Şampiy10
Magazin
Gündem

Merkez Bankası alan kazandı

Önce Fed 25 baz puan politika faizlerini artırdı. Bu yıl toplamda 3 mü, dört mü faiz artışı olur tartışmaları 3’te kalırlar şeklinde sonuçlanınca dolar dünyada hemen her şeye karşı değer kaybetti. Doğal olarak düne değer kazanmış olan Türk Lirası’na, bir destek de Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’ndan (TCMB) geldi. Artık “fiili politika faizi” haline gelen Geç Likidite Penceresi (GLP) faiz oranını yüzde 11’den, 75 baz puanlık artışla 11.75’e yükseltti. “Resmi Politika Faizi” ve diğer tüm “sadeleşemeyen” faiz oranlarını sabit bıraktı.

Kurlara bakacak

Bir önceki PPK toplantısı sonrasındaki açıklamada yer alan “Önümüzdeki dönemde para politikası kararları enflasyon görünümüne bağlı olacaktır” ifadesi “Enflasyon görünümümde belirgin bir iyileşme sağlanana kadar para politikasındaki sıkı duruş sürecektir” ifadesine yer verilmiş. Bir sonraki toplantının 26 Nisan’da olduğunu da göz önüne alındığında, enflasyon ve döviz kurları cephesinden olumlu haberler gelmedikçe faizlerde görece yüksek seviyelerin korunacağı izlenimi oluşuyor. TCMB, “işgören faiz” dediğim, ağırlıklı fonlama faizlerini yüzde 10.80’ler ile yüzde 11 olan GLP faizine oldukça yaklaştırmıştı.

Dünkü karar ile kendine; bu oranı yüzde 11.50’lere kadar yükseltebilecek bir alan kazandırmış oldu. Merkez Bankası; dolar karşısında düne 3.68’lerde başlayan, PPK sonrasında 3.6330’lara kadar gerileyen TL’nin değerinde önemli bir oynaklık olmadıkça üst banda yaklaşmayacak ancak kurlarda sürpriz yükselişler olursa açtığı bu alanı kapatması sadece birkaç gün alacaktır.

Yazının devamı...

‘Merkez’lerin haftası

Hollanda ve Almanya’da yaşanan diplomatik gerginliklerin bu haftaya ve hatta sonrasına yansımaları olacaktır. Özellikle AB/NATO ilişkileri kapsamında bir süredir gündemde olan sıkıntılar daha da artacağa benziyor.

Kısa vadede dış politikadaki gelişmelerden daha çok bu hafta hem Fed’in hem de bizim Merkez Bankamızın yapacağı kritik toplantılar piyasalar açısından çok önemli. Salı ve Çarşamba günleri Fed’in Federal Açık Piyasa İşlemleri Komitesi, 16 Mart Perşembe günü de TCMB’nin Para Politikası Kurulu (PPK) toplanacak.

Piyasa Fed’in kararını satın aldı

Fed’in yılın ilk faiz artışını 15 Mart’ta yapmasına kesin gözüyle bakılıyor.Trump’ın başkan olduktan sonraki icraatları ve söylemlerinden sonra Fed’in “Dolar, Trump’a bırakılamayacak kadar ciddi bir meseledir” diyerek Mart ayında ilk faiz artışını bekleyen biri olarak 25 baz puanlık hamlenin gelecek olması şaşırtıcı değil.

200 bin kişilik artış beklenirken, Şubat ayı Tarım Dışı İstihdam (TDİ) verisi 235 bin kişilik artış olarak geldi. Bu veriyle Fed’in Çarşamba günü faiz artırmamak için bahanesi neredeyse kalmadı. Fed’in faiz artıracağı geçtiğimiz hafta önemli ölçüde fiyatlamalara yansıdı. Çarşamba günü öncesi de son düzeltmeler yapılır, faiz artışına yansıması bence sınırlı kalır.

Bu beklentinin yanı sıra ECB’nin son toplantısında parasal genişlemenin sonlanmasından önce euro faizlerinin artırılmasının tartışılmaya başlandı haberi euronun 1.0680 kritik eşiğini geçip, 1.0700’a kadar yükselmesine neden oldu. Euro bu hafta bir miktar daha yükselebilir.

PPK’nın hamlesi kritik

Fed’in büyük oranda fiyatlandığı varsayımıyla, bizim piyasalarımız Hollanda gerginliğine (kısa sürede geçmesini umarım) ve PPK kararlarına odaklanacak. (Fed’in faizleri sabit tutması fiyatlanmadı. Bu durumda dolar hızlı değer kaybederken, TL ve diğer gelişen ülke paraları değer kazanır, borsalar kısa bir ralliye başlayabilir) Eğer GLP’de 100 baz puan ve üzerinde bir artış gelirse ve işgören faiz oranlarında da 100 baz puana yakın bir artış olursa; dolar/TL kurlarının yeniden 3.70’lerin altına indiğine dahi şahit olabiliriz.

Geçtiğimiz haftanın 3.7868’ini tepe olarak kabul ettiğimizde, yaşanacak düşüşte ilk aşamada 3.6950-3.7025 bandının test edilmesi ihtimali yüksek. Eğer bu seviye aşağı kırılacak olur ise önce 3.6715 ardından da 3.6450 seviyeleri test edilebilir. AB/Hollanda gerginliği sonrasında eğer TCMB radikal kabul edilecek adımlar atmazsa dolar/TL kurunda ilk aşamada 3.7950 ve ardından da 3.8175 seviyesinin test edilmesi olasılığı artacaktır. İkinci seviyenin yukarı kırılması durumunda (Fed nedeniyle diğer gelişen ülke para birimleri de değer kaybetmeye başlamış ise) ilk aşamada 3.8650 ve ardından da 3.90’lı seviyelerin yeniden görülmesi ihtimali çok artacaktır.

Doların tepkisi ne olacak?

Fed’in faiz artışına gitmesi, bizim de dahil olduğumuz gelişen ülkelerin para birimlerinde baskı yaratacaktır. Bu nedenle PPK’da bu hafta alınacak karar önemli olacak. Döviz kurlarında 23 Şubat’taki dip olan 3.5560’lardan başlayan ve bu hafta Perşembe günü 3.7868’lere kadar devam eden dolar/TL kurlarındaki yükseliş; TCMB’yi bir kez daha “işgören faizi” yükseltmeye itti. Ağırlıklı fonlama faizi (benim “işgören faiz” dediğim oran) yüzde 10.82’ye yükseldi. Bu oran 23 Şubat’ta 10.38 seviyesindeydi. Kurların yükselişe geçtiği son iki haftadaki yükseliş 44 baz puana ulaşmış durumda. Referanduma daha 5 hafta var. TCMB, bu süre zarfında “politika faizini” değiştirmek istemeyebilir. Ancak “işgören” faizler cephesinde bir şeyler yapmalı, bu toplantıdan net mesajlar çıkmalı.

İlk tahminim; yüzde 9.25 olan gecelik borç verme faizini

50 baz puan artırılması yönünde. Asıl hamlenin “asli fonlama faizi haline gelen” GLP tarafında 100 baz puanlık bir artış ile gelmesini bekliyorum. Yapılması gereken; politika faizi olan haftalık fonlamanın en azından cari ağırlıklı ortalama faiz seviyesine yükseltilmesi ve GLP uygulamasından vaz geçilerek bu oranın yeniden cezai niteliğine geri döndürülmesi olmalı. GLP faizi yüzde 13-15 seviyesine çekilerek bir araç olmaktan çıkarılmalı.

Yazının devamı...

Fitili ateşledi gözler piyasalara çevrildi

Fed’in 14-15 Mart’taki toplantısında faizi artırma olasılığı yüzde 94’e çıktı. Fed’in ve TCMB’nin piyasalara etkisini öncesinden hissedeceğiz. Dolarda haftanın son 2 günü hareketli geçecektir.

Geçtiğimiz haftanın başında Mart ayının 14-15’inde yapılacak Fed’in Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC) toplantısından bir faiz artış kararının gelmesi olasılığı yüzde 36’lardaydı. Hafta içinde komite üyelerinin yapmış oldukları konuşmalardan bu olasılık hızlı bir şekilde yükselmeye başladı. Janet Yellen de “Ekonomi beklendiği şekilde gelişmeye devam ederse Mart ayında bir faiz artırımı uygun olabilir” deyince, piyasa beklentilerine göre bu olasılık bir ara yüzde 94’lere kadar yükseldi.

Fed’in olası bir faiz artışı ABD borsalarındaki adeta soluksuz yükseliş trendini tersine çevirmese de hız kesmesine neden oldu. ABD tahvil getirileri ve emtia piyasaları en fazla etkilenen piyasalardı. 5, 10 ve 30 yıllık tahvil getirileri 50 günlük Basit Hareketli Ortalamaları’nın (BHO) üzerinde haftayı kapatırken, petrol ve endüstriyel metaller ya 50 günlük BHO’larına geri çekildi bazıları teknik açıdan önemli seviyelerin altına indi. Fed’in faiz artış olasılığının artması küresel varlık fiyatlarını aşağı çekerken, bizim de dahil olduğumuz gelişen ülke piyasalarındaki kur ve varlık fiyatlarındaki dalgalanmaları da artırıyor.

Geçtiğimiz haftanın başında yazmış olduğum yazıda belirtmiş olduğum şekilde kurlarda; Suriye’den gelen savaş haberleriyle de birlikte; bunların yansımalarını gördük. Dolar/TL kuru geçtiğimiz Cuma gün içinde 3.7474’e kadar yükseldi. BIST 100 endeksinde de 90.043 ile; kısa bir süreliğine de olsa; 89.850’deki teknik seviyesinin çok az üzerine çıksa da “zorlu mücadelelerden” sonra, haftalık kapanış bu seviyenin altında gerçekleşti.

Fed’in ve bizim Merkez Bankamızın önümüzdeki hafta yapacağı kritik toplantılar öncesinde, olası faiz kararlarının piyasalara etkilerini önceden hissetmeye başlayacağız. Fiyatlamalar haftaya kalmaz, olası faiz hareketleri bu haftadan başlayarak fiyatlara girmeye başlar.

ABD’de Perşembe günü

açıklanacak işsizlik başvuruları ve Cuma günü yayınlanacak Tarım Dışı İstihdam (TDİ) verisi haftanın son gününde önümüzdeki haftaya dair önemli ipuçları verecek. Haftanın ikinci yarısı ağırlıklı olarak bu veriyi beklemekle geçecektir. Şubat ayı için 190 bin kişilik bir artış bekleniyor TDİ’da. 125-130 binin üzerinde gelecek bir artış, önümüzdeki hafta Fed’in faiz artışı ihtimalini hayli güçlendirecektir.

Dolar/TL hangi seviyeyi test eder?

Fed’in FOMC toplantısının sonucu 15 Mart’ta açıklanacak. PPK toplantısı bir gün sonra 16 Mart’ta yapılacak. Fed’in neredeyse kesine yaklaşan faiz artışı, gelişen ülkelerin para birimleriyle birlikte TL kurlarını da etkileyecektir. Her ne kadar bir kısmı fiyatların içine girmiş olsa da ‘Yok canım, Fed daha bekler’ diyenler, faiz kararını bekleyeceklerdir. Artış gelirse bunların etkisiyle bir tur daha yükseliş olabilir. Geçtiğimiz Perşembe günü 102.26’ya kadar yükselen dolar endeksi (DXY) haftayı 101.91’de kapattı. Hafta içinde 102.50 yukarı yönde kırılır, 103’ler hedeflenecek olursa dolar/TL kurlarında yeniden 3.7490 seviyelerinin test edilebilir. Hatta bu seviyenin aşılmasıyla 3.7950 ve 3.8350 seviyelerinin test edilmesi olasılığı artacaktır. Ancak benim bu haftanın son gününe kadar beklentim, 3.75’li seviyelerin korunması yönünde. Haftanın ilk yarısında geçtiğimiz hafta yaşanan 3.60-3.75 bandındaki yükselişin hazmedilmesi, 3.70’lerin kısa bir süreliğine de olsa test edilmesi yönünde. Asıl hareket haftanın son iki gününde olacaktır. Eğer 3.75’ler kapanış bazında aşılmazsa Fed’in faiz artışının fiyatların içine girdiğini, artış gelse de bunun çok etkisinin sınırlı olacağını düşünebiliriz.

Merkez’in tahvil alımları yeter mi?

Merkez Bankası, para piyasalarını düzenleyebilme adına elinde bulundurduğu ve yıl başında 14 milyar TL olan tahvil portföyünü, yıl boyunca 15 milyar TL’ye çıkaracağını açıklamıştı. Bunu yıl boyunca yapacaktı. Ancak TCMB’nin Şubat sonu itibariyle tahvil alımı 16.3 milyar TL’ye ulaştı. Cumhurbaşkanı Ekonomi Başdanışmanları’ndan Cemil Ertem bu alımlara değinerek, “Merkez Bankası’nın tahvil alımları sterilizasyon için çok iyi bir yol” demiş. Merkez Bankası’nın tahvil alımları yoluyla “teknik sterilizasyonda” olduğunu belirtti. Bir yandan sıkı para politikası izlemeye çalışırken diğer yandan tahvil alımı yoluyla piyasaya likidite veriyor olmasının nasıl bir “teknik sterilizasyon” olduğunu anlamakta zorluk çekiyorum. Bir yandan Geç Likidite Penceresi ile gecelik yüzde 11 ile bankacılık sistemine para verirken, diğer yandan yüzde 11 bileşik ile 10 yıllık tahvil alıyorsunuz. TCMB; Hazine ihalelerinden alıyor olsa bile, bunlardan belki de daha yüksek faizle bankaların bono alımlarının önüne geçerek hem likiditenin sistemde kalmasını, hem de faizlerin fazla yükselmesinin önüne geçmiş olabilir. Bir anlamda faizlere dolaylı müdahale olarak da algılanabilir.

Merkez Bankası asli görevi olan fiyat istikrarı için doğru adımları atmak ve genel enflasyon ve faiz seviyelerini aşağı indirmek yerine, faizlere “müdahale” ederek bu seviyeleri uzun süre koruyamaz. Bunlar ancak geçici müdahaleler olabilir. Uzun vadede piyasalar yine gideceği yere gider. Müdahaleler sadece politika yapıcılarına zaman kazandırır. Kazanılan bu zamanda uzun vadeye yönelik önlemler aldınız, aldınız; almadınız, müdahaleler sadece piyasa katılımcılarına iyi birer alım (veya tahvilde olduğu gibi satım) fırsatı vermekten öte bir fayda sağlamaz. Tahvil bileşik getirilerinin de enflasyon böyle gittiği durumda; TCMB önümüzdeki hafta yapacağı PPK toplantısında külâhı önüne koyup, radikal kararlar almadıkça; yükselmesi hatta yüzde 12.50 bileşik seviyesini test etmesi işten bile değil.

Enflasyon nasıl etkiledi?

Geçtiğimiz haftanın en önemli haberi enflasyon tarafından geldi. Tüketici fiyatları Şubat ayında 0.45’lik beklentiye karşın yüzde 0.81 artarken, yıllık tüketici enflasyonu yüzde 10.13 olarak gerçekleşti. Yine tarım fiyatları önemli bir etken olurken, kur artışlarındaki geçişkenliğin yaşanmaya devam ettiği bir artı oldu.

Kurun etkisinin daha fazla hissedildiği endeks, üretici fiyatları endeksi oldu. ÜFE Şubat ayında yüzde 1.26, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 5.29 artarken yıllık bazdaki artış yüzde 15.36’ya yükseldi. Üretici fiyatlarındaki bu artışın bir kısmı talep eksikliğinden dolayı TÜFE’ye geç(e)miyor olsa da mutlaka bir geçiş olacak ve önümüzdeki aylarda TÜFE’de yeni artışlar olarak karşımıza çıkacaktır. Enflasyon verileri BIST tarafını pek fazla etkilememiş gibi görünse de tahvil getirileri yükseldi. 2 yıllık gösterge tahvil getirisi yüzde 11.34’e çıkarken, 10 yıllık tahvilin bileşik getirisi yüzde 11.36’yı gördükten sonra haftayı yüzde 11.27 ile kapattı. 10 yıllık tahvil getirileri için yüzde 11.55 bileşik seviyesi önemli bir eşik. Bu seviye aşılacak olur ise; ki bence aşılacak; 12 Ocak’ta görülen 11.98 (düz hesap 12.00 diyelim) seviyesinin test edilme olasılığı artacaktır.

Yazının devamı...

Dolar dibi gördü mü?

Fed’in son toplantısının notları açıklandı. Üyelerin önemli kısmı faiz artışlarına başlama konusunda adım atılmasına sıcak bakmaya başlamışken, verilerin izlenmeye devam edileceğinin de notlara eklenmiş olmasıyla Fed’in Mart’taki toplantısında faiz artırım konusunda yine yavaş davranabileceği beklentisi küresel piyasalardaki rallinin devam etmesine destek oldu. ABD borsaları geçtiğimiz hafta yeni rekorlar kırdılar.

Bunda Fed’in toplantı notları kadar, Trump’ın yarın yapacağı konuşmada vergi indirimleri konusunda ipuçları vereceği umudu vardı. Her ne kadar yarınki konuşmada net bir vergi planı beklenmiyor. Yine de piyasalar bardağın dolu tarafından bakmayı tercih edeceğe benziyorlar.

ABD borsaları yeni rekorlar kırarken, ABD tahvil getirilerinde 8 Şubat’tan sonraki en düşük seviyelere gelindi. 5, 10 ve 30 yıllık getirilerde yeniden 50 günlük Basit Hareketli Ortalamaların (BHO) altına inildi.

İçeriye döndüğümüzde referandum kampanyalarını göreceğiz. Piyasalar da yavaş yavaş referandumu fiyatlama konusunda adımlar atmaya başlıyor. Yurt dışının pozitif seyir izlediği bir haftada TL önce değer kazandı, haftanın son gününde yönünü yeniden yukarı çevirdi. Borsa İstanbul da haftayı yüzde 0.99 düşüşle kapattı.

BDDK’dan yeni hamle

Merkez Bankası’nın 31 Mayıs’a kadar reeskont kredilerinin TL ile ödenebilmesine imkân tanıyan kararından sonra bir adım da BDDK’dan geliyor. Bankaların kredileri için tutmak zorunda oldukları karşılıklarla ilgili “esneklikler” getiriliyor. Yatırım yapılabilir notlarımızın kaybedilmesinden sonra bankaların yeni kredi verilebilmesinin önündeki en önemli engel olan “Sermaye Yeterlilik Oranını” aşağı çeken karşılık oranlarında yapılacak düzenlemeler ile bankalara bazı “kolaylıklar” gelecek. BDDK; en azından referanduma kadar olan dönemde bankaların sırf bu “oran” yüzünden şirketlere yeni kredi ver(e)meseler de eskileri konusunda zorluk çıkarmamaları için bu esneklikler üzerinde çalıştığı açıklandı. Büyük olasılıkla bu hafta içinde bu düzenlemelerin neler olduğunu duyuyor olacağız.

Bu kararların BIST’teki banka hisseleri için kısa süreli bir rahatlama sağlıyor gibi görünse de orta uzun vadede yeni risklerin ortaya çıkmasına neden olabilecek düzenlemeler olabileceği için negatif olarak fiyatlanma olasılığı bence yüksek.

BIST’te düzeltme başladı mı?

Geçtiğimiz hafta başındaki yazımda BIST 100 endeksi için “İki hafta önce belirtmiş olduğum 89.850 hedefi halen daha resmin içinde. Bu seviyenin test edilmesi ihtimali yüksek. Ancak yeni yükseklerin görülmesi 22 Mayıs’ta görülen 93.398 (nominal) zirve seviyesinin test edilip, aşılarak yeni rekorların gelme ihtimali düşük” diye yazmıştım. Geçtiğimiz haftanın ilk gününde 89.583 görüldü ancak bu seviye aşıl(a)madı. Referanduma kadar daha 7 hafta var. 16 Nisan’a yaklaştıkça volatilite artacaktır. Ancak pozisyonlarını ayarlamak isteyen (TL’nin değer kazanması ve borsanın yükselişiyle)

11 Ocak’tan bu yana dolar bazında yüzde 25’e yakın gelir elde etmiş olanların bu kârlarını “cebe koyup” sonra duruma bakmayı tercih etmeye başlamış olabilirler. Cuma günkü hareket böylesi bir hareketi akıllara getirdi. BIST 100’de yukarıda 89.850 önemini korurken, düzeltmenin ilk ana hedef seviyesi 85.350’lerde. Öncesinde 87.150 ilk durak olabilir.

Altın kazandırır mı?

Değerli metallerde geçtiğimiz hafta kritik seviyelere gelindi. Gümüş 200 günlük BHO’sını kapanışlar bazında yukarı geçti, hatta Temmuz 2016’dan bu yana gelen düşüş trendinin de üzerinde bir haftalık kapanış yaptı. Altın 1.260’daki 200 günlük BHO’sını test ettikten sonra bu seviyenin çok az altında 1.257’den haftayı kapattı. Altındaki hareket ABD tahvilleri kaynaklı gibi algılansa da asıl hareket gümüşün 20 Aralık’taki 15.63 seviyesinden geçtiğimiz Cuma gününe kadar geçen 47 iş gününde yüzde 17.8 yükselmesinin katkısı daha fazla olmuştu. (Aynı dönemde altının ons fiyatındaki yükseliş yüzde 11.9’da kaldı) Gümüş bu performansını sürdürürse 19.35 doları test etmesi olasılığı var. Ha keza altın için de 1.285 seviyesi resmin içinde. Teknik olarak bu seviyelerin görülme olasılığı var. Ancak aynı teknik analizler her iki değerli metalde de “aşırı alım” bölgelerine yaklaşıldığını söylüyor. Eğer bu hedefler herhangi bir düzeltme olmadan görülürse bu seviyelerden gelecek satışlar sert hareketleri ve yüksek volatiliteyi de beraberinde getirebilir.

Dolarda kritik seviye ne?

Geçtiğimiz haftanın başındaki “Dolar/TL 3.50’nin altına düşer mi?” başlıklı yazımda “...Yukarıda da belirttiğim üzere 50 günlük BHO’nın altındaki bir kapanış 3.6250-3.6450 bandına getirdi kurları. TCMB’nin attığı adımdan sonra (Reeskont kredilerinin TL olarak ödenebilme kararı) bu seviyelerin altına inilmesi olasılığı da yükseldi. Sırada ilk aşamada 3.5835 ve ardından 3.5525 seviyeleri resmin içine girecektir. Bu düşüşün önümüzdeki 2 hafta içinde görülmesi, sonrasında yeniden yükselişe geçen dolar endeksinin (DXY Cuma günü 100.95’ten kapandı) de etkisiyle gelişen ülke para birimlerine baskı yeniden başlayacaktır” demiştim. Geçtiğimiz Perşembe günü 3.5561 seviyesi görüldü. Dolar endeksi (DXY) cephesinde çok da önemli bir hareket olmadan, geçtiğimiz Cuma günü yeniden 3.6087’den bir kapanış oldu. 3.5561 ile dip görülmüş olabilir mi? Bence kısa vadeli olarak bakıldığında büyük olasılıkla bu sorunun cevabı, evet.

Geçtiğimiz hafta da belirttiğim üzere TCMB’nin reeskont kararıyla 3.5338 önemli bir destek haline geldi. Değil altına inilmesi, bu turda yaklaşılmamış olması da düzeltme olasılığını artırıyor. Nereye kadar bir düzeltme olur derseniz, 3.6725-75 seviyesi ilk önemli aday. Bu seviyenin aşılması durumunda 3.7035 ve 3.7500 seviyeleri resmin içine girecektir. Son seviye değilse de ilk iki seviyenin bu hafta içinde test edilmesi çok da şaşırtıcı olmayacaktır.

Yazının devamı...

Dolar 3.50’nin altına iner mi?

Dolar/TL kurlarının gevşediği, Hazine’nin 10 yıllık eurobond ihalesinin yüksek talep gördüğü, BIST’in de yükselişle kapattığı bir haftayı geride bıraktık. Geçtiğimiz hafta dolar/TL teknik analiz açısından kritik olan 3.6635 (50 günlük Basit Hareketli Ortalama BHO) seviyesinin altında bir kapanışla 3.6370 seviyelerinden kapandı. Geçtiğimiz hafta başında; daha doğrusu son iki haftadır; 3.6250-3.6450 seviyelerinin test edileceğini yazmıştım.

Haftasonu Cumhurbaşkanı, dolar/TL kurunun 3.50’nin altına inebileceğini öngördüğünü basın ile paylaşmış. Yaşanan düşüşte Türkiye Varlık Fonu’nun kurulmasının etkili olduğunu ileri sürmüş. Evet, son haftalarda finansal piyasalarımıza bir giriş var. Bunda gelişen ülke piyasalarına yıl başından bu yana giren 4 trilyon dolardan bize düşen payın bir etkisi mutlaka olmuştur. Borsaya girişlerden de görüyoruz. Her ne kadar yabancılar, yurt içi tahvil piyasasından çıkıyor olsalar da; yurt dışı ihraçlara ilgi sürüyor.

Geçen hafta Hazine’nin yaptığı

10 yıllık eurobond ihracına 3.25 milyar dolar talep gelirken, satış tutarı 1.25 milyar dolar oldu. Bu ilginin oluşmasında gelişen ülke piyasalarına olan ilginin yanı sıra, asıl Merkez Bankası’nın uzun bir direnme sürecinden sonra “işgören faizi”; yani ağırlıklı fonlama faizini; Ocak başındaki yüzde 8.28’den geçtiğimiz Cuma günü itibariyle yüzde 10.38’e yükseltmesinin etkisi çok daha büyük oldu. Bu olmasaydı, diğer faktörlerin hiçbiri, kurun cari seviyelere düşmesini sağlayamazdı.

Piyasalarda bunlar olurken Viranşehir’de patlama oldu. Üzücü olay İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, “Çok uzun zamandır memlekette patlama, çatlama olmuyor, derslerini veriyoruz” açıklamasının üzerinden gün geçmeden geldi. Terör örgütleri mesaj mı vermek istiyorlar bilinmiyor. Diğer yandan referandum öncesi artmasından endişe edilen terör yeniden mi baş veriyor endişeleri depreşiyor. Bu endişelerin “şimdilik” piyasaları etkilemesini beklemiyorum.

Yabancıların BIST’e ilgisi sürecek mi?

BIST 100 endeksinde 2 hafta önce belirttiğim 89.850 hedefi halen resmin içinde. Bu seviyenin test edilmesi ihtimali yüksek. Ancak aşılıp, yeni yükseklerin görülmesi, 22 Mayıs’ta yakalanan 93.398 zirve seviyesinin test edilip, aşılması bence düşük ihtimal. Neden derseniz, temelde borsanın yükselmesini sağlayacak ekonomik temellerde soru işaretleri var, yeni bir hikayemiz yok. Ancak yurt dışından ucuz kaldığımız için gelen; geldiğinden daha da hızla piyasayı terk edebilecek; fonlar sayesinde yaşanan bu yükselişin devamı için farklı dinamiklerin devreye girmesi gerekiyor. Diğer yandan “hızlı çocukların” fonları dolar bazında BIST 100’de 11 Ocak’ta görülen 1.98 dolar seviyesinden, geçtiğimiz Cuma gününe kadar geçen 27 iş gününde yüzde 23.75 getiri elde etmiş durumda. Çok önemli bir getiri bu. Eğer bahsetmiş olduğum 89.850 ve 3.55 dolar/TL seviyeleri görülecek olursa geçtiğimiz Cuma gününü dolar bazında 2.45 seviyesinde kapatan BIST 100 endeksi dolar bazında 2.53 seviyesine kadar yükselebilecek. Bu seviye yüzde 27.8 getiriye tekabül ediyor. Aynı zamanda bu seviye Mayıs 2013 ve Ocak 2015’ten bu yana gelen düşüş trendine de denk geliyor (arada 200 günlük BHO geçilmiş olması kaydıyla). Bu trend ilk denemede aşılamayabilir, bir kâr realizasyonu gelebilir. 8 Şubat’tan bu yana 88.500 civarında salınan borsada yorulma emareleri de yok değil. Dolar/TL kurunun 3.60’ın altına inmesi dolar bazında yüzde 25’ten fazla para kazananların aklına “kâr cebe yakışır” özlü sözünü getirebilir.

Merkez’in reeskont kararı nasıl etkiler?

Piyasaları asıl etkileyecek haber Cuma günü Merkez Bankası’ndan geldi. Toplamı 5.5 milyar dolar ulaşan Merkez Bankası kaynaklarından kullandırılan döviz kazandırıcı reeskont kredilerine TL ile ödeme “kolaylığı” getirildi. Yapılan açıklamada; “1 Ocak 2017’den önce kullandırılan ve 31 Mayıs 2017’ye kadar vadesi dolacak olan ihracat ve döviz kazandırıcı hizmetler reeskont kredilerinin, kredi vadesinde ödenmesi kaydıyla geri ödemelerinin TL olarak da yapılabilmesine imkân tanınmıştır. Bu işlemlerde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nca 2 Ocak 2017 tarihinde ilan edilen döviz alış kurları (dolar için 3.5338) esas alınacaktır” deniliyor. Bu kararla vadelerinden dolayı 4 milyar dolarlık bir tutar dolar yerine, TL ile ödenebilecek. Bu karar daha önce açıklanmış Eximbank’ın TL ile ödeme imkânını “tamamlayıcı” nitelikte. Getirilen düzenleme ile TCMB döviz rezervlerini artırmaya yönelik bu uygulamadan 31 Mayıs’a kadar vazgeçiyor. İhracatçılara dövizlerini 31 Mayıs’a kadar ister spot, ister vadeli piyasada daha yüksek kurdan satıp, 3.5338’den TL ile kapatmalarına imkân sağlanıyor. Bir anlamda arbitraj kârı imkânı getiriliyor. Eğer krediyi kullanmış olanlar gerçekten döviz kazanmışlarsa bunu piyasaya döviz arzı olarak getirebilecek. Bu da döviz satışlarını cazip hale getirecek. Bu avantaj 3.5338 seviyesine kadar devam edeceğinden, daha aşağıya inmesi durumunda doğrudan dolar ödemesi yapılacağından (hatta piyasadan daha ucuza alıp) bu seviye bir anlamda 31 Mayıs’a kadar adeta dolar/TL’de dip seviyesini zımni olarak tespit edecektir. Bu nedenle bu seviyenin altına inilmesi zor. İnilse bile altında kalınması daha da zor olacaktır. Yok eğer döviz kazanamamışlar, kapatmaları gereken döviz taahhütlerini karşılamak için piyasadan döviz talep edeceklerdiyseler; onların da talep yönlü baskısı ortadan kalkacağından, dolaylı bir fayda sağlanacak. Referandum öncesinde iş dünyasına sağlanan bu “şeker” yıl başından, 17 Şubat’a kadar kredilerini geri ödeyenlerde net bir haksızlık duygusu yaratacaktır. Taahhütlerini 3.80-3.90’dan dolar alarak kapatmış olanların uğradığı zarar tazmin edilecek mi? Bu net değil.

İlk hedef 3.58 seviyesi

Yukarıda da belirttiğim üzere 50 günlük BHO’nın altındaki bir kapanış 3.6250-3.6450 bandına getirdi kurları. TCMB’nin attığı adımdan sonra bu seviyelerin altına inilmesi olasılığı da yükseldi. Sırada ilk aşamada 3.5835 ve ardından 3.5525 seviyeleri resmin içine girecektir. Bu düşüşün önümüzdeki iki hafta içinde görülmesi, sonrasında yeniden yükselişe geçen dolar endeksinin (DXY Cuma günü 100.95’ten kapandı) de etkisiyle gelişen ülke para birimlerine baskı yeniden başlayacaktır. DXY’ın “baskısını” hissedilmeye başladığı durumda 3.6675 ve 3.7140 ilk dirençler olacaktır. Bu arada ‘sepet kur’ da geçtiğimiz Cuma günü 3.7412 ile 3.7728’den geçen 50 günlük BHO’nın altında bir kapanış yaptı. Yeni hedefi 3.6790 gibi görünüyor. Paritenin 1.06’nın altına düşmesi durumunda bu seviyenin test edilmesi olasılığı artacaktır.

Yazının devamı...

Piyasa referandumu nasıl fiyatlayacak?

Referandum öncesinde gözler Fed ve PPK’da olacak. Dolar endeksi 98.80’in altına inerse kur 3.62’yi görebilir. Kâr satışlarının görüldüğü borsada 89.850 önemli direnç gibi görünüyor.

Anayasa değişikliğinin Cumhurbaşkanı tarafından onaylanması ve Resmi Gazete’de yayınlanmasından sonra referandum tarihi olarak

16 Nisan tarihi belirlendi, YSK tarafından resmen açıklandı. Gerek reel ekonomi gerekse de piyasalar için belirsizliğin fiyatlara yansıyacağı 2 aylık bir dönem bizleri bekliyor. Referandumun olası fiyatlamaları hemen başlamasa da belirsizlik, tedirginliği de beraberinde getirecektir. Kamuoyu yoklamaları günlük fiyatlamaları dalgalandıracaktır. Özellikle de Nisan ayına yaklaşıldıkça...

Referanduma kadar olan sürede bir Fed, bir de PPK toplantısı var. Bunlardan çıkacak kararlar, hatta öncelerinde piyasalardaki oynaklığın arttığı günler göreceğiz. Geçtiğimiz haftanın son gününde de bunun ilk ipuçları geldi, hafta içinde 3.6615’e kadar gerileyen dolar/TL kuru haftayı yükselişle 3.7015 seviyesinden kapattı. Yine hafta içinde 89.370 ile “nominal zirvesine” bir kez daha yaklaşan BIST 100 endeksi haftanın son gününü yüzde 1.53’lük düşerek 87.473’te bitirdi.

Varlık Fonu’nun etkisi

Geçtiğimiz hafta piyasaları en fazla meşgul eden konuların başında daha önceleri Milli Piyango ve at yarışlarının aktarıldığı Türkiye Varlık Fonu’na; Ziraat Bankası, BOTAŞ, TPAO, PTT, TÜRKSAT, Borsa İstanbul, Türk Telekom, Eti Maden, Çaykur’un devredilmesiydi. Kanun Hükmünde Kararnameler ile yapılan bu devirlere en son geçtiğimiz hafta sonu İzmir Limanı da eklendi. Yönetim ve denetim ilkelerinin tam olarak açıklanmadığı, hemen her türlü vergiden muaf ve adeta “sınırsız sorumsuz” olan bu fon ile ciddi tartışmalar yaşandı, daha da yaşanacağa benziyor. Fonun her türlü alım, satım, ihale kanunlarından, yöneticilerinin devlet memurlarının tabii olduğu kanunlara tabii olmamasından başlayarak birçok konuda “ayrıcalıklı” bir yapıya sahip olması soru işaretleri yaratıyor.

Nasıl müdahale eder?

Hükümet yetkililerinin söylemlerinden bu fonun gerektiğinde piyasalarda “düzenleyici” rol oynayacağı anlaşılıyor. Bunu hangi prensiplere göre yapacak. Elinde doları yok ki yükseldiğinde müdahale etsin.

Dövize müdahale etmek için dolar mı alacak, yoksa Merkez Bankası’nın açmış olduğu swap imkanından (TCMB’ye TL yatırıp, döviz borç alma işlemi) mı yararlanacak? Borç aldığı dövizi mi piyasaya satacak? Ortaya çıkan döviz riskini ne zaman ve nasıl kapatacak? Üç ay içinde kapatamazsa, SSDF’den aldığı borcun süresini bir üç ay daha mı uzatacak? Borsa düştüğü zaman borsaya girip, hisse senedi mi alacak? Hangi hisse senetlerini alacak, hangi kriterlere göre alım veya “yatırım” yapacak? Bu konuda herhangi bir netlik yok, olması için bir süre daha bekleyeceğiz anlaşılan.

‘Foreks’te yeni düzenleme nasıl etkiler?

Geçtiğimiz hafta bizim piyasalarımızı en fazla ilgilendiren karar foreks piyasasında yapılan düzenleme idi. Foreks piyasalarında bilgi ve tecrübe eksikliği olan bireysel yatırımcıların korunması için kaldıraç oranlarının 1’e 25 ile başlanmasını; tecrübe ve bilgisi artan, aynı zamanda da kârlı bir şekilde bakiyelerini artırmayı başaranlar için bu oranın kademeli olarak artırılacağı bir düzenleme yapılmasını en başından beri savunan birisi olarak bu kararı hem olumlu hem de olumsuz buluyorum. Olumlu yönü, kaldıraç oranının düşürülmesi. Ancak BIST nezdindeki Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası’nda (VIOP) bile 1’e 15-20 kaldıraç oranlarıyla vadeli işlemler yapılabilirken, kaldıraç oranın 1’e 10 ile sınırlanması doğrudan foreks piyasasını öldürecektir.

Kontrolsüz ‘gri bölgeye’ geçebilir

Foreks piyasasının “öldürülmesi” işlem yapanların yurt dışında, kontrolden uzak yabancı şirketlere gitmelerine yol açacak bu düzenleme hem bireysel yatırımcıları bilinmedik aracı kurumların kucağına itecek. Kontrol edilen, SPK’nın denetimindeki bir piyasa yerine kontrol edilemeyen “gri bölgeye” geçilmesine neden olabilecek. Aracı kurumlar ya eleman çıkararak küçülecek, kapanacak veya yurt dışına kayacaklardır. Bu da hem denetimi hem de vergi kaybını beraberinde getirecektir. Bu kadar katı bir düzenleme yerine, kademeli kaldıraçlı bir sisteme geçilerek foreks piyasasının yine ülke sınırları içinde kalması sağlanmalı.

Diğer yandan foreks piyasasının dövizdeki spekülatif saldırılara zemin hazırladığı tezi de çok doğru değil. Spekülasyon, döviz piyasalarının doğasında var.

Dolar endeksi belirleyici olacak

Merkez Bankası’nın haftalık repo açmayıp, ağırlıklı fonlamayı Geç Likidite Penceresi’nden (GLP) sağlamaya devam ettiği bir haftayı daha geride bıraktık. “İş gören faiz” dediğim TCMB’nin ağırlıklı fonlama faizi 3 Ocak’taki yüzde 8.29’dan, geçtiğimiz Cuma günü itibariyle yüzde 10.39’a yükselmiş durumda. Döviz kurlarındaki düşüşte dolar endeksinden (DXY) sonra en etkili olan bu “işgören” faizdeki artış oldu. Bu hafta dolar/TL kurlarında DXY’ın etkisi daha ağırlık olacak. Geçen hafta 99.60’lardaki 100 günlük Basit Hareketli Ortalaması’nda (BHO) destek bulan DXY endeksi haftayı 100.67 seviyesinden kapattı. Bu hafta için 101.60 seviyesindeki 50 günlük BHO önemli bir direnç. Bu seviye aşılacak olur ve kapanışlar da bu seviyenin üzerinde olursa yeni yükseklerin yolu açılacaktır. Bu da dolar/TL kurlarında dışarıdan gelen bir baskı yaratabilecek. Eğer 98.80’nin altına inilecek denli bir hareket yaşanırsa geçtiğimiz hafta dolar/TL’de görülen 3.66’ların altına 2.6250-3.6450 bandına doğru bir düşüş de görülebilir. Ancak belirttiğim 101.60 seviyeleri yukarı geçilecek olur önce 3.7350 ardından da 3.7950 seviyelerinin test edilmesi olasılığı artacaktır.

BIST’te düzeltme yaşanır mı?

Geçtiğimiz Cuma günkü düşüşte referandumdan çok, yükselemeyen borsadaki bir kâr realizasyonunu gördük. Devamı gelir mi? BIST 100 için yukarıda halen daha 89.850 önemli bir direnç olarak dururken, düzeltmenin devam etmesi durumunda; ki bence edecektir; ilk aşamada 85.350, ardından da 83.750 seviyeleri önemli destekler olacaktır. Gerek içerideki, gerek ABD tahvil getirilerinin yeniden yükseliyor olması da bu hafta BIST’in işini zorlaştıran faktörler olacaktır.

Yazının devamı...

Ralli sürer mi?

Ocak ayında tüketici fiyatları yüzde 2.46 ile piyasa beklentisi olan yüzde 1.8’in çok üzerinde artış gösterdi. Beklentileri aşan manşet enflasyonun arkasında, hemen her sektöre sirayet eden kur artışlarının yansıması ve gıda fiyatlarındaki yüzde 6.37’lik artış etkili oldu.

Bir önceki ay yüzde 8.53 olan enflasyon, son 1 yılın en yüksek seviyesi olan yüzde 9.22’ye yükseldi. Normal şartlar altında Nisan-Mayıs aylarında çift haneli enflasyon ihtimali yükseldi. Ancak hükümet, geçtiğimiz hafta sonunda konut, beyaz eşya ve mobilyada KDV oranlarını, yat ve teknelerdeki ÖTV oranlarını düşürdü. 30 Nisan’a kadar devam edecek bu “indirim” ile ekonominin canlanması hedeflenirken, enflasyon tarafında da 1-2 aylığına çift hanelerin görülmesi ertelenmeye çalışılmış olabilir.

Yüksek enflasyona piyasanın ilk tepkisi kurların yükselmesi yönünde olsa da sonrasında Merkez Bankası’nın parasal sıkılaştırmaya devam etmek zorunda kalacağı düşüncesiyle yeni düşükler görüldü. TCMB; her ne kadar son PPK toplantısında politika faizini yüzde 8’de sabit tutarken; benim “işgören faiz” dediğim ‘Ağırlıklı Fonlama Faizi’ni Ocak ortasındaki yüzde 8.30’lardan, geçtiğimiz Cuma günü yüzde 10.37’ye kadar yükseltti.

Teoride değilse de pratikte 200 baz puanlık bir artış yaşandı. Her ne kadar Geç Likidite Penceresi gibi “tuhaf” bir yöntem kullanılıyor olsa da nasıl devam edeceği kestirilemiyor olsa da bu yöntem şimdilik işe yarıyor görünüyor. Ancak bunun sürdürülebilirliği hep sorgulanacaktır. Hatta bir sonraki “sorgulamada” cari yüzde 11’lik üst bant bile yeterli olmayabilir.

Pozisyon alıyorlar

O zamana kadar; ‘kısa günün kârı’ peşinde koşan, hızlı hareket edebilen hedge fonlar ve yatırımcılar gelişen ülkelere girmeye devam eden paranın rüzgarını arkasına alarak kuru yüksek, hisse senetlerinin fiyatları düşük Türkiye’den de pay alma adına pozisyon almaya başladıkları görülüyor. Cuma günü açıklanan ve beklentilerden yüksek gelen ABD’deki Tarım Dışı İstihdam (TDİ) verisi de bu fonları çok ürkütmeyeceğe benziyor. 180 bin kişilik artış beklenirken 227 bin geldi. Yüzde 4.7 beklenen işsizlik yüzde 4.8 gelirken piyasaları asıl rahatlatan ortalama saatlik ücretlerin yüzde 0.3’lük artış beklentisine karşın yüzde 0.1 artması, hem de bir önceki ayın yüzde 0.4’ten 0.2’ye revize edilmesi oldu. Piyasalar böylelikle bir TDİ verisini daha net bir faiz artışı sinyali gelmeden savuşturmuş oldular. Mart’ta da Fed’in “pas geçeceğini” düşünmeye meyilli olan küresel piyasalar, Mayıs’a kadar devam ettirmeye çalışacakları bir ralli için ellerinden geleni yapıyorlar, yapacaklar da...

BIST’te yükseliş nereye kadar

Fed’in faiz artışlarında acele etmeyeceği “umudu” gelişen ülke piyasalarına artan iltifattan Türkiye de bir nebze de olsa nemalanıyor. BIST 100 endeksi 5 Ocak’taki 75.656 dibinden bu yana geçen 21 iş gününde TL bazında yüzde 16.8’lik değer kazanmış durumda. Daha çarpıcı olan dolar bazında 11 Ocak’taki 1.98 dibinden geçtiğimiz Cuma kadar geçen 17 iş günündeki dolar bazındaki kazancı yüzde 20.7’ye ulaşmış durumda. Teknik analiz açısından dolar bazında geçtiğimiz Cuma günkü 2.39 dolar seviyesi BIST 100’ün Nisan 2016’dan bu yana gelen düşüş trendinin üzerinde kapanması açısından önemli. Hem dolar hem TL bazında gidilebilecek “bir miktar” daha yol olduğu görülüyor. Dolar bazında 2.49-2.55 seviyesi (hem trend hem de 200 günlük BHO) önemli direnç seviyeleri olacaktır. 11 Ocak dibinden bakıldığı yüzde 26-30 gibi bir kazanç anlamına gelecektir ki; bu da bazı fon yöneticilerinin kârı cebe koyma iştahını artıracaktır. Dolar bazındaki bu hedeflere TL bazındaki nominal endeks artışlarıyla gidilebileceği gibi, dolar/TL kurundaki gerilemeler ile de varılabilir. TL bazındaki hedefler 89.100 ve 89.900 gibi görünüyor. TL bazındaki artışların daha mütevazi kaldığı bir durumda yukarıdaki hedeflere varılabilmesi için TL’nin bir miktar daha değer kazanması gerekiyor demektir. Hatırlatmakta fayda var. Her iki para cinsi bazında da endeks “aşırı alım” seviyelerinde. Bir kâr realizasyonu yaklaşıyor. Yukarıyı hedeflerken, daha önceden cesaret pozisyon almış olanların kâr realizasyonu yapabileceğini hatırınızda bulundurun. Kâr realizasyonu nereden başlayacak olursa olsun nominal TL bazında 83.500 seviyesi önemli bir destek noktası olacaktır.

Dolarda kritik seviye ne?

Dolar/TL için 3.7350 geçtiğimiz Cuma günü önemli bir trend “desteği”, 3.7010 da önemli bir düzeltme seviyesi idi. Her ikisinin de altında bir haftalık kapanış oldu. Böylesi bir kapanış düzeltmenin daha da devam edebileceği anlamına geliyor. Teknik olarak bakıldığında 3.6520 ve ardından 3.6180 (50 günlük BHO) önemli destek seviyeleri olacak. İlkine belki ancak ikincisine kadar devam edebilecek sert hareket beklemiyorum. Bir istisna hariç... Dolar endeksi (DXY) geçtiğimiz hafta 99.23’e kadar geriledi, haftayı 99.87’den kapattı. 100 günlük BHO civarındaki bu kapanışın altında kapanış olursa 10-11 Ocak arasındaki “boşluğunu” da kapatacak şekilde 98.80’lere kadar devam edebilecek bir “düzeltmenin” önü açılacaktır. Böylesi bir hareket euronun da değer kazanması anlamına geleceği gibi TL’nin de dolar karşısında değerlenmesine yardımcı olacaktır. Dolar/TL tarafındaki bu tahminler hafta başında olası bir dolar değerlenmesi durumunda 3.7350’nin kapanış bazında aşılmayacağı durum için geçerli. Test edilmesini ‘evet’ ama aşılmasını beklemiyorum. Eğer aşılır, iki günlük kapanış da bu seviyenin üzerinde olursa rallinin sonuna gelmişiz demektir.

Yazının devamı...

Piyasalar Fitch’e nasıl tepki verir?

Fitch, Türkiye’nin uluslararası uzun vadeli döviz cinsinden kredi notunu, yatırım yapılabilir (BBB-) düzeyinin bir basamak altına (BB+) çekti. Not görünümünü ‘durağan’ olarak açıkladı. Türk Lirası cinsinden riskini ‘BBB-’de korudu. Geçtiğimiz Cuma günü sürpriz bir şekilde S&P, Türkiye’nin kredi notu görünümünü ‘durağan’dan ‘negatif’e düşürdü.

Fitch’in bu kararından sonra “doğal olarak” bankaların notları düşecek. Bu da bankaların fonlama maliyetlerini; sadece yeni alacakları sendikasyon kredilerinde değil, yakın geçmişte aldıklarının da maliyetlerini artıracaktır. Yapılan son sendikasyon kredilerinde Moodys’in notunun kaybedilmesi 45 baz puan, bunun üzerine Fitch’in de düşürülmesi durumunda

25 baz puanlık artışlara halihazırda imza konmuş durumda. S&P’nin görünümü negatife çevirmesi eskiler için değilse de yeni borçlanmalar için ek bir külfet getirecektir.

Ev ödevlerini yapalım

Yapılan açıklamada Fitch’e göre; Anayasa değişikliği; yapılacak referandumda onaylanması durumunda güçler ayrılığı ilkesi erozyona uğrayacak. OHAL’de atılan adımların güveni sarstığı, terör olaylarının tüketici güvenini ve turizmi olumsuz etkilediği vurgulanmış.

Fitch’in kararını; ‘Türkiye’ye karşı bir kampanyanın bir parçası’ olarak görmeye devam ettiğimiz sürece; kafamızı kumdan çıkaramayacağız; gerçekleri göremeyeceğiz demektir. 2013’te kredi notumuzu yatırım yapılabilir olarak yükseltirlerken “Gerçekleri gördüler” diye kutsadığımız kurumları, şimdi de “Gerçekleri göremiyorlar” diye yermemizin bize çok da fayda sağlamayacağını anlamakla işe başlamamız gerekiyor. Hamaseti bırakıp zekayı, anlayışı yani feraseti öne çıkarmamız gerekiyor. Fitch’in açıklamasını bir “ev ödevi” olarak görmek ve bunun gereklerini yapmak için siyasi bir kararlılık ortaya konmalı.

Aksi takdirde bankaların hem fonlama maliyetlerini artıracak hem de sermaye yeterlilik oranlarını da 100-150 baz puan olumsuz etkileyecek olan bu “not kaybı” ekonomideki büyümeyi

olumsuz etkileyecek bir ortamı da beraberinde getirecektir. Orta-uzun vadede bankaların sermaye ihtiyaçları ortaya çıkabilecek ancak kısa vadede fonlama maliyetlerindeki artış, ister istemez kredi maliyetlerine de yansıyacaktır.

BIST önce düşer sonra yükselir mi?

FItch kararı öncesi; sanki hiç not indirim tehlikesi yokmuş gibi; BIST 100 endeksi 83.207 (VIOB Yakın Vade kontratı 103.675) seviyesinden haftayı kapattı. Teknik olarak geçtiğimiz hafta yatay bir seyir izlendi. Fitch beklentisi (endişesi) yukarı yöndeki çabalara ket vurdu. Hafta başında yaşanabilecek bir düzeltme sırasında 81.350 seviyesine kadar devam edebilecek bir “ilk düzeltme” yaşanabilir. Bu seviyenin aşağı yönde kırılması durumunda 79.500 seviyesi resmin içine girecektir. Eğer 81.350 seviyesi korunacak olur ve “Fitch de geçti, işimize bakalım” diyecek olursa piyasalar, bu hafta değilse de önümüzdeki hafta 86.900 seviyelerini hedefliyor olacaklardır. Ancak bu olasılığın da düşük olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Notu kaç yılda geri alırız?

1 Kredi fonlama maliyetleri artacağından döviz ve TL kredi maliyetleri sınırlı da olsa etkilenecektir.

2 Bono piyasaları başta olmak üzere, hisse senetleri ve varlık sınıflarında satışlar gelmese de alışlar azalacaktır.

3 Yeni fon girişleri “nazlı” olacak, talep ettikleri getiri veya risk primi yüksek olacaktır.

4 Çok zor kazanıp, çok kolay kaybettiğimiz yatırım yapılabilir notunu geri almamız en iyimser tahminle 3-4 yılı alacaktır.

Daha önce fiyatlandı

İyi tarafından bakacak olursak bu not indirimi piyasalarca bekleniyordu ve yüzde 70-80 oranında fiyatlanmıştı. Son 1-2 haftadaki döviz kurları bu fiyatlamayı önemi ölçüde yansıtıyordu. Halen daha ‘Belki inmez’ diyen bir kesim fon yöneticisinin mecburi satışları haftanın ilk günlerine hem borsada hem de döviz tarafında oynaklığı artıracak, döviz kurlarını yukarı, borsayı aşağı götürebilir. Ancak bunların etkilerinin sınırlı olacağını tahmin ediyorum. Kaldı ki yatırım yapılabilir notuna 2013 yılında ulaştık. 20 yıldan uzun bir süre aldı yeniden yatırım yapılabilir seviyeye ulaşmak. Yatırım yapılamayan bir ülke olarak 2007 ve 2010 yıllarında BIST’te 5.1 dolar ile 2 kez (sonuncu 5.1 dolar seviyesini 2013’te yatırım yapılabilir notunu aldığımızda) zirveleri de görmüştük. Ev ödevimizi yaparsak yeniden neden olmasın?

Doların ateşi çıkar mı?

Karar açıklandığında birçok piyasa kapalıydı. Ancak sığ piyasalardaki ilk tepki “nötr” diyebileceğimiz bir tepkiydi. Asya açıldığında büyük olasılıkla TL’nin ilk aşamada değer kazandığı bir manzara ile karşı karşıya kalabiliriz. Ancak bu tepkinin 11 Ocak’taki 3.9422’yi aşacak denli büyük olmasını beklemiyorum. Büyük olasılıkla 3.90’nın altında seyreden bir dolar/TL kuru ile haftaya başlayabiliriz. Haftanın kalanındaki seyir, TCMB’nin izleyeceği günlük politikalara daha fazla bağlı olacaktır. Ne kadar Geç Likidite Penceresi (GLP) faizi olan yüzde 11’e yakınlaşırsa (Bu politikanın son derece hatalı olduğunu, ileride başımıza çok daha fazla dert açacağını not ederek) kur tarafındaki yükselişle o denli sınırlı olacaktır. Not indiriminden sonra ortaya çıkabilecek ataklar; yüzde 11’lik GLP ile savuşturulamazsa korkarım Mart ortasına planlanan bir sonraki PPK toplantısının “olağanüstü” olarak öne çekilmesi olasılığını artıracaktır.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.