Şampiy10
Magazin
Gündem

Trump’la da çıkış Trump’sız da çıkış

‘Trump gelecek harcayıp, vergi indirip ekonomiyi canlandıracak’ diye yükselen piyasalar, şimdi de ‘Madem Trump vaatlerini yerine getiremiyor, FED faiz artıramayacak’ diye yükseliyor. Ancak bu yaz rehaveti tehlikeli

Temmuz-Ağustos ayları kuzey yarıkürenin tatil ayları. Tarımın daha önde olduğu yıllarda hasat mevsimi olarak öne çıkarken, artık bizde de tatil mevsimine dönüştü iyiden iyiye... Piyasalar da tatil rehavetine kapılacak mı derken, pek de öyle olmuyor, olamıyor. Faiz ve hisse senetleri sakinleşirken, emtia cephesi hareketleniyor.

Geçtiğimiz hafta hem Fed’in hem de bizim Merkez Bankamızın para politikası kurullarının toplantısı vardı. Her ikisinden de ‘yaz rehavetine’ uygun bir şekilde ‘durumu koruyalım’ mesajı çıktı. Hatta bir önceki toplantılarından sonra yaptıkları açıklamalarda birkaç kelimelik değişikliklerle yetindiler. Fed’in bilanço daraltmaya ne zaman başlayacağına dair ipuçları beklenirken, piyasaların bu konuda eli boş kaldı. Genel olarak Fed’in açıklaması güvercin bulundu ve piyasaların risk iştahında yeni artışlar oldu. Risklerin yönetilmesi (ya da yönetilmeye gerek duyulmaması) yine döndü dolaştı Fed’e ihale oldu!

Neden derseniz... Sorun, Trump’ın iktidar olup olmadığı aslında. Obamacare ile ilgili oylamada geçen hafta Senato’da yine istediği sonucu alamayan Trump, göreve geldiği Ocak başından bu yana vaatlerinden hangisini yerine getirebildi diye bakıldığında, sonuç neredeyse koca bir hiç! Müslümanlara uçuş yasağı ve Suudi Arabistan ile yapılan silah satış anlaşması (büyük oranda Obama zamanında hazırlanmış) ve bu anlaşmanın imzalanması sırasındaki ‘kılıç dansı’ ve ‘sihirli küreye’ bakan üç lider hariç akıllara çok da fazla bir şey gelmiyor.

Trump Başkan olunca altyapı harcamalarına ağırlık vererek ekonomiyi canlandıracak, vergi indirimleri (maliyetinin bir kısmını Obamacare’i esneterek çıkarmayı planlıyordu) ile tüketimi ve yatırımları destekleyecek beklentisiyle yükselen piyasalar; bunlar gerçekleşmeyince yine yükü Merkez bankalarına ve özellikle de Fed’e yüklediler. “Madem Trump vaatlerini yerine getiremiyor, o zaman da Fed faiz artıramayacak, biz de yola devam edelim” dediler. Amerikan hisse endekslerinden S&P 500 ve Nasdaq geçtiğimiz Perşembe, DJI de Cuma günü tarihi zirvelerini yenilediler. Euro/dolar paritesinin 1.1777’yi gördüğü bir ortamda dolar endeksi (DXY) de son bir yılın en düşük seviyesi olan 93.15’i test etti. Emtia cephesi de geçtiğimiz hafta oldukça hareketliydi. Özellikle endüstriyel metaller ve petrol cephesi...

Almanya gerginliği, Başbakan’ın Alman şirketlerinin yetkilileri ile toplantısıyla yumuşatılmaya çalışılırken henüz bitmişe benzemiyor. Yine de piyasalar bununla yaşamayı öğrenmeye başladı. Katar cephesinden gelen yumuşama etkisi yaratan yeni liste ve müzakere haberleri de piyasaları bir nebze olsa rahatlattı. ‘Çok kısa vadeli hafızası’ olan piyasaların dış politika ama özellikle Almanya ve AB cephesindeki gelişmelerin orta-uzun vadede önemli etkileri olacağını göz ardı etme eğilimi güçlü. Fed’in faiz artırmasının Aralık’a ertelenmiş olması, 2-3 aylık bir ralli olmasa da ılımlı yükselişleri görmeyi, uzun vadeli riskleri fiyatlamaya tercih ediyor. S-400 füzelerinin alım anlaşması piyasaları hemen hiç ilgilendirmedi, fiyatlanmadı bile. Bu hafta da Cuma günü açıklanacak ABD Tarım Dışı verisine kadar yaz rehaveti ile benzer bir şekilde riskleri göz ardı etme ruh hali yaşanacak. BIST 100 endeksinde yeni ‘nominal rekorlar’ kırılmaya devam edebilir. Daha önceki haftalarda yazmış olduğum 112.800 seviyesi yeni hedef gibi görünüyor. Kurdaki oynaklık (Volatilite) son derece azalmış olmasına, yüksek faize rağmen nominal seviye olarak 3.50’lerin altına inilmemiş olması dikkat çekici bir durum. Bu hafta için dolar/TL’de aşağıda 3.5230, yukarıda 3.5600 (Düz-200 günlük BHO) seviyeleri önemli olacak. BIST için 107.206 ile 107.577 arasındaki boşluk ilk düzeltme seviyesi olmaya aday.

Dr. Bakır’a bu hafta dikkat!

Yazının devamı...

Gözler Merkez’de

Piyasalar bu hafta merkez bankalarıyla yatıp kalkacak. Fed Çarşamba günü, Merkez Bankası da Perşembe faiz kararlarını açıklayacak. Fed’den bir sürpriz beklenmiyor. Sıkı para politikasına devam eden TCMB’nin nasıl bir strateji izleyeceği merak konusu

Çarşamba günü ABD Merkez Bankası Fed’in toplantısı sona erecek. Bu toplantıdan herhangi bir “aksiyon” beklenmiyor. Yani ne Fed’in bilanço daraltmaya başlaması ne de faiz artışı ile ilgili bir karar çıkması öngörülmüyor. ABD’de son aylarda açıklanan enflasyon, perakende satış ve büyüme verileri; her ne kadar Fed üyelerinin önemli kısmı bilanço daraltma ve faiz artışı fikrindeyse de; Fed’in bir aksiyon almasını geciktiriyor.

Nitekim ABD tahvil piyasaları da varlık fiyatları da Fed’in bilanço daraltmasını Eylül’e, faiz artışını da Aralık ayına “ertelendiğini” söylüyor. Fed endişeleri ile Temmuz başında yüzde 2.40’a kadar yükselen ABD 10 yıllık tahvil getirileri 2.23’lere, 5 yıllıklar da 1.96’dan, 1.79’a (50 ve 200 günlük BHO) kadar geriledi. Gelişen piyasaları “coşturan” da bu düşüşler oldu.

Perşembe günü bizde de Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı var. Başkan Murat Çetinkaya’nın son günlerde yapmış olduğu sunumlar “sıkı para politikası” duruşunun korunacağı yönünde. Bir başka deyişle bu PPK’dan herhangi bir politika değişikliği beklenmiyor.

Tarihe not düşmek ba’abından... Hazır Fed etkisi “yine” azalmış, faiz artışı ihtimali yıl sonuna kalmışken bizdeki Geç Likidite Penceresi’ni politika aracı haline getirmiş olan uygulamadan vazgeçilerek, herkesin anlayabileceği, yeni hareket alanı kazandıracak “Ortodoks” politikalara aşina olanlarında anlayabileceği bir para politikası yapısının tesis edilebileceği uygun günlerdeyiz. Bu fırsat kaçmamalı diye düşünüyorum.

Fitch sürpriz yapmadı

Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin ‘BB+’ olan notunu ve ‘durağan’ olan görünümünü aynen korudu, değişiklik yapmadı. Açıklamada Türkiye’nin notunun; yüksek dış finansman imkanlarındaki kırılganlıklarının, göze çarpan politik ve jeopolitik risklerinin, yüksek enflasyon ve makroekonomik oynaklığının; uzun zamandır devam eden finansal disiplin ve sağlam büyüme performansıyla desteklenen düşük kamu borcu ile dengelendiği ifade edilmiş.

bGeçtiğimiz hafta Euro/dolar paritesi 1.1684’e kadar yükseldi, haftayı 1.1662’den kapattı. 1.1650 önemli eşikti, tam olmasa da aşılmış görünüyor. Bu haftadan başlayarak 2-3 haftalık süreçte 1.1765-85 bandı önemli bir hedef olacak. Doların değer kazanması veya paritenin yatay seyretmesi durumunda iç ve dış politik gelişmeler dolar/TL kuruna yansıyacaktır. Geçtiğimiz hafta paritenin yükselmesine rağmen dolar/TL ancak 3.5130’lara kadar geriledi ancak uzun süre kalamadı. Ağırlıklı işlem seviyesi 3.53’lerde gerçekleşti. Bu hafta için de aşağıda 3.5150 yukarıda 3.5450-75 seviyeleri önemli. Almanya geriliminin tırmanmaya devam etmesi durumunda 3.5450 seviyelerinin yukarı yönde kırılması ve 3.5750-3.5850 bandının test edilmesi olasılığı artacaktır.

Gerilim fiyatlanır mı?

Fitch’in not kararını verirken temel iki varsayımından ilki Brent petrolü ortalamasının 2017’de 52.50, 2018’de 55, 2019’da da 60 dolar olacağı yönünde. İkincisi daha da önemli: Kilit öneme sahip ticari partnerleriyle olan ekonomik ilişkilerinin ciddi bir şekilde kötüleşmeyeceği. Bu varsayım için ülke(ler) ismi belirtilmemiş ancak geçtiğimiz hafta boyunca Türkiye ile Almanya arasındaki siyasi ilişkilerin her geçen gün daha gerilmesi bu varsayımı daha da önemli hale getirdi.

AB’nin lider ülkesi konumundaki ve dış ticarette Rusya’dan sonra en büyük ikinci partnerimiz Almanya. Almanya ile ekonomik ve ticari ilişkilerimiz, hibir ülke ile olmadığı kadar yoğun ve daha da önemlisi çift taraflı. Almanya Federal Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel Alman Bild Gazetesi’ne Türkçe demeç vererek “... şu anda Türkiye’de suçsuz Alman vatandaşları tutuklanmaktadır. Alman Hükümeti olarak tepki vermeden seyirci kalmamız mümkün değildir. Vatandaşlarımızı korumak zorundayız. Bu nedenle Alman Hükümeti’nin Türk siyaseti karşısındaki politikaları değişecektir. İşbirliğimizi ve özellikle Türkiye’ye yapılan ekonomik yardımları yeniden gözden geçireceğiz ve Avrupa’da da net bir tutum için girişimlerde bulunacağız” demiş.

Alman Ekonomi Bakanı Brigette Zypries de “Eğer Alman şirketleri kara listeye alınıyor ve terörün destekçisi olarak damgalanıyorsa bu durum Türkiye’de yeni iş ve yatırım yapmayı son derece zorlaştırır” açıklamısın yapmış. Devamında da “ Güven kaybının çok büyük olduğu ve ekonomide en önemli şeyin güven olduğunu” belirtmiş. Alman şirketlerine karşı bir yaptırım olmadığı Cumhurbaşkanı tarafından dile getirilmiş olsa da Alman Zeit Gazetesi, Alman Federal Polisi’ne (BKA) dayandırdığı haberinde 68 firmanın ismini yayınlamış.

Uzun zamandan beri zımni olarak başta Avusturya ve Almanya olmak üzere AB ülkelerinin Türkiye’ye silah ve mühimmat satmadıkları haberi son gerginlik ile birlikte gelen açıklamalar ile resmiyet kazanmış görünüyor. Bu denli önemli ticari bağlarımızın olduğu Almanya ile ilişkilerin gerilmesi, doğal olarak AB ile de ilişkilerin gerilmesi anlamına geliyor. Piyasalar bu gerilimi geçtiğimiz haftanın ikinci yarısında fiyatlamaya başladılar. Bu hafta da devamı gelecek mi derseniz, eğer bir yumuşama; tutuklu Alman vatandaşlarının salıverilmesi, Konya’daki Alman askerlerinin ziyaretine izin verilmesi gibi; olmaz ise bu fiyatlamanın daha da sertleşmesi ihtimali artacak.

BIST için dinlenme zamanı mı?

Geçtiğimiz haftanın ilk yarısını yükselişle geçiren ve 20 Temmuz Perşembe günü 107.749 ile tarihi (nominal) rekorunu “yenileyen” BIST 100 endeksi Cuma gününü nerdeyse açıldığı yerden (Doji) kapattı. Almanya gerginliğine “direnişi” takdire şayandı. Bu hafta için Almanya meselesi önemli olacak. Yukarıda önceki hafta belirtmiş olduğum 112.800 halen daha var. Ancak Almanya gerilimi ve kurdaki olası hareketler ile birlikte kısa vadeli bir düzeltmenin gelmesi olasılığı da artıyor. Bu düzeltmenin ilk aşamada 103.900-104.800 bandına ardından da 102.750 seviyesine kadar devam etmesi olasılığı mevcut.

Altın yükselir mi?

Fed’in bu haftaki toplantıda bir faiz artışına gitme ihtimalinin azalması, bu ihtimalin Aralık ayındaki toplantıya “ertelenmesi” ve yanda da belirttiğim üzere ABD tahvil getirilerinin düşmesi herhalde en fazla altına yaramıştır. 10 Temmuz’da 1.205 dolara kadar gerileyen altının ons fiyatı geçtiğimiz haftanın başında 1.229.50’deki 200 günlük BHO’nı yukarı kırmasıyla yükselişini hızlandırdı. Cuma günü de 1.249.35’deki 50 günlük BHO’nı da yukarı hızlı geçen altın 1.255 dolara oldukça yakın bir seviyeden haftayı kapattı.

Bu hafta için 1.259-63 bandı ilk önemli direnç seviyesi olacak. Bu seviyeyi de aşacak olursa 1.285-87 yeni hedef olacak gibi görünüyor. Ancak bu seviyelere ulaş(a)madan yaşanacak bir geri dönüş, altına sert satışlar getirebilir.

Yazının devamı...

Fitch görünümü yükseltir mi?

Fed Başkanı Yellen’in ‘güvercin’ mesajları sonrası gevşeyen dolar/TL’nin geleceğini parite belirleyecek. Rekor üzerine rekor kıran Borsa İstanbul’da teknik hedef 112 bin puan olacak. Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’in Türkiye raporu haftaya damgasını vuracak.

ABD’de geçtiğimiz haftanın son gününde açıklanan enflasyon ve perakende satış verileri sonrasında Fed’in yapacağı faiz artışının Aralık ayına erteleneceği beklentisi güçlenmeye başladı. Her ne kadar Janet Yellen zayıf verilerin “geçici” olduğunu söylese ve bazı Fed üyeleri bu kadar bekleme taraftarı olmasalar da gelen veriler onların işini çok da kolaylaştırmıyor.

Haziran’da manşet enflasyonda yüzde 0.1, çekirdekte yüzde 0.2 artış beklenirken, gerçekleşme sırasıyla yüzde 0.0 ve -0.1 olarak açıklandı. Perakende satışlarda da manşette yüzde 0.1 ve çekirdekte de yüzde 0.4 artış beklenirken, gerçekleşme yüzde -0.2 ve -0.1 olmuş. Perakende satışlarda artış beklentisine karşın, düşüş olmuş.

ABD’nin son bir kaç aylık enflasyon verisi beklentilerin gerisinde kalıyor. Yellen bu durumun; özellikle mobil iletişim fiyatlarındaki düşüş nedeniyle; “geçici” olduğunu, Fed’in bilançosunu daraltmak ve faizleri artırmak için “izlemeye” devam ettiğini söylese de verilerin onu desteklemiyor olması piyasalarda faiz artışının bir başka bahara kaldığı beklentisi güçleniyor.

Önümüzdeki hafta Fed’in 25-26 Temmuz tarihlerinde toplantısı var. Herhangi bir politika değişikliği beklenmiyor. Gelen haber ve yorumlar; Fed’in basın toplantısının da yer alacağı 19-20 Eylül’deki toplantısında bilançosunu küçültme kararını açıklayacağı, faiz artışının da Aralık ayında yapılacağı yönünde.

Cuma günkü verilerin beklentilerin altında kalması da bu beklentileri güçlendirir yönde gelmesiyle gelişmiş ülke borsalarında değilse de emtia cephesinde kazanımlar oldu. ABD

5 ile 10 yıllık tahvil getirilerinin gerilemesi ile birlikte başta pound ve euro olmak üzere dolar karşısındaki neredeyse tüm para birimlerinde değerlenmeler görüldü. Türk Lirası da bundan önemli ölçüde “nemalandı”, BIST yeni “nominal rekorlarına” imza attı.

Piyasayı uçurur mu?

Derecelendirme kuruluşlarını neredeyse unutmuştuk. Ancak haftanın son işgünü mesai saati bitiminde Fitch, Türkiye’ye dair raporunu açıklayacak. Ocak ayı sonunda notumuzu yatırım yapılabilir seviyenin altına, görünümü de ‘durağan’dan ‘negatif’e indirmişti. Kurların sert yükselişinden sonra henüz gerilemeye başladı, kur şokunu üzerinden atamamış bir ekonomi son iki çeyrektir büyümeyi başardı. Fitch bunu dikkate alır mı? Büyüme işin pozitif yanı, diğer yandan kamu maliyesinde bozulma emareleri belirmeye başladı, enflasyon yüksek, buna bağlı olarak da faizler yüksek kalmaya devam ediyor. Fitch’in büyümeye, Merkez Bankası’nın para politikasındaki sıkılığı korumasına bakarak görünümü ‘negatif’ten ‘durağan’a yükseltir mi? Böylesi bir beklenti piyasalarda konuşuluyor. Ben bu değerlendirmede böylesi bir yükseliş beklemiyorum. Ancak Fitch görünümü iyileştirse bile, bunun piyasalara zıplatacak bir etkisi olacağını sanmam.

Euro kritik eşiğe geldi

1.1470... Haziran ayının son günlerinden bu yana birkaç kez kısa süreli olarak üzerine çıkılsa da kapanış bazında geçilemeyen önemli bir eşik. Cuma günü bu seviyeye oldukça yakın 1.1468 seviyesinden bir kapanış oldu. Alman 10 yıllık tahvil getirilerinin 0.50’yi de aşarak 0.59’dan haftayı kapatması, ABD 10 yıllık tahvil getirilerinin sınırlı da olsa gerilemesi de euroya destek oldu. Bu hafta içinde Fed’in faiz artışının Aralık’a erteleneceği beklentileri güçlenmeye devam ederse paritenin 1.1470’i yukarı yönde kırarak uzun haftalar boyunca “hedeflenen” 1.15’in görülmesini, bu seviyedeki ‘zarar durdurma ve kâr alma’ emirlerinden hangisinin baskın çıkacağı karar verecek. 1.15’te zarar durdurma emirleri ağırlıkta olursa 1.1595’e doğru hareket görülebilir. 1.1615 yukarı geçilirse 1.1765-85 bandına doğru hareket olabilir. Eğer 1.15’teki kâr alma emirleri baskın çıkarsa da bu durumda 1.1310-40’a kadar sürecek düzeltme başlayacak.

Doların kaderi pariteye bağlı

Euro/dolarda bahsetmiş olduğum böylesi bir hareket bizim de dahil olduğumuz gelişen ülke para birimlerini de etkileyecektir. Geçtiğimiz Cuma günü yaşanan hareket sınırlı da olsa devam edebilir. Sınırlı diyorum zira geçtiğimiz Cuma günü ABD verileri öncesinde 3.5600-50 bandında işlem gören dolar/TL kuru, veriler sonrasında 3.53’ün dahi altına indi. Pariteye kısayla hızlı bir hareketi Cuma günü yaşadığımızdan dolayı, bundan sonraki hareket sınırlı olacaktır diye düşünüyorum. Paritede 1.16’ların üzerine çıkılması durumunda yeniden 3.50 seviyeleri test edilebilir. Ancak bunun kalıcı olacağını düşünmüyorum. Türk şirketlerinin yurt dışında aldıkları ve vadeleri dolan borçlanmalarının ancak yüzde 90’nın çok az üzerindeki bir miktarı yeniden borçlanabildikleri bir ortamda, yurt dışından gelen iyimser rüzgarların, bizim piyasalarımıza etkisi, temel yapısal sorunlardan dolayı; sınırlı olacaktır. Bu nedenle sadece dolar/TL veya euro/TL kuruna bakmaktansa “Sepet Kur” tarafını da yakından izlemekte fayda var. 7 Temmuz’da 3.9068 ile 27 Ocak 2017’deki 4.0411’den (Zirve 11 Ocak’taki 4.0543) sonraki en yüksek seviyeye çıkıldı. ABD enflasyon verisinden sonra 3.7985’den haftayı kapatan sepet kur bu hafta içinde 3.7650’e kadar gerileyebilir. Ancak daha altına inmesi olasılığının düşük olduğunu tahmin ediyorum.

Borsa rekora doydu mu?

Geçtiğimiz hafta BIST 100 endeksi 105.199 ile tüm zamanların en yüksek, 105.175 ile tüm zamanların en yüksek kapanış rekorunu kırdı. “Nominal rekorlara” geçen hafta da devam edildi. Nominal diyorum zira kapanış seviyesi 2.97 dolara denk geliyor. Dolar bazında BIST 100 endeksinin tarihi zirveleri 5.1 dolar. Henüz daha bu seviyeden hayli uzakta olduğumuzdan dolayı “nominal rekor” diyorum. Ne zaman ki 5.1 dolar seviyesi aşılır, işte o zaman gerçek anlamda rekorlardan söz etmek mümkün olacak. Geçen haftanın kur ve BIST kapanışları, yükselişlerin bu hafta da devam edebileceğini söylüyor. Dolar bazında 3.16 dolar seviyesi bir sonraki önemli “teknik düzeltme” seviyesi. Bu hafta oraya kadar çıkılır mı? Kurlarda sert bir düşüş olursa belki ancak belirttiğim üzere bunu çok beklemiyorum. “Nominal rekor” olarak 112.800 yeni bir “teknik hedef” gibi duruyor.

Yazının devamı...

Oynaklık sürer mi?

Fed Başkanı Yellen’in Çarşamba günü senatoda yapacağı konuşma, piyasalara ipuçları verecek. Son 2 haftadır süren oynaklık verilecek mesajlarla ya artacak ya da duracak.

Ramazan Bayramı haftası Draghi, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve ardından güvercin tondaki Yellen açıklamaları, İngiliz Merkez Bankası Carney’in faiz artışlarına başlamanın “tartışıldığını” açıklaması ile geçen 2 haftada gelişen ülke tahvil getirilerinde önemli gelişmeler yaşandı.

27 Haziran’da yüzde 2.1260 olan ABD 10 yıllık kamu tahvil getirileri geçtiğimiz Cuma günü 2.3980’e yükselirken, asıl çarpıcı hareket Alman

10 yıllık devlet tahvil getirilerinde görüldü. 27 Haziran’da yüzde 0.2380 olan 10 yıllık Alman devlet tahvilleri (Bund) geçtiğimiz Cuma günü kritik yüzde 0.50’nin de üzerine çıkarak yüzde 0.572 seviyesinden kapattı. (Teorik olarak yüzde 143’lük bir artış) Alman tahvil getirilerinin yükselmesi ve ECB’nin parasal genişlemeyi yıl sonuna doğru yavaşlatacağı beklentisiyle euro 1.1446’lara kadar tırmandı.

Gözler Yellen’de

Geçtiğimiz Cuma günü ABD’de açıklanan Haziran ayı Tarım Dışı İstihdam (TDİ) verisi de kafa karışıklıklarını azaltmadı. 177 bin kişilik bir artış beklenirken 222 bin kişilik bir artış geldi. Fed’in faiz artışları konusunda elini biraz rahatlatabilecek bir veri. Ancak haftalık ortalama saat ücretlerinde yüzde 0.3 artış beklenirken 0.2 gelmesi belirsizliği artırdı. İş gücüne katılımın mevsimsel ve üniversite mezunlarının katılımıyla artması nedeniyle de ücretlerde “beklenen ısınma” gerçekleşmiyor.

Her ne kadar verilerin bazıları gerek faiz artışlarının ertelenmesi, gerekse parasal genişlemenin yavaşlaması ECB veya bilanço daraltılması Fed gibi adımların zamanlamasını etkiliyor olsa da geçtiğimiz iki haftada merkez bankalarının artık bir yola girdikleri, az-çok benzer ortak politikaları izlemeye başladıkları fikrini güçlendiriyor. Artık “bedava para” döneminin sonuna geldik. Veriler sadece oynanacak “ek süreleri” değiştirebilecek.

Bu durumun yansımaları gelişen ülke faizlerinde oldukça net olarak ortaya çıkıyor. Yükselen gelişmiş ülke faizleri, gelişen ülkelerden fon çıkışına ya da bu ülkelere yatırım yapan fonların getiri beklentilerine (Kredi/mevduat faizlerinin yükselmesi) yansıyor. Doğal olarak gelişen ülke para birimleri ve piyasaları bundan olumsuz etkileniyor. Korkarım daha yolun başındayız, bundan sonraki aylarda etki ‘ılık meltemden’, ‘sert rüzgarlara’ dönmeye aday.

Bu hafta Çarşamba günü Yellen, ABD Senatosu’nda

6 ayda bir yaptığı konuşmasını yapacak. Piyasalar bu konuşmadan olası bilanço daraltma tarihinin ne zaman olabileceğine dair ipuçlarını arayacak. Eğer Yellen bu konuda bir ipucu verecek olursa piyasalarda son 2 haftadır yaşadığımız oynaklık daha da artacak. Hatta ABD borsalarında önemli bir düzeltmenin de başlamasına neden olabilecek. Yine de bunun için Yellen’ın bir sonraki FOMC toplantısını bekleyeceğini düşünüyorum.

Trump ve Putin magazin kattı!

Geçtiğimiz hafta; Avrupa Parlamentosu’ndan bizim için önemli bir karar çıktı. Avrupa Parlamentosu, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile yürüttüğü üyelik müzakerelerin dondurulmasını öngören raporunu oylayarak, kabul etti. AP’nin aldığı kararın teknik olarak bir yaptırımı yok. Liderler zirvesi de bu yönde bir karar alacak olursa Avrupa Komisyonu müzakereleri durdurabilir veya yeni fasılların açılması mümkün olmayabilir. Bir de bunun üzerine akamete uğrayan Kıbrıs görüşmeleri eklendi. Cumhurbaşkanı G-20 sonrasındaki değerlendirmesinde “BM parametrelerinde ısrar etmenin anlamı yoktur. Şüphesiz ki B planı, C planı düşünülmeye başlanacaktır” şeklindeki açıklamasıyla daha öncesinden farklı yola girileceğinin mesajını veriyor. Kıbrıs meselesi ha çözüldü, ha çözülecek derken, daha da içinden çıkılamaz ve AB üyeliğinin önünde bir engel olmaktan çıkıp, “duvar” haline gelebilir mi? Kısa vadede piyasaları çok ilgilendirmese de uzun vadede “sıklet oluşturacak” bir konu olmaya aday Kıbrıs... G-20 toplantılarında genelde “havanda su dövüldüğüne” dair kuvvetli bir inancım var. G-20’nin 2008 krizinden sonra dünyanın yüzünü çevireceği bir yapı olarak ortaya çıkması iyi oldu, en azından birileri bir şeyler söyleyecekti. 2012 sonrasında temelde uğraştığı en önemli konu mali sistemin çalışır durumda tutulması ama bana göre bundan da önemlisi “küresel vergi tabanını” güçlendirme, buna engel olarak görülen vergi “cennetleri” gibi uygulamaların ortadan kaldırılması yönünde adımlar atılması oldu. Bir de işin “networking” boyutu var ki, Trump-Putin görüşmesi Erdoğan-Putin, Erdoğan-Trump görüşmeleri gibi liderler arası diyalogların öne çıkması G-20’nin magazinsel boyutunu oluşturuyor. Hamburg zirvesinden de kalanlar sanırım bunlar olacak.

Yazının devamı...

Güvercin başkanlar neden şahinleşti?

Küresel piyasaların dikkatle izlediği Fed, ECB ve BoE Başkanları, şahin tavırlarıyla harareti artırdı. BIST gelişmelere duyarsız kalmayabilir. Dolarda 3.50-3.54 kritik seviyeler olacak

Geçtiğimiz hafta gelişmiş ülke merkez bankaları yine başroldeydi. Özellikle ECB başkanı Mario Draghi geçtiğimiz hafta piyasaları fazlasıyla hareketlendirdi. Fed Başkanı Janet Yellen ve İngiltere Merkez Bankası (BoE) Başkanı Mark Carney yapmış oldukları konuşmalarla geçtiğimiz haftanın hareketliliğini daha da artırdılar. Yaz geldi, kuzey yarıkürede tatil mevsimi geldi, piyasalar sakinleşir derken; artan hava sıcaklıklarıyla beraber, hararet de arttı.

Draghi’nin enflasyon üzerindeki baskıların geçici olduğunu söylemesi, parasal genişlemenin yıl sonundan önce sonlandırılabileceği şeklinde algılandı. Her ne kadar bu konuşmayı yaptığının hemen ertesi günü ECB’den “Piyasalar Başkan Draghi’yi yanlış anladılar” tarzında bir açıklama gelse de euro kısa bir düzeltme sonrasında 1.1310’daki kritik eşiğini geçti, ardından da 1.1446’ya kadar yükseldi, haftayı 1.1427 seviyesinden; zirvesine yakın kapattı. Draghi’nin konuşmasının hemen sonrasında Londra’da konuşan Yellen, doları destekler mesajlar vermemesi de bu hareketi tetikledi.

Euroda 1.15’i hedeflediler

Euronun yükselişinin; merkez bankası başkanlarının mesajlarından çok piyasalardaki pozisyonlanmadan kaynaklandığını düşünüyorum. Fransa seçimlerinde Macron’un daha ilk turda Le Pen’i geçmesinden sonra başlayan “euro uzun pozisyonlar” gün geçtikçe arttı. Macron’un mecliste de çoğunluğu elde etmesiyle daha da cesaretlenen piyasa katılımcıları 1.15’i hedefler durumdaydılar.

Yayınlanan bir çok rapor da bu seviyeyi hedef gösteriyordu. Bu nedenle Draghi’nin yanlış anlaşıldım demesine rağmen piyasaların kendi “hedeflerine” doğru gitmelerinin ardındaki önemli sebep bu pozisyonlanma olsa gerek diye düşünüyorum.

Faizler yükseldi

Geçen hafta gelişen merkez bankalarının şahin açıklamaları en fazla faizleri etkiledi, daha doğrusu vurdu. Draghi sonrasında yükselmeye başlayan ABD 10 yıllık tahvil getirileri yüzde 2.25’teki (50 ve 200 günlük Basit Hareketli Ortalama (BHO) ve Mart 2017’den gelen düşüş trendi) önemli eşiğini aşarak yüzde 2.30 seviyesinden haftayı kapattı. Benzer bir durum ABD 5 yıllık tahvil getirilerinde de gözlenirken, ABD 30 yıllık tahvil getirilerindeki yükseliş henüz yüzde 2.89’daki kritik eşiğini (Haftalık kapanış 2.8360) geçebilmiş değil.

Diğer yandan Alman 10 tahvil getirileri de yeniden yüzde 0.40’daki önemli eşiğini ve yukarı geçerek yüzde 0.47 seviyesinden haftayı kapattı. Benzer bir görüntü 30 yıllık Alman tahvil getirilerinde göze çarpıyor. Hülâsası geçtiğimiz hafta gelişen ülke faizlerinin genel olarak yükseldiği, bunun da doğal olarak gelişen ülke piyasalarını olumsuz etkilediği bir hafta oldu.

BIST 100 endeksi uluslararası piyasalarda yaşananlara duyarsız kalmış olsa da bu hafta bunun bazı yansımalarını görebiliriz. (Tahvil/bono piyasamıza da yansıma sınırlı oldu ama likiditenin gitgide azaldığı, cari faiz oranlarından ciddi şekilde kopmuş olan tahvil piyasamızın sınırlı tepki vermesi çok da şaşırtıcı olmasa gerek)

Altın zorlanır

Gelişmiş ülke faizlerindeki artışların en fazla zorladığı altın olsa gerek. Gümüşe oranla faiz türbülansına karşın direnmeye çalışan altın, bu hafta için 1.255’lerden geçen 50 günlük BHO’sını yukarı geç(e)medikçe, aşağı yönlü hareket etme ihtimali artacaktır.

Aşağıda 1.234 seviyesi, uzun zamandan beri olduğu üzere önemli bir destek. Gelişmiş ülke tahvil getirilerindeki artış devam edecek olur ise bu seviyenin korunması altın için zor olabilir.

Enflasyon TCMB’nin işini kolaylaştırır mı?

ABD piyasaları 4 Temmuz bağımsızlık günü nedeniyle bugün yarım gün, yarın da tam gün tatil. ABD’deki tatil sezonunun başlaması (Eski yıllarda petrol fiyatlarının zıpladığı “driving season”ın başladığı günlerdeyiz ancak petrol herkesin kulaklarından fışkırdığı için “tatil sezonu” öncesi zar zor yükseldi bu yıl) anlamına gelen bu tatilde piyasalar geçtiğimiz haftanın bir muhasebesini yapacaktır. Bu muhasebe yapılırken yan gözle ABD 10 yıllıklarının yüzde 2.36, Alman 10 yıllıklarının da yüzde 0.50 seviyesini geçip geçmediğini kontrol etmeyi ihmal etmeyin.

Bugün enflasyon rakamları gelecek. Reuters’ın 13 kurumun katılımıyla yaptığı ankete göre, Haziran ayı TÜFE’de yüzde 0.1’lik bir artış beklenirken, yıl sonu tahminleri halen daha yüzde 9.5’lik seviyesini koruyormuş. Benim “ıspanak-ceviz endeksim” böylesi bir düşüşü öngörmüyor ancak bu ay pazara sınırlı sayıda gitmiş olmam yanılma ihtimalimi arttırmış olabilir. Enflasyonda tahminlerin üzerinde bir artış olmadığı takdirde asıl soru, TCMB’nin ağırlıklı ortalama fonlama faizlerinde (AOFF) bir indirime gidip gitmeyeceği olacaktır.

Bir süreden beri dile getiriyorum. TCMB en azından test etmek; piyasanın olası tepkilerini anlayabilmek adına piyasalar rahat, kurlar düşerken; AOFF’de 25-50 baz puanlık bir indirime gitmeliydi. Bu stratejik bir indirimden çok taktiksel bir indirim olacaktır. Eğer bu “denemeyi” yapmaz ve geçtiğimiz hafta olduğu gibi küresel faiz ortamında ortaya çıkabilecek bir oynaklıkla karşı karşıya kalacak olursa; hem piyasa tepkisini ölçmemiş, hem de adım atabileceği bir boşluk olmadığından dolayı zor günlerle karşı karşıya kalabilir.

Bu nedenle bugün açıklanacak enflasyon verisi bu açıdan da önemli olacak. Eğer enflasyon TCMB’nin hep söylediği (bir başka deyişle umduğu) gibi düşecek olur da AOFF’de bir değişikliğe gidilmezse ileride daha ciddi sorunlarla karşı karşıya kalabiliriz. Enflasyon yükselecek olursa (İşlenmemiş gıda da yardımcı olmamışsa) zaten işimiz çok daha zorlaşacak demektir.

Dolar 3.50’nin altına iner mi?

Geçen hafta küresel faiz cephesinde yaşanan türbülans özellikle gelişen ülke para birimlerindeki oynaklığı da artırdı. Dolar/TL sakin seyrediyor gibi görünse de “Sepet Kur” (0.50 dolar/TL+0.50 Euro/TL den oluşan sepet) euronun değer kazanmasıyla 3.70’den 3.7940’a kadar yükseldi, 3.77 seviyesinden haftayı kapattı. Paritenin bu hafta başında; ABD tatildeyken; 1.15’leri test etmesi ihtimali yüksek. 1.1460 seviyesi ilk önemli direnç. Ardından 1.1565 seviyesi gündeme gelebilecek. Eğer ikinci seviye de aşılırsa 1.1775’e kadar devam edebilecek bir hareketin önü açılacak. Ancak bunu bu “kısa” haftada beklemiyorum. Paritedeki hareketlere de bağlı olmakla beraber dolar/TL oldukça dar bir banda sıkışmış durumda. Bu hafta için aşağıda 3.5080 (200 günlük BHO) ve yukarıda 3.5450 seviyesi

(50 günlük BHO) önemli olacak. Aşağı inilmesi olasılığını önemli jeopolitik olumlu bir gelişme olmazsa düşük olduğunu düşünüyorum.

Yazının devamı...

‘Hedge’ edelim de peki ya maliyeti?

Döviz borcu olan şirketlere ‘hedge’ yani finansal riskten korunma zorunluluğu tartışılıyor. 1 milyon dolarlık işlem için 36 bin dolarlık maliyet çıkıyor karşımıza. Bunu herkes üstlenmek istemez. İflas riskini alır, bu parayı ödemez. Peki o zaman ne olacak?

Önce bireylerin döviz kredisi almaları yasaklandı, şimdi de sıra şirketlere mi geldi? Herhangi bir döviz geliri olmadan dövizle borç alan ve krizlerde mağdur olan kişileri gördükten sonra bu yasağın yerinde olduğu düşünülebilir. Ancak bu konuyu enine boyuna tartışmak da gerekiyor.

Neden döviz kredisi?

Her şeyden önce uzun vadeli sabit faizli TL kredisi temin etmek mümkün değil. Bu yüzden döviz geliri olsun olmasın şirketler dövizle borçlanıyor. TL faizlerinin yüksek olmasından dolayı da döviz kredisi almak cazip olabiliyor.

Döviz kredisi bir anlamda o şirketin, döviz üzerinden spekülasyon yapması anlamına geliyor. Şirketin temel varsayımı ilgili borç döneminde; döviz için ödeyeceği faiz ve o dönemdeki dövizin değer kaybının toplamının, ödeyeceği TL faizinden düşük olacağı yönünde.

Bir anlamda dövizde “pozisyon” alıyor. Evdeki hesap çarşıya uymayınca ilgili dönemde kurların hızla değer kaybetmesi şirketlerin sarsılmasına, hatta iflâs etmesine dahi yol açabiliyor. Şimdi bunun yasaklanması tartışılıyor. Bireyler için “evet” ancak şirketler için böylesi bir “yasaklama”nın çok da doğru olduğu kanaatinde değilim. Hele ki 5-7-10 yıllık uzun vadeli TL finansman bulunmasının zor olduğu bir ekonomik ortamda. Yasaklamak yerine bunun BDDK eliyle düzenlenmesi, döviz geliri olmayan şirketler için ayrılan “karşılık” oranlarının yükseltilerek bu kredilerin; piyasa şartları içinde denetim altına alınması sağlanabilir.

Muhtemel düzenlemeler arasında “zorunlu hedge” de seçenekler arasındaymış. “Zorunlu hedge”in geleceğini sanmam. Zira piyasa mantığıyla uyuşmayan bir düzenleme olur. Eğer böyle bir düzenleme yapılır, “hedge” doğru çalışmaz ve bunu yapan şirket bundan zarar görürse, zararı kim karşılayacak? Şirketler hedge yapmadıkları durumda zararlarını kendileri görecekler, belki de iflâs ederek en büyük cezayı çekeceklerdir. Ancak bunun devlet zoruyla yapılması durumunda zararı kim karşılayacak?

1 milyon dolarlık işleme 36 bin dolarlık fatura

İthalatçı veya döviz borcu ödeyecek bir şirket; 20 Haziran günü bu yazı yazıldığı sırada;

6 ay sonrası için forward işlemi yapacak olsaydı;

Cari spot kur: 3.5370 TL

Vade: 18 Aralık 2017

Forward: 3.7180 (Bu hesaplamada kullanılan dolar faizi yüzde 1.43, TL faizi yüzde 11.44)

Eğer aynı vadeye forward fiyatına (3.7180) denk gelen fiyattan (Strike Price) ‘call’ opsiyon alınacak olursa işlem yapıldığı anda yüzde 3.6 prim ödenmesi gerekir. (1 milyon dolarlık bir işlem için 36 bin dolar) 18 Aralık 2017’de dolar/TL kuru 3.7180’nin altında (Maliyetinizi göz ardı ettiğimizde) opsiyonunuzu kullanmaz, piyasadan alırsınız. Tersine piyasa kuru 3.7180’nin üzerindeyse opsiyonunuzu kullanır, böylelikle piyasadan daha ucuza döviz almış olursunuz.

Nedir, nasıl yapılır?

Önce “hedging” nedir ona bakalım. Piyasalardaki oynaklıklara karşın finansal risklerden korunma anlamına gelen, Türkçe’ye “finansal riskten korunma” olarak çevrilebilecek işlemlerin genel adıdır. Günümüzde artık onlarca yöntem, ürün ve piyasa ile riskten korunmak artık daha kolay. İhracatçısınız, malınızı ürettiniz, yurt dışına sattınız. İhracat bedeliniz üç ay sonra gelecek. Cari fiyatlarla kârlısınız. Ancak kurların yüzde 3-5 düşmesi durumunda zarar edeceksiniz. Bundan korunmak için ihracatınızı yaptığınız anda,

3 aylık “forward” işlemi yapabilirsiniz. “Forward” işlemi ileriki bir vade için cari kur ve faiz oranları üzerinden hesaplanan; ilerideki bir kur üzerinden bir anlaşma yapma işlemidir. Herhangi bir beklenti, tahmin içermez. Temel olarak cari kuru; sizin istediğiniz tarihe, cari faizlerle “taşıma” işlemidir. Benzer bir şekilde ithalatçılar veya döviz ile borç ödemesi olanlar da döviz kurunun artmasından endişe ettikleri durumda ileriki bir vadede döviz almak için bugünden “Forward” yapabilirler.

Forward işlemi yaptığınızda şirket ve banka, vade geldiğinde işlemi gerçekleştirmek zorundadır.

Eğer vade geldiğinde illâ ki işlemi yapmak istemiyorsunuz ancak kendinizi yine de olası artışlara (ithalatçı iseniz) karşı korumak için “alım opsiyonu” (Call Option) alabilirsiniz. Bunun için almayı düşündüğünüz kuru belirleyip bankadan böylesi bir korunma talep edebilirsiniz. Bu korumaya karşın banka da sizden bir prim talep edecektir. Vade geldiğinde belirlediğiniz kur piyasa fiyatından aşağıda kalmışsa opsiyonunuzu kullanarak dövizinizi piyasaya göre ucuza almış olursunuz. Eğer piyasa kurları sizin belirlediğiniz opsiyon fiyatının altında kalmışsa o zaman opsiyonunuzu kullanmazsınız. Bu durumda riskten korunmanın bedeli, alım opsiyonu için ödediğiniz prim kadar olacaktır. Benzer bir durum ihracatçılar için de geçerli.

Yazının devamı...

‘1 dolar=2.5 TL’ hayali gerçek olur mu?

Goldman Sachs’ın TL öngörüsü piyasaları şaşırttı. TL, iyi carry trade getirisiyle gelişen piyasalarda en ilgi çekici aday olarak görünüyor. Ama dolar/TL 2.50’ye geriler mi?

Amerikan yatırım bankası Goldman Sachs; dolar/TL’nin adil değerinin 3.50’lerdeki cari seviyeler değil, 2.50 dolar/TL seviyeleri olduğunu yazmış. “İyi carry trade (Ucuz faizli para birimiyle borçlanıp, yüksek getirili para biriminde yatırım yapmak) getirisiyle Türk Lirası, gelişen piyasalarda öne çıkmak için en ilgi çekici aday.

ABD’de gevşek parasal koşulların devam edeceği beklentisi de bunu destekliyor” yorumunda bulunmuş. Tüm bu yorumun/beklentinin kilit kelimesi “iyi carry trade getirisi” yani diğer para birimlerine göre yüksek faiz getirisi vaat etmesi. Geçtiğimiz hafta başındaki yazımda da belirttiğim üzere geçtiğimiz hafta merkez bankalarının haftasıydı.

Fed şahinleşiyor mu?

Fed politika faiz oranını 25 baz puan artırırken, hemen ertesinde toplanan Para Politikası Kurulu (PPK) faiz oranlarında herhangi bir değişikliğe gitmedi. Yellen son verilerdeki zayıflığın geçici olduğunu, Fed’in bilançosunun bu yıl içinde küçültülmeye başlanabileceğini açıkladı. Bunun için de piyasaları çok da fazla rahatsız etmeyecek bir plan dahilinde hareket edileceğini söyledi. Bu plana göre vadesi gelen tahvillerin ilk etapta her ay 10 milyar dolarlık kısmıyla yeniden menkul kıymet alınmayacak. Bu rakam 3 ay boyunca sabit kalacak.

Sonrasında devlet tahvili

için miktar 6, diğer varlıklar için 4 milyar dolar olarak artırılacak. Böylece 12 ay sonra devlet tahvili için sınır aylık 30, diğer varlıklar için 20 milyar dolar olacak. Yani bu noktaya gelindiğinde Fed bilançosunu aylık 50 milyar dolar kadar küçültülecek. Yellen beklenenden daha şahin bir yol haritası ortaya koysa da piyasalar halen daha Fed’in yavaş hareket edeceğini fiyatlıyor.

Son verilerin Yellen’in dediği gibi geçici olarak kötü gelmesi, önümüzdeki günlerde toparlanma yaşanması durumunda piyasa ile Fed arasındaki fark hızlı kapanabilir. Fed ve PPK öncesinde açıklanan 2017 yılı ilk çeyrek büyümesi yüzde 5.0 geldi. Beklentilerin üzerinde çıkan bu “şaşırtıcı” büyümenin kaynakları iç tüketim, ihracat ve kamu harcamaları oldu.

Teşvikler sürekli olmaz

Beyaz eşya ve mobilyaya getirilen vergi indirimleri iç tüketimi canlandırırken, yılın ilk çeyreğinde kurların yükselmesi ile de ihracat “doğal bir teşvik” buldu. Asıl Kredi Garanti Fonu ile

180 milyar TL’ye dayanan destekler sayesinde ikinci çeyrekte de büyüme teşvik edilmiş olacak.

Bu “destekler” ilâ nihai sürdürülemez. Ya bunlar için gerekli olan kaynaklar azalacak/pahalanacak ya da kamu bütçesi üzerindeki yıkıcı etkileri ortaya çıkmaya başladıkça hep gururla bahsettiğimiz “mali disiplin” zayıflayacak ve bunun da ortaya çıkaracağı risk primi, maliyet

olarak karşımıza çıkacaktır.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.