Şampiy10
Magazin
Gündem

Orta Vadeli Program

Janet Yellen’in Fed Başkanlığına atanması mali piyasaları sevindirdi. Larry Summers adaylıktan çekilince zaten önü açılmıştı. İçeride döviz sepeti 2.32 TL’ye yaklaştı. Gösterge faiz yüzde 8 civarında seyretti.

Bugün ağustos ödemeler dengesi ve temmuz istihdam verileri açıklanıyor. Piyasa cari işlemler açığını 2.2 milyar dolar öngörüyor. Ama asıl işsizlik oranı ilgimi çekiyor. Artış eğiliminin gücünü özellikle merak ediyorum.

Politika ufku uzuyor

2001 krizi sonrasında ekonomi politikası ortamı ve kurumları çok değişti. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, dalgalı kur rejimi, bağımsız kurullar hemen akla geliyor. Orta Vadeli Program (OVP) en az onlar kadar önemlidir.

Özü maliye politikası ufkunun üç yıla çıkartılmasıdır. Nitekim bütçe kanunu Meclis’e yollanmadan açıklanıyor. Ekonomi yönetimi uygulayacağı politikaların genel çerçevesini çiziyor. Yani kendisini bağlıyor.

Bu yıl yakın geçmişten farklı bir durum var. Küresel konjonktürün yeni aşaması ek belirsizlikler getiriyor. Dolayısı ile ekonomi yönetimi düzeltme sürecini nasıl gördüğünü ve politika tercihlerini anlatma fırsatını da buluyor.

Tahminler üzerine

Ayrıntılar medyada yer aldı. 2013 sayıları genelde gerçekçidir. Yılın dörtte üçü zaten geçti. 2014’ün büyüme tahminleri de makul ve tutarlı duruyor. Kritik mesaj, seçim yılı olmasına rağmen hükümetin yavaş büyümeyi (yüzde 4) kabullenmesidir.

Programın iki tahminini iyimser buldum. Biri işsizliktir. 2013 için öngörülen ortalama işsizlik oranı yüzde 9,5 düşüktür. Hele 2014’te yüzde 9,4’e gerileme ihtimali bence yoktur. Bu oranlar tutarsa bravo derim.

Diğeri döviz kurudur. Açıkça verilmiyor ama milli gelir sayılarından varsayılan ortalama dolar kuru hesaplanıyor. 2014’te 2.00 TL, 2015’de 2.03 TL çıkıyor. Ancak 2016’da 2.10 TL’ye yükseliyor. Bence gerçekçi değildir.

Yazının devamı...

IMF raporu

Seyahat etmekten yeni açıklanan verileri izlemeye fırsat bulamadım. Ay başında bir sürü dosyayı güncellemek de gerekiyor. İki gündür onlarla uğraşıyorum. Dün yazı günümü de kaçırdım. Bazılarına daha sonra bakacağım.

ABD’de bütçe kavgası mali piyasaları gerdi. Federal hükümet maaş ödeyemiyor. Memurlar eve yollandı. Bazı hizmetler durdu. Türkiye’de yaygın devletçi zihniyetin “kutsal devlet” anlayışına çok aykırıdır. Merak etmeyin, bir şekilde çözülür.

Dün akşam Orta Vadeli Program (OVP 2014-16) Başbakan Yardımcısı Babacan tarafından açıklandı. Ekonomi politikasının genel çerçevesini çizen kritik hükümet metnidir. Yazı saati ile uyuşmadığı için sonra değerlendireceğim.

“Madde 4 konsültasyonu”

2008’de yenilenmeyen Standby Anlaşması ile birlikte Türkiye’nin IMF nezdinde özel statüsü sona erdi. İlişki, diğer üyeler gibi, her yıl ülke ekonomisi hakkında hazırlanan raporla sınırlandı. “Madde 4 konsültasyonu” deniyor.

Yeni rapor pazartesi günü yayınlandı. Tercümesine Hazine’den ulaşılıyor (www.hazine.gov.tr). Rapor eylül sonu itibariyle IMF gözü ile Türkiye ekonomisinin genel bir değerlendirmesini yapıyor.

IMF’nin bu tür “resmi” analizlerini ciddiye alamıyorum. 3 sayfalık metnin büyük bölümü genel geçer gözlemlerden oluşuyor. “Eğitim reformu gereklidir”. “İç tasarruflar mutlaka artırılmalıdır”. Doğrusu tersini söyleyene hiç rastlamadım!

Aba altından sopa

Rapor özellikle “sıcak paracıları” sevindirdi. Haberlere ve köşelere yansıdı. Çünkü IMF hem para politikasının hem maliye politikasının acilen sıkılması gerektiğini savunuyor. Küresel krize rağmen yeni reçete geliştiremediğine kanıttır.

Metinde sık sık mali piyasaların olumsuz tepkisinden söz ediliyor. Faizi yükseltin, yoksa piyasa sizi cezalandırır demeye getiriyor. Aba altından sopa göstermektir. Ancak hesap şaşmışa benziyor. İki gündür döviz kuru ve faiz gevşiyor. İlginç buluyorum.

Yazının devamı...

Komşularla ticaretin önemi

Bu hafta yollardayım. Salı, Iğdır üzerinden Doğubayazıt’a gidildi. İshakpaşa Sarayı’nı çok etkileyici buldum. O arada Ağrı Dağı’nın görkemli görüntüsü ününde çekilen resmimi twit’ledim (@AS_Akat).

Çarşamba Iğdır’da Anadolu Sohbetlerine katıldım. Komşularla ticaretin önemini anlattım. Kısa bir Ankara arasından sonra bölgeye geri döndüm. Bu satırları Kars Kalesi’nin gölgesinde yazıyorum. Birazdan Sarıkamış’a kaz yemeğe gidiliyor.

Görünmeyen duvarlar

Iğdır konuşmamı hazırlarken bölgenin sosyal ve ekonomik göstergelerini taradım. TÜİK, Türkiye’yi 26 coğrafi birime ayırıyor. Gelişmişlik sıralamasının en altını TRA2 (Kars Ağrı, Iğdır, Ardahan) ve TRB2 (Van, Muş, Bitlis, Hakkari) paylaşıyor.

Şaşırmadım ama gene de hüzünlendim. Şüphesiz, çetin doğa koşulları buna katkı yapıyor. Ama tek başına açıklamıyor. Ekonomik ve toplumsal gelişmenin önündeki insan yapısı engelleri unutmamak gerekiyor.

Özellikle kapalı sınırların dış ticareti engellemesini kasdediyorum., 1923 sonrasında Sovyetler Birliği yüksek bir duvar örmüştü. Dağıldı ama bu kez Ermenistan sınırı kapatıldı. Ardından ABD’nin İran’a ambargosu geldi. Görünmeyen duvarlar bir türlü yıkılamadı.

Kısır döngüyü kırmak

Bir kısır döngü devreye gidiyor. Sanayi ve ticaret gelişmiyor. Sosyal sermaye yetersiz kalıyor. Eğitilmiş nüfus göç ediyor. Böyle sürüyor. İşte, kısır döngünün kırılmasında komşularla ticaret kritik bir rol oynayabilir.

Irak ve Suriye pazarlarının güneydoğuda, Gürcistan’ın doğu Karadeniz’de yarattığı sinerji iyi biliniyor. Aynı olayı Yunanistan için Ege adalarında izliyoruz. Sınırların açılması, dış ticaretin hareketlenmesi bölgeye canlılık getiriyor.

Doğrusu kısa dönemde iyimser değilim. Maalesef siyasi engeller sürüyor. Ama eninde sonunda gerçekleşeceğine inanıyorum. Yazımı bir Karslının gözlemi ile bitiriyorum. “Burası Türkiye’nin bittiği yer; halbuki başladığı yer olmalıydı!”

Doğru söze ne denir...

Yazının devamı...

Seçim sistemi

Rejimin adı temsili demokrasidir. Böylece vatandaşın kolektif kararları bizzat aldığı doğrudan demokrasiden ayrılır. Doğal olarak, vatandaş adına karar verecek temsilcinin seçilme yöntemi kritiktir.

Arşivime baktım.Yirmi yıldır ekonomi dışında galiba en çok seçim sistemi yazmışım. Bazıları tekrar tekrar yayınlanmış. Daha yeni Seyfettin Gürsel’in çalışmasına referans verdim.

İlk günden itibaren iki turlu dar bölgeyi savunduğumu bilhassa hatırlatmak isterim.

Daha kötüsü olmaz

Bektaşi fıkrasıdır. İki köylü arasında hangimizin şarabı daha iyi kavgası çıkmış. “Erenler şarabın meftunudur, o seçsin” denmiş. Bektaşi birini tatmış, parmağını “bu daha iyi” diye diğerine uzatmış. İtiraz gelince de “içtiğimden kötüsü olamaz, öbürü daha iyidir” demiş.

Mevcut sistemin çok iyi tasviridir. Milletvekillerinin üçte biri asıl-vekil ilişkisinin tümü ile koptuğu 4 büyük ilin geniş çevrelerinden seçiliyor. Vekil başına seçmen sayısı keyfi değişiyor. Barajla seçim bölgesi dışında tahdit getiriliyor. Bundan kötüsü gerçekten olamaz.

Reformun ana hatları teşhiste mevcuttur. Seçim çevresi daraltılmalıdır. Eşitsiz temsil düzeltilmelidir. Seçim bölgesi dışı tahdit kaldırılmalıdır. Dikkat: Sadece birinin düzeltilmesi ile sorun çözülmez. Mutlaka üçü de kapsanmalıdır.

İki turlu dar bölge

Dar bölge tanımı gereği üç sorunu da çözüyor. Bir: Bölge tek vekil seçiyor. İki: Ülke eşit nüfuslu bölgelere bölünüyor. Üç: Bir parti tek bölgede bile seçime girip vekil çıkartabiliyor.

Dar bölge demokrasilerde en yaygın kullanılan yöntemdir. İngiltere ve ABD “en çok oyu alanı” seçer. Yüzde 30 oyla milletvekili çıkabilir. Bizde belediye başkanları böyle seçiliyor. Pekâlâ çalışıyor.

Fransa iki turlu yapıyor. İkinci turda aday azalınca biri yüzde 50’yi aşabiliyor. Ayrıca ilk turda halkı ön seçime katmak da mümkündür. İkinci tura en çok oy alan iki parti kalır. İki turlu dar bölgeyi tereddütsüz destekliyorum. Türkiye’yi rahatlatır.

Yazının devamı...

İlk yarıda kamu borcu

Demokratikleşme paketi açıklandı. Başbakan’ı radyodan dinledim. Ayrıntısına hâkim değilim. Eminim eksiği çoktur. Ama hiçten iyidir. Çözüm sürecine katkı yaptığı ölçüde bu çalkantılı dönemde ekonomiyi rahatlatır.

Ağustos dış ticareti öngörülenden iyi çıktı. Hesapları gene altın ticareti bozuyor. Altın-dışı açık geçen yıla göre 1 milyar dolar azaldı. Altın-dışı yıllık açık ise 88 milyar dolara geriledi. Nisan 2011’den bu yana en küçük değerdir.

İstikrarın çıpası

Bu yıl kombine bilet aldım. Galatasaray’ın maçlarına gidiyorum. Mutlaka ekonomi muhabbeti yapılıyor. Cumartesi gene dolar konuşuldu. 2 TL’yi öngördüğüm hatırlanıyor. “Dolar 2.20 TL olur” diyenler de çıkıyor. İhtimal vermediğimi söylüyorum.

Mali istikrarın temel çıpası bütçe disiplinidir. Küçük bütçe açıkları borçlanma ihtiyacını sınırlıyor. Öte yandan ekonomi yavaş da olsa büyüyor. Böylece kamu borç oranı düşüyor. En kritik kırılganlık göstergesidir.

Biri AB tanımlı genel yönetim borcudur. Brüt borçtur. 2012’de milli gelire oranı yüzde 36.2 idi. İkinci çeyrek dün yayınlandı. Yüzde 35.9’a geriledi. Büyük AB ülkelerinin yarısı bile değildir.

Net borcun yeni tanımı

Diğeri net kamu borcudur. Tüm kamu kesimi brüt borcundan TCMB dahil kamu menkul varlıkları düşülüyor. Hazine yayınlıyor. Eskiden önemsiyorduk. Ama son dönemde TCMB varlıkları patladı. Tanım anlamsızlaştı.

Yerine ABD ve IMF’nin tercih ettiği tanımı kullanıyorum. Üçüncü kişilerin elindeki borç stoğu (debt held by the public) deniyor. TCMB varlıkları net kamu borcuna dâhil ediliyor. Daha gerçekçidir. Hazine de bu tanıma geçmelidir.

Yeni tanım net kamu borcu 2012 sonunda 433 milyar TL idi. Dün ikinci çeyrekte değişmediği anlaşıldı. Ne demek? İlk yarıda kamu net borç almıyor. Dolayısı ile net borcun milli gelire oranı yüzde 30’dan yüzde 29’a geriliyor. Sevindiricidir.

Yazının devamı...

Borcu kim alıyor?

“İki tarz-ı iktisat” özünde dış açığın nedenine teşhiste ayrışır. “Kurcu” kanat, adı üstünde, kabahatı aşırı değerli TL’de bulur. “Sıcak paracı” kanat, gene adı üstünde, yetersiz iç tasarrufun dış kaynağa muhtaç ettiğini söyler.

Ama tasarruf hesapları karmaşık ve hataya müsaittir. Geçen yıl ayrıntısına girmiştim (22-27 Mart 2012). Göze batan bölümü hanehalkı tasarrufudur. Tasarruf yapan ve borçlanan haneler netleştileştirilir. Yani hanehalkı borçlanmasına çok duyarlıdır.

Gelir dağılımı ve borçlanma

Gelir ve Yaşam Koşulları 2012 araştırması TÜİK tarafından yayınlandı. Gelirin yüzde 20’lik gruplara dağılımı ve Gini katsayısı ilgi çekti. Yazacak bir şey görmedim. Bekleneceği gibi, gelir dağılımı bir yılda değişmiyor.

Ama şeytanın gizlendiği ayrıntıları severim. Yaşam göstergeleri 2006’ya gidiyor. Zenginden fakire sıralamada ortadaki adama medyan gelir deniyor. Yüzde 60 ve altı düşük gelir, yüzde 60-120 arası orta gelir, yüzde 120 üstü yüksek gelir kabul ediliyor.

Araştırmada konut kredisi (mortgage) hariç borç-taksit ödemesi soruluyor. Sonuçları özetleyelim. Bir: En yüksek borç ödeyen oranı üst gelirde. İki: Zaman içinde borç ödeyen oranı artıyor. Üç: En hızlı artış üst gelirde yaşanıyor.

Veriler ilginç

2012 verileri tablodadır. İlk sıra kişi başına yıllık medyan gelirdir. Ortalama 9.000 TL’dir. 5.400 TL altı düşük, 5.400-10.800 TL arası orta, 10.800 TL üstü yüksek gelir sayılıyor. Dikkat: aile geliri için hanehalkı sayısı ile çarpmak gerekiyor.

Sonraki iki sırada nüfus ve payları görülüyor. Yüksek gelir 28.7 milyon kişi ile (yüzde 39) en kalabalık gurubu oluşturuyor. Orta gelir ona yakın; en alttaki yoksullar ise 23 milyon kişi (yüzde 23) çıkıyor.

Gelelim son sıraya. Nüfusun yüzde 61’i borç-taksit ödeyen hanede yaşıyor. Ama oran düşük gelirde yüzde 48’e inerken yüksek gelirde yüzde 69’a tırmanıyor. İlginç: borçlanma gelirle beraber artıyor. Konut taksitleri eklenince oran daha yükselir. Bilginize.

Yazının devamı...

Derin Anadolu izlenimleri

Pazartesi Gaziantep’e gittim. Büyük bir kuruluşun civar illerden 450 bayisine konuştum. Ekonomik gelişmeleri ve tahminlerimi anlattım. Sorularını cevapladım. Öncesinde ve sonrasında bir bölümü ile sohbet ettim.

Bu tür buluşmalar derin Anadolu’nun nabzını tutma fırsatını sağlıyor. Urfa, Adıyaman, Hatay vs. bölge insanı ekonomik ve siyasi gidişatı nasıl görüyor? Nelerden rahatsız? Neler umut veriyor? Çok yararlandım.

Kriz olur mu?

Beklediğim soruyu Urfalı iş adamı sordu. “Hocam, önümüzde kriz var mı?” Geçmiş krizlerin toplumda yol açtığı travmanın tortusudur. Kriz korkusu müşterek hafızadan çok zor siliniyor. Koşullar biraz bozulunca anında depreşiyor.

Krizden kastedilen aslında eski usul mali çalkantıdır. İyi biliniyor. Kur, faiz, enflasyon patlar, ekonomi çöker, zam yağar vs. “Hayır, olmaz” dedim. Geçmiş mali hastalıkların tedavi edildiğini anlattım. Bunları uzun süredir yazıyorum.

Diyelim ki ABD parayı sert sıksın ve AB küçülmeye devam etsin. Ne olur? Fatura reel ekonomiye çıkar. 2012’de yüzde 2’ye inen ve bu yıl yüzde 3’e çıkan büyüme tekrar düşer. İşsizlik artar. Gündeme resesyon gelir. Dikkat: Her resesyon mali çalkantı gerektirmez.

Barış temettüsü

Çözüm sürecinin bölgeyi rahatlattığı medyaya yansıdı. Gözlemim aynı yöndedir. Konuştuğum Kürt iş adamları çok olumlu bir tablo çizdi. Geri dönen insanlar, hareketlenen ekonomi, canlanan üretim ve yatırımlar örneklerle anlatıldı.

Çözümün ekonomiye uzun dönemde yararları biliniyordu. Barış temettüsü deniyor. Ama kısa dönemde de katkı yapabilir. Bölgede talep ve üretimin güçlü seyretmesi büyüme açısından iyi haberdir.

Bölge insanının barış çabalarına sıcak tavrı toplantıda çok net ortaya çıktı. Söz alan Kürt iş adamları barışın önemini vurguladı ve mutlaka desteklenmesini istedi. Gaziantep’ten gelecek için umutlanarak döndüğümü söylemeliyim.

Yazının devamı...

Kur tahmini nasıl tutar?

Fed’in “statükoya devam” kararının yol açtığı piyasa coşkusu kalıcı olmadı. Adeta saman alevi gibi hemen sönüverdi. Yerini başka tedirginlik ve korkular aldı. Anlaşılan bu balonun da patlama zamanının geldiği düşüncesi yaygınlaşıyor.

Merkel üçüncü seçimini kazandı. Oy oranındaki artış seçmenden güçlü destek aldığını gösteriyor. Euro bölgesinde kritik reformlar için ciddi adımların önünden önemli bir engel kalktı. Ekonomik toparlanma hızlanabilir. Türkiye için iyi haberdir.

Dolar 2 TL

TL’de değer kaybı beni yakından ilgilendiriyor. Geri planda Ekodiyalog ekibinin 2013 tahminleri var. Aralık sonunda CNBC-e’de Servet Yıldırım’ın programında açıklıyoruz. Yılbaşında köşemde yayınlıyorum. Kesip saklamanızı tavsiye ediyorum.

Doları yıl sonunda 2 TL öngördüm. Diğerleri 1.80-1.85 TL bandında kaldı. “Asaf, uçtun gene!” dendi. Fakat eylülde 2.08 TL’ye zıplayınca hatırlandım. Kıskanıp “bozuk saat günde iki kez doğruyu gösterir” rivayeti çıkaran da olmuş.

Dalgalı kur rejiminde nokta tahmin yapmak yanlıştır. Adı üstünde; kur dalgalanıyor. Amacım TL’nin bu yıl değer kaybedeceğini vurgulamaktı. 2 TL kritik duygusal eşiklerin aşılacağını ifade ediyordu. Haklı çıktım.

Başçı’nın tahmini

Kur zirve yaparken Başkan Başçı’nın 1.92 TL’den söz etmesi nokta kur tahmini tartışmasını canlandırdı. Yeni para politikasından rahatsız olan “sıcak para korosu” Başçı’ya ağır eleştiriler yöneltti. Vahim hata olarak niteledi.

O günün ortamına bakalım. Piyasayı tam bir “kur isterisi” sarmış. Medyada gerçek dışı sayılar seslendiriliyor (dolar 2.20 olur!). Böyle anlarda Merkez Bankası’nın piyasayı ve vatandaşı uyarması olağandır. Hatta görevidir.

Başçı o gün imkânsız duran değeri neden verdi? “Aman dikkat edin, gaza gelmeyin” mesajını güçlendirmek istedi. Böylece dikkatleri kurun yönüne çekti. Nitekim hesabı doğru çıktı. Kur kısa sürede dediği düzeye yaklaştı. Eleştirenleri mahcup etti.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.