Şampiy10
Magazin
Gündem

Örtülü faiz artışına devam

Merkez Bankası piyasaları, son iki haftadır dolambaçlı yollardan dolaştırarak ve TL’yi sıkıştırarak dünkü PPK toplantısına kadar getirdi. Önemli kararlar bekleniyordu. Daha önceki toplantılarında “sadeleştirme” adı altında alt ve üst bantları daralttığından ve son 1 aydır dövizdeki oynaklığa müdahale edebilecek araçları kendi rızasıyla terk ettikten sonra işi zorlaşmıştı. Düşük faiz, TL’yi bir anlamda “carry trade” parası (ucuz faizle borçlanıp, yüksek faiz getiren para birimine yatırma) haline getirince TL’ye yönelik spekülatif ataklar da artmıştı.

Buna çare olarak en yüksek faiz oranı olan Geç Likidite Penceresi’nden (GLP) yani yüzde 10’dan fonlama yapmaya başlandı. Bankaların hesaplarını tutturamadıkları veya zor durumda kaldıkları zaman kullandıkları bu “son kaynak (last resort)” imkanı bir anda para politikası aracı haline geldi. Hatalı bir yöntemdi ancak dünkü PPK’ya kadar “idare edebilme” adına kabul edildi. Diğer yandan TCMB son

4 iş gününde; Londra’da gerileyen TL swap (Para Takası) faizlerini de TL üzerindeki spekülasyonları “pahalılaştıracak” şekilde yüzde 8’den yüzde 10’a kadar yükseltti. (Londra’da TL faizlerinin gerilemesinde dolar likiditesine olan talep de etkiliydi, swap işlemi ile bir taşla iki kuş vurulmuş oldu) Bu önlemlerle dolar/TL kuru 3.80’lerin altına geriledi.

Dünkü PPK toplantısı piyasaların merakla ve biraz da tedirginlikle beklediği bir toplantıydı. Bir sonraki PPK toplantısının ne zaman yapılacağının dahi bilinmediği bir belirsizlik ortamında, TCMB’nin piyasalardaki oynaklığı ve yükselen döviz kurlarını da düşürebilecek bir faiz adımı atmasını bekliyordu.

Bu adım hem geldi, hem gelmedi.

Nasıl mı? TCMB gecelik ve GLP borç alma, haftalık politika (Artık kendi gitti, adı kaldı) faizlerini değiştirmedi. Gecelik borç verme faizini 75 baz puan artırarak yüzde 8.50’den 9.25’e, GLP faizini de yüzde 10’dan 11’e yükseltti. Bakıldığında politika faizi değişmemişti. Ancak son

3 işgününden bu yana bu fonlama tamamen sona ermiş, gecelik borç verme ve GLP kullanılıyor, zımni fonlama faizi yüzde 9.10’lara yükselmişti.

Merkez Bankası bu hamle ile örtülü faiz artışında kendisine 75 ile 100 baz puanlık bir alan daha açmış oldu. Ancak bunu da sadeleştirelim derken karmaşıklaşan yine 5 farklı faizle yapmaya çalışıyor. “Liste fiyatı” itibariyle faiz artırmamış olurken, aba altından faiz artırmaya devam etmiş oldu. Üstelik de; Fitch’in Cuma günkü olası not indirimi öncesinde; ilerisi için tam ve net bir mesaj vermeden. Şunu basit, kolay anlaşılır ve gerçekten amaçlarına uygun bir patikaya ne zaman oturtacağız?

Yazının devamı...

En kritik hafta

Kritik hafta geldi, çattı. Yarın Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı var. Cuma günü de (27 Ocak’ta) ‘yatırım yapılabilir’ notunu koruyan tek derecelendirme kuruluşu olan Fitch’in açıklaması var. Açıklama büyük olasılıkla Türk piyasaları kapandıktan sonra yapılacaktır. Olası kararın ne olacağına daha sonra değinelim. Önce PPK...

Merkez Bankası önceki haftadan başlayarak bir dizi önlem aldı. Dolar/TL’deki yükselişi durdurmak adına. Önce döviz karşılığında vermekte olduğu TL likiditesi limitini 22 milyar TL’ye sonrasında da 11 milyar TL’ye indirdi. Haftalık repo ile bankaları fonlamayı tamamen sonlandırarak, ‘Geç Likidite Penceresi (GLP)’ yani yüzde 10 ile fonlama yoluna gitti.Önce yüzde 8, sonra yüzde 8.50 ve son

olarak da geçtiğimiz Cuma günü yüzde 9.00 ile TL alarak, yüzde 0.75 faizle dolar verdiği döviz takası (swap) işlemlerine başladı. Tüm bu işlemlerin nihayetinde önceki hafta Cuma kapanışı itibariyle yüzde 8.39 olan ağırlıklı fonlama faizi yüzde 9.12’ye kadar yükseldi. Fonlama maliyetini yükseltmek için başvurulan GLP ile fonlama son derece hatalı bir uygulama. GLP aslında bir para politikası aracı değil. Bankaları saat 16:00’ya kadar belirsizlikle baş başa bırakan, gün içinde likiditesini ayarlayamayan bankaların kullandığı bir imkânın para politikası aracı haline getirilmesi, sistemi risk altına iten bir uygulama.

Piyasa kararları anlamıyor

PPK’ya kadar zaman kazanma adına belki kullanılabilirdi ancak yarın yapılacak toplantıdan sonra bu “aracın” kullanılmasına bir an evvel son verilmeli ve politika faizi, gecelik üst bant ve ROM/ROK ile para politikasına yön verilmelidir. Aksi takdirde orta vadede bankacılık sektörüne olan güvenin sorgulanacağı bir dönemin kapıları açılacaktır.

“Swap (döviz takası) işlemleri” ile normalde TCMB 7.25’ten borç alırkenken, swap işlemleri ile yüzde 9.00’dan TL borçlanıyor, yüzde 0.75’ten dolar borç veriyor. Önceki hafta yüzde 5.00’e kadar gerileyen dolar/TL swap piyasasındaki TL faizleri, bazı bankaların dolar likiditesi temin etmekte zorlandıklarını akla getiriyor. Yoksa neden bazı bankalar yüzde 8.50-9.00 ile borçlandıkları TL’yi yüzde 5.00-5.50 ile Londra’daki bankalara plase etsinler?

Merkez’in “şapkadan tavşan çıkarırcasına” hayata geçirdiği önlemler kısa vadeli dertleri bile çözmeye yeterli değil. Otoyoldan gitmek yerine, dağ yollarından, patikalardan, eçmeye benziyor. Piyasa katılımcılarının bir çoğu ya anlamıyor, anlayanlar da anlam veremiyor. Onun için de PPK’dan radikal, anlamlı ve anlaşılabilir kararlar bekleniyor.

PPK’dan ne karar çıkarsa, ne olur?

Politika faizinden söz ediyorum! Hazır bant daralmış ve “sadeleşmişken”...

- 100 baz puanın altı: Dolar/TL kurlarında yeni yüksekler görülürse şaşırmayın.

- 100 baz puan: Piyasa katılımcılarının bir süre için kafası karışacak, 3.75-3.85 bandı korunur.

- 100 baz puanın üstü: Ben dahil kimse beklemiyor.

Ancak bu olması gereken ile TCMB ne yapar arasındaki ikilemden kaynaklanıyor. Olması gereken Merkez Bankası’nın verim eğrisini geriden takip etmekten vazgeçip, öne geçmesi, yön gösterici olmasıdır. 2 yıllık tahvil getirisi yüzde 11.34’ten kapanmışken, 10 yıllık tahvil getirileri de bu seviyelerdeyken, TCMB’nin yüzde 8-8.50 seviyelerinde bir politika faizi belirlemesi anlamsızdır. Geriden takip yerine öne geçen, piyasalara yön veren olması gerekir.

Bu nedenle olması gereken 300 baz puanlık bir artırım ile ekonominin tüm taraflarının yaşadığı belirsizliğe bir son vermektir. Bugün yapılmazsa bir sonraki toplantıya (ne zaman yapılacağı da bilinmiyor ancak 1.5 aylık bir ara olması büyük ihtimal) kadar geçecek zamanda hasar daha da büyüyebilir.

Gecelik fonlamanın yüzde 10’a GLP’nin de yüzde 11 veya 12’ye yükseltilmesi de bir çözüm ancak bunların palyatif olduğunu unutmayalım.

Fitch not indirir mi?

Cuma günü açıklanacak karar çok büyük olasılıkla indirim yönünde olacaktır. Bunu engelleyebilecek tek şey PPK’dan 300 veya daha yüksek bir faiz artışıdır ki bunu gelmesi olasılığı da son derece düşük. Bu durumda Cuma günü Fitch’ten not indirimine hazırlıklı olun. Bu indirim büyük ölçüde fiyatlandı, ancak haftanın ikinci yarısında (PPK sonrasında) piyasalarda oynaklığı artıracak bir unsur olacaktır.

Yazının devamı...

Merkez hedefi vurdu mu?

Yılın ikinci haftasında kurlarda yaşanan sert yükselişe karşın Merkez Bankası’ndan bazı adımlar geldi. Bu adımlar, çok önemli yaptırımlar içermiyor olsalar da piyasaların başıboş olmadığı, TCMB’nin piyasaları yakından izlediği ve sahipsiz bırakmadığının hissedilmesi açısından önemliydi. Nitekim bu algı bile piyasaların gemi azıya almış çılgın gibi hareket etmesinin önüne geçmeye yetti. Şimdilik... 10 Ocak tarihinde TCMB bazı hamleler yaptı. Zorunlu karşılık oranlarını 50 baz puan düşürerek piyasalara 1.5 milyar dolarlık likidite sağladı. Aynı gün döviz karşılığı TCMB, borçlanmanın toplam limitini 22 milyar TL’ye indirdi.

Bu adımlar, bir yandan dolar likiditesine ihtiyaç duyan bankacılık sistemine dolar likiditesi sağlarken; “carry trade (ucuz faizle borçlan, yüksek faizli para birimine yatır)” parası haline gelen Türk Lirası’nın bu kaderini değiştirmeye yönelik adımlardı. 11 Ocak’ta 3.9422 ile tarihi düşük seviyesine gerileyen TL’yi ipten alan hareketler oldu bunlar. TL, 12 Ocak’ta 3.7490’lara kadar değer kazandı. Günü 3.76’lı seviyelerden kapattı. Geçtiğimiz Perşembe ve Cuma günleri TCMB bir adım daha attı ve haftalık repo ihalelerini; bankaların yüzde 8 ile politika faizinden borçlanma imkanlarını; durdurduğunu ve fonlamayı gecelik borç alma (yüzde 8.50) ve Geç Likidite Penceresi’nden (GLP) (Fonlama faizi yüzde 10) sağlayacağını açıkladı.

Bu hamleler Dolar/TL kurunun 3.77’li seviyelerde “istikrar” kazanmasına yardımcı oldu. Cuma günü dolar/TL kurunun 3.78’lerde olduğu bir sırada ve Türkiye piyasaları kapandığı saatlerde (neden gün sonunda olduğuna dair yapılacak açıklamayı merakla bekliyorum) TCMB’den yeni bir açıklama geldi: Borçlanma limitleri 11 milyar TL’ye indirilmişti.

Bu haberi duyan yabancı yatırımcılar, TCMB’dan bazı önemli adımlar geliyor algısıyla TL’deki kısa pozisyonlarını “kâr alma” amacıyla kapatınca dolar/TL kuru 3.7250’lere kadar geriledi.

Dolar/TL için kritik seviye ne?

Merkez Bankası’nın Cuma günü geç saatlerde açıkladığı fonlama miktarının 11 milyar TL’ye indirilmesi kararı sonrasında 3.7250’lere gerileyen dolar/TL kurunun; haftalık fonlamanın (Yüzde 8.00 ile olan) haftanın ilk üç gününde de iptal edilmesi durumunda dolar/TL kurunun 3.70’lerin altına inmesi ihtimali hiç de az değil. Piyasalarımızın 3.78’lerden kapanması sonrası gelen bu haber ile gerileyen kurların önce bu boşluğu kapatan bir hareket yapması olasılığı da var. Önce bu teknik boşluk kapanacak olursa yükselişler satış fırsatı olarak değerlendirilecektir. TCMB’nin haftalık repoları iptal etmesi durumunda yeniden düşük 3.70’ler test edilirse altına inilmesi de söz konusu olabilecek. Hatta bu hareketin 3.6350’lere kadar devam etme olasılığı var. Bu seviyenin aşağı kırılması şimdilik zor. Gerek yukarıdan satmış olanlar için kâr realizasyonu gerekse de daha önce almak isteyip de alamamış olanlar için fırsat olarak algılanacaktır. En azından 24 Ocak’a kadar.

Trump ve Fitch stresi

20 Ocak’ta Donald Trump görevi Obama’dan devralacak. Trump’ın geçtiğimiz hafta seçildikten sonra yapmış olduğu ilk basın toplantısı pek göz doldurmadı. Şirketlerinin yönetimini iki oğluna devrettiğinden başka pek de elle tutulur yeni bir bilgi yoktu. Önümüzde 24 Ocak’ta yapılacak PPK toplantısı ve 27 Ocak’taki Fitch’in not değerlendirmesine dair açıklaması var. Fitch’in yatırım yapılabilir notumuzu düşürmesinin olasılığı hayli yüksek ve piyasalardaki fiyatlamalar da bu minvalde...

Asıl önemli olan 24 Ocak’ta PPK’dan gelecek olan kararın ne olacağı. O güne kadar Merkez Bankası’nın aldığı mikro önlemler (ki bunların ne kadar işe yarayacağından şüpheliyim, değineceğim) piyasaları “sakinleştirmeye” yardımcı olacaktır. Ancak o toplantıdan radikal adımlar çıkmaz ise alınan mikro önlemler de buhar olup gidecektir.

Çıkış devam eder mi?

Dolar/TL’DE yaşanan düzeltme BIST’i de heyecanlandırdı, BIST 100 endeksi sürpriz bir yükseliş yaşadı. Nominal BIST endeksi (TL bazında) yükselişe başlarken 77.666 ile 77.899 arasında boşluğu geride bıraktı. Kapanacaktır. Öncesinde geçtiğimiz Cuma günü 81.524’ten kapatan ve hem 50 hem de 200 günlük Basit Hareketli Ortalaması’nı yukarıya kıran endeksin ilk aşamada 81.950 seviyesini test etme olasılığı yüksek. Sonrasında 84.800 gibi önemli bir hedef devreye giriyor ki bu seviyeye doğru bir hamle yapmadan önce geride bıraktığımız “boşluğun” test edilmesi olasılığı az değil.

Mikro önlemlerin etkileri

ZORUNLU karşılıkların düşürülmesi, haftalık repo ile fonlamanın (Bu haftanın ilk üç gününde de büyük olasılıkla yapılmayacaktır) iptal edilmesi, GLP’den fonlama yapılması kısa vadede kurlardaki yükselişe ket vurmuş durumda. Mesele bu durumun sürdürülebilir olup olmadığıdır.

Asıl sakınca bankaların ihtiyaç duydukları fonlamanın GLP’den sağlanmasıdır. Hesabını kitabını iyi yapamamış (Bu masum bir sebep) ya da zor durumdaki bankaların (Bu ciddi bir algı sorunu yaratır) kullandığı bu imkânın bir “politika aracı” haline getirilmesi bugün için olduğu kadar, Türk bankacılık sektörünün geleceği için de çok ciddi bir risk ve algı problemi yaratması işten bile değil. Bir bankanın hazinesinin “namusu” faizi ne olursa olsun ihtiyaçlarını piyasadan karşılaması; ucuz olsa bile ihtiyaçlarını “son kaynak” olan GLP’den karşılamamasıdır. Ne zamanki fonlama GLP’den karşılanır diğer bankalar, o bankaya pek de sıcak bakmazlar. Tüm bankalar; sırf “göstermelik sıkı para politikası” nedeniyle; aynı duruma “düşürülürse” bunun Türk bankacılık sektörüne olumsuz yansımaları mutlaka olacaktır. Bunun kısa vadede değilse de orta-uzun vadede mutlaka maliyetleri olacaktır. Bu nedenle kısa vadeyi kurtaracak palyatif çözümler yerine, orta uzun vadeye yönelik radikal adımlar atılması gerekir. Bunların da sadece TCMB tarafından değil, politika yapıcıları aracılığıyla ekonomi yönetimi tarafından atılması gerekir.

Yazının devamı...

Piyasada Trump ve Fitch hazırlığı

Piyasalar şimdiden 2 hafta sonrasının hazırlığına girişti. Trump’ın göreve başlaması, yılın ilk PPK toplantısı ve Fitch’in Türkiye’nin kredi notunu değerlendirmesi, geleceğe yön verecek. Gözler yine dolar/TL’de olacak.

Ülkenin batısının uzun yıllardan sonra ilk kez ağır kış koşulları ile uğraşmaya başladığı bugünlerde, piyasalar da 2 hafta sonra yaşanabilecek “ağır koşullara” şimdiden hazırlanmaya çalışıyor.

20 Ocak’ta Trump Başkanlık yeminini ederek göreve başlayacak. 24 Ocak’ta yeni yılın ilk Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı yapılacak ve 27 Ocak’ta da Fitch Türkiye’nin kredi notuna dair değerlendirmesini açıklayacak. Trump, geçtiğimiz hafta içinde Ford, GM ve Toyota gibi otomobil üreticilerine ‘yayınladığı mesajlarında’ geleceğe dair ipuçlarını şimdiden verdi. ABD için daha “korumacı” bir üretim modelini benimseyeceği anlaşılıyor. Bu politika ilk başta Meksika’yı vuracağından peso bir kez daha “dayak yedi” ve 21.62 ile dolar karşısında yeni bir zirve daha gördü.

Enflasyona etkisi artıyor

Meksika Pesosu’nu anladık da Türk Lirası neden yeni zirve gördü derseniz bunun sebeplerini birçok kez yazmıştık. Tekrarlamakta bir sakınca yok.

15 Temmuz darbe girişimi, terör olaylarının tırmanması, güneyimizde yaşanan sorunlar, Suriye’deki çatışmalara doğrudan katılım, Moody’s’in yatırım yapılabilir notumuzu düşürmesi gibi yaşanan olumsuzluklar karşısında verdiğimiz politik tepkiler ve yeni bir “hikayemizin” olmaması sıralanabilir.

Ancak finansal piyasaları daha fazla ilgilendiren kısmı Merkez Bankası’nın tutumu

oluyor. Bir yandan görece olarak düşük “net rezervleri” ama daha da önemlisi faiz politikasındaki “ısrar” bunda önemli rol oynuyor. Aralık ayı enflasyon rakamı kurdaki yükselişin enflasyona geçişkenliğini net olarak ortaya koydu. TCMB’nin açıklamalarına göre kurda yaşanan yüzde 10’luk değer kaybı, enflasyona yüzde 1.5 yükseliş olarak yansıyor.

Geçtiğimiz yılın Ağustos ayının ortalarındaki 2.92 seviyelerinden geçtiğimiz Cuma gününe kadar TL’nin dolar karşısındaki kaybı yüzde 25’e yükseldi.

Sepet kur bazında aynı dönemdeki yükseliş yüzde 20.6 olmuş. Bu da yüzde 3.0-3.5’lik enflasyona geçişkenlik anlamına geliyor. Bir kısmı yansımış olsa da yansımayan kısmı olduğu gibi dolar/TL’deki değer kaybı arttıkça tutar da artacaktır.

Son haftalarda elektrik cephesinde yaşananlar enflasyon, sanayi üretimi ve büyüme rakamlarımıza olumsuz yansıyacak.

Doğalgaz temininde yaşanan sorunlar, dağıtım hatlarının kış koşullarından olumsuz etkilenmesi gibi nedenlerle sanayi; ihtiyaç duyduğu elektriğin temininde sıkıntılar yaşadı. Elektrik maliyeti ve üretim kayıpları da korkarım bize enflasyon olarak dönecektir.

Euro toparlanır mı?

Yılın ikinci iş gününde dolar karşısında 1.0341’e kadar gerileyen euro, sonrasında 1.0615’lere kadar toparlandı. Beklentilerimde herhangi bir temel değişiklik yok, yıl içinde önce 1.00 ardından da 0.95 seviyelerinin test edilmesini bekliyorum. Ancak kısa vadede euronun 1.0350’nin altından bir kapanış yapmadığı sürece önce 1.0650 ve ardından 1.0710 seviyelerini test etmesini bekliyorum. Bu seviyeler bu hafta içinde görülebilir. Bu durumda dolar/TL kurunda yukarı yönlü baskı azalabilir, yavaşlayabilir.

Dolar yeni zirveleri görür mü?

YILIN ikinci iş günü 103.82 ile yeni yüksek gören Dolar Endeksi (DXY) haftanın sonuna doğru 102.20’lere kadar gerilerken dolar/TL kuru 3.6483 ile rekorunu yeniledi ve haftayı zirveye oldukça yakın 3.6475’ten kapattı. Bu yükseliş piyasalarımızın kapanışından sonra gerçekleşmiş olsa da gün içinde de yüksek 3.63’ler test edilmişti. Piyasalarda derinliğin olmadığı sıralarda bu rekor gelse de daha önceki zirvelerde de görüldüğü üzere bir kere o fiyatlar kayıtlara geçtikten sonra yeniden o düzeylerin görülmesi an meselesi oluyor. Geçtiğimiz hafta OHAL’in 3 ay daha uzatılması, Başkanlık ile ilgili Anayasa değişikliğinin Meclis’te tartışılmaya başlayacak olması, ekonominin yine ikinci planda kalacağı ve 2 hafta sonra yukarıda saydığım takvim, yabancı fon yöneticilerini erkenden önlem almaya itmiş olabilir. Gerçi bir çok teknik seviye hızlı geçildiğinden ve TCMB’den herhangi bir tepki gelmediğinden, düşük TL fonlama faiz politikası sürdükçe yeni yükseklerin görülme ihtimali artıyor. Geçtiğimiz Cuma günü için 3.6197 seviyesi teknik olarak yükseliş trendinde önemli bir direnç idi. Kapanış bazında üzerine çıkıldı. Bu hafta içinde 3.7140 seviyesi önemli bir direnç olacak. Aşağıda 3.5520 seviyesi ilk önemli destek. Bu seviyeye inilebilmesi için DXY’da 100 seviyelerine kadar gerileme olması gerekir ki zor görünüyor.

Sepet kura yan gözle bakmakta fayda var

Euronun dolar karşısında değer kazandığı bir durumda sepet kuru da yakından izlemekte fayda var. Zira dolar/TL kuru yataya geçtiği bir durumda pariteden dolayı euro/TL yükseliyor bu da sepet kuru yukarıya götürüyor olabilir. Sepet kur için 3.7310 önemli bir direnç idi. Kapanış 3.7452 ile bu seviyenin üzerinde gerçekleşti. 3.8250-3.83 sepet kur için kritik bir eşik. Bu seviyeye gelinmesini beklemiyorum. Bu seviyeyi bir kenara not etmekte fayda var. Aşağıda 3.6810 önemli bir destek.

Yazının devamı...

2017’ye hazır mıyız?

Her yıla bir ad veriyorum... Bu yıl küreye dair tahminlerimde “Trump Yılı” adını koydum. Trump’ın her sözü küresel piyasalarda oynaklığa neden olmaya aday. Taç giyen baş akıllanmazsa hele, çekeceğimiz var. Bu yıl ilk kez yurt içine ve yurt dışına farklı ad vermeyi uygun buldum. Bizim için “Suriye Yılı” olacak. Bu yıl belki de başkanlıktan daha çok Suriye kelimesini duyacağız. 6 yılı aşan bir süredir devam eden Suriye’deki iç savaşın; denkleme Rusya’nın ve İran’ın dahil olmasıyla bir çözüme değilse de bir “zirveye” ulaşacağını, buradan sonra da çözüm için bazı adımların atılacağı bir yıl olacağını tahmin ediyorum.

Çözümün ilk önemli haberleri, Ocak ayında Astana’da yapılacağı söylenen zirveden bekleyeceğiz. Esad’ın pozisyonunu koruduğu, kör-topal da olsa; saha da tam olarak çalışmasa da masa başında çalışabilen bir çözüm; hemen Astana’da olmasa da; bu yıl içinde ortaya çıkacak. Bu çözüm Suriye topraklarında 2016 sonunda ilan edilen ateşkesin devamını da içerir mi şimdiden söylemek zor ancak ortaya konulacak çözümün Türkiye için bazı riskler içerdiğini bilmekte fayda var. Suriye topraklarından sürülecek, atılacak olan radikal dinci unsurlar nereye gidecekler? İhtimaldir ki bunların ilk adreslerinden birisi Türkiye olacaktır. 31 Aralık gecesi Reina’da yaşanan korkunç katliamın benzerlerinin yaşanmayacağının garantisi ne yazık ki yok.

Trump ülkesine odaklanır

Bu yılın da terör baskısı altında geçmemesi için radikal önlemlerin alınması, kararlı adımların atılması şart. Turizm sektörünün bir darbe daha almaya hiç mi hiç tahammülü yok. Aksi takdirde her zaman söylediğim gibi “turist gelmeyen ülkeye, yatırım gelir mi?” sorusunun yanıtını vermekte her geçen gün daha da zorlanacağız.

Trump’ın 20 Ocak’ta Beyaz Saray’ı devralması beklentilerin aksine; bizim de dahil olduğumuz Ortadoğu coğrafyasında; sorunların kısa zamanda çözülmesine katkı sağlamayabilir. Üstüne üstlük daha fazla ABD’ye konsantre olacak bir Trump’ın bölgedeki sorunların daha da şiddetlenmesine, denkleme hiç de yokken İsrail’in dahil olmasına yol açabilecek.

Dış politikanın ekonomi üzerinden bu denli ağırlığının hissedildiği bir dönemde; yılın ilk yarısında; en fazla tartışacağımız konu başkanlık sistemine geçiş ile ilgili olarak Meclis oylamaları ve sonrasındaki muhtemel referandum olacak. Teknik olarak AKP (316) ve MHP (39) milletvekillerinin oyları Anayasa değişikliğinin referanduma götürülmesi için gerekli olan 330 milletvekilinin sağlanacağını düşündürüyor.

Değişikliğin Meclis’ten geçmesi ve halkın da değişikliği onaylaması durumunda belirsizlik görece olarak sınırlı olacaktır. Ancak Meclis’te veya referandumda değişikliklerin ret edilmesi durumunda ortaya bir “erken seçim” ihtimali çıkacaktır. Her halükârda meclisteki milletvekillerinin 2 yılını tamamlayıp, erken emekliliğe hak kazanmaları için erken seçim Kasım ayından önce söz konusu olmayacaktır.

Bu durumda da yılın tamamını seçim sath-ı mahallinde kalacağımız anlamına geliyor. Bu da belirsizliğin dolayısıyla da ekonomide ve finansal piyasalarda oynaklığın artması demek.

Döviz sakinleşir mi?

Geçtiğimiz yılı 3.5230 seviyesinden ve bir önceki yıl kapanışına göre yüzde 20.70 değer kaybı ile kapatan TL’nin yılın ilk çeyreğinde de işi zor olacağa benziyor. Her ne kadar yılın ilk bir-iki ayında ABD tahvil getirilerindeki muhtemel düşüşler, Fed’in faiz artışına en erken Mart ayında (15-16 Mart) toplantısında başlayacağı beklentisiyle yatay/düşük bir seyirde geçirsek de referanduma doğru yaklaşıldıkça dolar/TL kurlarında yeni rekorların görülme olasılığı artacaktır. 3.80-3.85 bandı teknik olarak aşılması zor seviyeler olarak görülüyor. Yılın ilk aylarında düşük 3.40’lı seviyeler test edilse de bu seviyelerin kalıcı olması zor, yeni zirvelere doğru; yanda belirtmiş olduğum olumsuzluklarla beraber; hareket ihtimali artacaktır. Fitch’den gelebilecek bir not indirim öncesinde bu hareket olasılığı daha da öne çekilebilir. Ancak yılın ikinci yarısında, ilk yarısına oranla daha sakin, daha yatay bir seyir izleneceğini tahmin ediyorum. Birçok olumsuzluğu geride bırakmış, hangi seviyeden Haziran ayını kapatmışsak, o seviyelerin yılın kalanında da korunacağı daha yatay bir seyir bizi bekliyor.

Merkez’e çok iş düşecek

Yılın ilk 1-2 ayında değilse de Şubat ayının ortalarından itibaren yurt dışındakilere paralel olarak yurt içindeki tahvil getirilerinde yükseliş bekliyorum. 10 yıllık tahvil getirileri şimdiye kadar üç kez yüzde 11.50 bileşik seviyelerini test etti (Mart 2014, Ocak ve Aralık 2016) ancak üzerinde kapanmadı. Bu yılın ilk yarısında bu seviyelerin aşılarak yüzde 12.50’ye (+/- 15 baz puan) kadar yükseleceğini tahmin ediyorum. Merkez Bankası’nın bu dönemde “izle-bekle-gör” politikasına devam ediyor olmasının da bunda “istenmeyen” katkıları olacaktır diye düşünüyorum. 10 yıllık bono getirilerindeki zirve ile dolar/TL kurlarındaki zirvelerin benzer günlere denk gelmesi Merkez Bankası’nı daha da zorlayacak ve belki de “radikal önlemler” almasını gerektirebilecek. Bu önlemlerin önce zorunlu karşılıklar, sonrasında da faiz cephesinden gelmesi olasılığı daha fazla. Yılın ikinci yarısındaki “yatay/mutedil” seyir beklentimde, TCMB’nin devreye daha fazla girmesi beklentimin etkisi yok değil.

Fitch’in notu kritik olacak

Suriye ve referandum/seçim belirsizliklerine karşın elde olumlu ne var diye baktığımızda; Suriye’deki iç savaşın sonuna yaklaşılmış olması ve AB üyelik müzakerelerinin halen daha devam ediyor, Gümrük Birliği anlaşmasının da kapsamının yeniden düzenlenecek olmasını sayabiliriz. Eğer “AB otobanından” sapacak olursak ve bir de buna Suriye’deki savaşa daha fazla dahil olduğumuz senaryo eklenirse, olumlu diyebileceğimiz elimizde ne yazık ki pek fazla bir şey kalmayacak.

Bunlara 27 Ocak’ta Fitch’in yapacağı değerlendirmeden gelebilecek bir not indirimi, Reza Zerrab duruşması sırasında ve sonrasında Türkiye’deki yansımaları, Almanya (Eylül-

Ekim), Fransa (Mayıs), Hollanda (Mart) ve belki de İtalya’da yapılacak seçimlerde yine Türkler’in ‘politik malzeme’ olarak kullanılması, İran’da (Mayıs) Ruhani’nin yerine yeniden radikal bir ismin başkan seçilmesi gibi olumsuzlukları ekleyecek olursak bu yılın ilk yarısının zorlu geçmeye aday olduğunu söylemek çok da mühim bir kehanet olmayacaktır.

BIST’i $ bazında izleyin

Geçtiğimiz yıl başında BIST için nominal tahminlerimi paylaşmış ve borsanın düşeceği tahmininde bulunmuştum. Evet, borsa benim tahmin ettiğim gibi (dolar) bazında düştü ancak nominal endeks bazında 68.230’un altına inilmedi. Halbuki yıla 2.46 dolar seviyesinden başlayan BIST 100 endeksi, Aralık’ta 2.04 dolara kadar geriledi. 2017 için de Borsa İstanbul’u (BIST) dolar bazında izlemekte fayda var. 2.00 dolar seviyesi önemli bir destek seviyesi. Bu seviyenin yeniden test edilmesini bekliyor ancak aşağı yönde kırılmasını beklemiyorum. Eğer aşağı yönde kırılırsa 1.65 dolar seviyesi resmin içine girecektir. Evet, Borsa İstanbul’daki hisse senetlerinin değerlemeleri düşük, yani ucuzlar. Ancak yabancı yatırım bankaları ve fon yöneticileri sırf ucuz diye bir piyasaya girmiyorlar. Hukukun üstünlüğüne, ülkeye koydukları parayı sorunsuz geri alıp alamayacaklarına, oynaklığa, likiditeye, TCMB’nin politikalarına bakıyorlar. 2017 yılı bu parametrelerin sürekli test edildiği bir yıl olacak.

İyimser bir ortamın oluşması durumunda BIST 100 için 2.55-2.75 dolar bandı ilk hedef. Bu seviye aşılısa ancak yılın ikinci yarısında mümkün olabilir diye tahmin ediyorum; 3.20 dolar seviyesi resmin içine girebilecek. Ancak bunun için ülkede güvenliğin sağlanması ve barışın tesis edilmesi konusunda önemli adımlar atılmış olması gerektiğinde hemfikiriz sanıyorum.

Yazının devamı...

Trump yılı olacak oynaklık artabilir

2016 oynaktı, 2017 de yine oynaklığın yani volatilitenin yüksek olacağı bir yıl olacak. Bunun ana nedeni de 20 Ocak’ta Beyaz Saray’a gelecek olan Trump. Taç giyen baş akıllanacak mı yoksa seçim döneminde söylediklerini mi yapacak anlayacağız. Bu yıl 1 euroyu 1 dolardan da değersiz görebiliriz.

2017 yılı “heyecanlı” olacak. Bunu olumlu anlamda da algılayabilirsiniz, olumsuz da... Oynaklığın (volatilitenin) yüksek olacağı bir yıla giriyoruz. Bunu en önemli nedeni de 20 Ocak’ta ABD Başkanlığını devir alacak olan Donald Trump olacak. Kurduğu “kabine” ve ilk 100 günlük yol haritasının muhtemel içeriği kendi başına oynaklığı artıracak faktörler olacak. ‘Taç giyen baş, akıllanır” diye bir atasözümüz var. Trump için geçerli olacak mı, hep birlikte göreceğiz. Ancak yılın başından baktığımızda bu sözün hayata geçip, geçmeyeceğinden emin olmak mümkün mü? Bu belirsizlik bile kendi başına önce yılın ilk aylarını, sonrasında da geri kalanını tahmini güç bir hale getiriyor.

Borcu artırabilir

Trump’ın kamu harcamalarını artırarak ABD’nin borçlanma sınırlarını zorlayacağı ve yükselteceği konuşuluyor. Temsilciler Meclisi ve Senato’da da çoğunluğu ele geçirmiş olan Cumhuriyetçiler için tavanı artırmak “teknik” olarak sorun olmayabilir. Ancak bunun ABD’ye borç vermeye iştahlı olanların daha yüksek faiz talep etmeyeceklerinin bir garantisi olduğuna dair kim bahse girmek ister? Eğer Trump kamu borcunu artırıp bu yatırımları yaparsa ABD tahvil faizleri yükselecektir. Yok eğer, bunu Amerikalı şirketlerin ülke dışında tuttuğu kârlarını ülkeye getirecek bir vergi indirimi ile yapacak ve bu şirketlerin yatırımları yapmasının önünü açacaksa bu sefer de bütçe açığı nedeni ile yeni fonlamaya ihtiyaç duyacaktır. Her iki halde de ABD faizleri artacak, dolara olan “iltifat” artacaktır.

Ne şekilde olursa olsun öyle görünüyor ki bu yıl dünyada doların yılı olacak.

1 euro, 0.95 dolara kadar gerileyebilir

2017 yılında dolar değerlenecekse sadece gelişen ülke para birimlerine karşı değil, gelişmiş ülke para birimlerine karşı da değer kazanacaktır. Bunların içinde euro ve pound en olumsuz etkilenenler olacaktır. Euro seçim belirsizlikleri, İtalya’daki olası erken seçimler ve tabii ki İtalyan bankalarından başlayarak diğer bankalara da sirayet edecek gerginliklerle dolar karşısında 1’e 1 seviyesini büyük olasılıkla yılın ortalarında görecektir. Asıl soru 1.00 (parite) seviyesi aşağı kırılacak mı olacaktır. Benim tahminin aşağı kırılacak ve 0.9650 (+/- 150) seviyeleri test edilecek diye düşünüyorum.

Brexit... AB’nin bu yıl en fazla uğraşacağı konu başlığı olacak. “Boşanma” sürecinin 2 yıla sığdırılabilmesi için çaba sarf edileceğe benziyor. Bu durum sterlinin değerini olumsuz etkileyebilecek. Bu yıl içinde 1.1800 (+/-150) seviyesinin test edilmesini bekliyorum. Ancak yılın ikinci yarısında Brexit’in olumsuz etkileri “hazmedildikten sonra 1.2800’lerin üzerine doğru bir düzeltme gelebilir.

Seçimler yılı: 2017

ABD seçimini bitiren dünya, şimdi de AB ve İran seçimlerine hazırlanıyor:

12 Şubat: Almanya Cumhurbaşkanlığı Seçimi,

15 Mart: Hollanda Genel Seçimler,

23 Nisan: Fransız Cumhurbaşkanlığı seçimi 1.tur ve 7 Mayıs 2.tur

19 Mayıs : İran başkanlık seçimleri

Eylül-Ekim: Almanya Genel seçimleri

yapılacak. Bunun dışında İtalya’da referandum sonrasında bir ‘erken seçim’ ihtimali belirdi. İhtimaldir ki 2017 yılı içinde o da yapılacak ve piyasaları fazlasıyla etkileyecek. Hele ki “5 Yıldız hareketi” güç kazanırsa seyreyleyin kopacak fırtınayı...

Bu seçimlerin; İran hariç; önemi muhafazakârların ne kadar önde olup, olmayacağı. ABD’de Trump’ın seçilmesi; bana göre; küreselleşmenin tabutuna çakılacak son çivi oldu. AB üyelerinde yapılacak seçimler de bu “eğilimi” destekleyecek mi, desteklemeyecek mi? 2017’deki seçimlerin sonuçları bu konuda çok ama çok önemli mesajlar verecek. Tutucu seçmen galip gelecek olur hem AB içinde hem de AB-Türkiye ilişkilerinde zorlu ve engebeli bir sürece girilecek demektir. Diğer yandan ülkelerin daha fazla içine kapanmaya başlaması bir trend haline gelecek olursa; kur ve faizlerin yanı sıra gümrük ve mali politikalarda önemli değişiklikler bizi bekliyor olacak. 19 Mayıs’ta yapılacak İran Başkanlık seçimi hem bölgede, hem de İran-Türkiye ilişkilerinde önemli bir dönüm noktası olabilir. Hem ülke, hem de bölge için belirsizliğin daha da arttığı bir döneme şahit olacağız demektir.

Petrol kendini kurtarır altından emin değilim

YılA OPEC ve dışındaki ülkelerin bir “üretim kesintisini” kabul ettikleri bir ortamda giriyoruz. Ocak ayında başlayacak ve OPEC’in 32.5 milyon varil ile üretimi sınırlayacağı, OPEC dışı ülkelerin de 600 bin varillik kısıntı ile buna destek vereceği bir ortamda Brent petrolün 56 dolarlarda olduğu bir seviye ile başlıyoruz. OPEC anlaşması petrol fiyatlarını yükseltti, yüksek kalmasına destek verdi. Peki bu durum 2017 yılında da devam eder mi? OPEC üyelerinin sözlerinde durma konusunda ciddi sorunların olacağını ve OPEC anlaşmasının yılın ilk değilse de, ikinci çeyreğinde bozulacağını tahmin ediyorum. ABD’li “kaya petrolü” üreticilerinin hem daha az kuyu ile 8.8 varil/gün üretmeyi başarmaları, fiyatların bu seviyelerini koruması durumunda yeni veya eski üreticilerin devreye gireceği bir döneme şahit olacağız. Yılın ilk yarısında kısa bir süre de olsa 45-50 dolar bandına geriledikten sonra yılın ikinci yarısında “düşen petrol yatırımları” bahanesiyle 55-65 dolar bandına yükselmesini bekliyorum. Petrol kendini kurtarırken, yükselen ABD faizleri altın için sorun yaratacak. Yeni yıla 1.150 dolar seviyelerinden başlayacak altının yılın başında faizlerde yaşanabilecek gevşeme ile birlikte 1.270-90 bandına kadar yükselebilse de sonrasında 1.000 doların da altına inerek 985 dolar/ons seviyesine kadar gerileyebilir.cak sonrasında 2018’e de uzanacak “yavaş ama istikrarlı” bir altın rallisi başlayacak!

ABD’de tahvilin getirisi artacak

Sonuç olarak ABD tahvil getirilerinin artacağı bir yıl olacak 2017. ABD 10 yıllık tahvil getirilerinin yüzde 3.00-3.05 bandına çıkması mümkün olacak diye tahmin ediyorum. Ancak bu yılın başından itibaren başlayacak bir yükseliş olmayacak. Yılın ilk çeyreğinde; yılı 2.47 seviyelerinden kapatan; ABD 10 yıllık tahvil getirilerinin muhtemelen yüzde 2.15-2.25 bandına kadar gerilemesinden sonra yaşanacak.

ABD borsaları da yüksek olasılıkla yılın ilk çeyreğinde bir düzeltme sürecine girecek. S&P 500 endeksi düzeltme sürecinde 2.180’li seviyelere gerileyecek ancak yılın kalanında 2.465 seviyelerine kadar yükseldiğine de şahit olacağız. 15-16 Mart’taki Fed toplantısı yılın kalanına dair önemli ipuçları verecek. Fed’in 3 faiz artışına Mart’ta başlama ihtimali piyasaları daha yılın başında gerer.

Yazının devamı...

Nasıl veda ederiz?

Trump ve Brexit sürprizleri küresel piyasalarda mini depremler yaratırken, içerideki 15 Temmuz darbe girişimi, Suriye’de yaşananlar ve içeride patlayan ve nice insanımızın hayatına mal olan bombalar da mini depremler yarattı. Bu depremlerin artçıları devam ediyor ve korkarım 2017’de de sürecek. 2017’de bizi nelerin beklediğine dair tahminlerimi önümüzdeki günlerde sizlerle paylaşacağım. Bugün yılın son haftasnın nasıl geçeceğine bir göz atalım.

Öncesinde geçtiğimiz haftanın iki önemli olayını hatırlayalım. Sadece finansal piyasaları ve ekonomiyi değil, orta uzun vadede ülkenin geleceğini yakından ilgilendiren Rus Büyükelçi’nin suikastı çok önemli bir olaydı. Türk-Rus ilişkileri adına talihsiz bu olayın hemen ardından tarafların yaptıkları “İkili ilişkileri baltalamaya yönelik bu eylem, ilişkilerimizi etkilemeyecektir” açıklamaları şimdilik olumsuz etkileri bertaraf etmişe benziyor. Ancak tarih boyunca bir elçinin öldürülmesi; ilgili ülkeler arasında her zaman tatsızlıklara hatta savaşlara yol açmışken, bu suikastın kısa vadede değilse de orta-uzun vadede olumsuz etkilerinin olmayacağını varsaymak hata olacaktır.

Yeni zirveler olur mu?

Diğer önemli gelişme de Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun (PPK) politika ve bant faizlerini sabit tutmasıydı. Geçtiğimiz haftaki yazımda

50 baz puanlık bir artış beklediğimi, bunun da dolar/TL kurunu 3.50’lerin altına çekebileceğini 0-25 baz puan arasındaki bir hamlenin yeni yükseklerin ve hatta zirvelerin önünü açacağını yazmıştım. Faizlerde değişiklik yapılmadığı kararının

açıklanmasından sonra dolar/TL kurunda 3.5425’lere kadar bir hareket oldu ancak yeni zirve görülmedi. Şimdilik...

Merkez Bankası piyasa beklenti ve tahminlerinden ayrı olarak büyümeyi önde tutan bir karar almış durumda. Ancak bunun 3. çeyrekte eksi 1.8 olarak açıklanan büyümeyi, yılın son çeyreğinde değilse bile, yeni yılın ilk çeyreğinde pozitif etkileyip, etkilemeyeceğini hep birlikte göreceğiz. İçinde bulunduğumuz ve bu hafta itibariyle bitireceğimiz 2016 son çeyreği yüzde 2’li rakamlarda pozitif bir büyümeye sahne olabilir. Ancak bunun

TCMB’nin faiz politikasından çok; önümüzdeki yıl otomobilde ÖTV ve kur artışlarının fiyatlara yansıyacağı endişesi ile öne çekilen talepten kaynaklandığını; bunun özellikle ilk çeyrekten “çalınmış büyüme” olduğunu bir yerlere not etmekte fayda var.

PPK’nın faiz oranlarını sabit tutması, önümüzdeki yılın ilk çeyreğindeki yatırım ve tüketim kararları konusunda ne kadar etkili olacak, bunu ancak Nisan ayı ortasında ilk çeyrek verileri açıklandığında göreceğiz. Ancak bunun çok da “istenen seviyede” olacağına dair ciddi şüphelerim var.

Neyse, önümüzdeki yıla dair tahminlerde bunlara değineceğim. Bu haftaya gelince...

BIST 100 için 78.250 kritik

BIST 100 için bu seviye (200 günlük BHO) kritik idi, Çarşamba günü 78.203 görüldü ve dönüldü. Bu hafta yılın son haftası itibariyle de bu seviye önemli olacak. Bu seviyenin üzerindeki yıllık kapanış 2017 için umutları taze tutacaktır. Ancak bu seviye korunmazsa; ki benim tahminim korunamayacağı yönünde; ilk aşamada 76.420 (50 günlük BHO) ardından da 75.600 seviyeleri test edilecek ve büyük olasılıkla yıl da bu seviyelerden kapanacak diye düşünüyorum. 78.250 şu veya bu şekilde aşılırsa 79.200 seviyesi resmin içine girecektir ancak bu olasılığın hayli düşük olduğunu düşünüyorum.

Dolar/TL 3.50’nin altında kapatır mı?

Bizim piyasalarımızın en fazla merak ettiği konuların başında bu soru geliyor. Geçtiğimiz hafta PPK’dan 50 baz puanlık bir artış gelmiş olsaydı, 3.4650, hatta 3.4250 seviyelerinden yılı kapatma ihtimalimiz vardı, üstelik hiç de az değildi. Piyasa katılımcılarının bir çoğu dolar/TL kurlarının geri gelmesi konusunda istekliler. Döviz borçlusu şirketler bilançolarının yıl sonu itibariyle daha az kur zararı yazmak için onlara borç vermiş bankalar da şirketlerin daha az problemli bilançoları olması adına düşük kurları tercih ediyor. Yeni yılda ne olacak bilinmez ama en azından yılı “makul” seviyelerden kapatma adına bunu “arzuluyorlar”. TCMB’den gelebilecek ufak bir desteği kullanarak bunu başarmaya da hazırlardı, olmadı. Bu destek gelmedi. Yine de dolar/TL kurunda 3.50’nin altında bir yıl sonu kapanışı bekliyorum.

Merkez’den destek gelir mi?

2011 yılının son gününde 1.9203’e kadar yükselmiş olan dolar/TL kurunun bilançolara olumsuz yansımalarını azaltma adına hiç de beklenmedik şekilde Merkez Bankası döviz piyasalarına müdahale etmiş ve kuru 1.8536’ya kadar indirmiş, yıl kapanışı 1.8902 seviyelerinden gerçekleşmişti. O gün bugündür piyasalar yılın son gününde TCMB’den böylesi bir hamle gelir mi diye bekler oldular. Bu yıl için de az da olsa böylesi bir beklenti var, yok değil. Ancak böylesi bir müdahale geleceğini ben kendi adıma beklemiyorum. Zira böylesi bir müdahale bu yılı kurtarsa da beraberinde çoklu sorunu getirecektir. Bunların ilki;

önümüzdeki yıl sonlarında da benzer müdahaleler beklenir olacak. Bir diğeri de müdahale edilmiş yıl sonu kuru ile hazırlanmış bilançoların; vergi tarafı bir yana; finansman sağlayanlarca makul bir “düzeltme” ile yeniden hazırlanıp, ona göre değerlendirmesi gerekecektir. Bu arada TCMB’nin “kur manipülasyonu” ile suçlanması da cabası...

Mekez’in rezervlerini de göz önüne aldığımızda böylesi bir müdahale ihtimali düşük. Eğer

30 Aralık günü boyunca bir müdahale gelirse, piyasa katılımcılarının bunu alım fırsatı olarak değerlendirmeleri olasılığı, hayli yüksek.

Yazının devamı...

Merkez’in faiz kararı yıla noktayı koyacak

Fed’den sonra piyasalar Merkez Bankası’nın yılın son PPK toplantısını bekliyor. Politika faizinde 50 baz puanlık artış bekliyorum. Önümüz Noel ve yılbaşı, likidite azalacak. PPK, 2016’ya noktayı koyacak. 50 baz puanlık yükseliş, dolar/TL’de 3.50’lerin altına inilmesine katkıda bulunacaktır.

Beşiktaş’taki 44 candan sonra Kayseri’de de 14 canı kaybettik. Finansal piyasalara dair yazıyor olsam da bu canları kaybetmenin acısına değinmeden yazmaya başlamak içimden gelmedi. Bu canlara kıyanları ve hayatlarına kaybetmelerine neden olan terör ortamının oluşmasına neden olanları bir kez daha lanetliyorum. Üzgünüm ve üzülmekten yoruldum.

Bağdat’ta her gün patlayan bombaları ve ölen insanları duydukça bize uzak diye kanıksamaya başlamıştık. Artık benzeri bir durumu içimizde hissediyoruz. Yurt dışında yaşayan yabancı dostlarımın her patlamadan sonra ‘İyi misin’ mesajlarına nasıl yanıt vereceğimi bilemez oldum. Bu durumun bir an evvel sona ermesini canı gönülden diliyorum. Patlamalar sadece ülkedeki güven ve huzur ortamını sarsmıyor, aynı zamanda iş yapma hevesini ve güvenini de zedeliyor. Hafta sonu ve yılbaşı arifesinde olmasına rağmen son bir kaç günde gitmiş olduğum AVM’lerdeki dükkan sahibi ve çalışanları işlerin ne kadar kötü olduğundan dert yanıyorlar. Terör ortamından çıkılmadıkça da düzelmeyeceğini ekliyorlar. Haksız değiller.

Piyasalar Salı’yı bekliyor

Reel ekonominin yanı sıra finansal piyasalar tarafında da geçtiğimiz hafta minik çaplı bir sarsıntı yaşandı. Fed politika faiz bandını 25-50 baz puandan (Yüzde 0.25-50) 50-75 baz puan bandına yükseltti. Beklenmeyen bir şey değildi.

Beklenmeyen, 2017 yılında Fed Açık Piyasa Komitesi (FOMC) üyelerinin 3 faiz artışı bekliyor olmalarıydı. Beklenti mutedil bir açıklama ve iki faiz artışı yönündeydi. Karar sonrasında emtia fiyatları, hisse senetleri gerilerken, ABD tahvil getirileri yükseldi. Doğal olarak bu durum doları değerlendirirken (Dolar endeksi DXY 103.56’ya kadar yükseldi) gelişen ülke para birimlerinin de dolar karşısında değerlerini düşürdü. Sadece gelişen ülkeler mi? Euro 1.05’in altına inerek 1.0367’ye kadar gerilerken, yen 118’lerin üzerine kadar yükseldi.

Bu hafta ABD tarafında işsizlik başvuruları ve Michigan güven endeksi var. Ancak bu istatistiklerden daha da önemlisi bizim piyasalarımız için en önemli olay; Merkez Bankası’nın Salı günü yapacağı Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısından çıkacak karar olacak. 24 Kasım’daki PPK toplantısından sonra politika faizi 50 baz puanlık artış ile yüzde 8.00’e yükseltilmiş, gecelik borç verme faiz oranı 25 baz puanlık artış ile yüzde 8.25’e çıkarılırken, borç alma faizi sabit tutulmuştu.

Piyasa ne fısıldıyor?

Piyasa bir şey fısıldıyor anlayana... Geçtiğimiz hafta sadece ABD tahvil getirileri değil bizim tahvil getirilerimiz de yeni yüksekler gördü. 2 yıllık gösterge tahvil getirisi yüzde 11.38’e yükselirken, bu tahvilden daha fazla derinliğe ve işlem hacmine sahip 10 yıllık tahvilin getirisi geçtiğimiz Perşembe günü 11.66’ya kadar yükseldi. 10 yıllık tahvillerin ihraç edilmeye başlandığı 2012’den bu yana görülen en yüksek seviye. Daha önceleri Mart 2014’te 11.24 ve Ocak 2016’da 11.49 ile görülen yüksekleri de aşan bir seviye oldu. TCMB’nin yüzde 8 olan haftalık politika faizinin bileşiği olan yüzde 8.32 ile kıyaslandığında 300 baz puandan fazla bir fark var. Piyasanın faizi çok farklı bir yerde. Ha keza aylık mevduat faizleri de yüzde 11’in üzerinde. TCMB ve politikacıların faizleriyle, piyasaların işgören faizleri arasında 300-350 baz puanlık bir fark var. Böylesine bir fark uzun süre sürdürülemez. Aradaki boşluk bir şekilde kapanacaktır. Piyasanın fısıldadığı bu. Kendi piyasasından bu denli uzakta olan bir Merkez Bankası olamayacağı için... Ya politika faizleri piyasa faizlerine benzer şekilde yükselecek ya da TCMB ve politika yapıcılarımızın atacağı radikal adımlarla piyasa ikna olacak. Bence piyasalar, enflasyonun üzerinde pozitif faiz talebiyle parasını ucuza vermeyen tasarruf sahiplerinin dediğinin olması olasılığı daha yüksek.

PPK’dan beklentiler karışık

Reuters’ın 18 kurumun katılımıyla gerçekleştirdiği ankete göre; politika faizinde 8 katılımcı 25 baz puan, 5 katılımcı 50 baz puan artırım beklerken, 5 katılımcı sabit tutulmasını bekliyor. Benzer bir durum alt ve üst bantlar için de geçerli. Fed’in 25 baz puanlık faiz artışı ve önümüzdeki yılkı faiz artış beklentisinin 2’den 3’e çıkması bizim PPK’nın kararları üzerinde etkili olacaktır. Fed’in faiz artırdığı ve TL’nin başta dolar olmak üzere diğer gelişen ülke para birimleri karşısında dahi değer kaybettiği bir ortamda TCMB’nin 25 baz puan gibi “cüz’i” bir faiz artışı ile buna karşılık vermesi garip karşılanacaktır. TL ile birlikte son zamanlarda en fazla değer kaybeden para birimi olan Meksika Pezosu’nun sahibi Meksika Merkez Bankası da geçtiğimiz hafta politika faizini 50 baz puan artırdı. Üstelik halihazırda yüzde 2’nin üzerinde reel faiz söz konusu iken.

Olması gerekene aşağıda değineceğim. Büyük ihtimalle politika faizinde 50 baz puanlık artış yapılacağını tahmin ediyorum. 25 baz puanlık artış veya sabit tutmak son derece hatalı olacaktır. Bir anlamda “Fed’e ve kararının olası etkilerine rağmen kafama göre takılacağım” şeklinde algılanabilecek bir adım piyasalardaki döviz ve faiz oynaklığını daha da artıracaktır. DXY’daki olası yükselişle birlikte yeniden 3.59’lara yaklaşan bir dolar/TL kuru görebiliriz. Orta vade için 50 baz puan da yetmeyecektir. Hiç değilse “TCMB sınırlı da olsa önalan adımlar atmaya çabalıyor, üçüncü çeyrekteki yüzde 1.8’lik küçülme verisinden sonra büyümeyi desteklemeye çalışan iyi niyetli bir çaba var” denebilecek. Daha yüksek faiz artışlarına cesaret edebileceklerini beklemiyorum.

Kapanış kuru bu hafta belli olur

Yıl sonu dolar/TL kuru bu haftadan belli olacak. Yurt dışında Fed toplantısı da sona erdi ve gerekli fiyatlamalar yapıldı. Önümüz Noel ve yılbaşı... Tatil başlıyor. Piyasalarda likidite azalacak. Saçma sapan fiyatlar görebiliriz. TCMB’nin kararından sonra Salı günü öğleden sonra piyasalarda oluşacak dolar/TL kuru yıl sonu kapanış kurları için öncü gösterge olacaktır. PPK’nın sonuçlarına göre senaryolarım şöyle:

0-25 baz puanlık bir artış: Dolar/TL kurunda 3.59’ların yeniden test edilmesine ve hatta aşılmasına neden olabilir.

50-75 baz puanlık bir artış: 3.50’lerin altına inilmesine katkıda bulunacaktır. Ancak 3.4250’lerin altı ilk aşamada zor görünüyor.

100 baz puan ve üzerindeki bir artış: 3.40’ların altının dahi test edilmesinin yolunu açabilecektir.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.