarlığa veda için toplanan duvaklı çılgın kızlara çokça rastlıyorsunuz. Erkek gruplarına da… Tanışmalarına, kaynaşmalarına tanık oluyorsunuz. Bu eğlencelerle şehrin tadını onlar çıkarıyor.

Dünyanın en iyi DJ’leri ile havuz partilerinde dans ediyorsunuz. Bu süs havuzlarından birine can simidi ile girip hava atayım, fotoğraf çektireyim, sosyal medyada paylaşayım dedim, “Hemen çık! O kalabalıkta mikrop kapacaksın. Hava atmayı da bırak!” diye uyardılar. Dünyanın her yerinden gelen insanlar dans ederek, içerek, birbirlerine su atarak bu havuz partilerinde tanışıyor, kaynaşıyor. Sanki bir Amerikan filminin o karelerinde siz de varmışınız gibi…

Madonna havuz partisinde

Hostes kızlar ellerinde dev şişelerle geçit yaparken, DJ’in o tezahüratları… En son figürlerle, kendinden geçercesine dans edenler… İlk başlarda izlerken şaşırabiliyorsunuz. Bu partiler bazen geceleri de düzenleniyor. Ve tabii daha bir rüya gibi geliyor. Ve bir anons duyuyorsunuz: “Şu tarihte havuz partimizde Madonna da sahne alacak!” Bir stat konseri değil, bir otelin havuz partisi organizasyonunda Madonna. Doğru okudunuz. Hafta sonu partileri çok meşhur olduğu için, araçlar veya bir saatlik uçuşlar ile çevre şehirlerden gençler akın ediyor.

Geçen haftaki yazımı okuyan bir arkadaşım, M&M hayranı çıktı. Uzun uzun ona bu store’u anlattım. 200 metre yakınında bulunan Coca Cola mağazasını sordu. Ne diyebilirim? M&M’in yanında pek bir havası, tadı, tuzu yoktu. Heyecansız bir sürü hediyelik eşya arasında dolanıp çıkıverdik.

Şov, eğlence ve kumarhaneler şehrinde, dünyaca ünlü yeni akım şeflerin açtıkları restoran zincirleri de pek moda. Şehirde dev posterlerinin yer aldığı bu şefler, yeni Amerika rüyasında önemli bir yer tutuyor. Dev porsiyonları ile meşhur, önce gözlerinin doymasını gelenek haline getiren Amerikalılar, artık fast food’dan biraz sıkılmış olacak ki, restoranlarda rezervasyonlar hep dolu. Her bütçeye ve zevke göre birçok gurme restoranı bulmanız mümkün. Az bir ücret ile girdiğiniz açık büfelerde de yok yok. Doldur doldur dur tabakları. Aslında yine yazacak bir sürü şey var. Las Vegas’a bu kadarı yeter mi?

Yazının devamı...

Şehvetli kadın Las Vegas

Las Vegas ile ilk tanışmamız bundan beş ya da altı yıl kadar önceydi. Bu şehri şuh, şehvetli bir kadına benzetmiştim. Her noktası ile baştan çıkarıcı… Işıkları ile büyüleyici… Önünüzden vızır vızır geçen limuzinlerde, kim bilir ne aşkların alevlendiği… Rüya kadının ta kendisi. Çölde bir vaha gibi… Şehir eğlenceye öylesine odaklanmış ki, bir anınızın boş geçmesine olanak yok. Aslında dolu dolu bir 10 gün yetebilir. Koştura koştura da olsa… Yapacak ne mi var? İşte benim Vegas’ımdan birkaç parça...

Tatilin en güzeli adım adım planlanan mı, yoksa şehre adım atar atmaz, kendinizi akışına bırakmak mı? Bunun kararını net bir şekilde hâlâ verebilmiş değilim. İnternette yaptığınız sörflerde karşınıza belli başlı şeyler çıkıyor. Las Vegas da böyle bir şehir. Umulmadık sürprizler karşılaşıyorsunuz. Muhteşem oteller arasında Wynn benim için birinciliğini koruyor. İçeriye girer girmez çiçeklerle bezenmiş harika bir atlı karınca ve dev uçan balon, zaten ilk altın vuruşu yapıyor. Otelin her noktasındaki canlı çiçek demetleriyle bir tür şok yaşıyorsunuz. Ben canlı olduklarına inanamayıp, elimi sürmüştüm. Binlerce gerçek çiçek ile süslenen otel aklınızı başınızdan alıyor.

Kumarhaneler ise bir başka dünya. Kaybettiğiniz ya da kazandığınız paralar ile geçen sürenin hızına sürekli şaşırıyorsunuz. Tepenizden verilen oksijenden mi? Makinelerin yanıp sönen ışıkları sırasında çıkan o büyülü seslerden mi, kendinizi kaptırıyorsunuz... Kulaklarınızdan o sesler çıkmıyor ki... Dikkat! Tüm tatil paranızı kaptırma olasılığınız da var. Örneğin, bir çift gördük. Pek de şık ve güzeller. Gece odamıza çıkarken rulet masasında hafif alkollü çığlıklar atıyorlardı. Uyuduk, uyandık. Kahvaltıya gittik. Aynı kıyafetler, akan makyaj, dağılan saç baş… Çiftimiz belli ruletin başından ayrılamamıştı ve o heyecanlı tavırlarının yerini asık suratlar, tırnak yeme pozisyonu almıştı.

Şovlar ayrı bir köşe konusu tabii. Buraya sığdıramayız. Ama bir Cirque de Soleil seyretmeden dönmeyin. Yeni başlayan Zarkana’dan başka, The Beatles-Love, Ka, O… Benim için hâlâ bir numara olma özelliğini koruyan Le Reve-The Dream için söyleyecek bir şey yok. Muhteşem. Doğrusu, Wynn’in yeni şovu eski müzikallerin şarkılarının yer aldığı ‘Show Stoppers’ ise pek etkileyici değildi.

Vegas’ta M&M dünyasından da çıkmak istemedik. 6 katlı bu dünyanın her katında ayrı bir sürpriz ile karşılaştık. Sadece isminizin üstünde yazılı olduğu M&M’ler desem, bu bile yeterli gelecektir sanırım. 10 dakikada sahip olabiliyorsunuz. Teknolojinin geldiği son nokta. İçinde yer alan 3D film için sıraya girip bekleyemedik. Ama aklımız da kalmadı değil.

Bir Türk DJ’in posteri

Adını duymamıştım. Sonradan Google yardımı ile edindiğim bilgiye ve dinlediğim düzenlemelerine göre, bayağı başarılı bir Türk DJ’in posteri ile karşılaştım. Vegas’ın nerdeyse her noktasında hem gündüz hem gece yapılan partilerde binlerce insana çalan ünlü isimlerin arasında DJ Murat Özdemir ismi bizi çok heyecanlandırdı. Pete Tong’un, Tiesto’nun, DJ Kimkat’ın cirit attığı şehirde bunu başarmak çok ayrı, çok önemli bir başarı. Tebrikler… Anlatacak çok şey var, haftaya Pazar devam edelim mi?

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.