Faiz ve kur muhabbeti
.
Salı günü döviz kurunda sert hareketler beklediğimi yazdım. PKK kararının hemen ardından dolar 2.27 TL’yi görünce umutlandım. Ama arkası
gelmedi. Doğrusu piyasa beni hayal kırıklığına uğrattı. 2 krş. için bu kadar gürültüye değer miydi?
Bu kez bilek güreşi kamuoyunda sürüyor. Dikkatinizi çekmiştir. Yüksek faiz lobisi medyada eski hâkimiyetini kaybetti. Hükümet desteği düşük faiz lobisini güçlendirdi. Sesini daha çok duyuruyor. Başbakan da moral verdi. Merkez Bankası’nı açıkça kutladı.
Örtük faiz koridoru
Para Politikası Kurulu belki en ilginç kararını aldı. Bir yandan faiz koridorunu sabit tuttu. Böyle bakınca fonlama faizi (yüzde 7,75) değişmedi. Fakat bazen piyasayı daha yüksek faizle (yüzde 9) fonlayacağını açıkladı. Yani faizi yükseltti.
Sonuçta faiz yükseldi mi yükselmedi mi? “Meleklerin cinsiyeti” benzeri tartışmalara müsaittir. Biz kavramların gevşetilmesine zaten alışığız. 2006 öncesinde uygulanan “örtük enflasyon hedeflemesini” hatırladım. İngilizce “oxymoron” denir.
Bugüne uygulayalım. Elde bir faiz koridoru var. Fakat koridorun üst sınırında iki faiz yer alıyor. Bazen biri, bazen diğeri kullanılıyor. Kararı günden güne Merkez Bankası veriyor. “Örtük faiz koridoru” bence yakışıyor. Literatüre katkımız olsun.
Tutarlılık adına
Son sürecin bir başka boyutu ilgimi çekiyor. Türkiye’de herkes dış açığın ulaştığı boyutu eleştiriyor. Şimdiye kadar “bu açık iyidir, sürmelidir” diyene rastlamadım. Bu durumda ne beklenir? TL’nin değer kaybetmesi olumlu karşılanır.
Tutarlılık bunu gerektiriyor. Çünkü kısa dönemde dış açıkla mücadelenin tek etkili yolu ülke parasına değer kaybettirmektir. Teori öyle diyor. Dünyanın bu konuda zengin deneyimi de aynı yöndedir.
Ya Türkiye? Yıllardır dış açığı en büyük sorun ilan edenlere bakıyorum. Aniden hava değişti; dış açık unutuldu. Yerini TL’nin değer kaybı aldı. Meğer kurun yükselmesi ekonomiyi felakete götürürmüş! “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” diyorum.