Şampiy10
Magazin
Gündem

Minsky’nin kitabı Türkçede

Mali piyasalar haftaya sakin başladı. Son baktığımda sepet kur 2.57 TL’nin ve gösterge tahvil faizi yüzde 9,9’un biraz altında seyrediyordu. Mevcut konjonktür için makul değerlerdir. Kısa dönemde sürpriz beklemiyorum.

Kasım ödemeler dengesi bugün açıklanıyor. Piyasanın (CNBC-e anketi) cari işlemler açığı tahminleri şöyle: Kasımda 4.2 milyar dolar, 2013’de 61 milyar dolar, 2014’de 54 milyar dolar. İlk ikisine katılıyorum: Sonuncusu bana çok yüksek geliyor.

Muhalifin dramı

Kritik soruyu 1929 Buhranı gündeme getirdi: Kapitalist ekonomide mali piyasalar kendi kendini dengeye getiren mekanizmalara sahip mi? J. M. Keynes “hayır, değildir” dedi. Keynes’çiler finansal istikrarın kamu müdahalesi gerektirdiğini savundu.

Ancak “evetçi” kesim mücadeleyi sürdürdü. Piyasanın kendini düzeltme gücü finans kesimi için de geçerli idi. “Kökten piyasacı” deniyor. Yüzyılın son çeyreğinde hâkim paradigma oldu. Tersine analizleri marjinalleştirdi.

Bunlardan biri Amerikalı muhalif iktisatçı Hyman P. Minsky’dir. ABD’yi 2008 krizine taşıyan süreci 1980’lerde anlattı. Hor görülen Keynes-Kalecki geleneğinden geliyordu. Kimse tınmadı. İktisat yazınında hak ettiği yere gelmesi için küresel krizi beklemek gerekti.

İstikrarın istikrarsızlığı

Kitabın başlığı içeriğini özetliyor: “İstikrarsız Bir Ekonominin İstikrarı” (Efil yay. Ankara 2013). İzmir Ekonomi Üniversitesi’nden Prof. Oğuz Esen tercüme etti. Kısa ama çok yararlı bir önsözü de var.

İngilizce ilk baskısı 1986’da yayınlandı. Ama ikinci baskı ancak 2008’de yapılabildi. Keynes’çi iktisatçıların analizin temel eksenlerini anlatan ve önemini vurgulayan sunum yazıları da eklendi. 20 yıl gecikme ile çok satanlar listesine girdi.

Minsky çok nettir. Finans kesimi piyasa ekonomisinin temel istikrarsızlık nedenidir. Mali balonlar ve krizler finans kesiminin yapısal özelliklerinden kaynaklanır. Çünkü istikrar istikrarsızlığı yaratır.

Bu önemli kitabı okumanızı hararetle tavsiye ediyorum.

Yazının devamı...

“Sert iniş” olur mu?

Cuma yayınlanan ABD istihdamı mali piyasaları sevindirdi. Çünkü istihdam artışı çok düşük geldi! Finans kesiminin reel ekonomi ile çıkar zıtlığının açık kanıtıdır. İçeride hemen gösterge faiz tek haneye, sepet kur 2.56 TL’ye geriledi.

Kasım sanayi üretimi açıklandı. Geçen yıla göre toplam sanayide yüzde 4.6, imalat sanayinde yüzde 5.6 artış var. Ekim’de bayram tatilinin yol açtığı üretim kaybını telafi ediyor. Siyasi kriz ve kur hareketi öncesidir. Onlar Ocak verisine yansır.

Kazık fren

Dış açığın yarattığı kırılganlık 2014’te bir mali krizi tetikler mi? Fed’in likidite artışını yavaşlatması soruyu zaten gündeme getirmişti. Üstüne içeride siyasi çatışmanın yarattığı belirsizlik eklendi. “Sert iniş” senaryoları yaygınlaştı.

Literatürde “ani duruş” (sudden stop) deniyor. Geçmişte “kazık fren” diye tercüme etmiştim. Süreci iyi tanıyoruz. Sermaye akımı tersine döner; kur ve faiz patlar; iflaslar başlar; talep ve üretim hızla düşer; işsizlik tırmanır, vs. Mecburen IMF’ye gidilir.

Doğrusu “kesinlikle olmaz” diyemem. Hükümetin siyasi krizi yönetme biçimine birebir bağlıdır. Derinleştirir ve uzatırsa risk artar. Makul bir çözüme yönelirse risk azalır. Ne demişler? Kendi düşen ağlamaz...

Farklı politika tepkisi

İktisat politikasına nasıl yansır? Eski krizleri hatırlayalım. Mali piyasada yangın para ve maliye politikası beraber sıkılarak söndürülürdü. Faiz yükselir; vergiler artar; kamu harcamaları kısılır; vs. Bu ise reel ekonomiyi büsbütün kıskaç altına alırdı.

Gene böyle olur mu? Mali piyasaların aynı reçeteyi savunduğu açıktır. Ezberlerini bozmaya hiç niyetleri yok. Halbuki IMF bile küresel krizden ders çıkardı. Nitekim son Türkiye raporunda bu durumda maliye politikasının gevşemesini öngörüyor.

Ne demek? Halen düşük faiz-sıkı bütçe bileşimi uygulanıyor. “Sert iniş” politikaları tersyüz eder. Yüksek faiz-gevşek bütçe bileşimine geçilir. Böylece mali dalganın reel ekonomiye olumsuz etkisi hafifler. Mali istikrara verilen önceliğin kazanımıdır.

Yazının devamı...

2014 tahminleri

Nihayet o gün geldi. Ekodiyalog ekibinin dört ana gösterge için 2014 tahminleri aşağıdaki tabloda yer alıyor. Ortalamaları aralık tahminlerinin ortasını alarak hesapladım. Deniz Gökçe yıl sonu kur tahmini vermedi.

Tahminler genelde çakışıyor. 2014 konjonktürü yılbaşında çizdiğim tabloya uyuyor. Özetle: Büyüme hızı düşüyor, dış açık daralıyor, enflasyon yatay seyrediyor, kurun yukarı hareketi sınırlı kalıyor. Ama ayrıntılarda belirgin farklar gözleniyor.

Varsayımlar

Kendi tahminlerime dönüyorum. Büyüme (yüzde 2,5), dış açık (yüzde 4,8) ve enflasyonda (yüzde 6,8) en düşük sayıları ben verdim. Döviz kurunda ortalamaya (2.30 TL) çok yakınım. Bazı varsayımlarımı açıklamak gerekiyor.

Enflasyon tahmininde gıda fiyatlarında aşağı yönlü bir düzeltme varsaydım. Yanılgı ihtimali yüksektir. 2013’te tutmadı. Gıda hariç (ÖKTG-B) için yüzde 7,2 öngörüyorum. Gene tersi çıkarsa şaşırmam.

Dış açık için altın ticaretinin normalleşmesini varsaydım. İran’a ambargo hafifledi ve operasyon açığa çıktı. Dolayısı ile düzeltme 1.7 puan oluyor. Yatay ithalat ve makul ihracat artışı ile ulaşılıyor.

Riskler

Son siyasi kriz özellikle büyüme tahminini zorlaştırıyor. Daha ne kadar tırmanır? İçeride ve dışarıda algılar ne kadar bozulur? Seçimlerden sonra hafifler mi? Kötümser senaryolar yazmak içimden gelmedi. Ama olmaz demem.

Çeyrek bazında resesyon (eksi büyüme) ihtimali var mı? Özellikle ilk yarı risklidir. Büyüme dinamiğini kırması açısından önemlidir. Gene iyimser takıldım. Sıfıra yaklaşsa bile artıda kalmasını öngördüm.

Para politikası büyümede aşağı yönlü risk yaratır mı? Mali piyasalar faiz artışı için tam saha pres uyguluyor. Ekonomi yönetimi direniyor. Bütçe disiplini çapasını tercih ediyor. Bu tavrın sürmesini bekliyorum.

Not: Programda göstergelere işsizliği eklemeyi önerdim. 2014’te 0.8 puan artışla yüzde 10,6’ya tırmanmasını bekliyorum.

Yazının devamı...

Siyaset ve dış açık

Bugün saat 16.00’da Ekodiyalog ekibi CNBC-e kanalında buluşuyor. Servet Yıldırım’ın misafiriyiz. 2014 konjonktürünü tartışacağız. Tahmin tablosunu gelecek yazımda sizlerle paylaşacağım.

Erdoğan-cemaat kavgasının yarattığı siyasi belirsizliği ekonomiye tercüme etmeye çalışıyorum. İki temel soru öne çıkıyor. İktisat politikası tavrına nasıl yansır? İçeride ve dışarıda algılar ne kadar bozulur? Cevapları bilsem!

Sürdürülebilir dış açık

Ekonominin temel kırılganlık kaynağı kamu ve bankalar değildir. Dış açığın ulaştığı düzeydir. Nitekim iki yıldır “yumuşak iniş” deneniyor. Büyümeden vazgeçildi. Ama altın hariç cari açık milli gelirin ancak yüzde 6,5’una indirilebildi.

Uzun dönemde sürdürülemeyeceği biliniyor. Üstüne küresel likiditenin kısılması eklendi. Kısa dönem umutları da söndü. İki gelişme ekonomi yönetiminin de artık kabullendiğini gösteriyor. Kuru baskılama azaldı. Vergi artışı ile maliye politikası sıkıldı.

Kritik soruya geldik. Hangi dış açık oranı sürdürülebilir? Siyasi kriz öncesinde de rivayet muhtelifti. “İki tarz-ı iktisat” diyorum. Yönetim için yüzde 5 makuldü. Merkez Bankası’nın reel kur hesabına yansıdı. Ben daha düşük (yüzde 2-3) hesaplıyorum.

Denge döviz kuru

Yönetimin yüzde 5 hedefine odaklanalım. Gerisinde üç kritik varsayım yatıyor: Siyasi istikrar, bütçe disiplini ve hızlı büyüme. Ekonominin temelleri deniyor. Bunları sağlayınca dış açığı finanse edecek proje kredileri ve yabancı yatırımlar geliyor.

Siyasi kavga nasıl etkiliyor? İkisine doğrudan yansıyor. Tanım gereği siyasi istikrarsızlık gündeme giriyor. Büyüme tökezliyor. Üçüncüsü dolaylı: Mali disiplinin bozulması riski artıyor. Neticede sürdürülebilir açık küçülüyor.

Lafı dolaştırmayalım. Siyasi kavga denge döviz kurunu yükseltir. Yani düzeltmeyi sertleştirir. Nedensellik akışını tekrarlayalım. Siyasetten ekonomik temellere, ondan sürdürülebilir açığa, ondan döviz kuruna gidiyor. Bilginize...

Yazının devamı...

2013’te enflasyon

Para piyasaları yeni yıla hareketli girdi. İlk günde dolar 2.20 TL’ye yöneldi. Tarihi rekordur. Ardından sakinleşti. Döviz sepeti 2.57 TL civarına yerleşti. Gösterge tahvil faizi de çift hanede kaldı. Kısa dönemde makul düzeylerdir.

Kasım dış ticaret verileri TÜİK tarafından açıklandı. Dış ticaret açığı 7.2 milyar dolar çıktı. Piyasa 8.1 milyar dolar bekliyordu. Altın hariç açıkta küçülme sürüyor. Yıllık 87 milyar dolara indi. İki yıl önce 102 milyar dolardı. İyi haberdir.

Hedef gene aşıldı

Tüketici fiyatları Aralık’ta yüzde 0.46 arttı. Ayrıntıları medyaya yansıdı. Piyasa yüzde 0.42 bekliyordu. Böylece TÜFE 2013’ü yüzde 7.4 artışla kapadı. Geçen yılın 1.2 puan üzerindedir.

Enflasyon Merkez Bankası’nı sıkıştırıyor. Biri yıl sonu enflasyonunun sadece iki ay önce yüzde 6.8 tahmin edilmesidir. Başkan Başçı’nın “Dolar 1.92 TL olur” öngörüsüne eşdeğerdir. Makul açıklaması olsa bile neticede tatsız bir durumdur.

Diğeri yüzde 7 eşiğini geçmesidir. 2013’te enflasyon hedefi aslında yüzde 5 artı-eksi 2 puandır. Yani yüzde 3-7 arasında hedef tutmuş sayılıyor. Aksi halde Merkez Bankası hükümete hesap vermek zorunda kalıyor. Başarısızlık işaretidir.

İlginç eğilimler

Nasıl açıklayacağız? Talep fazlası olamaz. 2013’te en iyimser yüzde 4 büyüme bekleniyor. Enflasyonu aşağı çekmesi gerekir. Nitekim ortalama enflasyon 2012’de yüzde 8.9’dan bu yıl yüzde 7.5’a geriledi. Not: yılın ilk ve son ayında yıllık enflasyon aynıdır.

Arz tarafına dönelim. Biri gıda fiyatlarıdır. 2012’de yüzde 3.7 bu yıl ise yüzde 10 arttı. Farkı tek başına açıklıyor. Diğeri döviz kurudur. 2012’de sepetin ortalama değer kaybı yüzde 2.4 idi. Bu yıl yüzde 8.1’e tırmandı.

Ne demek? Kur artışına rağmen gıda hariç enflasyon 2013’de düşüyor. Çekirdek enflasyon, kiralar ve berber fiyatları aynı eğilimi doğruluyor. Şaşırtıcı değildir. Yıl boyunca tekrarladım. Bu büyüme ve mali disiplinle enflasyon bir yere gidemez. Nokta.

İktisat politikası çıkarsamalarına daha sonra (tahminlerimi verince) dönerim.

Yazının devamı...

Geleneği bozuyorum

Yılın ilk yazısında tahminlerimi veriyorum. Gelenek oldu. Bir süredir Ekodiyalog ekibinin tahminlerini de bir tablo hâlinde ekliyorum. Yıl sonunda değerlendirmeyi basitleştiriyor. Maalesef bu yıl işler karıştı.

Bir: Ekibin CNBC-e’de tahmin programı ocak başına kaldı. Yani diğer tahminleri bilmiyorum. İki: Siyasi kriz hâlâ aşırı kaygan bir zeminde sürüyor. Önümü görmek için biraz olsun oturmasını beklemekte yarar görüyorum.

Üç kritik seçim

2014’te konjonktür tahminini zorlaştıran siyasi belirsizlik nedenleri zaten boldu. Erdoğan-cemaat çatışması tuz biber ekti. Sık hatırlatırım. Önce siyaseti doğru tahmin edeceksin; yoksa ekonomide mutlaka yanılırsın.

Türkiye martta kritik bir yerel seçime gidiyor. Mevcut takvime göre ağustosta vatandaş ilk kez cumhurbaşkanı seçiminde oy kullanacak. Haziran 2014’te genel seçim var. Ayrıca farklı takvim rivayetleri de dolaşıyor.

Seçim daima belirsizlik nedenidir. On dört ayda üç seçim başka dinamikler yaratır. Birinin sonucu diğerine yansır. Siyasi aktörlerin hesapları bozulur. Bu süreç mali piyasaları ve ekonomiyi bire bir etkiler. Beklenmedik gelişmelere kapıyı açar.

Normal senaryo

Son siyasi krizi bir kenara koyalım. Aralık başında 2014’ü nasıl öngörüyordum? Çerçeve basitti. İçeride siyasi sürpriz yok; AKP seçimleri kazanıyor. Maliye ve para politikası değişmiyor. Dışarıda ABD’de ve euro bölgesinde mevcut eğilimler sürüyor. Normal senaryo denebilir.

2014’te büyüme tahmini çok zorluyor. Üç ihtimal var: Hızlanır, aynen sürer, yavaşlar. Hangisi? Üçüncüyü, yani 2013’ün altında büyümeyi seçtim. Mantığı basit. İç talep gevşiyor. Ama dış talep bunu telafi edemiyor.

Diğerleri daha kolaydı. Dış açık dolar cinsinden (ve oran olarak) küçülür. Enflasyon yatay seyreder. İşsizlik oranı tedricen yükselir. Ya döviz kuru? TL denge değerine yaklaştığına göre kur üzerindeki baskı sınırlı kalır.

Nokta tahminler haftaya geliyor.

Yazının devamı...

2013’te Türkiye ekonomisi

Geleneği sürdürüyorum. Yılın son yazısında çıkan yılı değerlendiriyorum. Çuvaldız ve iğne misali, öncelikle yılbaşında verdiğim tahminleri gerçekleşme ile karşılaştırıyorum. Ne demişler? Her iktisatçı kendi tahmini ile asılır.

1 Ocak’ta yazıma Ekodiyalog ekibinin tahminlerini bir tablo hâlinde koydum. Hesap sormak isteyenlere tabloyu kesip saklamalarını önerdim. En yakın çıkan tahminleri koyu yazdım. Alt satıra bugün itibariyle gerçekleşmeyi ekledim.

Sürprizi az yıl

Ekonomi açısından 2013 akılda kalan bir yıl olur mu? Hiç sanmıyorum. Geçtiğimiz yıla damgasını vuran siyasettir. Gezi’de yaşananlar, yolsuzluk dosyaları ve Hükümet-cemaat kavgası yakın tarihin kritik siyasi olayları arasındadır.

Ekonomide hiç sürpriz yok mu? Var. Tabloya bakınca hemen görülüyor. Kısmen iç siyaset, kısmen dış ekonomik gelişmeler döviz kurunun beklenenin çok üzerine tırmanmasına yol açtı. Benim 2 TL tahminime “uçuk” dendiğini hatırlatırım.

En önemlisi, Ekodiyalog ekibinin ortalama büyüme tahmini tam tutacağa benziyor. En zorudur. Ender rastlanır. Bizim başarımız mı? Bence konjonktürün sıradanlığından kaynaklanıyor. Canlanmanın güdük kalması bekleniyordu. Öyle oldu.

Olağan sapmalar

Dış açığı altın ticaretinin cilveleri saptırdı. Yılbaşında öngörülemezdi. Etkisini temizleyince dış açık beklenenin altında çıkıyor. Ekonomi yönetiminin talepte dengelenme hedefi ile tutarlıdır. Kurdaki artış dış dengeye bir gecikme ile yansır.

Ya enflasyon? Benim gıda ve enerji fiyatlarında beklediğim düzeltme gerçekleşmedi. Üzerine TL’de hızlı değer kaybı eklendi. Yüzde 7’yi aşması para politikası için kötü haberdir. Merkez Bankası’nın hükümete mektup yazması gerekiyor.

Döviz kurunda sakin bir yıl bekleniyordu. Öyle olmadı. Çünkü Merkez Bankası dövizi baskılama politikasını bıraktı. “Yeni normal” diyoruz. Siyasi kriz olmasa dolar yılı 2 TL’de bitirirdi. Sapmayı olağan buluyorum.

Okuyucularıma 2014’te sağlık, huzur ve refah diliyorum.

Yazının devamı...

Siyasi kavganın ekonomiye etkisi

Ne haftaydı! Cuma gün içinde döviz sepeti 2.60 TL’den, euro 3.00 TL’den, BIST 61 binden döndü. Doların 2.20 TL’yi aşmasını paritenin 1.39’a yönelmesi engelledi. Gösterge tahvil faizi de çift haneye tırmandı.

Döviz sepetinde haftalık artış 8 krş. (yüzde 3) oluyor. Benzer hareket Eylül sonunda yaşanmıştı. Ekonominin iç mantığı ile bakınca sepet için kısa dönemde 2.50 TL’yi üst sınır görüyordum. Siyasi kriz tavanı yükseltti.

Vesayet sonrasına geçiş

Bugün iktisat politikasında “yeni normal” tanımını işleyecektim. Yakın gelecek açısından da önem taşıyor. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Ani gündem değişikliği Türkiye’nin hem kabusu hem cazibesidir. Daima heyecan vardır.

Son on yılın en ciddi siyasi krizidir. Askerin seçimle gelen iktidarla çatışmasına alışığız. İlk kez sivil iktidar içinde bölünme ve kavgaya şahit oluyoruz. Endişelendiriyor. Askeri vesayet sonrasına geçiş sancıları diyebiliriz.

Seçilmiş-atanmış çatışması demokratik kurumlarıda zafiyet işarettir. Hukuk dışında yürütülür. Kısa dönemde demokrasiyi tahrip etme riski vardır. Nasıl sonuçlanacağını öngörmek zordur. Ama uzun dönemde seçilmişlerin kazanma şansı yüksektir.

Fatura reel ekonomiye

Kritik soru: siyasi kavga mali piyasa paniğini tetikler mi? Akla hemen 2001 geliyor. Doğrusu beklemiyorum. Köprünün altından çok su aktı. Kırılganlık nedenleri (kamu maliyesi, bankacılık, para politikası, vs) azaldı. Yani kur ve faiz dalgalanması sınırlı kalır.

Buna karşılık reel ekonomiyi vurması bence kaçınılmazdır. Belirsizlik ortamı geleceğe güveni sarsar. Tüketim ve yatırım harcamaları duraklar. Kur ve faizin yükselmesi bu eğilimi güçlendirir. İç talep düşüşe geçer. İşsizlik artışı hızlanır.

Bu süreç bir resesyona dönüşür mü? Yani büyüme eksiye döner mi? Şu anda bilemeyiz. Krizin seyrine ve süresine bağlıdır. Sertleşir ve uzarsa resesyon çok güçlü ihtimaldir. Hatta bir mali kriz bile gündeme gelebilir. Hazırlıklı olmakta yarar var.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.