Transferimi AKP engelledi!
Gazeteci Emin Çölaşan VATAN 'ın dünkü manşetinde yer alan iddiaları yanıtladı
Vatan 'ın dünkü manşetinde yer alan iddialarla ilgili tüm gerçekleri Sözcü'ye açıklayan Çölaşan, "Araba hediye edilmedi. 3 aylık maaş ödenmişti, onu da iade ettim. Bu transfer hükümetin baskısı yüzünden rafa kalktı" dedi.
İşte o röportaj:
Hakkınızda bir takım iddialar basına yansıdı. Size araba hediye edildiği doğru mu?
Vatan Gazetesi'nin benimle ilgili yazdığı manşetin bir tarafı yanlış. Bana araba filan verilmedi. Verilecekti. Ama 3 ay hesabıma maaş yatırıldığı doğru.
Anlaşma neden bozuldu?
Daha sonrasında bir takım gelişmeler oldu. Fatih Altaylı ile haftada bir telefonda konuşurduk. Ben ona "Nasıl gidiyor işler, neler oluyor?" diye sorardım, merak ederdim. O sıralarda matbaa işleri, yeni transferler, kadro oluşturma işleri vardı. Fatih de bana uzun uzun anlatırdı bütün olaylan. Fakat sonra Fatih, yaklaşık 2 hafta içinde, 3 kez telefonuma çıkmadı, geri de dönmedi. Benim numaramı cep telefonunda görmesine karşın, her telefona "Emin abi merhaba" diye çıkan Fatih, telefonlanma çıkmamaya başladı. Bir şeyler olduğunu hissetmiştim. Bir terslik vardı. Ama ne olduğunu bilmiyordum.
O zaman neler düşündünüz?
Gazeteci arkadaşlardan bana "Ciner Grubu'nun üzerinde de siyasi baskı var" diye bir takım iddialar geliyordu. Bana "Abi senin işin olmaz, AKP seni oraya sokmaz" diyorlardı. Ben bunlan bilemiyordum. Sonrasında TürkTime internet sitesinde, Talat Atilla ile yaptığımız bir söyleşim çıktı. Bu olaylar henüz daha başlamamış, yoğunlaşmamıştı. Ben bu söyleşimde, "Turgay Ciner bana çok güzel bir laf etti" diyerek, Fatih'inde olduğu Ankara'da temmuz ayında yaptığımız bir konuşmadan bahsettim.
"BASKILAR VE GELİR"
Söyleşimde Ciner'e bu toplantıda, "Bekir Coşkun ve ben size geleceğim. Aynı doğrultuda yazılar yazacağız. Siz büyük bir iş adamısınız, hükümetle bir sürü işiniz var. Sizin başınıza bir sorun yaratmaz mı?" diye sorduğumu anlattım. Fatih Altaylı'nın da olduğu toplantıda, Turgay Ciner bana aynen şunu söylemişti; "Abi ben sadece Allah'tan korkarım. Bunlar benim malımı, Sabah Gazetesi ve ATV'yi gasp ettiler" dedi. Bu lâfı Talat Atilla'ya söyledim. Hemen ardından Fatih Altaylı'nın bir internet sitesinde haberi çıktı.
Bu haberde Fatih, "Ben Emin Çölaşan ile çalışmayı gözden geçireceğim" dedi. Oysa ben bu lâfı Turgay Ciner'i onore etmek için söylemiştim. Onu gerçekten de düzgün, yürekli bir adam olarak görmüştüm. Baskılar bana vız gelir, yeter ki bizimle çalışın gibi konuştu. Bekir ve benim için.
Fatih Altaylı'nın bu açıklaması üzerine ne yaptınız?
Fatih Altaylı'nın haberinde "Emin Çölaşan ile çalışmayı gözden geçireceğim" dediği lâfı ve benim bu üç cümleme referans veriyordu. Bütün bunlardan sonra ne yapmam gerekirdi benim. Bir tantana yaratacak telaşede değildim. O zaman bana üç ay maaş verilmişti. Ayda 25 bin TL olarak. Bu parayı ben ayn bir hesapta tutuyordum, ne olur ne olmaz diye. Dokunmamıştım hiç.
"FAİZİYLE İADE ETTİM"
Ödemeyi Altaylı mı yaptı?
Bana bu parayı yollayan da Fatih Altaylı idi, bir kurum değildi. İsmen gönderiyordu. Bankadan hesap numarasını öğrendim ve sessiz sedasız bu parayı, yaklaşık bin TL'lik yasal faiziyle aynen iade ettim. Bu ne anlama gelmektedir? Tamam kardeşim bu iş bitmiştir. Fatih bana zaten bu mesajı sözleriyle vermişti, ben de bunun üzerine karşılıkta bulundum ve dedim ki "Sen gözden geçiredur." Olay tamamen budur.
AKP hükümeti baskı yapmış olabilir mi?
Turgay Ciner olayında hükümet yoğun baskı yapmış. Zaten AKP iktidarı benim önümü kesmek için bugüne kadar elinden gelen her çabayı gösterdi. Benim başka gazetelere gitmemi de önlediler. Patronlanna tehdit yağdırıp, şantaj yapıp, Başbakanlık mahallesinden gelen şeylerdi bunlar. Dolayısıyla benim açımdan iş orada kaldı. Turgay Ciner'in üzerinde baskı vardır, yoktur, benim için şunlar söylenmiştir. Tahmin ediyorum bunlan tabii ki, kanıtlayacak bir belge yok. Durup dururken benim olayımın bu şekilde bitirilmiş olması akılda bazı kuşkular uyandınyor.
Kişisel olarak bütün bunlar sizi üzüyor mu? Yıllardır basında usta bir kalem olarak varsınız...
Hiç üzmez. Çünkü artık alıştık, kanıksadık. Türkiye'de benim gazetecilik yapmamı engelleyen güçler var. Dolayısıyla bunu kanıksadım. Bana açık olan tek gazete şu anda SÖZCÜ. İkinci bir gazete de yok, bana açık olabilecek. Bütün yaşadıklarımız bunu gösterdi. Bunu kanıtladı. SÖZCÜ Gazetesi'nde yazılanm çıkıyor, söyleşilerim yayimlariıyör. SÖZ-CÛ'ye de teşekkür ediyorum. Bu işi korkmadan yapıyorsunuz. Sadece gazeteler değil ART dışındaki televizyonlar da kapalı. Bazen Cem TV'ye, Ulusal Kanal'a çıkıyorum. Hiçbiriyle profesyonel bir bağlantım yok. SOZCÜ'den de bir kuruş para almışlığım yok. Turgay Ciner olayında, tahmin ediyorum, siyasi baskı vardır.
AKP'nin basını susturma çabası amacına ulaşıyor mu?
Çok tehlikeli bir olay bu. AKP'nin gözünde bir numaralı
düşmanlanyım. Çünkü en sert yazılan ben yazıyorum, amansız eleştirileri ben yaptım. Hepsi belgeliydi ve doğruydu. Kimsenin söyleyemediklerini yazdım şakır şakır. Şimdi Hürriyet'ten ben niye kovuldum. 22 Temmuz 2007'de genel seçimler oldu. Aradan tam üç hafta geçti, 14 Ağustos 2007'de beni kovdular. Çünkü neden, AKP yeniden yüzde 47 ile iktidara gelmişti. Dolayısıyla benim artık orada kalmam mümkün değildi. Ben kovulacağımı da zaten tahmin ediyordum ama konduramıyordum kendime. Bu şekilde bir süreç yaşandı. Ondan sonra da beni susturmak için, tahmin ediyorum ki AKP iktidan, -tahmin ediyorum diyorum çünkü maalesef yazılı kanıtım yok- elinden geleni yapıyor. Bunu Akşam Gaze-tesi'ne, Karamehmet grubuna da yaptılar. Üzülmek diye bir olay söz konusu değil.