Şampiy10
Magazin
Gündem

Düzeltme olur mu?

Paritede olası bir yükseliş, dolar/TL tarafındaki ihtiyaç duyulan düzeltmeyi tetikleyebilir. Borsada boşluklar kapanmaya devam edebilir. Küresel piyasalar Trump’ın vergi planıyla gerileyen dolara dikkat kesilecek

Geçtiğimiz hafta piyasalarımızdaki oynaklık yine arttı, paritede önemli bir değişiklik olmamasına karşın, dolar/TL kuru 3.9010, Sepet Kur da 3.5243’e yükseldi. Bu seviye 0.50 dolar/TL ve 0.50 euro/TL kurlarından oluşan Sepet Kur için yeni bir tarihi zirve oldu. Parite etkisinin de doğrudan hesaplamalara girmesi açısından; TL’nin değer kazanıp kaybettiğinin daha net anlaşılması için Sepet Kuru izlemekte fayda var. Sepet Kur yükseliyorsa TL değer kaybediyor, Sepet Kur düşüyorsa da TL değer kazanıyordur.

Piyasalar geçtiğimiz hafta oynaklığın ve de kurun düşmesi, borsanın yükselmesi için Başbakan Binali Yıldırım’ın ABD Başkan Yardımcısı Pence ile yapacağı görüşmeye umutlarını bağladı. Görüşmenin ilk planlanan tarihinden ileriye alınması yeni gerginlikler yaratırken, nihayetinde yapılan görüşme piyasaların umduğu kadar net sonuçlar doğurmayınca, gerilim fiyatlamalara yansıdı.

Trump doları vurdu

Yapılan görüşmeden sonra yapılan açıklamaların daha çok temennilerden ibaret kalması, gözlerin 27 Kasım’da yapılacak Rıza Zarrab davasına çevrilmesine neden oldu.

Diğer yandan Trump’ın Uzakdoğu ziyareti, bu ziyarete dair gelen haberler Trump açısından değilse de; başta Japonya olmak üzere; bazı ev sahibi ülkeler açısından umulduğu gibi gitmediği yönündeydi. Trump’ın ABD’de gündeme getirdiği vergi planı, ilgili belirsizlik de küresel piyasaları pek mutlu etmedi. Senato’dan sonra Temsilciler Meclisi’nin de yeni bir plan ile gelmesi piyasalardaki belirsizliğin daha da uzamasına neden olacak görünüyor.

Zayıflama kalıcı mı?

Dolar Endeksi (DXY) vergi planı konusunda yaşanan bu belirsizlikten nasibini aldı. Geçtiğimiz Salı günü 95.15’e kadar yükselen DXY, haftanın son gününde 94.25’e kadar geriledikten sonra haftayı 94.39’dan kapattı. Bu gerileme; doğal olarak euro ve pound başta olmak üzere DXY içindeki para birimlerinin, vergi planının yarattığı belirsizlikten olumsuz etkilenen dolar karşısında güçlenmesi nedeniyle yaşandı.

Bu hafta içinde DXY için 94.20 ve ardından 93.95 seviyeleri önemli destek noktaları olacak. İlki değilse de ikinci seviyenin aşağı yönde sert olarak kırılacak olması durumunda dolar için bir süre daha zor günler devam edecek demektir. Dolardaki yaşanan “zayıflamanın” kalıcı olup olmayacağı bu hafta içinde anlaşılacak.

Geçtiğimiz hafta yaşanan zayıflama gelişmiş ülke para birimlerine yarasa da gelişen ülke para birimlerine çok da fazla yansımadı. DXY’ın 94 seviyesinin altını test etmesi durumunda bu hafta içinde yaşanma ihtimali artacaktır. Ancak TL’nin bundan pozitif etkilenmesi için çok daha iyi haberlere ihtiyaç olacaktır.

Dolarda kritik seviye ne?

Euro/dolar için 1.1680 seviyesi önemliydi, geçtiğimiz Cuma günü Trump’ın vergi planındaki belirsizliklerin artmasıyla 1.1678 seviyesi test edildi. Bu haftanın ilk günlerinde bu seviye aşılırsa 1.1735-85 bölgelerinin test edilmesi ihtimali artacaktır. Böylesi bir hamle dolar/TL tarafında yeni yükseklerin görülmesini erteleyebilecektir. Paritedeki olası bir yükseliş dolar/TL tarafındaki “ihtiyaç duyulan” düzeltmeyi de tetikleyebilir. Bu durumda dolar/TL kurunda 3.8150-8200 bandının test edilmesi, bu seviye aşağı kırılacak olursa 3.78 seviyelerinin resmin içine girmesi mümkün olabilecek. Diğer yandan paritenin 1.17’lerin üzerine çık(a)mayıp 1.1415-50 bandına doğru hareketine başlaması durumunda dolar/TL kurunda geçtiğimiz hafta başında belirtmiş olduğum 3.9650-9750 seviyesinin test edilerek yeni bir zirve görülmesi ihtimali artacaktır. Bu durumda “Sepet Kura” bakmakta fayda var. Orada da yeni rekorlar kırılıyorsa işimiz zor demektir. Diğer yandan sepet kurda yeni rekorlar kırılmıyorsa kur cephesindeki hareketlilik parite kaynaklı denebilir.

Tahvil faizleri neden çıkıyor?

Sepet Kur yeni rekor kırarken, BIST 100 endeksi hafta içinde 115.093 ile tarihi “nominal” rekorunu kırsa da haftayı 108.949’dan kapattı. Bu bir önceki haftanın kapanışına göre 2.343 puanlık bir kayıp anlamına geliyor. BIST cephesinde bunlar olurken, asıl çarpıcı gelişmeler bono/tahvil cephesinde yaşanıyor. Gösterge tahvilin getirisi geçtiğimiz Cuma günü yüzde 13.71 bileşik ile 2 Nisan 2009’dan bu yana en yüksek seviyesini gördü, kapanış 13.55 seviyesinden gerçekleşti. 10 yıllık tahvil getirileri yüzde 12.28 ile (8 Kasım’da gün içinde 12.41 ile yeni bir tarihi zirve görüldü) tarihi en yüksek haftalık kapanış görüldü.

Tahvil faizlerindeki yükseliş geç geldi ancak Hazine’nin yüksek borçlanması ve önümüzdeki dönemde de bunun devam edebileceği varsayımı ve bozulmaya yüz tutan “Mali Disiplin” tahvil getirilerinin yükselmesindeki en önemli unsurların başında geliyor. 2 yıllık gösterge tahvil için yüzde 13.75-80 bölgesi çok önemli teknik destek noktası. Bu seviyenin yukarı yönde kırılması, yüzde 14.80 gibi çok önemli seviyelerin test edilmesinin önünü açabilecek bir seviye. Ha keza 10 yıllık tahvil getirileri için de geçtiğimiz haftanın kapanışı olan yüzde 12.28 seviyesi önemli. Bu seviyenin kırılmasından önce hem 10 yıllıklarda hem de gösterge tahvilde bir düzeltme olmasının daha “sağlıklı” olduğunu düşünüyorum.

Bu süreçte piyasa katılımcıları ve özellikle de politika yapıcıları önümüzdeki dönem için planlama yapabilecekleri bir zamanı kazanabilecekler. Ancak bu seviye yukarı kırılır ve yükseliş devam edecek olursa yüzde 13.20’lik bir sonraki teknik seviyenin resmin içine girmesi işten bile değil.

Borsada kâr satışı sürer mi?

BIST 100 endeksi için daha zor haftalar bizleri bekliyor. Zarrab davası yaklaştıkça, geçtiğimiz hafta biraz da “sürpriz” bir şekilde rekor kıran endeksin düzeltmesine bir süre daha devam etmesi ihtimali yüksek. 110.108 seviyesindeki önemli bir trend desteğinin altında gerçekleşen haftalık kapanış sonrasında 107.150’lerden geçen 50 günlük Basit Hareketli Ortalama’nın (BHO) test edilmesi olasılığı artmış durumda. Bu seviyeye kadar devam edebilecek bir hareket; 27-30 Ekim tarihleri arasında oluşan ve 107.884 ile 108.294 arasında geride bıraktığımız “boşluğun” da kapanmasına neden olacaktır. Piyasalar açısından “sağlıklı” bir hareket olarak kabul edilebilir. Eğer bu seviyenin de altına inilirse 104.875 yeni hedef olacaktır.

Yazının devamı...

Piyasa normale döner mi?

Piyasalar dalgalanan dolar ve faize kilitlenirken, küresel gelişmeler de hız kesmiyor. Fed Başkanlığı için Powell’ın aday gösterilmesi, son olarak Suudi Arabistan’daki gelişmeler heyecanı artırıyor

Geçtiğimiz haftanın son gününde 2 yıllık gösterge tahvil getirileri yüzde 13.45 ile 7 Nisan 2009’dan bu yana 10 yıllık tahvil getirileri yüzde 12.28 ile 10 yıllık tahvillerin ihraç edilmesinden bu yana en yüksek seviyesini test etti. Faizlerin yüksek olmasına; TL’nin diğer gelişen ülke piyasalarına oranla daha yüksek faiz vermesine rağmen dolar/TL kuru; paritede önemli bir majör değişiklik olmamasına rağmen; 3.8902 ile bu yılın 27 Ocak tarihinden bu yana en yüksek seviyesini test etti. Hem kur hem de faizler yükselirken BIST 100 endeksi bunca hengame arasında hafta içinde 114.539 puanı gördükten sonra 111.297 seviyesinden haftayı kapattı. Haftalık bazda yüzde 2.28 değer kazanmayı başardı. Sürdürebilecek mi, ona daha sonra değineceğim.

Bizim piyasalarımızı en fazla ilgilendiren konuların başında Amerikan Merkez Bankası Fed’in yeni başkan adayının Jerome Powell olduğunun Başkan Trump tarafından açıklanması oldu. Beyaz saçlı, akil kadın Janet Yellen’den sonra yine bir beyaz saçlı, akil olduğu varsayılan Powell’ın Senato’dan onay alması, bu süreçten sonra da Başkan olması bekleniyor. Piyasalar için çok büyük bir sürpriz olmadığı gibi adeta hiç fiyatlanmadı bile. Hemen herkes işler dün nasılsa, bugün de öyle devam edecek düşüncesindeydi. Euro/dolar, DXY endeksi, ABD tahvil getirileri ve borsaları bu atamaya “duyarsız” kaldı.

Enflasyon sorunu

Ekim ayında tüketici fiyatları aylık yüzde 2.08 artış ile beklentilerin üzerinde artarken yıllık enflasyon yüzde 11.2’den yüzde 11.9’a yükseldi, son 9 yılın zirvesine ulaştı. Bizim piyasalarımız açısından geçtiğimiz Cuma günü açıklanan ve bir önceki günde Merkez Bankası Başkanı’nın yaptığı Enflasyon Raporu sunumu kısa vade açısından önemliydi.

Her ne kadar TCMB Başkanı Çetinkaya “sıkı para politikasından ve gerektiğinde daha da sıkılaştırabileceğinden” dem vursa da enflasyonun; açıklandığı günün bir gün öncesinde hedefi yüzde 8.7’den 9.8’e yükselttikten sonra ertesi gün yüzde 11.9 olarak açıklanması Çetinkaya’nın “Para politikası, enflasyonu hedeflere ulaştıracak kadar sıkı olacak. 2018’de, sıkı duruşun korunması ne kadar gerekiyorsa o kadar sürecek” söylemini bir anlamda boşa çıkarıyor. TCMB “sıkı para politikası” uyguladığını söylemeye devam ediyor olsa da “gevşek maliye politikası” attığı adımların boşa çıkmasına neden oluyor. Ülke olarak hep birlikte yüksek faiz ortamında yaşamaya mahkum oluyoruz.

Dolar/TL etkilenir mi?

Yine ‘normal şartlar’ altında bize ne? Ancak normal şartlar altında yaşamıyoruz ve bu operasyonun kısa vadede değilse de orta-uzun vadede bize etkileri olacaktır. Her ne kadar son aylarda daha fazla ilintili olduğu düşünülen 10 Yıllık ABD tahvil getirileri düşüyor olsa da dolar/TL kurunun düşmüyor olması hemen herkesi tedirgin ediyor.

Geçtiğimiz haftanın başında bir düzeltme olabileceğine (daha doğrusu olması gerektiğine) değinmiştim ancak bu olmadı. Eğer bir düzeltme olacak olursa ilk aşamada 3.8265 ve ardından da 3.7440 seviyesinin test edilmesi olasılığının yüksek olduğunu düşünüyorum. İster bir önceki zirveden dönecek olalım, isterse de teknik olarak önemli olan (ve yeni zirve olacak olan) 3.9650-9749 seviyesinden dönecek olalım, bir düzeltme “ihtiyacı” artıyor.

Yüksek faizin sebepleri neler?

Kısa vadeli ve uzun vadeli bir çok sebebi var. Kısa vadeli olanlara gelirsek;

- Hazine’nin ihtiyacından çok daha fazla borçlanıyor olması, bir rezerv oluşturma çabası ve bunun ne için yapıldığının kestirilemiyor olması,

- Mali disiplinin kısa vadeli politikalara feda ediliyor olmasının yarattığı endişe,

- Reza Zarrab davasının yaklaşıyor olması,

- Türk bankalarına verilebilecek ceza endişesi ve bu konuda yapılan açıklamaların yeterince ikna edici olmaması,

- Uzun yıllardır tahvil/bono piyasasındaki “likidite kuruluğunun” ihmal edilmesi, gibi sebepleri sıralayabiliriz.

Bunlar kısa vadede düzelebilir mi? Korkarım bu sorunun “kısa vadede” olumlu bir yanıtı yok. Hele ki TCMB yapılması gerekenlerle, yaptıkları arasındaki “operasyonel boşluğu” kapatmadıkça...

Suudi Arabistan’la petrol yükselir mi?

Cumartesi günü Suudi Arabistan’da Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu’nun kurulmasından sadece saatler sonra; aldığı kararlar doğrultusunda; aralarında ülkenin en zengini olarak kabul edilen Prens El-Velid Bin Talal’ın da bulunduğu 11 prens, 4’ü görevdeki ve bazı eski bakanlar, işadamları ve askerler tutuklandı. Bu adımı ile Veliaht Prens Muhammed Bin Salman’ın tahta ulaşmasının önündeki engellerin kaldırıldığı ve “yerel gücünü” mutlak ölçüde artıracağı yönünde yorumlar var. Bazı haberlerde de bir “darbeyi” önleme amacıyla bunu yaptığına yer veriliyor. Ülkede yaşananlar bölgeyi yakından ilgilendirirken, özellikle petrol fiyatları üzerinde yeni bir baskıya neden olabilir.

2 Kasım’da 6.957 seviyesinden kapanan Suudi Arabistan Borsası 5 Kasım itibariyle 6.804’ü test ettikten sonra bu yazının yazıldığı sıralarda yeniden 6.955’e yükselmişti. Bir başka deyişle Suudi Borsası yaşanan gelişmeyi yok saydı. Normal şartlar altında operasyonun petrolde majör bir etkisinin olması beklenmezdi. Ancak petrol piyasasındaki vadeli kontratların tarihi yüksek “uzun pozisyonlara” ulaşmış olması, bu operasyonun fiyatlar üzerinde yükseltici bir etki için kullanılacağını düşündürüyor.

Yazının devamı...

Ateşi söner mi?

Euro cephesinde bir dalgalanma yaşanmazsa bu hafta dolar/TL’de bir gevşeme görebiliriz. Borsa İstanbul yaşanan gelişmelere rağmen kendi havasında gidiyor.

Vahşi Batı’da kullanılan bir özdeyiş; “Önce vur, sonra sorarsın- Shoot first and then ask” deyimi, son haftalarda bizim piyasalarımız için de geçerliydi. Geçtiğimiz hafta içinde yaşanan oynaklık sırasında dolar/TL kuru 3.8433’e kadar yükselip, 30 Ocak 2017’den bu yana en yüksek seviyesine ulaşırken, “Sepet Kur” 4.1599 ile tarihi zirvesini gördü.

Kurun bu hareketinde bir çok sebep öne sürülebilir. İç/dış politika ile ilgili olarak; ABD’nin başlattığı “vize gerilimi” ile başlayan yükseliş, 27 Kasım’da başlayacak Rıza Zerrab davasına bağlı olarak Türk bankalarına ABD tarafından ceza uygulanacağı dedikodusu, NATO Askeri Komitesi Başkanı Orgeneral Petr Pavel’in S400 füzelerinin alımı konusundaki, “Egemenlik ilkesi, savunma teçhizatının ediniminde açıkça görülüyor ancak ülkeler bu kararları vermede bağımsız oldukları gibi kararlarının sonuçlarıyla yüzleşmede de bağımsızlar” şeklindeki açıklaması, Alman kalkınma ve ticari bankalarının, Türkiye’ye sağladıkları finansman imkanlarını kısmaları konusundaki “yönlendirici” hareketleri, Macron’un “Türkiye ile ilişkileri durdurmama, kesin ve sert bir diyaloğun içinde olunması gerektiği konusunda anlaştık” şeklindeki açıklamaları önemliydi.

Bir de buna

- ABD’deki tahvil getirilerinin yükselmesi,

- Trump’ın yeni vergi paketi konusunda istediğini tam olmasa da kısmen elde edeceği beklentisi,

-Yüzde 3 olarak açıklanan ve yüzde 2.6 beklenen 3. çeyrek ABD büyüme rakamları sonrasında Aralık ayında Fed’in faiz artış ihtimalinin yükselmesi,

- Katalonya’nın bağımsızlığını ilan etmesi, buna karşın merkezi hükümetin yeni bir seçim takvimi açıklaması eklenince, bizim de dahil olduğumuz gelişen ülke para birimlerinin değer kaybetmesi neredeyse kaçınılmaz oldu. Hindistan dışında geçtiğimiz hafta politika faizlerinde indirime giden Rusya ve Brezilya, ‘gevşek bütçe’ nedeniyle küresel yatırımcıların “cezalandırdığı” Güney Afrika da bu rüzgardan paylarına düşeni aldılar. Ancak bizim iç/dış politik sebeplerden kaynaklanan ayrışmamız, diğerlerine oranla daha “negatif” oldu.

Dolarda kritik seviye ne?

GEÇTİĞİMİZ hafta içinde 3.8430’lara kadar yükselen dolar/TL paritesi, haftayı 3.7940’lı seviyelerden kapattı. Haftanın sonunda Bakan Zeybekci kurlarla ilgili yaptığı açıklamada; “Ancak kurla ilgili haberlerin yarısı da dünyadaki hareketle ilişkili. Aşırı değerli dolar ABD ekonomisi için iyi ve sürdürülebilir değil; kendimize ve ülkemize güveniyoruz, bununla ilgili endişemiz yok. Kurdaki durum aşılacak, görecekler; Pazartesi-Salı bunlar geçmiş olacak” demiş. Her ne kadar dayandığı temeller tam olarak doğru olmasa da euro cephesinde Mueller tarafından bir tutuklama dalgası yaşanmazsa dolar/TL kurunda bir gevşeme/düzeltme görülebilir. 11 Eylül günü 3.3888 seviyesinden başlayan ve sadece 34 işgününde yüzde 13.4’lük bir yükseliş ile 3.8433 seviyesine yükselen dolar/TL kurunun; böylesi bir düzeltme sırasında; ilk aşamada 3.7360 seviyelerini, ardından 3.6725-3.6842 arasındaki boşluğu kapatacak bir hareketi ortaya koyması ihtimali hayli yüksek. 10 yıllık tahvil getirileri de bunu destekliyor mu derseniz, evet destekliyor.

Euronun kaderi savcıya bağlı!

Bu haftanın sürprizlerinden biri olmaya aday. Trump’ın seçim döneminde Rusya ile ilişkilerini sorgulayan FBI’ın eski Başkanı, bağımsız savcı Robert Mueller’in soruşturmada belli bir aşamaya geldiği ve bazı tutuklamaların olabileceği konuşuluyor. Geçen hafta ECB’nin yapmış olduğu para politikası toplantısı sonrasında açıklamalarda bulunan Draghi’nin şahin mi, güvercin mi olduğuna piyasa buna tam olarak karar verebilmiş değil.

ECB, Ocak 2018’den itibaren desteği 60 milyar euro seviyesinden 30 milyar euroya düşürecek, Eylül 2018’e kadar da böyle sürecek. Sonrasında bir faiz artışı gelecek mi sorusu için henüz erken ancak bu konudaki beklentinin henüz daha güçlü olmaması, euronun dolar karşısında değer kaybetmesine neden oldu. Teknik analiz açısından bakıldığında; 1.1660-80 bölgesi önemli bir “destek” seviyesi idi! Bu seviye aşağı kırıldı ve kapanışlar hem günlük, hem de haftalık bazda bu seviyenin oldukça altında, 1.1608 seviyesinden gerçekleşti. Böylesi bir kapanış, bu hafta içinde 1.1415-30 bandının test edilmesi olasılığını önemli ölçüde artırıyor.

Ancak Mueller tarafından bazı tutuklamalar gelecek olursa bu hareket bir süreliğine (bence ila nihayet olacak) ertelenebilecek. ABD’den gelecek tutuklama haberleri doların hızla zayıflamasına (DXY-Dolar endeksinin düşmesine), euronun değer kazanmasına neden olabilecek. Eğer böylesi bir hareket olursa yeniden 1.1845’lere doğru bir hareketi görebiliriz. Bu seviye aşılmadığı sürece, doların yeniden değer kazanacağı günlere geri dönüş yapılabilir.

BIST kendi havasında

Dolar/TL kuru 34 iş gününde yüzde 13.4 değer kaybederken, aynı süre içinde 10 yıllık tahvil getirilerinin yüzde 10.55’lerden 12.25’lere (Yüzde 16.1’lik bir yükseliş) yükseldiği bir ortamda BIST 100 endeksi hemen hemen hiç değer kaybetmedi. (9 Ekim’deki dibinden çok hızlı bir geri dönüş sağlayarak)

TL bazındaki “nominal” BIST 100 endeksine bakan birisi bu süre içinde Türkiye’de hiç bir olumsuzluk yaşanmadığını düşünebilir. Ancak aynı endekse dolar bazında bakıldığında yaklaşık yüzde 11’e yaklaşan bir değer kaybı olduğu görülecektir. “Nominal endeks” her ne kadar değişmiyor “görünse de” dolar bazında önemli bir geri çekilme yaşandı. Nominal endeks bazında dahi bakıldığında; 10 yıllık tahvil getirileri baz alınarak yapılacak bir hesaplama, şirket değerlerinde önemli oranda aşağı yönde revizyonların yapılmasını gerektirecektir. Şimdilik piyasa katılımcıları bu gerçeği göz ardı etmeyi, 10 yıllık tahvil getirilerindeki yükselişin göz ardı edilebileceğini düşünüyorlar.

Ancak bu yükselişin kalıcı olduğunun “hissedilmesi” durumunda BIST 100 endeksinde daha önce yazmış olduğum ilk aşamada 106.600 ve ardında da 104 binli ve 101 binli seviyelerin test edilme olasılığı artacaktır.

10 yıllık tahvil getirileri tarihi zirvede

Hazine’nin ihtiyacının 2/3’ü kadar daha fazla borç “çevirdiği”, kasasında 30 milyar TL’ye yakın fazla verecek denli “hızlı ve fazla” borçlandığı bir ortamda kamu tahvil getirileri ister istemez hızlı yükseldi. Gösterge faiz niteliğindeki 2 yıllık tahvil getirileri Cuma günü yüzde 12.98 ile Haziran 2009 yılından bu yana en yüksek seviyesini test ederken, 10 yıllık devlet tahvili getirilerimiz; 10 yıllık tahvilleri ihraç etmeye başladığımız Temmuz 2012’den bu yana ilk kez yüzde 12.25 bileşik seviyesine yükseldi. Haftayı/günü yine tarihi kapanış zirvesi olan yüzde 11.95 seviyesinden gerçekleştirdi. Tahvil getirileri; PPK toplantısından kararlı/anlamlı bir politik adım gelmemesi ve yukarıda saymış olduğum sebeplerin de bir araya gelmesiyle çıktı. 10 yıllıklar için yüzde 12 bileşik seviyesi önemliydi. Bu seviyenin üzerine çıkılmasına rağmen kapanışın bunun altında kalması, önümüzdeki günler için bir parça “düzeltme” umudunu bünyesinde barındırıyor. ABD 10 yıllık tahvil getirilerinin Cuma günü 2.42’deki kritik seviyesini aşıp 2.4796’ya yükselmesi, ardından da kapanışı 2.4130’dan yapması piyasalarımızda da düzeltme rüzgarı estirebilir. Ancak bu esintinin Bakan Zeybekci’nin zamanlaması ile örtüşebileceği, kimseyi yanıltmasın. Bu hareket herhangi bir şey yapmadığımız halde yaşanacak olmasının çok farklı anlamları olacağı unutulmamalı.

Yazının devamı...

İyimserlik coşkusu devam edecek mi?

ABD ile yaşanan kriz ve İdlib operasyonuna rağmen piyasada iyimserlik havası var. Vize sorunu çözülürse borsada 110 binler konuşulur. Dolar/TL’de 3.58 önemli

Bizim finansal piyasalarımız; ABD ile yaşanan “vize krizi” konusuna ‘nasılsa çözülür’ gözüyle bakıyor ve bunu fiyatlıyor. Aksi takdirde; her ne kadar dolar/TL kuru (pariteye rağmen) 3.6150’lere gerilememiş olsa da; Borsa İstanbul 100 endeksi, krizin patlak verdiği 6 Ekim ile kapanan haftanın üzerine nasıl çıkardı? Üstüne üstlük, İdlib konusunda yeni gelişmeler yaşanırken...

Bizdeki hisse senedi piyasalarındaki olumlu hava bir yandan krizin bir şekilde çözüleceği yönündeki iyimserlikten, diğer yandan da özellikle ABD cephesinden beklenen vergi paketi nedeniyle oluşan ortamdan nasipleniyor. İkincisi aslında bize yarayacak bir adım değil. Hele ki bu paketin içine ABD dışındaki kârların; ABD’ye transfer edilmesi durumunda cüz’i bir vergi alınacağı yönünde eklenecek bir madde, bizim de içinde bulunduğumuz gelişen ülke piyasalarını ister istemez olumsuz etkileyecektir. Diğer yandan İdlib süreci, Türk ordusunun unsurlarının Suriye sınırları içine hareket etmesi ile yeni bir aşamaya geçmiş görünüyor. Önümüzdeki günlerde PYD veya diğer Kürt unsurlar ile yaşanabilecek bir sıcak çatışmanın ne gibi sonuçlar doğuracağına dair belirsizlik artmış durumda.

Hepsinden öte, ABD ile yaşanan krizin bu hafta içinde gelecek ABD heyeti ile yapılacak görüşmelerden sonra çözüleceğine dair olan inancın temelleri çok da sağlam görünmüyor. ABD’ye yapılacak uçuşlarda dizüstü bilgisayar yasağı, Cumhurbaşkanlığı korumalarının ABD’ye girmeleri durumunda tutuklanacaklarına dair karar, PYD başta olmak üzere Kürt unsurlara silah/mühimmat verilmesi ve son olarak da “vize krizi” aslında “müttefikimiz” olan ABD ile yaşanan ve araları gittikçe sıklaşan krizlerin sadece ilk anda akla gelenleri. Kapalı kapılar ardında yaşananları bilemiyoruz. Yakın geçmişte yaşananları hatırlayınca, son krizin çözülse de yenilerinin olmayacağına dair bir tahminde bulunmak hayli zor.

Bedava paranın etkisi

Cuma günü ABD’den gelen enflasyon verileri manşet ve çekirdekte beklentilerin bir “tık” altında gelse de (Manşet enflasyon yüzde 0.6 yerine 0.5 geldi) perakende satışlarının beklentinin yine bir “tık” üzerinde gelmesiyle ekonominin; kasırgalara rağmen; makul sayılabilecek bir patikada ilerlediğini göstermesi açısından pozitif algılandı. Parite üzerinde önemli bir etkisi olmazken, ABD 10 yıllık tahvil getirileri yeniden 2.30’un altına inerek, yüzde 2.2775 seviyesinden haftayı kapattı.

ABD tahvil getirilerinin yeniden düşüyor olması bizim de dahil olduğumuz gelişen ülke piyasalarını ve para birimlerini rahatlattı. “Bedava paranın” bir süre daha devam edeceği beklentisi, İdlib ve “vize atışmasının” yarattığı gerginliklerin dahi üzerinin bir süreliğine de olsa örtülmesine yardımcı oldu. Bizim piyasalarımızdaki iyimserliğin normalde bu hafta da sürmesi beklenebilirdi. Ancak bazı gelişmeleri gözardı etmemek lazım...

Borsada ralli sürer mi?

Önceki haftanın açılışı öncesinde patlak veren ABD ile “vize krizi” sonrasında 99.210’a kadar gerileyen BIST 100 endeksi, sonrasında “istisnai” bir toparlanmayla 106.598’e kadar yükseldi, haftayı 106.225 seviyesinden kapattı.

Yazının devamı...

Piyasa ısınıyor mu?

Kuzey Irak referandumu ve Fed Başkanı Janet Yellen’in devam eden ‘şahin’ tutumu, piyasaları geriyor. Dolar/TL’de 3.59 kritik seviye. Eğer kırılmazsa aşağı yönlü düzeltme başlar. Euroda kısa vadede Katalan krizinin etkileri görülecek

Bölgesel gelişmeler bizim piyasalarımızı germeye devam ediyor. Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin geçtiğimiz hafta yaptığı ve “bağımsızlık” kararının çıktığı referandum sonrasında bölgeye uçuş yasağı geldi. ‘Vana kapatmak’ gibi bazı ekonomik yaptırımlar da gündemde. Bu yaptırımların Kürt bölgesini zorladığı kadar, aynı zamanda Gaziantep başta olmak üzere Güneydoğu Anadolu’yu da zorlayacak. “Güneyine ihracat yapmakta zorlanan” Türkiye için bir geçiş kapısı daha kapanacak. Korkarım ekonomi, politikayı zorlayacak. Daha önceden alınması gereken önlemler zamanında alınmadığı için, şimdi alınabilecek önlemler ya alınamayacak ya ertelenecek ya da kısa ömürlü kalacaklar.

İran gezisi bekleniyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 4 Ekim’de İran’a yapacağı ziyaret; Putin’in geçtiğimiz hafta Ankara’ya gerçekleştirmiş olduğu gezi sonrası daha da önem kazanmış durumda. İran-Irak-Türkiye üçlüsünün Kuzey Irak’taki referanduma verecekleri ‘ortak tepki’ önemli olacak.

Diğer yandan Suriye’de İdlib bölgesine sevkiyat başladı şeklindeki haberler Genelkurmay Başkanlığı’nca yalanlandı. Ancak Astana toplantısında ; Türkiye, Rusya ve İran İdlib’de çatışmasızlık bölgesinin sınırları ve sınırları kimlerin koruyacağı konusundaki anlaşması sonrasında bu bölgeye her üç ülkeden 500’er asker gönderilmesi söz konusu. Bu ve benzeri konular önümüzdeki günlerin gündemini oluştururken, bölgeden gelecek haberler piyasaların yakından izleyeceği ve “fiyatlayacağı” haberler olacak.

Aralık’ta Fed korkusu

Geçtiğimiz hafta Orta Vadeli Plan (OVP) açıklandı ortalama yüzde 5.5’lik büyüme ve 2020’ye kadar sırasıyla yüzde 7, 6 ve 5 enflasyon öngören program, daha çok “dilekler manzumesi” şeklinde hazırlanmış. Hedeflerin hesaplanmasındaki kur varsayımları bile program konusunda ilk anda soru işaretlerini akıllara getiriyor.

OVP açıklandığı sırada Maliye Bakanı Sayın Ağbal’ın açıkladığı 2018’e dair vergi artış OVP’den daha fazla yankı buldu ve fiyatlandı. Finansal kurumların kurumlar vergisinin yüzde 20’den 22’ye çıkarılması borsadaki banka hisselerine satış getirirken, MTV’nin 2018’de binek araçlar için yüzde 40 artırılmasının planlanması kamuoyunda tepki ile karşılandı. Bu gelişmeler finansal piyasalarındaki fiyatlamaları ve gelişmeleri yakından ilgilendireceğe benziyor.

Fed Başkanı Janet Yellen’in de Aralık’ta faiz artışının olma ihtimalinin çok yüksek olduğuna değinmesi küresel piyasaları endişeye sevk etti.

‘Euro’da Katalan krizi

Yazının devamı...

Satın almanın şifreleri

Bu kez küçük balık, büyük balığı yutacak, Yıldız Holding bünyesindeki Kerevitaş, büyük hissesi yine Yıldız Holding’e ait Besler Gıda’yı alacak. Bu amaçla, sermayesi 6.24 milyon TL olan ve halka açık olan Kerevitaş’ın sermayesi 23.9 milyon TL’ye yükseltilecek. Sermaye artışı tahsisli ve primli olarak Besler Gıda ortaklarına yapılacak. Sermaye artırımı sonrasında Kerevitaş 904.5 milyon TL ödeyerek Marsa’nın da bünyesinde bulunduğu Besler Gıda’yı satın alacak. KPMG ve Earnst&Young Denetim şirketleri tarafından yapılan değerlemelerin ortalaması bu tutarın yaklaşık yüzde 10 daha fazlasıymış.

Murat Ülker ve Oğuz Aldemir’e göre; tahsisli sermaye artışı sonrasında şirketin kasasına girecek olan paranın 479 milyon TL’si şirket kasasında kalırken, Besler’in ortaklarına Kerevitaş hisseleri verilecek. Bu ortakların aldıkları Kerevitaş hisselerini 6 aylığına satmayacağı şekilde bir planlama yapılmış.

Kerevitaş’ın son açıklanan 6 aylık bilançosuna göre şirketin 47 milyon liralık dönem zararı var. Özkaynakları da (eksi) 99 milyon TL’de. Uzun zamandan bu yana yüksek finansman giderleri nedeniyle zararda olan şirket, sermaye artırımı sonrasında kasasında kalan para ile ticari borçlarını ve kısa vadeli finansal borçlarını ödeyecek. Murat Ülker bu borçların bir yandan ehven şartlarla ödeneceğini, diğer yanda iyileşen maddi yapısı itibariyle şirketin daha iyi koşullarda borçlanabileceğini belirtiyor. 4.5 milyar ciro ve

6.8 milyar TL piyasa değerine ulaşmış olan Ülker Bisküvi‘den sonra halka açık en büyük gıda şirketi olacağı ifade edilen Kerevitaş’ın sermaye artışından sonra kalacağı hesaplanan yüzde 8’e denk gelen halka açık kısmı için çağrı yapılacak. Çağrı fiyatı Borsa İstanbul’da son 30 günde gerçekleşmiş işlemlerin ağırlıklı ortalamalarının basit ortalaması üzerinden; SPK onayı sonrasında gerçekleştirilecekmiş.

Daha önceki birçok örnekte olduğu gibi bu çağrıya da katılmayanlar olabilecek. Kerevitaş’ın bu denli büyük bir hamlesi sonrasında şirkette ortak olarak kalmak isteyenler olabilir. Bu kesim sermayenin yüzde 3’ünden fazla olması durumunda şirket borsa kotundan çıkarılamıyor. Bunu da öngören Yıldız Holding; şirketi değil borsa kotundan çıkarmak, sürecin tamamlanması sonrasında ‘ikincil halka arzı’ da göz önünde bulunduruyor.

Özellikle çağrı sürecinde ortaya çıkabilecek spekülasyonların ve hisse senedinde normalin dışında, küçük yatırımcıların zarara uğramasına neden olabilecek bir oynaklığın da önüne geçmek amacıyla Yıldız Holding ve şirketlerine ait yüzde 4’lük Kerevitaş hissesi de piyasa yapıcılığı çerçevesine kullanıma hazır tutulacakmış.

Türkiye ekonomisine güvenin bir yansıması olarak böylesi bir adım attıklarını belirten Murat Ülker, sektörlerinde lider olan iki şirket arasındaki bu satın alma ile dağıtım zincirinde, üretimin mükemmelleştirilmesinde iyileştirmeler yapılarak değer yaratılacağını belirtiyor.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.