Cumhurbaşkanı Erdoğan dünyaya duyurdu: Artık iki devletli çözümden başka Kıbrıs'ta çözüm yolu kalmamıştır! Federasyonu geçin...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan AK Parti grup toplantısında konuştu. Erdoğan, "İstikşafi görüşmeler başlatılsın dedik, Miçotaki meydan okuyor. Sen şimdi bu meydanı okuduktan sonra biz eninle nasıl bir araya gelelim. Önce haddini bileceksin. Yunan tarafının son günlerdeki açıklamalarında Kıbrıs Türk'ünü yok sayıyorlar. Bu işin iki devletli çözümden başka çözümü yok. İster kabul edin ister etmeyin. Artık federasyon falan yok!" dedi.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Milli iradenin gücünü yansıtacak yeni Anayasamızın, Cumhuriyetimizin 100. yılı için belirlediğimiz hedefleri taçlandıracağına inanıyorum." dedi.
Erdoğan, AK Parti TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, dünyada, halkının kurtuluş savaşını bizzat yürüten, yeni devletini bizzat kuran, her badirenin ardından tekrar ayağa kalkıp hizmete devam eden pek az Meclis olduğunu söyledi.
"Ülke ve millet olarak böyle bir Meclise sahip olmakla ne kadar övünsek azdır." diyen Erdoğan, TBMM'yi, yeni ve tarihi bir görevin daha beklediğini belirtti.
Bir süredir hazırlıklarını yürüttükleri reform paketinin çatısını oluşturan yeni Anayasa teklifini, geçen hafta kabine toplantısının ardından kamuoyuyla paylaştıklarını hatırlatan Erdoğan, "Cumhur İttifakı'ndaki ortağımız MHP'nin de bu teklife olumlu bakmasıyla inşallah Türkiye, tarihinde ilk defa sivil bir Anayasa hazırlama ve gerçek bir özgürlük ortamında milletin takdirine sunma şansına sahip olmuştur. Milli iradenin gücünü yansıtacak yeni Anayasamızın, Cumhuriyetimizin 100'üncü yılı için belirlediğimiz hedefleri taçlandıracağına inanıyorum." diye konuştu.
Türkiye, AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak bu noktaya bir anda gelinmediğini söyleyen Erdoğan, tek parti dönemi faşizminin ardından önce 1960 darbesinin, ardından 1980 darbesinin gölgesinde hazırlanan Anayasaların yol açtığı sorunların Türkiye'ye ağır maliyetleri olduğunu dile getirdi.
Erdoğan, vesayeti ve bürokratik oligarşiyi besleyen, darbelere çanak tutan, milli iradenin etkisini sınırlayan bu anayasaların ruhuna sinen çarpıklığın, tüm değişikliklere rağmen giderilemediğini vurguladı.
"Terörün her türlüsünü yaşadık"
Milletin desteğiyle sağlanan uzun süreli iktidar dönemlerinin bile bu sıkıntıları çözmeye yetmediğini hatırlatan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Hatırlarsanız, iktidarımızın ilk dönemlerinde vesayetin kanlı cinayet oyunlarından vesayet kurumlarının ve medyanın küstah meydan okumalarına kadar nice demokrasi ayıbıyla karşı karşıya kalmıştık. Adını utanmadan Cumhuriyet mitingleri koydukları gösterilerle, savcısından rektörüne kadar kendini devletin ve milletin üstünde gören nice kibir abidesinin saldırılarına şahit olduk. Demokrasiye ve milli iradeye alenen kast eden faşist zihniyetle yol yürümekten çekinmeyenlerin, siyaset kurumuna ve yüce Meclise nasıl ayar verme yarışına girdiklerini unutmadık.
Partimize kapatma davası açıldığında, buna karşı omurgalı bir duruş sergilemek yerine dava dosyasına belge üretme peşine düşenleri de elbette unutmadık. Hatta daha ileri giderek söylüyorum, Türkiye son 7-8 yılda sınırlarının içinden ve dışından sayısız yeni işgal girişimiyle karşı karşıya kaldı. Terörün, teröristin, sinsiliğin, alçaklığın, riyakarlığın her türlüsünü yaşadık. Hamdolsun, bu ihanetlerin hepsi aziz milletimizin sinesine çarparak paramparça oldu. Bir yandan istiklalimize ve istikbalimize sahip çıkarken diğer yandan sürekli sorun üreten yönetim sistemimizi de rehabilite etmek için çalıştık, çırpındık. Sonunda, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün ardından Cumhur İttifakı olarak ülkemizi yeni bir yönetim sistemine kavuşturmayı başardık."
Sürekli yeni reformlarla sistemi iyileştirme çabasında olmalarına rağmen darbe anayasasının ruhundan kaynaklanan anaforların bir türlü bitmek bilmediğini vurgulayan Erdoğan, "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni çalışırken karşımıza hep Anayasa meselesinin çıktığını gördük. Daha sonraki uyum çalışmalarında da aynı durumla karşılaştık." dedi.
Adalet Bakanlığınca hazırlanan Yargı Reformu Strateji Belgesi hazırlıklarında da buna şahit olduklarını anlatan Erdoğan, "Cumhurbaşkanlığı Yardımcımız tarafından yeni yönetim sisteminin birinci yılının ardından yapılan kapsamlı analiz çalışmalarında da bununla yüzleştik. Yakında kamuoyuyla paylaşacağımız İnsan Hakları Eylem Planı hazırlıklarında da bunu gördük. Elbette Meclis'te yürütülen pek çok çalışmada da bu gerçek hep karşımıza çıktı." diye konuştu.
"Yeni anayasayı konuşmak ve hazırlamak için şartlar gayet uygun"
Başkan Erdoğan, attıkları her adımda meselenin, eklektik yöntemlerle, yamalarla, restorasyonlarla çözülemeyeceği gerçeğiyle bir kez daha karşılaştıklarını belirtti.
Geçmişte aynı tespitler ve ihtiyaçlarla Meclis'te yeni bir anayasa çalışmasını başlattıklarını anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Meclis çoğunluğu bizim partimizde olmasına rağmen tüm partilerden eşit sayıda üyenin katılımıyla bir komisyon kurarak, yeni anayasa için ilk adımı atmıştık. Bu samimi adımımız, CHP'nin işi sürekli yokuşa sürmesi ve nihayet masayı devirmesiyle akamete uğramıştı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçiş aşamasında tekrar bu hususu değerlendirmeye aldık. Ancak darbe girişiminin şokunu henüz üzerinden atamamış bir Türkiye ikliminin buna uygun olmadığını gördüğümüz için konuyu gündeme getirmedik. Bugün artık hem vesayetin gücünü kırmış hem darbe niyetlilerine mesajını açıkça vermiş hem de uluslararası alanda özgürce hareket etme iradesini ortaya koymuş bir Türkiye var. Yani yeni anayasayı konuşmak ve hazırlamak için şartlar gayet uygun. Üstelik, küresel siyasi ve ekonomik güç dengelerindeki değişimde hak ettiğimiz yeri alma fırsatını kamil manada değerlendirebilmek için de daha sağlam bir çatıya ihtiyacımız bulunuyor. Milletimizin reform gündemimize olan samimi ilgisi ve yüksek beklentisi de bizi yeni anayasa hazırlama teklifimizi kamuoyuna sunma konusunda cesaretlendirmiştir."
"Asrın ihtiyaçlarını karşılayacak bir Anayasa metni ortaya çıkartmalıyız"
Anayasaların, doğaları gereği mümkünse toplumun tamamının ama mutlaka kahir ekseriyetinin desteğini almak mecburiyetinde olduğunu belirten Erdoğan, "Bu da ancak yeni anayasanın ülkedeki tüm kesimlerin kendilerini içinde bulabileceği bir formülle hazırlanmasıyla mümkün olabilir. Geçmişteki reform çalışmalarımızda, bu konuda epeyce bir birikim ve tecrübe sahibi olduk. Kimi başarıyla biten kimi kısmi olarak sonuçlanan kimi de neticesiz kalan reform çalışmalarımız bize, yeni Anayasa hazırlıklarında nasıl davranmamız gerektiği hususunda yol gösterecektir." dedi.
Tercihlerinin, tüm siyasi partilerin bu sürecin içinde yer alması olduğunun altını çizen Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bunun için sonuna kadar samimi bir gayret göstereceğiz. Ancak şu veya bu sebeple, kimi siyasi partiler kendini sürecin dışında tutsa bile, biz milletimizin tüm kesimleriyle oturup konuşarak, yeni anayasa çalışmalarının içinde olmalarını mutlaka temin edeceğiz. Bunun için sonuna kadar, acele etmeden, her kesimle gereken istişareleri yaparak, önümüzdeki asrın ihtiyaçlarını karşılayacak bir anayasa metni ortaya çıkartmalıyız. Hatta bu öyle bir metin olsun ki Türkiye Cumhuriyeti'nin 150'nci, 200'üncü yılları kutlanırken bu anayasa çalışması tarihi dönüm noktalarından biri olarak gösterilsin. Bu öyle bir metin olsun ki anayasa hukuku literatüründe tüm dünyada örnek gösterilsin, diğer toplumlara da ilham versin.
Türkiye'ye 18 yılda Cumhuriyet tarihinde görülmemiş eserler ve hizmetler kazandırmış bir kadro olarak, 2023'e giden yolda milletimize ilk sivil yeni Anayasayı kazandırma şerefine de nail olacağız. Hiç şüphesiz bu konuda en önemli görev Türkiye Büyük Millet Meclisimize, onunla birlikte Cumhur İttifakımıza ve AK Parti Grubumuza düşecektir. Sizlerden bu sürece özellikle sahip çıkmanızı istiyorum."
Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin gerek daha önce yaptığı açıklamayı gerekse partisinin dünkü grup konuşmasında ortaya koyduğu çerçeveyi memnuniyetle karşıladıklarını belirterek, "Bu konuda Cumhur İttifakı olarak tam bir anlayış birliği içinde olduğumuzu görüyoruz." dedi.
Yakında kamuoyuyla paylaşacakları İnsan Hakları Eylem Planı'nda, diğer başlıkların yanı sıra yeni Anayasa meselesiyle ilgili de özet bir çerçeve ortaya koyacaklarını bildiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Buradan siyasi partilerimize, akademisyenlerimize, üniversitelerimize, sivil toplum kuruluşlarımıza, medya mensuplarımıza, velhasıl tüm fikir ve aksiyon insanlarımıza çağrıda bulunmak istiyorum. Gelin, hep birlikte yeni Anayasa konusundaki tekliflerimizi yıl içinde hazırlayalım ve tartışmaya başlayalım. Hiç kimseyi ve hiçbir kesimi dışarıda bırakmadan, vizyoner bir bakış açısıyla, hüsnü niyetle, yapıcı bir yaklaşımla bunları milletimizle paylaşalım. Ortak yönlerde zaten bir sorun yok. Farklı görüşleri tekrar tekrar konuşalım, tartışalım. Nihai olarak milletimizin önüne mümkün olan en kapsayıcı, en ufku geniş, ülkeyi en uzun süre taşıyacak metni koyalım. Cumhuriyetimizin 100. yılını darbe anayasasıyla değil, bu ülkeye ve millete yakışan yeni sivil bir Anayasa ile karşılayalım. Biz Cumhur İttifakı olarak yeni Anayasa çalışmalarına en yapıcı katkıyı sunmakta kararlıyız. Nihai karar elbette milletimizin olacaktır. Yeni Anayasamızın şimdiden ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum."
Batılı ülkeler salgınla baş etmekte zorlanırken Türkiye'nin salgın sonrası dönemin hazırlıklarına başladığını bildiren Erdoğan, "Elbette, faaliyetlerine ara verilen esnaflarımız başta olmak üzere, salgından olumsuz etkilenen her vatandaşımızın sıkıntısını biliyor, meselesini yakından takip ediyoruz." dedi.
Sıkıntıların çözümü için sürekli yeni destek programları geliştirdiklerini belirten Erdoğan, hiçbir vatandaşın kendini sahipsiz hissetmemesi için devletin tüm imkanlarını harekete geçirdiklerini söyledi.
"Hazinemiz, tamamen esnafımızın ve milletimizin emrindedir"
Pek çok ülkenin ciddi güvenlik zafiyetleri yaşarken, Türkiye'de polisin, bekçinin, jandarmanın, öğretmenin, imamın gerektiğinde vatandaşın evine kadar giderek onlara yardımcı olduğunu anlatan Erdoğan, "Sadece sosyal koruma kalkanı kapsamında vatandaşlarımıza ve çalışanlarımıza verdiğimiz destekler 51 milyar lirayı geçti. Her kesimden insanımıza destek olmak için doğrudan veya dolaylı olarak yüzlerce milyar liralık kaynağı milletimizin hizmetine sunduk. Bizim şu anda Hazinemiz, tamamen esnafımızın ve milletimizin emrindedir. Bay Kemal, bunları takip edemiyorsa ben ne yapayım? Ama biz, kasamızdan çıkanı biliyoruz. Nereye ne verdiğimizi gayet iyi biliyoruz." ifadelerini kullandı.
Bunları yaparken, yatırım programında yer alan projeleri de ihmal etmediklerinin altını çizen Erdoğan, neredeyse her hafta bir yerde yol, hastane, okul açılışları yaptıklarını dile getirdi.
Dünyada adeta yaprak kıpırdamazken, Türkiye'nin geleceği bakımından hayati öneme sahip projelerdeki gelişmeleri bizzat takip ettiklerini ve tamamlananların açılışını gerçekleştirdiklerini dile getiren Erdoğan, sağlıkta, sadece şu salgın döneminde hizmete açılan hastanelerin bile, pek çok ülkenin toplam kapasitesini aştığını belirtti.
Kalkınmanın temel altyapısı olan ulaşım ve enerjide gelinen seviyeyi, izan ve vicdan sahibi herkesin takdir ettiğini anlatan Erdoğan, "Toplu konuttan çevreye, spordan kültür-sanata kadar her alanda, daha geçen hafta Elazığ depreminden sonra, hemen bir yılı doldurmak, orada ilk etabı biten konutların teslim töreni için Elazığ'daydık. Bu teslim törenini yaptık. Yıl sonuna kadar inşallah kalanları da bitirecek ve onları da sahiplerine teslim edeceğiz. Tavsiye ederim, Bay Kemal şöyle yerinde gidip depremden bu yana bu kadar kısa zamanda nasıl bitti diye bunları görsün, Malatya'yı görsün. Görsün ki belki 'Nasıl da bunları yapmışlar' der." diye konuştu.
"Salgın döneminde yapılan işler bile başlı başına bir başarı hikayesi"
Salgın döneminde yapılan işler bile başlı başına bir başarı hikayesi olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Belediyelerimiz de, hem vatandaşlarımıza destek olarak, hem yatırımlarımızı sürdürerek salgın döneminde farklarını belli ettiler. Ülkemiz, hizmet etmek, eser üretmek, yatırım yapmak, şehrini geliştirmek isteyen hiçbir belediyenin mazeretlerin arkasına sığınamayacağı esneklikte bir yerel yönetim sistemine sahiptir. Tabii buradaki kritik nokta, şehirde halkına hizmet etmek isteyen bir belediye yönetiminin, böyle bir zihniyetin var olmasıdır." değerlendirmesinde bulundu.
İnsanoğlunun unutacağını, bundan böyle sık sık bu hatırlatmaları yapacaklarını kaydeden Erdoğan, televizyonda, İzmir'deki yağışlar sonucu yaşanan sel felaketiyle ilgili bir haberde, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na bir esnafın, "Altyapı İzmir'de gerçekten bitik, bir vatandaş ve esnaf olarak canım yandı, sizden rica ediyorum, burada 35 senedir CHP var, lütfen bu altyapıyı düzeltin" diye sitem ettiğini anlattı.
Kendisi de CHP seçmeni olduğu anlaşılan vatandaşın, 35 yıldır şehrini yöneten ve hiçbir altyapı yatırımı yapmayan belediyeyi, o partinin genel başkanına şikayet ettiğine dikkati çeken Erdoğan, "Tabii aklıma, 'Bu vatandaşımız kimi kime şikayet ediyor' diye gelmedi de değil." dedi.
İzmir'deki Çiğli Tramvayı temel atma töreninde konuşan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun kendi belediyesinin Hazineden daha uygun şartlarda borçlandığını övünerek anlattığına işaret eden Erdoğan şöyle devam etti:
"Her şeyden önce, İzmir Büyükşehir Belediyesi, bütçesinin neredeyse 2,5 katı borçlu bir belediye olarak, zaten böyle bir borçlanma hakkına sahip değildir Bay Kemal, bunları öğren. İkinci olarak, belediye bu finansmanı, izin aldığı dönemde gerçekleştiremediği, yani işini ciddiyetle takip etmediği için, zaten şu anda böyle bir borçlanma iznine de sahip değildir. Üçüncü olarak, ortada borçlanma izni bulunmadığı için belediyenin şu veya bu oranla herhangi bir kredi kullanımı da söz konusu değildir. Dördüncü olarak, proje finansmanı kredileri ile bütçe finansmanı için yapılan tahvil ihraçları, şartlarından vadesine kadar, birbirleriyle ilgisi olmayan, mukayesesi dahi yapılamayacak konulardır. Beşinci olarak, Kılıçdaroğlu ekonomiden ve rakamlardan anlayan birisi olmadığı için, Hazinenin altyapı yatırımlarımız için sağladığı uluslararası finansman kredilerinin şartlarının, kendi bulduklarını iddia ettikleri krediden, aslında daha uygun olduğunu da bilmiyor. Hepten cahil."
Bunları görünce bir anda 1994 yılında İstanbul Belediye Başkanlığına seçildiği günleri hatırladığına dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bak Sayın Kılıçdaroğlu, şunu iyi bil, Hazine ve Maliye Bakanlığı herhangi bir tahvil müsaadesi vermedikten sonra hiçbir belediye bu şekilde bir borçlanmaya gidemez. Önce bunu bilmen lazım. Bu sonunda bana gelir. Benim de bunu onaylamam gerekir. Ben onamadan, böyle bir dış borçlanmayı kesinlikle yapamaz. Hatta bunu eğer eski Belediye Başkanınız Aziz Bey'e sorarsan, o da sana bunu öğretir. Çünkü o da göndermiştir, ricada bulunmuştur. Ben de kendilerine bunu onamışımdır ve ondan sonra da borçlanmışlardır. Ama inanın bilmiyor. Hiçbir şeyi takip etmiyor. Bundan sonra da eğer sen bu yanlışla gidecek olursan, burada soru işaretleri artmaya başlar."
"Gelin, hep birlikte, bizi izleyen, milletim de seyretsin ve bu CHP belediyeciliğinin, çöp, çukur, çamur olduğunu görelim." diyen Erdoğan, CHP'li belediyelerin yönettiği illerdeki çevre, altyapı, su ve toplu taşıma sorunların yer aldığı videoyu izletti. Erdoğan, daha sonra da AK Parti belediyelerince hayata geçirilen sosyal belediyecilik uygulamaları ile hizmetler ve yatırımların yer alığı videoyu izletti.
Ülkede kimin hizmet siyaseti, kimin eser siyaseti yaptığı, kimin de istismar siyaseti ve ideolojik bağnazlık siyasetiyle milleti perişan ettiğinin, izlenilen videoyla ayan beyan ortaya çıktığını söyleyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ayda bir bu tür bazı başlıklarda görüntülü konuşmalarımı gerçekleştireceğim. Çünkü hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. Devamlı hatırlatmamız gerekiyor. Hatırlatmadan olmuyor. Milletimize bunları hatırlatmak şart. Vatandaşımız gerçekleri bizzat ekranda izleyerek, bizden de dinleyerek görecek. Başka çaremiz yok. Çünkü bunlar da yalan bol. Akşam yalan, sabah yalan. Hiç edep, adap böyle bir şey de yok. İşte görüyorsunuz İzmir'in hali ortada. 35 yıl... İnsan altyapı adına bir şey yapmaz mı? Bunlar yapmadılar. İzmir tüm altyapısıyla, kaçak yapılarıyla çökmüş vaziyette. İzmir gibi muhteşem, güzel bir şehrimizin özellikle altyapı, üstyapı noktasındaki hele hele o Karabağlar'ın halini filan gördüğü zaman insan eyvah diyor. Ne iş yapıyorsun sen? Siz ne yapıyorsunuz? Suyunuz yoktu suyunuz. DSİ'ye verdiğim talimatla İzmir'e suyu biz getirdik. Niye? Çünkü halk, benim halkım."
Erdoğan, büyükşehirlerin özellikle suyu kendisinin temin etmek ve getirmek zorunda olduklarını dile getirdi. İzmir'de böyle bir şeyin söz konusu olmadığını anlatan Erdoğan, "İstanbul, Ankara... Temenni ederim ki inşallah kar falan geldi de toparladık işi. Buralarda da yine her türlü sıkıntı olabilir. Buraların barajlarını da yine biz yaptık. İstanbul'un barajlarını yine biz yaptık. Bu barajlar sayesinde bugün hamdolsun İstanbul susuzluğu yaşamıyor. Kendi partisi içindeki taciz, tecavüz, hırsızlık, arsızlık işlerinin üzerini kapatmaktan milletin derdine derman olacak konularla ilgilenmeye fırsat bulamayanlar bunun hesabını elbette sandıkta verecektir. Artık beceriksizliği ve kötü yönetimi kendi seçmenini bile isyan ettirecek noktaya varan bu belediyecilik anlayışını milletimizin takdirine havale ediyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
"CHP, Kuvayımilliye CHP’si midir?"
CHP içindeki sağduyu sahibi, ülkesini ve milletini sevenlerin vicdanına seslenen Erdoğan, şunları söyledi:
"Terör örgütleriyle ve onların yandaşlarıyla iç içe geçmiş şu andaki CHP, Kuvayımilliye CHP’si midir? Hayır. Aklı erdiği günden beri bu partiye hizmet etmiş kişileri dahi isyan ettirecek istikamet sapmasına uğramış olan şu andaki CHP, siyasetin nice önemli isimlerinin CHP'si mi? Millet tarafından seçilen vekillerini siyasi mühendislik hesapları uğruna adeta pazara çıkartan, karşı çıkanları kapı dışarı eden şu anki CHP, yıllarca parti içi demokrasisiyle övünenlerin CHP'si mi? Siyasetteki rekabeti, kendi ülkesinin felaketini dileyecek, kendi halkını aşağılayıp azarlayacak seviyesizliğe indiren şu andaki CHP, adını aldığı kavramların CHP'si mi? Amerika'dan ve Avrupa'dan demokrasi dilenen, oralardan kulağına üflenenleri içeride tekrarlamayı siyaset sanan şu andaki CHP, yıllarca emperyalizme karşı yumruk sallayanların CHP'si mi? Millet tarafından seçilen vekillerini siyasi mühendislik hesapları uğruna adeta pazara çıkartan, karşı çıkanları kapı dışarı eden şu anki CHP yıllarca parti içi demokrasisi ile öğünenlerin CHP'si mi? Eğer bu sorulara cevap verilecekse ve bu da 'evet' ise bizim açımızdan mesele kapanmıştır. Ama bu sorulara 'hayır' bizim gönlümüzdeki CHP bu değil deniyorsa iş işten geçmek üzere olduğunu hatırlatmak da boynumuzun borcudur."
"Karikatür bir tiple, bir adamcağızla karşı karşıyayız"
"CHP'nin başındaki zat siyaset adı altında yüzsüz ve onursuz bir yönetimi ısrarla partisine ve ülkeye dayatıyor." diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu zatı ve yanlış olduğu defalarca yüzüne çarpılmasına rağmen aynı hezeyanları ısrarla tekrarlamasını acı bir tebessümle seyrediyoruz. Yalanla mutlu olan iftira ile beslenen yüzü kızarmayan, vicdanı sızlamayan, siyasi ahlaktan nasipsiz karikatür bir tiple bir adamcağızla karşı karşıyayız. Yeni yönetim sistemimizde kabinenin nasıl kurulduğunu dahi idrak edemeyen bu zat bakanların atama ile geldiğini söylüyor. Evet, yeni sistemde bakanlar CHP'nin genel başkanları gibi kasetle gidip kasetle gelmiyor. Milletin seçtiği Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor."
"Hiçbir partinin içişlerine karışmayız"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun kendilerine 19 yılda millet için ne yaptıklarını sorduğunu anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Şöyle kafasını kaldırıp, bir etrafına baksa, yürüdüğü yoldan musluğundan akan suya, oturduğu binadan kullandığı internete, gittiği hastaneden torunlarını gönderdiği okula kadar hepsinin altında AK Parti'nin imzasını görür. Utanmadan, arlanmadan bu ülke için ne yaptınız da biz karşı çıktık diyor? Saf. Anayasa Mahkemesinin Danıştayın önünde kamp kuran, çıkan her kanunu, kararnameyi yargıya taşıyan bunlar değil miydi? Meclis'te yapılan görüşmeleri engellemek için arbede çıkartmaktan, içtüzük oyunlarına kadar, her yola başvuran bunlar değil miydi? Vesayet odaklarından darbecilere, terör örgütlerinden dış güçlere kadar, ülkenin ve milletin düşmanı herkesin değirmenine su taşıyan bunlar değil miydi? Daha ne yapacaksınız? Esasen biz hiçbir partinin içişlerine karışmayız. Kendimizinkine de özellikle karışılmasını istemeyiz."
"Öyle şey olur mu, kiralık milletvekili vereceksin? Aynı şekilde bir diğer parti İP, o da kiralık milletvekilleri verecek. Bir süre sonra da onları tekrar 'Ben onları size kiraya vermiştim, şimdi tekrar geri istiyorum.' diyecek. Böyle demokrasi mi olur? Böyle bir sistem mi olur? Ama bunlar bunu da yaptı mı? Yaptı. Son günlerde bu partiden ayrılanların hem eski partilerine dönük hem bize yönelik eleştirilerini dikkatle dinliyoruz. Söylenenler arasında katıldıklarımız var, katılmadıklarımız var. Bununla birlikte yaşananları, milletvekili ödünç verme sistemi gibi suni değil, doğal bir süreç olarak görüyoruz. Diğer partilerden istifa edenleri alkışla, tezahüratla, coşkuyla karşılayanların CHP'deki istifaları yerden yere vurmasını da ibretle takip ediyoruz. Bu tabloyu, demokrasi boyasının altına saklanmaya çalışılan faşist zihniyetin ifşası olarak değerlendiriyoruz."
Tüm bu gelişmelerin düğüm noktasının 2023 seçimleri olacağına işaret eden Erdoğan, katıldığı her kongrede teşkilatlara bu gerçeği hatırlattıklarını, gece-gündüz sahada olarak şimdiden 2023'e hazırlanmalarını istediklerini söyledi. Milletvekillerinden, seçim bölgelerine sıkı sıkı sahip çıkmalarını beklediğini belirten Erdoğan, "Artık kongrelerimiz büyük oranda bitti, bitiyor. İnşallah Mart'ın sonu gibi büyük kongremizi yapacağız. Tabii salgının gerilemesine paralel şekilde, gönül seferberliği anlayışıyla her fırsatta milletimizle de ru be ru kucaklaşacağız ama Kovid var dikkat." diye konuştu.
"Yok böyle yağma"
Erdoğan, Kıbrıs meselesinin, Türk ve Kıbrıs halklarının ortak davası olduğunu vurgulayarak Rum tarafının kanlı saldırılarıyla tırmanan sıkıntıların, tüm çabalara rağmen kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüme kavuşturulamadığını ifade etti.
Ada'daki iki taraf arasında 1968'de başlayan Türk tezinin yerel özerklik şeklinde ortaya konduğu ilk görüşmelerin 1971 yılı sonuna kadar sürdüğünü anımsatan Erdoğan, Türkiye ve Yunanistan'ın da katılması ile devam eden görüşmelerin, 15 Temmuz 1974'de yaşanan Rum-Yunan darbesiyle son bulduğunu belirtti.
Kıbrıslı Türklerin can güvenliğini sağlamak için gerçekleştirilen 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında 1983 yılında KKTC'nin kurulduğunu hatırlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu süreçte de müzakereler kesintili de olsa hep devam etti. Egemenliğini Ada'nın kuzeyine de yaymaya çalışan bir politika izleyen Rum tarafı, müzakerelerde devlet yapısını bu doğrultuda şekillendirmek istedi. Rumlar, Türk tarafının buna razı olmamasını da çözümsüzlüğün sebebi olarak göstermeye çalıştı. Halbuki 1960'larda Kıbrıs Türk tarafına otonomi hakkı bile tanımayan Rumlardır. 1970'li yıllarda iki kesimli, iki toplumlu federasyonu kabul etmeyen yine Rumlardı. Avrupa Birliği üyeliği perspektifi güçlenince federasyon fikrini savunur görünen Rumlar, asıl niyetlerini daha sonra ortaya serdiler. Amaçları bu süreçte Kıbrıs Türk tarafının elde edebileceği hakları, Türkiye'nin üye olmadığı bir Avrupa Birliği içinde kolaylıkla aşındırarak adayı tek başlarına yönetmekti. Yok böyle yağma."
"Hiçbir zaman sözlerinde durmadılar"
Eski Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan ile Davos'ta bu işi konuştuklarını anlatan Erdoğan, Annan'ın "Ben dört kez bu işe giriştim, bunu başaramadım. Şimdi de bunu başaramayabilirim. Eğer bana siz söz verirseniz, ben bu işe girerim." dediğini aktardı.
Annan'a, "Türk tarafından, garantör ülke olarak Türkiye'den olumsuz bir şey kesinlikle görmeyeceksiniz. Biz, her zaman bu işte bir adım önde olacağız." dediğini dile getiren Erdoğan, "(Peki) dedi, başladık. Toplantılarımızı İsviçre'nin bir dağ yamacındaki Bürgenstock'ta sürdürdük. Ve toplantılara katılıyoruz. Yunanistan tarafı aynı şekilde katılıyor. AB'den temsilciler var. Bir Alman olan Verheugen bu toplantılara gözlemci olarak katıldı. Bu çalışmalarımızı sürdürdükten sonra sonunda yine onlar kayış attı, Rumlar." dedi.
Kofi Annan'ın "Ben söz verdim, buradan bu işi bitirmeden ayrılamayız." dediğini belirten Erdoğan, referanduma gidildiğini, Kıbrıs Türklerinin bu işe yüzde 75 "evet" demesine rağmen, Rumların yüzde 65 "hayır" dediğini anımsattı.
Erdoğan, bütün bunlara rağmen Güney Kıbrıs'ın AB'ye alındığına, KKTC'nin alınmadığına dikkati çekerek "İşte bunlar tek millet. Hiçbir zaman sözlerinde durmadılar. Bundan sonra da durmayacaklar." diye konuştu.
"Bu şekilde masaya oturamayız"
"Yunan Başbakanı Miçotakis ile görüşebileceği" açıklaması yaptığını hatırlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ben bu açıklamayı yapıyorum, bir de baktım şimdi Miçotakis meydan okuyor. İstişari toplantılar, eski adıyla istikşafi toplantılar başlasın dedik ve geçen hafta İstanbul Dolmabahçe'de başlatıldı. Şimdi ikincisi Atina'da yapılacaktı, Miçotakis şimdi meydan okudu. Sen bu meydanı okuduktan sonra biz seninle nasıl bir araya gelelim? Önce haddini bileceksin. Eğer gerçekten bir barış arayışı varsa sende, bana meydan okuma, haddini bil. Eğer haddini bilmezsen o zaman masayı demek ki sen tekmeledin, masadan kaçtın. Biz masadan kaçmadık, biz masadaydık. Ve bu şekilde gitmesi halinde de biz seninle masaya oturamayız. Adalarda yaptıklarınız ortada. Neyinize güveniyorsunuz? Hani bir yerlerden size yine destekler gelecek buna mı güveniyorsunuz? Eğer buna güveniyorsanız yanılıyorsunuz. Nereden ne gelirse gelsin, şunu bilin ki Türkiye dimdik ayaktadır, yerindedir ve gereğini de gerektiği zaman yapmasını bilir."
"Buradan Miçotakis'e bir şey daha hatırlatmak istiyorum, sen bazı dağlara güveniyorsun. O güvendiğin dağlara kar yağdı kar. Hiçbirinden sana fayda gelmez ama biz kendi göbeğimizi kendimiz keseriz. Yola da böyle devam ederiz. Onun için çılgın Türkleri iyi tanıyacaksın." diyen Erdoğan, Yunan ve Rum tarafının son günlerdeki açıklamalarına bakıldığında Kıbrıs Türkü'nü yok sayan tutumlarında en küçük bir değişikliğin olmadığının görüldüğünü ifade etti.
"Tüm dünya bilmeli"
Erdoğan, "Artık iki devletli çözümden başka Kıbrıs'ta çıkış yolu kalmamıştır. İster kabul edersiniz, ister etmezsiniz. Artık federasyon mederasyon diye bir şey yok, geçin artık o işi." dedi.
Rum tarafının, hidrokarbon kaynakları konusunda da Kıbrıs Türkleri ile masaya oturmaktan ısrarla kaçtığına dikkati çeken Erdoğan, siyasi ve ekonomik her alanda Türk tarafına uygulanan ambargoların ağırlaşarak sürdüğünü söyledi.
Artık bu adaletsizliğe tahammülün mümkün olmadığını vurgulayan Erdoğan, "Kıbrıs Türklerinin yarım asırdır adada süren çözümsüzlüğün mağduru olmasına daha fazla izin vermeyeceğimizi tüm dünya bilmelidir." ifadelerini kullandı.
"Artık o iş bitmiştir"
Bugün Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın, geniş bir heyetle, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne gideceğini bildiren Erdoğan, "Kuzey Kıbrıs'ta inşallah geniş bir çalışmayı başlatacağız. Bu çalışmalarla Kuzey Kıbrıs'ı inşallah süratle yeniden çok daha farklı şekilde ayağa kaldıracağız. Maraş bölgesinden tutunuz ta Dipkarpaz'a kadar inşallah Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığımız, Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız, belediyelerimiz aynı şekilde, hepsi birlikte burada yoğun bir çalışmanın içine gireceğiz. Kuzey Kıbrıs'ı çok modern bir devlet olarak hayata katacağız." dedi.
Ada'daki Türk toplumunu yok sayan Rum ve Yunan zihniyetinin 50 yıldır müzakereleri başarısızlığa mahkum etmesi karşısında, eski çözüm formüllerini tekrar konuşmanın anlamının kalmadığını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Artık o iş bitmiştir. Kıbrıs meselesi, yeni dönemin ruhuna uygun şekilde, artık çözüm odaklı bir anlayışla ele alınmalıdır. Bundan sonra Kıbrıs'ta konuşulabilecek tek konu, iki devletli çözümdür. Kıbrıs Türk kesimindeki kardeşlerimizin de böyle düşündüğünü ve hareket ettiğini biliyoruz. Geçmişin gölgesinde kalmadan ancak geçmişten ders çıkararak, Ada'da barış ve istikrarın hakim olduğu bir geleceği ancak bu şekilde inşa edebileceğimize inanıyorum. Kıbrıs konusunda masaya oturulacaksa ancak bu şartlarda oturulabilir, aksi takdirde herkes kendi işine bakacaktır."