Biz de sırtımızı FED'e dayayalım!
.
Önümüzdeki hafta yapılacak PPK toplantısında faizlerin “tedrici” indirim yerine radikal hareketlerle indirilmesi gerektiğine dün değinmiş ve en azından 125-150 baz puanlık bir indirim yapılması gerektiğine değinmiştim.
Merkez Bankası (MB) geçen yıl Haziran ayındaki karışıklık sırasında 425 baz puanlık artış sırasında gösterdiği cesareti 'geç de olsa' bugünlerde de “indirim” yönünde göstermeli. Her ne kadar MB faizleri yüzde 1.50 (150 baz puan) düşürse bile piyasalarda çok önemli değişiklikler olmasını beklemek hata olur.
Neden mi?
Böylesi bir indirimle; bileşik bazda MB'nin gecelik faizi ile gösterge bonolar arasındaki 270, uzun vadeli sabit kuponlulardaki 340 baz puanlık farkın ancak yarıya yakını kapanabilir.
Faizlerin inmesi; sonuçta kamu maliye dengelerini olumlu etkileyecek bir karar. Kamu mali dengesinin düzeleceği beklentisi yeni alımlar için sebep bile olacaktır.
Benzer sebep, döviz cephesinde de hareketlerin sınırlı kalmasına neden olacaktır. Zira kimse faizler 150 baz puan indi diye bonolarını satıp döviz almayacaktır. Tam tersine, "Daha gidilecek yer var" diye dövize yeni satış bile gelebilir.
Faiz indirimlerinin kurlar üzerine etkisi ancak MB faizi ile piyasa faizi dengelendikten sonra ortaya çıkabilir. Bu dengelenme, MB'nin faiz indirmesiyle olabileceği gibi, yerel veya global sebeplerden piyasa faizlerinin artmasından dolayı da olabilir. Yerel sebepleri kontrol etmek hükümetin ve ekonomik karar vericilerin kontrolünde. Sayın Ekren tarafından dün açıklanan “73 eylem planı” bunun bir parçası.
Denebilir ki global sebepleri kontrol etmemiz mümkün değil! Son gelişmelerden sonra bunu da fazla dert etmeye gerek yok. Nasılsa işler sarpa sarınca FED faiz indiriyor, piyasaları kurtarıyor. Global piyasalar bundan korkmuyorsa biz niye korkalım? Onlar sırtını FED'e dayamış, biz niye dayamayalım?
Piyasaları kurtaran "büyük abi" bizim de içinde bulunduğumuz "global geminin" batmasına nasılsa izin vermeyeceğine göre radikal kararlar almaktan bu kadar korkmaya gerek var mı?
Bu arada tüm bunlar yeni bir ‘Merkez Bankası başkanı krizi’ yaratmayacak şekilde yürütülmeli. Aksi takdirde yine boşa zaman kaybedilecek, yine gereksiz maliyetlere katlanmak zorunda kalabiliriz.