K.E.K. sever misiniz?
.
Çağdaş sanat sahnemizin çok yönlü gelişimi için bağımsız girişimlerin, yenilikçi inisiyatiflerin ve alternatif işbirliklerinin önemini her daim vurguluyorum. Benim de geçtiğimiz günlerde haberdar olduğum ve büyük bir heyecanla keşfetmeye koyulduğum K.E.K. Sevenler grubu, ilgiye değer bir sergiyi izleyicilerle buluşturuyor.
Kısaca K.E.K. olarak adlandırılan Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi yararına düzenlenen sergide; Nancy Atakan, Neslihan Başer, Hera Büyüktaşçıyan, CANAN, Aslı Çavuşoğlu, Gözde İlkin, Gülsün Karamustafa, Yasemin Özcan, Huo Rf, Sena, Hale Tenger, Güneş Terkol ve Bahar Yürükoğlu gibi isimler yer alıyor. Sanatçıların eser bağışlarıyla bir araya getirilen seçkiyi, açılışına katılamayacağım için Merve Elveren eşliğinde gündüz ziyaret ettiğim mekânda hazırlık yapmakta olan Neslihan Başer ve Huo Rf ile izlemek daha bir keyifliydi. Bizans dönemine ait etkileyici mimarisiyle göz dolduran kütüphane, Osmanlı’dan günümüze kadar kadın temalı her türden yayın ve kaynağa ev sahipliği yapıyor. Türkiye’nin ilk ve tek kadın kütüphanesi olma niteliği taşıyan kurum; 1990 yılında, Jale Baysal, Aslı Davaz, Şirin Tekeli, Füsun Ertuğ Yaraş ve Füsun Akatlı öncülüğünde, “kadınların geçmişini iyi tanımak, bu bilgileri bugünün araştırmacılarına derli toplu bir şekilde sunmak ve bugünün yazılı belgelerini gelecek nesiller için saklamak” amacıyla resmiyet kazanıyor. Serginin temel motivasyonunu ise; bağışlanan işlerin satışıyla, kurulduğu günden bu yana kadın hareketi konusunda önemli çalışmalar yürüten kütüphaneye uzun süreli destek sağlayabilmek olarak özetleyebiliriz. Bu bile tek başına ne kadar değerli bir girişim olduğunu anlatmaya yetiyor. K.E.K. sevenler kim diyecek olursanız; kütüphaneyi görünür kılmak, genç kullanıcılar ile tanıştırmak ve kütüphanenin sahip olduğu bilgi ve birikimi paylaşıp çoğaltmak hedefiyle 2018 yılında bir araya gelmiş yazar, araştırmacı, editör, küratör, tasarımcı ve akademisyenlerden oluşan bir grup diyebiliriz. Burada düzenlenecek etkinlikler vasıtasıyla kütüphanenin gelişimine ve arşivin dijitalleştirilmesine katkıda bulunmayı amaçlıyorlar.
Sergiyi gezmek için taş binadan içeri girince şaşkınlığımı gizleyemedim. Yüksek tonozlu tavandan zemine kadar inen raflardaki binlerce kitap, yayın ve gazete kupürleri, tez, makale ve efemeralarla dolu dosyalar muhteşem bir arşivin göstergesi. Bu büyüleyici atmosfere, Güneş Terkol’un tavandan sarkan kumaş işi eşlik ediyor. Rafların arasından göz kırpan eserler, hem oranın organik bir parçası hem de kütüphaneye zenginlik katan öğeler gibi durmayı başarıyor. Bireysel ve toplumsal düzlemde kadınlık halleri ve varoluş mücadelesi ile kadın ve çocukların mağduriyetine dair konularda görsel ve işitsel her türden materyalin de envanterinde bulunduğu kütüphanenin, çağa uygun bilgi ve belge teknolojilerine uyumlanması için biraz desteğe ihtiyacı olduğunu söyleyebiliriz.
Her zaman geçiş rotamda olmasına rağmen ilk kez farkına vardığım bu binanın, bir yanda mis kokulu iğde ağaçları bir yanda kiraz ve incir ağaçlarıyla çevrili amfisinde kızımla kahvemizi yudumlarken; 1938’de, kadınlara seçme ve seçilme hakkını ilk veren bir ülkede yaşamanın gururuyla, kadın hareketinin güçlenmesi ve varolan aktivist yapının geliştirilmesi için bu tür çabaların eşsiz olduğunu düşündük. Sergiyi 23 Haziran’a dek mutlaka görün derim.