Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkladı! “Tezkere çıkarsa…”
Erdoğan, Reuters haber ajansına verdiği özel röportajda "Tezkere çıkarsa süreç farklı şekilde ilerleyecek" dedi. Erdoğan, "Rusya İdlib'in dışında, Türkiye de İdlib'in içinde güvenliği koruyacak" ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Reuters'a verdiği özel mülakatta, gündeme ilişkin konularda değerlendirmelerde bulundu ve soruları yanıtladı.
Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşı Fetullah Gülen’in ABD'den iadesiyle ilgili yöneltilen soruya ilişkin, Cumhurbaşkanı Erdoğan, 85 koli belgenin eski ABD Başkanı Barak Obama döneminde kendilerine verildiğini belirterek, "85 koliyi Sayın Obama döneminde biz bunlara verdik ve böyle bir adım atılırken PKK aynı şekilde burada örgütleniyor. PKK'nın da burada çok ciddi bir örgüt ağı var. Bunların hepsini bildirdik. Tabii Amerika Birleşik Devletleri gibi adeta demokrasinin beşiği olduğunu iddia eden bir ülkede teröristlerin barındığını görmek bizi üzmektedir. Biz bunları dosyalarla veriyoruz. 85 koliden bahsediyorum bakın 85 kitaptan değil ve bunlar belge. Bunlardan bahsediyorum. Bizde herhangi bir teröristleri olduğu zaman veyahut da bir vatandaşları olduğu zaman hemen kendilerine bizden vermelerini istiyorlar. Bu tabii adil bir yaklaşım tarzı değil. Temenni ederim ki stratejik ortağımız olan ABD yanlışı süratle giderir ve bizim ülkede devlete karşı darbe girişiminde bulunan, 15-16 Temmuz bu iki gün içerisinde benim 250 vatandaşımın ölmesine neden olan, parlamentomuzu bombalayan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ni bombalayan, Emniyet Harekat Merkezimizi bombalayan bütün bunlarla beraber İstanbul Boğaz Köprüsü'nde ki şimdi Şehitler Köprüsü oldu burayı bombalayan bu alçaklara karşı bizim atılması gereken adımları atmamızda yardımcı olması gerekir." dedi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bunlar sıradan bir olay değil. 2 bin 193, benim vatandaşım yaralandı. Bu gerçekleri ABD görmezse kim görecek. Şu anda bakın Suriye'de DEAŞ'a karşı biliyorsunuz yanına PYD'yi YPG'yi almak suretiyle bir mücadele veriyor. Ben kendilerine şu teklifi yaptım. Dedim bizimle beraber yapın bu işi. İki tugay asker verelim, Özgür Suriye Ordusunu verelim ve kara harekatını Türkiye ile beraber yapın. Siz bize sadece hava harekatında destek verin. Bildiğiniz gibi Cerablus, Rai, Dabık ve El Bab'da 2 bin kilometrekarelik alanda 3 bini aşkın DEAŞ'lıyı etkisiz hale getirdik. Bunu yaparken kimseden destek almadık. Şimdi de Rakka'da DEAŞ'a karşı mücadeleyi biz sizinle rahatlıkla veririz ama yarın terör örgütüyle anılmayın. Bir terör örgütünü yok etmek için başka bir bir başka terör örgütünü kullanmanın doğru olduğuna ben kesinlikle inanmıyorum ve bu aklı verenlerde bence yanıltmanın politikasını gütmüşlerdir."
Erdoğan, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) 25 Eylül'de yapmayı planladığı referanduma ilişkin, Türkiye'nin herhangi bir yaptırım uygulayıp uygulamayacağının sorulması üzerine, 27 Eylül'de yapılması planlanan Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı'nın 25 Eylül'deki gelişme sebebiyle yarına alındığını söyleyerek, "Yarın hem Milli Güvenlik Kurulu toplantımızı yapacağız hemen arkasından da Bakanlar Kurulu toplantısı gerçekleştirilecek. Tabii bütün bunlarla beraber atacağımız yeni bir adım daha var. Bu adımda hiç gecikmeden buradaki yaptırımlar neler olacak, bunların hepsini Milli Güvenlik Kurulunda etraflıca görüşeceğiz. Bunu şu anda söylemem doğru olmaz. Bu yaptırımların zamanlaması, yol haritası ne olacak, bütün bunları gerek Milli Güvenlik Kurulunda gerekse Bakanlar Kurulunda görüşmek suretiyle açıklamasını da Bakanlar Kurulu toplantısından sonra hükümetimiz yapacaktır" değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Fakat şu anda gündeme gelen yeni bir adım daha var onu da söyleyeyim. Cumartesi günü de hükümetimizin yurt dışına asker gönderme kararı söz konusu. Bunu parlamentoya getirecek. Dolayısıyla parlamento olağanüstü toplantıya çağrılmak suretiyle parlamentodan yurtdışına asker gönderme kararını çıkaracağız ve bunun çıkarılmasıyla da buradaki şu andaki süreç çok daha farklı bir istikamette gelişecektir diye düşünüyorum. Bütün bunlar tabii Başbakanımız, Irak Başbakanı ile görüştüğü gibi ben de aynı şekilde İran Cumhurbaşkanı ile bu konuları burada da Astana'da da görüştüm. Fakat biz tabii bugüne kadar Kuzey Irak yerel yönetimine şefkat elimizi uzattık, dost elimizi uzattık. Az önce sizin de ifade ettiğiniz gibi kredi sıkıntıları çektikleri zaman biz bunlara kredi imkanlarını verdik, memurlarının maaşını ödeyemedikleri zaman bu imkanı verdik ve Kerkük-Yumurtalık boru hattı ile alakalı yumurtalık bu konuyla ilgili her zaman biz yanlarında olduk. Tabii şimdi bunlar etraflıca ele alınacak. Etraflıca ele alındıktan sonra da adımlarımızı o yol haritasının gereği ne ise ona göre atacağız."
Türkiye- Almanya ilişkileri
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye-Almanya ilişkileriyle ilgili değerlendirmesinin sorulması üzerine, umudunun düzeleceği noktasında olduğunu belirterek, "Çünkü bizim Alman halkıyla aslında bir sorunumuz yok. Sorun Alman yönetiminindeki bazılarının diyorum bakın istisnalar var yanlış davranışları ve Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı takındıkları tavırdan kaynaklı ve ki bunların içinde eski dost bildiğimiz arkadaşlar var. Çok iyi münasebetlerimizin olduğu arkadaşlar var. Hepsi politik yaklaşımlarla yani Türkiye'ye karşı olursak bize daha çok oy gelir düşüncesiyle bize saldırdılar ve bunlar bizi şaşırttı." dedi.
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Yani, Almanya'da bir Yeşiller Partisi'nin bize saldırmasını ben tabi önemsemem. Çünkü onun karakterinde o var. Onların yapısında o var. Onlar Türkiye'ye saldırır. Aşırı sol grupların Türkiye'ye saldırmasını ben yine önemsemem. Onlar saldırır. Dikkat edin bu süreç içerisinde Merkel bana göre, çok daha önemli bir politika gütmüştür. Ve Merkel hiç bir saldırıya girmemiştir. Onun için de ben bazı açıklamalar yaptım. Oradaki bütün soydaşlarımıza bir açıklamada bulundum. Dedim ki Türkiye düşmanlarına oy vermeyiniz. Kim ki Türkiye dostudur oylarınızı ona veriniz. Kimlerin Türkiye düşmanı olduğunu benim Almanya'daki soydaşlarım gayet iyi biliyor. Bir milyona yakın orada oy kullanacak Türk vatandaşı var bunlar çifte vatandaş. Dolayısıyla o şuur içerisinde onlar da oylarını kullanacaklardır diye düşünüyorum."
"Peki sizce bu durum AB'ye katılım sürecini daha da zorlaştırdı mı sizin bu konudaki tahmininiz nedir? Türkiye'nin AB'nin bir parçası olması konusundaki sizin beklentileriniz ne yönde?" sorusu üzerine Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:"AB'ye üyelik konusu hiç bir zaman iyiye gitmedi ki. Sene 1963 resmi müracaatımız var. Sene 2017, 54 sene. 54 senedir Almanya hep kapıda bekletti ve devamlı da her zaman kötüye gitti. Mesela ben başbakan olduğum zaman yani 15 sene önce bütün liderler zirvesine katılırdım. Ama Fransa'da Sarkozy, Almanya'da Merkel iş başına geldikten sonra liderler zirvesine bizler katılamaz duruma geldik. Bunun birkaç kez gerekçelerini sorduk gerekçe açıklayamadılar. Böyle uygun gördük. Ve göreve geldiğimde fasıllar aç kapa yapılıyordu ve daha sonra bizim bir fasıl aç kapa yapılmıştı. Ondan sonra aç kapa yapılamaz hale geldi. Sadece fasıl açılıyor ama kapama yapılamıyor. Ve şu ana kadar yanılmıyorsam 14 faslın bir tanesinin aç kapası yapılmıştır diğerleri sadece açılmıştır ama kapama yapılmamıştır. Ve verdikleri hiçbir sözü de tutmamışlardır. Örneğin vizelerin kaldırılması. Çoktan kaldırılacaktı. Kaldırmadılar. Bu mültecilerle ilgili konuda, biz tabii şu ana kadar 30 milyar doları aşkın burada bir harcama yaptık. Ve en sonunda 2016'nın 1 Temmuz'u itibarıyla bize kendileri 3 milyar dolar, yıl sonuna kadar da bir 3 milyar dolar toplamda 6 milyar dolar kendi belirledikleri uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla bizim Kızılay'ımıza aktaracaklardı. Şu ana kadar gelen ne biliyor musunuz? 825 milyon avro. 6 milyar avro söz veriyorsun verilen 825 milyon avro. Öbür tarafta Birleşmiş Milletler Mülteciler Komiserliğine bakıyorsunuz buranın da gönderdiği işte yaklaşık 525 milyon dolar. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Ve Türkiye kendi imkanlarıyla kendi gücüyle bütün bu çevredeki mültecilere desteğini verirken sadece burada mı kalıyor hayır. Tüm dünyadaki imkansız, sıkıntılı neresi varsa hepsine de bu noktada önüne açtı. Bakın şu anda işte Arakan sorunu var. Ve Bangladeş-Arakan sınırında oradaki bütün o maalesef sıkıntı içerisinde olan insanlara ben eşimi gönderdim, oğlumu gönderdim, dışişleri bakanımı, aile ve sosyal bakanımı oraya gönderdim ve yerinde tespitler yaptık. İl etapta bin ton gıda, ilaç, giysi vesaire oraya ulaştırdık. İkinci etapta da 10 bin ton yine aynı şekilde gıda, ilaç vesaire göndereceğiz ve Sayın Bangladeş Başbakanı Şeyh Hasina ile görüşmem oldu, cumhurbaşkanıyla görüşmem oldu. Ve onlarda orada bunlar için bir ada tahsis ettiklerini söylediler. Ve bu adayla ilgili de Bangladeş'te müşterek çalışma yapıp, orada bunların barınacağı yerleri de süratle yaparak bu sefaletten bu mültecileri bir an önce kurtaralım istiyoruz. Dayanışma halinde, dayanışma içinde Bangladeş Kızılay'ıyla, Türk Kızılayı beraberce bu adımı atabilirler. Bütün bu çevredeki mültecilere destek verirken sadece burada mı kalıyor, hayır tüm dünyadaki."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "İdlib'deki o çatışmasızlık bölgesinde sınırın dışında Rusya'nın güvenlik tedbirleri, iç kısımda da Türkiye'nin güvenlik tedbirleri var. Bu çift güvenlik tedbiri ile oradaki sıkıntıların aşılması yolunda adımlar atılıyor." dedi.
"Esed'in Suriye'de iktidarda kalmasını cinayet olarak görüyoruz"
Türkiye'nin Rusya ve İran ile iş birliğini artırmasının, bu ülkeler tarafından desteklenen Beşşar Esed'e ilişkin Türkiye'nin tutumunu değiştirip değiştirmeyeceği sorulan Erdoğan, "Biz Esed'in Suriye'de iktidarda kalmasını cinayet olarak görüyoruz çünkü Esed denilen bu adam devlet terörü estiren birisidir. 1 milyona yakın insanı öldüren budur." ifadelerini kullandı.
Esed'in kimyasal ve ağır konvansiyonel silahlarla halkını öldürdüğünü vurgulayan Erdoğan, böyle birisinin demokratik hukuk devletlerinde iş başında tutulamayacağını söyledi.
Beşşar Esed gidince yerine kimin geleceğinin de Suriye halkının sorunu olması gerektiğini anlatan Erdoğan, "Suriye halkı kendilerini yönetecek en ideal ismi bulurlar diye inanıyorum. Eğer demokrasiye ve hukuk devletine inanıyorsak bizim oranın halkına inanmamız lazım." yorumunu yaptı.
İdlib'de çatışmasızlık bölgesi
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, Rusya ile İdlib'in kuzeyinde çatışmasızlık bölgesi için varılan anlaşmanın, Türkiye'nin İdlib'in içine asker göndermesi anlamına gelip gelmediği de soruldu.
Erdoğan, bu soruyu şöyle yanıtladı:
"İdlib'deki o çatışmasızlık bölgesinde sınırın dışında Rusya'nın güvenlik tedbirleri, iç kısımda da Türkiye'nin güvenlik tedbirleri var. Bu çift güvenlik tedbiri ile oradaki sıkıntıların aşılması yolunda adımlar atılıyor. Şu an itibarıyla Rusya ile Türkiye bu konudaki dayanışmasını sürdürüyor. Pazartesi günü Sayın Putin ile bir görüşmem olacak ve hafta içinde kendisiyle Ankara'da bir yemek yiyeceğiz. Bu konuların hepsini yine etraflıca görüşeceğiz. Tabii Suriye'de iş kolay değil. Ne gibi adımlar atılması gerektiğini, bunların tamamen terör örgütlerinden arındırılmak suretiyle tamamen barışın estiği bir zemine nasıl kaydıracağız, bunun gayreti içerisinde olacağız.
Bu konuları da özellikle tabii İran Devlet Başkanı ile de burada görüştük, Astana'da görüştük. Trafik bu ara tabii yoğun. Nasip olursa 4 Ekim'de de benim bir İran seyahatim olacak. Bu aynı zamanda bizim Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey toplantımızdır, daha önceden başlatılmış. Benden önce de Genelkurmay Başkanımın yine oraya bir seyahati olacak ve Irak Genelkurmay Başkanının bu arada Türkiye'ye bir seyahati olacak. Yoğun bir trafik içerisinde bölgedeki bu barışa yönelik sağlıklı bir dönemin temellerini atmaya yönelik adımlarımız var. Bunları hem diplomatik hem de iç hukuk yönünden devam ettiriyoruz."
NATO ile ilişkiler
Türkiye'nin İran ve Rusya ile artan ilişkilerinin NATO ile ilişkileri zayıflatması anlamına gelip gelmediğinin sorulması üzerine Erdoğan, bu ilişkilerin Türkiye'nin NATO üyeliğine herhangi bir zayıflık getirecek adımlar olmadığını belirtti.
Erdoğan, NATO üyesi birçok ülkenin NATO dışında da birçok ticari ve savunma sanayisine yönelik ilişkileri olduğunu dile getirerek, Türkiye'nin İran ve Rusya ile önemli ticari ilişkileri bulunduğuna değindi.
NATO ülkeleriyle de önemli ilişkileri olduğunu kaydeden Erdoğan, "Bizim 'bunlardan birini at, öbürüne sarıl' öyle bir şeyimiz yok. Şu anda NATO içerisinde özellikle sorumluluğunu en ideal şekilde yerine getiren ülkelerin başında diyebilirim ki yani Amerika'dan sonra, Almanya gibi birkaç ülkeden sonra Türkiye gelir." değerlendirmesinde bulundu.
"Terör örgütüne silahları ücretsiz olarak veriyorlar"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bütün mesele nedir? NATO içerisindeki ülkeler olarak biz birbirimizi anlayabildik mi? Acaba biz birbirimize karşı gerçekten saygılı mıyız? Örneğin ben Türkiye olarak NATO üyesi ülkelerden ihtiyacım olan silahları alabiliyor muyum? Şimdi ben NATO üyesi olan ülkelerden ihtiyacım olan silahı paramla alamıyorsam kusura bakmasınlar o zaman ben ihtiyacım olan bu tür silahları NATO dışındaki ülkelerden de almak durumundayım çünkü ülkemin güvenliği esastır, söz konusudur."
Türkiye'nin, "dostlarından" insansız hava aracı alamadığını bildiren Erdoğan, "Paramızla alacağız, vermediler. Bunun dışında diğer birçok silahları istedik vermediler ama şu anda terör örgütüne bunları ücretsiz olarak veriyorlar. Bunu neyle izah edeceğiz? Sıkıntı burada. Bizim mesela şu anda Fransa'yla, İtalya'yla bu noktada anlaşmalarımız var. Bunlar da güçlenerek gidiyor. Dediğim gibi biz dostları artıracağız, düşmanları azaltacağız." diye konuştu.
Rusya'dan S-400 alınması
Erdoğan, Rusya'dan S-400 füze alımına ilişkin soru üzerine de anlaşmanın yapıldığını ve yol haritasının belirlendiğini aktardı.
Bu yol haritasına göre S-400'leri alacakları bilgisini veren Erdoğan, "Rusya'dan bu konuda olumsuz bir yaklaşım gelmedikçe biz almakta kararlıyız ama şunu da söyleyeyim; mesela Yunanistan'da S-300'ler var. Ne NATO ne şu anda NATO'nun diğer üyeleri kalkıp da S-300'lerle ilgili herhangi bir şey söylememiştir." dedi.
NATO içinde herhangi bir sıkıntı olmadığını anlatan Erdoğan, şu anda sürecin başladığını ve ödeme planları doğrultusunda üretim sürecine geçileceğini bildirdi.
OHAL'in süresi
Muhabirlerin, Türkiye'deki olağanüstü halin (OHAL) sonuna yaklaşılıp yaklaşılmadığını ve süreçteki son durumu sormasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu uygulamanın teröre karşı alınan bir tedbir olduğuna işaret etti.
İktidara geldiklerinde bir ay içinde OHAL'i kaldırdıklarını hatırlatan Erdoğan, şunları anlattı:
"Doğu Almanya-Batı Almanya ayrışması olduğu zaman şu andaki Batı Almanya o zaman 600 bine yakın memuru görevden aldı. Kimse kalkıp da bunların hesabını sormadı. 'Niye aldınız?' demediler. İstisnasız bir anda görevden aldı. Ben bunu Sayın Merkel'e de sorduğum zaman bana cevabını veremiyor. Sadece 'şartlar gerektirdiği için' diyor. Tamam senin için şartlar gerektiriyor da bende ülkemi devirmeye yönelik bir darbe girişimi var, biz niçin bunu uygulamayacağız?"
Yargılama süreçlerinin devam ettiğini söyleyen Erdoğan, "Bu yargılama süreci içinde bir kısmı görevden alındı. Bir kısmı şu anda tutuklu ve bu süreç içinde zaman zaman bırakılanlar oluyor, zaman zaman yeni tutuklamalar oluyor ama bizde böyle 500 bin, 600 bin kişi görevden alınmadı ve böyle bir sayı içeride değil." değerlendirmesini aktardı.
"Basın özgürlüğü noktasında sıkıntı yok"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, basın özgürlüğü ve gazetecilerin tutuklanmasına ilişkin sorular üzerine de "Türkiye'de basın özgürlüğü noktasında herhangi bir sıkıntı yoktur." ifadesini kullandı.
Erdoğan, bu konuya ilişkin şu açıklamayı yaptı:
"Yani sınırsız özgürlük olabilir mi? 'Basın mensupları da sınırsız özgürdür' diyebilir miyiz? Peki basın mensubu eğer ruhsatsız silah taşırsa ve böyle bir silahla yakalanırsa gereği yapılmayacak mı? Veya hırsızlık yaparsa gereği yapılmayacak mı? Terör eylemine karışmışsa gereği yapılmayacak mı? Teröre yataklık yapmışsa gereği yapılamayacak mı? Teröre destek vermişse, ajanlık yapmışsa gereği yapılmayacak mı? Şu anda bunların kararını veren siyaset değildir. Bunların kararını veren, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir ve hukuk devleti içerisinde eğer hukuku bu noktada çiğniyorsa bunlar için de kim olursa olsun gereğini Türkiye Cumhuriyeti'nin yasal mekanizmaları vermektedir.
Mesela özellikle şu ifade zaman zaman kullanılıyor; 'muhalefet medyasının kapatıldığı.' Şimdi bunlar yalan. Ha şunu söylerseniz anlarım; 'darbe medyasının kapatıldığı' derseniz, doğru. Darbeyi yapanların medyasını mahkemelerimiz kapatmıştır çünkü bunlar darbe yaptı. Bunlar kapatılmayacak da kim kapatılacak? Onlar yine oradan darbenin arka odası olarak çalışmalarını devam mı ettirsinler? Ve bu kararı veren merci, dikkat edin mahkemelerimizdir. Bunlar vermiştir bu kararı ve şu anda bunlar içerisinde yurt dışına kaçanlar var. Şu anda Amerika'da olanlar var. Ben merak ediyorum, Amerika bunları burada niye tutuyor? Bu adamlar buraya niye girdi? Kendileri için burayı en güçlü sığınak buldular ve Pensilvanya'daki FETÖ çetesinin başıyla orada beraberler. Oradan yönetiyorlar. Bir kişi değil, iki kişi değil, üç kişi değil.
Asla bunları böyle 'asparagas haberlerle içeri atmak, şu bu filan', böyle bir şey söz konusu değil. Tamamıyla hepsi kaynakları sağlam ve bu kaynaklara dayalı olarak da yargı bunlarla ilgili kararını vermektedir. Biz de zaten bunların birçoğunu bildik, biliyoruz. Ya bunların da söylediği gibi öyle yüzlerce kişi falan içeride yok. 'Ben gazeteciyim' diyene bir defa inanmayın. Terör örgütü herkese bir tane kart veriyor. Sarı basın kartı sahibi olanlar bunların içerisinde 50'yi geçmez. Durum budur. Onun için de bu oyunlara da gelmemek lazım ve bu konuda yargımız çok hassastır, dikkatlidir ve adımlarını da buna göre atar."
"Hakkımı aramayacak mıyım?"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisi ve ailesine yönelik saldırı amaçlı haber ve köşe yazılarına da değindi.
Gerek attıkları başlıklar gerekse köşe yazılarıyla saldırılarında çok ciddi manada ileri aşamada olanlara karşı hakkını mahkemelerde aradığını dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Düşünün eşime, çocuklarıma haksız yere yaptıkları saygısızlıklar, hakaretler var. Bunları o gazetelerin patronlarına ilettiğimde, 'Ne diyorsunuz buna?' diye sorduğumda 'Olmaz böyle şey' diyorlar ama oldu işte bak. Siz gazetenizi kontrol etmiyor musunuz? Şimdi ben hakkımı aramayacak mıyım? 'Buyurun, bana hakaret etmeye devam edin' mi diyeceğim? Benim hakkımı arayacağım yer neresidir? Yargıdır, hukuktur. Ben de orada hakkımı arıyorum."