Müziğin en saf hali Junun’da
Müziğin mistik gücünü kimse hafife alamaz. Paul Thomas Anderson’ın filme aldığı Junun da bize bu mistik dünyanın kapılarını aralıyor... Yarın online film izleme platformu Mubi’de son gösterimi var, kaçmaz!
Hindistan’a dair yapılan her film, her müzik, her kitap hayata bakış açınızı değiştirme üzerine kurulu değil mi! Sanki zamansız bir evrende kültürlerine sonuna kadar sadık insanların arasında yaşanan her olay bir anlam ifade ediyor. There Will Be Blood, The Master gibi önemli yapımlara imzasını atan yönetmen Paul Thomas Anderson, üç hafta boyunca Mehrangarh Kalesi’nin ilham verici odalarında doğan yeni melodileri bize Junun filminde gösteriyor. Radiohead’in dahi gitaristi Jonny Greenwood, kelimeleri çok iyi kullanan Shye Ben Tzur ve Hindistan’ın usta müzisyenleri bir araya geliyor. Üç hafta boyunca kaleye kapanarak provalar yapıyor. Ortaya çıkan 60 dakikalık belgeselde ise bu müzik ile kavrulma anlarına şahit oluyorsunuz. Bir enstrümandan iyi ses gelmesi için verilen çaba, ardından müzisyenlerin saygı ile bilgelik arasındaki sınırı muazzam bir ahenk ile birleştirmesi müzik ile anlatılıyor.
Dilini bilmesen bile hislerini anlamak
Junun’unda en sevdiğim ayrıntılardan biri de orkestranın kıyafetlerini satın alma anıydı. Öyle içten bir alışveriş söz konusuyduki orada... Sahneye çıkılacaktı ve en iyi şekilde hazırlanmak gerekiyordu. O müziğe, seyirciye sonsuz saygı niteliğindeydi. Yine aynı zamanda jeneratörün son kalan 15 dakika enerjisini telefonunu şarj etmek yerine müziğe ve kayıtlara kullanan müzisyenlerin naif hallerini izlemek ilham vericiydi.
Müzik de tabii ki değişiyor ama son dönemde ona olan saygımız yerle bir durumda... Yapılan albümler, sanatçıların yazdığı şarkı sözleri öyle sıradan ki unutuyoruz içimizde gizli kalmış melodileri. Junun müziğin o saf halini bize sunuyor. Söylenen şarkı sözünü anlamıyorken bile yapılan müziğin, kalenin dışından Hindistan’ın kaosuna karışması bizde anlam buluyor.
Anderson, belgeselin New York’taki galasını yapmadan ilk önce online film platformu Mubi’de yayınlanmasını istemiş. Çünkü böyle platformların internetten korsan film izleme sayısını düşüreceğini düşünenlerden. Bu yüzden de Mubi’ye bir anlamda destek niteliğinde. Sizin yerinizde olsam Junun’u son izleme şansını kaçırmaz, Mubi’ye hemen üye olurdum.
Aklımda İstanbul müziği döndü
Belgeseli izlerken aklımda hep Fatih Akın’ın Crossing the Bridge, belgeseli vardı. 2005 yılında Türk müziğinin ne kadar çeşitlilik gösterdiğini, bir bakıma o döneme damgasını vuran müzisyen ve kulüpleri sınırların dışında da tanıtıyordu. Nasıl ki Junun’da trompet sesinin kullanış alanına hayran kaldıysam, Akın’ın belgeselinde de Aynur’un tarihi bir hamamda söylediği Kürtçe şarkıya aynı hislerle yaklaşmıştım. Yine o belgesel Selim Sesler’in de iyi anlamda bir anda popüler olmasını sağlamıştı. Gizli kalmış müzikler belgesel ile ayyuka çıkmıştı. Junun’u izlerken kafamda dönen anekdotlardan biri de ‘Neden Türkiye’de de böyle bir iş yapılmıyor?’ sorusuydu. Tipik bir izleyici profili sergiledim anlayacağınız.